17.06.2022
17.06.2022
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FOX TV’de “İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat” canlı yayınında gündeme ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
İsmail KÜÇÜKKAYA- Günaydın efendim, hoş geldiniz. İzmir’deyiz. 17 Haziran 2022 Cuma sabahında Türkiye’nin kanalı FOX’ta, Türkiye’nin buluşma mekanında, demokrasi meydanında İsmail Küçükkaya’yla demokrasi meydanında bugün ülkenin ana muhalefet partisi lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu var. Efendim hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim. Aslında siz de hoş geldiniz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- İkimizde hoş bulduk.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama ben İzmir milletvekiliyim dolayısıyla ben buralı sayılırım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun, çok teşekkür ederim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nasılsınız, İzmir’de olmak nasıl bir duygu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet güzel. Gönül isterdi ki çok daha fazla geleyim ama malum görevim dolayısıyla Türkiye’nin her tarafına gitmek, gezmek zorundayım, vatandaşlarla oturup konuşmak zorundayım. Yaşanan sorunların nasıl çözüleceğini anlatmak zorundayım. Dolayısıyla işim bu benim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Eşiniz Selvi Hanımla birlikte geldiniz dün. Ajanslara yansıyan fotoğraflara baktım, kucağınızda da bir bebek. Ekonomi sınıfında uçuyorsunuz Türk Hava Yollarıyla?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo Pegasus’la.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Pegasus’la mı geldiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ekonomi sınıfındaydınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kucağınızda bir bebek. Kimin bebeği?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İzmirli bir ailenin, geldi ama son derece sevimli, güler yüzlü, keyifli, gazeteleri yırtmaya çalışıyor, uğraşıyor bir şeyler yapıyor. Olağanüstü güzel bir şey. Çocuklar öyle zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim hoş geldiniz, sizinle konuşmak istediğim çok konu var. İzleyenlerimden de sorular geliyor burası demokrasi meydanı. Şimdi dün sizde katıldınız Demokrasi Vakfı’nın toplantısına.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türk Demokrasi Vakfı.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Evet Türk Demokrasi Vakfı’nın toplantısında sizde konuşma yaptınız, sizden önce de, sonra da çok enteresan konuşmalar yaşandı, çok enteresan anlar yaşandı. Ben tabi bu buluşma için bir taraftan mekan arıyoruz ekip arkadaşlarımla, bir taraftan da böyle ajanslara yansıyanlara bakıyoruz. Hoppala Arınç’la tokalaşmadı Kılıçdaroğlu diye bir haber gördüm, şaşırdım. Hemen sizin basın danışmanınız Ömer’i de aradım. Dedi ki, abi hiç ilgisi yok dedi. İzleyelim.
Şimdi efendim bu toplantı baştan sona çok dersler içeriyor. Ama önce şunu sormak istiyorum. Bu Arınç’la tokalaştı, tokalaşmadı nereden çıktı efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Valla bilmiyorum nereden çıktığını ama tokalaştık. Üstelik bir değil iki kez tokalaştık. İlk bizi VIP diye adlandırdıkları bir yere aldılar, Sayın Arınç’ta geldi beraber kalktık tokalaştık. Sonra tekrar ben konuşmadan indikten sonra geldi tekrar bir tokalaştık. Hatta Sayın Arınç bir tokalaşalım fotoğraf çeksinler… Anladığım kadarıyla galiba kendisine tokalaşmadılar diye bir haber gelmiş olabilir o nedenle de olabilir. Aslında tokalaşırız tabi niye tokalaşmayalım. Farklı dünya görüşlerine, farklı siyasi kulvarlarda olmamıza karşın insanız, birbirimize saygılıyız, saygılı olmak zorundayız. Elbette tokalaşırız. Hiçbir sorun yok yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Genel Başkan, helalleşme diye bir kavramı getirdiniz ve onun altını doldurmaya çalışıyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle. Dolayısıyla nereden çıktı bilmiyorum ama sonra böyle büyümüş galiba.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki Arınç’ın konuşması şimdi kendi başına da önemli. Bir taraftan hani basın eleştirisi yapıyor hükümete yakın gazetecilere. Majestelerin gazetecileri diye bir kavram tutturuyor. Onun dışında mesela kral çıplak demenin zamanıdır diyor. Nasıl buldunuz konuşmayı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Konuşma siyasetçilere ders verir nitelikte bir konuşmaydı. Hatta konuşmasında biz iktidar olmadığımız zaman yani AK Parti yeni kurulduğunda, iktidar olmadığında hemen hemen her toplantıya gittiklerini, her toplantıda söz aldıklarını, konuştuklarını, kendi görüşlerini kamuoyuyla paylaştıklarını ısrarla ifade etti. Yeri geldiğinde itiraz ettiklerini. Ama şimdi bu toplantılara gelmediklerini, toplantıdan kaçındıklarını bir şekliyle ifade etti. Doğrudur yani bir siyasal parti eğer Türkiye’yi yönetmeye talipse, Türk Demokrasi Vakfı gibi bir vakıf eğer gerçekten de belli konuları tartışacaksa, demokrasiyi konuşacaksak, tartışacaksak, siyasi partileri, diğer alanları. Herhalde AK Parti yöneticilerinin de söyleyecek bir çift sözlerinin olması lazım. Gelip dinlemeleri lazım. Belki biz yanlış konuşuyoruzdur çıkıp düzeltmeleri lazım. Ama gelemiyorlar, oturamıyorlar, konuşamıyorlar, kendi düşüncelerini ifade edemiyorlar. Çünkü baskı altındalar, bir kişinin baskısı altındalar. O nedenle kralın çıplak olduğunu, aslında bu gerçeği bütün Türkiye’nin gördüğünü, dolayısıyla bir kişinin AK Partiyi, bir partiyi sonlandırdığını, bitirdiğini, orada bir kişinin çıkıp kendi bağımsız iradesiyle konuşma yapamaz duruma geldiğini bir şekliyle ben anladığım ve yorumladığım kadarıyla bu şekliyle ifade ettim. Bu ifade benim açımdan önemli. Aslında Türk demokrasisi içinde son derece önemli bir açıklama. İktidar sahiplerinin bu ülkeye yaptıklarını çıkıp özgürce anlatmaları gereken alanlar, mecralar olduğu halde buralardan kaçınmaları, televizyon programlarına milletvekillerinin katılmalarının yasaklanmasını, onların yerine seçilmiş parayla tutulmuş insanların televizyon kanallarına çıkarılarak özellikle bazı gazetecilerin AK Partiyi savunur noktaya gelmelerini, kendisini savunamayanları başkalarına sana para veriyorum sen benim adıma beni savun diyor. Akıl alacak iş değil.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim bugün hazır sözü basından açmışken Sayın Genel Başkan, benim de doğrusu kaygılandığım, bir gazeteci olarak kaygılandığım bir husus var. Bakın bugün çok sayıda gazete de var ama Sözcü “Bu yasak kabul edilirse dışarıda gazeteci kalmaz. İktidar seçim öncesi muhalif basını susturmak istiyor. Dezenformasyonla mücadele bahanesiyle hazırlanan teklifin 29. maddesi yanıltıcı bilgiyi yayma gibi gerekçelerle gazetecilere 3 yıla kadar hapis getiriyor”. Bunu nasıl yorumlayacağız efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi gerçekleri dinlemeye tahammül edemiyorlar İsmail Bey. Şimdi gerçekleri kim anlatıyor? Gazeteciler. Gerçekleri kim anlatıyor? Politikacılar. Politikacıların şöyle veya böyle bir dokunulmazlığı var yani onlar çıkıp söylerler. Ama gazeteci yazacak, haber yapacak. Buna tahammül edemiyorlar. Eğer benim düşündüğümün aksine sen benim lehime değil de gerçekleri yazarsan veya gerçekleri kamuoyunun bilgisine sunarsan ben seni hapse atacağım diyor. Benim söylediklerimi yapacaksın, benim söylediklerimi yazacaksın, televizyon kanallarında benim öngördüğüm programları yapacaksın diye bir düşünce.
Bakın burada daha önemli bir şey var İsmail Bey. AK Partinin yöneticisi yani komisyon başkanı Yargıtay’dan bir üye istiyor diyor ki, bir üyeyi biz görevlendirelim bu yasa teklifi komisyonda görüşülecek dolayısıyla muhalefetin soruları var en azından komisyonu bilgilendirsin bir yargıç. Yargıç geliyor bunu anlamadığını, yanlış olduğunu, bunun doğru olmadığını, büyük tartışmalara yol açacağını. Yargıtay’daki bir üye ben Yargıtay adına geldim diyor buraya ve görüşlerini ifade ediyor. Onu susturuyorlar niye konuşuyorsun diyorlar. Davet ettikleri kişi gerçekleri söylüyor ama gerçekleri dinlemeye tahammül edemiyorlar. Neden biliyor musunuz İsmail Bey? Saraydan talimat almış başkan bu böyle geçecek diyor. Büyük bir ihtimalle neden Yargıtay’dan bir üye istediniz diye bir ikinci fırçayı da atacak. Bu yasa yapmanın hangi koşullarda gerçekleştiğini bize gösteriyor. Bir yerlerden bir teklif hazırlanıyor, teklif bazı AK Parti milletvekillerinin eline tutuşturuluyor, imza atılıyor, komisyonlara geliyor. Hayatın gerçeği nedir, medyanın gerçeği nedir, dünyanın gerçeği nedir? Medya dediğiniz en çok iktidar için geçerli olması gereken bir alandır. Yani iktidar sahipleri herhangi bir yerde haksızlık olduklarında ilk o haberi duyuran medyadır. Dolayısıyla akıllı bir iktidar özgür bir medyayı savunur çünkü bir haksızlık olduğu zaman kendisinin o alana süratle müdahale etmesine ortam hazırlıyor medya.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela efendim bakın, yine bir gazeteci olarak üzüldüğüm bir husus oldu. Şimdi biz tabi FOX olarak da bağımsız ve tarafsız bir kanalız. Bizde bu RTÜK cezalarından çokça nasibimizi alıyoruz. Hem de bizim büyüklüğümüz çok daha fazla aslında. Fakat üzüntüm şu bundan da ziyade, sizin bir konuşmanızı canlı yayınladılar diye bazı haber kanallarına işte Halk TV, Tele 1, KRT, Flash TV’de vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Flash Haber.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Buna her zamanki cezalardan daha fazla üzüldüğümü ifade etmeliyim. Çünkü siz ülkenin ana muhalefet partisinin liderisiniz ve ben sizin ne söyleyeceğinizi bilemem, sizin yaptığınız açıklamaları bir sansürlemeye peşin peşin başlarsak bunun sonu nereye varır? Bunu nasıl yorumlayacaksınız efendim. Çünkü o zaman grup konuşmanızı bile engelleyebilirler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Ben dedim ki, RTÜK bunu yapıyorsa yarın diyecek ki grup konuşmalarını niye verdiniz? Oradan da suçlamaya başlayacak. Bunlar korkunun eseri. Hani bizde güzel bir söz vardır baskıcı bir dönemin sona erdirilmesi için. Vatandaş der ki, zulmün artsın diye. Zulmü artırıyorlar her seferinde. Doğru habere tahammül edemiyorlar, gerçeklere tahammül edemiyorlar, muhalefete tahammül edemiyorlar, özgür medyaya tahammül edemiyorlar, eleştiriye tahammül edemiyorlar. Peki o zaman sen neden iktidar oldun? Ben senin her dediğini yüzde 100 doğrudur diye bir ifadede mi bulunacağım, yani her dediğini kabul mü edeceğim, her yaptığını onaylayacak mıyım? O zaman farklı düşünce nerede, o zaman muhalefet nerede? Muhalefete tahammül edemiyor. Bir ülkede demokrasinin varlık nedeni zaten muhalefettir iktidar değildir. İktidar bütün rejimlerde olur. Ama bir yerde demokrasi varsa muhalefet olmak zorundadır. Muhalefete tahammül edemiyorsan, susturmak istiyorsan, özgür medyayı susturmak istiyorsan, yargıyı baskı altına almak istiyorsan sen zaten iktidar olmazsın ve o ülkede demokrasi olmaz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sabah bir izleyenim sordu da efendim sözü ekonomiye getireceğim. Dedi ki, İsmail Bey sizi de kapatsalar Allah muhafaza böyle bir şey sormuştu. Şimdi bende dedim ki, sayısı çok az kalan bağımsız ve tarafsız FOX gibi kanalları birkaç gazeteyi de kapatsalar bile dedim şu değişir mi Sayın Genel Başkan? Bakın bugün bunu yaparsa AKP yapar demiş. Mazot bir yılda 315 zamlandı. Efendim bu yüzde 315 zam bu nasıl oluyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Felaket bir şey. Paraya ihtiyaçları var, vergi çok daha fazla arttı. Mazottan ve akaryakıttan yani benzinden alınan vergi çok daha fazla arttı. Bu zamdan daha fazla arttı. Parayı biriktiriyorlar şimdi seçime gidecekler bol miktarda harcayacağız acaba oy toplar mıyız diye. Ne yaparlarsa yapsınlar cin şişeden çıkmış vaziyette. Bunların yaralara derman olma şansı yok, Türkiye’nin sorunlarına derman olma şansı yok. Bunlar gidicidir ve gidecekler ve gidiyorlar da zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Neden gidecekler efedim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunun için, bu kadar yüzde 315 zam dünyanın hangi ülkesinde var? Bir çiftçiyi düşünün, şimdi benim özel bir arabam olsa mazota veya benzine zam geldiğinde kullanmayabilirim. Ama bir çiftçi düşünün tarlayı ekecek, sürecek tarlayı, bu traktörü kullanmak zorunda. Yani ben traktörü kullanmıyorum, tarlayı başka türlü süreceğim deme şansı yok. Bu adam bunu unutur mu, bu zammı unutur mu Allah aşkına? Tam bir felaket bu. Arkasından çıkıyor komisyoncuları suçluyor, arkadan kamyoncuları suçluyor, arkadan soğanları depolayanları suçluyor, arkadan patatesçileri, arkadan manavları, arkadan mağazaları suçluyor. Kendi beceriksizliğini çöz kardeşim. Sen illa suçu birilerine yıkacak mısın? Bu yüzde 315 zammı kim yaptı? Akaryakıt bayisi mi yaptı? Hayır. Şoför mü yaptı? Hayır. Otobüs şoförü mü yaptı? Hayır. Sen yapıyorsun kardeşim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dış koşullar mı etkiliyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bana söylesinler dünyanın neresinde 315 zam geldi?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yok mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle düşünün, Rusya’yla Ukrayna arasında savaş var değil mi? Size oranları vereyim Allah aşkına. Rusya’daki enflasyon oranı yüzde 17.8, Türkiye’de yüzde 73 resmi rakam. Gerçek rakam yüzde 160. Savaşan bir ülkede yüzde 17, Ukrayna’da yüzde 16 bir puan daha düşük. Türkiye’de yüzde 160, mazotta yüzde 315 zam. Neden bahsediyorlar bunlar? Efendim dışarıdan geliyor, dış güçlerden. Hayır efendim bunu yapan saray güçleri, sarayın oligarkları, sarayın beslemeleri, devleti yönetemez noktaya gelmeleri. Bir tane adam getirmişsiniz seçmişsiniz, koymuşsunuz Hazine ve Maliye Bakanlığının başına ne yaptığı belli değil, ne söylediği belli değil, gözlerine mi bakacağız, boyuna mı bakacağız, endamına mı bakacağız, geleceğine mi bakacağız? Hep bak diyor. Kardeşim sen dön bir şu benzin fiyatlarına bak, dön şu mağazadaki süt fiyatlarına bak, dön bir peynir fiyatlarına bak, dön bir salatalık, domates fiyatlarına bak. Bunların dünyadan haberi yok. Emin ol İsmail Bey bunların dünyadan haberleri yok.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi soru şu Sayın Genel Başkan. Şimdi ben size baktığım zaman ülkenin ana muhalefet partisini görüyorum ya efendim ya siz zatıaliniz veya sizin dostlarınızdan birisi siz altılı masada bir karar vereceksiniz ve iktidara namzetsiniz. Belki siz, belki de sizin dostlarınızdan birisi cumhurbaşkanı olacak ve hepiniz iktidar olacaksınız seçimlerde böyle bir sonuç ortaya çıkabilir. Ne yapacaksınız da açları doyuracaksınız, enflasyonu indireceksiniz, işsizliği azaltacaksınız? Bunun formülü nedir ne yapacaksınız siz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İsmail Bey, biz altı lider bir araya geldik ve kamuoyuna bir açıklamada bulunduk. İlk yapacağımız işlerden birisi devletin bütün bilgilerini, verilerini toplamak. Yani siz bir karar almadan önce bütün verilere sahip olmak zorunda. Bunun için bir hasar tespit komisyonu kurmaya karar verdik. Yani aklı başında, ekonomiyi bilen, sosyal politikaları bilen insanlar bir araya gelecekler bir hasar tespiti yapacağız. Nerede büyük yanlışlar yapıldı bunları nasıl telafi edebiliriz diye. İki; Merkez Bankası Başkanlığına liyakatli bir adam getireceğiz fiyat istikrarını sağlamak için. Fiyat istikrarı sağlanmadan ekonomide istikrarı sağlayamazsınız. Fiyat istikrarını sağlayacak kişinin yani Merkez Bankası Başkanının hem içerde finans çevrelerine, hem yurtdışında finans çevrelerine güven veren bir insan olması lazım. Üç, yapacağınız işlerden birisi, strateji ve planlama örgütünü kurmaktır. Bir devletin planı olmazsa, planlaması olmazsa sağlıklı kararlar alamazsınız. Hangi alanlara yatırım yapacaksınız, çiftçi neyi ekecek, neyi biçecek, nasıl zarar etmeyecek bunun formüllerini, bunun uygulamalarını hayata geçirmek zorundasınız. Mazota bu kadar zam. Bu zam nereye gidecek, bu zamlar milleti perişan etti. Birde vatandaşa bir nefes aldırmamız lazım. İlk bir hafta içerisinde çiftçinin de, esnafında bankalardan, esnaf kefalet veya ziraat kooperatiflerinden çektiği kredilerin faizlerini sıfırlayacağız. Bir nefes alsınlar bunlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunda mutabakata vardınız mı efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Varmadık ama varacağız. Yani şöyle, bu dillendirildi masada, oturuldu konuşuldu ama metne dökülmedi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama sözle mutabakata vardınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Ama insanlar bir rahat nefes alacak, insanların rahat bir nefes alması lazım. Ortak söylemimiz 6 ayda Türkiye’de insanlar rahat bir nefes alacak. Oh diyecek ya iktidar değişti, yönetim değişti, en azından huzur geldi, en azından önümüzü görüyoruz, en azından neyin ne olacağını biliyoruz. Devlette liyakati sağlarsanız, devletin kadrolarına o işi en iyi bilen insanları getirirseniz emin olun 6 ay içinde Türkiye’de bütün sorunlar masaya yatırılır ve bütün sorunların çözümü, reçetesi milletin önüne konur.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu, bir önceki demokrasi meydanı buluşmamızdan sonra siz bizi Doğan Şentürk yayın yönetmenimle birlikte kahveye davet etmiştiniz. Orada demiştiniz ki, ben bu soruyu size orada da yöneltmiştim yayın sonrasında da biraz daha detaylandırmak için. Her şey hazır demiştiniz. Sayın Akşener’le, Sayın Karamollaoğlu’yla, Sayın Babacan’la filan konuştuk. Daha birinci gün ne yapacağımız belli demiştiniz. Atamalar, hatta hazinede çok deneyimli isimler şuanda bile var demiştiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hazine’de var, Merkez Bankasında var, devletin bütün kurumlarında var, nitelikli elemanlar var. Fakat bunlar bir köşeye atılmış vaziyetteler. Bunlar çünkü doğruları savunuyorlar, doğrulara tahammül edemiyor saray ve bütün bunları pasifize etmiş. Allah aşkına yani vatandaşlarıma şunu söylemek isterim ben, bir güreşçinin banka yönetim kurulunda ne işi var? Bu güreşçi kime kredi verecek, hangi koşullarda kredi verecek, önüne gelen dosyayı nasıl inceleyecek? Bir arkeoloğun Merkez Bankasında ne işi var Allah aşkına? Orada ne yapacak arkeolog? Bütün bunların atamaları baştan sakat zaten, baştan yanlış. Siz bankanın başına saygınlığı olan bir kişiyi getirirseniz ve derseniz ki bak Merkez Bankası kanununun dördüncü maddesi diyor ki, Merkez Bankasının temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Seni atadım kardeşim buraya senin araçlarına müdahale etmiyorum bana fiyat istikrarını sağla. Bitti. Emin olun kısa sürede fiyat istikrarı sağlanır niye sağlanmasın efendim. Elin oğlu yapıyor da biz mi yapamıyoruz? Faizler inecek ondan sonra bilmem istikrar sağlanacak. Ekonomi biliminin tam tersine aklın, uygulamanın tam tersine dünyadaki uygulamaların tam tersine faizi indirdim diyor. Faizi indirmek ekonomide istikrarı sağlamaksa sıfır yap kardeşim niye sıfır yapmıyorsun? Başına bela aldı geri adım atamıyor. Yanlış yaptı görüyor geri adım atamıyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dünya Merkez Bankalarında da şimdi faiz artırma eğilimi başladı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü o ülkelerdeki Merkez Bankaları bağımsız ve fiyat istikrarının bozulmasını istemiyorlar. Fiyat istikrarının sağlanmasını istiyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hatta Sayın Erdoğan, Amerikan Merkez Bankası FED’in 0,75 baz puan faiz artırmasını bir tuhaflık var diyerek yorumladı neden bunu böyle yaptılar diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama neden yaptılar diye söylemiyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Neyi kastediyor acaba?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şaşırmış. Bakın İsmail Bey, çok açık ve net söyleyeyim bütün vatandaşlarım duysunlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti akılla yönetilmiyor önyargıyla yönetiliyor. Akılla yönetilmiyor, bilgiyle yönetilmiyor, birikimle yönetilmiyor. Tamamen önyargıyla, bir kişinin önyargısıyla, bir kişinin egosuyla Türkiye Cumhuriyeti devleti yönetiliyor. Pek çok örnek verebilirim ben size. Yani ekonomiden söz ettik başka bir örnek vereyim. Hastanesi olmayan ordu olur mu Allah aşkına?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ne demek o efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türk Silahlı Kuvvetlerinin hastanesi yok, sağlık kuruluşları yok.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Eski GATA’lar vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- GATA’lar vardı tabi, askeri hastaneler vardı.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Olmalı mı yeniden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim dünyanın her tarafında var, bizim de vardı. Ama geldi beyefendi ben kapatıyorum dedi kapattı. Hangi bilgiye göre kapattın sen bunu, kim sana kapat dedi, hangi gerekçeyle kapattın? Şanlı ordumuz diyorlar değil mi? Şanlı ordunun elini, kolunu bağlamışsın Suriye’de veya pençe operasyonunda yaralanan pek çok asker geliyor bunların askeri hastanelerde tedavi edilmesi lazım bunlar sıradan yaralanma değil yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ekonomiden devam edelim Sayın Kılıçdaroğlu. Sizin altılı masadaki ortaklarınızdan üçüne sordum net olarak şunu söylediler; bu kur korumalı mevduat Türkiye’yi iflasa götürür. Ali Babacan filan net olarak söyledi. Biz dedi iktidara geldiğimiz zaman bunu tamamen hemen kaldıracağız dedi. Sizde böyle düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Şimdi bakın, faizi indirdik diyor değil mi? Hangi faiz indi? Vatandaş gitsin kredi çeksin bakıyım faiz inmiş mi, inmemiş mi görsün. İndirdiği faiz şu, Merkez Bankası bankalara düşük faizle para veriyor, bankalar bu düşük faizle aldıkları parayı götürüyorlar hazine tahvili alıyorlar daha yüksek ve bankalar burada karlarını yüzde 200’lere, 300’lere çıkardılar. Vatandaşa da yüksek faizle kredi veriyorlar. Hangi faiz indi? Erdoğan kimi kandırıyor? Erdoğan birilerine para kazandırıyor aslında, birileri köşeyi dönsün istiyor aslında. Biz boşuna beşli çete demiyoruz. Olağanüstü avantajlar. 85 milyon insan bir avuç insana çalışıyor şuanda Türkiye’de. 85 milyon insan hepimiz bir avuç kişiye çalışıyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir daha sormak istiyorum buna döneceğim. Kur korumalı mevduat uygulamasını kaldıracak mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kaldıracağız tabi derhal kaldıracağız. Birilerine büyük avantajları niye vereceğim ben devlet olarak. Milletin karnı doymuyor. Üniversitedeki öğrencinin karnı doymuyor, kantinde yemek yiyor karnı doymuyor ama yaklaşık 100 – 150 bin kişiye ben kalkacağım olağanüstü faiz vereceğim onlara. Birde verdikleri faizi de vergiden muaf tutacağım. Ekmek alırken vergi verecek, milyarları kazanırken beş kuruş vergi vermeyecek. Man adası geleneği bu biliyorsunuz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nedir o efendim Man adası geleneği?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Man adası geleneği biliyorsunuz yurtdışından paraları getirdiler devlete beş kuruş vermediler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yeter ki getir diyor çünkü sistem.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim akrabayı taallukat. Kardeşi, özel kalem müdürü getirdiler paraları beş kuruş bile vermediler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kimin kardeşi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan’ın. Man adasından geldi o paralar, buradan önce Amerika’ya bildiriliyor şu kadar para hareketi var, oradan para hareketleri banka hesabı içine geçiyor, oradan Man adasından Türkiye’ye geliyor, Türkiye’ye geldiği zamanda vergi cennetlerinden geldiği için beş kuruş para verilmiyor. Vergi verilmiyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi siz bunları ifade ettiğiniz için Sayın Erdoğan size bir tazminat davası daha açar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kazandım. Açtı zaten bununla ilgili sonra davayı kaybettik hakimleri değiştirdiler. Sonra gittim Yargıtay’da bu davayı kazandık şimdi aşağıya geldi aşağıda hakimlerin ne yapacağını bilmem ama bu davanın hiçbir belgesi sahtedir veya yanlıştır diye cümle yok. Belgelerin tamamı doğru, tamamı…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz oradaki iddialarınızın arkasındasınız hala?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki kur garantili mevduatı kaldıracağız diyorsunuz ya birde şimdi bizim işte köprüler var, otoyollar, hastaneler, oralara verilen garantiler var. Dün işte Zafer havalimanı benim memleketime yapılan ama uçakların gitmediği, inmediği, yolcuların gitmediği bir havaalanı sürekli müteahhide. Dünkü haberleri okudum sizin milletvekiliniz Deniz Yavuz Yılmaz yine ortaya çıkarmış 2.7 milyon Euro yeni bir ödeme daha yapılmış müteahhide. Şimdi bunları kaldıracak mısınız siz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kaldıracağız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama sözleşmeleri filan var da nasıl olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu da anlatacağım. Arkadaşlar gidiyorlar köyün kahvesine bizim CHP milletvekili arkadaşlar, vaziyet nasıl diyorlar? Valla diyorlar Zafer havaalanı gibi. Kahve var ama ne gelen var, ne giden var. Şimdi Zafer havaalanında, İstanbul havaalanında büyük yatırımlar yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımların tamamında…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Köprüler var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi köprülerde. Bunların tamamı soygun düzeni üzerine inşa edilmiştir. Bunlara garanti veriliyor, döviz garantisi veriyor, kar garantisi yani gelir garantisi veriliyor ve bunlar olağanüstü gelirler elde ediyorlar. Bunların zarar etme şansı sıfır. Artı bunlar aynı zamanda dolar almışsa Amerika’daki, Avro borç almışsa kredi çekmişse Almanya’daki enflasyonu da ayrıca bu milletin sırtına yıkıyorlar.
Şöyle yapacağız İsmail Bey, intikam duygusuyla değil adaletle çözeceğiz. Kardeşim bunun bir maliyetini çıkaracağız. Köprü kaça mal oldu kardeşim göndereceğiz uzmanları maliyeti çıkaracaklar. Türkiye Odalar Borsalar Birliğine diyeceğiz ki, bu tür işlerin kar marjı nedir bize kar marjını bildirecek karını ilave edeceğiz al paranı git diyeceğiz kardeşim. Öyle garanti, öyle devleti soyma işi yok. Efendim işte yurtdışındaki mahkemeler, İngiliz mahkemeleri bu konuda yetkilidir diye söyleyebilirler onu da araştırdık. Dünyanın hiçbir mahkemesi bir ülkenin soyulmasına evet dememiştir. Benzer uygulamalar olmuştur, benzer uygulamaları hangi iktidar götürmüşse o mahkemelere ve kazanmıştır. Burada da biz kazanacağız götürürlerse.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Zaten efendim şimdi bu işin bir tarafı, bir tarafı da ben o zaman Ankara’daydım şimdi iktidar değiştiği zaman şöyle oluyor, bu AK Parti geldiği zamanda o zaman işte rahmetli oldu galiba Zeki Ergezen filan böyle bakanları vardı. Bütün bu müteahhitleri çağırıyorlar önce, önce devlette bir masaya oturuyorlar sizin hazırladığınız raporla birlikte bak işte demi bu da bir mekanizma aslında.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim zaten hani dedik ya bir hasar tespiti komisyonu kuracağız. O komisyonun görevlerinden birisi de bu zaten. Devletin nasıl soyulduğunu, soygunun boyutlarını, mesela yeni bir belge daha açıklandı biliyorsunuz. İstanbul Havalimanında kira normalde ödenmesi gereken 2042 yılına sıfır faizle erteleniyor. Sen gidiyorsun esnaf vergisini ödemediği zaman burnundan getiriyorsun, adamın sana ödemesi gereken milyonlarca avroluk kirayı 2042’ye erteliyorsun sıfır faizle. Hangi akıl bunu yapabilir? Bu sıradan bir olay değildir ve bu, bu iş olmadan olmaz. O kadar büyük gelirler 59 milyar avro veriyorsun sen insanlara bu rantiye sınıfına, bu beşli çeteye 59 milyar avro gelir garantisi vermişsin. 59 milyar avroyu yalnız başına ona verirler mi, bırakırlar mı? Birileri nemalanıyor oradan. Biz onların da hepsini biliyoruz. Onlarda yeri zamanı gelince hepsi teker teker konuşacaklar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi Sayın Erdoğan sizin rakibiniz. Bir tarafı ülkenin cumhurbaşkanı, bir tarafıyla da bir partinin de lideri olarak da sizin de rakibiniz. Şimdi size çok sert yükleniyor bazen. Geçtiğimiz hafta dedi ki, mesela işte yüreğin yetiyorsa dedi, bazılarını sansürlemeye çalışıyorum çünkü televizyonda şimdi kadınlar var, çocuklar var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet, var, var. EYT’liler var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- İşte dün çürük dedi mesela size ve bizim en büyük talihsizliğimiz dedi ana muhalefetin başında Bay Kemal zihniyetinin olması dedi. Bunları nasıl yorumluyorsunuz, niye böyle bir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Telaş telaş çekiniyor. Yüreğin varsa diyor. Yüreğin varsa diyor cumhurbaşkanı adayını açıkla diyor. Sizin programdan çağrı yapıyım Erdoğan’a, arkadaş yüreğin yetiyorsa beni çağırırsın senin televizyon kanalların var orada çıkarsın karşıma oturur hesaplaşırız bende sana cumhurbaşkanı adayının kim olacağını açıklayacağım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Orada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet orada. Yüreği yetiyorsa çıksın karşıma. Dışarıdan ne gazel okuyor, niye gazel okuyor dışarıdan? Devletin bütün bilgileri senin elinde, bütün veriler senin elinde, haksızlık yaptıysak çıkarsın televizyonda beni mat edersin. Yapamaz, cesaret edemez. Çünkü kirli birisi. Ben ne soracağımı gayet iyi biliyorum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ne soracaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 10 tane soru sordum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 128 milyar doları kime sattın? Gayet basit, açıkladım bunları da. Bu sorularıma cevap istiyorum dedim. O bana sordu hepsine tık tık tık cevap verdim. Bende şimdi sana soruyorum dedim 10 soru sordum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu CHP Genel Merkezine astığınız 128 milyar dolar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Birisine bile cevap veremez. Veremez zaten veremez. Devleti yönetemiyor efendim. Bakın İsmail Bey devleti yönetemiyor. Devleti yönetme gücü, kapasitesi yok artık. Niye saldırıyor? Bana saldırıyor bir ağız dalaşı yapalım ve dolayısıyla millet başka işlerle ilgilensin benimle Erdoğan arasındaki tartışmayla ilgilensin. Fiyat artışları, zamlar, şunlar, perişanlık, yoksulluk vs. bunlar gündeme gelmesin diye. Arkadaş senin yüreğin yetiyorsa, cesaretin varsa toplarsın kadronu çıkarsın televizyonda karşıma ben söz veriyorum tek başıma geleceğim tek. Sen bütün kadronu al. Nebati’ni de istiyorsan al, başkalarını al, istiyorsan rüşvet alan büyükelçilerini de yanına al, kimi istiyorsan al. Ama çıkamaz İsmail Bey, cesareti yok, yüreği yok. Çünkü temiz adam değil. Ben kul hakkı yemedim o yedi. Çıksın karşıma kul hakkını nasıl yediğini ben bütün milletin önünde ona göstereceğim. Ama çıkamaz, cesaret edemez. Dışarıdan okuyor. Oturuyor bütün il başkanlarını, ilçe başkanlarını çağırıyor beni alkışlayın diyor hep beraber alkışlıyorlar efendim işte yükleniyor Kılıçdaroğlu şöyledir, Kılıçdaroğlu böyledir. Bana niye hakaret ediyorsun kardeşim ben senin seviyene düşmem bir sefer onu bilmesi lazım. Ben bu millete saygılıyım, ben bu insanlara saygılıyım. AK Partiye oy veren insanlara da saygılıyım. Ben kimseye hakaret etmem niye hakaret edeyim. Benim düşüncem varsa çıkar düşüncemi efendi gibi anlatırım. Anlatıyorum da zaten, söylüyorum da zaten. Yanlış yapıyorsun diyorum zaten. Ama o hakaret ederek çünkü bilgi yok, birikim yok, yaptığı hataların farkında değil, devleti yönetemiyor, yönetme gücünü kaybetmiş vaziyette. Allah aşkına durun ben size bir şey okuyum o enteresan bir şey. Bakın, ülkemizde teknik olarak bir enflasyon değil hayat pahalılığı vardır. Yeni söylediği. Ülkemizde teknik olarak bir enflasyon değil, yani enflasyon yok hayat pahalılığı var. Bu TÜİK’in ne olduğunu da bilmiyor. Enflasyon rakamlarını açıklayan TÜİK ben değilim ki. Üstelik baskıyla rakamları düşük tut, işçiye, memura, emekliye, dul yetime düşük aylık bağlayım diye. Enflasyonla hayat pahalılığının ne olduğunu bilmiyor. Enflasyonla hayat pahalılığının ne olduğunu bilmeyen adam bir devleti yönetemez İsmail Bey. Bir devleti yönetmeye kalkarsa bu hale gelir. Siz devleti yönetiyorsanız enflasyon nedir, pahalılık nedir bunları bileceksiniz. Hayat pahalılığı nedir bileceksiniz, vatandaşın çektiği ıstırabı bileceksiniz, aldığınız kararların yanlış olup olmadığını bir şekliyle aklı başında birilerine soracaksınız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim biliyorsunuz biz FOX Türkiye’nin kanalı ve bizim özgürlüğümüzün teminatı bağımsızlığımız. Onun içinde bizim halkımızın bizi izlemesi, teveccühü…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sizin bağımsız olmanızı onlar sindiremiyorlar çünkü kamu bankaları size reklam vermiyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hiç, ne kamu bankası milli olan hiçbir devletimize ait olan hiçbir şirket bize reklam filan vermiyor. Ama biz halkımızın teveccühüyle. Onun için bir reklamlara gideceğiz. Değerli izleyenler, reklamlardan sonra ana muhalefet partisi lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na Erdoğan İzmir’de söylemişti Güzelbahçe’de adaylığını açıklamıştı aday mısınız diye soracağım. Seçim ne zaman diye soracağım. Akşener’in dün Aytun Çıray’ın gündeme taşıdığı bir iddiası vardı Erdoğan üçüncü kez aday olamaz diye bir mesele var ya Sayın Kılıçdaroğlu’nun buradaki tutumunu soracağım, Akşener’in yaklaşımlarını ve ekonomiye dairde başkaca sorularım var. Birde SBK sorusu, Sedat Peker sorularını da Sayın Kılıçdaroğlu’na soracağım. Ama önce reklam molası.
Sayın Kılıçdaroğlu en çok gelen soru bir; seçim ne zaman?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Büyük bir olasılıkla erken seçim yapacaklar. Çünkü ülkeyi yönetemiyorlar. Artık bundan sonra geçen her günün toplum üzerindeki maliyeti daha fazla olacak, hayat pahalılığı daha fazla olacak, faizler daha fazla yükselecek. Göreceksiniz yani felakete doğru gidiyoruz aslında. Ben samimi olarak, ülkesini seven bir insan olarak güçlendirilmiş bir parlamenter sistemle bütün bu sorunların çözüleceğine inanan birisi olarak biran önce sandığa gidilmeli, milletin takdiri yine ortaya konmalı, sandıklar açılmalı, millet kimi iktidara getirmek istiyorsa getirsin ve bu iş çözülsün. Erdoğan’ın bu sorunları çözme şansı da yok, kapasitesi de yok, bilgisi de yok, birikimi de yok.
İsmail KÜÇÜKKAYA- O zaman hemen seçim mi diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- En kısa zamanda seçime gitmesi lazım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela sonbahar Kasım diye bir tarih?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kasım’da olabilir tabi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hazır mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz yarın seçim olsa yarın bile seçime hazırız. Bütün vatandaşlarımın bunu bilmesini isterim. Sandık güvenliğinden tutun seçim bildirgelerine kadar, projelerimize kadar hazırız. Zaten uzun süredir hazırlıklarımızı da yapıyoruz. Millet ittifakı da buna hazır, diğer partilerde hazır, biz millet masası olarak, altılı masa olarak hazırız biran önce gelsin. Çünkü benim taşıdığım kaygıları Sayın Akşener’de taşıyor, Sayın Davutoğlu’da taşıyor, Temel Bey de taşıyor. Yani aynı kaygıları taşıyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Babacan çok kaygılı, ekonomik olarak da çok kaygılı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Adeta şuna benzetiyor efendim. Bu ekonomideki gelişmeleri uçak gidiyor sistem alarm veriyor diyor, dağ var orada dağa çarpacağız böyle giderse diyor. Katılıyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Katılıyor, görüyoruz zaten bunu. Dış güçler dış güçler diye bir terane tutturmuşlar ne dış gücü? Eğer dış güç sana yüzde 315’lik enflasyonu zorunlu kılan bir politika izliyorsa sen içerde ne yapıyorsun? Sen ne yapıyorsun içerde?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki erken seçim diyorsunuz ya Sayın Genel Başkan, erken seçim olursa Sayın Erdoğan aday olabiliyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Zamanında olursa?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Zamanında olursa normalde eğer yasalar uygulanacaksa Erdoğan’ın aday olmaması lazım. Anayasa açık, bilim insanları söylüyor, anayasa hukukçuları söylüyor, hukukçular söylüyor böyle diyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama YSK’ya gider öyle bir şey olursa.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O nedenle büyük bir ihtimalle erken seçim olacak. Yani bu gerçeği Erdoğan bilmiyor mu? Erdoğan’da biliyor, Bahçeli’de biliyor, herkes biliyor bu gerçeği zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi dün Aytun Çıray’ın Uğur Dündar’a yansıyan sözleri olmuştu. Şöyle, Temel Karamollaoğlu açık bir şekilde şunu söylüyor, seçim zamanında yapılırsa Erdoğan üçüncü kez aday olamaz deyince Aytun Çıray güya Akşener’in de bilgisi olduğunu belirtiyorlar ve Akşener Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasında engel olmayacak, kolaylaştırıcı olacak diye bir açıklaması oldu. Ama ben İYİ Parti’deki Akşener’e kaynaklarımla konuştum hiçbir şekilde Akşener’in görüşünü yansıtmıyor diyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Akşener Türkiye’nin gerçeklerini en iyi bilen politikacılardan birisi. Dolayısıyla Türkiye’nin gerçeklerini biliyor, hukuku biliyor, güçlü danışmanları iyi bir ekibi var Sayın Akşener’in. Dolayısıyla Akşener’in bu konudaki açıklamaları temelini hukuka, temelini adalete dayandıran açıklamalar. Sayın Akşener’in açıklamalarını kabul etmek gerekiyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu, seçim güvenliği dediniz ya biraz evvelki sorumu yanıtlarken. Şimdi siz çok çarpıcı bir hamle yapınız. Bir Cuma günü ansızın gazetecileri de atlattınız birkaç danışmanınız, birkaç milletvekilinizle birlikte SADAT’ın önüne gittiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 30’un üstünde milletvekiliyle.
İsmail KÜÇÜKKAYA- 30’un üstünde milletvekiliyle gittiniz. Bu aslında geçtiğimiz yıl çok gündem olan Sedat Peker’in açıklamalarından sonra da çok konuşulmuştu hepimizde böyle dehşet içinde izlemiştik Sedat Peker bunu gündeme getirince o günlere ilişkin. Seçim güvenliği konusunda kaygılarınızı giderecek bir karara, bir yol haritasına vardınız mı altılı parti olarak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçim güvenliği konusunda bir komisyon kurduk. Bu komisyonda bir Genel Başkan Yardımcısı birde güvenlikçi oluyor. Yani 6 kişiden değil 12 kişiden oluşan bir seçim güvenliği komisyonumuz var 6 güvenlikçi, 6 da siyasetçi olmak üzere. Güzel çalışmalar yapılıyor. Çalışmalar şuanda da devam ediyor. İlk sunuşlar yapıldı, seçim güvenliği konusunda nelerin alınması gerektiği belirlendi. Seçim öncesi, seçim sırası, seçimden sonra olmak üzere her bir aşamada sandık güvenliğini, seçim güvenliğini nasıl sağlarız diye çalışmalar yapıldı. Bu konu kamuoyuyla da paylaşıldı.
Buradan bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Benim bütün vatandaşlarımdan beklediğim sadece şu, seçim günü sandığa gidin, elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu kullanın. Oyların sayılmasından, sandık oylarında herhangi bir olay olmayacağından, daha doğrusu sandık oy kullanılırken bir olay olmayacağından, bu konuda güvenliği sağlayacağımızdan emin olmalarını isterim. Bizde bunu sağlayacağız, millet ittifakının bileşenleri de bunu sağlayacak. Bizim dışımızdaki siyasi partiler var onlar da büyük bir olasılıkla bu konuda duyarlılıklarını ortaya koyacaklar. Dolayısıyla sandığa gitmeliyiz, oyumuzu kullanmalıyız, Türk demokrasi tarihine güzel bir armağan bırakmalıyız. Bir otoriter yönetimi demokratik yöntemlerle nasıl sonlandırdığımızı bütün dünyaya duyurmalıyız. Milli kurtuluş savaşını veren, alın teriyle bu ülkenin kalkınmasına katkı veren ve o insanların yüzü suyu hürmetine hep beraber sandığa gidelim, oyumuzu kullanalım ve bu ülkeye demokrasiyi yeniden getirelim. Seçimden kimse kaygı duymasın. Yani seçim güvenliğinden kimse kaygı duymasın.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz oylara sahip çıkacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle.
İsmail KÜÇÜKKAYA- En son İstanbul seçiminde olduğu gibi böyle oy pusulalarını bize göstereceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- SADAT değil bunların feriştahı da gelse hiç önemli değil. Bakın bir daha söylüyorum, SADAT değil bunların feriştahı da gelse hiç önemli değil. Biz vatandaş olarak, yurttaş olarak, 85 milyon insan olarak ülkemizi seviyoruz, bu ülkede demokrasi olmazsa olmazımızdır, herkesin düşüncesine, herkesin kimliğine, herkesin inancına saygı duyacağız, oturacağız, konuşacağız, kucaklaşacağız, helalleşeceğiz ve bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz başka seçeneğimiz yok.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dün Türk Demokrasi Vakfı’ndaki dünkü konuşmanızda siyasetçi geldiği gibi gitmesini de bilmeli dediniz. O ne demek efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O şu demek, şimdi seçim oldu değil mi yani 2002’de seçim oldu, AK Parti geldi tek başına iktidar oldu. Güzel. Daha sonraki seçimlerde de yine tek başına iktidar olmayı sürdürdü. Fakat izlediği yanlış politika özellikle 2018 sonrası altını çiziyim yani rejim değiştikten, sistem değiştikten ve Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kişinin iki dudağına teslim edildikten sonra Türkiye bu hale geldi. Ne diyordu Erdoğan 2018’de? Bu kardeşinize yetkiyi verin faizle, şununla, bununla dolarla nasıl mücadele edilir ben göstereceğim diyordu. Gösterdi. Türkiye’yi felakete getirdi ve Türkiye bugün ciddi bir çıkmaz içinde. Buradan Türkiye’yi çıkarmamız lazım. Orada söylediğim şuydu, o dönem gittiler, seçimle geldiler hiçbirimiz itiraz etmedik, sandıkların güvenliği de vardı. Şimdi iktidardan gitmemek için baskı kuruyorlar, medyaya konuşmayacaksınız diyorlar. Televizyonlara baskı kuruyorlar şunu televizyona çıkarmayacaksın diye. Efendim bilim insanlarına baskı kuruyorlar, üniversitelere baskı kuruyorlar, sosyal medyayla ilgili az önce konuştuk bir düzenleme getiriyorlar istedikleri kişiyi tutuklama, hapse atma, sabahın köründe evini basma, bir anlamda baskı uygulama sürecini getiriyorlar. Bunlar yetmedi birde şimdi seçim kanunlarıyla oynuyorlar acaba biz iktidarımızı nasıl sürdürebiliriz diye. Bu geldiği gibi gitmemeyi bilmektir. Ben burada kalacağım, bu kalmanın formüllerini nasıl bulabilirim, nasıl toplumu kandırabilirim, hangi yasalarla, hangi baskılarla iktidarımı korurum. Bu demokrasinin en zayıf noktasıdır. Rahmetli İnönü’nün sözüdür bu. Demokrasinin en zayıf noktası geldiği gibi gitmeyi bilmemektir. Eğer geldiğiniz gibi aynı kurallarla giderseniz o zaman demokrasi güçlenir ve demokrasi soylu bir kurum haline gelir.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz böyle bir sorun görüyor musunuz Türkiye’de?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Baskı kuruyorlar sorun değil mi? Sorunu yaşıyoruz zaten İsmail Bey. Medyaya baskı var mı? Var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi şöyle, bu söyledikleriniz seçim sürecine ilişkin ki zaten seçim sürecinin sertleşeceği filan malum ortada aslında. Ama seçimde Erdoğan yenilirse, AK Parti yenilirse iktidarın el değiştirmesinde bir sorun olur mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir sorun olmaz. Benim orada kastettiğim geldikleri gibi gitme, aynı yasal ve aynı kurallar içerisinde gitmesini de bilmek gerekiyor. Ben illa yerimde kalacağım diye kanunları değiştirirseniz, baskılar uygularsanız o zaman geldiğiniz gibi gitmiyorsunuz rejim demokrasiden çıkıyor otoriter bir rejime dönüşüyor. Demokrasinin korunmasının yolu geldiği gibi gitmesini de bilmektir. Bunu kastettim orada.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim tabi Sözcü’de bir haber gördüm ajanslarda da var. Biraz evvel Sedat Peker’den de bahsetmiştim ya o iddiaları, sonra SADAT. Avusturya SBK’yı Sezgin Baran Korkmaz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- SADAT paramiliter bir örgüttür.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ne demek paramiliter bir örgüt?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Paramiliter yeraltında çalışan, elinde silahı olan ve Erdoğan’ın koruması altında olan…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Erdoğan yalanladı bunu ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bende bir tweet attım SADAT liderinin devletin en mahrem bilgilerinin konuşulduğu bir ortamda külliyede aynı masada olduğunu.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Erdoğan dedi ki, evde değil küllüye de görüştüm dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Külliyede görüştü. Ne işin var? Bir devletin cumhurbaşkanı paramiliter organlarla ne işi var? SADAT’ın özelliği ne biliyor musunuz? SADAT Türkiye Cumhuriyeti devletini kaldırmayı taahhüt eden bir organ, bir dernek. Bunların ASSAM diye bir kuruluşları da vardı aynı kişi orada da görevli. Efendim Türkçeyi kaldıracağız, resmi dili Arapça yapacağız, Türkiye Cumhuriyeti devletini kaldıracağız efendim Atrika diye ayrı bir devlet kuracağız ve Türkiye Cumhuriyeti bayrağını da değiştireceğiz. Bahçeli ne diyor buna, ne diyor Bahçeli? Ben buna karşıyım. Şu soruyu bütün vatandaşlarıma sormak isterim. Ben miyim milliyetçi, Bahçeli mi milliyetçi? Ben miyim milliyetçi, Erdoğan mı milliyetçi? Ben Türkiye Cumhuriyeti devletini savunuyorum, bayrağını savunuyorum, insanların haklarını savunuyorum onlar bayrağı değiştireceğiz, ülkenin adını değiştireceğiz, dilini değiştireceğiz diyen adamı getiriyorlar devletin en mahrem bilgilerinin konuşulduğu masaya oturtuyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şöyle açıklamaları var o yöneticinin Tanrıverdi’ydi yanılmıyorsam. 15 Temmuz’dan sonra özellikle TSK’nın organizasyonu konusunda bizim tavsiyelerimiz dikkate alındı, uygulandı dedi. Bu ne demekse?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, evet. Ne demek işte bugünkü tablo demek.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bizim kadim devlet geleneğimizde var mı böyle bir şey? Devlet zaten kendini organize edeceksin…
Kemal KILIÇDAROĞLU- İsmail Bey, Metehan’dan buyana orduda bir hiyerarşi vardı ve bu hiç değişmedi. Bunlar zamanında hariç. Geldiler ordudaki hiyerarşiyi değiştirdiler, emir komuta zincirini değiştirdiler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim şunu da sormak istiyorum, şimdi kara para aklamakla suçlanan bir isim işte milyar dolarla iddialar var, şunlar bunlar. Artık kamuoyu da biliyor. Şimdi mahkemeden dün Türkiye’de istemişti Sezgin Baran Korkmaz önce Amerika’ya iade edilecek. Ne demek bu efendim, ne olur?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Amerika’da Rıza Zarrab buradaydı değil mi? Amerika’ya gitti Rıza Zarrab konuştu, tutanaklara geçti, mahkemelerde konuşmaları var Türkiye’de kimlere ne kadar rüşvet verdiğini artık hepimiz biliyoruz. Bu da gidecek Amerikalılar alacak ya konuşacaksın veya 200 küsur yıl içerde yatacaksın. Ne yapacak? Anlaşma yapacaklar oturacak konuşacak kime rüşvet verdi şudur budur bütün bunların hepsini anlatacak. Bir siyasi iktidar kirli ilişkilere girdiği andan itibaren o girdaptan çıkamaz. Çünkü rüşvet bunların bütün ahlakını bozuyor, erdemini bozuyor. Parayı verdiğiniz ve insanı satın aldığınız andan itibaren artık sistem sağlıklı, tutarlı bir sistem olmaktan çıkıyor. Sezgin Baran Korkmaz, uçağı var, uçaklarla kimler gezdi, İçişleri Bakanından tutun bilmem neye kadar lüks otellerde kimler ağırlandı, kimler neler yaptı bütün bunların hepsini anlatacaktı büyük bir ihtimalle.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama Amerikalılar bunları sonra ne yapıyorlar efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şantaj olarak.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Biz çünkü bilmiyoruz sonra onları. Mesela Zarrab’da da öyle oldu adam hayatını yaşıyor şimdi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi şantaj olarak. Tehdit ediyor Türkiye’yi. İktidarı tehdit ediyor. Brunson’ı ver diyor. Vermezsen gösteririm sana diyor. Verdi mi? Verdi. Biz 10 soru sorduk ya Brunson’ı niye verdin diye sorduk. Hani bu can bu tende kaldıkça bunu alamazsın, Papaz’ı alamazsın demişti. Ne oldu, hani sen kahramandın, hani sen dünya lideriydin, hani yer gök oynasa bile düşünceni değiştirmiyordun? Bir telefonla bütün yelkenler indi. Papaz’ı teslim ettiler ne oldu? 33 askerimiz değil mi şehit edildi. Şehit edilen bizim askerimiz, gidip özür dilediğimiz yer Putin’in kapısı. Allah aşkına bu nasıl bir devlettir, nasıl bir anlayıştır böyle bir şey? Türkiye Cumhuriyeti devleti bu hale hiç düştü mü Allah aşkına? Siz uyuşturucu baronundan para bekleyebilir misiniz? Uyuşturucu baronuyla iyi ilişkiler kurabilir misiniz? Uyuşturucuyu getir sat Türkiye’ye dolarları getir. Allah aşkına kirli paradan Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl olur da kirli paralardan medet umar hale gelir? Bir şey daha söyleyeyim Allah aşkına, nasıl olur da Türkiye Cumhuriyeti devletinde bugüne kadar ne başbakanı, ne cumhurbaşkanı kapı kapı dolaşıp para dilenmedi. Düne kadar hakaret ettikleri insanların ayaklarına gittiler, yalvardılar, yakardılar para verin, pul verin, mahvoluyoruz diye. Türkiye’nin itibarı. Hangi itibardan söz ediyorlar bunlar? Ben isyan ediyorum. Bunlar dut yemiş bülbül gibi. Hala bazı çevreler bunları kahraman ilan ediyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir şey soracağım efendim. Fakat bu Rusya – Ukrayna meselesini iyi götürdüklerini düşünüyorum ama benim düşüncem önemli değil bir gazeteci olarak. Orada dengeli ve dünya sahnesinde de itibarlı bir duruşumuz var. Buna katılıyor musunuz önce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben tarafsızlığı konusunda katılıyorum tabi. Yani zaten o konuda özel bir eleştiri hiç getirmedik.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Birde hani ülkeyi yönetmeye namzet bir isim olduğunuz için bunu da sormak isterim. Mesela İsveç ve Finlandiya şimdi bizim terörle mücadelemize asla destek vermiyorlar. Şimdi Amerika’da bunların NATO’ya üye olmasını istiyor. Bugün sabahta bu haberi erken saatlerde de okudum. Hükümetin, Sayın Erdoğan’ın buradaki tutumunu doğru buluyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Terör konusunda en ağır maliyeti ödeyen Türkiye’dir. İster Finlandiya, ister Norveç, ister Almanya, ister Amerika kim olursa olsun. NATO’nun gündemine kesinlikle terör konusu ele alınmalı ve terörün en azından NATO’ya üye olan bütün ülkelerde sonlandırılması için ortak çaba harcanması lazım. Türkiye’nin öteden beri yapması gereken ilk iş bu. Teröre destek veren NATO üyeleri var. İsveç evet, Norveç evet bütün bunlar var. Bu yeni ele alınması gereken bir konu değil. Öteden beri ele alınması gereken temel bir konuydu ve hala ele alınması gereken temel bir konu. Biz zaten o konuda hani siz yanlış yapıyorsunuz diye bir şey söylemedik.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim birde sağlık camiasının günlerdir sesini duyurma çabası vardı. Parlamentoda dün bu konuda bir düzenleme geçti Sağlık Bakanı da müjde olarak duyurdu. Lakin sağlık çalışanları çok da memnun kalmadı. Bunun haberini bir izleyelim Sayın Kılıçdaroğlu’ndan yorum alacağım. Sonra da ben sizlerden en çok gelen soruyu kendisine yönelteceğim.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na soralım, sağlıkçılar dertli efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet dertli. Şimdi sağlıkçılar niye dertli olmasın ki... Yani yeri zamanı geldiğinde hepimiz hastaneye koşuyoruz. Bir sıkıntımız olduğunda sağlık açısından hastanelere gidiyoruz, hekimler günün 24 saati çalışıyor. Hastaneler günün 24 saati çalışıyor. Mutfağında çalışanından tutun başhekimine kadar herkes büyük bir fedakarlıkla çalışıyor. Pandemi dönemindeki fedakarlıklarını hiçbirimiz unutmadık, hepimiz çıktık alkışladık bu insanları ve bu insanlara verilen paralar son derece komikti ve düşüktü. Sonra dediler ki, bunların durumunu düzeltelim. Evet burada bir haksızlık yapıyoruz diye tamam dendi. Hatta Sağlık Bakanı beni aradı, gündeme alalım bunu dedi. Tabi dedim gündeme alıyorsanız bizde destek veririz diye. Ama burada dikkat edilmesi gereken nokta şu İsmail Bey. Bir meslek grubuyla ilgili bir yasa çıkaracaksanız önce o meslek grubunun görüşünü alacaksın. Çiftçiyle mi ilgili çiftçilerin görüşünü alacağız ziraat odaları var. Sağlıkla mı ilgili Türk Tabipler Birliği var, Eczacılar Birliği var, Türk Hemşireler Birliği var çağıracaksınız ya arkadaş biz sizin mali haklarınızla ilgili bir düzenleme yapacağız, şöyle bir düzenleme düşünüyoruz ne diyorsunuz? Hatta bizim imkanlarımız şu kadar, devlet olarak imkanlarımız bu kadar ve bu imkanları size sağlamak istiyoruz nasıl yapmalıyız diye bunlar konuşacaksın. Sanayicilerle ilgili yapıyorsanız sanayicileri çağıracaksınız, esnafla esnafı çağıracaksınız.
Şimdi sağlıkçılar evet mali açıdan büyük bir sıkıntı içindeler. Büyük bir kısmı da zaten Türkiye’yi terk etmeye ve yurt dışına gitme gibi bir düşünce içinde. Bu da Türkiye için bir felaket aslında onu da ifade edelim. Şimdi bunların görüşlerini almadan yani sağlık çalışanlarının görüşlerini almadan kendilerine göre bir kanun yaptılar ve bunu çıkardılar. Tabi sağlık çalışanları diyorlar ki, bizim görüşümüzü almadan, bizim beklentilerimizi karşılamadan yaptığınız düzenleme doğru bir düzenleme değil. Ve demokratik haklarını kullanarak eylem yapıyorlar. Şimdi buna ne denebilir? Devlet böyle mi yönetilir Allah aşkına? Devleti gerçekten de yönetmek istiyorsanız yani adaletle yönetmek istiyorsanız sağlık çalışanlarına en aşağıdan en yukarıya kadar sağlık çalışanlarına bir hak tanındığı zaman hiçbirimiz itiraz etmeyiz. Eğitimcilere, öğretmenlere bir hak tanındığı zaman hiçbirimiz itiraz etmeyiz. Bize vermeyin sağlık çalışanlarına verin, bize vermeyin öğretmenlerimize verin deriz biz bunu yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Adalet dediniz ya efendim aklıma geldi sizi dinlerken. Bu haftaki o haberleri hazırlarken çok duygulandınız bu adaletten yürüyüşünden bahsediyorsunuz böyle gözleriniz filan doldu. Ne oldu orada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O konu benim çok duygulandığım bir konu. Karar alırken sıradan bir karar değildi aslında o. Yürürken de sıradan bir yürüyüş değildi o. Bu toplumun adalete ihtiyacı vardı. Birlikte yaşamaya ihtiyacı vardı. Baskıya değil, teröre değil, şiddete değil yani bu ülkenin kardeşliğe, bir arada yaşamaya ihtiyacı var. O yürüyüşü yaparken tek başıma yürüyeceğimi söyledim. İlk yürüyüş akşam, Ankara'yı henüz çıkmamıştık, yatacak yeri bile zor buldum. Eve gitmemi istediler eve gitmedim. Hayır dedim yürüyüşe başladık artık devam edeceğiz diye. İstanbul'a geldiğimde milyonlar vardı ve yanımda oğlum vardı. Gazeteciler ona soruyorlardı, 'Babamla gurur duyuyorum' dedi. Bunu atlayalım istersen İsmail Bey.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bizim kadim devlet geleneğimizde efendim hükümdarlara düşen, yöneticilere düşen bir numaralı konu adalet değil midir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Adalettir efendim. Kainat adalet üzerine inşa edilmiştir. Eğer siz adaleti yok ediyorsanız, devleti adaletle yönetmiyorsanız, bir insana haksızlık yapıyorsanız burada adalet nerede diye sormaz mısınız? Şanlıurfa'da biliyorsunuz değil mi bir kadın, sadece elinde bir kağıt... Adalet... Adliyenin önünde oturuyor. Şenyaşar Ailesi iki oğlu, kocası linç ediliyor. Devletin hastanesinde linç ediliyor. Aradan yıllar geçiyor 8 savcı veya 9 savcı şuanda rakamı bilemiyorum dava açmaktan korkuyor. Böyle bir Türkiye olabilir mi Allah aşkına.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sizi dinlerken şimdi ne hissettim biliyor musunuz efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok özür dilerim bir şey daha. Hapishanede ya artık tek başına tuvalete gidemeyecek hastalar var, siyasi hastalar var. 80 yaşında, 90 yaşında tutuklanan askerler var. Ya arkadaş 80 yaşında, 90 yaşında tek başına tuvalete gidemeyen kişiler var, siyasi mahkumlar var. Bunlar içerde kalır mı arkadaş? Sen uyuşturucu ticareti yapanı serbest bırakıyorsun, arkası olan, dayısı olanı serbest bırakıyorsun, sana gelip de eline 5 – 10 kuruş para tutuşturan adamı serbest bırakıyorsun bu insanları hapse atıyorsun. Harp okulu öğrencilerini darbeci diye içeri attınız ya. Akıl var mantık var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- 90 yaşında komutanlar şuanda içerde efendim. Anayasa Mahkemesinin vereceği kararı bekliyorlar hiç olmazsa ev hapsi diye. Bazıları Alzheimer olmuş, bazıları yemek yiyemiyor. Dün Emin Çölaşan yazdı önceki gün, geçen hafta Saygı Öztürk yazdı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, bunlar adet midir? Şimdi siz devleti kinle, öfkeyle yönetemezsiniz. Kinle, öfkeyle devleti yönetirseniz iş zulme varır. Ve sizin adınız da zalim olarak kalır. Şu anda bir zulüm yaşıyoruz. Açık ve net ifade edeyim bir zulüm yaşıyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Elinizde böyle bir adalet pankartı vardı yürüyordunuz. Ben bu yayın için hazırlanırken böyle geçmişe doğru bir baktım da ayak tırnaklarınızın söküldüğüne dair haber ve görüntüler vardı orada o yürüyüşte.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Vardı, hala izlerini taşır iki ayağımdaki iki parmağım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Fakat bir taraftan da Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın size yönelik en ağır eleştirileri de şurada geldi yine bir baktım nereden neye kızıyorlar acaba diye. Mesela siz geçtiğimiz günlerde üst üste iki üç gün açıklama yaptınız dediniz ki farklı yerlerde biri doğuda, biri batıda olmak üzere. Demirtaş’ın, Kavala'nın serbest kalmasını istiyorsanız bize katılın dediniz. Neden dediniz, ne o?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şunun için, karar alıyorsunuz, daha doğrusu iddianame hazırlanıyor mahkeme beraat ettiriyor. Gidiyorsunuz bir yere yine mahkeme beraat ettiriyor. Anayasa Mahkemesi mahkeme beraat ediyor, AİHM serbest bırakın diyor. Siz diyorsunuz ki ben bunları uygulamam. Ya adalet, şimdi zulmün karşında sustunuz mu dilsiz şeytan olursunuz siz. İlla benim arkadaşım mı haksızlığa uğradığı zaman ben konuşacağım? Hayır efendim bu ülkede kim, partili olsun olmasın, kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun zulme uğradığı zaman insan olarak burada bir haksızlık var dememiz lazım, bir yanlışlık var dememiz lazım. Alıyorsunuz mahkemeye veriyorsunuz beraat diyor, diğer dosyadan beraat edilen dosyayı tekrar gündeme getirip bu sefer tekrar mahkum ediyorsunuz, hakimi değiştiriyorsunuz. Bu haksızlıktır yani. Zulümdür bu, yanlıştır bu. Ben yanlışı dile getirmezsem, zulmü dile getirmezsem Allah aşkına yarın bana sormayacaklar mı, ‘kardeşim sen bu Adalet Yürüyüşü'nü niye yaptın sadece kendin için mi yaptın diyecekler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz onu sadece Enis Berberoğlu için yapmadınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Ben Maltepe meydanında yürüyüşü kimler için yaptığımı tek tek maddeler halinde de saydım. BBP’nin eski Genel Başkanı helikopter kazasında hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu için de Adalet Yürüyüşü yaptığımı söyledim niçin? Onun da dava dosyası tutuluyordu bir yerlerde. Bazı güçler tutuyorlardı bir yerlerde. Siz haksızlık kime yapıldıysa karşı çıkacaksınız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir şey diyeceğim efendim. Şimdi seçime gidiyoruz ya biz Yetkin Report’ta Murat Yetkin’in bir analizi aklıma geldi sizi şimdi dinlerken bu adalet bahsinde. Sonra Abdülkadir Selvi ve hükümete yakın bazı kalemlerin başka yazıları da aklıma geldi. Şimdi şöyle özetlemeye çalışıyım yorumunuzu rica edeceğim. Murat Yetkin diyor ki, Demirtaş üzerinden değil de bu hak, hukuk, adalet arayışları terörist başı Öcalan üzerinden ağırlıklı yürütülüyor bir. Buna ilişkin analizler yapıyor Murat Yetkin. Bugünde çok gündem oldu hatta şuanda trend topic Abdülkadir Selvi ki zaman zaman görüştüğünüzde bir isim. Hükümete yakın ama sizin de birkaç kere konuştuğunuz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir dönem.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir dönem görüştüğünüz bir isim. O da diyor ki, Öcalan’a görüş izni verilebilir diyor. Hükümete yakın televizyonlarda son zamanlarda da hükümet seçime giden süreçte bir çözüm süreci başlatabilir diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Görüşüyorlar zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kiminle?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İktidar görüşüyor zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kiminle?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öcalan’la görüşüyorlar. Bilmeyen mi var Allah aşkına?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hayır açık görüş filanda böyle imkanlarda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır diğerlerine ayrı. Yani şuanda kendi aralarında o görüşmeler yapılıyor zaten. Biz biliyoruz bu görüşmelerin yapıldığını. Acaba Kürtlerin oyunu nasıl alabiliriz. Seçime gidiyoruz ya Kürtlerin oyunu nasıl alabiliriz. Kürtler o kadar akılsız mı Allah aşkına. Yapılan zulmü görmüyorlar mı, haksızlığı görmüyorlar mı, yanlışı görmüyorlar mı? Seçimler öncesi biliyorsunuz gittiler bir açıklama yaptırdılar yerel seçimler öncesinde. Hadi Erdoğan yapabilir yani dün siyah dediğine bugün beyaz, dün beyaz dediğine bugün siyah diyebilir. Bahçeli’de onu destekledi. Akıl tutulması var. Yani iktidarda kalmak için her yol mubahtır diyorlar yeter ki ben burada kalayım. Ya arkadaş bu iktidarda ne var, ne var burada? Para var para, hırs var hırs. Ailesinin çıkarları var burada. Yazıktır günahtır. Bu memlekette soyulmadık kişi kalmadı kardeşim. Sofralarda bereket kalmadı, evleri perişan ettiniz siz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hissiyatımı bir yansıtıp sormak istiyorum. Şimdi diyelim Kasım’da veya bence Mayıs civarında seçim olduğunda siz ve ortaklarınız bakacaksınız masaya, siz bana bir ramazan bayramında öyle demiştiniz. Kim kazanacaksa onunla kazanacağız ve mutlaka kazanacağız demiştiniz. Eğer sizi seçseler mesela ortaklarınız deseler ki, bu görev senin, parlamenter demokratik sisteme geçeceğiz, biz sana güveniyoruz, kazanırız da bu şekilde, 6 parti arkandayız deseler farzı mahal siz adaletli yönetir misiniz efendim devleti?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yönetmek zorundasınız. Söz vermişsiniz adaletle yöneteceğim diye ve siz Adalet Yürüyüşü yapmışsınız dünya siyaset tarihinin en önemli yürüyüşlerinden ve en uzun yürüyüşlerinden birisidir. Siz nasıl adaletsizlik yapabilirsiniz? Tam tersine tek başınıza her türlü kararı alamazsınız. Oturduğunuz masadaki liderlerin tamamına saygı göstermek zorundasınız, onların görüşlerini, düşüncelerini almak zorundasınız. Eğer siz tek başıma ben devleti yönetirim, başka hiç kimsenin aklına ihtiyacım yoktur derseniz Türkiye bu tablodan asla çıkamaz. Akıl akıldan üstündür. İstişare denen bir kavram vardır, devlet aklı denen bir kavram vardır, devletin çıkarları vardır, o devlette yaşayan halkın çıkarları vardır, dış politika vardır, barış eksenli bir dış politikanın olması lazım. Bütün bunların hepsini siz sağlamak zorundasınız. Yoksa ben bildiğimi okurum, nasıl olsa bir sefer seçildim bundan sonra boş ver dediğiniz andan itibaren her şey yerle yeksan olur. Bütün o sizinle ilgili olumlu algıların tamamı yok olur. Niye ben onu yok edeyim. Ben halkıma güveniyorum halkında güvenmesini isterim. Güven içinde bunu götürmek isteriz. Bir karar alıyorsanız çıkarsınız milletin önüne şu kararı şu gerekçelerle aldık dersiniz. Bu ülkede yeni doğan çocuk vergi ödüyor. Ben o çocuğun ödediği verginin hesabını o çocuğun ailesine vermek zorundayım. Ben kendi cebimdeki parayı harcamıyorum bu milletin parasını harcıyorum. Bu milletin parasını harcayanlar bu millete hesap verdi mi Allah aşkına? 128 milyar doları sattılar. Ya arkadaş bu 128 milyar doları kime sattınız, hangi kurdan sattınız defalarca sordum cevap bile veremediler. Her birisi ayrı telden konuştu. Çünkü hiç kimse damadın kime sattığını doğru dürüst bilmiyordu. Bütün bunları ortaya çıkarmayacak mısınız? Çıkarmak zorundasınız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumayacak mısınız? Korumak zorundasınız. Adaleti sağlamak zorunda değil misiniz? Adaleti sağlamak zorundasınız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu süreç nasıl olacak efendim? Mesela diyelim seçim oldu sizin de ifade ettiğiniz gibi demokratik birikim ve tecrübemiz artık bu barışçıl bir şekilde geçirdi. Yani işti iktidar el değiştirdi ve diyelim siz cumhurbaşkanı oldunuz sizin ortaklarınız. Biz ne yaşayacağız o arada o birkaç yıl boyunca ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ekonomiden tutun özgürlüklere kadar bütün alanlarda toplumu bilgilendirip ve toplumu rahatlatmak zorundasınız. Toplumun önüne beraber çıkmak zorundasınız. Birlikte aldığınız kararları toplumla paylaşmak zorundasınız. Şunu vatandaşlarımın bilmesini isterim, Türkiye’nin neresinde yaşıyorsa yaşasın her vatandaşımız altılı masaya baktığında kendisini temsil eden bir lideri orada görüyor aslında. Bu çok önemli. O altılı masada. İster Hakkari’de olsun…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela milliyetçiler görüyor mu orada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Milliyetçilerde görüyor, muhafazakarlarda görüyor, liberallerde görüyor hepsi görüyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kürtler?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Herkes görüyor. O masada bir demokrasinin olduğunu, bir adaletin olduğunu, o masada güçlendirilmiş parlamenter sistemin olması gerektiğini, bütün bunların hepsinin bir şekliyle görülmesi lazım. Görüyorlar da zaten. Vatandaş bunu görmeli. Demeli ki, evet ya burada biz bir devleti bir kişiye teslim edemeyiz. Dünyada bir kişiye devleti teslim eden iktidarlarda baki olmamıştır, devletlerde baki olmamıştır. Bizim köklü geleneklerimiz vardır, adaletlerimiz vardır, usullerimiz vardır. Bu köklü gelenekleri siyasal ortam içinde hazırlamak ve uygulamaya koymak zorundayız. Böyle yapacağız zaten, böyle yapmak zorundayız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi yakanızda ben nicedir zaten Türk bayrağı görüyordum. Eskiden altıoklu CHP rozeti de olurdu şimdi yok.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Arkadaşlar ısrar ediyorlar Türk bayrağı tak diye olur dedim takalım. Takmakta bizim için şereftir yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki olur da altılı partili masadan siz çıkarsanız ve halkımız sizi seçerse o zaman siz rozet filan olmayacak değil mi? Türk bayrağı olacak sadece? Ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi ben konuşurken diğer liderlerin iradelerine müdahale etmek ya da…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yok hani ben farzı mahal.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, bir şey olmasın o konuda ben duyarlılığımı bir sefer öncelikle ifade etmek isterim. Olması gereken şu, elbette ki siz, devleti tarafsız yönetmek zorundasınız. Devletin tarafsızlığı esastır, vatandaşlarına karşı. Ve devlet vatandaşlarına hizmet eden bir organdır, vatandaşlarının çıkarını koruyan bir organdır. Onların inançlarını, kimliklerini, yaşam tarzlarını saygıyla karşılamak zorundadır. Onların can ve mal güvenliğini sağlamak zorundadır. Devlet dediğiniz budur. Devlette kişi başına gelirin yükselmesi, toplumun zenginleşmesi, ülkenin itibar sahibi olması, itibar kazanması, bütün komşularıyla barış içinde yaşaması bütün bunları öncelemek ve planlamak zorundadır. Devlet dediğiniz kurum budur. Devletin temeli ahlak ve adalettir. Liyakat ve adalettir.
Bakın ben hep şunu söylerim: Derim ki, en kolay yönetim, devleti yönetmektir. Çünkü devlette herkesin görevi bellidir. Açın Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kuruluş kanununa bakın. Her birisinin genel müdürlükler dahil her birisinin görevi bellidir. TBMM diyor ki senin görevin budur. Medyayı açın, medyanın ilkeleri vardır kuralları vardır. Medya mensubu o yasalara göre çalışmak zorundadır. Devlette; odacı diyelim, onun da görevi bellidir yardımcı hizmetler olarak. Neyi yapacağı o da bellidir. Genel müdür bellidir, Dışişleri Bakanı bellidir, Gelir İdaresi Başkanının görevleri bellidir. Herkes görevlerini yasal ölçüler içinde yerine getirdiği zaman, her şey çok rahat gider niye gitmesin. Siz, temel kararları alırsınız. Temel stratejileri belirlersiniz. Türkiye, teknoloji çağını kaçırırsa tam bir felaket olur. Türkiye vasatlaştı. Sanayi açısından da vasatlaştı. Tarımın stratejik sektör olduğu hala akıllarına gelmiyor. Hala kafalarında Venezuela vardı, Nijerya vardı, Sudan vardı. Venezuela’da gidip buğday ekeceklermiş. Venezuela buğdayı dışarıdan ithal ediyor. Ya bunların dünyadan da haberi yok. Vallahi billahi de haberleri yok. Ya bir devleti, siz nasıl öyle yönetirsiniz ya? Tarımın stratejik sektör olduğunu nasıl bilmezsiniz siz? Fındık… Dünyada bir numarayız. Fındığın kullanıldığı ürünlerin cirosu 12,5 milyar dolar. Türkiye buradan bir buçuk, iki milyar dolar ancak alabiliyor. Pardon 152 milyar dolar yanlış hatırlamıyorsam. Siz buradan iki, iki buçuk milyar dolar bir gelir elde ediyorsunuz. Bir numarasınız nasıl bunu yapabilirsiniz? Dediğim gibi… Bilmiyorlar, yönetemiyorlar. Yönetme güçleri yok, kapasiteleri yok. Çünkü planlamayı, çünkü devlette liyakati yok ettiler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir şey daha. Şimdi ben genelde böyle bakarken efendim hani benim de artık bir 31 yılım olmuş gazetecilikte, 9 yıldır da buradayız bugün sezon finali. Böyle ben size bakarken, size Erdoğan’a böyle tarihe nasıl kalacaklar diye bakarım. Mesela bugün rahmetli Demirel’in ölüm yıldönümü saygıyla anıyorum. Bugünlerde İnönü ailesi tartışılıyor rahmetle anıyorum. Bizi dünya savaşı felaketinden koruyan bir bilgeliktir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hep şunu düşünüyorum, sizi de yakından tanıdığımı düşünüyorum artık çokça da sohbet ettik. Sadece kameraların önünde değil. Kılıçdaroğlu tarihe nasıl geçecek efendim, tarih sizi nasıl yazacak? Ne istiyorsunuz yani mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl davrandıysam, neler söylediysem o şekliyle geçmesini isterim. Adaletli mi davrandım? Öyle olmasını isterim. Kul hakkı mı yemedim? Öyle olmasını isterim. Bütün vatandaşlarıma saygı mı gösterdim? Öyle geçmesini isterim. Herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı mı gösterdim? Öyle olmasını isterim. Her sofrada bereket olsun, her evde huzur olsun… E ben bunu istiyorum. Öyle geçmesini isterim. Dolayısıyla, bu ülkenin çıkarları, bu ülkede yaşayan inşaların çıkarları ve bizim dışımızda yaşayan diğer canlıların da korunarak; havamızı, suyumuzu, ağacımızı, kurdumuzu, kuşumuzu da koruyarak bu ülkede huzurun olmasını isterim. Bunu yapmak, zaten siyaset kurumunun görevidir. Siyaset kurumu bunu yapamıyor ve cebini dolduruyorsa siyasetçi; kendisinin, ailesinin, yakınlarının, çocuklarının cebini dolduruyorsa, yurt dışında mal varlığı edinmeye çalışıyorsa, çiftlikler edinmeye çalışıyorsa bu kişilerin Türkiye’ye bir faydası olmaz. Bunlar din, iman edebiyatı yaparlar ama yaptıkları din, iman edebiyatının hiçbir doğruluğu yoktur. Bir insanın inancı, yüreğindedir, kalbindedir. Dudaklarında değil kalbindedir, yüreğindedir. Sizin ağzınızdan çıkanı kalbiniz onaylıyorsa siz gerçekten inançlı bir insansınız. Yoksa din iman edebiyatı yap öbür taraftan malı götür. Ondan sonra oh her şey ne kadar güzel. Olmaz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu çok teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Demirel’de benim hayatımın önemli bir aktörüydü. Ben bürokraside de, bürokrasi dışında da Demirel’le bulundum, Demirel’le de çalıştım. Bu ülkeye güzel şeyler yaptı. Barajlar kralı unvanını getirdi. Türkiye’nin kalkınmasına büyük hizmetleri oldu. Bürokratken Demirel’i eleştiren yazılar yazıyordum ve Demirel ben SSK Genel Müdürlüğünden alınmak istendiğimde Demirel o kişi orada kalmalıdır çünkü o kurumun çok sorunları vardır diye benim görevden alınma kararnamemi geri gönderen insandır. Dolayısıyla devlette liyakatin ne olduğunu, kişilerin nasıl çalıştığını yakından bilen bir insandı. Dolayısıyla ona da Allah’tan rahmet diliyorum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Erbakan’ı da çok hakkıyla anıyorsunuz ona çok dikkat ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erbakan’ı da anıyorum tabi o da öyle. O da gerçekten bu insanlar bizim siyaset tarihimizde önemli insanlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Çok teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
22.11.2024
22.11.2024
22.11.2024
21.11.2024