11.05.2023

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Tele-1 TV Canlı Yayınına Katıldı (10 Mayıs 2023)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Tele-1 TV canlı yayınında Gazeteciler Merdan Yanardağ ve Evren Özalkuş ve Zeynel Lüle'nin sorularını yanıtladı.

Merdan Yanardağ- İyi akşamlar değerli seyirciler. CHP Genel Merkezindeyiz. Hem biz burada CHP tarafından ağırlanıyoruz, hem de CHP’nin Sayın Genel Başkanı ve Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu da biz ağırlıyoruz, konuk ettik Tele-1 ekranlarında. Merhaba efendim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Merhabalar. Hoş geldiniz.

Merdan Yanardağ- Tele-1 yayına hoş geldiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Siz de hoş geldiniz.

Merdan Yanardağ- Çok teşekkür ederiz. Değerli seyirciler, biz bugün 3 kişiyiz. Ana haber sunucumuz, Tele-1 yöneticilerinden Evren Özalkuş ve Zeynel Lüle, tanıyorsunuz, Tele-1’in Ankara Temsilcisi, kıdemli gazeteci arkadaşımız. Sayın Kılıçdaroğlu da bugün bizim sorularımızı yanıtlayacak. Hiç vakit kaybetmeden hemen başlayalım. Siz de yoğun bir mesaiden geliyorsunuz, mitingden geliyorsunuz bildiğimiz kadarıyla.

Şimdi, en son neredeydiniz mitingde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kütahya. Bugün Aydın ve Kütahya.

Merdan Yanardağ- Meydanların dilini nasıl okuyorsunuz? Yani kalabalıkların tepkileri. Mesela size ulaşan talepler, kişisel olarak da ulaşmaya çalışıyorlar. Büyük kalabalıklar toplanıyor. Bunlar geçmişte muhafazakar ya da merkez sağ seçmenin oy havzaları diye bilinen alanlardı. Buralarda büyük bir değişim gözleniyor. Bir siyasi tercihte farklılaşma var. Siz hemen hemen Türkiye’nin her tarafını gezdiniz. Artık birkaç gün kaldı. Nasıl okuyorsunuz meydanların dilini?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle; gençler, umduğumuzdan fazla siyasetin içinde şu anda ve onlar özgürlük istiyorlar, baskıcı bir yönetim istemiyorlar. Seçimin kaderini belirleyecek olan gençler aslında. 5 milyon 300 bin civarında genç, ilk kez sandığa gidip oy kullanacak. Bunlar oylarının ne kadar değerli olduğunun da farkındalar aslında. Ben de miting meydanlarında bunu hatırlatıyorum kendilerine, ‘Türkiye’de değişimi, dönüşümü, demokrasiyi, insan haklarını siz getireceksiniz ve siz, dünya siyaset tarihine güzel bir miras bırakacaksınız. Çünkü otoriter bir yönetimi demokratik yollarla değiştireceksiniz’ diyorum.

Fakat daha ilginç olanı kadınların… Onu da şöyle anlıyorum. Mutfaktaki yangını en çok hisseden kadın aslında. Evin bütün sıkıntılarını, pazarın sıkıntılarını yaşayan kadın. Dolayısıyla gençler ve kadınlar, iktidarı anladığım kadarıyla yolcu edecekler. İki kesim ağırlıklı olarak siyasete ağırlığını koymuş vaziyette. Görünen tablo bu.

Evren Özalkuş- Şimdi mutfak dediniz. Evet, kadınlar mutfağı biliyor. Biz sizin mutfağınızı da tanıdık. Sizin mutfağınızı da daha çok kendi mutfağımız gibi algılıyoruz. Eşinizle beraber tabii, oradan yaptığınız yayınlarla birlikte. Gayet doğal, hepimizin olabilecek bir mutfağa sahipsiniz ve bu kadınlarda çok olumlu karşılandı. Fakat belli bir kesimde olumlu karşılanmadığı ortada. Çünkü bu pankartlarla beraber ne yazık ki mitinglere yansıdı. Bir yandan da tabii pankartlarda kadınlar olduğu gibi aşağılandı. Ne yazık ki, bunu çok da ifade etmek istemiyorum ama işte ‘Mutfaktan çıkmayan değil arı gibi çalışan lider istiyoruz.’ dendi. Sonrasında biraz değiştirildi. Gelen tepkiler o kadar fazla ki, ‘Mutfaktan değil balkondan konuşan lider istiyoruz.’ dendi. Şimdi Cumhur İttifakına baktığımızda, özellikle HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisinin varlığıyla beraber, ne kadar gerici ve kadını yok sayıcı bir bakış açısıyla karşınıza çıktıklarını görüyoruz. Dolayısıyla bu iki durumu yan yana getirdiğinizde nasıl tepki veriyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle… Zaten bugün Türkiye ikiye bölünmüş vaziyette. Bir tarafta kadın - erkek eşitliğini savunanlar, bir tarafta kadını değersiz bir kişi olarak görenler. O değersiz olarak gördüklerini de, her fırsatta bir şekliyle dillendiriyorlar da zaten. Bir tarafta demokrasi isteyenler, öbür tarafta otoriter rejim isteyenler. Bir tarafta halkı yoksulluğa mahkûm edenler, öbür tarafta halkı en azından içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan çekip çıkarmayı ve onlara daha iyi bir yaşam düzeyini sağlamaya çalışanlar. Bunu ayırabiliriz yani çok değişik şekillerde… Bir tarafta üniversitelerde bilimsel çalışmaların yapıldığı, her türlü düşüncenin özgürce ifade edildiği bir tabloyu savunanlar; öbür tarafta üniversiteleri tamamen bilimsel çalışmaların dışına itenler. Buna benzer, hayatın her alanında bu farklılaşmayı görebiliriz. Bu şunu gösteriyor aslında. Türkiye’nin demokrasiden hızla uzaklaştığını ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, bir kişinin iki dudağından çıkacak sözlere göre yöneltildiği bir tablo. Dünyanın hiçbir ülkesinde de böyle bir tablo ile karşılaşmadık bugüne kadar.

Her ne kadar bizim yasama organımız var, yargı organımız varsa da; bunlar organ olarak varlar ama yine saraydan aldıkları talimata göre ağırlıklı olarak görev yapıyorlar. Yani, temelde devleti ayakta tutan kolonların yıkıldığını görüyoruz. Bu kolonların yeniden inşa edilmesi lazım. Tabii halk bunun ne kadar farkında, onu da seçimde göreceğiz. Biz, dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalışıyoruz. Yoksulluğun, pahalılığın tümüyle buradan kaynaklandığını ifade etmeye çalışıyoruz.

Türkiye’nin dünyada yalnızlaştığını görüyoruz ve o yalnızlaşmanın getirdiği ekonomik sıkıntıları, ekonomik buhranı da bir anlamda görüyoruz. Düne kadar hakaret ettikleri kişilerin ayaklarına gidip para dilendiklerini görüyoruz. Bu Türkiye’nin saygınlığına vurulan büyük bir darbe asıl. Bunların hepsine tanık oluyoruz.

Ama ben şunu söyleyebilirim. Yani rahatlıkla da söylüyorum zaten. Bütün bunlardan çıkışın yolu sandıkta olacak. Yani demokratik yollarla olacak, yöntemlerle olacak. Her vatandaşımın; 14’ünde yani Pazar günü, sandığa gidip özgür iradesiyle oy kullanmasını, hangi sandıkta kullandıysa onun sayımını izlemesini, sonuçlarını gözlemesini, ondan sonra orada elde edilen bilgileri arkadaşlarına, yakınlarına bir şekilde duyurmasını isteriz. Bu sandık güvenliği, aslında önemli bir şey.

Zeynel Lüle- Söyleminiz genelde gençlere ve kadınlara, görüyoruz miting alanlarında, daha çok hedef kitlenizin onlar olduğunu anlıyoruz. Özellikle de her gittiğiniz kentte, işte ‘Burada ilk defa oy kullanacak olan kişi sayısı…’ diye bir sayı da veriyorsunuz.  

Kemal Kılıçdaroğlu- Onu da veriyorum, evet.

Zeynel Lüle- Sonuçta gençler ve kadınlar, galiba bu seçimlerde etkili olacak. Siz de hedef kitleniz olarak onları gördünüz. Sandığa gitmeye de ikna ettiğiniz anlaşılıyor, çünkü miting alanları kadınlar ve gençlerden oluşuyor daha çok galiba. İzlenimlerinizi anlatır mısınız bize onlarla ilgili?

Kemal Kılıçdaroğlu- İzlenimler o kadar çok var ki. Bir; bazen sizin ne söylediğinizi değil kendi iç dünyasını bir şekli ile pankart dediğimiz, ya elinde tuttuğu bir kâğıtla bir şekliyle yansıtıyor size ve ondan söz etmenizi istiyor. Yani sizin anlatımlarınızdan çok daha fazla, kendisinin elindeki afişe ya da pankarta ya da tuttuğu kâğıda, ya da yaptığı bir görsele değinmenizi, ondan söz etmenizi istiyor. Çünkü canını yakan o. İşte ‘Soğan, patates’ diye tutuyor, bundan söz et diyor. Siz, doğal olarak kendi söylemlerinizin dışına da zaman zaman çıkmak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü o, oraya geldi ve kendi sorunlarını bir Genel Başkanın, bir Cumhurbaşkanı Adayının da dillendirmesini istiyor. Oy vereceği cumhurbaşkanı; benim sorunlarımla ilgileniyor, çözecek diye bir güvenceyi, en azından güvenceyi almak istiyor.

Bazen öğretmen atamaları, bazen mimar, mühendis atamaları, bazen sosyal hizmet uzmanı atamaları, bazen öğretmenlerin sorunları gibi pankartlara yansıyor. Biz de gittiğimiz yere göre, o pankartlardaki ifadelere de bakarak söylemlerde bulunuyoruz. Bir anlamda, onların elinde tuttuğu sorun konusunda, o konuda bizim hangi çözümleri ürettiğimizi onlara anlatıyoruz.

Tabi sonunda şunu söylüyorum yani. Sakın ola ki, umutsuzluğa kapılmayın. Demokrasiyi getireceksek tek başına benim irademle değil, hepimizin iradesiyle gerçekleşecek. Ve hepimiz gidip ortak oy kullandığımızda, otoriter bir yönetimi değiştirmek istiyorsak gidip oy kullanacağız. Oy kullanmaya giderken de, ya bugün Pazar, işim var, komşular gelecek vs. diye değil tam tersine komşunuzu, yakınınızı, akrabanızı, dostlarınızı alın, hatta geçmiş dönemde AK Partiye veya MHP’ye oy veren vatandaşlar varsa onları da ikna edin beraber gidin, çektiğinizi anlatın ve bu düzenin değişmesi gerektiğini söyleyin. Dolayısıyla değişim için oy kullanın diye çağırıda bulunuyoruz.

Merdan Yanardağ- Şimdi biz giriş sorularını geçtik, o zaman daha yakıcı bazı konulara girebiliriz diye düşünüyorum. Şimdi son düzlüğe girdik, 4 günlük bir süre var ve siz de ifade ettiniz, deşifre de ettiniz. Bu çok dikkat çekici. Yani siz gündemi kontrol etmeye başladınız, öyle anlaşılıyor. Örneğin Deepfake yani dijital dünyanın o karanlık yüzündeki bir takım illegal şirketler diyebileceğimiz yapılanmaların, Türkiye’de seçimlere müdahale edebileceği, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının bunlarla temas kurduğuna dair bir dizi bilgiyi kamuoyuyla paylaştınız ve bu sorun konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Bu büyük bir önem taşıyor ve son düzlükte gerçekten de öngörüleriniz doğru çıktı. Şimdi bugünden itibaren mesela Adıyaman’da, Kayseri’de, Türkiye’nin birçok yerlerinde broşürler dağıtmaya başladılar. Kimin tarafından basıldığı, kimin tarafından yayınlandığı belli olmayan, altında imza olmayan, üstelik ‘biz CHP’liyiz’ diyen gençlere dağıttırılan broşürler, afişler, pankartlar filan var. Yani daha çok sanki hani terör örgütleriyle ilişkiliymiş gibi gösterip şimdi kendi seçmen listesinde, daha doğrusu milletvekili listesinde, açıkça Hizbullah’ın bir devamı ortada olan ve en azından bu konuda ciddi iddiaların ve verilerin bulunduğu bir siyasi partinin üyelerini aday gösterdiği halde karşı tarafı sürekli suçlayarak, sürekli iftira ve karalama kampanyasıyla bir genel kabul oluşturmaya çalışıyorlar. Sizin önlemleriniz nedir? Yani bütün bu son birkaç günde gerilimin çok arttığı; işte Erzurum’daki provokasyon girişimi, Sakarya, Konya’da böyle bir girişimde bulundular, başarısızlıkla sonuçlandı. Başka yerlere de bu yönde ihbarlar geliyor. Bize ulaşan istihbaratlar var.

Kemal Kılıçdaroğlu- Buradaki güzellik şu. Yani çok daha geniş bir kitle olmasına karşın tepki vermiyor. Onların üzerine yürüyüp bir çatışma ortamı yaratmıyor. Bu; seçmenin ne kadar bilinçli olduğunu, tahriklere kapılmadığını, sandığı beklediğini, kararlılıkla sandığa gidip oy vereceğini… Bunları değiştireceğini düşünüyor ve bu iradeyi ortaya koymuş vaziyette. Bu kararlılık iradesi ve bu çok önemli. Gerçekten çok önemli. Eskiden karşılıklı çatışma olurdu. Şimdi tam tersine çatışmadan özenle kaçınılıyor. Çünkü onların ne yaptıklarını gayet iyi biliyoruz, seçmen de biliyor. Tahrik etmek istiyor, çatışma yaratmak istiyor, çatışmadan iktidarın yararlanması gibi bir ortamı yaratmak istiyorlar. Seçmen gayet bilinçli, olayları biliyor, tahriklere kapılmıyor, tam tersine çekiliyor, buyurun ne yapıyorsanız yapın diyor.

Merdan Yanardağ- Bilinçli bir mücadele taktiği olarak uyguluyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Öbür türlü, gerçekten pankartlar, el broşürleri sanki biz bastırmışız ve biz dağıtıyoruz gibi. Bunlar yapılıyor. Videolar vs. buna benzer. Sormak lazım. Bunlarda Allah inancı var mı? Ahlak denen bir şey var mı? Demokrasi ahlak üzerine inşa edilir. Çünkü demokrasinin temel kuralı, vatandaştan topladığınız verginin hesabını vatandaşa vermektir. Yani devletin saydam olması demektir. Devleti yönetenler, partiyi devletleştirdiler. Şu anda sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti yok, AK Parti devleti var. İletişim Başkanlığı ne yapıyor? Hepsi devlet memuru. Ama İletişim Başkanlığı AK Parti’nin yayın organı gibi. Kara kutusu gibi. Bütün yasa dışı işlemleri yapan organ gibi duruyor. Kapı gibi duruyor orada. Biz hepsini biliyoruz. Çünkü Merdan Bey, bu ülkede; hala bozulmamış, hala vatansever, hala yurtsever, hala ülkesini, bayrağını, milletini seven bürokratlar var. O bürokratlar bize bilgi getiriyorlar. Biz bunları biliyoruz. Ama her gelen bilgiyi de hemen kullanmıyoruz. Onu birkaç alandan çek ediyoruz. Çek ettikten sonra bu bilgileri kullanıyoruz.

Yani ahlak denen bir şey var. Ahlaksızlık yapan bir anlayışın iktidarda olması doğru değildir. İktidarda olması kabul edilemez. Demokratik yollarla oturur, konuşuruz. Bir şey söylüyorsanız çıkar bize söylersiniz ve cesaretiniz varsa Tele-1 olur, hatta beğenmezlerse başka televizyon kanalları olur, çıkarsınız, beraber oturur, konuşuruz. Bana soru sorar, ben cevap veririm. Ben ona soru sorarım, o bana cevap verir. Hem yüreklilik göstermeyeceksiniz, hem cesur olmayacaksınız, hem korkak olacaksınız, hem arka kapıdan bir sürü iftira atacaksınız. Ahlaksızlık.

Ama tabi önemli olan şu; toplum bunlara inanmıyor çünkü bunların yalan olduğunu kabul ediyor zaten. Matbaada veriyorlar parayı, bastırıyorlar. Bu da var, bilinen bir gerçek yani.

Merdan Yanardağ- Pankartlar astırıyorlar. Peki, şimdi insanlarda bir endişe de var, bir kaset beklentisi var, bir video beklentisi var. Bunu da yarattılar. Zannediyorum Muharrem İnce hakkında da böyle bir şey düzenlenmiş, akşamüzeri bugün böyle bir kaset düzenlenmiş.

Kemal Kılıçdaroğlu- Kimse montajcılara inanmasın. Tam tersine bu ahlaksızlıktır. Bu ahlaksızlıklarla mücadele etmek de her vatanseverin görevidir. Montajcılar, şunlar, bunlar; çıkarlar iftiralar atarlar, bir sürü şeyler söylerler. Türkiye’nin buradan çıkması lazım ve çıkaracağız Türkiye’yi buradan, kesinlikle çıkaracağız. Bütün ahlaksız yapıları çıkaracağız, hepsini, açığa çıkaracağız bunları. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu gücü vardır ama bu güç şu anda bastırılıyor. Hepsi çıkar. Dijital ortama iz bıraktığınız zaman, bunun kimler tarafından yapıldığını saptamanız kolaydır.

Merdan Yanardağ- Kesinlikle. Şimdi toplumda bir tedirginlik var. Siz de ‘Seçim gecesi eğer biz kazanırsak sokağa çıkmayın, taşkınlık yapmayın.’ dediniz. Bu biraz yanlış anlaşıldı galiba. Siz kazanırsak çıkmayın dediniz. Peki, halkın iradesinin çalınmasına yönelik bir müdahale olursa buna ilişkin bir önleminiz ve tedbiriniz var mı? Ya da tavrınız ne olacak? Örneğin, YSK sonuçları açıklamıyor ve zamana yaymaya çalıştı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Biz açıklayacağız. YSK açıklamasın, biz açıklayacağız. Bizim belki de tarihimizde ilk kez, tam 1,5 yıldır seçim güvenliği için çalışıyoruz. Parti içi eğitim, ayrıca bizim eğitim merkezimiz var, ayrıca orada eğitim. Ayrıca, kim, hangi sandıkta görevli, telefonlarla bizzat sorularak ‘Siz hangi sandıkta görevlisiniz?’ diye, görevli olduğu sandığı biliyor mu, bilmiyor mu; bütün bu ayrıntılar yapıldı, düşünüldü, görüşüldü, tartışıldı, eğitildi, bir daha eğitildi. Sandıklardan nasıl bilgi verilecek, hangi bilgiler verilecek, cep telefonlarında hangi programlar var, hangi programlarla bilgiler aktarılacak, cep telefonu ile fotoğraf nasıl çekilecek, bize nasıl gönderilecek; bütün bunların tamamının altyapısı oluşturuldu. Denemeler yapıldı. En son deneme, arkadaşlar söylediler, ‘Dün akşam görüştük.’ diye. Bu sadece CHP’nin yaptığı. Bizim dışımızda, diğer partiler de var ve onlar da yapıyorlar.

Söylemek istediğim şu; seçim meydanlarında da söyledim…

Merdan Yanardağ- Biz de sabaha kadar yayındayız zaten.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabii. Söylemek istediğim şu; bir bayram havası içinde sandığa gideceksiniz. Herkes böyle huzurlu, evet değişimin zamanı, evet biz bir otoriter rejimi değiştiriyoruz, huzur içinde sandığa gidiyoruz ve biz bu yönetimi değiştireceğiz. Büyük bir huzur içinde gidin, büyük bir eğlence içinde gidin. Bir bahar havası içinde, bir bayram havası içinde gidin. Komşunuzu, yakınlarınızı, akrabanızı, dayınızı, amcanızı alın. Hatta diyorum ki, geçmiş dönemde AK Parti’ye veya MHP’ye oy verenler varsa onları da ikna edin. Eğer siz ikna edemiyorsanız, onların çocukları zaten onları ikna edecek. Çünkü o çocuklar, bu yapıdan memnun değiller. Biz bunu gayet iyi görüyoruz. Babalarını ikna etmeye çalışıyorlar, amcalarını ikna etmeye çalışıyorlar, yanlış yaptıklarını söylüyorlar. Dolayısıyla onları da sandığa götürün, oy kullanın diyoruz.

Sonra sandıklar açıldığı zaman, vatandaş olarak siz de oy sayımına tanıklık edin. Orada sandık görevlileri var. Bizim de görevlilerimiz var, diğer partilerin de görevlileri var. Tanıklık edin, toplamalara bakın. Doğru yapıldı mı, yapılmadı mı? İmzalar. Bizim sandık görevlimiz, hemen cep telefonu ile fotoğrafını çekip, bize gönderecek. Yani Genel Merkeze gönderecek. Biz bunların hepsinin altyapılarını oluşturduk, hepsinin.

Ayrıca dijital altyapının güvenliğini de yüzde 99,9 aldık. Yüzde 100 diyemiyoruz çünkü her an, her şey değişebilir. Biz bunun da farkındayız. Ama yüzde 100’e yakın, yüzde 99,9 her türlü güvenliğini de almış bulunuyoruz.

Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu yayınlamayabilir, Anadolu Ajansı yayınlamayabilir. Seçim sonuçlarını durdurabilirler. Biz her birisini tek tek yayınlayacağız. Hem de tutanak örneğini göstererek. Şu tutanak şu kadar, şu tutanak şu kadar. Hepsi bizim elimizde olacak. Bunların hepsini yapacağız.

Dolayısıyla vatandaşlar güven içinde gitsinler. Dediğim gibi, bizim parti tarihimizde ilk kez bu kadar sandık güvenliğini sağlamak için özel çalışmalar yapıldı. Kimse endişe etmesin. Gidecek oyunu kullanacak, oyuna sahip çıkacak, biz de o oya sahip çıkacağız. Hiç kimse endişe etmesin.

Zeynel Lüle- Sokağa çıkmayın derken belki ek olur…

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben şunu söylemek istedim. Şimdi bazı unsurlar, AK Partili bazı unsurlar, ya da AK Parti’nin tahrik ettiği bazı unsurlar; sokaklara çıkıp ateş edebilirler, kaybettiklerini görünce taşkınlık yapabilirler. O konuda bütün vatandaşlarımın dikkatli olmasını istedim. Bir çatışma ortamı yaratmak isteyebilirler. Nasıl Erzurum’da tahrikler yapıldığı zaman orada binlerce kişi vardı. Öbür tarafta 25 kişi vardı. Ama çatışmaya girmediler, özellikle girmediler o çatışmaya. Çünkü çatışmaya girmeyi istiyorlar, saray bunu istiyor. Ondan özenle kaçınmaları lazım. Söylemek istediğim o. Sandığa gidin, oyunuzu kullanın…

Merdan Yanardağ- Sandığa sahip çıkmamak değil kastınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Değil kesinlikle tabii. Sandığa sahip çıkacak, hatta oradaki sonucu kendisi yazacak, alacak not defterine yazacak, gerekirse onu hemen bize bildirecek. İl başkanlığına, ilçe başkanlığına bildirecek; saydık, şuradaki sonuç şudur diye bize bildirecekler.

Merdan Yanardağ- Yani halkın iradesinin çalınmasına izin vermeyeceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- İzin vermeyeceğiz.

Evren Özalkuş- Daha önce manşetlerde görüp bu nasıl olur dediğiniz bir sözcük var: ‘Seçimler darbe.’ Seçimle darbenin yan yana getirilmesi. En son İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından kullanıldı. ‘14 Mayıs seçimleri darbedir’ ifadelerini kullandı. Bunu biz daha önce manşetlerde gördüğümüzde, olur mu böyle şey demiştik ama İçişleri Bakanından duyduk. Ne diyeceksiniz efendim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Allah aşkına ne söylenebilir? Yani en sonunda bunlar, halkı darbeci yaptılar. Soğan üreticisini terörist yaptılar, emekliyi terörist yaptılar, neredeyse 85 milyonu terörist yaptılar. Şimdi de kalktılar, vatandaşları darbeci yapıyorlar. Ya arkadaş; seçim tarihini belirleyen bunlar, Yüksek Seçim Kurulu’nu belirleyenler bunlar, oy pusulalarını belirleyenler bunlar, kuraları çektirenler bunlar. Şimdi vatandaşa diyorlar ki, gel demokratik şekilde oyunu kullan. Vatandaş gelip oyunu kullanacak, beğenmedikleri zaman vatandaş darbe yapmış olacak. Allah bunlara akıl, fikir versin. Bunlar devleti falan yönetmiyorlar. Bunların devletle falan ilgisi yok. Bunlar kendi özel çıkarlarını, ailelerinin çıkarlarını, yakınlarının çıkarlarını, beşli çetelerin çıkarlarını savunuyorlar. Bunların halkla falan bir ilgileri kalmadı artık. Bunlar dünyalıklarını da yurtdışına götürdüler. Her şeyi yurtdışına götürdüler. Dünyalıkları da orada. Binaları orada, gökdelenleri orada, çiftlikleri orada. Lüks konutlarda oturuyorlar, lüks yerlerde oturuyorlar. Bunların hepsini biliyoruz. Ama hepsini Türkiye’ye getireceğim. Zaten korktukları da o. ‘Acaba dışarıya götürdük, Kılıçdaroğlu bunları getiremez…’ Getireceğim efendim, getireceğim. AB’nin bu konuda kuralları vardır. O kuralların tamamını çalıştıracağız. ‘Efendim uluslararası mahkemeler var, uluslararası mahkemelerde hakkımı ararım… ‘ Hiçbir uluslararası mahkeme, bir devletin soyulmasına evet dememiştir. O konuda çok yazılmış kitaplar var. Hukukçuların yazdığı kitaplar var. İçtihatlar var. Dolayısıyla biz bunların hepsini biliyoruz. Hepsi dosyada duruyor, bunların tamamı.

Bakın, miting meydanlarında şunu söylüyorum: ‘Kul hakkı yemedim ama yedirmeyeceğim de.’ Bunların tamamı kul hakkı yiyenlerden oluşuyor. Tamamı ama tamamı. Malvarlıklarını açıklasınlar. Niye açıklamıyorlar? Otursunlar veya gelsinler benimle, herhangi bir televizyon kanalında karşılıklı oturalım. Ben onlara bütün olayları anlatayım en ufak ayrıntısına kadar. Onlar gayet iyi biliyorlar bunu.

Dolayısıyla darbeci tanımlaması falan, gülünecek bir şey. O nedenle de zaten ‘Fotoroman Süleyman’ diyoruz ya.

Merdan Yanardağ- Bir tamamlayıcı soru sormak gerekiyor herhalde tam bu aşamada. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan da, AKP Genel Başkanı partili cumhurbaşkanı- ki biz bu kavramı ısrarla yerleştirmeye çalışıyoruz- ‘Millet, kazansalar bile teslim etmez...’ gibi bir laf etti. ‘Efendim Kandil’in desteğiyle filan seçim kazananlara bu millet cumhurbaşkanlığını, Türkiye’yi teslim etmez…’ gibi. Şimdi bu öyle bir yaklaşım ki, ben seçim sonuçlarını tanımayacağım demeye kadar varan bir anlayışı, bir zihniyeti ortaya koyuyor. Şöyle söylese anlaşılabilir. Bu millet sandıkta teslim etmeyecek diye bir iddia ortaya atabilir. Ama kazansalar bile bu millet teslim etmez ne demek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Demek ki kazanılacağını o da kabul ediyor. Bu birinci nokta. Yani kazanacağız. ‘Teslim etmez…’ Ne demek teslim etmez? Nasıl teslim etmez? Halkın iradesi her şeyin üstündedir. Parlamentoyu belirleyen halk. Cumhurbaşkanını da belirleyen halk. Bir kişi ‘Ben halkın bütün iradesini yok sayıyorum, seni de yok sayıyorum…’ Onu deme lüksü yok ki. Böyle bir şey zaten yapamaz. Denemek istediler bunu, İstanbul seçimlerinde denemek istediler. Yüksek Seçim Kurulu’ndaki çetelerle bu işi halletmeye kalktılar. Aynı oy pusulasının içine konulan 4 oy pusulasından 3’ü geçerli, 1’i geçersiz dediler. Zekâya bakın Allah aşkına, hukuka bakın siz Allah aşkına! Tam bir rezalet! Bizim hukuk tarihimizin en büyük rezaletlerinden birisi budur yani. Ve bunlar, bunu reddeden yani bu uygulamayı hayata geçiren ve ikinci kez seçimi yaptıran o yargıçların hiçbirisi gerçek anlamda yargıç değildir. Talimat alan kişiye yargıç denmez. O nedenle onlara ‘Çete’ dedim. Dava açtılar. Bütün o davaları da kazanacağım. Nereye giderlerse gitsinler, kovalayacağım o insanları. Çünkü her birimiz hukuka karşı çıkabilir ama yargıç hukuku katledemez. Böyle bir lüksü yoktur yargıcın.

O nedenle İstanbul seçimlerinde görüldü, istiyorlarsa bir daha seçim yapıyoruz. İstiyorlarsa bir daha seçim yaparız, istiyorlarsa bir daha seçim yaparız. Halkın iradesine herkes saygı göstermek zorundadır.

Merdan Yanardağ- Yani hiçbir biçimde yönetimi vermemezlik edemezler?

Kemal Kılıçdaroğlu- Edemez efendim, edemez. Tıpış tıpış verecektir. Ne demek veremez? Türkiye onun malı mı? Ben evinden su istemiyorum ki. Evinden tencere istemiyorum ben. Tencere olsa diyecek, bu tencere benimdir vermiyorum. Eyvallah. Türkiye senin mi ya! 85 milyonun Türkiye’si. Bir kişinin olabilir mi, nereden çıktı bu! Kendisini Türkiye’nin patronu görüyor. Yok öyle bir şey! Bizim patron, siyasetçinin patronu halktır. Biz vatandaşın patronu değiliz. Biz vatandaşa hizmet etmek için seçiliriz, elimizde sopayla vatandaşın kafasına vurmak için değil. Dolayısıyla Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında, siyah ile beyaz kadar fark var. Onlar; herkesi ezmek, herkese kendi taleplerini dayatmak ve kabul ettirmek için yola çıktılar. Onu yapıyorlar zaten. Biz ise tam tersine halka hizmet etmek için, kamplaşmayı, kutuplaşmayı bitirmek için, Türkiye’ye huzuru getirmek için, kaynakları yerli yerinde ve doğru kullanmak için, Türkiye’yi hızla büyütmek için, istihdam sorununu çözmek için, çiftçiyi toprağa küstürdüler, çiftçi ile toprağı barıştırmak için. Biz bunun için mücadele ediyoruz zaten.

Zeynel Lüle- Aslında tam da bu nedenle belki en soldan en sağa kadar sizin isminiz üzerinde bir uzlaşı var. Aslında Emek ve Özgürlük İttifakı, Sosyalist Güç Birliği, Millet İttifakının tamamı ki sağ partiler birçoğu ve hatta Milli Yol Partisi gibi ittifak içinde olmayan başka partiler, bağımsız ülkücü gruplar gibi; sizin isminiz üzerinde uzlaşı olmuş durumda. Siz daha önce ‘Bu iş birinci turda bitsin’ diyordunuz. Şimdi ‘Bitecek’ demeye başladınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Birinci turda bitecek.

Zeynel Lüle- Elinizde bir veri var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Veri… Zaten çok sayıda yayınlanan şeyler var. Alan var, alanı görüyorsunuz zaten. İnsanları görüyorsunuz, insanlarla konuşuyorsunuz. Birinci turda bitecek. Yani toplumun her kesimi baharı hissedecek.

Zeynel Lüle- Açık bir fark var mı efendim, sizin bilginiz dahilinde fark?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo, o konularda yorum yapmak istemem. Ama çok iyi durumdayız, onu söyleyebilirim rahatlıkla.

Evren Özalkuş- Şimdi sizin ağzınızdan son aylarda en çok duyduğumuz tamlama, ‘418 milyar doları getireceğim.’ Bir yandan da geçtiğimiz günlerde yine bir röportaj verdiniz, ‘Hukuku tesis edeceğiz ama AKP’nin yaptığı gibi değil bağımsız bir hukuk, yargı sistemi oluşturacağız.’ ifadeleriniz var. Bu, Türkiye’nin bağımsız bir yargı sistemi olacak… Ekonomi ve hukuk çok birbiriyle bağlantılı. Biri bağımsız olduğunda öbürü de rahat geliyor. 418 milyar doların getirilmesindeki ana başlık, hukukun tesis edilmesi mi olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabii yine hukuk içinde gelecek. Yani az önce de söyledim, hiçbir uluslararası mahkeme bir toplumun soyulmasına izin vermez. Dünyada örnekleri var, benzer uygulamalar yapılmış. Davalar açılmış ama davaları onlar kaybetmişler, paraların iadesine karar verilmiş. Avrupa Birliği’nin bu konuda öngörüleri var. Biz de bunu kabul etmişiz. Bizim Ortak Mutabakat Metninde de bununla ilgili özel bir düzenlememiz var zaten, tırnak içinde o bölümü de ayrıca belirtmişiz. Şimdi siz öyle ihaleler yapıyorsunuz ki, işte Kütahya Zafer Havaalanı, tam bir soygun. Şimdi bu soyguna biz göz mü yumacağız?

Merdan Yanardağ- Antalya çıktı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Antalya işte.

Merdan Yanardağ- Ali Yeşildağ’ın itirafları var.

Kemal Kılıçdaroğlu- 1 milyar dolar. Sadece bir havaalanı, 1 milyar dolar. Arkası, daha kim bilir neler var? Bunlar bilinen olaylar. Bu paralar nereden gitti, nasıl gitti hepsi belli. Banka aracılığıyla gidiyor, bankacılık sistemi içinde gidiyor. Buradan tırlarla bile gönderilse, öbür tarafta banka hesabına giriyor. Biz bunları biliyoruz, artık eskisi gibi değil dünya.

Evren Özalkuş- Sadece uluslararası hukuk veya 418 milyar doların getirilmesi bağlamında değil içerde nasıl bir tesis şeklinde olacak hukuk? Çünkü kolonlardan en önemlilerinden biri herhalde değil mi, o yıkılan kolonlardan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Şimdi şöyle. Yapılan ihaleler, alınan rüşvetler, rüşvetlerin olağanüstü büyük olması, kamu özel işbirliği projeleriyle vatandaşın açıkça soyulması, dolar endeksli, avro endeksli ihalelerin yapılması, 85 milyonun bir avuç kişiye çalışır hale getirilmesi – gelir dağılımındaki -bu olağanüstü gelir dağılımında bozulmaya yol açıyor- bozulma… Bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman bizim teknik ekip, uzman arkadaşlar, 418 milyar dolarlık bir kaybı ortaya çıkardılar. Her birisini, tek tek bir şekliyle arkadaşlar dosyaladılar, biz bir tarafta tutuyoruz bunları.

Şunun altını özenle çizmek isterim yalnız. Hani dürüst, ahlaklı ihracat yapan, ithalat yapan uluslararası bankalarda ya da başka ülkede parası olan, birikimi olan o insanlara bizim bir şey söyleyeceğimiz yok. Yani onlar ithalatını, ihracatını yapıyorlar, döviz getiriyorlar, bedellerini yurtdışına ödüyorlar. Bunlarla bir sorunumuz yok. Bu ülke için çalışan, bu ülke için üreten, bu ülkeye aldığı gelirin vergisini ödeyen insanlarla bizim hiçbir sorunumuz yok. Onların bizim başımızın üstünde yeri var. Ama devleti soyanlarla bizim sorunumuz var. Kim devleti soyuyorsa, kimse kusura bakmasın hakkını alacak; biz alacağız, yani vatandaş hakkını alacak.

Merdan Yanardağ- Sizin deprem felaketini de çağrıştıran önemli bir saptamanız var. Yani ‘Devletin kolonlarını kesmişler’ dediniz. Bu kolonlardan birisi biraz önce Evren Hanım’ın söylediği gibi adalet, yargı…

Kemal Kılıçdaroğlu- Yasama, yargı, yürütme devletin ana kolonlarından. Bu kolonlarda ciddi bir tahribat var.

Bakın Merdan Bey, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilktir. TBMM, ‘Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda yapılacak yolsuzluklarla ilgili soruşturma açılmayacak, kovuşturma yapılmayacaktır.’ diye kanun çıkardı. Bizim tarihimizde, belki de hiçbir ülkenin tarihinde böyle bir rezalet yaşanmamıştır. Ne demek ya? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nu soyacaksın, soyan yöneticiler hakkında ne soruşturma, savcı; ne kovuşturma, mahkeme asla açılmayacaktır. Kanun çıkardılar. Bu ne demektir? Parlamentoyu itibarsız kılmak demektir. Bunu ben parlamentoda sordum, AK Parti milletvekillerine sordum: “Siz bunun farkında mısınız? Hangi kanun için el kaldırdığınızın farkında mısınız? Gidin evde çocuklarınıza, eşinize, üniversiteye giden çocuğunuza, hatta o değilse ilkokula giden çocuğunuza sorun. Deyin ki, ‘ben açıkça Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nu soyanlar hakkında soruşturma açılamaz, kovuşturma yapılamaz diye oy verdim.’ Evladınızın yüzüne bakabilecek misiniz?” diye. Bunlar yapıldı. Yargı zaten felaket durumda. Bir tek Yargıtay kararı altında imzası olmayan kişi, alındı Anayasa Mahkemesine üye yapıldı. Bu yargıç mı şimdi? Buna yargıç denmez ki. Paraşütle geleceksin oraya. Dayın olacak geleceksin oraya. Dayılarla bir yere gidilecekse zaten ülke yandı. Bu halde zaten. Bu halde olmasının temel nedeni o. ‘Sırtımı saraya dayayayım her şeyi yapmak serbest artık benim için...’ Öyle düşünüyorlar. Her şeyi yapmak. Kanun, uygulama vs. ahlak, erdem bunların tamamını sıfırlayabilirsiniz.

Merdan Yanardağ- Savunma sanayi ihaleleri de öyle. Savunma Sanayi Kurulu’nda da Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, Savunma Sanayi Başkanı, İçişleri Bakanı filan var ve hiçbir biçimde, kararları Sayıştay denetimine tabi değil. Devlet muhasebe sisteminin de dışında. Bütün ihaleler, kendileri yani vicdanlarına bağlı ve bu nedenle bütün ihaleler damada gidiyor. Yani öyle anlaşılıyor. Yani TUSAŞ, HAVELSAN, Türkiye’nin havacılık alanındaki bütün endüstriyel ve ileri teknolojiyi içeren yatırımları; ASELSAN gibi HAVELSAN gibi, ROKETSAN gibi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Savunma sanayinde ciddi ve tutarlı bir rekabete ortam hazırlamak lazım. Yani ilerlemeyi sağlayabilmek için rekabete ortam hazırlamak lazım. Tabi Savunma Sanayi Fonu’nu kuran rahmetli Turgut Özal. Bu alana özel bir ağırlık verildi. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, bu büyük firmaların, TAI’den tutun ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN, bunların büyük ölçüde ortağı ve çok ciddi üretimler yapıyorlar bunlar. Dolayısıyla eğer özel sektör de bu alana girecekse bir rekabet ortamı içinde girilmeli. Dolayısıyla kim daha iyi, daha nitelikli ürün üretiyorsa başımızın üstünde yeri var. Ama diğerlerini tasfiye edip, bir kişinin önünü açarsanız, bu doğru değil. Ahlaki de değil zaten.

Merdan Yanardağ- Bu devletin kolonlarının kesilmesi ve bunların yeniden inşası, bir tür restorasyon programı gibi duruyor. Yani siz cumhuriyeti kendi temelleri -bu arada laiklik tabii- laik eğitim, bilimsel eğitim, akılcı eğitim, fırsat eşitliği, insanların eşit ve adil bir şekilde eğitime ve sağlık hizmetlerine ulaşması gibi bir dizi temel sorun var. Özellikle emekçi kitleler için çok yakıcı sorunlar bunlar. Toplumun geneli için de. Yani bir akıl ve aydınlanmadan ve bilimden kopan bir Türkiye var. Bu konudaki önlemleriniz nelerdir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın, eğitim… İster kişiyi alın, ister aileyi alın, ister mahalleyi alın, ister toplumu alın, ister grupları alın. Bir kişiye yükselme olanağı sağlayan, en temel ve en önemli faktördür eğitim. Eğitimin temel özelliği, çocuk eğitime başladığı andan itibaren merak duygusunu büyütmektir. Eğitim budur. Ve eğitimin kurallarını siyasetçiler belirlemez. Kurallarını pedagoglar, eğitimciler belirler. O nedenle benim son videomda bu konuya özel olarak vurgu yaptım. Eğitimin bağımsız olması lazım. Dünya değişiyor, teknolojide hızlı büyüme, gelişmeler var. Bizim eğitim sistemine bakıyorsunuz, çok gerilerde. Dolayısıyla biz, Milli Eğitim Bakanlığını artık her partinin bir anlamda, ‘Benim keyfime göre eğitim böyle olsun…’ , o değişiyor. Bakana göre…

Merdan Yanardağ- Bilim, akıl merkezli eğitim anlayışı terk edilmiş görünüyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Yok zaten. Almanya’ya bakın, diğer ülkelere bakın. Artık eğitim farklı bir şey. Artık o işin uzmanları eğitimi götürüyor. Şimdi beni götürseler deseler ki, buyurun bir kreş açtık gel şurada çocukları eğit. Ben onu yapamam. Niçin? O düzeydeki çocuklar için özel öğretmenler var. O lisede eğitim veremez, ama o kreşte eğitim verebilir. Dolayısıyla hani her bir alan için özel yetişmiş insanlar vardır ve dünyayla siz rekabet etmek istiyorsanız, bilimde, teknolojide ilerlemek istiyorsanız; eğitimin altyapısını tümüyle yenilemeniz ve düzeltmeniz gerekiyor. Bu eğitim sistemi olmuyor. Bakana göre eğitim sistemi. 7 bakan mı, 8 bakan mı değişti? Her birisine göre eğitim sistemi farklı oldu. Her birisi yok şu kitabı okutalım, yok şunu okutalım. Olur mu böyle şey?

Zeynel Lüle- Hemen kapı girişinde de var Genel Merkezde. Aslında bunu Özgür Özel de uzun uzun anlatmıştı. Sizin vaatleriniz bir şekilde. İşte Aile Sigortasına yönelik de çok önemli bir program var. Fakat daha çok mitinglerde, iktidardaki siyasi partilerin sizlere yönelik suçlamalarına cevap veriyormuşsunuz gibi geliyor bana. Onlardan çok fazla söz etmiyorsunuz gibi geliyor. Yani işte ‘Kandil yönetiyor onları.’ diyor. Siz, ‘Hayır yönetmiyor, öyle bir şey yok, asıl siz bunu yaptınız.’ diye bir cevap. Yani kendi oyun alanına iktidar sanki çekiyormuş gibi geliyor. Bilmiyorum aynı duygular var mı? Daha çok vaatlerinizden söz etmeniz…

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben hiç o alana girmedim. Hiç girmedim o alana. Çünkü terör terördür ve terör bir insanlık suçudur. Nokta, bu kadar. Kim teröre destek verirse, meydanlarda da söyledim, Allah belasını versin. Öyle şey mi olur yani, teröre destek mi verilir Allah aşkına? Hangi çağda yaşıyoruz biz? Ve teröre karşı durmak zaten bir insanlık görevi, bırakın politikacılığı insani bir görevdir yani. Teröre karşı durmak, terörle mücadele etmek hepimizin ortak görevidir. Bu görevi yerine getirmek zorundayız. İktidarda kim olursa olsun. İktidar ve muhalefet diye bir ayrım olmaz. Teröre karşı ortak tavır takınmak hepimizin ortak görevidir. Böyle bakarız yani.

İki; Aile Destekleri Sigortasını anlatıyoruz gittiğimiz her yerde. Hemen hemen her mitingde, özellikle ev kadınlarına değinirken, yoksulluğa değinirken bunları anlatıyorum. Bakın Aile Destekleri Sigortasını Türkiye 1971 yılında çıkarmayı taahhüt etmiş. Demiş ki, ‘102 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün öngördüğü, sosyal güvenliğin asgari normları sözleşmesini kabul ettim.’ Etmiş. ‘9 sigorta dalını uygulayacağım.’ demiş. 8’i uygulanıyor, en son işsizlik sigortası. Aile Destekleri Sigortasını çıkarmıyorlar. Çünkü o sigorta dalı çıktığında; bugün ben sana yardım edeyim, sen bana oy ver rezaleti bitmiş olacak. Böyle bir rezalet olmayacak. Nasıl olacak? Biz taahhüt ediyoruz, çıkaracağız. Nerede bir aile hekimi varsa - 20 bin civarında aile hekimi var - aile hekimlerinin olduğu yerlerde sosyal hizmet uzmanları olacak. Sosyal hizmet uzmanları, o bölgedeki kendi sorumluluk alanlarındaki bütün yoksul ailelerle ilgili gidip görüşecekler. Bunların yüzde 99,9’u kadın olacak. Gidecekler eve, ev kiralık mıdır, değil midir, gelir düzeyi nedir, ilkokula, ortaokula, liseye giden çocukları var mı, evde engelli var mı yok mu, evde yaşlı var mı, evin kadını yaşlıya bakıyor mu, o nedenle çalışamaz pozisyonda mı, üniversiteye giden çocuğu var mı; bütün bunların hepsini raporlayacak. Ona göre belli normlar oluşturulacak ve o aileye düzenli olarak kadının banka hesabına belli bir para yatacak. Kadın işçi gibi, memur gibi, emekli gidip aylığını çekecek çoluk çocuğunun rızkını sağlayacak. Böylece sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Biz bunu yapacağız. O hangi partili falan, devlet onu sormaz. Devlet vatandaş fakirse, zaten o kadın eğer yoksulsa, onun yoksulluğunun sorumlusu sosyal devlettir. Devlettir yani. Siz ona iş verdiniz de çalışmadı mı? Açlığa mahkûm ediyorsunuz, sonra diyorsunuz ki; ben sana yardım edeyim, sen bana oy ver. Türkiye’yi bu rezaletten çıkarmamız lazım ve çıkaracağız da.

Aile Destekleri Sigortası, parlamentoya sevk edeceğimiz ilk yasalardan birisi olacak. 6 lider bunun üzerinde uzlaştık ve Ortak Mutabakat Metni’ne de yazdık. Böylece; 71 – 2023 kaç yıl ediyor, 52 yıl, 52 yıldır çıkmayan bir düzenlemeyi çıkaracağız parlamentodan ve bu rezaleti bitireceğiz. Artık hiç kimse, hiçbir çocuk… Onun için ısrarla diyorum, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Aile Destekleri Sigortası olduğu zaman hiçbir yoksul ailenin elektriği kesilmeyecek, doğalgazı kesilmeyecek, suyu kesilmeyecek. Onlar insani koşullarda yaşayacaklar. Onlara bazı pozitif ayrımcılıklar yapılacak. Kirada oturuyorsa, sosyal konutlarda onlar daha düşük kiralarla oturacaklar. Bütün bunların hepsi halledilecek.

Yani Türkiye, artık yoksulluğu yaşayan bir ülke olmaktan çıkacak. Tam tersine hayat standardı yükselecek. Sosyal devle,t kadının temel güvencesi olacak.

Evren Özalkuş- Ben biraz deprem özelinde bir soru sormak istiyorum. Çok büyük bir acı yaşadık 6 Şubat’ta. İki büyük depremden sonra büyük yıkım, en az 50 bin vatandaşımız hayatını kaybetti ve o orada sorunlar da hala sürüyor. Sizin hem depremzedeler için, hem kalanlar için nasıl planlarınız var, ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir diğer yandan Türkiye deprem ülkesi, gelecekte Türkiye için hangi önlemleri alacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi önce deprem bölgesiyle ilgili iki ayrı hedefimiz var. Bir; evi, dükkânı, iş yerleri, ahırı yıkılanların evlerini; sıfırdan, yeniden yapacağız ve teslim edeceğiz. Bir kuruş bile almayacağız. Çünkü bunun sorumlusu idare. 43 imza atılıyor 23 ayrı belgeye. Hiçbirisinde dükkânı ya da işyerini ya da daireyi satın alanın imzası yok. Mimarı var, mühendisi var, harita mühendisi var, jeofizik mühendisi var, hepsi. 43 imza var 23 ayrı belgede. Bu şu anlama geliyor. Evet, bu bina deprem kurallarına göre yapılmıştır, depreme dirençli binalardır, herkes bunun altına imza attı, vatandaş da gidiyor, madem böyle diyor, tapuya gidiyor, o tek imza atıyor ve bir daireyi satın alıyor veya bir dükkânı satın alıyor. Neden? Devlete güvendiği için. Diyor ki, devlet bunu yaptı, 43 imza atıldı, 23 ayrı belge düzenlendi, benim de evim sağlam, ben de gittim bu sağlam binayı aldım ya da daireyi aldım, dükkânı aldım. Sorumlu kim? Vatandaş nereden bilecek çimento doğru mudur, yanlış mıdır? Demir gerekli demir midir, değil midir nereden bilecek? Fazla kat mı çıkılmış, az kat mı çıkılmış? Vatandaş bunları bilmez. Vatandaş der ki, izin verildi, ruhsat verildi, imzalar atıldı, bu bina depreme dayanıklı binadır, ben de gidip o daireyi satın alıyorum. Şimdi bunlar yıkıldı. Sorumlusu kim? O imzaları atanlar değil mi, onlara izin verenler değil mi? 23 ayrı belgeyi imzalayanlar değil mi? Vatandaşın ne günahı var? Barolara söyledik; bu binalar dolayısıyla, yıkılan yerler dolayısıyla yapıldığında bir kuruş bile hiç kimse alamaz. Dava açtıklarında sadece binaları değil, evlerindeki buzdolabından oturma gruplarına kadar her şeyi isteyebilirler. Her şeyi isteme hakları var. Çünkü Anayasada şöyle bir düzenleme var, ‘İdarenin kusurundan kaynaklanan zararları idare tazmin etmekle mükelleftir.’ Nokta. İdarenin kusurundan mı? Onun kusurundan oldu. Vatandaşın kusuru var mı? Kaçak kat çıktıysa kusuru var ama yoksa o zaman hiçbir kusuru yoksa olmaz. Bu birincisi.

Evren Özalkuş- Kaçak katlar için de imar barışları çıktı arada.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabii, onun sorumlusu başkaları yani parlamentoda ona izin verenler. İkincisi; deprem bölgesinin tümüyle yeniden ele alınması ve deprem bölgesiyle ilgili özel bir yasa çıkması lazım. Çünkü deprem bölgesinin yeniden ayağa kalkması lazım. Şimdi 1 milyon konut yapılacak. Nereden baksanız, 5 kapı olsa bir dairede 5 milyon kapı demek, 7 milyon pencere demek, 10 milyon musluk demek, bilmem kaç milyon radyatör demek. Şimdi bunları batıdan oraya getirmenin bir mantığı yok. Özel teşvik yasası çıkaracaksınız, bunların tamamı deprem bölgesinde üretilecek. Özel bir yasa çıkaracaksınız, deprem bölgesinde üretilecek. Böylece orada istihdam yaratacaksınız. Konutların maliyeti daha düşük olacak. Artı konutlar daha süratli bir şekilde bitecek. Bölge büyüyecek, bölge kalkınacak. Daha sonra, bu bölgedeki fabrikaların üretimi Ortadoğu’ya ve Afrika’ya ihracat olarak yapılacak. İhracat yapılacak. Bütün bunların hepsini yapacaksın. Bununla ilgili kanun teklifini de hazırladık. 6 partinin Genel Başkanı izledi, onların teknik ekibi izledi, sonra parlamentoda hep beraber imzaladık ve kanun teklifimizi de verdik. Çünkü bu kentlerden mimar gitti, mühendis gitti, avukatı gitti, doktoru gitti yani kentin entelektüel birikimi de kenti terk etti. Bu insanları tekrar oraya getirmemiz lazım.

Bir ticaret ve sanayi odası başkanı bana şunu söyledi, ‘Bir deprem yaşadık, korkarım bir de ekonomik deprem yaşayacağız. Çalışacak işçi bulamıyoruz.’ Mimar gitti, mühendis gitti, avukat gitti, doktor gitti, kentin entelektüel yapısı gitti. Bunlar olmadan bir kent olmaz. Bunların olması lazım. Bunların geri gelmesi lazım. Bunları geri getirmenin yolu böyle. Onlara bazı vergi avantajları yani diğer bölgelere göre özel avantajlar sağlayacaksınız.

Şimdi bunlar, bunu akıl edemezler. Çünkü bunlar, devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Hatta ben yanlış hatırlamıyorsam Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasında şunu sordum; ‘Devletin bürokrasisinden gelip sizin sorunlarınızı dinleyen, raporlayanlar oldu mu? Bu sorunun nasıl çözüleceğine dair size gelip de sizden görüş alan oldu mu?’ Ama ben 27,5 yıl devlette çalıştım. Devletin nasıl işlemesi gerektiğini bilen birisiyim. Devlette bir yerde bir sorun varsa o sorunun nasıl çözüleceğini bilen birisiyim. Devlette liyakati öldürdükleri için, işi yapan ehil sahibi kişileri alıp oraya yandaşları, akrabalarını, dostlarını atadıkları için devleti yönetemiyorlar. Çünkü karar alamıyorlar. Bunların tamamını yapacağız.

İki temel hedefimiz var, yapacağız.

Merdan Yanardağ- Kısa bir reklam arası vereceğiz Sayın Kılıçdaroğlu.

Efendim şimdi Türkiye’nin bir sıkışmışlık hali var. Siyaseten, tarihen bir sıkışmışlık hali var. İnsanlar adeta nefes alamaz haldeler. Bir yandan böyle gerici, faşizan bir diktatörlüğe doğru sürüklenen bir ülke var. İnsanların demokratik hak ve özgürlükleri alabildiğine kısıtlanmış durumda. Yani üniversitelerde öğretim üyeleri, basın, medya. Benim hakkımda açılan dava sayısı 30’u geçmiş durumda. Zaten Tele-1 hakkında ve diğer bağımsız medya kuruluşları hakkındaki davaları biliyorsunuz. Önceki gün AGİT temsilcileri geldiler, benimle görüştüler. Yani hakikaten sizin üzerinde baskı var mı? Şaka mı yapıyorsunuz dedim, böyle bir klasör getirdim. Yani hem RTÜK cezalarını, hem benim hakkımda açılan ceza davaları ve şikâyetler. Bunların önemli bir bölümünü doğrudan Cumhurbaşkanı kendisi açıyor. Şuraya varacağım. Şimdi bir restorasyon projesi veya Türkiye’yi yeniden yapılandırma, yeniden inşa projesi eğer Millet İttifakının ve sizin hedefleriniz arasındaysa bunun temeli herhalde demokratik kurul ve kuruluşları yeniden kurmak, inşa etmek, yeniden düzenleme yapmak. Nasıl başlayacaksınız? Yani Türkiye’yi, demokratik temelleri üzerinde yeniden inşa etmeye nasıl başlayacaksınız? Çünkü insanların bekleyecek hali de yok yani. Bir an önce karaya çıkmaya çalışıyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle; şimdi 6 lider oturduk, yaklaşık bir yıl toplandık. Kurmaylarla birlikte çalıştık ve 2 bin 400 maddelik Ortak Mutabakat Metni hazırladık ve bunu kamuoyuyla paylaştık. Yani bu bizim hükümet programımız. Burada hemen hemen her şey var. Yani ekonomiden tutun sağlığa kadar, teknolojiden tutun tarıma kadar, çevre kirliliğinden tutun iklim değişikliğine kadar her şey var bunun içinde. Yani neyi, nasıl yapacağımızı biliyoruz. Şimdi burada önce neyi yapacağız diye… Onun için de ilk yapacağımız şeylerden birisi Durum ve Hasar Tespit Komisyonu kuracağız. Yani Türkiye’nin durumu nedir bilmiyoruz. Siz de bilmiyorsunuz, ben de bilmiyorum. Merkez Bankasının durumu nedir, gerçek tablo nedir bilmiyoruz. Vergi, diğer alanlar, Varlık Fonu’nun içindeki durum nedir, ne değildir bütün bunların hiçbirisini bilen yok. Rakamlar afaki. TÜİK’te ne oluyor, gerçek rakamlar nedir vs. Durum ve Hasar Tespit Komisyonu bizim önümüze, yani cumhurbaşkanı ve yardımcılarının önüne, en geç 15 – 20 gün içerisinde bir rapor sunacak, Türkiye’nin tablosu budur. Ve bu tablodan yola çıkarak biz kararlar almaya başlayacağız.

İki; Stratejik Planlama Teşkilatını kuracağız. Bu, Türkiye’nin kaynaklarının nerelere harcanması gerektiği yönünde, eskiden bildiğimiz Devlet Planlama Teşkilatı benzeri bir kurum. O oluşturulacak. Hemen onunla beraber, bu yasayla onunla beraber, Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayacağız. Ekonomik ve Sosyal Konsey içinde bütün sosyal taraflar işçisinden, sanayicisine kadar yer alacak. Dolayısıyla alacağımız bütün kararları toplumsal destekle alacağız. Yani orada işçiler de olacak, orada işverenler de olacak, orada ihracatçılar da olacak, orada çiftçiler, onların temsilcileri de olacak. Dolayısıyla geniş bir konsensus içinde bütün verileri, onların önüne gerçek rakamları koyup, çözümleri şu çözüm diyeceğiz ve onlarla beraber karar alacağız. Yani yönetimde yeni bir anlayışı egemen kılacağız. Bir kişiye teslim edilen devletin nereye geldiği görüldü. Bir kişiye değil, hep beraber. Teknik insanlar olacak bunların içinde. Yıllarını bürokrasiye vermiş, büyümeyi, kalkınmayı, gelişmeyi nasıl gerçekleştireceğini bilen insanlar, yurtiçinde eğitim almış, yurtdışında eğitim almış, doktorasını yapmış pek çok insan var. Biz bir Şampiyonlar Ligi kuracağımızı söyledik. Yani dünyanın neresinde olursa olsun, bize hizmet etmeye hazır bizim vatandaşlarımız var.

Merdan Yanardağ- Geri dönüş kampanyası açtılar. Siz isteyin biz geliriz diyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Mükemmel insanlarımız var. Gerçekten Türkiye’nin önünü açacak ve Türkiye’nin ufkunu açacak insanlar var. Bunlara Türkiye’de rahat çalışma ortamı sağlamanız lazım. Biz bunları sağlayacağız zaten. Fazla değil, Türkiye 6 ay içinde nefes alacak ve ondan sonra Türkiye hızla kendi büyümesini sağlamış olacak.

Merdan Yanardağ- Benim merak ettiğim demokratikleşme programınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Demokratikleşme… Anayasa değişikliği öngörüyoruz zaten. Güçler ayrılığını güçlendireceğiz. Biz parlamenter sisteme dönelim derken, güçlendirilmiş parlamenter sisteme, eskiye döneceğimizi bazen yorumluyorlar. Hayır, eskiden biz memnun değildik ki. Darbe hukukundan arındırmanız lazım zaten. Yani 12 Eylül, 12 Mart dönemlerinde çıkan, anayasada yer alan ve yine bir sürü sıkıntı…

Merdan Yanardağ- Antidemokratik maddeleri ayıklayacaksınız…

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi, maddelerin tamamen ayıklanması lazım. Biz bunu yapacağız ve o konuda da oturuldu, çalışıldı, maddelere kadar hazırlandı. O da kamuoyuyla paylaşıldı. Tabii mesela merak ettiğim Millet İttifakı bütün bunların hepsi yaptı. Peki, Cumhur İttifakı ne yaptı? Mesela ülkeyi nasıl yönetecekler?

Zeynel Lüle- Kaldığımız yerden devam diyecekler herhalde.

Kemal Kılıçdaroğlu- Programa gerek yok. Çünkü bir kişinin iradesine bağlanmış, o ne derse o oluyor. Böyle devlet olmaz ki. Devlet olmaz böyle. Devlet yara alır buradan. Bu bir kişinin idaresine bağlandığında, Türkiye’nin nereye geldiği malum. Hepimizin bunun tanığıyız zaten. Dolayısıyla biz istişareyle, dayanışma ve danışma kültürüyle bu işin uzmanlarıyla oturup karar vereceğiz. Ve ona göre kendi yol haritamızı belirledik. Gelişmeleri de, kaynak tahsisini de, öncelikleriyle onlarla beraber gerçekleştireceğiz.

Evren Özalkuş- Peki bu yol haritasını çizeceğiniz arkadaşlarınızı, kadrolarınızı ne zaman açıklayacaksınız? Bu 4 gün içerisinde bir sürpriz bekleyelim mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kadro çalışmalarımız devam ediyor zaten. Sadece CHP olarak değil diğer partiler de bir şekliyle. Önce şunu ifade edeyim. Yani şu anda kamuda görev yapıp görevini hakkıyla yapan, belli bir sorumluluk içinde yapan, gerçekten devletine çalışan insanlar yerlerinde kalacaklar. Yani geldik, hepsini birden atalım, yerine yenisini getirelim yok. Öyle bir düşüncemiz de yok zaten. Nitelikli insanlar, birikimli insanlar kalacaklar. Ama çok politize olmuş insanlar, artık tümüyle sarayın talimatlarını yapan, kendi iradesini kullanmayan, herhangi bir becerisi de olmayan insanlar doğal olarak ayrılacaklar. Yani onların yerine daha birikimli, daha nitelikli insanlar gelecek.

Burada temel nokta şu. Merkez Bankasının Başkanı çok önemli. Çünkü Merkez Bankasının başına getireceğiniz kişinin, içerdeki ve dışarıdaki finans çevrelerine güven veren birisinin olması lazım.

Merdan Yanardağ- Kafanızda bir aday var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Var tabi. Güven veren birisinin olması lazım. Merkez Bankası Başkanını atadığınızda hem içerde, hem dışarıdaki finans çevreleri evet Türkiye’de bir değişim var, Türkiye’de bu işi bilen insanlar geliyor. Türkiye’de bu işi bilen insanlar, artık ekonomiye yön verecek diyecekler. Aynı şekilde Ekonomik Sosyal Konseyi bu çerçevede oluşturacağız. Strateji ve Planlama Teşkilatı Başkanlığına getireceğimiz kişinin de yetkin bir kişi olması lazım. Çünkü devletle parti farklıdır. Devlet bakidir, partiler halktan 5 yıl süreyle izin alırlar, gelirler devleti yönetirler. Ama devletleşmezler. Devlet ayrıdır. Şimdi bunlar devletleştiler. Valiye bakıyorsunuz partinin valisi, kaymakam partini kaymakamı. Hani devletin valisi yok, devletin kaymakamı yok.

Merdan Yanardağ- İnsanlarda şöyle bir kanaatte var. Sanki yapanın yaptığı yanına kar mı kalacak? Hesap sorulmayacak mı diyorlar? Siz bir dönemin yani devri sabık yaratmayacağız dediniz. Kuşkusuz bir intikam ya da rovanşist bir anlayışla davranmayacağınızı anlıyoruz buradan. Ama suç işleyen, halka karşı suç işleyen, topluma karşı suç işleyen, yolsuzluk yapan, bir yağma düzeni kuranlardan hesap soracak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi Merdan Bey, devlet adaletle yönetilir. Yani kinle, intikam duygusuyla devlet yönetilmez. Vay ben geldim, kazandım, o zaman onların burnundan getireceğim. Hayır. O zaman bunlardan bir farkımız kalmaz. Biz devleti adaletle yöneteceğiz. Birisi yolsuzluk yapmışsa, elbette bağımsız mahkemelerde gider hesabını verir. Mahkeme beraat ettirebilir biz yanlış hesaplamışız diye veya yargılar mahkûm da edebilir. Buna karışmayız. Yani açıp da hâkime şuna ceza ver, şunu beraat ettir demeyiz zaten. Böyle bir şey bizim aklımızın ucundan bile geçmez. Bağımsız Yargıtay, yargının bağımsızlığı… Çünkü şöyle, Anayasa 138 şöyle der, ‘Hâkim hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir.’ der. Dolayısıyla yargıçtan onu bekleriz. Vicdani kanaati ve hukukun üstünlüğüne göre karar veriyorsa bir mesele yok. Tabii siz bir davayı mahkemeye taşımak istiyorsanız onu delillendirmeniz lazım. Yani bir yolsuzluk varsa belgesini, dokümanları neyse - hukuk süreci içinde, hukuksuz elde edilen belgeden söz etmiyorum - hukuk süreci içerisinde alırsınız rapora; bu işin uzmanları gelir, inceler, rapora bağlar, varsa eğer gerçekten bir yolsuzluk yargıya teslim edersiniz, gider yargıda yargılanır. Beraat eder veya mahkûm olur, o ayrı bir şey. Ama tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedi, ben bunu görmezden geleyim diyemezsiniz. Yani her hâlükârda, hukuk içinde siz sıradan vatandaşın hukukunu korumak zorundasınız, hakkını korumak zorundasınız.

Merdan Yanardağ- Ama idari tedbirleriniz de olacak. Biraz önce sözünü ettiğiniz valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri her neyse.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Merdan Yanardağ- Bunları idari olarak o tedbirleri alacaksınız tabii.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Yani vali gerçekten devletin valisi gibi davranırsa, onu yok sen işte AK Parti döneminde atandın, seni hemen alıyorum… Öyle bir düşüncemiz yok. Yani vali gerçekten valiliğini yapıyorsa, kaymakam kaymakamlığını yapıyorsa, ona gel hemen değiştirelim değil. Onun kuralları vardır, atamaların kendi kuralları vardır. O kurallar içinde atamalar yapılır yani. Bir fincancı dükkânına giren fil gibi davranıp d,  her şeyi yakıp yıkıp… Hayır, öyle bir düşüncemiz yok yani. Tam tersine, adalete uygun yönetimin de bu çerçevede olması gerektiğine inanan bir insanım. Hepimizin görüşü de böyle.

Zeynel Lüle- Ben, bir dış haberci olarak dış politikaya yönelik soru sormak istiyorum. Siz 2010 yılında Genel Başkan olduğunuzda, ilk seyahatlerinizden birisini Brüksel’e yapmıştınız. Hatta küçük bir grup oradaki, hayalinizi dinlemiştik. ‘Eğer iktidara gelirsek, Avrupa’yla ilişkileri şöyle bir seviyeye getireceğiz.’ demiştiniz. Hatta onlardan birisi de vizeler konusuydu. Şimdi iktidara geleceğinizi anlıyoruz, en azından ‘ilk turda bitecek bu iş’ demenizden yola çıkarak. Şimdi o hayallerinizi nasıl gerçekleştireceksiniz? Artı belki bir daha söz gelmez diye Rusya konusuna da girmek istiyorum. Rusya konusunda biliyorsunuz Putin- Erdoğan arkadaşlıkları, dostlukları pek çok söylenir ve Putin’in bir şekilde destek olduğu söylenir Erdoğan’a seçimler konusunda da. Fakat ben dün Rusya’da 9 Mayıs Zafer Gününe gittim, hiç öyle bir hava hissetmedim işin gerçek tarafı. Hatta tersi bir hava bile hissettim. Sizin Rusya’ya yazdığınız bir mektup vardı, o mektubun da tabi belki etkisi. Şimdi seçildikten sonra bu dış politika, AB, Rusya ve bölgesel sorunlara nasıl çözüm…

Merdan Yanardağ- Buna belki Suriye’yi de ekleyerek yanıtlarsanız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle ifade edeyim. Dış politikayı 180 derece değiştireceğiz. Yani yapılan yanlış. Doğru zemine oturtmamız lazım. Kavgacı bir dış politika olmaz. Hele Arap dünyasının içişlerine karışmak asla ve asla doğru değil. O dünya kendi içinde çatışır, kendi içinde kavga eder. Eğer Türkiye’ye bir görev düşüyorsa Türkiye hakemlik rolünü üstlenir. Yoksa gideceğim, vuracağım, kıracağım; buradan bir yola çıkılmaz. Ve Türkiye, o alana girmemekle her zaman kazançlı çıkmıştır. Yani Arap dünyasının içişlerine girmemekle her zaman kazançlı çıkmıştır. Ne oldu? En son kalktı, Mısır devlet başkanına her türlü hakaret yapıldı, ondan sonra şimdi barışmak için araya bir sürü adamlar koyuyorlar. Adam barışmıyorum diyor. Aynı şekilde Suriye devlet başkanıyla; her türlü hakaretler, kavgalar yapıldı, şimdi adam gönderiyorlar aman barışalım, aman bir araya gelelim. Niye kavga ettin kardeşim, hangi gerekçeyle kavga ettin? Kaybeden kim? Türkiye. 3 milyon 600 bin - resmi rakam - Suriyeli bize geldi. Türkiye’de bunlar. Sorumlusu kim? Sınırlar yolgeçen hanına döndü. O nedenle değişecek. Ayrıca biz uygar dünyadan koptuk. Otoriter bir yönetim var. Herkes, yurtdışındaki yatırımcı da, gelip Türkiye’de yatırım yapmam diyor. Çünkü benim can ve mal güvenliğim yok. Hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok ki şu anda. Şu anda istedikleri kişinin malvarlığına rahatlıkla çökebilirler. O yüzden kimse korkudan konuşamıyor. Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Olmaması lazım. O nedenle bu değişecek.

AB ile ilişkilerimiz… Ben bir sefer şunu her gittiğim yerde ifade ediyorum. Bu devletin demokratikleşmesi için illa birisinin dayatma mı yapması lazım? Yani birisinin illa siz bunu yapın demesi mi lazım? Bizim aklımız yok mu? Biz kendi insanımızı, niye üçüncü sınıf demokrasiye mahkûm ediyoruz? AB’nin öngördüğü bütün demokratik kuralları yaparız. Yani bir Alman demokrasiyi yaşayacak da, bir Türk niye kendi ülkesinde demokrasiyi yaşamayacak? Bir Kanadalı yaşayacak da, bizim vatandaş niye yaşamasın? Bütün demokratik kuralları getireceğiz 3 ay içinde onların vize için öngördükleri bütün kuralları, yasal düzenlemeleri yapacağız. Vizeler kalkacak. Dolayısıyla bizim vatandaşımız vize almadan AB’ye seyahat edebilecek.

Rusya’yla ilişkilerimiz… Öteden beri zaten komşuluk ilişkimiz var. Çok sayıda iş insanımızın Rusya’da yaptığı yatırımlar var. Biz, bir devletin bir başka devletin içişlerine karışmasını istemeyiz. Nokta. Yani bize dışarıdan gelip de bizim içişlerimize karışmasını istemeyiz. Elbette ki dostluk ilişkilerimiz olacak, komşuluk ilişkilerimiz olacak. Binlerce turist geliyor, başta Antalya olmak üzere. Türkiye’yi tanıyor, her yıl gelmek istiyorlar. Gelsinler, başımızın üstünde yerleri var. Rusya’yla Ukrayna arasındaki çatışmanın bir an önce bitmesini isteriz. Orada barışın olmasını isteriz. Bu da bizim beklentilerimizden birisidir. İşgal edilmesini doğru bulmayız. Rusya’nın işgalini doğru bulmayız. Her devletin topraklarına, herkesin saygı göstermesi lazım. Bu çerçevede hareket etmemiz gerekiyor. Rusya’nın Türkiye’de de yatırımları var, o yatırımları devam edecek zaten. Diyelim ki, nükleer santral yatırımı var, devam edecek nükleer santral yatırımları. Diğer yatırımları var. Ki bazı büyük teknolojik yatırımları Rusya’dan aldık. Cam sanayini Rusya’dan aldık, alüminyumu, demir-çeliği Rusya’dan aldık teknolojilerini. Sonra onları modernleştirdik, daha güzel hale getirdik. Dünyayla rekabet edebilir hale geldik. Cam sanayinde, dünyanın önemli 8 ülkesinden birisi mesela Türkiye. Bütün bunların hepsini hayata geçirebiliyoruz, yapabiliyoruz.

Dolayısıyla kavgadan bir şey çıkmaz. Kavga değil, iki ülkenin karşılıklı çıkarları üzerine inşa edilmiş bir dış politika olması lazım. Dış politikayı böyle sürdürmemiz lazım. Hayatını savaş meydanlarında geçirmiş olan Mustafa Kemal’in temel bir kuralı vardır; yani ‘Yurtta sulh, cihanda sulh.’ Yani ben dünyayla niye kavga edeyim? Dünyayla rekabet edebilirsiniz ama kavgaya gerek yok. Ben daha iyisini yapıyorum diyebilirsiniz, daha iyisini üretiyorum diyebilirsiniz. Ama gel ben seninle kavga edeceğim... İki taraf da kaybeder. O nedenle biz dış politikayı var olan eksenden tamamen değiştireceğiz. Barışçı, herkesi kucaklayan bir dış politika.

Suriyeli kardeşlerimizi de, en geç 2 yıl içinde inşallah kendi ülkelerine uğurlayacağız.

Zeynel Lüle- Marteniçka. Efendim biz de Tele-1 olarak kollarımızda taşıyoruz ama sizin taktığınızdan beri.

Merdan Yanardağ- 14 Mayıs’a kadar.

Kemal Kılıçdaroğlu- 14 Mayıs’a evet.

Zeynel Lüle- 15 Mayıs’ta bir dala herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet bir dala.

Merdan Yanardağ- Sayın Kılıçdaroğlu, Tele-1’e konuk olduğunuz için çok teşekkür ediyoruz katıldığınız için, katkılarınız nedeniyle. Arkadaşlarımız adına da teşekkür ediyorum.

Evren Özalkuş- Çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun.

Zeynel Lüle- Teşekkür ederiz.

Merdan Yanardağ- Değerli seyirciler, bir Gündem Özel programının da sonundayız. CHP Genel Merkezinden yayın yaptık. Bizi bu saate kadar izlediğiniz için sizlere de çok teşekkür ederiz. Hoşça kalın.