22.11.2019
22.11.2019
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yerel Yönetimler Reformu ve Yerel Demokrasi Buluşması başlığıyla İzmir'de düzenlenen, CHP'li Belediye Başkanları Toplantısının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim hepinize merhabalar. Seçimlerden sonra yaptığımız ikinci toplantı. İlk toplantıda karşılıklı düşüncelerimizi birbirimize aktarmıştık. Sizler heyecanlıydınız bugün olduğu gibi, güzel şeyler yapmak istiyordunuz, çalışmak istiyordunuz ve bugün yerel seçimlerin yedi ayını devirdik, ikinci toplantımızı yapıyoruz. Yedi, yedi buçuk aydan sonra ben buradan bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Hangi partiden olursa olsun, hangi kimlikten, inançtan, yaşam tarzından olursa olsun ben bugün bütün Belediye Başkanlarımızın önünde bütün Belediye Başkanlarımızı kutlamak istiyorum. Hepiniz sağ olun, var olun diyorum, hoş geldiniz diyorum.
Diyeceksiniz ki ne oldu da bizi kutluyorsunuz. Yedi buçuk aylık dönemde çok şey oldu, çok güzel şeyler yaptık, hep beraber yaptık, birlikte mücadele ettik, birbirimize danıştık. Yanlışlarımız varsa süratle düzelttik, doğrularımız varsa doğruları büyütmeye çalıştık. Karşılıklı haberleştik. Büyükşehir Belediye Başkanlarımız belli aralıklarla bir araya geldiler ortak politika, ortak hedefler belirlediler. Bu ne demektir biliyor musunuz? Yerel yönetimlerde ilkleri yazıyoruz, tarihte yerel yönetimlerde ilkleri yazıyoruz. Bu da bize nasip oldu, bunu da biz yapıyoruz. Yaptığınız işin çok değerli olduğunu bütün Türkiye’nin bilmesi lazım ve bizim de bunu anlatmamız gerekiyor. Sıradan bir iş yapmıyorsunuz, sıradan bir görev de üstlenmediniz. Bulunduğunuz beldenin sorunlarını çözmede halk size yetki verdi, siz o yetkinin gereğini yerine getiriyorsunuz. Ama bunu yerine getirirken önünüze engeller çıkabilir, birileri engellemek isteyebilir. Bunların hiçbir önemi yoktur. Azim ve kararlılıkla bütün sonuçları elde etmek mümkündür. Biz bugün önümüze çıkarılan bütün engelleri aşan Belediye Başkanları olarak toplanıyoruz. Birlikte mücadelenin, beraber mücadelenin, bir hak mücadelesinin, vatandaşa hizmet mücadelesinin ne kadar değerli olduğunu halka anlatmaya çalışıyoruz.
Size bir teşekkürüm var baştan söyledim, neden? Birincisi şu, devraldığınız özellikle başka partilerden Belediye Başkanlığını devralan arkadaşlarıma sesleniyorum ve vatandaşlarıma sesleniyorum; yönetimi devraldılar, çok zor bir tabloyu devraldıklarını gördüler, belediyenin borç batağında olduğunu da gördüler, bir tabloyu çıkardılar ama hiçbir Belediye Başkanımız bir enkaz edebiyatının arkasına saklanmadı. Bu da bizim tarihimizde bir ilktir. Biz önümüzdeki tablo ne kadar ağır olursa olsun bunları aşma gücüne ve yeteneğine sahibiz algısını toplumun belleğine kazıdınız. O nedenle size teşekkür ediyorum. Enkaz edebiyatı yok. Enkaz edebiyatının arkasına sığınılabilir mi? Evet. O zaman ben görevimi yapamıyorum algısı çıkar ortaya. Biz koşullar ne kadar zor olursa olsun, mali koşullar ne kadar zor olursa olsun hepsini aşabilecek yetkiye sahibiz, kabiliyete, yeteneğe sahibiz dediniz. Bu açıdan bizim için çok önemli değerli arkadaşlarım ve sizlere bu çerçevede teşekkür etmek de bu partinin, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak benim görevimdir.
Başka bir şey daha yaptınız. O nedenle de ben Belediye Başkanlarımıza teşekkür ediyorum. İsraf haramdır diyoruz. Saraydakiler de israf haramdır diyorlar, sokaktaki çocuk da israf haramdır diyor. En yaşlımız da israf haramdır diyor. Hangi inançtan ve kimlikten olursa olsun 82 milyon vatandaşımız da israf haramdır diyor. Ama israf denizinde yüzüyorlar. Siz bir şey daha yaptınız. İsraftan özenle kaçındınız. Tasarruf yaptınız. İsraftan özenle kaçınarak bir beldenin, bir belediyenin, bir Büyükşehir Belediyesinin hakkıyla, hukukuyla ve adaletle nasıl yönetileceğini bütün Türkiye’ye gösterdiniz. Bu açıdan da hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Sade bir Belediye Başkanlığı, güven veren bir Belediye Başkanlığı, güveni tetikleyen ana unsur israftan kaçınmaktır, şatafattan kaçınmaktır. İsraftan ve şatafattan kaçıldığı andan itibaren siz sokakta daha rahat yürüyeceksiniz. Çünkü yapılan her israf vatandaşın cebinden çalınan para demektir. Oysa siz vatandaşın cebinden alınan her kuruşun hesabını vatandaşa hizmet olarak götürdünüz. Ne zaman? 7,5 ayda yaptınız bunu. Bu güven bundan sonra da artarak mutlaka devam etmeli değerli arkadaşlarım.
Sadece iki örnek vereceğim. Biri Büyükşehir, birisi de bir ilçe belediyesi. Ankara Büyükşehir Belediyemiz yedi buçuk ayda, Nisan 2019’la 25 Ekim 2019 arasında 387 milyon 821 bin 378 lira bütçe fazlası verdi. Batak içinde olan bir belediyeden 7,5 ayda geldiğimiz noktadır. Yeni aldığımız bir belediyedir. 20 – 25 yıl sonra aldığımız bir belediyedir. 20 – 25 yıl içinde yapılan israfı düşünün, harcanan paraları düşünün. Bir başkent, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başkenti bir başkent kimliğinden uzaklaştırıldı, bir kasabaya dönüştü neredeyse. Yüksek binaların olması oranın başkent olduğu algısını pekiştirmez değerli arkadaşlarım. Lüks binaların olması değiştirmez bu tabloyu. Orada siz vatandaşla güven içinde, aldığınız her kuruşun hesabını veren güven içinde bir yönetim yapıyor musunuz? Ankara’nın tarihine ve kimliğine saygı duyuyor musunuz, sahip çıkıyor musunuz? Ankara’nın kültürünü bütün dünyaya tanıtıyor musunuz? Tanıtmıyorsanız olmaz. Biz bunu yapıyoruz.
Bir de başka bir örnek daha vereyim, Rize Fındıklı Belediyemizden. 25 yıl sonra orayı da kazandık. 4 Nisan 2019’dan bugüne 820 bin lira borç ödendi. Bir Büyükşehir Belediyesi değil, bir İl Belediyesi de değil, mütevazı bir belediye. 820 bin lira borç ödendi, 600 bin lira da tasarruf yapıldı. Ne yaparsınız? Sadece Belediye Başkanlarımıza teşekkür edersiniz. Ben o nedenle sizlere teşekkür ediyorum. Verdiğiniz mücadele, harcadığınız her kuruş bu ülkenin insanına helal olsun dedirtecek size. O nedenle sizler görev yaparken, hem CHP’nin tarihi mirasını taşıyorsunuz hem bu ülkeye, beldeye, ilçeye, ile hizmet ederken de bu hizmetin bir anlamda ne kadar değerli olduğunu topluma aksettiriyorsunuz.
Size bir teşekkürüm daha var. Bütün Türkiye duysun diye anlatıyorum bunları, herkes duysun diye anlatıyorum bunları. Saraydaki zat da duysun diye anlatıyorum bunları. Size bir teşekkürüm de şeffaflık… Bütçenin şeffaflığı, ihalelerde şeffaflık... Meclis toplantılarını halka açık yapıyorsunuz, YouTube’dan yayınlıyorsunuz, isteyen beldede, ilde, ilçede, isteyen her kişi meclis toplantılarını televizyonda izler gibi izleyebiliyor. Düne kadar yoktu bunlar. Düne kadar saydamlık diye bir kavram yoktu, şeffaflık diye bir kavram yoktu. İhaleyi kaça yaptın diye soruyoruz, buna bile yanıt alamıyorduk. Yine onların belediyelerinden bu yanıtı alamıyoruz. Ama bizim belediyelerimiz, yani Cumhuriyet Halk Partisinin belediyeleri, yani halkın seçtiği ve yerel iktidara taşıdığı Belediye Başkanlarımız şeffaflık konusunda üstlerine düşeni yapıyorlar. Bu da bir ilktir değerli arkadaşlarım, bu kadar geniş ve yaygın belediye meclisi toplantılarının YouTube üzerinden halka yayınlanması bir ilktir. Dolayısıyla ben yine hepinize yürekten teşekkür ediyorum.
Bir şey daha, katılımcılık… Hep şunu söyledik, birlikte yöneteceğiz, beraber yöneteceğiz, hiç kimseyi dışlamayacağız, herkesi dinleyeceğiz dedik. Bunun da gereğini yerine getiriyoruz. Belediye Başkanlarımız yerlerine getiriyorlar. Muhtarlarla, sivil toplum örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla bir araya geliyorlar. Hatta doğrudan vatandaşın katılımıyla da pek çok proje üzerinde çalışmalar yapılıyor. Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bir çalışma belki de bizim siyaset tarihimizin bir ilki olacak. Yüzbinlerce kişinin görüşü alınarak projeler oluşturulmaya başlanıyor. Bu ne demektir? Ben yaptım oldu mantığından siyaseti kurtarmak demektir. Her şeyi ben bilirim mantığından siyaseti koparmak demektir. Bu, ortak aklı, beraberliği, istişarenin ne kadar değerli olduğunu Türkiye’ye ve bütün dünyaya anlatmak demektir. Eğer sosyal yardım yapacaksanız muhtarı göz ardı ederseniz doğru olmaz. Kentin mimarisiyle ilgili karar alıyorsanız meslek kuruluşlarını göz ardı ederseniz doğru olmaz. Dolayısıyla Belediye Başkanlarımız bu konuda da yeni bir sayfa açtılar bütün Türkiye’de ve bütün vatandaşlarımın bu gerçekleri bilmesi lazım.
Başka bir şey daha var değerli arkadaşlarım, yine teşekkür ederim özellikle bütün Belediye Başkanlarımıza. Malum bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Ekonomik krizin toplumsal ve sosyal boyutları var. Aç yatan yüzbinlerce çocuk var bu coğrafyada. 17 yıldır bu ülkeyi yönetenler cepleri için çalıştılar. Bir daha söylüyorum, kızacaklar bir daha söylüyorum, 17 yıldır bu ülkeyi yöneten bir avuç insan sadece cebi için çalıştı, vatandaş için değil. Dolayısıyla geldiğimiz ekonomik krizin geniş halk kitlelerini vurduğunu ve mutfaklarda yangın olduğunu görüyoruz. Kendisini yakan insanlar, intihar eden insanlar, onu geçtik, toplu intiharların olduğu bir sürecin içine girdi Türkiye. Ve bizim Belediye Başkanlarımız sosyal yardımları da belli bir çerçevede hayata geçirmeye başladılar. En azından, ne yapabiliriz de ekonomik krizin sosyal yansımaları mutfakları daha az vurabilir diye bir arayışın içine girdiler. Bu da bizim için çok değerlidir değerli arkadaşlarım.
Bir örnek vereceğim, yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızdan bir örnek vereceğim. Bu yıl dar gelirli, yoksul 30 bin üniversite öğrencisine burs verilecek, yardım yapılacak. Miktarı 96 milyon. Eski parayla 96 trilyon lira. Nereden buldu parayı? İsrafı engelleyerek, israfı önleyerek. Geliri bir yerden artmadı ama israfı kesti. Kime veriyor? 30 bin fakir, dar gelirli ailelerin üniversitede okuyan çocuklarına veriyor. Bu toplumsal barışımız açısından, üniversitede okuyan çocukların zamanlarını daha fazla derse ayırmaları açısından son derece değerlidir değerli arkadaşlarım.
İsrafı önlüyoruz, tasarrufları halk için kullanıyoruz. İsrafı nasıl önlediğimizi de beldeye de, ilçeye de, ile de, büyükşehire de, halka, vatandaşlara anlatmak zorundayız. Bunları anlatacağız.
Değerli Belediye Başkanı arkadaşlarım, bin liranın altında emekli aylığı alan var mı, yok mu tartışması çıktı. Rakam verdim, bin liranın altında dul ve yetim aylığı alan kişilerin sayısını verdim, 847 bin 643 kişi. Dediler ki, böyle bir şey yok.
Bakın değerli Belediye Başkanı arkadaşlarım ve bizi televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarım, bu Sosyal Güvenlik Kurumunun Eylül 2019 tarihli istatistiği tablosu. Benim değil Sosyal Güvenlik Kurumunun. Ne zaman? Eylül 2019. En başta bin liranın altında aylık alanlar var. Ne kadar? 847 bin 643 kişi. Ben doğruları söyledikçe onlar yalanla halkı kandırmaya çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, gerek bu partinin Genel Başkanı olarak ben, gerek Belediye Başkanları olarak siz halka doğruları söyleme konusunda bir geleneği özenle ve kararlılıkla sürdürmek zorundayız. Ne söylerlerse söylesinler, hangi gazeteleri olursa olsun, hangi televizyonları olursa olsun gerçeğin önünde hiç kimse bir engel olarak duramaz. Gerçek farklı bir şeydir, acıdır gerçek biliyorum, bazen birileri için sorunlu da olabilir, onu da biliyorum. Ama gerçek değişmez, güneş balçıkla sıvanmaz. 800 binden fazla kişi bin liranın altında aylık alıyor 21.yüzyılın Türkiye’sinde. 17 yıldır bu ülkeyi yönetenler Türkiye’yi ne hale getirdiler? 17 yıldır cepleri için çalıştılar vatandaş için değil. Cepleri için çalıştılar fakir fukara için değil. Cepleri için çalıştılar, yakınları için, dünürleri için, akrabaları için, oğulları için, torunları için çalıştılar. Biz kimin için çalışıyoruz? Vatandaş için. Bu ülkenin hiçbir ayrım yapmadan bütün vatandaşları için çalışıyoruz. Siyasette yeni bir süreci birlikte başlattık ve birlikte götüreceğiz. Yeni bir siyaset, yeni bir siyaset anlayışı, ahlaklı bir siyaset, adaletli bir siyaset, hiç kimseyi ötekileştirmeyen bir siyaset. Bunu yapacağız değerli arkadaşlarım.
Ankara Büyükşehir Belediyemiz de 250 bin öğrencinin ulaşımını ucuzlattı. 250 bin öğrenci, Ankara için çok değerli.
Değerli arkadaşlarım, aile sigortası kavramı bizim daha önceki seçimlerde dile getirdiğimiz ve ayrıntılarını da broşürler haline getirip kamuoyuyla paylaştığımız bir projemizdi. Bazı Belediye Başkanlarımız kendi bölgelerinde yoksul vatandaşlarla ilgili aile sigortasının bir benzerini uygulamaya çalıştılar. Adana’da, Seyhan’da, Ankara’da Yenimahalle Belediyemiz buna benzer uygulamalar yaptı. Şimdi Ankara Büyükşehir bu uygulamayı kart üzerinden bütün Ankara için yapacak. Düşünebiliyor musunuz ülkeyi yönetenler bunu beceremiyorlar ama biz yerel yönetimlerde bunu yapıyoruz. Bu şunu gösteriyor, kim fakirin, fukaranın yanında, kim yoksulun yanında, kim garibanın yanında? Hiçbir ayrım yapmadan bu bizim partilimiz ya da bizim partilimiz değildir demeden hayat standardı düşükse onun yanında olan Belediye Başkanlarımız var ve ayrım yapmıyorlar. Bu da bizim için çok değerli değerli arkadaşlarım.
Ve kreş yapacağız söyledim daha önceden de. Yoksul mahallelerden başlayarak, fakir mahallelerden başlayarak her mahalleye kreş yapacağız. Çoğu Belediye Başkanımız yaptı, yapmaya da devam ediyor. İstanbul Büyükşehir de bir karar aldı, 150 mahalleye 150 kreş yapacağız dedi ve cepten beş kuruş para çıkmadan. Şehir hastanelerinin benzeri değil ama. Diyordu ya şehir hastaneleri için, Ey Kılıçdaroğlu sen bunu bilmezsin, bütçeden beş kuruş para çıkmıyor. Bir baktık bütçeden yapıldığı yıl 2019’da 6 milyar lira. 20 milyar liraya kadar çıkacak bu takvimi koydular önümüze. Ama İstanbul Büyükşehir’in yaptığı 150 kreş için belediyeden hiç para çıkmayacak, gönüllüler yapacak bunu. Ne demektir bu? Çocuğunu güven içinde anne getirip okula verecek. Yoksul ailelerin çocukları orada iyi bir eğitim alacaklar, sosyalleşecekler, şiir okuyacaklar, arkadaşlarıyla konuşacaklar, resim yapacaklar, şarkılar söyleyecekler ve o anne kent kültürünü tadacak, alışverişini yapacak, taziyeye gidecek, düğüne gidecek, akrabalarına gidecek, gezmeye gidecek, sinemaya gidecek. Ona bu imkanları bizler vereceğiz. 17 yılda, yerel yönetimlerde de 25 yılda yapamadıklarını kent kültürünü içselleştiren Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanları olarak sizler yapacaksınız.
Ve sizlere bir teşekkürüm daha değerli arkadaşlarım, kooperatifçilik konusunda Belediye Başkanlarımızın duyarlı davranması. Pek çok ilde, ilçede, beldede kadınları bir araya getirip kooperatif kurarak onların daha iyi gelir elde etmeleri, alın teriyle gelir elde etmelerine imkan sağladınız. Bu aynı zamanda kırla kent arasındaki gelir dağılımının dengelenmesi açısından da çok önemli.
Bir şeyimiz var onun için biraz zamana ihtiyacımız var, kentin estetiği ve kentin entelektüel yapısı. Kentli olmanın kuralı farklıdır. Kentli apartman dairesinde oturur, kentli sabah kahvesini içer, çayını, kahvaltısını yapar, sabah gazetesini okur, işine gider, arabasına biner, belli bir hayat standardı vardır ve dolayısıyla kentlinin bir şekliyle entelektüel dünyadan da nasibini alması lazım. Sineması, tiyatrosu, resim sergisi, hayatın her alanıyla ilgili entelektüel dünyanın. Sinemaya gitmek isteyebilir, tiyatroya gitmek isteyebilir, bir oyunu izlemek isteyebilir, deniz kenarında gezmek isteyebilir, bir parkta oturmak isteyebilir, ailesiyle beraber gidip herhangi güzel bir yerde bir sabah kahvaltısı veya bir akşam yemeği veya bir öğle yemeği yemek isteyebilir. Arkadaşlarıyla, dostlarıyla beraber güzel bir parti yapmak isteyebilir, düğüne, derneğe gitmek isteyebilir. Kentlinin böyle bir yaşamı vardır. Ama kentli aynı zamanda entelektüel dünyadan da yararlanmak ister. Dolayısıyla Belediye Başkanlarımızla sanatçılar arasındaki ilişkinin de çok sağlıklı bir zeminde ilerlemesi gerekiyor. Buna biraz daha zamanımız var ama bu konuda atılmış çok ama çok güzel adımlar var.
Ve biz bütün bu hizmetleri yaparken değerli arkadaşlarım, tek güvencemiz demokrasi, bize oy veren vatandaşlar. Demokrasi kültürü geliştikçe bu ülkede kişi başına gelir de süratle artar. Demokrasi kültürü yani hukukun üstünlüğü sağlandıkça yatırımcı önünü görür. Bir gelecek endişesi taşırız, geldiğimiz noktada şöyle bir açmazla karşı karşıyayız. Yargı bağımsızlığı olmadığı için, adalet duygusu büyük ölçüde zedelendiği için, parası olanın hapisten çıkıp parası olmayanın hapiste kaldığı, parası olan hakkında savcının iddianame bile düzenlemediği, parası olmayanın doğrudan doğruya yakalanıp hapse atıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu süreç içerisinde hepimizin savunması gereken temel kural hukukun üstünlüğü, adalet ve demokrasidir. Sizler Belediye Başkanı olarak seçildiniz, savcılıktan kağıt aldınız, YSK’ya gitti dosyalarınız, YSK hiçbir sakınca yoktur Belediye Başkan adayı olabilirler dedi. Belediye Başkanı adayı olarak çıktınız, meydanlara çıktınız, vatandaşa gittiniz, kahve kahve, sokak sokak dolaştınız, apartman apartman gezildi. Sadece siz değil partililer gezdi, vatandaşlar gezdi, gönüllüler gezdi, sizleri anlattılar. Ve vatandaş size güven verdi ve sizleri Belediye Başkanı seçti, Belediye Başkanlığı koltuğuna oturttu. Ama bir gün sonra bir ilde bir vali yazıyor ‘bu Belediye Başkanını görevden alın ve kayyum atayın…’ Daha koltuğuna bile doğru dürüst oturmadı, daha koltuğu ısınmadı. Bu demokrasi değil arkadaşlar. Demokrasiye indirilen darbedir, halkın iradesine indirilen darbedir. Hangi partiden olursa olsun her siyasal parti doğal olarak bir başka siyasi partinin rakibidir. Ama her siyasi partinin ortak hedefleri vardır demokrasi gibi, insan hakları gibi, kadın erkek eşitliği gibi. Türkiye coğrafyasında aç kimsenin yaşamaması gibi. Herkesin iş güç sahibi olması gibi. Eğer siz beğenmediğiniz bir partinin Belediye Başkanlarını neredeyse topluca görevlerinden alıyor, yerine kayyum atıyorsanız… Kim? Atamayla gelen birisi. Vatandaş niye oy kullandı, hangi gerekçeyle vatandaş oy kullandı? Sormak gerekiyor iktidar yetkililerine, sandığı niye koydunuz oralara, sandığı koymasaydınız. Hadi Belediye Başkanını aldınız, belediye meclisi var. Belediye meclisi otursun bir Belediye Başkanı seçsin, demokrasiyse demokrasi. Ona bile izin vermediler.
Ben şu sözü seçimlerden önce de, seçimlerden sonra da defalarca kullandım. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Ben bunu söylediğimde kızıyorlar, sanıyorlar ki bunu sadece ben biliyorum ve açıkladım, bir sırrı ifşa ettim diye düşünüyorlar. Yok arkadaşlar bütün dünyanın bildiği bir gerçek bu. İster gidin Güney Kore’ye, ister Japonya’ya gidin, ister Amerika’ya, ister Kanada’ya gidin, ister Almanya’ya ister battığı söylenen İskandinav ülkelerine gidin. Kişi başına gelirin 70 bin dolar olduğu ülke batmış, kişi başına 9 bin dolar olan Türkiye’de millet uçuyor. Nerede uçuyor millet? Bu gerçekler bizim canımızı acıtıyor değerli arkadaşlarım. Demokrasiyi bu ülkeye getiren, sosyal demokrasiyi bu ülkeye getiren, demokrasinin insan için ve bütün canlılar için olduğunu söyleyen bir partinin Genel Başkanı olarak bizi incitiyor. Demokrasi hepimiz için vardır, rakiplerimiz için de demokrasi olmalıdır. Ben söyleyeceğim, kimse konuşmayacak… Ne demokrasisinden söz ediyorsunuz o zaman? Ben söyleyeceğim, doğrudur, kimse aksini söylemeyecek. Aksini söyleyince, ‘efendim bak sen gene aldın Türkiye’yi bütün dünyaya kötüledin…’ Sanki bütün dünyanın kulakları ben konuşunca açılıyor. Dünyadan da haberleri yok bunların, dünyadaki gelişmeden de haberleri yok, teknolojiden de haberleri yok. Dünyanın neresinde konuşursanız konuşun, en geç 10 saniye içinde dünyanın öbür ucuna gider.
Değerli arkadaşlarım, bir konuyu daha sizlere açmak isterim. Bizler, Cumhuriyet Halk Partililer, bayrağını ve vatanını sevenler, demokrasiden yana olanlar ülkemizin bütün varlıklarına sahip çıkarız. Ama birileri ülkemizin varlıklarını, en değerli varlıklarını başka bir orduya peşkeş çekiyorsa, başka bir ülkeye peşkeş çekiyorsa bunu seslendirmek, buna karşı durmak da bizim namus borcumuzdur, tarihin bize yüklediği bir görevdir bu. Tarihin Cumhuriyet Halk Partisine yüklediği bir görevdir. Tank Palet Fabrikasını kastediyorum.
Değerli Belediye Başkanlarımız, değeri 20 milyar dolar. 1 milyon 800 bin metrekarelik bir alanda, Sakarya’da kurulu, Avrupa’nın en büyük entegre tesisi, tank palet entegre tesisi. Bu, şu anda Katar ordusuna bedava verildi. BMC Grubuna, Ethem Sancak’a bedava verildi. Önce diyordu ki, özelleştirme yok burada. Kendi kararını çıkardım, Resmi Gazetedeki kararını çıkardım, altında kendi imzası var, vatandaşa yalan söylüyor. Yalan söylemek o makamda oturan birisine yakışır mı Allah aşkına? Özelleştirme kanununa göre yapıyorsun. Ben bunu söyleyince rahatsız oluyor.
Değerli arkadaşlarım; şu soruyu sordum, henüz yanıt almış değilim. Soracağım, sonuna kadar soracağım. Dünyanın neresinde, kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya 25 yıllığına bedava veren bir ülke var? Hatta parayla veren bir ülke arayalım, boş verdim bedavayı parayla veren. Parayla veren ülke var mı? İkinci kararnameyi Resmi Gazetede yayınlamadı, korktu. İkinci kararname çıktı, ikinci kararnameyi yayınlamadı Resmi Gazetede Erdoğan ben görmeyeyim diye. Ama ben görürüm arkadaşlar. Bu memlekette binlerce vatansever insan var. Bürokraside çalışan binlerce, milyonlarca vatansever insanlar var. Kararname geldi bana. Onu da açıkladım. Böyle bir kararname yoktur diyemiyor. Biz satmadık diyor Katar ordusuna. Satsaydın karşılığında para alacaktın, biz de o parayı görecektik. Zaten satmadın. Kiralamadık diyor. Zaten kiralamadın, kiralasan kira bedeli alacaksın. İşletme hakkını devrettin. Kaça devlettin kardeşim? Yok. Hiç yok. Bir soru daha sordum; mademki devrediyorsun 25 yıllığına, ihaleyi ne zaman yaptın, ihale ilanı ne zaman çıktı? 25 yıllığına ihale ediyorsun, veriyorsun, ben birisine vereceğim diyorsun. Belki birisi diyecek ki, ben 25 yıl değil 10 yıllığına bir de şu kadar para vereceğim üstüne sana diyecek. Bunu yapmak Türkiye Cumhuriyeti Devletine ihanettir. Bir daha söylüyorum; Katar ordusuna Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Avrupa’nın en büyük fabrikasını 25 yıllığına bedava peşkeş çekmek, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve tarihine ihanettir, nokta. Keşke bu konuda da mahkemeye verse de hiç değilse derdimizi mahkemede anlatsak. Mahkeme de onların emrinde biliyorum. Ama göz göre göre bu kadar büyük bir hukuksuzluk bizim tarihimizde olmamıştır, yoktur böyle bir şey. Türk Telekom’u, onu da aynı şekilde işletme hakkını devrettiler. Kaça? 6,5 milyar dolara işletme hakkını devrettiler. Burada da 25 yıllığına işletme hakkını devrediyorsunuz bedava. Niye bedava, kime verdiniz onu? O Katar ordusu dediğiniz ordunun arkasında kim var, kimler var orada? Eminim Katar Devleti de rahatsızdır, onlar da rahatsızdır. Sonuna kadar götüreceğiz bunu, sonuna kadar takip edeceğiz.
Ben sözlerime son verirken değerli arkadaşlarım, tekrar bütün Belediye Başkanlarıma yürekten teşekkür ediyorum. Sizler verdiğiniz mücadelenin kahramanlarısınız. Bulunduğunuz bölgede; il, ilçe, belde neresi olursa olsun hesabını veren bir Belediye Başkanı, vatandaşını, beldesini koruyan bir Belediye Başkanı, yoksulun, fakirin, fukaranın yanında olan bir Belediye Başkanı, derdi olanın derdini rahatlıkla gelip anlatabileceği bir Belediye Başkanı ve her şeyden önemlisi adaletli bir Belediye Başkanı. Vatandaşı arasında ayrım yapmayan bir Belediye Başkanı kimliğini taşıdığınız sürece hangi görüşten, kimlikten, inançtan ve hangi siyasi yapıdan olursa olsun her insan size saygı duyacaktır. Biz siyaseti bu çerçevede götürüyoruz. Onların yaptığı gibi yapmıyoruz. Onların dünyaya baktığı gibi de bakmıyoruz. Ülkemizi seviyoruz, bayrağımızı, vatanımızı seviyoruz, insanımızı seviyoruz, onlara adaletle hizmet götürmek istiyoruz. Adalet kavramının ne olduğunu bilmiyorlar, unuttular zaten. Ama cep kavramının ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Malı götürme kavramının ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Bunların karşısındaki en sağlıklı ve kararlı güç Cumhuriyet Halk Partili belediyelerdir. Çünkü bizim belediyelerimiz hakkın, hukukun ve adaletin savunucusu olan belediyelerdir. Birlikte mücadeleyi bu çerçevede götüreceğiz. Birlikte mücadeleyi bu çerçevede götüreceğiz ve daha ileriye taşıyacağız.
Sizin başarınız ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Göstereceğiniz her başarı, size oy veren seçmenin başarınıza ortak olması demektir. Bunu sakın unutmayın. Göstereceğiniz her başarı, seçmenin sizin başarınıza ortak olması demektir. Başarının ortak sayısını her başarı grafiğini yükselttikçe artıracaksınız. Ben seçtim bu Belediye Başkanını diyecek sokağa çıktığında, ben seçtim diyecek, ben oyumu verdim diyecek, helal olsun diyecek, bak ne güzel hizmet yapıyor diyecek. Dolayısıyla başarıyı belde halkı içselleştirmiş olacak. Bizim açımızdan da, bizim siyaset tarzımız açısından da, demokrasiye bakış açısından da, vatandaşa hizmet açısından da bu çok değerlidir. Başarıyı kazandık, Belediye Başkanlığı koltuğuna oturduk ama o başarıya kitleleri ortak etmemiz lazım. Tipik örneği Yılmaz Hocamız burada, Sayın Büyükerşen başarıya bütün Eskişehir’i ortak etmiştir ve o ortaklığı sürdürüyor yıllardır kararlılıkla sürdü ve çemberi sürekli büyüterek. Uzun süre belediye meclisinde çoğunluğu yoktu, bu son seçimlerde belediye meclisinde çoğunluğu sağladı. Başarıyı halka mal etmek, geniş kitlelere mal etmek, evet bu benim başarımdır diye vatandaşın övünebileceği bir tabloyu ortaya koymak bizim bundan sonraki temel hedefimiz olacak. Kazandık doğru, koltuğa oturduk doğru, her şeyi güzel yapmaya çalışıyoruz doğru. Şimdi o geniş kitlelerin bu başarıya sahip çıkması lazım. Bu başarı sadece Belediye Başkanının değil, bu başarı benim de başarımdır diyebileceğimiz bir süreci yakalamak zorundayız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024