21.11.2019

CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU, "TOBFED 3. GENEL KURULU VE GELECEK ZİRVESİ"NE KATILDI (21 KASIM 2019)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'da düzenlenen Türkiye Otomotiv Bakım Dernekleri Federasyonu (TOBFED) 3. Genel Kurulu ve Gelecek Zirvesi'ne katıldı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:



Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Benim için son derece güzel bir toplantı, daha doğrusu davet ettiği için Sayın Başkana, arkadaşlarına yürekten teşekkür ediyorum. Bir konuşma metni hazırlamıştık ama Sayın Başkanı ve tanıtım filmini izledikten sonra o konuşma metnini bir tarafa bırakıyorum.
Sayın Başkan önce şunu söyleyeyim, bir siyasetçi olmanın ötesinde bir vatandaş olarak bu sektöre verdiğiniz hizmetler dolayısıyla sizi ve arkadaşlarınızı yürekten kutluyorum. Diyeceksiniz ki niçin kutluyor diye. Oy için mi? Hayır. Neden kutluyorum? Bir, bu sektörün en temel sorunlarından birisi kayıt dışı istihdamdır. Kayıt dışı istihdam ne demektir? Yıllarca çalışıp, emek harcayıp, alın teri döküp, bildiğimiz şekliyle yaş kemale erince emeklilik için başvurduğunda senin primin yatmadı gerçeğiyle karşılaşmasıdır. Dolayısıyla bir kişinin geleceğini çalmak demek kayıt dışı istihdama kapı açmak demektir. Siz o kapıyı kapatıyorsunuz. Diyorsunuz ki, bu sektörde çalışanların hemen hemen tümünü kayıt dışı alandan çekip kayıtlı alana getirmek için çaba harcıyoruz diyorsunuz. Bu sadece sizin için değil, sadece çalışan kişi açısından değil ülkenin bütçesi açısından da son derece değerli bir çabadır. Dolayısıyla bu çaba sizin için de, bizim için de, bu ülkede yaşayan herkesin huzuru için de çok ama çok önemlidir.  
Kayıt dışı çalışmanın maliyeti çok ağırdır değerli arkadaşlarım. Bir kişiyi kayıt dışı çalıştırdığınızda sadece onu cezalandırmıyorsunuz. Onun çocuklarını, eşini ve geleceğini de elinden alıyorsunuz. O nedenle yaptığınız katkı, verdiğiniz mücadele bu açıdan bizim için son derece değerlidir, siyasetçi açısından da, insan hakları açısından da.
Yine tanıtım filminizde ve sizin konuşmanızda eğitime önem verdiğinizi söylediniz. Ben yaptığım hemen hemen bütün konuşmalarda liyakatten söz ederim. Adalet ve liyakat. Kayıt dışı çalışanın kayıtlı alana getirilmesi ve bunun için mücadele edilmesi, aslında adalet duygusunun içimizde yarattığı ateştir. Çünkü o kayıtlı çalışacak ve huzur içinde emekli olacak. Onun altyapısını oluşturmaktır. Liyakat eğitimle ve birikimle elde edilen bir şeydir. Sadece okumanız sizi liyakatli yapmaz. Aynı zamanda o eğitimin belli bir zaman dilimi içinde birikimle güçlendirilmesi lazım.
Şöyle bir örnek vereyim, kamuya girdiğimde sınava girdim hesap uzmanı oldum. Bu beni liyakatli kılmıyor. Ben üç yılımı usta çırak ilişkisi içinde üstatlardan ders alarak, sadece eğitim açısından değil, oturuş, davranış, konuşma ve nasıl kişilerle muhatap olunacağı konusunda eğitimde görmediğimizi gerçek hayatta üstatlarımızdan öğrendik. Dolayısıyla belli bir süreçten sonra kamuya giriyorsunuz, kamuda aşamalar var o aşamaları çıkıyorsunuz ve belli bir yere geliyorsunuz. Liyakat dediğiniz şey eğitimin üzerine birikimi getirmek demektir. Siz bunu da yapmaya çalışıyorsunuz. Diyorsunuz ki, yetişmiş elemana ihtiyacımız var. Yetişmiş elemana ihtiyacımız var demek sadece gidip ameliyat yapacak doktor değil tabi. Arabayı yıkarken de arabanın çizilmemesi, o mesleğin getirdiği bütün ayrıntılara özen gösterilmesi gerekiyor. Temizlenmesi, klima temizliğinden söz ettiniz, boyasından, suyundan söz ettiniz. Bu, liyakatli kişilerin, özel eğitim almış kişilerin ve o eğitimi birikimle değerlendirmiş kişilerin yaptığı iştir. Devletimizin bugün en çok ihtiyaç duyduğu alanlardan birisi de liyakattir. Liyakatli kişiler isteriz, birikimli kişiler isteriz. Devlet yönetiminde liyakat olursa devletin saygınlığı artar.
Şunu söylediğim zaman bazen kızıyorlar bana. Değerli arkadaşlarım, devlet yönetimi yani devleti yönetmek aslında dünyanın en kolay işidir bir siyasetçi açısından, dürüst siyasetçi açısından. Neden? Çünkü devlette görev alan herkesin görev tanımları var. Bekçi ne yapacak tanımı var, cerrah ne yapacak tanımı var, kaymakam, vali, general, müsteşar, odacı herkesin ama herkesin görev tanımı yasalarla belirlenmiş durumda. Üstelik diyelim ki müsteşar ama hangi bakanlığın müsteşarıysa onun ayrıca alt görevleri de yine kendi özel yasasında tanımlanmış durumda. Dolayısıyla devleti yöneten kişi, bürokrasi, yasaların öngördüğü şekliyle görevini yaparsa hiçbir sorun yok. Siz sadece bürokrasiye talimat verirsiniz şöyle yapacaksınız diye. Yasalara uygun olarak bürokrasi onu o görevi yerine getirecektir. Dolayısıyla bizim hayatın her alanında liyakati egemen kılmamız lazım.
Bir şeyden söz ettiniz, Ahi Evran’dan söz ettiniz. Ahi Evran da aslında esnaf dünyasının, ticaret dünyasının kurallarını koyan kişidir. Yani esnaf dünyasına liyakati getiren kişidir. O açıdan bizim ister özel sektörde, ister kamuda çalışalım liyakati egemen kılmamız lazım. Diyelim ki, bir fabrikanın patronu, fabrikanın görev alanı otomobil olabilir, başka bir alan olabilir, şekerleme olabilir, aklınıza gelen sanayinin herhangi bir alanı, bir patron gidip de herhangi bir kişiyi getirip oraya yetkili olarak koymaz. Önce ona bir bakar eğitim nedir, bakar deneyimi nedir, bu işi iyi biliyor mu, bilmiyor mu bakar sonra onun hak ettiği ücreti verir ve gel sen şu fabrikayı yönet, genel müdür olarak yönet, ustabaşı olarak yönet diye görev verir. Bu, o liyakat dediğimiz kavramın ne kadar değerli olduğunu gösterir.
Önemli bir şey daha, kalkınmak nedir? Eskiden kalkınma tanımları şöyleydi, kişi başına düşen milli gelir 70 bin dolar kuzey ülkelerinde, 65 bin dolar Almanya’da, bir başka ülkede şu kadar. Acaba bunlar kalkınmış ülke mi? Sonra kaldırdılar bunu dediler ki, kişi başına gelirden vazgeçelim kişiler ne kadar gazete okuyor ona bakalım, eğitim durumuna bakalım. Şimdi büyümenin, kalkınmanın yeni bir tanımı var. Küçük ayrıntılarda iş bölümüne giden ülkeler gelişmiş ülkelerdir deniyor. Eskiden doktor derdik. Şimdi doktor deyince ne doktoru diye soruyoruz. Cerrah mı? Cerrah ama ne cerrahı? El cerrahı mı, genel cerrah mı bunu soruyoruz. Kulak burun boğaz soruyoruz, göz doktoru soruyoruz. Yeni alanlar, yeni tanımlar çıkıyor. Ve dolayısıyla eğitim ne kadar çok değişik alanlara yayılırsa, o değişik alanların yeni insanlar, yeni eğitim alanlarıyla birlikte yeni insanların toplumun hizmetine sunulmasına ortam hazırlıyor. Bizim eğitimi de, bizim büyümeyi de bu şekliyle ele alıp değerlendirmemiz gerekir.
Bizim bir düşüncemiz vardı, teknoloji liseleri... Bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı teknoloji liseleri kuralım. Neden teknoloji liseleri? Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki, ara eleman bulmakta sorun yaşıyor sanayiciler. Soruyorsunuz bilgisayar mühendisi çok, endüstri mühendisi çok. Ara eleman? Ara eleman yok. Teknoloji liseleri şöyle, tek başına Milli Eğitim Bakanlığının değil, organize sanayi bölgesinin yönetimiyle birlikte teknoloji liselerinin gelişmesi lazım. Neden organize sanayi bölgelerinin yönetimi de lise yönetimlerinde söz alsın? Nedeni şu, diyelim ki motor bölümü, motor ustası genç bir kızımız az önce yansıdı, küçük filmde vardı ben motor bölümünden mezun oldum diye. Güzel. Motor bölümünden mezun olur, bir şeyler öğrenir. Ama teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki, yarın elektrikli araçlar çıkacak, başka araçlar çıkacak, motor değişecek, diğerleri. Sadece devlete bıraktığınız zaman gel bununla uğraş diye bir motor almak için dur ihale çıkaracağız, ihale kanunu vs. 1970’lerin, 60’ların motoruyla gençleri bilgilendiririz, onları öyle eğitiriz. Gelişen teknolojiyi öğrencimiz öğrenemez, çocuğumuz öğrenemez. Ama sanayiyle işbirliği yaptığımızda organize sanayi bölgesinin yönetimi derhal yeni bir motor mu gelişti hemen getirir koyar ve öğrencilerimiz o çerçevede daha güzelini, daha iyisini öğrenmiş olurlar. Bu açıdan teknoloji ve eğitim çok önemli.
Bir başka önemli konu güven unsurudur. Eğitim müşteriyle ona hizmet sunan arasında güveni pekiştirir. Çünkü eğitilen insan daha güzel bir hizmet sunar, daha güler yüzlü olur, aldığı ücreti hak ettiği için aldığına inanır ve ona hizmeti sunarken de ben bu hizmeti hak ederek size sundum ve hak ederek bedelini aldım diye düşünür. O çerçeveden bakıldığında da müşteriyle hizmeti sunan arasındaki güven ilişkisini eğitim pekiştirir. Siz, biz her alanda eğitim yapmak istiyoruz, eğitim vermek istiyoruz dediğinizde aslında bir başka anlamda da müşteriyle hizmeti sunan arasındaki güven ilişkisini pekiştirmiş oluyorsunuz. Bu da bizim açımızdan, özellikle hizmet alanlar açısından son derece değerlidir değerli arkadaşlarım.
Bir başka önemli konuya daha değineyim. Geri dönüşüm konusunda yaptığınız çalışma. Emin olun en çok ihtiyaç duyduğumuz çalışmalardan birisidir. Nasıl kayıt dışı istihdamla mücadele edip çalışanların kayıtlı hale gelmesini savunuyor ve bunun için emek harcıyorsanız, kullanılan suyun 9 kez tekrar kullanılmasının yolunun açılması da ekonomimiz açısından da, çevre açısından da son derece değerlidir. O nedenle bir siyasetçi olmanın ötesinde tekrar bir vatandaş olarak sizlere, arkadaşlarınıza yürekten teşekkür ediyorum. Bu çok önemlidir Türkiye için.
Bütün dünya şimdi çevre üzerinde duruyor. Dünyanın en önemli finans kuruluşları çevre konusunda fon vermeye başladılar, para vermeye başladılar. Çevre konusunda duyarlı olan yatırımlara para vermeye başladılar. Çevre konusunda duyarlılık yoksa para vermemek onlar için temel kural haline dönüşmeye başladı. Ama siz karınca kararınca belki dünyadaki bu gelişmeleri de dikkate alarak ama ülkenizi ve ayak bastığımız toprağı da değerli kılan bir çabayı gösterdiniz, bu açıdan önemli. Elbette toprağın kirlenmesi, suyun tekrar kullanılması, kıtlığın aşılması bizim açımızdan önemlidir. Doğa dostu ürünler yetiştirmemizin temel nedenlerinden birisi de, daha doğrusu temel neden demeyim de doğa dostu ürün yetiştirmemizin temel unsurlarından birisi de doğayı ve çevreyi korumaktan geçiyor.
Efendim araçlara bakacağız, araçlar temiz olacak diye bir öngörünüz daha var, daha doğrusu bir hedefiniz daha var. Kent estetiği dediğimiz bir kavram vardır. İnsanlar yaşadıkları kentte güzel şeyler görmek isterler. Eski bina görmek istemezler, böyle hırpani bir bina görmek istemezler. Orada en azından bir fotoğraf görmek isteyebilirler, camının, penceresinin, duvarının, çatısının güzel olduğu bir ev görmek isterler. Herkes daha güzel bir yerde, daha güzel bir kentte yaşamak ister. Öyle olunca da elbette trafikte çok kötü araçlar, kirli araçlar da görmek istemez. Pırıl pırıl araçlar görmek ister. Güler yüzlü insanlar görmek ister. Hem hizmet sunan, hem aracını kullanan insanların da güler yüzlü olması lazım. Bunu sağlamanın yolu da o karşılıklı güven ilişkisini kurmak, aracı tertemiz teslim etmek, o aracını kullanırken trafikte bizler araca baktığımızda da ya bu araç çok kirli veya çok temiz diye bir ayrım yapmadan aracı olduğu gibi görmek, o aracı kullanan kişinin de güler yüzlü olmasını istemek bizim kentte yaşayanların en doğal haklarından birisidir.
Bir şey daha var. Sektörü en iyi sektör denetler. Bu da sizin sözünüzdü Sayın Başkan. Denetim dediğiniz olay aslında güveni pekiştirmek için yapılır. Varsa bir yerde aksama aksamayı gidermek için yapılır. Denetim siyasal iktidarların öngördüğü gibi ceza vermek değildir. Eski bir denetim elemanı olarak söylüyorum ceza vermek değildir. Denetim aynı zamanda insanların yanlış yapmamalarının yollarını, kanallarını açmaktır. Size başımdan geçen bir olayı anlatayım. 1970 yılında İstanbul’da Karaköy’de genç bir hesap uzmanı olarak, Allah rahmet eylesin Yılmaz Özbalcı diye bir üstadımız vardı, onun yanında muavinlik yapıyorum bir arkadaşımla beraber. Benim promosyon arkadaşımdı oda. Orta düzeyde bir mükellefin defterleri gelmiş defterlerini inceliyoruz. Bir fark bulduk, şu anda rakamı hatırlamıyorum ama mütevazı bir fark bulduk, tutanaklarımızı tuttuk, rapor taslağımızı hazırladık, yetkimiz olmadığı için üstadımıza götürüp verdik üstat bakar mısınız diye. Üstat baktı, raporu okudu, tutanakları okudu, çok güzel yazmışsınız dedi. Çocuklar dedi bu mükellef ne kadar gelir beyan etmiş baktınız mı? Hiç bakmadık. Bakın dedi, bu mükellefin beyanı şu kadar, geçmiş gün hatırlamıyorum diyelim ki mesela 1 milyon. Bizim bulduğumuz fark ne kadar? 10 bin lira. 1 milyon beyan eden 10 bin lirayı kaçırmaz dedi. Çağıracaksınız mükellefi, kendisine bulduğunuz farkı anlatacaksınız. Aşağıda Galata Vergi Dairesi var, götürecek farkın vergisini oraya yatıracak, defteri belgeleri vereceksiniz ve kendisine de teşekkür edip göndereceksiniz dedi. Hayatımda aldığım en büyük derslerden birisi budur. Ve şunu söyledi, altın yumurtlayan tavuğu kesemezsiniz dedi. Hata evet olabilir ama bu hatanın boyutu o kadar mütevazı ki dolayısıyla onu küstürmek yerine onu kazanmak lazım. İnsanları kazanmak kadar da değerli bir şey yoktur.
Sayın Başkan ifade etti benim İzmir’e gitmem lazım. Dolayısıyla ben aranızdan biraz erken ayrılacağım beni bağışlarsanız. Önce beni buraya davet ettiğiniz için, bana bu olanağı sağladığınız için yürekten teşekkür ediyorum.
Cam filmine gelince, evet doğrudur sorunu dile getirdim. Siyasetçinin karar alırken bütün aktörlerle konuşması lazım. O işin aktörleriyle konuşması lazım. Çünkü sadece ben bilirim veya sadece biz biliriz diye yola çıkarsanız çok büyük hatalar yapmış olursunuz. Günümüzde sivil toplum örgütleri var. Bunlardan birisi de şimdi burada hep birlikte izlediğimiz sivil toplum örgütü TOBFED dediğimiz. Sivil toplum örgütleri siyasal partilerden daha güçlü olmak zorundadırlar. Zaten dünyanın geleceği de bu noktaya doğru gidiyor. Sivil toplum örgütlerinin özelliği şu, herkes gönüllü katılıyor buraya zaten, cebinden kendisi parayı veriyor, daha iyi bir yapıyı oluşturmak istiyor, sorunları daha iyi saptayıp sorunlara daha sağlıklı çözümler üretmek istiyor. Peki siyaset kurumu ne yapacak? Siyaset kurumu sadece bunların görüşlerini dikkate alacak. Bakacak, çağıracak nedir sorununuz şu, nasıl çözülür en iyi yine onlar bilirler. Eğer siyasetçinin aklına yatmıyorsa oturacak yine konuşacak. Şöyle çözülür diyorsunuz ama bu çözüm şu sorunu doğurur diye düşünmek zorundadır siyasetçiyle sivil toplum örgütü yan yana geldiğinde.
O nedenle var olan sorunlarınızı elbette ki aktaracaksınız yerel yönetimle, merkezi yönetimle, siyaset kurumuyla bir araya gelip çözeceksiniz. Bizim görevimiz sizi dinlemek. İki, ikinci bir görevimiz sadece dinlemek değil yaşadığınız sorunları çözmek. Eğer sizin yaşadığınız sorunları sizin beklentileriniz doğrultusunda aynı zamanda az önce ifade ettiğiniz kayıt dışı çalışmayla, kent estetiğiyle, karşılıklı güvenin oluşmasıyla bu çerçevede bir çözüm üretirseniz bu sadece sizin değil bizim için de, huzurlu bir toplum için de, birlikte yaşama için de son derece önemlidir.
Tekrar hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. Sayın Bakırtaş size de teşekkür ediyorum.