05.05.2023

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV “Gündem Özel” Canlı Yayınına Katıldı

4 Mayıs 2023

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV Gündem Özel canlı yayınında Gazeteciler Selen Yalaz ve Yavuz Oğhan’ın sorularını yanıtladı.

Selen Yalaz- İyi akşamlar; KRT TV, Yön Radyo ortak yayınındayız. Ankara’dayız efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezindeyiz. Yanımda gazeteci Yavuz Oğhan var. Bu akşam Millet İttifakının 13. Cumhurbaşkanı Adayı, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yayın konuğumuz. Efendim hoş geldiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Teşekkür ederim. Sizler de hoş geldiniz. İyi akşamlar.

Selen Yalaz- Yavuz abi sen de hoş geldin.  

Yavuz Oğhan- Teşekkür ederim.

Selen Yalaz- Efendim nasılsınız diyerek başlayalım. Yoğun bir tempo var malum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle. Sabah erken çıkıyoruz. Her gün iki il, bazen üç oluyor. Çalışıyoruz, sonra Ankara’ya dönüyoruz.

Yavuz Oğhan- Sonra bir de yayınlar oluyor üstüne böyle.

Kemal Kılıçdaroğlu- Üstüne yayınlar oluyor tabi doğru. Yayınlar oluyor, mülakatlar oluyor. Sağ olsun bazı gazeteler yazılı gönderiyorlar soruları, biz onlara böyle gecenin ilerleyen saatlerinde de bir şeyler yapıp, hazırlayıp göndermeye çalışıyoruz. Sonuçta hayat böyle devam ediyor.

Yavuz Oğhan- Sesinizi nasıl koruyorsunuz? Ben geçen hafta bir sizi dinledim, hafif ses çatallıydı. Ekrem Bey’in bir ara sesi gitti, geldi. Siz nasıl koruyorsunuz, ne yapıyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Vallahi bir sürü şey içiyoruz. Sıcak su, zencefilli ballı vs. böyle onlarla idare ediyoruz. Fena değil ama.

Yavuz Oğhan- Hafif çatal ama gayet iyi.

Selen Yalaz- Bugün Denizli ve Niğde’deydiniz. Biraz miting alanlarını sormak istiyoruz. Sayın Genel Başkan nasıl bir atmosfer var, ne görüyorsunuz, miting meydanları ne söylüyor size?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle… Aslında bir değişim arzusu var yani bunu toplumun her kesiminde görüyorsunuz. Bu değişim arzusunu sandığa yansıtmak ve oradan sonuç almak gerekiyor. Tabi doğal olarak kararsızlar da var. Uzun yıllardır AK Parti’ye bağlı olup, onlara oy veren ve kendisiyle biraz AK Parti ile aidiyet duygusu oluşturan kesimler de var. Ama şikayet de ediyorlar. Hayatı görüyorlar çünkü. Sıkıntıları görüyorlar, işsizliği görüyorlar, mutfaktaki yangını görüyorlar. Onlar da ‘Artık yeter, 22 yıl oldu. Bir değişim olsun, bir değişimi görelim’ diye seslendiriyorlar özel toplantılarda, yüz yüze yaptığımız görüşmelerde dillendiriyorlar. Dediğim gibi bir değişime ihtiyacımız var. Her yaş grubunda bu değişim duygusunu hissediyorsunuz; yani yaşlılarda da, gençlerde de, orta kuşakta da bir değişim olsun...

Değişik meslek grupları da aynı şekilde söylüyorlar, çiftçisinden sanayicisine kadar. Tabii herkes kendi penceresinden bakıyor. Örneğin esnaf, ‘Sattığım malın yenisini alıp yerine koyamıyorum’ diyor, ‘Çünkü malı sattıktan sonra gidip yine aynı ürünü almaya kalktığımda zamlı oluyor, dolayısıyla onu alamıyorum, alım gücün yok’ diyor. Banka borçları var, banka borçlarını ödemekte zorlanıyorlar. Kiralar artıyor, iş yeri kiraları artıyor, kiraları ödemekte zorlanıyorlar. Çiftçiye bakarsanız zaten durumu pek parlak değil. Maliyeti bile kurtarmıyor. Onların da kendine göre sorunları var. Mazotundan, gübresinden tutun, belirlenen fiyatların yetersizliği… Onlar da oradan şikayet ediyorlar.

Daha doğrusu şöyle özetlemek lazım, şikayet etmeyen hemen hemen hiçbir kesim yok. Sadece sarayda oturup 4-5 yerden, 5-6 yerden maaş alanlar, bunların durumu gayet iyi. Dış politika ile ilgili bir makale bile okumamış kişilerin büyükelçi olarak atandıklarını görüyorsunuz, onların da keyfi yerinde, ben de büyükelçi oldum diyor. Arkasından işte havuz medyası var, onların da keyfi yerinde, çünkü onlara da kamu bankalarından olağanüstü kaynak aktarılıyor, reklamlar vs. falan. Ayrıca tirajları şişirerek gösteriyorlar, Basın İlan Kurumu aracılığıyla da devleti soyuyorlar. Bu da ayrı bir avantaj olarak onlara yansıyor. Sağ olsun AK Parti her türlü desteği veriyor zaten onlara. Onlar da hayatlarından memnunlar.

Uyuşturucu baronları var. Türkiye, onlar için cennet gibi bir ülke. Gelip Türkiye’de hesaplaşıyorlar bile. Birbirlerini vuruyorlar, öldürüyorlar. Sınırlar zaten yolgeçen hanına dönmüş. İstediği kadar uyuşturucuyu getirip Türkiye’de pazarlayabiliyor. Binlerce evladımız, gencecik çocuklarımız uyuşturucu bataklığında. Beşli Çeteleri zaten sormayın, onların da keyfi yerinde. Toplasanız bunların sayısı 5-6 bini geçmez. Ama öbür tarafta 80 milyon insan, bir şekliyle huzursuz yani.

Yavuz Oğhan- Peki bu tereddüt niye acaba? Çünkü anketlere baktığınızda yine ciddi bir seçmen kitlesi hala AK Partiyi destekliyor. Onun sonuçlarını görebiliyoruz. Herkes şikayetçiyse bu destek neden? Bunu mesela bu dönemde yapıldığı gibi bir propaganda dilini ben pek hatırlamıyorum; çok ağır ifadeler kullanılıyor hem sizin için, hem ittifak ortaklarınız için. Buna mı bağlamak lazım, yoksa başka bir şeye mi bağlamak lazım? Bir çözümlemeniz var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Aslında birden fazla nedeni var. Yani ben sosyolog değilim. Sosyolog olsam belki daha iyi bir analiz yapabilirdim ama dediğim gibi bir aidiyet duygusu var. Yani kendisini partiye ait hissediyor. Dolayısıyla parti ne olursa olsun gidip oyumu vereceğim diyen bir kitle var. Bir de şu var tabi kabul etmek gerekiyor; 4 – 4,5 milyon hane sosyal yardım alıyor, bu yaklaşık 20 milyonluk bir nüfus demek aynı zamanda. Bu sosyal yardımlar aslında çok sınırlı sayıda yapılıyor ve şöyle bir propagandayla birlikte yapıyorlar; ‘Bakın ha, iktidar değişirse bu yardımlar kesilecek ve alamazsınız.’ Şimdi biz bu sosyal yardım alanları yüzde yüz bilemiyoruz. Ulaşma açısından elde veri de yok. Ancak büyük kentlerde yani belediyelerimizin olduğu yerlerde bu bilgilere ulaşmak mümkün oluyor. Ama diğer yerlerde ulaşmak mümkün olmuyor. Dolayısıyla buralara yardım yapanlar, ‘Bu yardımı yapıyoruz ama iktidar değişirse bunlar kesilecek’ diye onları bir anlamda tehdit ediyorlar. Oysa tam tersine… Aynı propagandayı İstanbul için, Ankara için, Adana, Mersin için de yapıyorlardı yerel yönetimlerde, ‘Aman ha sakın oy vermeyin, bu yardımların tamamı kesilir’ diye. Oysa hiçbir yardım kesilmedi, tam tersine yardımlar arttı, tam tersine istihdam alanı da yaratıldı. Yani yoksul insanlara en azından istihdamdan yararlanma ya da çalışma ortamı yaratma şeklinde bazı gelişmeler de oldu. Belediyeler bunu da…

Yavuz Oğhan-  Yöntem de değişti biraz, yardım etme yöntemi de değişti herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi.

Yavuz Oğhan- Biraz daha az görünür halde yardım alabiliyor insanlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle; şimdi belediye başkanlarımız yardım yapıyorlar ama bu yardımı kişinin onurunu koruyarak yani onun yoksulluğunu afişe etmeden yapıyorlar. Hatta Ekrem Bey, seçilmeden önce süt yardımı yapacağını ifade etmişti. Seçildikten sonra da aradan bir süre geçti, Sayın Erdoğan bir açıklama yaptı, ‘Hani siz süt yardımı yapacaktınız, yapmıyorsunuz’ diye. Oysa aylardan beri süt yardımı yapılıyordu. Ama bu afişe edilmiyordu. Gerçekten de biz, hani sağ elin verdiğini sol el görmeyecek, insan onuru korunacak, kişinin yoksulluğunu ancak sosyal devlet bilecek, onu afişe etmeyeceksiniz. Aslında bu insani bir kural da. Yani bir kişi yoksulsa kabahat onda değil ki yani. Onu yoksul bırakan sistemdi. Yoksa iş verseniz, istihdam yaratsanız, yetiştirebilseniz, yoksulluk sınırını aşmış olacak yani.

Tabi bunun yanında şunu da ifade edeyim. Yoksulluğun istismar edildiği alanlar da var. Onun da biz farkındayız. Yoksul olmadığı halde ona belli aylıkların, belli paraların, belli yardımların yapıldığını da biliyoruz. Bunu da; Ekrem Bey, İstanbul’da yoksul ailelere yardım yaparken ailelerin durumuyla ilgili de raporlar çıkarmaya başladı, bazılarının durumu çok iyi olduğu halde onlar da sosyal yardım alıyorlardı, onları kesti. Yani sen fakirin hakkını yiyorsun, senin durumun çok iyi, altında araban var, her türlü imkanın var, evin var, hala sen sosyal yardım alıyorsun. Onlar kesildi. Gerçek hak sahiplerine bunlar verildi.

Bir şey daha var, onu da aslında söylemek isterim. Sosyal yardımlar yapılırken hiçbir parti ayrımı yapılmadı. Yani kişinin siyasi görüşü dikkate alınmadı. Hangi görüşten olursa olsun, onun ekonomik pozisyonunu dikkate alındı ve yardımlar o çerçevede yapıldı. AK Parti bunun tam tersini yapıyor tabi. Kendi tabanı diye tutmak istiyor onları ve onlara yardım yaparak, ‘Bakın ha birisi gelirse bu yardımlar bir daha olmayacak’ diye tehdit ediyor. Bu dediğim nedenlerden bazıları bunlar olabilir. Yani sürekli hala AK Partiye destek verenler. Başka nedenler de olabilir. Yani bizim bilmediğimiz ama belki sosyologların ortaya çıkardıkları…

Yavuz Oğhan- Aslında benim bu soruyu sormamın nedeni şuydu. Bir propaganda yürütülüyor; sanki 14 Mayıs’ta Türkiye’yi en iyi yönetecek siyasi parti temsilcisi, cumhurbaşkanı veya milletvekilleri değil de bir varlık yokluk mücadelesi. İşte dış güçlerin bir eğer muhalefet seçilirse dış güçlerin bir Türkiye’deki ayağı olacak, Türkiye’yi bölecek, Türkiye’yi parçalayacak, bayrağı indirecek, İstiklal Marşını durduracak, ezan okunmayacak. Yani artık, Biz Allah’tan alıyoruz emri, onlar Kandil’den alıyor’ noktasına kadar gitti. Bu dilin ne kadar etkisi olduğunu merak ediyorum ben. Çünkü yoğun bir bombardıman var bu konuda.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu dilin hiçbir etkisi yok. Yani ‘Asgari ücreti yeteri kadar artırmayın’ diyen dış güçler mi? Niye dış güçler bunu yapsın? Çok saçma bir şey. Her ülke elbette ki dünyada belli bir rekabet içindedir. Bu da gayet doğaldır yani. Siz kendinizi dış güçlere teslim ettiyseniz o ayrı bir şey. Ama her ülke büyümek ister, kalkınmak ister; kültürüyle, sanatıyla dünyada söz sahibi olmak ister. Üretimiyle, üretimin gücüyle, teknolojisiyle söz sahibi olmak ister. Üniversiteleri bilgi üreten bir ülke haline gelmek ister. Siz bütün bunların hepsini yapmıyorsunuz, memleketi perişan etmişsiniz, milleti kuru soğana mahkum etmişsiniz; ‘Dış güçler’... Ya dış güçler mi diyor, ‘Bu vatandaşları kuru soğana mahkûm edin?’ Dış güçler mi diyor, ‘Memur maaşlarını düşük tutun?’ Dış güçler mi sizi tahrik ediyor ve teşvik ediyor, ‘Enflasyonu yüksek tutun’ diye? Dış güçler mi diyor, ‘Efendim, dolar kuru şöyle olsun’… Birden fazla şimdi dolar kuru çıktı. Merkez Bankası’nın ayrı, Kapalı Çarşı’nın ayrı, bankaların ayrı. Bunu dış güçler mi söylüyor? Yönetemiyorlar. Zaten bir yönetim kendi beceriksizliğini bir başka gücün üzerine veya bir başka organın üzerine atmaya başlarsa bilin ki artık yönetemiyor, çünkü suçlu arıyor. ‘Ben suçlu değilim, bu suçlu.’ Peki sen yönetiyorsun. O zaman sen yönetmiyorsun, yönetemiyorsun. Başkaları yönetiyor o zaman. Bunun da sorgulanması lazım.

Tabi bu sorgulamanın radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde eleştirilmesi, konuşulması lazım. Ama genelde bunlar üzerinde fazla durulmuyor. Ben, sıradan vatandaşların, hani ‘Dış güçler Türkiye’yi bu hale getirdi…’, buna inandıklarını sanmıyorum. Ama şu önemli tabii; Türkiye’nin güçlü olması, Türkiye’nin gücünü koruması ve onu pekiştirmesi ve büyütmesi hepimizin ortak arzusu. Yani sağcısı, solcusu, ortacısı…

Yavuz Oğhan- Sanki siz istemiyormuşsunuz gibi bir hava da yaratılıyor ya.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yaratılıyor ama o doğru değil tabi. Öyle bir şey yok yani. Her birimiz kendi ülkemizin büyümesini, kalkınmasını isteriz. Yani dış güçler mi diyor, ‘Çay fiyatını şöyle yap.’ Hayır, sen yapıyorsun. Eğer dış güçlerin söylediği şekilde çay fiyatını maliyetin altında belirliyorsan, o zaman sen dış güçlere teslim olmuşsun demektir. O zaman niye suçluyorsun? Eğer bir organı suçluyorsan; ortaya net bazı veriler koyman lazım, o verilerden yola çıkarak toplumu aydınlatman lazım. Başarısız olduk, ‘Dış güçler’; şu oldu, ‘Dış güçler’. Millet yemiyor artık.

Selen Yalaz- Peki Sayın Genel Başkan, siz bu aslında kara propaganda dilini bertaraf etmek için uzun zamandır evinizin mutfağından seçmene sesleniyorsunuz, sosyal medyadan tweetler atıyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde çok önemli bir iddiayla aslında karşısına çıktınız seçmenin. İletişim Başkanı Fahrettin Altun’la ilgili ‘Son kez uyarıyorum’ diye seslendiniz ve Dark Web denilen bir sanal ağlarla anlaşma yaptığını Sayın Altun ve ekibinin. Dolayısıyla seçimi manipüle etmek için bir hazırlık içerisinde olduğunu söylediniz. Sayın Altun da sizin bu iddianızdan sonra size cevap verdi, ‘Bu bir siyasi çaresizliktir’ dedi. ‘Bu iddiaların temeli yoktur’ dedi ve şu ifadeyi kullandı, ‘Neyin önünü almaya çalışıyor, biliyoruz’ dedi. İlk sorum bu olsun. Neyin önünü almaya çalışıyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- ‘Neyin önünü almaya çalışıyor, biliyoruz.’ Neyin önünü almaya çalışıyormuşuz? Bildiğini açıklasın. Niye açıklamıyor? Şimdi bu yönde bir bilgi geldi. Ama her gelen bilgiyi biz hemen kullanmıyoruz tabii. Bunu doğrulatmamız lazım. Sonra doğrulattık bazı kanallardan. İşte yurt dışında bu Dark Web dediğimiz, Deep Web dediğimiz, yani ona ne diyorlar Türkçesi; sahte hesap ya da kara hesap diyelim. Büyük sahtekarlık falan gibi.

Şimdi bunlar, ses ve görüntüleri değiştirerek olumsuz propaganda yapabilirler. Benim bir konuşmamı veya bir görüntümü alarak bir şekliyle karalamak istiyorlar. Bu bilgi geldiğinde biz bu bilgiyi önce araştırdık. Evet, bu bilgi doğru ve yurt dışından ciddi bazı hackerlerle sözleşme yapıldığı ve onlara Bitcoin üzerinden ödeme yapıldığı yönünde de bilgiler geldi.

Şimdi şunu söylemek isterim. Şu anda bunu yapanlar, uluslararası casus şebekelerinin tuzağına düşmüş durumdalar. Çünkü onlar bütün bunları biliyorlar zaten. Yani buradan giden paraların ne olduğunu… Bitcoin’i uluslararası kuruluşlar bulamaz mı? Devletler bulurlar. Teknolojik imkanlar bunun hepsini yakalar. İzi sürdüğünüz andan itibaren yakalarsınız. Bunu yapıyorlar. Buradan karalama kampanyasıyla, yalanlarla, iftiralarla beni suçlamak istiyorlar. Ben de bunu açıkladım. Şimdi paniğe kapıldılar; ‘Biz biliyoruz, neyi önlemeye çalıştığını…’ Biliyorsan açıkla. Niye açıklamıyorsun?

Selen Yalaz- Sayın Genel Başkan, siz bu iddiayı ortaya attıktan sonra özellikle bazı gazeteciler, bu iddiaların sizin yurtdışı seyahatlerinizle ilgili olduğuna yönelik yani bu Amerika ziyaretleriniz, İngiltere ziyaretleriniz, bunlarla alakalı bir ses veya görüntü, somut delil ne var aslında onu sormaya çalışıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi hatırlar mısınız; ben, M.I.T.’den çıktıktan sonra Boston’dan, kara yoluyla önce New York’a, Manhattan’da önce şu meşhur gökdelenin fotoğrafını çekip, orada küçük bir video çekmiştim, sonra oradan da Washington’a geçtim. O yol tabii 8 saat sürüyor. Şimdi o yol üzerinden bir şeyler yapmaya, kurgular yapmaya, ses kayıtları ve görüntüler üzerinden bir şeyler üretmeye çalışıyorlar diye bilgi geldi. Niye bunu yapıyorlar? Ben, gayet açık söylüyorum. Kaldı ki benim arabamda devletin polisi de var. Hani ben tek başıma gitsem, hani ‘Tek başına gitti’ derler. Devletin polisi de var yanımda, başkaları da var yanımda.

Şimdi iktidarı kaybedeceklerini biliyorlar. İftira ve yalanlarla acaba bu seçimi nasıl kazabiliriz, bunun arayışı içindeler. İletişim Başkanlığı, aslında bir İletişim Başkanlığı olmaktan tamamen çıkmış. Normalde İletişim Başkanlığı’nın ne yapması lazım? Halkı doğru bilgilendirmesi lazım değil mi, TRT gibi. TRT de malum… Bu tablo, onların panik içinde olduklarını gösteriyor. Ellerinde bilgi… Açıklayın kardeşim, ne bilginiz varsa açıklayın, ne olacak. Biz açık insanız, şeffaf insanız biz. Gizlimiz saklımız yok bizim. Ne gizlimiz, ne saklımız olacak bizim? Evimizin mutfağını bile açtık.

Selen Yalaz- Peki buna karşı bir önlem aldınız mı Sayın Genel Başkan? Yani bu ses videosu ya da görüntü neyse?

Kemal Kılıçdaroğlu- Doğru olmanın dışında hiçbir önleme gerek yok ki.

Selen Yalaz- Bu görüntülerin sahte olduğuna ilişkin ya da bu ses kaydının sahte olduğuna?

Kemal Kılıçdaroğlu- Daha bir şey çıkmadı.

Yavuz Oğhan- Çıksın bakalım mı diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bir de şu var; bunların hemen sahte olduğunu saptayacak, bir saat içinde sahte olduğunu saptayacak programlar da var. Biz bunu da biliyoruz. Bu konuda da önlem aldık. Çıktığı anda hemen onun sahte olduğunu ortaya koyacağız.

Tabi acı olanı şu; Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenlerin düştükleri acizlik. Ya insanda biraz utanma olur ya! En azından rakip, er meydanına çıkarken eşit koşullarda çıkarlar. Sen devletin bütün gücünü arkana almışsın, onun üzerinden karalama kampanyası başlatarak, ‘Efendim acaba Kılıçdaroğlu’nu nasıl yeneriz…’ Yenemezsin kardeşim, yenemezsin. Ahlaklı olursan gel yanıma. Oturursun, tartışırsın, mesele biter. 8 saati, 18 saati soracaksan, 18 saat. Benim hayatımı sorgulayacaksan hay hay, buyur gel hayatımı da sorgula. Zaten benim 27,5 yılım devlette geçti. Bütün attığım imzaların olduğu bütün evraklar devlet arşivinde. Ne olacak hepsi orada zaten. Bir şey yok ki. Onun dışında milletvekili olarak görev yaptığım süre de, e zaten o da belli; parlamentodaki konuşmalarım, diğerleri, her şey meydanda zaten.

Seçimi kaybediyorlar, bunun paniği içindeler. Acaba bu seçimi nasıl alırız diye çamura yatıyorlar. Türkçesi o.

Yavuz Oğhan- Biraz seçim meselesini konuşmamız lazım. Gelen anketler, beklentileriniz, 14 Mayıs, 15 Mayıs onların hepsini soracağım. Hatta bir takım kaygılar da var, o kaygıları da size iletmem için beni elçi olarak da düşünebilirsiniz. Çünkü çok sayıda kaygı, aman bunu da mutlaka hatırlat diye. Sizin bir görüntünüzü yayınladık, Erdoğan’ı da yapmışlar, bu Deep Web dediğimiz, büyük sahtekarlık dediğimiz yapay zekayla sizi konuşturmuşlar. Ama böyle hani, şaka amaçlı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi tabi.

Yavuz Oğhan- Gördüm ben onu, işte yayınladık da hatta. Erdoğan içinde…

Kemal Kılıçdaroğlu- 17 – 25 sürecinde de yapmışlardı öyle bir şey.

Yavuz Oğhan- Öyle bir şeyler olmuştu. Siz dediniz ki, ‘10 içinde yapılacak bu’, yani böyle bir istihbaratınız olduğunu söylediniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, son 10 günde.

Selen Yalaz- Şu an 10 gündeyiz.

Yavuz Oğhan- Bugünden sonra 10 gün var. Hala bu planın hayatta olup olmadığıyla ilişkili bir bilginiz var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo ek bilgi gelmedi. Ama ben bunu açıkladım.

Yavuz Oğhan- Netleşmiş olarak söylüyorum daha netleşsin diye. Sizin seyahatlerinizle ilgili bir hazırlık olduğunu duydunuz siz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gelen bilgi öyleydi. Bakın, bu devlette hâlâ devletini seven, devletine saygı duyan namuslu bürokratlar var. O namuslu bürokratlar, bu seçimin de sağlık bir ortamda, sağlıklı bir zeminde yapılmasını istiyorlar. İftirayla, karalama kampanyalarıyla, bel altı vuruşlarla bunun yanlış olduğunu biliyorlar ve ‘Bu, doğru değil’ diyorlar. Her şeyden önemlisi, devletin içindeki organlar hâlâ tümüyle bozulmuş değil. Hâlâ yürekli, hala namuslu, hala liyakat ehli çok sayıda kamu bürokratı görevinin başında.

Yavuz Oğhan- Şunu söylemek isterim. Şimdi zaten meydanlarda bu sizin seyahatlerinizle ilgili Cumhurbaşkanının konuşmalarında bir bölüm hep oluyor. Yani kimle konuştun, ondan talimat aldın ve benzeri ifadeler kullanılıyor. Dün akşam da tekrar gündeme getirilen ittifak protokolünün büyükelçiye redakte ettirildiğine ilişkin Süleyman Soylu’nun iddiası. Dün tekrar gündeme getirdi, ‘Elimizde ses kaydı var’ dedi. Ve benzeri şeyler devam edecek herhalde önümüzdeki günlerde. Ama bu sizin anlattığınız…

Kemal Kılıçdaroğlu- Açıklasın ses kaydını. Niye açıklamıyor? Kayıt varsa açıkla kardeşim, nedir bu? Kaldı ki, bizim Mutabakat Metniyle Ünal Bey’in de yakından uzaktan bir ilgisi yok. Mutabakat metnini hazırlayan Faik Bey bizden ve onun ekibi. Diğer partilerden de yine kamuda uzun yıllar çalışmış eski bürokratlar ve onların altında akademik dünyanın saygın insanları bir araya geldiler, 6 – 7 aylık bir zaman dilimi harcadılar ve bir Ortak Mutabakat Metni çıktı. Sonra biz bunu İngilizceye çevirdik. Anayasada yapılacak değişiklikler, yani Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile ilgili olarak hazırladığımız metni de hazırladık. Onu da başka ekipler hazırladı, hukukçu ekipler, onu da İngilizceye çevirdik. Bütün kütüphanelere, bütün büyükelçiliklere gönderdik. Gizli saklı bir şey yapmıyoruz ki. Sanki çok gizli bir şeyler yapıyormuşuz gibi. Yok öyle bir şey yani. Biz AB büyükelçileriyle yılsonlarında bir araya geliriz, onlar soru sorarlar biz cevap veririz, belli aralıklarla bir araya geliriz. Ayrıca bizim Dış Politika Danışma Kurulumuz var. Dış Politika Danışma Kurulunda; eski Dışişleri Bakanları, bizim eski Genel Başkanlarımız var, gene eski dışişleri kökenli büyükelçiler var. Bunlarla Türkiye’nin dış politikasını masaya yatırırız, tartışırız kendi aramızda. Bunlar CHP’yi bilmiyorlar. Kendileri gibi biliyorlar. Yok öyle bir şey. CHP 100 yıllık kurumsal geleneği olan, sağlıklı bir zemine oturmuş bir partidir. Biz her şeyden önce kendi ülkemizin çıkarlarını düşünürüz. Bizim için öncelik Türkiye’dir. Biz bunun için mücadele ederiz. Türkiye için neyi istiyoruz? Demokrasiyi istiyoruz, özgürlükleri istiyoruz. Biz uygar dünyanın bir parçası olmak istiyoruz. Biz kalkacağız da gizli kapaklı bir şeyler yapacağız! Ne yapacağız ki biz gizli kapaklı! Hayır, ne yapacağız ben merak ediyorum. Mesela Ünal Bey ne yapacak? Ünal Bey, bu ülkede büyükelçilik yapmış, dış politika konusunda yetkin bir insan. Ünal Bey ne yapacak ki?

Yavuz Oğhan- Bu casusluğa kadar getirildi ya dün akşam, onun için bir üstünden geçmek istedim ben.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ciddiye alınacak kişi değil zaten.

Selen Yalaz- Ne görüyorsunuz efendim, seçim ilk turda bitecek mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- İlk turda bitecek. Seçimler bunu gösteriyor. Az önce konuşmaya başlarken de söylemiştim zaten. Bir değişim talebi dipten geliyor, ‘Yeter artık’ diyorlar. Yani, “Eğrisi, kötüsü vs. 22 yıl, tamam kardeşim, çekil, yeni bir yönetim gelsin. Bir de bakalım, nasıl olacak? Sen yönettin, bizi buraya getirdin, soğana muhtaç hale getirdin, ciddi sorun var. Yeni insanlar da diyorlar ki ‘Biz, Türkiye’yi buradan çıkaracağız…’ E getirelim, bakalım deneyelim; çıkaracak mı, çıkarmayacak mı?” Çıkaracağız. Daha iyi koşulları getireceğiz Türkiye’ye. Türkiye’yi hızla büyüteceğiz. Ekonomik bunalımdan Türkiye’yi çıkaracağız. Çok kararlıyız.

Bakın bizim altı siyasi parti, yanlış hatırlamıyorsam 2 bin 400 maddelik bir Ortak Mutabakat Metni hazırladı, yani hükümet programı hazırladık. Cumhur İttifakının var mı? Yok. Ne yapacaklar? O da yok. Benim söylediğimi tekrar ediyor. ‘Mülakat kalkacak’, o da diyor ‘Mülakat kalkacak’. E yap; niye yapmıyorsun kardeşim, niye yapmıyorsun? ‘Fındık, 4 dolar Türk lirası karşılığı olacak’ dedim. ‘Bugüne kadar niye yapmadın’ diyor. Ben iktidarım, sanki o muhalefet. Çünkü artık yönetemiyorlar. O nedenle değişimin hızla gerçekleşmesi, ilk turda bitmesi ve Türkiye’nin rahat bir nefes alması gerekiyor.

Selen Yalaz- Sanıyorum bu değişim isteğiyle alakalı Van önemli bir örnekti. Bu kadar ilgi bekliyor muydunuz Sayın Genel Başkan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Van’da doğrusunu isterseniz bu kadar ilgi beklemiyordum. Düşündüğümden çok daha fazla bir ilgi oldu. Tabi orada beni heyecanlandıran, gençlerin fazlalığıydı. Alandaki gençler ki bunların büyük bir kısmı işsiz. Dolayısıyla büyük bir kısmı yine Van’ın büyümesini, kalkınmasını isteyenler, var olan sorunların çözümünü isteyenler, demokrasi isteyenler, demokrasi talepleri… Kayyum atandıktan sonra 306 işçinin işine son verilmiş. Ki bu işçiler, çığ geldiğinde de gönüllü olarak gidip çığın yol açtığı felaketi önlemek için de çaba harcadılar, uğraştılar. İnsanın ekmeğiyle oynanmaz. Ne olursa olsun, insanın ekmeğiyle oynanmaz. Ya karnını doyuracak bu insan, hayır sen aç kalacaksın diyorsun. Niye aç kalacak, hangi gerekçeyle aç kalacak? Karayollarının taşeron işçileri, gene aynı şekilde, onlar da haber göndermişler, yani ‘Gelemiyoruz ama biz de kadro talebinde bulunuyoruz. Ne olursunuz dillendirin’ diye söylediler.  

Yavuz Oğhan- Orada görünürse sorun olacak herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Hem sorun olacak. Bir de taşeron işçi zaten işine son verdi mi gideceği hiçbir yer yok. Başvuracağı hiçbir şey yok yani. Gerçekten ben ona çağdaş kölelik diyorum. Yarın sabah işe gelmediği andan itibaren bitiyor. Hiçbir hakkı yok.

Selen Yalaz- ‘Gençler beni heyecanlandırdı’ dediniz. O gençlere de önemli bir çağrınız var, Bu işi büt’e bırakmayalım’ diye. İkinci tur ihtimali görüyor musunuz Sayın Genel Başkan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gençlerin bu işi ikinci tura bırakmaması lazım. Çünkü 5 milyon 300 bin genç, ilk kez sandığa gidip oy kullanacak. Yani Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan gençler. Biz hepimiz eski oylarımızı kullandığımızda, yeni gelen 5 milyon 300 bin genç demokrasiden yana oy kullandığında, Türkiye’nin kaderi değişiyor. Gençlerin şöyle bir bana göre tarih yazacağı bir ortam var. Bir otoriter yönetimi demokratik yollarla yolcu etmiş oluyorlar, sandığa gidip demokrasiden yana oy kullandıklarında. Evet sandığa gideceğiz, evet oyumuzu kullanacağız, evet özgürlükleri getireceğiz ve bir otoriter yönetimi değiştireceğiz. Ben gençlere diyorum ki, ‘Siz bunu yaptığınızda, dünya siyaset tarihine çok güzel bir armağan bırakmış olacaksınız. Bir otoriter yönetimin, demokratik yollarla gönderilmesi örneğini bütün dünyaya göstermiş olacaksınız’ diye. Gerçekten de öyle. Gençler heyecanlı. Sandığa gitmek ve oylarını kullanmak istiyorlar. Bu bizi de heyecanlandırıyor doğrusunu isterseniz. Ama sonuçta bu yönetimin ömrü doldu artık, değişmesi lazım.

Yavuz Oğhan- Şimdi bu meseleyle ilgili gençlerden gelen, benim de 20 yaşında bir oğlum var, biraz ondan da nabzını almaya çalışıyorum tabi gençlerin. Farklı düşünenler, bu yapılan propagandalardan etkilenenler var. Biraz da milliyetçilik damarının daha yoğun olduğunu da görüyorum gençlerde. Böyle bir şey de var. Mesela bu konuya ilişkin de iktidar partisi kampanyalarında bir takım argümanlar ortaya koyuyor. Diyor ki mesela, ‘Suriye’den askerleri çekecek eğer iktidar değişirse, Kemal Kılıçdaroğlu gelirse.’ Diyor ki, ‘Irak’taki operasyonları bitirecek, Suriye sınırını PKK’ya teslim edecek.’ Bunu bugün Cumhurbaşkanı da söyledi, Suriye sınırıyla ilgili sözleri. Bu konudaki açıklamanız ne? Yani mesela Suriye’deki askerler meselesi, Irak’taki operasyonlar meselesi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi devleti böyle yönetiyorlar. Bir kişi talimat verecek askerler gelecek, bir kişi talimat verecek askerler gidecek. Devlet öyle yönetilmez. Öyle yönetildiği için bu halde zaten. Devlet şöyle yönetilir; Suriye’de askerimiz var mı? Var. Toplarsınız Milli Güvenlik Kurulunu. Milli Güvenlik Kurulunda Türkiye’nin çıkarlarını nedir, ne değildir? Askeri çekelim mi, çekmeyelim mi? Çekeceksek hangi gerekçe, çekmeyeceksek gerekçesi ne olacak? Çekmeyeceksek yeni bir tezkereyi Meclis’e götürmek zorundayız. Ve Meclis’te bizim bunu oturup bütün ayrıntılarıyla anlatmamız lazım. Belki bunun kamuoyu tarafından,  yani diyelim ki, başka ülkeler tarafından bilinmesini istemiyorsanız kapalı oturum teklif edersiniz ve kapalı oturum yaparsınız. Kapalı oturumda gerçekleri bütün milletvekillerine anlatırsınız ve onların desteğini alırsınız. Devlet böyle yönetilir. Siz Milli Güvenlik Kurulunu bir tarafa atayım, Meclis’i de bir tarafa atayım, Meclis’te oy kullananlar benim askerim, ben ne dersem el kaldırıp indirirler. Bu anlayışla beni eleştiriyor. Ben öyle bir devlet anlayışına sahip değilim ki, devleti öyle yönetmeyeceğim ki. Milli Güvenlik Kurulunu toplayacağız, nedir bu olay diyeceğiz.

Yavuz Oğhan- Devletin menfaati neyse?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Devletin menfaati neyse. Çünkü onlar diyeceklerdir; asker diyecek, Milli İstihbarat Teşkilatı diyecek, bölgedeki valiler, kaymakamlar, onlardan gelen bilgiler; bütün bunların hepsi değerlendirilecek. Emniyet, istihbarat bilgi verecek, diyecek ki; evet biz bunu çekelim, gerek yok veya şu kadar gerileyelim veya hayır yerinde duralım diyeceklerdir, önereceklerdir. Biz de bakacağız, siyaseten alacağız, değerlendireceğiz ve diyeceğiz ki, evet bizim devletimizin menfaati böyleyse bu kurala uyacağız. Ama siz bunları dinlemeden, ,2Kemal Kılıçdaroğlu gelecek, Suriye’deki askerleri çekecek...’

Türkiye’deki Suriyelileri iki yıl içinde göndereceğim. O konuda halka söz verdim. Onların evini, yolunu, okulunu, kreşini yapacağız. Neyle? Avrupa Birliği’nden alacağımız fonlarla yapacağız. Bizim müteahhitler yapacak. Yani sonuçta yine biz kazançlı çıkacağız. Yani bir taşla iki kuş vurmuş olacağız. Hem müteahhitlerimiz yani Türkiye kazanacak, hem bu insanların kendi ülkelerinde evi, yolu, okulu, kreşi her şeyi olacak bunların. Gaziantepli iş insanlarına diyeceğiz ki, gidin kardeşim fabrikalar kurun, orada çalışsınlar; çalışacaklar, Türkiye böylece ekonomik güç olarak da oraya gitmiş olacak. Dolayısıyla insanlar yaşayacak. Gelecekler Türkiye’de tatil yapacaklar, düğünlerini Türkiye’de yapacaklar, her şey olacak. Asıl tehlike, bunların görmediği. Çünkü bunlar devleti yönetmesini bilmiyorlar. Asıl tehlike şu; 3 milyon 600 bin Suriyeli. Peki, 20 yıl sonra hepsi yaşlandı, büyük bir kısmı. Ne olacak? Yüzde 99,9’unun sigortası yok. Hepsi kaçak çalışıyor. Hepsi 10, 12, 18 saat çalışıyor. Robottan daha ucuz. Asgari ücretin yarısına çalışıyor. O nedenle bir grubu diyor ki, sakın gitmesin sanayi durur. Niye sanayi dursun kardeşim ya? İnsan sömürüsü üzerine sanayi oluşur mu?

Yavuz Oğhan- Emeğin hakkı verilmeden olur mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Emeğin hakkı verilmiyor. Bu Türkiye’nin itibarıdır. Türkiye’nin itibarı, kişi çalışıyorsa hakkını teslim etmektir. Aksi halde siz hak yemiş oluyorsunuz. Bir başka kişinin alın terini çalmış oluyorsunuz. Bu Türkiye’nin itibarına yapılmış en büyük haksızlıktır. Bu olmaz. Oraya göndereceksiniz. Avrupa Birliği bu fonları vermek zorunda. Niçin? Kardeşim eğer sen bu fonları vermezsen ben bu insanları burada tutmayacağım, kusura bakma. Açacağım kapıları, nereye istiyorlarsa gitsinler. Ama sen istiyorsun burada kalsınlar. Hayır. Kendi ülkelerinde daha huzur içinde yaşarlar. Oturacağız, meşru hükümetle sözleşme yapacağız, Birleşmiş Milletleri devreye koyacağız. Diyeceğiz ki…

Yavuz Oğhan- Esad’la yani?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette, Esad yönetimi, meşru yönetim o.

Yavuz Oğhan- Büyükelçilik açılacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette açılacak. Karşılıklı büyükelçilikleri açacağız.

Yavuz Oğhan- Hemen mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hemen açacağız. Dolayısıyla buradaki insanların giderken can ve mal güvenliklerini sağlayacağız. Türkiye, Ortadoğu’nun dominant ülkesi zaten. Biz başka bir yerden mi korkacağız? Niye korkalım yani? Hangi gerekçeyle korkuyoruz? Güçlü bir ülkeyiz biz. Can ve mal güvenliklerini sağlayacağız, mesele bitecek. Suriyeli kardeşlerimizi de, kendi ülkelerine uğurlamış olacağız. O, ‘Efendim, Suriye’den asker çekilecek...’ E biz orayı işgal etmeyeceğiz ki. Öyle bir niyet de yok, onlar da söylediler zaten. Orada güvenliği sağladıktan sonra ve protokol de yapacağız; Suriye’den benim topraklarıma bir tek terörist girerse, ben yeniden gelirim kardeşim, kusura bakma. Bunun da önlemini alacağız. Biz bunlar gibi devleti yönetmeyeceğiz. Devlet akılla, bilgiyle, birikimle, erdemle yönetilir. Böyle devlet yönetilir mi? Bu hale getirdiler devleti.

Bir şey daha var, onu çoğu kişi bilmez. Medya da çok üzerinde durmadı. Niye durmadı bilmiyorum doğrusunu isterseniz. Son Suriye tezkeresine biz hayır dedik. Niye hayır dedik?

Yavuz Oğhan- Oradan çok eleştiriliyorsunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tezkerede bir şey var, ‘Terörle mücadelede; Cumhurbaşkanı, yabancı ülke askerlerini Türkiye’ye davet edebilir.’ Yabancı askerin benim ülkemde ne işi var? Ben ülkemde yabancı asker postalını görmek istemiyorum. Ben milliyetçiyim, ben Kuvayı Milliyeciyim. Terörle mücadelede 30-35 yıldır yabancı askerler mi mücadele ediyordu, yabancı güvenlik güçleri mi mücadele ediyordu? Hayır. Bizim polisimiz de, askerimiz de, korucumuz da, neyse, terörle mücadelede bedel ödeyen bizim insanlarımız. Mücadele eden de bizim insanlarımız. Hayır diyor ben yabancı asker de çağırabilirim. Kim bu yabancı asker? Erdoğan’a sordum, ‘Kim bu yabancı asker?’, cevap yok. Bahçeli’ye de sordum, o da evet dedi, ‘Kim bu yabancı asker?’ Sen nasıl bir milliyetçisin? Kendi ülkene yabancı askeri davet edeceksin, benim ordum, benim silahlı kuvvetlerim, benim polisim terörle mücadele edemiyor, beceriksiz, gelin siz terörle mücadele edin... Ya böyle bir akıl olur mu, böyle bir mantık olur mu? O nedenle hayır dedik. Onlar hemen koştular, vay efendim işte terör örgütüne destek veriyor onun için. Medya bunun üzerinde durmadı ve bu tartışılmadığı için yeteri kadar, geniş halk kitleleri bunu duyamadı. Bunun duyulması lazım, bunun anlatılması lazım. Bunu gidiyorum, anlatıyorum kendilerine.

Bir şey daha, ‘Neden terör örgütlerinin isimlerini saymıyorsunuz?’

Yavuz Oğhan- Bunun defalarca aslında sosyal medyada örnekleri de gösterildi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi, terör örgütü, kendi adının duyulması için de zaten terör yapar. Ya sen onun adını andığın zaman zaten onun propagandasını yapmış oluyorsun. Diyorum, bizde bir devlet geleneği var CHP’de; açın Genelkurmayın internet sitesine bakın, terör örgütünün adını yazmaz. Milli Savunma Bakanlığı yapmaz bunu. Ya biz de düşünüyoruz. Devletimiz ne diyorsa biz de onu söyleyelim. Devletten farklı düşünmeyelim diyoruz biz. Hayır, onlar diyor ki, ‘İlla onun propagandasını yap’. Yapmıyoruz arkadaş, seviyorsan propagandayı otur yap.

Selen Yalaz- Peki Sayın Genel Başkan, burada bir virgül koyalım. Ufacık bir araya gidiyoruz.

Yavuz Oğhan- Seçim gecesi, seçim sonrası…

Kemal Kılıçdaroğlu- Ve seçim öncesi.

Yavuz Oğhan- Seçimin hemen öncesi.

Selen Yalaz- Ufacık bir ara, aranın ardından birlikteyiz tekrar. Evet efendim, KRT TV, Yön Radyo ortak yayınımız devam ediyor. Gazeteci Yavuz Oğhan’la birlikte Millet İttifakının 13. Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz. İlk yarıyı bitirdik ama şimdi tabi seçim gecesi.

Yavuz Oğhan- Çok kritik bir nokta. Gelirken bana en çok sorulan sorulardan birisi, bir kaygı var. İstanbul seçimleri aslında bu kaygının temelini oluşturuyor. Çünkü kötü bir deneyim var, sicilde böyle bir sıkıntı var. Sizin açıklamalarınız var YSK’ya güvenmiyoruz diye. Anadolu Ajansı aynı şekilde.

Kemal Kılıçdaroğlu- TRT’de dahil.

Yavuz Oğhan- TRT’ye gittiniz mi bu arada?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gittim bugün.

Yavuz Oğhan- Kim karşıladı sizi kapıda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Galiba bir Genel Müdür Yardımcısı olabilir.

Yavuz Oğhan- Genel Müdür gelmedi mi karşılamaya?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum içlerinde var mıydı, yok muydu…

Yavuz Oğhan- Onu merak ettim, orada da çünkü bir şikayetiniz olduğu için. Şimdi o gece yapılacak olan yani işte açıklamalar yapılacak ve benzeri olacak. Hem o geceye ilişkin nasıl takip edilecek sorusu var özellikle muhalif seçmenin kafasında. Hem de ertesi gün ortaya çıkacak tabloyu iktidar herhangi bir şekilde manipüle edebilir mi? Buna ilişkin aldığınız önlemleri merak ederiz. Bir de daha çok, işte yüzde 50,5 Kemal Kılıçdaroğlu oy aldı, bununla ilgili ortaya çıkabilecek kaotik bir şey olabilir mi? Herkesin kafasında böyle bir şey var.

Selen Yalaz- Ufak bir şey de ekleyim. Çünkü hem Sayın Cumhurbaşkanı, hem de bakanları sürekli şu iddiada bulunuyor. Yani ‘İktidarın değişmesi, Türkiye’nin egemenliğine bir darbe.’ Bu söylemi çok fazla duyuyoruz. Dolayısıyla çok önemli bir konu aslında.

Yavuz Oğhan- Bir de ‘Benim milletim teslim etmeyecektir şuna buna’ falan diye…

Selen Yalaz- Soğana, patatese…

Kemal Kılıçdaroğlu- O sözü hani politik olarak kabul ediyorum. ‘Teslim etmez’ falan,yani bana oy verin demek istiyor. Onu hadi biraz anlayışla karşılarım ama yani bizim kazanmamızı darbe olarak tanımlamak, aslında demokrasiye inanmamak demektir. Ya arkadaş, seçim tarihini belirleyen sen, Meclisi fesheden sen, kararı alan sen, vatandaşın önüne sandıkları koyduran sen, şimdi diyorsun ki ‘ Vatandaş oy kullandı, benim adım çıkmazsa bu bir darbedir’. Yani ‘Ben halka güvenmiyorum’. Demokrasiye inançsızlığın bir sonucu aslında bu. İki; devleti tek kişinin yönettiğinin somut bir örneği. ‘Ben karar veririm, ben yaparım. Sandığı koydum; ben çıkarsam olur, ben çıkmazsan bu bir darbedir.’ Bu anlayış var. Tabi bu anlayış, bildiğimiz klasik tarihteki diktatörlerin anlayışıdır. Ne olursa olsun ben bunu bir tarafa bırakıyorum. Onların zaten demokrasiye inanmadıklarını da biliyorum. Yargıyı kontrol altına aldıklarını da biliyorum.

YSK’ya güvenmiyoruz, TRT’ye güvenmiyoruz, Anadolu Ajansı’na güvenmiyoruz. O zaman biz, kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız. Tam 1,5 yıldır sandıkların güvenliği için çalışıyoruz. Sandık sayısı belli değildi ama geçen seçimlerdeki sandık sayılarını esas alarak bir çalışma yaptık. Sonra sandık sonuçları, sayılar, yerler belli olduktan sonra çalışmayı güncelleştirdik. Arkadan deprem oldu. Deprem sonrası bir çalışma daha yapmak zorunda kaldık. Çünkü hayatını kaybedenler oldu, bulundukları yerin dışına çıkanlar oldu. Orada yeniden bir çalışma daha yaptık. Şu anda yanlış hatırlamıyorsam geçen hafta arkadaşlar, sandıkların yüzde 99,9’unda temsilci bulunduruyoruz. Var yani. Bunlar sadece temsilci görevlendirmekle değil bu olay. Gönüllü gençlerden oluşan bir ekibimiz var, onlara tek tek telefon ediyorlar. İl ve ilçe başkanlarının bize gönderdikleri listelerde adı, soyadı ve telefonu var. Soru şu; ‘Siz hangi sandıkta görevlisiniz?’ Doğru yanıt veriyorsa hemen artı koyuyoruz; ‘Tamam, bu biliyor, orada’. Eğer ‘Hayır bilmiyorum’ diyorsa oraya eksi koyuyoruz, arıyoruz ve bunu değiştirin ya da hatırlatın eğer gerçekten bu işi yapacaksa devam, yapmayacaksa kaldırın yerine yeni bir arkadaş koyun. Ayrıca bunların tamamı eğitildi. Eğitim merkezimiz, bu insanları yani bu arkadaşlarımızı…

Yavuz Oğhan- Ne yapacaklarını biliyorlar yani?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani. ‘Sandığın başına nasıl gidecekler. Başlangıçta tutanağı imzalamayacaklar. Oy kullanmada nasıl olacak. Sayım sırasında asla dışarı çıkmayacaklar. Sigara içmek için bile dışarı çıkmayacaklar. Orada kalacaklar. Toplamlar nasıl yapılıyor, rakamlar nasıl aktarılıyor.’ Bütün bunların hepsini kontrol edecekler, orada olacaklar. İmzaladıktan sonra tutanağın bir fotoğrafını çekip cep telefonuyla Genel Merkezimize gönderecekler.

Yavuz Oğhan- Asıl kritik olanda o herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Bizim elimizde ıslak imzalı tutanak olacak böylece. Bu konuda örgütleri iyi eğittik. Herkes görevinin başında olacak. Tabi bu sadece CHP’nin. Bizim dışımızda beş parti daha var. O partiler de var. Ayrıca diğer partiler de var, onlar da temsilci gönderecekler. Arzu ederlerse biz müşahit kartı yeteri kadar, müşahitte görevli değil ama gözlemci olarak da CHP’li görevlendirebileceğiz. Bu konuda da herhangi bir sorunumuz yok. Rakamlar bize geldikten sonra o rakamları, kendimiz kamuoyuyla paylaşacağız.

Hatırlarsanız İstanbul seçimlerinde bir ara Anadolu Ajansı ve YSK, verileri açıklamadı. Durdurdu. Gelsin de acaba oradan bir şeyler gelir mi diye. Tam yargının yüz karası bir olaydır bu. Tıpkı Anayasa Mahkemesine Yargıtay’dan bir üyenin, bir Yargıtay kararı altında imzası olmadığı halde Yargıtay tarafından seçilmiş olması. Bu da yargının yüz karası olaylarından birisidir. Yani bizim cumhuriyet tarihimizde böyle bir rezalet hiç yaşanmamıştır. Burada da böyle bir rezalet hiç yaşanmadı. İstanbul seçimlerinde de işte ‘4 tane oy pusulasından 3’ü doğrudur 1’i sahtedir’ diye. Hiç kimsenin aklına gelmeyen, hayal bile edemeyeceği ama gelen talimat üzerine nasıl olur da biz bir kumpas kurarız, bunu tekrar yeniden yaparız diye o yola gittiler. Orada yürekli bazı yargıçlar vardı ama bazıları bunun altına imzayı attılar. Onlar da iradeleri satılık olan insanlardır. Talimatla görev yapan insanlardır. Onlara yargıç demiyoruz. Sarayın kapı kulları onlar. Kapı kulları görevlerini yaptılar.

Bu YSK üyeleri yeniden seçildi ve onları yakından takip ediyoruz. Görevlerini yaparlarsa başımızın üstünde yerleri var. Ama yine saraydan gelen talimata göre görev yapmaya kalkarlarsa, zamanında açıklamazlarsa, ‘durun bakalım nasıl olacak, acaba biz sarayı nasıl kazanmış gibi gösteririz’ diye bir çaba içine girerlerse onlara da gerekli cevabı vereceğiz. Ama şimdilik duruyoruz. Biz ve Millet İttifakını oluşturan bütün partiler bu konuda hassasız ve çalışıyoruz. Gelen verileri açıklayacağız.

Burada önemli olan nokta şu, bütün parti örgütümüze, partililerimize, vatandaşlarımıza; seçim gecesi galip geldiğimizde kimse sokağa çıkmasın, sevinç gösterileri yapmasınlar. Herkes evinde otursun. Ertesi sabah nasıl olsa gelecek rakamlar netleşecek ve ondan sonra YSK mazbatayı vermek zorunda kalacak. Çünkü sevinç gösterileriyle dışarı çıkıldığında taşkınlık yapılabilir, bazıları provokasyona gelebilir. Eli silahlı unsurlar sokağa çıkabilir. Dolayısıyla buna izin vermeyecek bir ortamı yaratmak zorundayız. Örneğin Ekrem Bey’in ikinci kez seçime gitme zorlaması ya da hukuksuzluğu ortaya çıktığında Parti Meclisini topladım ve Parti Meclisindeki bazı arkadaşlar, ‘Seçimlere katılmayalım, bunu protesto edelim’ dediler. ‘Hayır’ dedim,  ‘Gireceğiz ve daha fazla farkla alacağız.’ Çünkü ben, bu ülkenin insanlarının adalet duygusuna yani vicdanına güveniyorum. Kişi diyecek ki, kardeşim seçildi, sen iptal ediyorsun, yani benim irademe ipotek koyuyorsun. Öyle mi? Ben de gideceğim oyumu Ekrem Başkana vereceğim dedi ve gereğini yaptı. Burada da umarım benzer sonuçlar çıkmaz ortaya. Zaten öyle 50,5 falan değil inşallah açık farkla alacağız.

Selen Yalaz- Siz benzer bir girişim bekliyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yüksek Seçim Kurulu mu?

Yavuz Oğhan- YSK vasıtasıyla veya başka yollarla?

Selen Yalaz- Seçimi tekrar iptal etmek, yeniden yapmak gibi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hangi gerekçeyle seçimi iptal edecekler?

Selen Yalaz- Yerel seçimlerde olduğu gibi mesela.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır. Onu denediler ve o yolun çıkar yol olmadığını gördüler.

Yavuz Oğhan- Siz nerede olacaksınız o gece?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ankara’da.

Yavuz Oğhan- Bütün organizasyonun başında mı olacaksınız? Çünkü İstanbul’u şöyle hatırlıyoruz da onun için sordum bu soruyu. İstanbul’da da işte Ekrem İmamoğlu, yarım saat arayla televizyona çıktı, ‘Bu sonuçlara inanmayın...’ Çünkü Binali Yıldırım da ‘Kazandık’ demişti. Onun üzerine Ekrem İmamoğlu, ‘İnanmayın, bize geliyor, daha bitmedi seçimler’ ve benzeri diye. Çok heyecanlı da bir geceydi. Yani ben çok iyi de hatırlıyorum onu. O nedenle o gece bir enformasyona ihtiyaç oluyor insanlarda. Bir de liderliğe. Siz ne yapacaksınız, onu merak ediyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi şöyle, seçim öncesi bu dediğimiz çalışma sandık güvenliği. Ayrıca burada bir şey daha var. Hemen hemen büyük metropollerin tamamında gönüllü avukatlar, okulların önünde görev yapacaklar. Yani gönüllü olarak bulunacaklar, herhangi bir sorun çıktığı zaman, bizim sandık görevlisi telefon edecek ve gelecek müdahale edecek. Yani daha doğrusu hukukun gereğini yapacak.

Yavuz Oğhan- Hukuki müdahale demek istediniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi evet. O müdahaleyi yapmış olacak. Seçim gecesi ve seçimden sonra… Kendi aramızda konuşuyoruz şu anda nasıl bir yol, yöntem izleyelim diye. Onu netleştirmedik,henüz netleştirmedik ama önümüzdeki günlerde bunu netleştireceğiz, bir iki gün içinde.

Selen Yalaz- Geçtiğimiz günlerde bir video çektiniz Sayın Ali Babacan’la birlikte. Sonrasında tabi merak ediyoruz acaba bu kadrolar ne zaman tam olarak netleşecek? Bir tarih veriyor musunuz? Seçimden önce mi, seçimden sonra mı? Kimler olacak?

Yavuz Oğhan- Ben daha çok isim merak ediyorum. Mesela Hazine Bakanlığında, İYİ Partiden Profesör Bilge Yılmaz olacak mı? Maliye Bakanlığında, sizin Genel Başkan Yardımcınız olacak mı, Bülent Kuşoğlu?

Selen Yalaz- Ahmet Akın Enerji Bakanı olacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yavuz Bey şöyle…

Yavuz Oğhan- Bununla ilgili görüşme yapıldı yani?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır, herhangi bir görüşme yapılmadı. Tabi herkesin gönlünde bir şey var. Ama sonuçta ittifakı oluşturan liderler oturup buna karar verecekler. Oturacağız, karar vereceğiz buna. Bunun yolu, yöntemi konusunda da ilkeyi belirledik. Her partiye bir bakanlık, sonra alınan oylara göre bakanlık sayıları belirlenecek. Bu da tutanak tutuldu, altını hep beraber imzaladık ve bunu kamuoyuyla da paylaştık. Bunu bir tarafa koyuyoruz.

Şimdi, bakanlıklar üzerinde duruluyor, aslında en son durulması gereken konu bakanlıklar. Neden? Önce bürokrasi üzerinde durmamız lazım. Çünkü bakan geldi oturdu, o bakanlığı ne kadar tanıyor? O bakanlıktaki bürokratlar, düzgün, namuslu bürokratlar, önce bakanlığın durumuyla ilgili bakana brifing verecekler, sorunları anlatacaklar. Çünkü bunların bir kısmı istifa etmiş sayılacak. Öyle. Oralara… Düzgün insanlar kalacak yerinde yani herkesin illa görevine son verilecek diye bir kural yok. Görevini layıkıyla yapmışsa, liyakat sahibiyse, o görevi doğru yapmışsa görevine devam edecek zaten. Yerine yeni insanlar atanacak.

Dolayısıyla siz… En kritik konu ne? Ekonomi. Bir; Merkez Bankasının Başkanı kim olacak? İki; BDDK Başkanı kim olacak? Üç; Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı kim olacak? Dört; Kamu İhale Kurumu Başkanı kim olacak? EPDK Başkanı kim olacak? İMKB Başkanı kim olacak? Şimdi buralara yetkin insanlar, finans çevrelerine, içerde ve dışarıda finans çevrelerine güven veren insanları atamak zorundasınız. Bakan kim olursa olsun. Şimdi herkes bakan kim olacak diye soruyor. Bakanın bir önemi yok ki, bakan gelecek, oturacak siyasi karar alınacak, bürokrasi o alınan siyasi kararların artısını ve eksisini siyasi otoriteye sunacak. Bu kararı aldınız ama şu sakıncaları veya şu yararları var veya şöyle bir öneri getirelim diyecek bürokrasi. Çünkü bürokrasi devlet demektir, bakan ise parti demektir. Devlet ayrı, parti ayrıdır. Şimdi bunlar, devleti partileştirdiği için…

Yavuz Oğhan- Eskiye bir dönüş olacak diyorsunuz siz biraz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Bakan olacak. Oysa örneğin ben Maliye Bakanlığında çalışırken, Sayın Ahmet Kurtcebe Alptemoçin mühendisti Maliye Bakanı olarak atandı. Sakıncası var mı? Yok. Bakanlığı çok da güzel yönetti. Ama bürokrasi, Sayın Bakana her türlü bilgiyi bir şekliyle verdi. Bakanlık nedir, ne yapar, sorunları nedir, bütün bunları. Bakanlık talimat gelir, diyelim ki kendileri yani Sayın Başbakan veya bakanlar kurulundan bir vergi yasası çıkacaksa, bir bütçe yapılacaksa, bütçeyle ilgili ödenekler nasıl harcanacak, bununla ilgili kurallar neyse, oturulur anlatılır; devletin geleneği budur, töresi budur, yasaları budur, yönetmeliği budur, bu çerçevede uygulama böyledir.

Yavuz Oğhan- Böyle yaparsak artısı olur, böyle yaparsak eksisi böyle olur vb. tercih yaparız. 

Kemal Kılıçdaroğlu- Böyle olur. Hatta bazen Sayın Bakan, tabi konu çok teknik olduğu için bakanlar kuruluna gidip diyelim ki yasayı sunarken bürokratlarla beraber gider, bürokrasi o yasaları sunar neyin ne olup olmadığına dair. Bunları anlatır. Bunlar tabi devleti tamamen tahrip ettikleri ve kolanlarını çürüttükleri için ‘Her şeyi biz biliyoruz’ diyorlar, ‘Bürokrasi ne demektir’ diyorlar. Bürokrasi, devlet demektir. Sokakta polisi gördüğünüzde, muhatap olduğunuzda, devletle muhatap oluyorsunuz. Ama bunu bilmiyorlar.

Yavuz Oğhan- Şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki sadece bakanlar değil daha çok bürokratlar var, bunlar daha çok etkili ve biz aslında oralara da bir şeyler düşünüyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şampiyonlar Ligi diyoruz buna.

Yavuz Oğhan- Dediğinizin içinde onlar da var?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet Şampiyonlar Ligi.

Yavuz Oğhan- Peki nasıl belirleyeceksiniz bunu seçimlerden önce? Liderlerle bir toplantı mı yapacaksınız geçmişte olduğu gibi? Yoksa alttan birileri çalışıyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. İşin kuralı şu. Bazı bağımsız kurumlar var, az önce saydığım bağımsız kurumlar var. O bağımsız kurumların ilgili oldukları bakanlıklar var. Bakanlıklar elbette doğal olarak hemen belirlenecek. Ama bürokrasi belli bir zaman dilimi içinde. Hemen ertesi gün bakan atar gibi bürokrat atayamazsınız. Bürokratın o konuda bilgili ve birikimli, belli bir deneyimi olması lazım.

Yavuz Oğhan- Seçimden önce belirlenecek mi bu isimler?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Seçimden önce her bir Genel Başkanın mutlaka kafasında diyelim ki Merkez Bankası Başkanı kim olabilir.

Selen Yalaz- Bir havuz oluşturulacak anladığım kadarıyla.

Kemal Kılıçdaroğlu- Benim kafamda diyelim evet şu kişi iyi bir Merkez Bankası Başkanı olabilir. O zaman onu diğer liderlerle beraber konuşuruz, bunun Merkez Bankası Başkanı olması lazım. Neden? İçerdeki finans çevrelerine de, dışarıdaki finans çevrelerine de güven veren ve Merkez Bankasını kendi kurallarına göre yönetecek bir kişi. Bağımsız bir Merkez Bankası Başkanı olacak. Öyle saraydan talimat geldi; faizi indir, faizi kaldır değil.

Yavuz Oğhan- Ekonomiyi şu isimlerle yöneteceğiz diye bir açıklama bekleyelim mi biz sizden seçim öncesinde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır, şu aşamada değil.

Yavuz Oğhan- Yani Ali Babacan, Bilge Yılmaz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle yani. Şimdi Bilge Bey de birikimli bir ekonomist, akademisyen. Sayın Babacan, daha önce malum ekonomi konusunda yönetim deneyimi var. O da, o dünyayı içerde ve dışarıda pek çok finans çevreleriyle zaman zaman bir araya gelen bir kişi bakanlığı döneminde. Bunlar olacak tabi. Sonuçta bunlar oturulacak değerlendirilecek. Burada amaç ne? Amaç şu; 6 ay içinde Türkiye’ye bir nefes aldırmak. Ondan sonra yapılması gereken ne varsa işin kuralına göre yapılır.

Yavuz Oğhan- Seçim sonrasında anladığım kadarıyla?

Kemal Kılıçdaroğlu- Seçim sonrası tabi.

Yavuz Oğhan- Bir takım başkanlıklar var…

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle bir şey yapmak istiyoruz Yavuz Bey. Devleti gerçekten de devlet konumuna getirmek istiyoruz. Devleti bunlar tahrip ettiler. Yargı yargı olmaktan çıktı. Parlamento parlamento olmaktan çıktı. Yürütme organıysa bir kişi. Eskiden müsteşarlıklar vardı. Müsteşar olmak için o alanda en az 12 yıl çalışman gerekiyordu. Şimdi bunların tamamı gitti. Bakan yardımcıları dünyadan habersiz neyse.

Yavuz Oğhan- Tam da o konuyla ilgili bir şey soracaktım. Şu anda başkanlıklar var doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olan. Diyanet İşleri Başkanlığı gibi, MİT Başkanlığı gibi, Savunma Sanayi Başkanlığı gibi. Bu başkanlıklarda tepede görev alan isimlerden birlikte çalışacağınız isimler olabilir mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olabilir tabi. Düzgün çalışmışlarsa, görevlerini tam yapıyorlarsa.

Yavuz Oğhan- Mesela MİT Müsteşarı, mesela Diyanet İşleri Başkanı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyoruz tabi. Şimdi az önce de söyledim; illa herkesin, yaklaşık bin veya bin 200’e yakın veya bin 300’e yakın bürokrat istifa etmiş sayılıyor. Yani Erdoğan’dan sonra istifa etmiş sayılıyor. Tabi istifa ettiler diye hemen ertesi gün kapıyı kapatıp gitmiyorlar, görevlerinin başındalar bunlar yeni bir atama yapılıncaya kadar. Veya evet başarılı birisidir, görevine devam eder. Bu da oturulacak karar verilecek.

Yani şöyle bir mantıkla asla devleti yönetmeyeceğiz. Geldik, her şeyi darmadağın edeceğiz ve yeni bir şey yapacağız. Hayır efendim devlet öyle yönetilmez. Kinle, öfkeyle, intikam duygusuyla devlet yönetilmez. Devlet adaletle yönetilir. Kişinin görüşü, siyasi görüşü hiç önemli değil benim açımdan. Benim açımdan o işi iyi yapıyor mu yapmıyor mu? İyi yapıyorsa tamam kardeşim gel, sen bu işi iyi yapıyorsun, al bunu götür. Çünkü onun yapacağı her güzel iş benim haneme yazacak. Her kötü iş de benim haneme yazacak. O nedenle aşırı siyasallaşmamış, politize olmamış, devleti bilen, kurumlarını bilen, devlet terbiyesini bilen, neyin ne olduğunu bilen, siyasetçiyle konuşurken çekinmeden doğruları rahatlıkla ifade eden bir yapı, bir düzen istiyoruz aslında. Devletle partinin ayrıldığı bir düzeni istiyoruz.

Selen Yalaz- Diğer liderleri de mutfağınızda ağırlayacak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gelirse ağırlarız tabi, niye ağırlamayalım tabi.

Yavuz Oğhan- Şunun altını çizelim. ‘Eğer seçimleri kazanırsak, muhalefeti destekleyen seçmenlerin sokağa çıkmamasını rica ediyorum’ dedi Kemal Bey, o gece provokasyona açık bir ortam olduğu… Herhalde bu gecenin en flaş çıkanlarından birisiydi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, bir ortam olabilir, o ortamı yaratmamak gerekiyor.

Selen Yalaz- Sayın Genel Başkan, çok çok teşekkürler, bu yayına katkınız için. Yavuz Oğhan, sana da çok teşekkürler.

Yavuz Oğhan- Ben de çok teşekkür ederim.

Selen Yalaz- Biz burada özel yayınımızı noktalıyoruz. KRT TV, Yön Radyo ortak yayınımızı. Efendim çok ciddi bir teveccüh gösterdiniz. Soru yağmış özellikle sosyal medyadan ama zamanımız yettiğince sormaya çalıştık, burada noktalıyoruz özel yayınımızı. İyi akşamlar.