19.01.2023
19.01.2023
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gaziantep’te Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasına katıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, buluşmada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim öncelikle Gaziantep’te olmaktan son derece mutluyum. Sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşlarının temsilcileri var, değerli muhtar arkadaşlarımız var. Dolayısıyla bu toplantı sizin için ne kadar değerli bilmiyorum ama benim için son derece değerli ve önemli bir toplantı. Çünkü toplumun değişik kesimlerinden kanaat önderi olarak gelen yani toplumun değer verdiği, zaman zaman sorunla karşılaştığında danıştığı kişi olarak sizlerle bir arada olmak benim açımdan önemli. Elbette pek çok sorunu var Türkiye’nin. Bundan sonrada sorunları olacaktır. Dünya insanların sorunları çözmesiyle gelişir sürekli olarak ve insanlar bir sorunla karşılaştığında sorunu çözmek için kendileri uğraşırlar. Eğer diyelim ki sorunu çözme konusunda bir yeteneği olmamışsa veya o konuda eğitim almamışsa eğitim alan bir kişiye gider sorar böyle bir sorunum var. Hastalandığımızda doktora gideriz. Hayvanımız hastalandığında veterinere gideriz, toprağımızda sorun çıktığında ziraat mühendisine gideriz. Bir özel sorunla karşılaştığımızda bir kanaat önderine danışırız. Mahallede bir sorunla karşılaştığımızda gideriz muhtarımıza danışırız veya belediye başkanına danışırız. Dolayısıyla bu toplantı benim açımdan son derece değerli ve önemli bir toplantı.
Şimdi isterseniz önce Suriyelilerden başlayım. Arkadaşlarıma sordum kaç Suriyeli var. Resmi rakamlara göre işte 300 bin, 350 bin civarında. Ama gayri resmi 500 bin, 700 bin rakamları da telaffuz ediliyor. Soru bir; Suriyeliler buraya niye geldi? Hangi politika Suriyelileri buraya getirdi? Ve Suriyelileri buraya taşıyan politika doğru muydu, yanlış mıydı? Doğruyduysa katlanacaksınız, doğru değilse buraya getireni cezalandıracaksınız. Yani demokratik yollarla yani oy vermeyeceksiniz kuralı budur. Aklımızı doğru çalıştırmazsak, doğrudan yana tavır almazsak, yanlışlara hep ya yanlış yaptı ama neyse ben gene gidip oy vereyim derseniz siyasal iktidar sürekli yanlış yapar ve siz de o yanlışların bedelini ödersiniz. Demokrasilerde öz nedir? Yapılan yanlışı telafi etmektir. Nasıl telafi edilir? Sandığa gidip yanlışı yapana kardeşim kusura bakma teşekkür ederim. Şimdi bir başka kişi var o doğruyu yapacağımı söylüyor, o zaman onu deneyelim gidelim oyumuzu ona verelim diyeceksiniz. O zaman bu sorun çözülür. Suriye sorununun çözümü için dört aşamalı bir uygulamayı yapmak zorundasınız. Nedir? Bir; hemen Suriye’nin meşru hükümetiyle muhatap olacaksınız. Karşılıklı büyükelçilikler açacaksınız. İki; diyeceksiniz ki, buradan gelecek olan Suriyeliler var evi barkı yıkılmış. Suriye’deki Suriyelilerin daha doğrusu Türkiye’ye yerleşip ülkeleri olan topraklarda evi, yurdu, okulu, kreşi, hastanesi bunlar tahrip edildi bunların yapılması lazım. Nasıl yapacaksınız? AB fonlarıyla bizim müteahhitler yapacak. Oradan parayı alacaksınız bunlar yapacaklar. Onların bizden istediği bir şey var yani AB’nin. Parayı nereye harcadığınızı bize söyleyin. Maliyeti söyleyin biz size para verelim. Bugüne kadar yapılan yardımların kaynağı söylenmediği için ben para vermem diyor. Biz bütün bu altyapı yatırımlarını yapacağız. Yeter mi? Hayır. Bir şey daha yapmamız lazım. Buradan giden Suriyeli kardeşlerimizin can ve mal güvenliğinin sağlanması lazım. Yani yeniden Esad hükümetinin bunlara saldırmaması lazım. Yani bunların can ve mal güvenliğinin sağlanması lazım. Kim sağlayacak? Türkiye - Suriye arasında toplumsal bir sözleşme yapacağız, bir uluslararası sözleşme yapacağız. BM’de bu sözleşmede taraf olacak. Böylece bunların can ve mal güvenliğini sağlayacaksınız. Dört; bizim Gaziantepli iş insanlarının orada çok sayıda fabrikaları vardı teşvik edeceğiz fabrikalarınızı yeniden çalıştırın bunlar gitsinler orada çalışsınlar. Ben bunu Suriye’den kaçıp İstanbul’a gelen bazı siyasi partilerin Genel Başkanlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, kadın kollarıyla konuştum. Siz bunların dördünü yaparsanız biz kendi ülkemize gideriz. Dördü bizim için çok değerli can ve mal güvenliği. Evimiz var, barkımız var, yolumuz var, okulumuz var, çalışacak işimiz varsa biz niye Türkiye’de sürünelim diyorlar. Bunları yapmak mümkün. Dediğim gibi Türkiye bu konuda ırkçılık yapmadan, kimseyi kötülemeden ve Türkiye'nin itibarını ve saygınlığını koruyarak bu kardeşlerimizi en geç 2 yıl içinde Allah nasip ederse ülkelerine göndereceğiz. Bundan emin olmanızı isterim. Bu birinci nokta ve önemli bir nokta.
Şöyle bir şey daha var. Efendim "Çalıyor ama iş de yapıyor" o zaman biz buna destek verelim. Ne inancımıza uygun, ne ahlakımıza uygun bu söylem çalıyor işte yapıyor. O zaman çalmaya devam etsin, iş yapmaya da devam etsin. Akıl var, mantık var. Benim inancıma aykırı, ahlakıma aykırı. Çalıyorsa onu orada tutmamak lazım. Çünkü tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyor, yani kul hakkı yiyor. Yüce yaradan ne diyor? "Karşıma kul hakkıyla gelme de neyle gelirsen gel" diyor öyle değil mi? Kul hakkı en büyük günah mı? En büyük günah. En büyük günahı işleyene sürekli destek veriyoruz. Bu da günah arkadaşlar. Neden çalıyor ama iş yapıyor? Bir de çalmayan ama iş yapan birisi gelsin. Onu aramanız lazım. Açık ve net ifade edeyim. Bir insan yani bir politikacı politika yaptığı süre içinde zenginleşiyorsa bilin ki malı götürüyordur. İşin gerçeği bu. Platon bundan 2 bin 400 yıl önce söylemiş “İktidar sahipleri iktidardayken mal mülk edinirlerse milletin hakkını değil kendi malının, mülkünün hakkını korur” diyor. Dolayısıyla iktidar sahiplerinin iktidardayken zenginleşmemeleri lazım. Zenginleşiyorsa bir şeyler yapıyor demektir. Bizim buna dikkat etmemiz lazım. Siyaset zor bir iş, ahlaklı bir siyaset zor bir iş. Siyasete girdiğim gün malvarlığımı beyannamemi internet siteme koydum ne olacak alınteriyle kazandığım malvarlığı. Yani çalmadık, çırpmadık, haram lokma yemedik ama dikkat ederseniz kimse malvarlığını açıklamaz. Niye açıklamıyorsun? Madem siyasete girdin, madem toplumun sorunlarını çözeceksin o zaman tertemiz olacaksın cam gibi. Önden bakınca arkanda görünecek. Yani arkadan dolap çevirmeyeceksin millete. Böyle olması lazım.
Efendim bir başka konu eğitim konusu. Aslı Hanım ifade etti. Bir toplumu geri bıraktırmak istiyorsan işgal etmene bile gerek yok tek yapacağın şey eğitim sistemini bozmak. Eğitim sistemini bozarsan toplum geriye gider. Çünkü yeni bir şey öğrenemeyiz, yeni bir şey keşfedemeyiz, yeni bir buluşu sağlayamayız. Eğitimin özü şudur değerli arkadaşlarım. Eğitimin özü, çocuğun okula başlarken nitelikli sorular sorması ve merak duygusunun büyümesidir. Eğitim budur. Çocuk dillendiğinde sorar baba bu ne, anne bu ne? Yüce Yaradan’ın verdiği en değerli şey akıl. Çocuk aklını kullanmaya başlar. Bu ne, bu ne, bu ne? Biz ne deriz? Ya şimdi birde yeni icat çıkarma. Keşke her birimiz yeni icat çıkarsak, keşke her birimiz yeni bir buluşu yapabilsek. Çünkü 21.yüzyıl artık buluşların yüzyılıdır. Yeni şeyler öğrenmemiz lazım. Bunun yolu da eğitimdir. Çocukların nitelikli ve iyi eğitim almaları lazım. Biz kreşten başlayalım eğitime diyoruz, elin oğlu diyor ki daha çocuk anne karnındayken eğitilir diyor. Dolayısıyla bizim eğitim sistemine önem vermemiz lazım. Bunun için eğitim sisteminin tepeden tırnağa yeniden değişmesi ve planlanması lazım. Eğitim gören çocuk 18 yaşına geldiğinde ilkokulda gördüğü eğitimin tamamı bitiyor ve yeni bir eğitim süreci başlıyor. Çünkü insan artık sürekli olarak hayatın her aşamasında bir şeyler görmek zorundadır.
Kültürel değerler. Evet o da çok önemli Aslı Hanım. Öyle bir noktaya geldik ki, bir arkadaşımız söyledi dedi ki, Osmanlı’dan devraldık çok kimlikli bir dünyamız var, çok inançlı bir dünyamız var. Evet, dünyanın en zengin kimliğine sahibiz. Ama kavga ediyoruz. Osmanlıdan devraldık evet her kimlikten insanımız var. Kimlik siyaset konusu olur mu? Olmaz. Niye olmaz? Ben anne babamı seçme hakkına sahip değilim ki nasıl olacakta benim kimliğim siyaset konusu olacak? Herkes kimliğiyle şeref duyar, onur duyar. Kimlik insanın şerefidir, onurudur. O zaman kimliğimize herkes saygı duyacak. Dünyanın en zengin kimliğine sahibiz, bunu bir zenginlik olarak kabul edeceğiz kavga nedeni değil, zenginlik nedeni. İnanç. İnançta da kavga etmeye başladık. Kimin inançlı, kimin inançsız olduğunu sadece ve sadece yüce yaradan bilir başka kimseye böyle bir yetki verilmemiştir. Peygambere bile böyle bir yetki verilmemiştir. Hiçbir peygamberin böyle bir yetkisi yoktur. Söyler, anlatır ama onun gerçekten iman duyarak onu kabul edip etmediğini bir tek yüce yaradan bilir. O zaman inançta siyaset konusu olmaz. Siyasetin görevi ne? Herkesin kimliğine nasıl saygı duyacaksa, herkesin inancına da saygı duyacak. Ben bizim belediye başkanlarına söyledim. Bulunduğunuz beldede cami, cemevi, kilise, havra ne varsa oraları tertemiz yapacaksınız insan gidecek orada Allah’a dua edecek. Gitsin duasını yapsın. Tertemiz yapacaksınız oraları. Dolayısıyla insanların inancı siyaset konusu olmaz. İnsanların yaşam tarzı o da siyaset konusu olmaz. Herkesin yaşam tarzına sizin saygı göstermeniz lazım. Dolayısıyla bunları kavga nedeni değil zenginlik olarak kabul etmemiz lazım. Dünyanın en zengin ülkesiyiz dememiz lazım. Kimlik açısından da, inanç açısından da herkesin inancına, kimliğine saygı duyduğumuz zaman Türkiye o zaman gerçek anlamda iç barışı sağlayan, farklılıkları zenginlik kabul eden bir sürece evrilmiş olur.
Efendim yönetimde kadınlara kota diye. Evet, bir tweet attım söyledim. Kamudan başlayarak bütün yönetim kurulu üyeliklerinde belli bir kadın kotası olması lazım. Kadının artık ekonomide de, eğitimde de, hayatın her alanında da daha görünür olması lazım. Siyasette de, yerel yönetimlerde de kadınların görünür olması lazım. Bizim yüzde 35 cinsiyet kotamız var. Biz Parti Meclisinde de, MYK’da da bu kotayı sağlıyoruz. Siyasi partiler yasası için bir değişiklik verdik cinsiyet kotası için yüzde 50 – 50. 306 kadın örgütü bunu istedi ama AK Parti ve MHP milletvekilleri reddettiler. İnşallah iktidar olduğumuzda bunu yapacağız. Mademki parlamentonun ülkenin yarısı kadın yarısı erkekse parlamentoda da bu ağırlığın görülmesi lazım. Bu temsiliyetin bir şekliyle sağlanması lazım. Gönül ister ki, her yerde kadın milletvekillerimiz olsun. Biz onu çıkardık. Hangi illerde bugüne kadar hiç kadın milletvekili olmamış çıkardık, inşallah bu seçimlerde onun gereğini yapacağız. Her yerde mutlaka bir kadın milletvekilinin, bir kadın belediye başkanının mutlaka olması lazım. Kadınların sezgisi var, güçlü kadınlar var. Dolayısıyla onların parlamentoda, sivil toplumda, yerel yönetimlerde, muhtarlıklarda olması son derece önemlidir.
Efemdin siyaset ve sivil toplum ve meslek kuruluşlarının bir arada olması güzel. Evet bir arada olması güzel. Biz bu toplantıyı gittiğimiz her ilde yapıyoruz her yerde. Çünkü siyasetçiyle meslek kuruluşları arasında, siyasetçiyle muhtarlar arasında, siyasetçiyle sivil toplum kuruluşları arasında sağlıklı ve tutarlı ilişkilerin olması lazım. Bizim görmediğimizi siz görüyorsunuz, bizim yaşamadığımızı siz yaşıyorsunuz. Siz siyaset kurumuna sorunları aktardığınız zaman bizde o sorunları öğrenmiş oluyoruz. Çoğu zaman siz çözümü de üretiyorsunuz. Ama siyaset kurumu bazen çözümün farkında olmuyor. O nedenle bu toplantılar bizim için değerlidir.
Efendim emekliler özellikle üç yerde devlet hastanesine gittiğinde ya da kamu kurumuna gittiğinde üç yerde fiyat farkı öderler. Bir, hastanede öderler. İki, eczanede öderler. Üç, maaşı kesilir maaşından öderler. Üç ayrı yerde yapıyorlar ki, emekli fark etmeden ufak ufak paraların tümünü alalım diye. Emekli tabi bunu görüyor, fark ediyor. Aslında sağlıkta kademelendirme yapılması lazım. Şimdi sırtında bıçak olan adam da, nezle olan adam da aynı kuyruğa giriyor. Kardeşim öbürünün acilen gitmesi lazım bir yere. Nezle olanın aile hekimine gitmesi lazım. Bu kademenin yapılması lazım. Kademe olmadığı için yığılmalar oluyor ve yığılmalar olunca da sorun yaşanıyor. Bugüne kadar Türkiye bu sorunu çözemedi maalesef çözülmesi lazım.
Gaziantep’te ciddi fabrikalar var ama gelir dağılımı çok dengesiz diye söylediniz doğru. İlk 15’te sanayide var ama gelir dağılımında ilk 15’te ya da kişi başına gelirde ilk 15’te yok diye söylediniz. Yoksulluğun ve varsıllığın çok net gözlemlendiği bir alan Gaziantep’tir. Bu yeni bir olay değil öteden beri gelen bir olaydır. Bunun çözülmesi lazım. Fabrikaların artması ve buralarda prim ödenerek, vergi ödenerek buralarda insanların istihdam edilmesi geliri kısmen artırabiliyor ama bunun yanında kayıt dışı çalışan milyonlar var ve onlar aslında bu gelir dağılımındaki ciddi sorun olumsuz olarak karşımıza çıkıyor.
Kırsalda çalışanlar var onlar yeteri kadar gelir elde edemiyorlar. Çünkü her şey pahalı. Muhtar arkadaşlarımda söyledi, ziraattan arkadaşlarda söyledi gübreden tutun hayvan yemine kadar her şey çok pahalı ve dolayısıyla bu ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu konuya biraz sonra geleceğim.
Yoksulluğu gidermenin yolu, bu topraklarda yoksulluğu tamamen bitirmenin yolu Aile Destekleri Sigortasını getirmekten geçer. Aile Destekleri Sigortası, Türkiye bunu 1971 yılında taahhüt etmiş ben Aile Destekleri Sigortasını getireceğim diye. Kanun meclisten 1971 yılında çıkmış. 2023 – 52 yıldır bu kanun çıkmıyor. Çünkü yoksulluk siyaseten sömürülüyor. Ben sana makarna veriyim, sen bana oy ver. Ben sana yiyecek vereyim sen bana oy ver. Bu insan onuruna aykırıdır. Aile Destekleri Sigortasının özü geliri olmayan veya geliri asgari ücretin altında olan ailelere sosyal destek vermektir ama parayı banka hesabına yatırarak vermektir. Onun yoksulluğunu afişe etmemektir. Bizim programımızda var. Biz iktidar olduğumuzda Aile Destekleri Sigortasını getireceğiz. Hiçbir ailede anne çocuğunu yatağa aç yatırmayacak. Her ailenin elektriği, doğalgazı ve suyu yoksul ailelerde asla kesilmeyecek. Dolayısıyla su, elektrik ve doğalgaz kesildiğinde insanı susuz bırakıyorsunuz, insanı elektriksiz bırakıyorsunuz, insanı soğuğa terk ediyorsunuz. Bu insan haklarına aykırıdır çünkü bunları temin etmek sosyal devletin görevidir zaten. Ekmek gibi, su gibi bir şey kesilebilir mi? Kesilmemesi lazım. Bunu da bir şekliyle çözeceğiz değerli arkadaşlarım.
Baro Başkanımız, hak, hukuk, adalet. Evet, adalete önem veriyoruz. Ama adaletsizlik yapanların iktidarda kalmasına da imkan sağlıyoruz. Toplumun temel çelişkisi bu. En büyük çelişkisi bu. Adalet diyoruz. Ne zaman adalet diyoruz? Adaletsizlik karşılaştığımızda adalet diye bağırıyoruz. Haksızlıkla karşılaştığımızda bağırıyoruz. Ama yan komşumuz o da haksızlığa uğradı ona ses çıkarmıyoruz. O zaman olmaz. Neden? Çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Sevgili peygamberimiz böyle diyor. Haksızlık karşısında susmayacağız. Varsa bir adaletsizlik ne olursa olsun bir adaletsizlik varsa ona karşı durmamız lazım. Onun hakkını teslim etmemiz lazım.
Şenyaşar ailesi, size yakın Şanlıurfa’nın bir ilçesinde. İki oğlu ve eşi katledildi. Üstelik eşi hastanenin içinde kafasına tüp vurularak öldürüldü. Anne Türkçe bilmiyor. Bir kağıda adalet yazmışlar mahkemenin önünde otur, adliye binasının önünde. Adalet istiyorum diyor. Ama katledenler güçlü insanlar olduğu için 8 savcı dava açmadı. Gittim o anneye, anneyi kucakladım, senin hakkını savunacağım dedim. Adaletin gelmesi lazım diye. Ama o anneye bütün toplumun sahip çıkması lazım. Derdini anlatıyor ben Kürtçe bilmiyorum tercüme ediyorlar. Adalet istiyorum diyor. Haksızlık karşısında hepimizin isyan etmesi lazım. İzin vermemesi lazım haksızlığa, haksızlığa izin verirsek medeni bir toplum olmayız. Kendi içinde barışık bir toplum olmayız. O zaman haksız olanlar güçlü olduğu zaman sesimizi çıkaramayız ve haksızlık karşısında susup bir köşede otururuz ki bir toplum için felakettir bu.
Efendim baroların öyle ikili barolar değil tek barolara Türkiye Barolar Birliği var ve bu uygulamayı yapacağız Sayın Başkan bunu bilmenizi isterim. Barolara ödenecek tabi sınırlamalar getirmeleri o da doğru değil. Bir konuda düzenleme yapıyorsanız diyelim ki barolar konusunda, diyelim ki çiftçiler konusunda, diyelim ki besiciler konusunda, diyelim ki esnaf konusunda iktidar bir düzenleme yapacaksa o işin aktörlerini mutlaka davet etmeli. Sorunu yaşayan o. Soracağız derdin ne kardeşim anlatacak. Çözecek olanlarda karşısına oturacak ve bürokratlara diyecek siyasi iktidar bu sorun var, bu sorunu çözün kardeşim. Çözüm böyle diyor ve biz bunu yaptığımız zaman yani plan bütçe komisyonunda, sağlık komisyonunda, adalet komisyonunda bir yasa tasarısı geldiğinde sorunu yaşayanlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla siyasi iktidar beraber olup onlara da söz hakkı verirse yani barodan gelecek kanunla ilgili olarak diyecek ki, hayır bu bizim sorunumuzu çözmüyor şu nedenlerle veya veteriner bir arkadaş gelecek veteriner odası gelecek bir sorun varsa besicilikle ilgili sizi dinleyecek. Sivil toplum örgütlerini dinleyecek, ziraat odalar birliği başkanını dinleyecek. Bunları dinleyecek ki sorun sağlıklı çözülebilsin.
Yeni bir avukatlık yasası. Tabi barolarla beraber yapılır bu. Bizim işimiz değil, biz sadece baroların hazırladığı taslağı adalet bakanlığının kurmayı yani bürokrasi sağlıklı bir şekilde onu analiz eder sorun çıkar mı çıkmaz mı diye. Sizlerle beraber oturur hiçbir sorun çıkmıyorsa elbette yasalaştırılır. Bu şekliyle parlamentoya gelen yasalar genellikle oy birliğiyle çıkar. Sivil toplumun görüşü varsa biz sorarız görüşü alındı mı? Alındı. O zaman bizde buna destek veriyoruz dedikleri anda muhalefet olarak hiç itiraz etmeyiz ve bu tür yasalar oy birliğiyle çıkar.
Efendim muhtarlar. Ne yapacaksınız muhtarlarla ilgili diye muhtar arkadaşım söyledi. Bir; 82 kanunda 354 maddede muhtar adı geçer. Ne siz bilirsiniz, ne de ben bilirim. Çünkü 82 kanunu nereden okuyacaksınız, 354 maddeyi nereden bulacaksınız. Olması gereken bir temel muhtarlık kanunu olması lazım. Yani elinize aldığınızda muhtarların hakkını, hukukunu koruyan bir kanunun olması lazım. Bununla ilgili bir çalışma yaptık. Bütün muhtar kuruluşlarına gönderdik. Onlardan görüşü aldık, parlamentoya teklif ettik, reddedildi ama bu kanunu iktidar olduğumuzda çıkaracağız bundan emin olmanızı isterim. Sizin bağımsız, elinize aldığınız zaman haklarınızı, görevlerinizi gösteren bir muhtarlık kanununuz olacak. Birleşik oy pusulası olacak muhtarlıkta. Diğerler gibi olacak. Şimdi belediye başkanlarını seçiyoruz, muhtarda seçeceğiz. Muhtarların sadece bir küçük fotoğraflı bir oy pusulası var. Beğenmediğiniz bir muhtar varsa o oy pusulasını alıp cebinize koyuyorsunuz siz kabine giriyorsunuz oy vermeye bakıyorsunuz oy pusulası yok. Birleşik oy pusulası olacak, saygı duyulacak, hangi muhtarı seçiyorsa altına mührü basacak partiler gibi. Dolayısıyla muhtarların seçimi daha demokratik ve daha insani ve kabul edilir bir yöntemle olacak. Muhtarlara ayrıca birer kadro… Büyük muhtarlara yani çok sayıda işyeri bulunan, ev bulunan, konut bulunan yerlerde muhtarlara birer yardımcı personel verilecek. Çünkü muhtar ayrıldığı zaman orayı kapatıp gidiyor. Ama vatandaş geldiğinde orayı kapalı görüyor. Dolayısıyla muhtarlığın aynı zamanda kurumsallaşmasını da böylece sağlayacağız. Ben muhtarlara birer personel verilecek dediğim zaman kıyamet koptu itirazlar vay nereden bulacaksın. Milyonlarca işsizimiz var. İşsiz var gelecek muhtarlık, onun aylığını da sizin bütçeniz olacak oradan ödeyeceksiniz. Dolayısıyla muhtarların bir tane görevlisi olacak. O muhtar diyelim ki seçilmedi yeni birisi geldi aynı kişi geçmişte yapılan bütün bürokratik uygulamaları gösterecek, anlatacak, dosyaları tutacak. Dolayısıyla muhtar etkin ve gerçekten güçlü bir kurum haline gelmiş olacak.
Köy tüzelkişilikleri kaldırıldı büyükşehir belediyeleri olduğu zaman. Bu köy tüzelkişiliklerini yeniden ihya edeceğiz. Orada yine ihtiyar heyeti olacak. Artık köy şimdi mahalle oldu. Mahalleye bir sürü ek yük geldi. Emlak vergisi gelecek, pek çok masraf gelecek. Oysa kırsalda köyün hakkını, hukukunu korumak lazım o çerçevede bakmak gerekiyor. Sosyal yardımların bugün için geldiğimizde inşallah muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Çünkü bir mahallede fakirin kim olduğunu en iyi iki kişi bilir. Mahallenin muhtarı ve mahallenin bakkalı. Muhtar seçimle geldiği için ve vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmadığı için sosyal yardımları muhtarlar aracılığıyla dağıttığınızda yardım gerçekten yerine ulaşmış olur. Öbür türlü bizim partili yardım edelim, bunlar bize oy vermedi yardım etmeyelim diye bir ayrım çıkıyor. Bu ayrımın kalkması lazım. Yine aynı şekilde kentlerde muhtarların kendi mahallesiyle ilgili karar alınacaksa belediye meclisinden o belediye meclisi toplantısına muhtar mutlaka katılmalı ve söz hakkı ve oy hakkı olmalı. Böylece kendi mahallesiyle ilgili karar alınacaksa söz ve karar sahibi olmalı. Bakıyorsunuz mahalleyle ilgili karar alınmış muhtarın haberi yok. O zaman ben buraya niye seçildim? O toplantıya mutlaka katılmalı, kanun öyle çıkmalı.
Muhtarlar kamu kurumu sayılmıyor değerli arkadaşlar. O nedenle belediyeler sizlerle ortak iş yapamazlar. Ancak yaparlarsa muhtarlığı biraz öteliyorlar ve o mahalleyle ilgili bir şeyler yapıyorlar. Muhtarlık seçimle geldiğine göre muhtarlıkta bir kamu kurumu olarak görülmeli. Belediye başkanlığı bir kamu kurumu olarak görülmeli, belediye meclis üyeleri bir kamu kurumunun yöneticileri olarak kabul ediliyor. Bizde seçimle geliyoruz milletvekilleri parlamento bir kamu kurumudur böyle bakılmalı.
Birde muhtarlar çok parçalı bir yapıya sahip. Belki 50 tane muhtar derneği var. Bir Türkiye Muhtarlar Birliği olmalı kanunla Türkiye Muhtarlar Birliği. Nasıl Türkiye Belediyeler Birliği varsa Türkiye Muhtarlar Birliğinin de olması lazım. Ve her muhtarlığın özellikle büyük kentlerde bir bütçesinin olması lazım. Nedir bütçe, nereden bulunacak bu para diye soracaksınız. Gayet basit, diyelim ki burada Şehitkamil mahallesinde efendim emlak vergisi alınıyor mu? Alınıyor. Kime veriyorlar? Belediyeye veriyorlar. Emlak vergisi ödeyen vatandaş belediye başkanını seçiyor mu? Seçiyor. Muhtarı da seçiyor mu? Muhtarı da seçiyor. O zaman alınan emlak vergisinin belli bir payı muhtara tahsis edilebilir. Böylece muhtar bir fakir aile en rahat muhtara ulaşır. Belediye başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz, bakana ulaşamaz. Kime ulaşacak bu gariban? Muhtara ulaşacak. Muhtar buna gerekirse o gün yemek parasını bile verebilir. Ama bütçenizin olması demek şu demektir aynı zamanda. Artık hesap vereceksiniz bütçeniz denetlenecek demektir. Dolayısıyla size tahsis edilen bir para bütçe olarak onun da bir şekliyle denetlenmesine izin verilecek.
Efendim uyuşturucu sorunu. İsterseniz oraya girmeden önce veteriner odası başkanımızın kırsalda şöyle yapacağız. Allah nasip eder iktidar olduğumuzda bütün köylerdeki okulları yeniden açacağız. Yani öğretmenle öğrenciyi buluşturacağız. İki; köylerdeki çalışan kadınlar ve gençlerin tamamını sigortalı yapacağız sigorta primini devlet ödeyecek. Böylece köyler boşalmayacak. Şimdi köyde sigortası yok, bir şeyi yok, üründe de zarar ediyor. Gidiyor büyükşehirlere acaba asgari ücretle bir yerde iş bulabilir miyim? O da sigortasız. Ama kırsalda çalışırsa, üretirse, alın teri dökerse sigortalı olacak, kadın her halükarda sigortalı olacak, gençlerin hepsi de sigortalı olacak emeklilik hakkına kavuşmuş olacaklar. Dolayısıyla bu sistem daha sağlıklı yürümüş olacaktır.
Yem maliyetleri çok pahalı. Özellikle ineklerin kesime gittiğini biliyorum. Süt üreticilerinin büyük zarar ettiklerini de biliyorum. Gıda ciddi bir sorun üzerinde uzun uzun belki durmak gerekiyor. Gıda güvenliği, yediğimiz yemeğin kalitesi nedir, güvenliği nedir bunun iyi bakılması ve test edilmesi lazım. Burada da ciddi bir sorunumuz var. Köyde sadece öğretmen olmayacak. Orada hayvancılık yapılıyorsa mutlaka bir veterinerde olacak, mutlaka bir ziraat mühendisi veya ziraat teknisyeni olacak, toprak analizleri yapılacak, köylünün ne ekmesi gerektiğini öğretecekler, anlatacaklar şunu ekeceksin. Havza bazlı planlama yapacağız. Hiçbir çiftçinin zarar etmeyeceği bir modeli getireceğiz ama havza bazlı planlama içinde. Kim buğday ekecek, kim efendim arpa ekecek, kim pamuk ekecek bunlar planlanacak bölgelere göre. Maliyeti bulunacak dönüm maliyeti. Çağıracağız ziraat odası başkanını veya ziraat mühendisleri odasını diyeceğiz ki, bu dönüm sulu arazi, susuz arazi neyse kaysıdır, fıstıktır maliyeti ne kardeşim. İlacı, emeği ne maliyeti çıkacak. Maliyetin üzerine makul kar koyacağız diyelim ki 100 liraya malettik, 25 lira makul kar 125 lira. Diyeceğiz ki, 125 liranın üzerinde satıyorsan sat, 125’in altına düştüğünde devlet olarak ben alacağım. Hiçbir çiftçi zarar etmeyecek diyeceğiz. Dolayısıyla kırsalı ayağa kaldıracağız. Hollanda örneğini verdi bir arkadaşımız. Hollanda Konya’dan küçük arazi olarak Konya’dan küçük. Yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üstünde. Bizimki 16, 17 milyar dolar. Tütün ekiyorduk, dünyaya tütün ihraç ederdik şimdi tütün ithal ediyoruz, buğday ithal ediyoruz, arpa ithal ediyoruz, yulaf ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz. Çiftçiyi topraktan küstürürseniz bunun sonu felakettir. Çünkü tarım stratejik sektördür. Evimizde buzdolabı olmayabilir, çamaşır makinası olmayabilir, oturacağımız koltuk takımı olmayabilir ama mutlaka karnımızı doyurmak zorundayız. Kim doyuracak? Çiftçi doyuracak. Çiftçiyi toprağa küstürürsen hepimiz aç kalırız ve dışarıya muhtaç oluruz. Bu açıdan kırsalı güçlendireceğiz. Kültür olarak da güçlendireceğiz. Öğretmeni var, mühendisi var, teknisyeni var, veterineri var, muhtarı var. Dolayısıyla orası hareketli entelektüel olarak da iyi bir yapı olarak da ortaya çıkacak.
Efendim Zafer Bey, bu uyuşturucu konusuna girdi. Uyuşturucu konusunu ilk dillendiren Genel Başkan benim. Bunu mafya ve uyuşturucu bağlantısının hangi boyutlara ulaştığını çektiğim küçük bir videoyla topluma anlatmıştım. Tam bir bela. Gençlerimiz için büyük bir felaket. Her gelir grubuna göre Türkiye’de uyuşturucu satılıyor. Bakın bir daha ifade edeyim. Her gelir grubuna göre. Durumunuz çok iyiyse, paranız, pulunuz varsa kokain en pahalı. En ucuzu bonzai, met neyse böyle bir sürü şey var. Gidiyorsunuz arkadaşımızın dediği gibi ekmek alırken nasıl alıyor onu da alabiliyorsunuz. Nasıl oluyor da böyle bir felaket karşısında iktidar sessizliğini koruyor? Nasıl oluyor da Türkiye’nin bütün sınırları yolgeçen hanına dönüyor. Nasıl oluyor da ta Güney Amerika’dan, ta Afganistan’dan Türkiye’ye her taraftan yağmur gibi uyuşturucu geliyor? Ve nasıl oluyor da iktidar bütün bunun karşısında çocuklarımızın zehirlenmesine sessiz kalıyor? Ve nasıl oluyor da Ortadoğu’nun en büyük uyuşturucu kaçakçısı hapisteyken serbest bırakılıyor? Siz hiçbir uyuşturucu baronunun tutuklandığını gördünüz mü, hapse atıldığını gördünüz mü? Torbacıları yakalıyorlar. Torbacı değil kardeşim torbacıya uyuşturucuyu vereni yakalayacaksın sen. Eğer iktidar sahipleri uyuşturucu baronlarıyla fotoğraf çektirirse ne vali dokunuyor ona, ne kaymakam, ne polis dokunuyor. Başın belaya girmesin diyor. Birde sürgün yemeyelim diyor. Uyuşturucu baronları toplumun en zengin kesimleridir. Bu uyuşturucu paraları Türkiye’ye gelsin diye özel kanun çıkardılar. Vergi vermeyeceksin dediler. Yeter ki parayı getir Türkiye’ye dediler. Savcı soruşturma açmayacak dediler. Hakim kovuşturma yapmayacak dediler yeter ki parayı getir. Para geldi sonra ne oldu? Uyuşturucu baronu da geldi ne kadar güzel dedi, parayı burada aklıyorum. O zaman bende gidiyim Türkiye’ye. Şimdi bakın mafya Türkiye’de hesaplaşıyor, birbirlerini öldürüyorlar. Kim seyrediyor? İktidar seyrediyor. Onlara, iktidar sahiplerine bunları bildiğiniz halde oy verirseniz açık ve net söyleyeyim gençliğe ihanet ediyorsunuz demektir. Yazıktır, günahtır bunlar bizim evlatlarımız. Bağcılar’da bir uyuşturucu bağımlısı annesinin kafasını kesti ve sokağa attı. Anne, baba diyor ki, akşam yatarken kapıyı arkadan sürgülüyoruz çünkü çocuk uyuşturucuya alıştı diyor. Bir başka baba diyor ki, öldürme suç olmasa bilsem oğlumu öldüreceğim diyor çünkü kurtaramıyorum diyor. Tam bir bela. Sanmayın sadece Gaziantep’te var. Bütün coğrafyada var. Milyar dolarlar dönüyor. Ama polis hepsini biliyor. Polise şunu söyleyeceğiz, iktidara geldiğimizde: ‘Bütün uyuşturucu baronlarını tek tek yakalayacaksın. Birisi sana telefon ederse dokunma diye, onu bildireceksin, ben onu buradan süreceğim.’ Nereye kadar? Ta Fizan’a kadar süreceğim. Uyuşturucu baronlarıyla en etkin mücadele polisin elini kolunu bağlamayacaksın. Hepsini biliyorlar. Kimin ne yaptığını herkes biliyor. Gazetelerde yazıyor zaten bunlar, hesaplaşıyorlar, birbirlerini öldürüyorlar. Mafyanın bu kadar çöreklendiği bir yerde, uyuşturucu baronlarının bu kadar çöreklendiği bir yerde biz sessizliğimizi korursak gencecik pırlanta gibi evlatlarımızın geleceğini yok ediyoruz demektir. Bununla ilgili mücadele edeceğiz değerli arkadaşlar. Neden kimse görmüyor diye sordu. Bu kardeşiniz görüyor hepsini. Hepsini görüyor ve biliyor. Hiç endişe etmeyin hepsini biliyorum.
Hiç meraklanma Bay Kemal hepsinin hesabını görecek meraklanma.
Efendim Menderes Bey, yükünüz çok ağır dedi muhtar arkadaşımız. Yükümüzün ağır olduğunu biliyorum. Hatta Süphan Dağı örneğini verdiniz. Rahmetli babam Patnos’ta görev yapmıştı karşıda müthiş o Süphan Dağını biliyorum. Partili bir Cumhurbaşkanı oluyor da partili muhtar niye olmasın? İnşallah yeni cumhurbaşkanımız partili olmayacak. Daha yukarıda olacak. Anayasaya göre yemin edecek, kazandıktan sonra partisinden ayrılacak ve yeminini partisiz bir cumhurbaşkanı olarak yapacak. Böylece devletin sigortası konumunda olacak cumhurbaşkanı. Bu çerçevede bakmak ve bu çerçevede değerlendirmek lazım. Bugün partili olabilir ama inşallah seçildiğinde mecliste yemin etmeye gittiğinde partisiz bir cumhurbaşkanı olacak.
Engelli haklarıyla ilgili. Engellilerin evet çok sayıda sorunu var. En büyük sorun ne biliyor musunuz? Engelliler için özel kadro var. Kamu kadrolarının yüzde 3’ü engellilere tahsis edilir. Dışarıda işsiz engelliler var, KPSS sınavına girmiş, sınavı kazanan engelliler var. Ama devletin kadroları boş oralara atama yapılmıyor. Bu çok büyük bir haksızlık. Bunun giderilmesi lazım. Raporların çok sık değiştiğini, sizden sık sık rapor istendiğini, hastane köşelerinde süründüğünüzü, büyük sorunlar yaşadığınızı biliyorum. Engelliler komisyonunuz var mı? Engellilerle ilgilenen arkadaşlarımız var. Bir Genel Başkan Yardımcımızın görevi zaten bu. Dolayısıyla o çerçevede çalışıyoruz. Engelli bir Belediye Başkanımız var İstanbul - Avcılar Belediye Başkanımız. Kentsel dönüşüm konusunda olağanüstü güzel çaba gösterdi. Son derece başarılı bir arkadaşımız. Toplumumuzda gerilim artıyor, toplumsal mutabakatı sağlamak din ve devlet ilişkisi diye bir arkadaşım sordu.
Şöyle değerli arkadaşlar. Devlet, vatandaşın inancıyla uğraşmaz. Bir inancı dayatmaz. Devlet bütün inançlara saygı gösterir, bütün kimliklere saygı gösterir. Devlet dediğiniz kurum bakidir. Siyasi partiler ise halk yetki verdiğinde devleti yönetmek üzere görevlendirilirler, devlet olmak için değil. Devlet dediğim gibi bakidir. Adaletle yönetilir ve devletin kurumlarında liyakat sahibi insanlar görev yaparlar. Liyakat neden çok önemlidir? Şunun için çok önemlidir. Devlette memur olmanız için KPSS sınavına girmeniz lazım. Sınavı kazandıktan sonra atamanızın yapılması lazım. Atama olur, aday memur olursunuz henüz memur değil. Bir süre siz denenirsiniz. Aday memurluktan memur olmanız için bir yemin edersiniz ve memur olursunuz. Belli bir süre çalışırsınız. Devletin en alt kademesindeki şefliktir. Şeflik için ayrıca sınava girersiniz. Kazanırsanız, şef olursunuz. Peki bakan olmak için? İki şeye ihtiyaç var. İlkokul diploması ve savcılıktan iyi hal kağıdı olursa bakan olursunuz. Şef olmak için dünyanın emeğini harcarsınız. Devlet budur. Devletle siyaset arasındaki fark budur değerli arkadaşlar. Bu farkın iyi bilinmesi lazım. Bir kişi ‘Ben devletim’ diye ortaya çıkıyorsa bilin ki o, devleti mahvedecek. Devlet bakidir, devletin kurumları vardır, devletin kurumları liyakate göre çalışırlar.
Bakın yanlış hatırlamıyorsam Belçika’da 2 – 2,5 yıl hükümet kurulmadı. Ama hiçbir Belçikalı çıkıp ya nerede biz mahvolduk nerede bu hükümet diye sormadı. Çünkü devlet çalışıyor. Vatandaş gittiğinde vergi dairesine, tapuya, sağlık bakanlığına, hastaneye gittiğinde her şey tıkır tıkır çalışıyor zaten. Dolayısıyla devleti yönetecek kişiler gelirler bir siyasi iktidar gelir devleti yönetir. Dolayısıyla bu çerçevede bakmak lazım.
Din ve devlet ilişkisi. Devletin laik olması lazım. Yani her inanca saygı duyması lazım, her kimliğe saygı duyması lazım. İnsanların inançlarına saygı duymanız gerekiyor. İnanç siyasete malzeme edilirse inanç olmaktan çıkar. Malzeme edilmemesi lazım. İnanç, insanın manevi dünyasının zenginliğidir değerli arkadaşlarım. Ve o zenginliği siz içinizde hissedersiniz ve inanç gösteriş üzerine yapılmaz, kalple yapılır. Yani dudaklarınızın söylediğini, yani ağzınızın söylediğini kalbinizin onaylaması lazım. Ağzınızın söylediğini kalbiniz onaylamıyorsa siz, farklı bir şey yapıyorsunuz demektir. İnancı istismar ediyorsunuz demektir. O nedenle devletle inanç arasındaki bağlantı devletin her inanca eşit mesafede yaklaşması demektir. Her kimliğe de eşit yaklaşması demektir. Çünkü devletin görevi var olan insanın, yani yönettiği insanın, yönettiği kitlenin sorunlarını çözmek, onların refahını artırmaktır. Refahını artırdığınız zaman bu ülkede barışı ve huzuru sağlarsınız. Hepimizin evinde ekmek olursa, hepimiz huzur içinde yaşarsak, komşumuzun kimliğini, inancını sorgulamazsak, komşumuza saygı gösterirsek. Bu toplumun çok güzel hasletleri vardı. O kadar ki, komşu komşunun külüne muhtaçtır derdik değil mi? Bir cenaze olduğunda evde radyoyu açmazdık, televizyonu açmazdık, saygı duyardık. Orada hüzün var, acı var o acıyı bizim paylaşmamız lazım. Toplumu buradan kopardılar. Ne adına? Din adına kopardılar, dini istismar ettiler, inançları istismar ettiler. Toplumu buradan çekip çıkarmamız lazım. Toplumu çekip çıkarırsak, bu toplumun gücü çok fazla, son derece dinamik bir toplum. Ve iyi yönetildiği taktirde hem Ortadoğu’nun, hem Afrika’nın, hem Kafkasya’nın en güçlü devleti olabiliriz. Böyle bir gücümüz var. Teknolojiye büyük önem vermemiz lazım, sanayiye büyük önem vermemiz lazım. Teknoloji devrimini kaçırırsak mahvolabiliriz. Türkiye çok ciddi bir gerileme süreci içine girebilir. Osmanlı’nın batışı, Sanayi Devrimi’ni kaçırmasından olmuştur. Osmanlı’da herkes güçlü gayet güzel. Elinde kılıç o da çok güzel. Mücadele ediyorsa o da çok iyi. Ama elin oğlu delikli demiri bulunca sizi 500 metreden indiriyor ve dolayısıyla siz kaybediyorsunuz. İstediğiniz kadar gücünüz olsun bir tüfekle sizi mahvediyor. O yüzden Köroğlu söylüyor, delikli demir icat oldu mertlik bozuldu diye. Teknoloji budur. Teknolojiyi yakalayacaksınız.
Efendim hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024