04.06.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TOPLU AÇILIŞ TÖRENİNDE KONUŞTU (03 HAZİRAN 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aydın programı kapsamında Kuşadası Belediyesi tarafından yapılan Ada Camping kamp alanının açılışını gerçekleştirdi.


Kamp alanı açılışı sonrasında Aydın Büyükşehir Belediyesi ve Kuşadası Belediyesi Toplu Açılış Törenine katılan Genel Başkan Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: Güzel bir salondayız, dostlarımızla beraberiz; hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Aslında kentte yaşamanın bazı koşulları var. Sabah güzel bir kahvaltı yapmak, gazetelere bakmak, salona geçip internete girmek, dünyadan haberler edinmek, sonra kentin parkına gitmek, sokaklarına, caddelerine ulaşmak, dostlarımızla birlikte olmak, onlarla selamlaşmak, kahveye uğramak, pastaneye uğramak, sabah fırına uğramak gibi görevlerimiz vardır ve kentte yaşarken bunları büyük bir keyifle yaparız. Sadece bu mu? Hayır. Kentte sadece beton binalar görmek istemeyiz, sadece caddeler görmek istemeyiz. O caddelerde ağaçlar görmek isteriz, kentte yeşil alanlar görmek isteriz. Kuşların sesini duymak isteriz. Çocuklarımızla, torunlarımızla beraber parklarda oturmak isteriz, sohbet etmek isteriz. Anılarımızı, öykülerimizi birbirimize aktarmak isteriz ve her kentin kendine özgü bir kültürü vardır. O kültürün yaşatılmasını isteriz. Var olan kültürün, bize miras kalan kültürün, bizden sonrakilere de aktarılmasını isteriz. Bu bazen bir şarkı olur, bazen bir türkü olur, bazen oyun havaları olur, bazen fıkralar olur, bazen öyküler olur. Dolayısıyla kent tarihsel birikimiyle kendi kültürünü yaratmış olur.


Sadece kültür mü? Elbette ki hayır. Her kent aynı zamanda rant yaratır. Bir yerde plan yapıyorsanız mutlaka rantı da vardır. Sorun ne? Sorun şu, rantı hakça bölüşüyor musunuz, rantı kente veriyor musunuz, kent o ranttan büyük ölçüde yararlanıyor mu? Az önce Belediye Başkanlarımız söylediler yeni yeşil alanlar yeni parklar yapıyoruz diye. Bu ranttan kim yararlanacak? Bütün Kuşadalılar yararlanacak. Demek ki rantı kente de sunabilirsiniz ama dar bir azınlığa da sunabilirsiniz. Eğer kentin rantını kente sunuyorsanız, kentte yaşayanların daha mutlu olacağını göreceksiniz. Düşünün, bir kent var, kentin tamamında son derece güzel, modern binalar var ama bir yeşil ağaç bile yok, ama bir kuş bile ötmüyor; bu kent midir ve orada yaşayan insanlar mutlu mudur? Dolayısıyla kentte yaşarken o ekosistemi de, insana dönük, doğaya dönük ekosistemi de korumak zorundayız. Kuşlarla beraber, arılarla beraber, can dostlarımızla beraber yaşamak zorundayız. Bunu yaratacak olan kim, buna öncülük edecek olan kim? Kentin seçtiği Belediye Başkanı. Kentin seçtiği Belediye Başkanı eğer kente hizmet ediyorsa kentin rantlarını kentliye sunmak zorundadır. Bunu yaptığımız zaman görevimizi yerine getirmiş oluruz.
Kentler sadece böyle mi? Hayır. Meydanı olmayan kent olmaz. Her kentin mutlaka meydanları olmak zorundadır. Diyeceksiniz ki, o meydana gökdelen yapmak varken niye bir de meydan oluşturuyoruz? Kentte yaşayanlar enerjilerini meydanlarda boşaltırlar. O meydanlarda bazen gösteriler olur, bazen eğlenceler olur o meydanlarda. Bazen o meydanların ortasına bir piyano konur ve sanatçılar orada sanatlarını icra ederler. Dolayısıyla kent bir bayram havasına, bir düğün havasına dönüşebilir. Bunu yapacak olan kim? Kentin seçtiği Belediye Başkanı. Meydan yaratıyoruz diyorlar. Ben Kuşadası’nın 1970’li yıllarını bilirim. Şimdiki zamanı da biliyoruz, hep birlikte tanığıyız. Meydan açmak için uğraşıyor Belediye Başkanı. Az önce konuşurken var olan belediye binasını yıkacağım orayı meydan yapacağım diyor. Bunu duyunca en güzel işi yapıyorsun başkan dedim. Evet en güzel işi yapıyor. Biz çocuklarımızla, eşlerimizle birlikte o meydanda niye gezmeyelim, orada küçük kafeler niye olmasın? O kafelerde oturmalıyız, kahvelerimizi içmeliyiz, çaylarımızı içmeliyiz, yan tarafta oturan komşumuza selam vermeliyiz, gülümsemeliyiz. Kentler bize gülmek zorundadır, biz de kentlere gülmek zorundayız. Kentleri canlı tutmak zorundayız, bir kenti canlı tutmazsanız orada insanlar rahat yaşamazlar. Dolayısıyla kentlerin böyle bir özelliği var.
Ankara’da bürokratken Saraçoğlu Mahallesinde oturuyordum. Orayı bilen var mı bilmiyorum, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan son derece güzel bir mahalle. Arka tarafı bir parka açılırdı, ön tarafında Kumrular Sokak vardı oturduğum evde. Baharı beklerdim niçin biliyor musunuz? Pencereyi açtığımda karşımda bir ağaç ve baharda çiçekler açar. Onunla hayatı keşfediyorsunuz, hayatın sürdürülebilirliğini görüyorsunuz. Bir ağaç her baharda çiçekler açıyor ve sizin ruhunuz okşanıyor o çiçekleri gördüğünüz zaman. Kent bu kadar güzel olmak zorunda. Eğer kenti böyle inşa edersek kentte yaşayan herkes mutlu olur.
Değerli arkadaşlarım, kentlerin doğal olarak ayrıca kimlikleri vardır. Örneğin İstanbul deyince aklımıza birden fazla kültür ögesi gelir, kimliği nedir diye bakarsınız. Ankara deyince Cumhuriyetin başkentidir dersiniz, İstanbul üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir kent dersiniz, İzmir gene aynı şekilde farklı bir kent olarak ortaya çıkar. Kentlerde yaşayanlar kentin kimliğini korumak zorundadırlar. Kentin kültürünü ve kimliğini koruduğunuz zaman o kenti dünyada saygın kılmış olursunuz. Üstümüze düşen görev bu. Ama biz biraz hep birlikte yeri zamanı geldi kentlerin hakkını elinden aldık, kentlere hakkını teslim etmedik. Nerede boş bir alan görürsek oraya binalar dikmeye başladık. Yeşil alan mı, önemli değil, hele şuraya şu binayı dikelim, hele şunları bir satalım, ondan sonra Allah kerim dedik. Dolayısıyla kentlerin aynı zamanda planlamaya ihtiyacı vardır. Kentler planlanmalıdır. Nerede tek katlı evler, iki katlı evler, beş katlı evler, parklar, sosyal donatı alanları, müzeleri? Bütün bunların olması lazım. Kentler sadece bu mu? Hayır. Kentler aynı zamanda kültür ve sanat merkezi olmak zorundadır. Sabahleyin açıyorsunuz gazeteyi okuyorsunuz, sadece siyasi haberleri mi, hayır, kültür sayfasına da bir bakıyorsunuz. Nerede acaba sinemalarda ne oynuyor, tiyatrolarda ne oynuyor, resim sergileri nerede açıldı, nerede müzik var bütün bunları görmek istersiniz, okumak istersiniz. Kent aynı zamanda insana entelektüel birikim kazandıran bir kurumdur. Kenti böyle görmek lazım. Gidersiniz bir sanatçıyı dinlersiniz, bir romancıyı dinlersiniz. Burada açılırken iki güzel arkadaşımız şarkılar söylediler. Dinlerken ruhunuz okşanmadı mı? Güzel bir ses dinliyorsunuz, güzel bir müzik dinliyorsunuz, güzel bir piyano var. Sanatçı olmak kolay mı? Hayır kolay değil. Ama sanatçılar nerede yaşarlar? Kentlerde yaşarlar, karşılarında kitleler görmek isterler, kitlelere mesaj vermek isterler ve doğal olarak her sanatçı alkış görmek ister. Onların ruhunu okşayan da müzik değil alkış. Dolayısıyla sanata ve sanatçıya her zaman değer vermek gerekiyor. Sanatı ve sanatçıyı yaşatacak olan da kenttir ve o kentin yöneticileridir. Dolayısıyla burada bir sanat galerisi vardı değil mi o da açılıyor, onu da gezeceğiz. Götüreceksin değil mi Başkan? Güzel oraya da gideceğiz ve dolayısıyla kentin dokularına inmeye çalışacağız. O zaman hepimiz mutlu bir kentte yaşamış oluruz.
Kentin bir de kendine özgü dayanışma kültürü vardır, mahallelerin kendine özgü dayanışma kültürleri vardır. O kültürleri de yaşatmamız gerekiyor. Kentli olmak kolay değil. Kentli olmak aynı zamanda sorumluluk getirir. Sigarayı içip izmariti yere attınız mı kentli değilsiniz. Eğer o izmariti sigara içtiğinizde evde halının üstüne atıyorsanız bir sorun yok, sokağa da atabilirsiniz. Ama halının üstüne atmayıp sokağa atarsanız o doğru değil. Sokak aynı zamanda, caddeler aynı zamanda bizim evimizdir unutmayın ve orada o sokaklarda, o caddelerde hep beraber yaşıyoruz. Dolayısıyla kent kültürü, kentin öyküsü, kentin tarihi, kentin dokusu, kent estetiği… Kent estetiği denen bir kavram daha var. Kente şöyle uzaktan baktığınızda farklı bir tabloya bakıyormuş hissini duymanız gerekiyor. Belediye Başkanı arkadaşlarıma söyledim, bir yerde daha doğrusu bir başka kentte bütün dalları mor olan ağaçlar vardı bunları dikebilir miyiz dedim, yapabilir miyiz dedim. Şöyle uzaktan bir baktığınızda bahar, bütün ağaçlar mor çiçekler açmış o tabloyu görebiliyor musunuz, hissedebiliyor musunuz, duyabiliyor musunuz? Bunu yapabiliriz. Dolayısıyla o kent estetiğine katkı vermek lazım. Parklarıyla, bitkileriyle, ağaçlarıyla, kaldırımlarıyla, kaldırımdaki çiçekleriyle, refüjleriyle, refüjlerdeki çiçeklerle, araçla geçerken bütün o güzellikleri görmemiz gerekiyor. Kent böylesine güzel ve derinlikli bir alan aslında. Kentlerde yaşıyoruz ama bazen yaşadığımızın çok da farkında olamıyoruz. Benim gibi siyasetçilerin aklı fikri hep başka yerlerdedir, başka şeyleri sorgularlar ama kent dediğimiz özel bir alandır ve o özel alanda hepimizin yaşamaya hakkı vardır. Dolayısıyla kentin kimliğini korurken, kenti güzelleştirirken, kentin estetiğine önem verirken aynı zamanda çocuklarımıza, torunlarımıza güzel bir kenti miras olarak devrediyoruz demektir ve bizim yaşayan kuşaklar olarak bir de böylesine tarihsel sorumluluğumuz var, böyle bakmak gerekiyor.  
Size sanattan söz ettim, yaşanan güzel bir gerçekten sanat gerçeğinden söz ederek sözlerime son vereyim. Lise çağlarında Alexandre Dumas’ın Üç Silahşörler romanını okuyorum. Bir önsöz var. Alexandre Dumas bu romanını yazıp Paris’te bir gazeteye günlük tefrika ettiriyor. Parisliler sabahleyin erken saatlerde gidip gazete büfelerinin önünde bekliyorlar ve diyorlar ki, gazeteyi alalım bakalım romanın sonu ne oldu diye. Yaz geliyor roman bitmemiş, Alexandre Dumas telefon ediyor gazete yayın evine daha doğrusu yönetmenine, ben tatile gideceğim dönüşte romanımı bitiririm diyor. Olur mu diyor bütün Parisliler bekliyor, sen nasıl tatil yapacağım geleceğim romanı devam ettireceğim dersin, bu olmaz mümkün değil. Ben gideceğim diyor. Mahkemeye veririm seni diyor. Verebilirsin diyor. Mahkemeye veriyor gerçekten, yargıç çağırıyor ve yargıç da aynı kanaatte, diyor ki, evet bütün Parisliler bu romanın sonunu bekliyorlar; yaz, bitir ondan sonra tatile çıkabilirsin. Geriye dönüyor bana bir kağıt kalem getirir misiniz diyor, bir kağıt kalem getiriyorlar, romanın baş aktörünün adını yazıyor; elinde kılıcı, ayakları titredi, yere düştü ve öldü, son yazıyor. Götür diyor, roman bitmiştir diyor, ben tatile gidiyorum. Sanatın gücünü görebiliyor musunuz? Bu gücün acaba kaçımız farkındayız? Sanata, entelektüel düzeye neden önem veriyoruz? Çünkü daha nitelikli sorular sormalıyız, hayatı daha sağlıklı sorgulamalıyız, siyaset kurumunu daha sağlıklı ve daha güçlü sorgulamalıyız. İktidar sahiplerinin kentleri yok etmesi, iktidar sahiplerinin kentlere ihanet etmesi sıradan olaylar değildir. Sadece sizin haklarınızı almıyorlar, onlar aynı zamanda gelecek torunlarınızın da haklarını alıyorlar. O nedenle siyaset kurumunun kent estetiği de, kent kültürü de, kentin kendisi adına da yapması gereken çok şeyler vardır. Biz yapıyor muyuz? Belediye Başkanlarımız burada, ellerinden gelen bütün çabaları gösteriyorlar. Ne diyor? Aydın’da Sümerbank’ın yeriydi değil mi Sayın Başkan? Tariş’in. Aydın Tekstil evet. Kamulaştırdı. Olağanüstü güzel yeşil bir alan. Kim için? Kent için. O yeşil alanda çocuklar oynayacak, o yeşil alanda gençler küçük kafelerde oturup eğlenecekler, orada spor yapacaklar, orada yürüyüş yapacaklar. Aydınlı ne olacak? Aydınlı minnet duyacak. Dolayısıyla sorumlulukları var ve yapıyorlar.
Yine Belediye Başkanı arkadaşlarıma şunu söyledim, harcadığınız hiçbir kuruş sizin kendi geliriniz değil, tümü halkın geliridir ve yaptığınız her yatırımın, yaptığınız her harcamanın hesabını mutlaka millete verin. Niçin? Yeni bir siyaset anlayışını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Temiz, ahlaklı bir siyaset anlayışı, halkına ihanet etmeyen bir siyaset anlayışı, halkından aldığı, topladığı vergilerin hesabını halkına verme onurunu taşıyan bir siyaset anlayışı, temiz bir siyaset anlayışı, kavgadan yana değil Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırmak için çaba harcayan bir siyaset anlayışı. Bunu yapmak istiyoruz. Kimlerle yapacağız? Siz dostlarımızla yapacağız ve birlikte yapacağız, inançla yapacağız, kararlılıkla yapacağız. Sakın ola ki umutsuzluğa kapılmayın. Efendim şöyle oldu, efendim böyle oldu, efendim mümkün değil, efendim gitmez. Ne demek gitmez? Yolcu edecek olan bizleriz, bu ülkenin çağdaş insanları, bu ülkenin onurlu insanları. Birisi yanlış yapıyorsa onu yolcu edecek olanlar bizleriz. Çünkü bizler demokrasi istiyoruz, bizler insan hakları istiyoruz, insan haklarına saygı istiyoruz, bizler özgürlük istiyoruz, bizler çocuklarımızın, torunlarımızın daha güzel bir Türkiye’de yaşamasını istiyoruz. Bizler Türkiye’nin sadece bölgesinde değil bütün dünyada saygın bir ülke olmasını istiyoruz. Kentlerden başlayarak yukarıya doğru bütün bunların tamamını gerçekleştireceğiz. Ne diyorlardı? Sakın ha CHP’li belediyelere oy vermeyin sakın ha. Niçin? Yardımlar kesilir. Oldu mu? Hayır. Tam tersine yardımlar arttı ama nasıl? İnsan onurunu koruyarak yardımlar artırıldı. Kimsenin yoksulluğu afişe edilmeden. Sağ elin verdiğini sol el görmeden. Bütün bunları yaptık. Ahlaklı bir siyaset derken bunu kastediyorum. İnsanın onurunu korumak her şeyden önce yöneticilerin temel görevidir.
Dolayısıyla Belediye Başkanlarımız önlerine engeller çıkarılıyor bunu biliyorum, baskılar yapılıyor bunun da farkındayız ama arkadaşlarıma şunu söyledim, asla şikayet etmeyin. Sizin göreviniz o engelleri aşmaktır, aşacaksınız ve halka hizmet etme konusunda önünüze engeller çıkarılıyorsa o engelleri yok edeceksiniz ve bu yapılıyor. Bütün bunlar sizler için, bütün bunlar çocuklarımız için, bütün bunlar güzel Türkiye için yapılıyor ve yapmaya da devam edeceğiz. Güç? Gücümüzü sizden alacağız. Bu ülkenin onurlu insanlarından alacağız. Biz bu gücü, bu yetkiyi tarihimizden de alıyoruz. Milli Kurtuluş Savaşını veren Gazi Mustafa Kemal’den ve onun gösterdiği hedeften alıyoruz. Neydi hedefi? Çağdaş uygarlığı aşmak. Çağdaş uygarlık statik bir kavram değil, sürekli gelişen bir kavram ve insanoğlu o gelişen kavramı yakalamak ve onu aşmak için mücadele etmek zorundadır. Neyiyle? Aklıyla, bilgisiyle, birikimiyle ve erdemiyle ve biz bunların tamamını yapmaya kararlıyız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Hizmete açtıkları yerler için Belediye Başkanlarıma gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. Özellikle de Topuklu Efe’yi sadece Aydınlılar değil artık bütün Türkiye biliyor, Kuşadası’na da verdiği hizmetler dolayısıyla Başkanımıza gerçekten yürekten teşekkür ederim. Sağ olun, var olun diyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler