24.02.2022

CHP Lideri Kılıçdaroğlu; Denizli'de STK Temsilcileri, Muhtarlar ve Kanaat Önderleri Buluşması'nda Konuştu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-“Güvenlik Zirvesinden sonra TBMM’yi acilen toplayın. TBMM’ye açık mı, kapalı mı neyse bilgi verin. Ülkemiz açısından son derece stratejik bir süreci yaşıyoruz, sorunlu bir süreci yaşıyoruz”

-“Türkiye’nin güvenliği açısından Montrö Sözleşmesi çok önemlidir. Ona bağlı kalmak, sadık kalmak da çok önemlidir. Birilerinin telkiniyle Montrö Antlaşması farklı uygulanmamalıdır. Bu konuda da hükümetin dikkatini çekiyoruz. Atılacak her bir yanlış adımın bize faturası ağır olur”

-“İlk yapacağımız, 1 numaralı kararnameyle Stratejik Planlama Teşkilatını kurmaktır. 2 numaralı kararnameyle de devlette israfı önleyeceğiz”

-“ Bugün Türkiye, enerji açısından yüzde 60 oranında Rusya’ya bağımlı haldedir. Dünyada yüzde 60 oranında bir başka ülkeye enerji alanında bağımlı olan başka bir ülke yoktur”

-“ Önce demokrasi. Demokrasinin olmadığı hiçbir ülke büyümemiştir ve gelişmemiştir”

-“ İttifak olarak bir araya geldik, beraber sorunları çözeceğiz, birlikte çözeceğiz. Önemli bir değişime ve dönüşüme imza attık. Dünyada örneği yoktur böyle bir şeyin. Önce ülkemizi bu karabasandan bir kurtaracağız. Herkes düşüncesini söyleyecek. Hiç kimsenin etnik kimliği, hiç kimsenin yaşam tarzı, hiç kimsenin inancı siyasete konu olmayacak”

-“Samandağ’dan Mersin’e kadar olan bölgeyi özel bir bölge ilan edeceğiz. Akdeniz’in en büyük limanı olacak orada. Katma değeri yüksek ürünler orada üretilecek. Doğu Akdeniz’den çıkan doğalgaz o bölgeden Avrupa’ya gidecek”

-“Bu ülkeyi cennete döndürmek istiyoruz. Herkesin karnının doyduğu, herkesin kucaklaştığı, herkesin kendi ülkesiyle ve insanıyla gurur duyduğu, hiçbir zaman mahcup olmadığı, gidip de birilerinin kapısında dakikalarca beklemediği güzel, onurlu bir ülke haline getirmek istiyoruz”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Ukrayna ve Rusya en çok buğday ithal ettiğimiz iki ülke. Normalde sağlıklı işleyen bir demokrasi içinde bir siyasal iktidar ülkeyi yönetirken bir başka ülkeye ekonomik açıdan bu kadar bağımlı bir süreci yaşatmazdı, yaşatmaması lazımdı. Bir ülke bir başka ülkeye sadece enerji alanında yüzde 60 bağımlı olabilir mi, yüzde 70 bağımlı olabilir mi? Söylerken içim acıyor. Hani ilk sefer söylesem diyecekler ki, ya ilk sefer söylüyorsun. 2019’dan beri söylüyorum" dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Denizli’de Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması’nın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Toplantıya biraz geç katıldığımı biliyorum, bu nedenle hepinizden özür dilerim. Çünkü olağanüstü gelişmeler var ve ben bu olağanüstü gelişmeleri izlemek zorundayım. Tarihin bana yüklediği böyle bir sorumluluk var.

Dolayısıyla ittifakı oluşturduğumuz, beraber olduğumuz, bir anlamda Türkiye’nin geleceği açısından kader birliği yaptığımız Genel Başkanlarla da konuşmak zorundaydım. Ukrayna’daki gelişmeler, Avrupa’daki gelişmeler, Rusya’yla NATO arasındaki bağlantılar, güvensiz ortam, her şeyden önce doğal olarak Türkiye’nin de bundan büyük ölçüde etkileneceğini bildiğimiz için bu görüşmeleri yapmak zorundaydım ve ondan sonra sizin huzurunuza çıkmam daha doğru olurdu diye düşündüm.

Avrupa’nın göbeğinde nükleer güce sahip olan bir devletin bir başka ülkeye bir şekliyle girmiş olması, silahlı kuvvetlerini oraya sokmuş olması ve dünyanın bunu sadece seyretmiş olması hepimizin dikkatle izlemesi gereken bir tablodur. Rusya’yla olan ilişkilerimize birazdan geleceğim ve anlatacağım. Ekonomide, turizmde, doğalgazda bir ülkeye bu kadar bağlı olmamızın getirdiği faturayı, ortaya çıkaracağı faturayı hepinizin bilmesi lazım. Ta 2019 yılından bu yana uyarıyorum hükümeti; “bir ülkeye bu kadar fazla bağlı kılamazsınız, bir ülkenin ekonomisini bir başka ülkeye bu kadar fazla bağımlı kılamazsınız” diye. 2019 – 2022; ben söyledim, ben dinledim. Bir de kitap çıkardık. Kitap çıkardık ki tarihe not düşelim diye. Nükleer güce sahip olan bir ülke, nükleer güce sahip olmayan bir ülkeye silahlı kuvvetlerini sokuyor, Avrupa’nın göbeğinde yapıyor ve bütün dünya seyrediyor. Türkiye ne yapacak? Güvenlik Zirvesi toplanıyor. Bu nedenle Denizli’de akşama kadar burada olacaktım diğer programlar da vardı. Bu toplantıdan sonra o programları iptal etmek zorunda kaldım ve bu toplantıdan sonra Ankara’ya dönmek zorundayım.

Buradan, Denizli’den Denizli’nin saygın insanlarının, kanaat önderlerinin, muhtarlarının, sivil toplum örgütlerinin huzurunda ifade ediyorum. Güvenlik Zirvesinden sonra TBMM’yi acilen toplayın. TBMM’ye açık mı, kapalı mı neyse bilgi verin. Ülkemiz açısından son derece stratejik bir süreci yaşıyoruz, sorunlu bir süreci yaşıyoruz.

Öyle bir noktaya geldik ki, turist göndermediği zaman perişan oluyoruz, doğalgaz göndermediği zaman perişan oluyoruz, buğday alamazsak ne olacak? Buğday aldığımız Ukrayna ve Rusya en çok buğday ithal ettiğimiz iki ülke. Normalde sağlıklı işleyen bir demokrasi içinde bir siyasal iktidar ülkeyi yönetirken bir başka ülkeye ekonomik açıdan bu kadar bağımlı bir süreci yaşatmazdı, yaşatmaması lazımdı. Bir ülke bir başka ülkeye sadece enerji alanında yüzde 60 bağımlı olabilir mi, yüzde 70 bağımlı olabilir mi? Söylerken içim acıyor. Hani ilk sefer söylesem diyecekler ki, ya ilk sefer söylüyorsun. 2019’dan beri söylüyorum. Nükleer santralle beraber bu rakam daha da büyüyecek. Dünyanın en pahalı elektriğini alacağız. Kilovatsaati 12 cent, KDV hariç. Dünyanın en pahalı elektriğini bizim sanayici kullanacak. Nasıl rekabet edecek?

Değerli arkadaşlarım, Montrö Antlaşmasına Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sadık kalması lazım, baskı altında kalmaması lazım. Türkiye’nin güvenliği açısından Montrö Sözleşmesi çok önemlidir. Ona bağlı kalmak, sadık kalmak da çok önemlidir. Birilerinin telkiniyle Montrö Antlaşması farklı uygulanmamalıdır. Bu konuda da hükümetin dikkatini çekiyoruz. Atılacak her bir yanlış adımın bize faturası ağır olur.

Suriye’de 33 askerimiz şehit edildi. Herhangi bir olumsuz tablonun Suriye’de bize yükleyeceği faturayı da hepinizin dikkatine sunuyorum. Güzel bir ülkede yaşamak varken, beraber yaşamak varken, bütün komşularımızla huzur içinde yaşamak varken böyle bir tabloyu Türkiye hak ediyor mu? Vicdanlarınıza sesleniyorum böyle bir tabloyu Türkiye hak ediyor mu? Sanayicisi memnun değil, esnafı memnun değil, işçisi memnun değil, memuru memnun değil. Kim memnun Allah aşkına? Size dertleri anlatmayacağım. Dertlere girersek bu işin sonu ayrı.

Değerli dostlarım, Denizli’yi sizler çok daha iyi biliyorsunuz. Sizlere çözümleri anlatacağım. Bu toplantıda çözümleri anlatacağım. Türkiye nasıl düzlüğe çıkar bunu anlatacağım. Girişi böyle yapmamın nedeni Türkiye’yi bekleyen yakın bir tehlike konusunda hepinizin dikkatini çekmek. Denizli kendi iç dinamikleriyle büyüyen güzel bir kentimiz. Yabancı sermayesi var mı yok mu bilmiyorum ama iç dinamikleriyle, kendi gücüyle büyüyen, 140’ın üzerinde ülkeye ihracat yapan güzel bir kentimiz. Tarımı deseniz, sanayisi deseniz, turizmi deseniz, güzel doğası deseniz her şeyiyle mükemmel bir kent. Köklü ve derin bir tarihi var. O tarihin öngördüğü turizm var mı? Hayır yok o. Ama o turizmin de olması lazım. Onun için açık ve net söylüyorum, kentte turizmin canlanması için turizmin ne olduğunu bilen bir kişinin büyükşehir belediye başkanı olması lazım. İnşallah o günler de gelecek. Göreceksiniz Denizli turizm alanında da çok daha büyüyecek. Turizmi, Denizli’yi bütün dünyaya anlatmamız lazım. Bu kadar köklü bir tarihin sadece kendi ülkemize değil, bütün dünyaya anlatılması lazım.

Değerli arkadaşlarım, Anadolu’nun 500 büyük firmasının belirlemesi yapıldı 23 firma Denizli’den bu 500 firmanın içinde, Anadolu’daki 500 firmanın içinde. Sanayici Sayın İbrahim Şenel o toplantıda bir konuşma yapıyor, o konuşmadan başlayarak bir şeyler anlatmak isterim. Diyor ki, “bu coğrafya endüstri devrimini ıskaladı” yani sanayi devrimini kaçırdı diyor bu coğrafya. “Şu anda müthiş bir teknolojik devinim söz konusu. Bir meta dünyasından söz ediyoruz” diyor. “Bir oyun şirketinin 60 milyar dolara satın alınmış olması geleceğin nereye gittiğinin göstergesi açısından çok mühim” diyor. Evet bir oyun şirketi 60 milyar dolar. “Denizli’deki firmalarımızın bu dünyada doğru noktada konumlanması lazım” diyor. Gerçeği görüyor bu sanayici arkadaşımız. Bilmiyorum gerçeği görüyor. Biz buna yüksek yetenek inşası diyoruz. Acaba üniversiteden kaç kişi yüksek yetenek inşası üzerine bir tez hazırladı? Acaba yüksek yetenek inşası nedir diye hiç merak eden siyasetçi oldu mu? Bir toplumu ileriye taşıyan, bir toplumu geliştiren o toplumun yüzde 2’sidir. En zeki olan yüzde 2’sidir. O yüzde 2’yi korumak ve büyütmek lazım. Biz buna yüksek yetenek inşası diyoruz. Örnek mi? Almanya’yı alalım. Türkiye Cumhuriyeti kökenli iki vatandaş gidiyor yeni bir aşı keşfediyor milyarlarca dolar Almanya’ya kazandırdılar iki kişi. Yüksek yetenek inşasının ilk çıkış yeri İngiltere’dir. Dominyonlardan buldu en çalışkan, en zeki insanları hepsini getirdi İngiltere’ye. Sanayi devriminin başlangıcı İngiltere oldu. Buharlı motoru keşfettiler. Sonra Amerika bunu İngilizlerin elinden aldı. Silikon vadisiyle dünyanın her tarafından en yetenekli insanları Amerika’ya davet etti. Buyurun gelin çalışın burada, üretin burada, kazanın burada, yeni icatlar yapın burada dendi. Uzay sanayiyle beraber dünya farklı bir noktaya çıktı. Şimdi Amerika’yla Çin arasındaki kavganın temelinde yüksek yetenek inşası yatıyor. Kaç kişi farkında acaba? Bizim gençlerimiz nerede arıyor umudu? Yurtdışında. Eğer bu tablo düzeltilmezse, Osmanlı sanayi devrimini kaçırdı biz de teknoloji devrimini kaçıracağız. Kaçımız farkında bunun? Siyaset kurumu farkında değil bunun. Geleceği bilmiyor siyaset kurumu, dünyayı iyi okumuyor siyaset kurumu. Sanayici kısmen farkında görüyor, biliyor. Ama bu maalesef yeteri kadar işlenmiyor.

Değerli arkadaşlarım, yüksek yetenek inşasını sağlamanın ve bunu büyütmenin yolu planlamadan geçiyor. İster esnaf olun, ister sanayici olun, ister herhangi bir yerde bir şeyler yapın bir geliriniz varsa ay sonunu veya yıl sonunu nasıl getireceksiniz diye planlama yaparsınız, ihracat nasıl yapacağız planlama yaparsınız, üretim ne olacak planlama yaparsınız, kaç kişi istihdam edilecek planlama yaparsınız. Evinizde iseniz, ev almışsanız taksiti nasıl ödeyeceğiz diye planlama yaparsınız. Türkiye Cumhuriyeti devletinde Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı. Kaçımız farkındayız, kaçımız biliyoruz? Ekonomi nedir? Ekonominin özü felsefesi nedir? Sınırsız ihtiyaçlarla sınırlı kaynaklar arasındaki optimum verimliliği sağlamaktır. İhtiyaçlar sınırsızdır. Ama kaynaklarımız sınırlıdır. Siz planlama yapacaksınız o sınırlı kaynakları en verimli şekilde kullanacaksınız. Biz acaba en verimli şekilde kullanıyor muyuz? Bunu kim yapar? Planlama örgütü yapar. Planlama neden önemlidir? Çünkü toplumun en zeki insanları planlama kurumunda görev yaparlar. Ülkenin geleceğini planlarlar, 5 yılını, 10 yılını, 20 yılını, 30 yılını, 50 yılını planlarlar. Planlamada en liyakatli insanlar görev yapar ve devletin temelinde adalet varsa adaleti sağlayanda liyakattir. Yani işi ehline teslim etmektir. Eğer siz planlamayı sağlıklı yaparsanız, işi ehline verirseniz hangi iktidar, hangi parti iktidara gelirse gelsin sağlam, güçlü bir kadroyla çalışmış olur. Şimdi böyle bir kadro yok.

Değerli arkadaşlarım, yapmamız gereken ne? Bir; Allah nasip eder sizlerin oylarıyla iktidar olursak ilk yapacağımız bir numaralı kararname Stratejik Planlama Teşkilatını kurmaktır. Bu teşkilatı kuracağız. Toplumun en zeki, en yetenekli, A Partili, B Partili demeden kim o işi en iyi yapıyorsa kadroyu kuracağız. Önce diyeceğiz ki, bize devletin bütün rakamlarını getirin kardeşim karar vereceğiz. Şuanda devletin bütün rakamlarını ne siz biliyorsunuz ne de biz biliyoruz. Yükümlülüğümüz nedir bilmiyoruz, taahhütlerimiz nedir bilmiyoruz, vergi gelirlerimiz, fonlarda toplanan gelirler nerelere harcanıyor, nasıl harcanıyor bilmiyoruz. Eğer devleti akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle yönetecekseniz önce devletin bütün rakamlarına sahip olacaksınız. Stratejik Planlama Teşkilatını kuracağız.

İki; devlette düşündüğünüzden çok daha felaket bir israf var. İsrafı önleyeceksiniz. İki numaralı genelge israfı önlüyorum diye ve örnek olacaksınız siyasetçi olarak. Temel bazı şeyleri yasaklayacaksınız. Bu yasak kardeşim diyeceksiniz, yapmayacaksınız bunu. Bu devlete çok büyük gelirler sağlar mı? Hayır. Ama israfı önlediğiniz andan itibaren vatandaşla siyaset kurumu arasında bir güven oluşturmuş olursunuz. Benim ödediğim vergi çarçur edilmiyor diyecek. Benim ödediğim vergiyle Türkiye büyüyor, Türkiye kalkınıyor diyecek. Benim ödediğim vergiyle yeni istihdam alanları yaratılıyor diyecek. Bir güven inşa edeceksiniz. Ama israfı yaygınlaştırırsanız, büyütürseniz o güven ilişkisini koparırsınız. Vergi veriyorum çarçur ediliyor diyecek. Buradan Türkiye’yi çıkaracaksınız.

Üç; sorunu çözmek istiyorsunuz doğru. Sorunu nasıl çözeceksiniz? Bir insan ben sorunu çözeceğim diyorsa bir sorunu önce o sorunu yaşayan insanlarla konuşmak zorundadır. Sorunu esnaf yaşıyorsa esnafla konuşacaksın, sanayici yaşıyorsa sanayiciyle konuşacaksın, turizmci yaşıyorsa turizmciyle konuşacaksın. Rahmetli Ecevit bir kararnameyle Ekonomik Sosyal Konseyi kurmuştu. Sonra bu anayasal kurum haline geldi. Üç ayda bir toplanıyordu. Üç ayda bir sanayici de, esna da, turizmci de, onların temsilcileri dertlerini anlatıyorlardı. En son 5 Şubat 2009’da toplandı. Bir daha hiç toplanmadı. Peki siz sorunu nasıl çözüyorsunuz? Sorunu yaşayan insanın sorununu çözeceksiniz. Önce bir dinle bakalım sorunu nasıl çözeceğiz diye. Üçüncü madde olarak; süratle devletin bilgilerini alacağız, israfı önleyeceğiz, Ekonomik Sosyal Konseyi toplayacağız gelin kardeşim memleketin bu sorunları var, bütün taraflara rakamlar dağıtılacak devletin bu sorunları var nasıl çözeceğiz. Masanın bir tarafında kim olacak? Ekonomik Sosyal Konseyi oluşturan bileşenler. Karşı tarafında da bakanlar olacak. Kardeşim sorun var çöz diyeceğiz.

Bir ülkenin namusu parasıdır değerli arkadaşlar, lirasıdır. Türk Lirası. Eğer Türk Lirasının itibarını korumazsanız, Türk Lirasını tasarruf edeceğimiz bir değer olarak insanın elinden alırsanız paranın değeri kalmaz. Onun dengeli, kararlı ve istikrarı sağlayacak bir noktada tutmanız ve taşımanız lazım. Bunun için de Merkez Bankasının bağımsız olması lazım. Merkez Bankası bağımsız değilse Türk Lirasını kimse tutamaz. Bugün Türk Lirası cebimizde taşıyoruz ama bankalardaki mevduatımızın yüzde 60’tan fazlası dolar ve döviz. Demek ki güvenmiyoruz. Güvensizliği yaratan kim? Siyaset kurumu, vatandaş değil. Vatandaşı niye suçlayacaksınız? Demek ki dördüncü yapacağımız iş Merkez Bankasını bağımsız kılmak ve Merkez Bankasının başına politik kişileri değil, o işi en iyi bilen insanları getireceksiniz. Bizim partili gelsin Merkez Bankasının başkanı olsun. Yok öyle bir şey. İşi ehline teslim edeceksiniz, siyasi otoritenin aldığı politik kararlar çerçevesinde fiyat istikrarını sağlamaktan sorumlu kurum Merkez Bankası olacak. Kanun öyle mi diyor? Evet kanun öyle diyor. Ama bir paralel yapı oluşturursanız yani Merkez Bankası olsun fiyat istikrarı konusunda kanun ona görev versin ama ben birde fiyat istikrar komitesi kuruyum hiç toplanmasın. Olmaz, devlet yönetilmez ve yönetilmiyor da zaten.

Beş; kamu ihale yasası. Değerli arkadaşlarım, bürokratlara bir çağrı yaptım, devletin bütün namuslu bürokratlarına bir çağrı yaptım. Hiçbir kanunsuz yazının altına imza atmayın, yolsuzluk dosyasının altında imzanız olmasın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim yiyorsa önünüze belge getiriliyorsa o belgeyi imzalamayın dedim. Aynı çağrımı Denizli’den de yapıyorum, bürokratlara yapıyorum, hakimlere ve savcılara da yapıyorum bu çağrımı. Adaleti dağıtacak olan kişi eğer devletin dini adaletse hakimin savcının adalet peşinde koşması lazım. Siyasilerin arkasında koşmaması lazım. Buna da son vereceğiz. Devlette liyakati sağlarsanız, ahlakı sağlarsanız, erdemi sağlarsanız, irfanı sağlarsanız, bilgiyi, birikimi değerlendirirseniz bunların tamamı olur. Dolayısıyla kamu kamu ihale yasasının birilerine kaynak aktarmak için kullanılan bir yasa olmasının önüne geçeceğiz. Devletin namusu vardır, o namusun garantisi aldığı vergilerin doğru yerlerde kullanılmasıdır. Onun değerini koruyacağız. Kamu ihale yasasını öyle birilerine kaynak aktarmak için kullanmayacağız, bunu değiştireceğiz.

Önemli bir komisyon kuracağız altıncısı. Kesin Hesap Komisyonu. Belki içinizden büyük bir kısmının kesin hesap nedir, kesin hesap kanunu nedir bilmez bile. Bilmemekte de haklısınız. Kesin hesap kanunu şudur; bütçeyle beraber gelir, geçen yıl ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığını gösteren kanunun adı kesin hesap kanunudur. Bütçe kanunu ise geleceği belirler. Kesin hesap kanunu ben vergi verdim paralar harcandı nereye harcandı bu paralar? Bu yeteri kadar tartışılmaz. Asıl tartışılması gereken kanun kesin hesap kanunudur. Ne yapacağız? TBMM’de bir Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Bütçe kanunundan ayrıca görüşülecek bu. Kesin Hesap Komisyonunun başkanı ana muhalefet partisinden olacak. Yani siyasi iktidar gelecek muhalefete hesap verecek. Parayı bak şurada kullandım, doğru kullandım, yanlış kullanmadım diye hesap verecek. Bu büyük bir özgüven demektir değerli arkadaşlarım. Ben iktidarsam harcadığım her kuşun hesabını önce parlamentoda muhalefete sonra millete veririm alnım aktır deme yoludur bu yol. O zaman bürokraside kolay kolay yolsuzluk yapamaz. Diyecek ki, yarın gidecek Kesin Hesap Komisyonunda bakan hesap verecek, bürokratlar hesap verecek. Bunun önünü kesecek. Herkes hesap verecek herkes. Dolayısıyla her kuruşun hesabının sorgulandığı, demokratik kurallar içinde sorgulandığı bir düzeni getireceğiz.

Efendim devlette liyakat ve adalet. Bunu kesinlikle sağlayacağız. Partizanlığı devletin içinden çıkarmamız lazım. Benim adamım gelecek bu işi yapacak. Yok kardeşim. O işi en iyi kim yapıyorsa. Liderler zirvesinde de bu düşüncemi dile getirdim. Yarın dedim bir Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız, efendim bizim partili bu çok iyi, öbürü bizim partili, öbürü bizim partili olmaz bu iş. En iyi işi kim yapıyorsa onlar gelecek bu işe, onlar yapacaklar. Devleti yeniden bir anlamda inşa edeceğiz.

Sanayide teşvik politikası. Değerli arkadaşlarım, sanayi çok önemli. Sanayici de çok önemli ama sanayi katma değeri yüksek ürün üretir noktaya getirmeniz lazım. Teşvik politikasını yeniden gözden geçirmeniz lazım. Bir örnek anlatacağım doğru kullanılan bir teşvik politikasının Türkiye’ye getirdiği avantajlar açısından. Atatürk Barajı yapılmıştır. Kendi kaynaklarımızla yapılmıştır. Doğru bir proje mi? Evet doğru proje. Doğru bir teşvik mi? Evet. Keban Barajı aynı şekilde. Bir örnek daha vereyim, farklı bir alandan vereyim; Antalya’da Kemer’i hepimiz biliriz, çok sayıda otel vardır orada, rahmetli Özal Başbakanken özel bir teşvik getirdi, bugün Antalya en çok turisti ağırlayan bir kent pozisyonuna geldi. Demek ki teşvik doğru. Kim kazanıyor? Sadece oradaki otel sahibi mi? Hayır efendim bütün Türkiye kazanıyor. Bacasız sanayi. Demek ki, teşvik politikasını, sanayicinin katma değeri yüksek ürün üreteceği noktaya taşımamız için kullanmamız lazım. Teşvik politikasının bu çerçevede ele alınması lazım.

Dokuz; tarım. Artık bir stratejik sektördür tarım. Çiftçi arkadaşlarımıza gidin bakın hepsi perişan hepsi ama. Biz buğdayı ithal ediyoruz, mercimeği ithal ediyoruz, nohudu ithal ediyoruz, her şeyi ithal ediyoruz. Bu güzel coğrafyada niye biz üretmiyoruz? Plansızlıktan. Niye biz üretmiyoruz? Dışarıda daha ucuz. Dışarıda daha ucuz ama benim insanım da daha ucuza üretebilir. Ama sen ona gübreyi ucuz verirsen, elektriği ucuz verirsen, yemi ucuz verirsen o da ucuz üretir. Yeterli teşviki verirsen o da ucuz üretir. Hollanda örneğini her yerde veriyorum Denizli’de de vereyim. Toprak olarak Konya’dan küçük bir devlet. Yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üstünde. Devasa Türkiye 18 – 19 milyar dolar. İthalatı saymıyorum zaten. Hepimizin düşünmesi gerekmiyor mu, Türkiye bunu hak ediyor mu? Etmiyor. Bunun da düzelmesi lazım. Havza bazlı planlama olması lazım, maliyet artı makul kar eşittir taban fiyat. Ziraatçı arkadaşlar, çiftçi arkadaşlar bu formülü lütfen unutmasınlar. Maliyet artı makul kar eşittir taban fiyatı. Taban fiyatın altında hiçbir çiftçi ürününü satmamalı. Eğer alıcı bulamıyorsa devlet onu alacak. Hiçbir şey yapmıyorsa Afrika’daki fakir fukaraya gönderecek. Ama çiftçi zarar etmeyecek. Çiftçi zarar ederse hepimiz aç kalırız.

Uluslararası rekabet. Dünya artık bir kurtlar sofrasıdır değerli arkadaşlarım. Herkes rekabet içindedir, herkes malını satmak istemektedir. En kaliteliyi ben yaparım ama mümkün olduğu kadar en ucuza ben satarım. Devletin, sanayicinin ya da çiftçinin, ya da herhangi bir üreticinin uluslararası alanda rekabet edebilmesi için altyapıyı oluşturması lazım. Nedir birinci kural? Enerji fiyatlarıdır. Bu kadar pahalı bir elektrikle siz ucuz mal üretemezsiniz, rekabet edemezsiniz. Mersin’de nükleer santrali kurdular gayet güzel. Nükleer teknolojiyi vermediler bize, biz buna isyan ettik. Alım garantisi verildi, kilovatsaati 12,5 cent, KDV hariç. Almanya 3 cent. Nasıl oluyor da 3 cent, 12,5 cent? Bizim sanayici nasıl rekabet edecek, çiftçi nasıl rekabet edecek, üretici nasıl rekabet edecek?

Değerli arkadaşlarım, 30 Kasım 2019’da Avrasya Sanayici ve İşadamları Derneğinde bir konuşma yaptım; ilk kez o zaman “enerji konusunda bir ülkenin bir başka devlete yüzde 40, 50, 60 oranında bağlı olması ciddi bir tehlikedir” dedim, 2019’da. Daha sonra yine 2019’da grup toplantısında bunu bütün ayrıntılarıyla dile getirdim. Daha sonra bunu bir kitap haline getirdik. Bugün Türkiye, enerji açısından yüzde 60 oranında Rusya’ya bağımlı haldedir. Dünyada yüzde 60 oranında bir başka ülkeye enerji alanında bağımlı olan başka bir ülke yoktur. Akıl tutulmasıdır ama bu maalesef oldu değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha ifade edeyim. Bunları hangi stratejiyle hayata geçireceğiz? Belli bir stratejisi olması lazım. 4 ayaklı bir strateji üzerine inşa ederseniz sistemi, sorunları aşarsınız. Sistemin birinci ayağı can ve mal güvenliğidir. Yani hukukun üstünlüğüdür, yani gerçek anlamda demokrasidir. Demokrasiyi inşa edeceksiniz kendi ülkenizde. Adaleti sağlayacaksınız kendi ülkenizde. Sanayici acaba yarın başıma bir şey gelir mi diye endişe etmeyecek. Hükümeti eleştirdim diye hemen vergi müfettişleri kapımda bitmeyecek. Önce demokrasi. Demokrasinin olmadığı hiçbir ülke büyümemiştir ve gelişmemiştir. Önce demokrasi, önce can ve mal güvenliği. Ben kendimden hatırlıyorum, ben daha Maliye Bakanlığında bürokratken rahmetli Süleyman Demirel Başbakandı ben başbakanlığın aldığı ekonomik kararları eleştiren yazılar yazardım. Bir Allah’ın kulu dönüp de bana sen bürokratsın kardeşim bu yazıları nasıl yazıyorsun diye sormazdı. Herkeste büyük bir hoşgörü vardı. Şimdi bırakın bürokratları esnaf konuşamıyor, sanayici konuşamıyor, dernekler konuşamıyor başımıza bela gelir diye. Konuşmayan değil konuşan Türkiye. Rahmetli Demirel diyordu “konuşan Türkiye” diye. Konuşan Türkiye olması lazım. Yasakçı Türkiye’ye döndük. Böyle bir ortamda ekonomiyi büyütemezsiniz, insan haklarını büyütemezsiniz.

İkincisi üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Nerede? Her alanda üretmesi lazım. Sanatta üretmesi lazım, kültürde üretmesi lazım, sanayide üretmesi lazım, çiftçinin üretmesi lazım. Ama en önemlisi üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Az önce söyledim katma değeri yüksek ürün üreten Türkiye büyür, dünyada söz sahibi olur. Cep telefonlarınız katma değeri yüksek üründür. Soru, katma değeri yüksek ürün üretmek için hangi kurumun çalışması lazım? Cevap dünyada tektir. Üniversitelerin. Üniversiteler bilgi üretecek, üniversitelerin ürettiği bilgiyi sanayici elle tutulur metaya dönüştürecek. İşin anahtarı budur. Soru, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniversiteleri bilgi üretme konusunda nerede? İran bizi geçti başka bir şey söylemeyeyim. İran üniversiteleri Türk üniversitelerini geçti. Ve yakında şunu göreceksiniz, asgari ücretin yarısıyla iş arayan avukatlar göreceksiniz. Asgari ücretin yarısıyla iş arayan mühendisler göreceksiniz, ziraatçılar göreceksiniz, veterinerler göreceksiniz, eczacılar göreceksiniz. Böyle bir rezaleti dünyada yaşayan ikinci bir ülke yoktur. Katma değeri yüksek ürün üretecekseniz üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Bilgi üreten üniversite ne demektir? Bu da güzel bir soru. Bilgi üreten üniversite her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı yerler demektir. Her türlü düşünce tartışılacak, en aykırı fikirler üniversitelerde tartışılacak. O zaman toplum ileriye gider. Aykırı düşünce olmazsa toplum ileriye gitmez. Hala bunun farkında olmayan maalesef siyasilerimiz var. Üniversitelerde farklı düşündü diye üniversite hocasını kapının önüne koyamazsınız. Bu darbe dönemlerinde oldu, bir de şimdi oldu. Benim gibi düşünmüyor. Düşünmez. Örnek veririm, ortaçağda bir kişi çıkıp diyor ki dünya yuvarlaktır. Milyarlarca insanın dünyanın düz olduğuna inanıyor. Bir kişi hayır diyor dünya yuvarlaktır. Yakalayıp engizisyon mahkemesine çıkarıyorlar mı? Çıkarıyorlar. Valla diyor ne derseniz deyin dünya yuvarlak birde kendi etrafında da dönüyor. Kim haklı çıktı milyarlarca kişi mi, yoksa bir kişi mi? Aykırı düşünce budur. Korkmamak lazım aykırı düşünceden. Allah’ın bize bahşettiği en değerli hazine akıldır. Aklımızı kullanacağız. Aklımızı kullanmayıp da kiraya veriyorsak ülkeyi büyütemezsiniz, ülkeyi geliştiremezsiniz. Aykırı düşünceden korkmayacaksınız. İnsanlar söyler katılırsınız veya katılmazsınız. Elin oğlu şunu yapıyor, gidiyor üniversitelerden ben şunu icat edeceğim, bunu icat edeceğim diye yeni mezunları getiriyor Amerika’da büyük firmalar. Gel kardeşim her türlü imkanı sağlıyorum sana buldun buldun iki sene içinde bulmadıysan işine son veririm diyor. Olur ya adamın düşündüğü bize ütopik geliyor bakarsın bulur. Bulursa büyük gelişme olacak. Bu nedenle üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Bu üniversiteler üniversite değil. Bir kaçı üniversite onun dışında üniversite yok. Dünya sıralamasına bakın sürekli geriye gidiyoruz.

Üçüncüsü, demokrasiyi sağladınız, Türkiye üretmeye başladı. Yeter mi? Hayır. Üçüncü ayak; güçlü bir sosyal devlet olması lazım. Yani biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar. Türkiye’yi buradan çekip çıkarmak lazım. Herkesin karnının doyduğu bir Türkiye, güçlü bir sosyal devlet olması lazım. Ne diyor anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddesinde? Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Bunları sağlamak lazım sosyal hukuk devletini.

Ve dördüncüsü sürdürülebilirlik. Demokrasi sürekli gelişen bir kavram. Üretim, teknoloji, icat sürekli gelişen bir kavram. Sosyal devlet kavramı sürekli gelişen kavram. Bunların sürdürülebilir olmasının anahtarı devlette liyakattir, işi ehline teslim etmektir. Liyakat üzerinde bu kadar niye duruyorum? Siyasette liyakat yoktur ama devlette vardır. Basit bir örnek vereyim, devlette memur olmanız için KPSS sınavını vermeniz lazım. Sınavdan sonra aday memursunuz. Bir süre çalışırsınız asaletiniz onaylanır. Sonra en basit, en düşük makam olan şef olmak istersiniz şeflik sınavına belli bir süre sonra girersiniz sınavı kazanırsanız şef olursunuz. Peki bakan olmak için? İki şeye ihtiyaç var. İlkokul diploması, savcılıktan iyi hal kağıdı o kadar başka bir şeye ihtiyaç yok. O nedenle devleti devlet yapan bürokrasidir. Devletin hafızası bürokraside vardır ama işi ehline teslim ederseniz. İşi ehline teslim etmezseniz devlet çalışmaz, başka bir yere savrulur devlet.

Bunları niye anlatıyorum? Şunun için anlatıyorum. Hiçbirimizin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Genç evlatlarımızın geleceğini yurtdışında aramalarını istemiyorum. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz, kendi geleceğimize kendimiz karar vereceğiz. Sizin ne derseniz deyin, ben sizin sorunlarınıza talibim sorunlarınıza. Sorunlarınızı çözmek istiyoruz hep beraber. İttifak olarak bir araya geldik, beraber sorunları çözeceğiz, birlikte çözeceğiz. Önemli bir değişime ve dönüşüme imza attık. Bir daha ifade edeyim, çok önemli bir değişime ve dönüşüme siyaseten imza attık. Dünyada örneği yoktur böyle bir şeyin. Milli Kurtuluş Savaşının bir tablosu vardır meclis açılırken. Hacı Bayram’da namaz kılınır ve gelinir Meclis açılır. O tabloyu inşallah beraber inşa edeceğiz hep beraber. Önce ülkemizi bu karabasandan bir kurtaracağız. Herkes düşüncesini söyleyecek. Hiç kimsenin etnik kimliği, hiç kimsenin yaşam tarzı, hiç kimsenin inancı siyasete konu olmayacak. Herkesin inancına saygı duyulacak. Herkesin kimliğine saygı duyulacak, herkesin yaşam tarzına saygı duyulacak. Siyasetin konusu bunlar değil. Siyasetin konusu o kişinin karnı doyuyor mu doymuyor mu, işi var mı, yok mu? Siyasetin konusu bu. Türkiye büyüyor mu, büyümüyor mu, Türkiye güçleniyor mu, güçlenmiyor mu?

Bir önemli projemiz var onu da anlatayım size kısaca. Onu daha sonra daha geniş olarak anlatacağız. Üç tarafımız deniz. Denizin kıymetini biliyor muyuz Allah aşkına? Dünya ticaretinin yüzde 83’ü deniz yoluyla. Sizlerin oylarıyla Allah nasip eder iktidara gelirsek bakın Samandağ’dan Mersin’e kadar o bölgeyi özel bir bölge ilan edeceğiz. Akdeniz’in en büyük limanı olacak orada. Katma değeri yüksek ürünler orada üretilecek. Özel bir bölge olacak orası. Doğu Akdeniz’den çıkan doğalgaz o bölgeden Avrupa’ya gidecek. Maden rafinerisi kuracağız. Çok önemli bir şeydir maden rafinerisi. Katma değeri yüksek ürün üretiyorsanız maden rafinerisi kurmak zorundasınız. Hakkari’nin çinkosunu orada ürettiğiniz zaman 3 liraya sattığınızı 1500 liraya satmış olacaksınız. Doğalgaz depolama alanları var o bölgede onları yapacaksınız. O bölgeden kim ihracat yapıyorsa, fabrika ister Denizli’de olsun, ister Kayseri’de, ister Sivas’ta, ister Çankırı’da, Çorum’da, demiryoluyla oraya gelmek kaydıyla navlun bedellerinin tamamını kamu üstlenecek. Böylece fabrikalar Anadolu’nun içine yayılacak. Anadolu’nun içi boşaldı, Anadolu’nun içini dolduracağız. Her şey İstanbul’a. Niye kardeşim? Her şey İzmir’e. Niye kardeşim? Anadolu yok mu, Denizli yok mu, Kayseri yok mu, Çankırı yok mu, Çorum yok mu, Gaziantep yok mu, Elazığ yok mu, Tunceli yok mu, Rize’si yok mu? Buraları dolduracağız.

Bizim yaptığımız hesaba göre 5 yıl içinde İstanbul’un nüfusu 2,5 milyon azalacak. Herkes Anadolu’ya gelecek. İyi bir yaşam standardı sağlanacak o insanlara, iyi fabrikalar, çok sayıda göreceksiniz otomobil fabrikası oraya gelecek. Çünkü orası Akdeniz’in en büyük havzası oluyor, en büyük limanı olacak. Fazla değil 5 yıl içinde kişi başına gelir iki katına çıkacak. Bunların tamamının altyapısı hazırlanıyor, uzmanlar üzerinde çalışıyor. Sadece bizim uzmanlar mı? Hayır onu yeterli bulmuyoruz. Diyoruz ki, hazırladığımız bu projeye uluslararası finans kuruluşları da evet bu proje fizibıldır diye rapor verecekler. O rapordan sonra biz bunu kamuoyuyla paylaşacağız diyorum.

Yani ülkemizi seviyoruz. Bu ülkeyi cehennem değil, bu ülkeyi cennete döndürmek istiyoruz. Herkesin karnının doyduğu, herkesin kucaklaştığı, herkesin kendi ülkesiyle ve insanıyla gurur duyduğu, hiçbir zaman mahcup olmadığı, gidip de birilerinin kapısında dakikalarca beklemediği güzel, onurlu bir ülke haline getirmek istiyoruz. Bunu yapacağız. Sanayici üretecek, esnafı üretecek, çalışacak, çiftçisi üretecek. Herkesin yüzü gülecek. Her şeyimiz var, her şeyimiz var ama siyaset yok. Dünya çapında doktorlarımız var, dünya çapında mühendislerimiz var, dünya çapında piyanistlerimiz var, dünya çapında ressamlarımız var, dünya çapında sanayicilerimiz var ama dünya çapında siyasetçimiz yok. Temel sorunumuz da bu. O siyasetçiyi ayağa kaldırmak zorundayız. O siyasetçiyi Türkiye’de yönetime getirmek zorundayız ve o siyasetçi; A, B ne olacak diye değil, Türkiye ne olacak ve Türkiye’yi nereye taşıyacağız diye özel bir çaba harcayacak.

Efendim İl Başkanımız da söyledi bu toplantı iki aşamalı olacak diye. Bir de kapalı bölümü olacak. Sizden bir isteğim var. Bir, buraya oturacağım aklınızdaki soruyu bana sorun, rahatlıkla sorun. Efendim bu soruyu sorarsam Genel Başkan alınır mı? Asla alınmam. Efendim bu soru Genel Başkana sorulur mu? Evet sorulur niye sorulmasın. Sorun sorunuzu, çekinmeyin. Bir şeye inanmanızı istiyorum. Soracağınız her soruya samimiyetle cevap vereceğim. Yani buradan gelen cevabı vereceğim size. Öyle alttan, üstten nasıl kaçarım yok öyle bir şey. Siyasette yeni bir süreci başlatmak istiyoruz. Halkla siyasetçi arasında güven olmalı. O güveni inşa etmek istiyoruz. Samimi, rahatlıkla soracaksınız, ben notlarımı alacağım hepsine cevap vereceğim.

Muhtar kardeşlerim burada. Muhtar kardeşlerim size sadece şunu söyleyeyim, demokrasinin temel taşı haline getireceğim muhtarlık kurumunu. Bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. Kastamonu’da yapılmıştır ilk muhtarlık seçimi. Dolayısıyla muhtarlığın bütçesini sağlayacağız, birleşik oy pusulasını sağlayacağız. Muhtarlık bulundukları yerde mahalleriyle ilgili belediye meclis toplantılarına katılmalarını, oy kullanmalarını sağlayacağız. Bütün bunların hepsi bir şekliyle sağlanacak. Kanun teklifini verdik reddettiler; ama ne yaparlarsa yapsınlar muhtarlıkla ilgili temel bir kanun teklifini hazırladık, bütün muhtar kuruluşlarından görüş aldık, iktidarımızda göreceksiniz ilk çıkaracağımız kanunlardan birisi Muhtarlık Temel Kanunu. Söylediklerimin tamamı orada var. Bunu da sağlayacağız.

Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU DENİZLİ’DE - 2

Gündem'den Öne Çıkan Haberler