15.06.2022

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Ankara'da Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasına Katıldı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Beraber mücadele etmek zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız. Gün, ayrışma değil. Gün, beraber olma günü, birlikte olma günü, birlikte mücadele etme günü. Sokağa çıkıp cam pencere indirmek değil derdimiz. Buradan kaçınıyoruz zaten, böyle bir şey yok. Sandık gelecek, demokratik yollarla gideceğiz, oyumuzu kullanacağız ve Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz. Demokrasi olacak, herkes düşüncesini söyleyecek” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da Sincan-Etimesgut Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasına katıldı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim hepinize afiyet olsun. Umarım keyifli ve güzel bir toplantı gerçekleştiririz.

Sincan’da oylarımızın düşük olduğunu biliyorum. Ama oylarımızın düşük olması Sincanlıların sorumluluğunda değil, yanlış arayacaksak önce kendimizde arayacağız. Sincan’a daha fazla gelmek, insanlarla daha fazla oturup konuşmak, evleri ziyaret etmek, insanların derdini dinlemek bizim görevimizdir. Politikacı olarak bunu yaparsanız insanlar size saygı duyarlar. Oy verir veya vermezler ama en azından ya geldiler bizi dinlediler, dertlerimizi dinlediler, nedir ne değildir diye düşüncelerini bir şekliyle yanındaki arkadaşına, komşusuna aktarırlar.

Daha önce gelmiştim Sincan’a, muhtar arkadaşlarla bir toplantı yapmıştık. Anayasa değişikliğinden önceydi. Bu değişiklik çıkarsa ülke büyük sorunlarla karşılaşır demiştim. Ama olmadı. Sonunda malum bugünkü düzen kuruldu. Bu düzenden kim yararlı, kim zararlı? Topluma şöyle bir bakalım. Esnafa bakalım, esnafın bir yararı oldu mu, esnafa bir faydası oldu mu bu düzenin? Şoföre bakalım, ister taksi şoförü, ister kamyon şoförü, ister tır şoförü, ister otobüs şoförü onlara bakalım. Onlara bir faydası oldu mu bu düzenin? Onlarda zarar ediyorlar, onlarında sıkıntısı var. Ev kadınlarına bakalım, yani çalışmayan evinde oturan, erkeği çalışan veya erkeğinde işinin olmadığı, çoluk çocuğu varsa işsiz, birde onların durumuna bakalım. Bakıyoruz mutfaklarda yangın var. Demek ki o düzen onlara da yaramadı. Dönüyorum apartman görevlilerine bakıyorum. Yani bizim kapıcı dediğimiz apartman görevlileri. Onlara bakıyorum, aldıkları aylıklar var, çocukları var, onlarda hayatlarından mutlu değiller. Onlarında dünya kadar derdi var. Çiftçiye bakıyorum çiftçinin durumu nedir diye. Çiftçinin sesi ayyuka çıkmış nesini anlatıyım. Onunda derdi var. Sanayiciye bakıyorum, sanayici evet yatırım yapamıyoruz, önümüzü göremiyoruz diyor ama ihracat yapıyoruz oradan bir gelir elde ediyoruz diyor bir şekliyle hayatımızı sürdürüyoruz. Ama yeni istihdam alanları yaratamıyoruz. İşsizlere bakıyorum üniversite mezunlarına bir anne, baba evladını üniversiteye gönderir benden daha iyi hayat şartlarına kavuşsun diye gönderir. Bir anne baba evladını niye üniversiteye gönderir? Üniversiteye gönderir ki, daha güzel bir yaşam standardı olsun, çoluğu çocuğu daha iyi bir hayat yaşasın, kimseye avuç açmasın, bizde yeri zamanı geldiğinde dayanışma içinde aile olarak bir arada huzur içinde yaşamış oluruz. Bunun için çalışıyoruz. Boğazından kesiyor evladını okutuyor. Kızını okutuyor, oğlunu okutuyor. Çocuk üniversiten mezun işsiz. Bir evde bir işsiz varsa o evde huzur yoktur. Anne bekler, baba bekler çocuğuma bir iş bulmak lazım, evladımın bir işinin olması lazım. Bakıyorsunuz bugün hangi belediye başkanlığının önüne giderseniz binlerce işsiz dilekçesi var binlerce. İstanbul’a gidin, Ankara’ya gidin, Manisa’ya, Ağrı’ya, Rize’ye, Trabzon’a nereye giderseniz yani sadece CHP’li belediyeler değil. Hangi belediye başkanına giderseniz önünde yüzlerce, binlerce iş bekleyen dilekçe var. Demek ki bu düzen onlara da yaramadı.

Peki bu düzen kime yaradı? Kim faydalandı bundan? Ben zamanında dilimin döndüğü kadar anlattım ama yaşayarak öğreniyoruz şimdi bu düzen kime yaradı? Sarayda oturanlar, keyifleri yerinde, hiçbir dertleri yok onların. Çocukları işsiz değil, evlatları işsiz değil. Türk lirası değil dolarlarla oynuyorlar. Şöyle bir bakın Türkiye’den milyon dolarları Amerika’ya gönderiyorlar. Manhattan’da gökdelen kuruyorlar, gökdelen yapıyorlar. Neymiş öğrenci yurdu. Amerika’yı kaç kişi içinizden bilir ama bilmiyorum Manhattan dünyanın en pahalı yeridir. Ofisin metrekaresi 5 bin – 6 bin dolardır metrekaresi. Öğrenci yurdu orada olmaz, yoktur zaten. Ama sormamız gereken soru şu, arkadaş dünyalığını niye Manhattan’da gökdelen dikerek yapıyorsun? Muhammed Ali Clay’in çiftliğini aldılar. Niye Amerika’da çiftlik alıyorsun? Niye senin evlatların bunları alıyor? Niye paravan vakıflarla bu milyon dolarlar gidiyor? Demek ki onların durumu iyi, paraları iyi, her şey tıkırında. Başka? Sizin evlatlarınız işsizken onların evlatları bir yerden, iki yerden, üç yerden değil beş yerden, altı yerden maaş alıyorlar. Ya arkadaşlar, bu adalet midir Allah aşkına? Birisinin iki çocuğu, üç çocuğu işsiz, öbürü bir yerden maaş değil beş yerden, altı yerden maaş alıyor. Bu düzeni kim değiştirecek? Sadece bunlar mı? Hayır daha buna benzer beşli çete. Beşli çete diyorum ne demek beşli çete onu da anlatıyım. Gidiyorsunuz adamı buluyorsunuz sizin adamınız, gel diyorsunuz sana bu işi vereceğim diyorsunuz köprü vereceğim, yol vereceğim, hastane vereceğim. İhale? Boş ver ihaleyi diyor sana veriyorum diyor. Param yok diyor. Sen git diyor Amerika’dan para bul, Avrupa’dan para bul hazine olarak ben sana garanti olacağım diyor. Hazine olarak gidiyorsun garanti oluyorsun. Yani borcu ödemezse borcu hepimiz ödeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hazinesi ödeyecek. Parayı alıyor, garanti hazine, efendim diyor ben sana dolar verdim ama sen bu yatırımı yaptım ama şimdi ben sana gelir garantisi vereceğim diyor. 12 milyon dolara iş yapıyor, 59 milyon dolarlık garanti veriliyor. Ya aklın alacağı şey değil. 12 milyon dolara yapıyorsun, 59 milyon dolarlık garanti veriyorsun. Yani gelir garantisi veriyorsun. Bir tüccar dükkan açarsa ne olur? Ya zarar eder, ya kar eder değil mi? Burada zarar etme şansı sıfır. Kâr? Olağanüstü kâr. Yüzde 100 değil, yüzde 200, yüzde 300, yüzde 400. Üstelik dolar, üstelik avro bazında alıyor. Başka? Efendim diyor ki, tamam kârı da verdim sana ama Avrupa’da enflasyon var enflasyon farkını da bana vereceksin. Dolar almışsa Amerika’da enflasyon var enflasyon farkını da bana vereceksin. O da veriliyor. Şimdi bir soru, iş Türkiye’de, müteahhit Türk, ihale Türkiye’de yapılıyor, yatırım Türkiye’de yapılıyor niye Amerikan doları, niye Avrupa avrosu niye? Bu ülkenin milli parası Türk lirası değil mi? Yani Sincan’daki binayı yapan veya oteli yapan veya bir iş merkezini yapan pekala Türk lirası kullanıyor da neden diğerleri beşli çeteler avrolar, dolarlar kullanıyorlar?

Başka bir şey daha, bunlar kendi geleceklerini güvence altına almak için sözleşmeye bir hüküm daha ilave ediyorlar. Olur ya Kılıçdaroğlu gelirse bunları elimizden alırsa ne olur? İhtilaf çıkarsa İngiliz mahkemeleri yetkilidir diyorlar sözleşmede. Türk mahkemeleri de değil İngiliz mahkemeleri yetkilidir doyarlar. Ben Sincanlılara söz veriyorum, ister İngiliz mahkemeleri, ister Amerikan mahkemeleri, ister Japon mahkemeleri, ister Papua Yeni Gine mahkemeleri olsun bu milletin hakkını, hukukunu onların burnundan fitil fitil getireceğim. Sanıyorlar ki, biz bunu teslim edeceğiz ona. Yok öyle bir şey. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormazsam niye siyaset yapıyorum? Beni onlardan ayıran, ben kul hakkı yemem onlar kul hakkı yerler. Ben yolsuzluk yapmam onlar yolsuzluk yaparlar. Ben adaletli davranırım onlar adaletsiz davranırlar. Ben milletimin hakkına, hukukuna saygı gösteririm, onlar bu milletin hakkına ve hukukuna saygı göstermezler. Oturup düşünmemiz lazım. Memleket benim memleketim değil hepimizin memleketi. Sorun varsa benim sorunum değil hepimizin sorunu. Dert varsa dert benim derdim değil hepimizin derdi. O zaman bu sorunu demokratik yollarla çözmemiz lazım. Yarın sandık gelecek ve gideceksiniz oy kullanacaksınız sandıkta. Öyle gelin bizim partiye oy verin yok arkadaşlar. Öyle basit bir çağrıda yapmayacağım. Yaptığım çağrı şudur, elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Bir daha ifade edeyim, elinizi vicdanınıza koyun, işsiz evlatlarınızı düşünün, fakir fukarayı düşünün, esnafı düşünün, manavı düşünün, evinde tencere kaynamayan kadının halini düşünün ondan sonra vicdanınız neyi emrediyorsa gidip oyunuzu o partiye verin. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Olay bir Türkiye olayıdır, bir parti olayı olmaktan çıkmıştır artık. Bir Türkiye olayıdır olay. Yazık değil mi bu memlekete? Bizim dedelerimiz, bizim babalarımız milli kurtuluş savaşını vererek kazandılar. Milli kurtuluş savaşını verdiler. Osmanlının borcunu son kuruşuna kadar ödediler. Hiçbir zaman gidip ülke ülke dolaşıp el avuç açıp para dilenmediler. Şimdi bir bakıyorsun Katar’da, bir Suudi Arabistan’da, bir bilmem nerede, bir bilmem nerede nedir bize para verin. Türkiye bu duruma hiç düşmemişti. Yalvarmakla, yakarmakla para mı istenir? Yalvarıp yakarıp para dileniyorsan onun emrine giriyorsun demektir. O sana talimat verecek yapacaksın o anlama geliyor.

İşin özeti; hepimizin sorumluluğu var. Benim de sorumluluğum var ben bunun bilincindeyim. Benim sorumluluğum sizden daha fazla ben bunu da biliyorum. O nedenle karış karış ülkeyi geziyorum. O nedenle toplumun her kesimiyle oturup konuşuyorum. Muhtarıyla konuşuyorum, ev kadınıyla konuşuyorum, genciyle konuşuyorum, yaşlısıyla konuşuyorum, kanaat önderleriyle konuşuyorum, her kesimle konuşuyorum. Ve onlara dilimin döndüğü kadar ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışıyorum. Ha bizim hatalarımız? Evet bizim hatalarımızda var. Eksik? Bizim eksiğimizde var. Biz öyle hata hiç yapmadık öyle bir şey yok. Ben bu millete doğruyu söyleyeceğim her zaman. Eksiğimiz var mıydı? Vardı. Kusurumuz var mıydı? Vardı. Yanlışımız var mıydı? Vardı. Özeleştiri? Evet özeleştiriyi de yapıyoruz. Şimdi yanlış yapmamaya, milletin sesini dinlemeye, toplumun her kesimiyle kucaklaşmaya, açıkça ifade edeyim toplumun her kesimiyle helalleşmeye gidiyoruz, helalleşmek istiyoruz. Her kesimle de konuşuyoruz. Hiç kimsenin kimliği, hiç kimsenin inancı, hiç kimsenin yaşam tarzını siyasete malzeme etmiyoruz. Bizim iki kırmızıçizgimiz var bayrağımız ve vatanımız. İki kırmızıçizgimiz var. Bayrağımızı ve vatanımızı seviyorsa herkes bizim dostumuzdur herkes. Yoksa biz doğusu - batısı, güneyi - kuzeyi herkesi kucaklıyoruz. Bizim insanlarımız. İnsanların kimlikleri farklı olabilir, inançları farklı olabilir, yaşam tarzları farklı olabilir ama aynı bayrağın altında aynı vatanda yaşıyoruz. Komşu komşunun külüne muhtaçtır değil mi? Komşularımızın kimliğini sorgulamaya başladık, yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Bunlar yanlıştır. Siyaset kamplaşma alanı değildir, siyaset kavga alanı değildir, siyaset vatandaşa nasıl hizmet ederim bunu anlatma alanıdır, bunu yapmaktır siyaset. Yeni bir siyaseti, yeni bir anlayışı Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Bunu yapacağız, beraber yapacağız. Başka kiminle yapacağız? Birlikte yapacağız.

Bize katılmanızı isterim. Adalet istiyorsanız bize katılın. Hukuk istiyorsanız bize katılın. Bir tek çocuk bu coğrafyada, bu ülkede yatağa aç girmesin diyorsanız bize katılın. Kadın – erkek eşitliği olsun diyorsanız bize katılın. Her evde tencere kaynasın, her evde huzur olsun, her evde bereket olsun diyorsanız bize katılın. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını mutlaka sorun, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyun diyorsanız bize katılın. Beraber mücadele etmek zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız. Gün ayrışma değil, gün beraber olma günü, birlikte olma günü, birlikte mücadele etme günü. Sokağa çıkıp cam, pencere, kapı indirme, kavga etmek değil derdimiz. Buradan kaçınıyoruz zaten böyle bir şey yok. Sandık gelecek demokratik yollarla gideceğiz oyumuzu kullanacağız ve Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz. Yazıktır, günahtır bu memlekete. Demokrasi olacak, herkes düşüncesini söyleyecek. Düşünceden niye korkuyoruz? Yüce Yaradan’ın bize verdiği en değerli hazine akıldır en değerli hazine. O nedenle Yüce Yaradan söyler aklınızı kullanmıyor musunuz diye. Aklımızı kullanacağız. Eğriyle doğruyu oturup tartışacağız. Hata insana özgü bir kavramdır. Hatamız olabilir, eksiğimiz olabilir. Önemli olan hatayı tekrar etmemektir, hatadan ders çıkarmaktır. Hatadan ders çıkarıp hatayı tekrar etmezseniz tarihi tekerrür ettirmezsiniz o zaman. Aynı hatalar sürekli yapılıyor ve aynı sonuçlar elde ediliyorsa bir yanlışımız var demektir. Bir yerde bir kusurumuz var demektir. Aklımızı iyi kullanmıyoruz demektir. Hayatı sorgulamak bizim görevimizdir zaten. Eğitimin temel felsefesi de odur hayatı sorgulamak, dünyayı sorgulamaktır. Yapacak çok işimiz var.

Şimdi birazdan masaya oturacağım, sizler soru soracaksınız ben cevap vereceğim. Sizden istediğim bir şey var. Kahvede oturup sohbet ederken veya taksi durağında sohbet ederken veya ev ziyaretlerinde sohbet ederken veya televizyonda izlerken ya yanımda olsaydı da keşke şu soruyu sorsaydım bakıyım nasıl cevap verecek diye aklınıza bir soru geliyorsa rahatlıkla sorun. Efendim ben bu soruyu sorsam acaba Genel Başkan üzülür mü? Üzülmem. Genel Başkan acaba kızar mı? Asla kızmam. Bu toplantılar sizin için değersiz olabilir belki. Benim için çok değerli. Birbirimizi tanıyacağız, oturup konuşacağız birbirimizle. Konuşacağız, beraber olacağız ve birlik olacağız. Dediğim gibi vatanseverlik bir kişiye ait bir kavram değil hepimize aittir. Bu coğrafyada yaşayan 85 milyon insan vatanseverdir. Dolayısıyla hepimiz oturup konuşmak zorundayız, beraber olmak zorundayız, birlikte olmak zorundayız. O zaman Türkiye’yi hep beraber aydınlığa çıkarırız. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunları çözülür. Yeter ki, bu milletin verdiği vergileri çaldırmayalım. Bütün sorunlar çözülür niye çözülmesin. Elin oğlu Japonya’da çözüyor, Amerika’da çözüyor, Kanada’da çözüyor, Güney Kore’de çözüyor, her yerde çözüyor da biz niye çözemiyoruz? Bizde çözeceğiz. Birlikte çözeceğiz ve beraber çözeceğiz. Göreceksiniz bu ülkeye huzuru, bu ülkeye bereketi, bu ülkeye adaleti getireceğiz.

Hepinize teşekkür ederim, sağ olun, var olun arkadaşlar.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, KANAAT ÖNDERLERİ TOPLANTISINDA KONUŞTU