16.04.2021

CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ VE TBMM DIŞİŞLERİ KOMİSYONU CHP GRUP SÖZCÜSÜ ÜNAL ÇEVİKÖZ’ÜN BASIN TOPLANTISI

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Ünal Çeviköz Meclis'te düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:
Değerli Basın Mensupları, oldukça hareketli bir dış politika gündemimiz var. Bu gündem maddelerini ele almak üzere bir ufuk turu yaparak CHP'nin belli konulardaki görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, dün Irak'ın kuzeyinde Başika üssüne düzenlenen roketli saldırıda şehit düşen topçu uzman çavuş Hacı Halil Kızılay’ı rahmetle anıyorum. Allah rahmet eylesin. Ailesine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Dış politikada rasyonel bir tutum sergilemenin ülkeler için hayati önemde olduğunu belirterek sözlerime başlamak istiyorum. Eğer hükümetler bir devlet geleneğini bir tarafa bırakarak yöneticilerin kendi şahsi çıkarları çerçevesinde ideolojik bir takıntıyla hareket ederlerse, bunun sonucunda tavizlere açık, ilkesiz, yalpalayan ve sürekli olarak savrulan bir dış politika izlemek durumunda kalırlar.
İktidar yalpalamayı ve sürekli yön değiştirmeyi “yeni bir dönem başlatmak” veya “pozitif gündem” gibi ifadelerle adlandırsa da biz bu süreci "kayıp zamanların telafi çabaları" olarak adlandırıyoruz. Bu çabaları AB ve Batı ile ilişkilerde olduğu gibi diğer dış politika konularında da görmek mümkün.
AB
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, geçtiğimiz hafta başında Türkiye'yi ziyaret ederek, Sayın Erdoğan ile görüştüler.
Michel ve von der Leyen, AB–Türkiye ilişkilerinde dört başlık üzerinde “her iki taraf için yarar sağlayacağı” gerekçesiyle öncelikli bir çalışma yapılacağını söyledirler. Bu dört başlığı da şöyle sıraladılar:
1. Ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi yani Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, (ki bunu yaparken odak noktalarının yeşil ve dijital dönüşüm koydular).
2. Küresel tehditler, iklim değişikliği ve halk sağlığı,
3. Halklar arasında etkileşimi arttırmak,
4. Göç konusu.
Anılan başlıklardan iklim konusunun işbirliği noktaları arasında sayılmasının özellikle altını çizmek istiyorum. İklim konusu hemen hemen tüm ülkelerin öncelediği konular arasında yer almaya başladı. Türkiye'de de gençlerin en çok ilgilendikleri konuların başında geliyor, zira gelecekte nasıl bir dünyada yaşayacağımız, nelerin kıtlığı ile karşı karşıya kalabileceğimiz, küresel ısınmanın gıda ve su temini ne şekilde etki yapacağı, yaşam koşulları üzerinde ne gibi değişiklikler meydana getireceği gençleri düşündürüyor ve bu konuları özellikle sorgulamalarına yol açıyor.
22-23 Nisan'da Türkiye’nin de davetli olduğu çevrimiçi bir İklim Zirvesi düzenlenecek. Biliyorsunuz, Türkiye Paris İklim Anlaşması'nı imzalayan, ama hala TBMM'de onaylama sürecini tamamlamayan bir ülke. Üstelik, imzacı olup da onaylamayan 6 ülkeden biriyiz. Diğer ülkelere bakınca, Türkiye'nin nasıl bu listede yer aldığını anlamak mümkün olamıyor: Irak, İran, Suriye, Yemen ve Eritre.
Biz CHP olarak Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nı onaylamasını hep savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Onun için, altını çizerek söylemek isterim, Zirveden önce Paris İklim Anlaşması’nın parlamentomuzda onaylanması fevkalade anlamlı olacaktır.
AB'nin Konsey ve Komisyon Başkanlarının Türkiye ziyareti, uzun süredir AB ile Türkiye arasında ilk üst düzey ve yüz yüze temas olması açısından  önem taşıyor. Görüşmede, üyelik müzakerelerine dönüş konusu konuşulmadı bile. AB heyeti de, Türkiye ile ilişkileri "açık ve dürüst bir ortaklık" olarak tanımladı. Ama neresinden bakılırsa bakılsın, artık Türkiye üyelik süreci içinde bir aday ülke olarak görülmüyor.
Sürekli olarak sözü edilen "pozitif gündem" biraz önce saydığım dört konunun ötesine geçmiyor ve AB tarafı şu an yolun başında olduğumuzu vurgulayarak ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğu mesajını veriyor, Türkiye’ye yükümlülüklerini hatırlatmakla yetiniyor.
AB ile geçen kayıp yılların “müzakere sürecine” ve “tam üyelik” hedefine mal olduğu artık açıkça görülmektedir. Türkiye'nin AB üyelik sürecine yeniden başlayabilmesi için öncelikle Türkiye içinde atılması gereken adımlar olduğunu biliyoruz. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler konusundaki geri gidişin durdurulması, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi konularda yeniden evrensel standartlara kavuşturularak ülkemizin demokratikleşmesi bu anlamda önem taşıyor.
CHP olarak bu sorumluluğu yerine getireceğiz ve Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerini yeniden başlatacağız, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Mülteciler konusunda ülkemizin üstlendiği sorumluluğa karşın, yine Türkiye’nin beklentisi bulunan gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi konuları gündemde tutuluyormuş gibi görünüyor ancak bu konularda ilerleme sağlanması da şartlara bağlanıyor.
Gümrük birliği konusunda Türkiye’nin isteklerinin karşılanacağı yönünde bir irade olduğundan söz ediliyor ancak Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin bu iradeyi de her an geri döndürebileceğinin işaretleri veriliyor.
Vize serbestisi ise sadece Erasmus programları ile sınırlı kalacak, iş insanları, spor ve kültürel faaliyetler için AB'ye seyahat etmeyi planlayanlara dahi bir kolaylık yok.
Ziyarette dikkati çeken bir başka husus da Konsey Başkanı Michel’in “Libya konusunda bütün yabancı askeri güçlerin bu topraklardan çekilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz” şeklindeki ifadesi. Bunu da hatırlattıktan sonra Libya ile ilgili gelişmelere geçmek istiyorum.
LİBYA
Değerli basın mensupları,
Libya dış politika gündeminin en hareketli konularından biri olmaya devam ediyor.
Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe 14 bakanı ile birlikte hafta başında Ankara'ya bir ziyaret gerçekleştirdi. 
Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Dibeybe, vaktiyle Sarraj hükümeti ile Türkiye arasında imzalanan deniz yetki alanlarıyla ilgili mutabakat muhtırasının iki ülkenin çıkarına olacağını tekrarladı ancak yine aynı Sarraj hükümeti ile imzalanan askeri ve güvenlik alanlarında işbirliği mutabakatına ilişkin hiç bir şey söylemedi.
Öte yandan, resmi ziyaret için Yunanistan'ın başkenti Atina'ya giden Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Başbakan Kiryakos Miçotakis ile bir araya geldi ve görüşme sonrasında Yunanistan, Libya ile deniz yetki alanlarının belirlenmesi için müzakerelere derhal başlama konusunda mutabık kalındığını açıkladı.
Libya’da Trablus Büyükelçiliğini yeniden açan Fransa'nın ise Libya ulusal seçimlerine mali desteğini toplam 1 milyon 850 bin euroya çıkardığı açıklandı.
Değerli basın mensupları,
Libya, iktidarın kendini oyun kurucu bir aktör olarak gördüğü bir ülke olmaktan çıkmıştır. Türkiye'nin aslında en başından beri yapması gereken Suheyrat Anlaşması uyarınca meşru kabul edilen Temsilciler Meclisi ile de görüşmeyi sürdürmek olmalıydı. Hala geç kalınmış değildir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye ile yapılan anlaşmalar Libya Temsilciler Meclisi’nce onaylanmamıştır. Ama Temsilciler Meclisi kurumsal olarak yerinde durmaktadır. Dolayısıyla, vaktiyle imzaladığımız deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakat muhtırasının Libya Temsilciler Meclisi tarafından onaylanmasının sağlanması, Libya'nın yeni Hükümetinin başka ülkelerle yeni anlaşmalar imzalamaya hazırlandığı bir dönemde büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle de iktidar Libya Temsilciler Meclisi'ni yok sayan tutumundan derhal vazgeçmelidir.
Sürekli olarak BM çevrelerinden ve yeni hükümet yetkililerinden gelen yabancı kuvvetlerin Libya'dan çekilmesi beklentisi ile ilgili olarak bizim bir tereddütümüz bulunmamaktadır. Libya'da bu yıl 24 Aralık tarihinde yapılacak olan seçimlerden sonra, TSK'nin Libya'daki görevi de 2022 yılının haziran ayında sona erecektir.
MISIR
Akdeniz'den devam ederken sözü Mısır ile ilişkilere getirmek isterim.
Değerli Basın mensupları,
Mısır ile diplomatik ilişkilerimiz 2013 yılından beri hak ettiği seviyede değil.
Yakın zamanda Dışişleri Bakanları arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi, bakan yardımcıları arasında bir toplantı olabileceğinden söz edildi, hatta Kahire'ye bir Büyükelçi tayin edilebileceğinden dahi bahsedildi.
Biz CHP olarak, Mısır ile diplomatik ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasını beklediğimizi, Kahire'de neredeyse sekiz yıldır bir Büyükelçi bulundurmuyor olmamızın Türkiye-Mısır ilişkilerine yakışmadığını, AKP’nin Mısır yönetimi ile olan kavgasının bizi Doğu Akdeniz dengelerinde kayıplara uğrattığını sürekli olarak söylüyoruz. Geç de olsa AKP’nin kendi ideolojik takıntılarını Türkiye’nin ulusal çıkarlarının önüne koyma huyundan vazgeçmesini ve Mısır ile ilişkilerde yeni bir döneme girilmesini memnuniyetle karşılayacağımızı da belirtmek isterim.
Bunu söylerken şu hususa da dikkat çekmek isterim. Mısır ile olan ilişkilerin düzeltilmesine dönük hareketlilik nedense Yunanistan ile Mısır arasında deniz yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin bir anlaşmanın imzalanmasından sonra başladı. Hatta, Türkiye'nin de Mısır ile benzeri bir anlaşma imzalayabileceğinden söz edildi.
Değerli basın mensupları, Mısır sadece deniz yetki alanları açısından bakılacak, görülecek ve değerlendirilecek bir ülke değildir. Doğu Akdeniz'de olduğu kadar Ortadoğu'da ve Afrika kıtasında ağırlığı olan, bölgenin en önemli aktörlerinden biridir. Mısır'a bakarken, ilişkileri sadece deniz yetki alanları üzerinden okumak dar görüşlü, miyop bir dış politikanın göstergesidir. Mısır ile ilişkileri önemsiyoruz ve en kısa zamanda hak ettiği düzeye çıkarılmasını bekliyoruz.
Aynı sürecin en kısa zamanda İsrail ile diplomatik ilişkilerimizin onarımı konusunda da başlatıldığını görmek istiyoruz.
RUSYA-UKRAYNA
Değerli Basın Mensupları, Geçen yıl Doğu Akdeniz dış politika gündeminde ağırlıklı bir konu olmuştu. Bu yıl anlaşılan onun yerini Karadeniz alacak gibi.
Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilim de şüphesiz dış politika alanında önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Ukrayna konusu Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri belirleyen çok sayıdaki faktörler olan Suriye, Libya ve Güney Kafkasya'dan sonra yeni bir alan haline geldi. Bu durumu özellikle Rusya tarafından gelen açıklamalardan anlayabiliyoruz.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski arasındaki görüşmeden önce Rusya Devlet Başkanı Putin’in talebiyle bir Putin-Erdoğan telefon görüşmesi gerçekleştirildi.
Daha sonra, Rusya, Türkiye’ye 15 Nisan-1 Haziran arasında uygulanacak bir havayolu kısıtlaması getirdi. Bu durum pandeminin bir tsunami hızıyla kasıp kavurduğu ülkemizde bu yaz turizm sektörüne olumlu bir etki yapmayacak.
Son olarak da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye gibi ‘’sorumlu’’ ülkelerin Ukrayna’nın militarist eğilimlerini teşvik etmemesi gerektiğini söyledi.
Şunun altını kuvvetle çizmek isterim: CHP olarak Kırım'da yaşayan Tatar kardeşlerimizin her konuda yanında yer alıyoruz ve Kırım'ın yasal olmayan işgal ve ilhakını doğru bulmuyoruz. Rusya ile Ukrayna arasında Kırım gibi Donbas havzasında da devam eden bir ihtilaf mevcuttur.
Türkiye her iki ülke ile de iyi ilişkiler içinde olan bir Karadeniz ülkesidir. Rusya-Ukrayna gerginliğinin barışçı bir şekilde giderilmesi, sorunun diplomatik yollardan çözüme bağlanması için çalışılması ve iki ülkenin bölgede istenmeyen bir tırmanmaya yol açmamaları büyük önem taşımaktadır. Bu konuda her iki tarafa da itidal ve sağduyu ile hareket etme teşvikinde bulunabilecek tek ülke de Türkiye'dir. Türkiye bu konuda taraf tutmadan dengeli bir politika izlemeli ve tarafları meselelerini barışçı yollardan halletmeye teşvik etmelidir.
ÇİN
Kırım'daki Tatar kardeşlerimizle dayanışma içinde olduğumuzu söylerken, Çin'deki Uygur kardeşlerimizi de unutmadığımızı belirtmek isterim.
İktidar, dış politikada ilkeli ve değerlere dayalı bir çizgi izlemediğini Uygur kardeşlerimiz konusunda sessiz kalarak açık bir şekilde gösteriyor. Myanmar'da Rohinga müslümanlarının karşı karşıya kaldıkları durumla ilgilenip de Sincan'da Uygurlara karşı yapıldığı söylenen haksızlar konusunda sessiz kalmak bu ilkesizliğin göstergesidir.
CHP olarak Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin çok boyutlu şekilde sürdürülmesini önemsiyoruz. Kimse yanlış anlamasın, bizim Uygurlar konusundaki tutumumuz ilkeli ve temel hak ve özgürlükler üzerinden tanımlanmış bir dış politika çizgisidir. Bunun iç işlerine karışma şeklinde yorumlanması doğru değildir. Uygurların, Türkiye ile köklü, tarihi ve geleneksel bağları Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin de güçlenmesinin en önemli dayanaklarından birini oluşturmaktadır. Bu yaklaşımımızı Ankara'daki Çin Büyükelçiliği'ne de açıklık ve dürüstlükle iletiyoruz. Hatta, bize ulaştırılan dilekçeleri ve haksızlığa uğradıkları belirtilen Uygur kardeşlerimize ilişkin şikayetleri de Çin Büyükelçiliği'ne aktarıyoruz. Bunu da bu vesileyle burada belirtmiş olayım.
GÜNEY KAFKASYA
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye'nin çevresinde barış, huzur ve istikrarın gelişmesi için katkı sağlayabileceği iki önemli bölge var. Birinin Ortadoğu olduğunu daha önce çeşitli vesilelerle anlattık. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı, kısaca OBİT olarak tanımladığımız bir işbirliği girişimini uzun süredir dile getiriyoruz. Bölge ülkeleri arasında işbirliğine dayalı, bölgede yaşayan tüm halkların huzur ve refahını sağlayacak projelerin hayata geçirilmesini önemsiyoruz.
Aynı şekilde Türkiye'nin barış, huzur, istikrar ve refahın gelişmesine katkı sağlayabileceği diğer yakın bölgemiz ise Güney Kafkasya'dır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu bölgede Yukarı Karabağ meselesi ve Azerbaycan topraklarının işgali nedeniyle böyle bir ortamın gelişmesi için elverişli koşullar bir türlü mevcut olamadı.
Bugün bu konjonktür değişmiştir. Azerbaycan'ın işgal altındaki toprakları kurtarılmış, yeni ateşkes koşulları Ermenistan ile Azerbaycan arasında otuz yıla yakın bir zamandır devam eden ihtilafın nihayet sona ermesi için önemli bir fırsat yaratmıştır. Bunun değerlendirilmesi gerekir.
Ermenistan ve Azerbaycan'ın geçmişin karanlık izlerinden bir an önce kurtularak ileriye bakmaları her iki ülkenin de yararına olacaktır. Bu bölgede bir çok altyapı projesi geçmişin izlerini silmek için hayata geçirilmeyi bekliyor. Türkiye bu altyapı projeleri üzerinden Ermenistan ile Azerbaycan'ın barış, huzur ve istikrara kavuşmasını, gelecek nesillerin refahını sağlayabilecek bir ülkedir. Türkiye'nin bu iki komşusuna ellerini uzatması onların da birbirleriyle el sıkışmalarını kolaylaştıracaktır. Ermenistan'ın da Azerbaycan ve Türkiye ile diplomatik ilişki kurarak Güney Kafkasya'nın ortak refahına ve kalkınmasına yönelik bu elverişli zemini değerlendirmesinin zamanı gelmiştir.
CHP olarak, Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarının yeniden anavatana kavuştuğu bir dönemde, Güney Kafkasya'daki halkların barış, huzur ve işbirliği içinde güvenli bir yaşama kavuşmasını destekliyor, bu konuda gerekli adımların atılmasının zamanının geldiğini düşünüyoruz.