15.05.2025
15.05.2025
“ÜÇ SENE SONRA ‘MİLLETİM AFFETSİN, KANDIRILDIM’ DİYECEĞİNE YOL YAKINKEN BU YANLIŞLARDAN DÖNÜLSÜN”
“‘AHTAPOT GÖRDÜM’ DİYOR ONDAN BAŞKA GÖREN YOK, BİR TANE İSPAT BULAMIYOR”
“‘BİR SUÇ ÖRGÜTÜ İCAT EDEMEDİK’ DESİNLER, BU İŞ BİTSİN”
“BİZ TERÖRSÜZ TÜRKİYE’DE VARIZ, SİZ DE TUTUKSUZ YARGILAMADA OLUN, TÜRKİYE’DE TANSİYON DÜŞSÜN”
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Silivri Cezaevi’nde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu ile Reform Enstitüsü Direktörü Mehmet Ali Çalışkan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi bürokratlarını ziyaret etti. Ziyaretin ardından açıklama yapan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, “Arkadaşlarımızı ziyaret ettik. Bugünkü ziyaretimizde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu ve değerli arkadaşımız Mehmet Ali Çalışkan’ın yanı sıra, kadın tutuklu olan arkadaşlarımız Ceyda Kıryak, Fatoş Pınar Türker, Elif Güven, İpek Elif Atayman, Gülden Işık ziyaret ettiğimiz arkadaşlarımızdı. Ayrıca Ayşe Barım’la da Grup Başkanvekilimiz Ali Mahir Başarır görüştüler. Bugün tabii Bakırköy Kadın Cezaevinde geçen hafta ziyaret ettiğim Esila’nın hakimin karşısına çıktıktan sonra Arda ve Mehmet’le birlikte 37 gün sonra serbest kaldığı haberini de biraz önce öğrenmiş durumdayız” dedi. Özel, şunları söyledi:
“ESİLA’NIN BERAATİ İÇİN TEŞEKKÜR EDECEK HALİMİZ YOK”
“Bu serbest bırakmadan dolayı ne Esila, ne ailesi, ne bizler, ne Türkiye’de kimse ‘Aman ne iyi yaptınız, ne doğru yaptınız. Teşekkür ederiz’ diyecek halde değiliz. Çünkü bir gün bile yatmayacak, iddia edilen suçtan ceza alsa da daha önce herhangi bir suçu olmamış, cezaevinde bir gün bile yatmayacak gençleri, 37 gün boyunca cezaevinde tutmak, burada bir gün bile yatar olmayan suçlardan genç arkadaşlarımızı bayramda ailelerinden ayırmış olmak yeterince ayıp zaten. Bu ayıptan 37 gün sonra dönüldüğü için ki o 37 günün hesabını kim verecek? Tutup da kimseye borçlu falan değil hiç kimse. Bunu bir görelim, yaşanan bir utançtır ve büyük bir ayıptır. Mussolini’nin ön infaz yöntemidir. Herkes yargılanırken masumdur, masumiyet karinesi vardır. Daha sonra ceza alırsa itiraz hakkı vardır. Bütün her şey biter kesinleşirse, uygun olduğu kadar, gerektiği kadar infazını yatar, çeker. Kimse daha suçlama aşamasında, daha iddianame bile ortada yokken ön infaza tabi tutulamaz. Bunu yapanlar diktatöryal rejimlerdir. Tutuklama çok istisnai bir tedbirdir. Hatta bazen tutuklanan kişiyi korumak içindir. Bir trafik kazasına karışır, ölümlü kazadır. Duygular çok yüksektir, tutuklanan kişinin kendi can güvenliği açısından bile tutuklama gerekli bir tedbirdir. Çok çok çok istisna bir durumda. Böyle ortada fol yok, yumurta yok, iddia var, ispat yok, iftira var, bunun delili yok. Böyle durumlarda tutuklama yapmak tutuklanan kişilerle baş edememek, onlara olan hırsını böyle çıkartmaktan başka bir şey değildir. Şu anda Çağlayan’daki hakim duygu budur.”
“MİLLETİ İNANDIRAMIYOR, BİR TANE İSPAT BULAMIYOR”
“Silivri’deki hakim duygu ise haklılık, moral üstünlüğü, atılan iftiraların milletin gönlünde karşılık bulmaması, somut zeminde de ispatlanamaması ve bu ispatlanamayan durumun tam bir suçsuzluk halinin, masumiyet halinin tescili ve bunun yarattığı memnuniyetten başka bir şey değildir. Ankara’dan buraya siyasi bir operasyonla yollanmış başsavcı, ‘Git bak, elinle koymuş gibi bulacaksın’ denen hiçbir şeyi bulamamaktadır. Çünkü yoktur. Geçmişte hatırlayın, seçimleri iptal ederlerken ‘Hiçbir şey olmamışsa da mutlaka bir şey olmuştur’ diyenler, ‘Efendim seçim mundar oldu’ diyenler, ‘Neden tekrar ediyorsunuz?’ diyene ‘Çünkü çaldılar’ diyenler. ‘Bakın görün şimdi çalamayacaklar, Osmanlı’nın tokadını yiyecek’ diyenler bu milletten iki ay sonra demokrasi tokadını yediler, akıllanmadılar. Bugün de karşı karşıya bulunduğumuz durum, Recep Tayyip Erdoğan ‘Bir ay sonra birbirlerinin yüzüne bakamayacak halde olacaklar’ diyordu, ‘Ailelerinin yüzüne bakamayacak halde olacaklar’ diyordu. Ben biraz önce Ekrem Başkan’ın yüzüne baktım, aile görüşünde ailelerinin yüzüne bakıyorlar. Biz ailelerimizin yüzüne bakıyoruz. Masumiyet ve haklılık dışında hiçbir şey göremiyoruz. Tayyip Bey ‘Bir aya kadar her şey ortaya çıkacak’ dedi, dün 55’inci gün, diyor ki ‘Ne gördün, bir ispat gördün mü?’ Yok. Kanıt? Yok, Delil? Yok. MASAK Raporu? Yok. Orayı basıyor, buraya bakıyor, ‘Rüşvet var’ dedi, para yok. ‘İçinde’ dediği çantadan jammer çıktı, jammer kullanmanın suçu yok. ‘Niye jammer aldınız?’ dedi, AK Parti dönemindeki iktidarlarda AK Partili belediye başkanlarının aldığı çıktı. Hatta onların jammer’lı araçlarının olduğu ortaya çıktı. ‘Rüşvet para’ dediği yerden jammer çıktı, ‘Jammer almış, bunlar suçlu’ dedi, jammer’ı da kendi adamlarının aldığı çıktı. Ne söyledilerse boş çıkıyor, yalan çıkıyor. Şimdi ne gördün Tayyip Bey, ispat et. ‘Bir ahtapot gördüm kafasını burada gördüm, kollarını Anadolu’da gördüm, bir bacağını yurtdışında gördüm.’ Senden başka gören var mı? Yok. Kim görmüş? Akın söylüyor ama o da söyleyemiyor. O anlatıyor ben inanıyorum. Ama milleti inandıramıyor, çünkü bir tane ispat bulamıyor. Böyle bir durumdayız.”
“YOL YAKINKEN BU YANLIŞLARDAN DÖNÜLSÜN”
“Ve bu durumda bugün ziyaret ettiğim kadın tutukluların da ifade ettiği üzere ilk başta Ladin, Çınar… Bunların attığı iftiralar, bir tanesinin dediği yerde karşılığı çıkmadı. ‘Bu bunu aldı’, almamış. ‘Bu bunu verdi’, vermemiş. Verdiği nerede? Yok. Aldığı nerede? Yok. Şimdi bu şartlar altında tutup tutup efendim doktora gidiyoruz diye götürüp savcıya götürülüyor. Ya bir hükümlüye, tutukluya bu yapılır mı? ‘Doktor kontrolüne gideceğiz’ diyor. Sanki burası nezarethane. Sanki günlük yapılması gerekiyormuş gibi. Gidiyorlar avukat yok, bir şey yok. ‘Doktora gidiyoruz’ diye savcının karşısına çıkıyorlar. ‘İstediğim gibi ifade vermedin, bak evlatlarını göremezsin, dediğim gibi ifade verirsen buradan eve gidersin.’ Böyle hukuk devleti olmaz. Şantajla, tehditle olmaz. ‘Bak anlattığın gibi değil de benim anlattığım gibi ifade ver.’ Sen ne anlatıyorsun? Yalan anlatıyorlar, iftira anlatıyorlar. Böyle hakimlik, savcılık olmaz. Bu tip iftiralarla adalet gemisi yürümez. Adalet gemisi alabora olur. Ve öyle bir noktadayız ki şimdi beyefendi ile tıkandık kaldık. Bizim arkadaşlarımızın anlatacak bir şeyi yok. Çünkü iddia ettikleri gibi bir durum ortada yok. O da ispat edemiyor. Pata oldu kaldı sistem böyle. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Salması lazım, ‘E bu kadar tuttuk, ne diyeceğiz?’ Bizimkilerin çıkması lazım, savcı bırakmıyor. Nasıl olacak bu? Yaz iddianameyi. ‘Yazamıyorum kanıtım yok.’ Bırak gidelim. ‘E millete ne diyeceğim?’ Tayyip Bey büyük konuştu. Vallahi Tayyip Bey eğer uygun görüyorsa, en güvendiği üç hukukçu o görevlendirsin. En güvendiğimiz üç hukukçuyu biz görevlendirelim. Bu iddialarla ilgili yani çok da iyimser bir şey olacak yani Tayyip Bey’i yine kandırıyorlarsa, yani Zekeriya Öz’ün kandırdığı gibi, Akın Gürlek Tayyip Bey’i kandırıyorsa beş sene sonra, üç sene sonra ‘Milletim affetsin, kandırıldım’ diyeceğine bugünden yol yakınken oturulsun, bakılsın bu yanlışlardan dönülsün. Artık bu noktaya geldik yani. Biz haklılığımızı anlata anlata dilimizde tüy bitti, onlar iddialarına ispatlayacak bir şey bulamadılar.”
“İSPAT EDEMİYORLAR, BİZİM DE ANLATACAK SUÇUMUZ YOK”
“Şimdi ‘Efendim benim dediğim gibi ifade ver, etkin pişmanlıktan yararlan…’ Tut ki yararlandı ve yarın dedi ki, ’Duydum, onu söyledim.’ Yahu ispat lazım kardeşim. Şimdi bana anlatıyor arkadaşlar, savcının istediği ifade. Bir suç örgütü var. Her şeyin kime verileceği belli. Bize de onları söylediler. Kadın diyor, ‘Söylemedi. Benim bu işlerle alakam yok. Ben ne iş yapılacağına karar veririm.’ ‘Yok, yok sen de ki Ekrem Bey’den bize baskı geldi.’ ‘Gelmedi, nereden ispatlayacağım baskı geldiğini? Gelmedi.’ ‘Telefon?’ ‘Gelmedi.’ ‘Talimat?’ ‘Talimat gelmedi.’ Öyle bir noktada ki sistem tıkandı. Onlar ispat edemiyorlar. Bizim de anlatacak bir suçumuz yok ki söylesin arkadaşlar, itiraf etsinler. Bakın bir suç varsa ve itiraf edilirse, delildir. Bir suç yoksa, yalanla savcı hatırı için söylenirse iftiradır. İtirafla iftira arasında kelime farkı yok, diziliş farkı var. İtiraf bulamadığı yerde iftira isteyen savcının istediği iftirayı tut ki buradan iki kişi attı. Güya kendini kurtardı. Kurtaramıyor da. Niye kurtaramıyor? Çünkü etkin pişmanlık meselesi indirim konusu sadece. Savcının dediği gibi basıp da gidemiyorsun. O iftirayı atanın yarın, öbür gün iftira attığı ortaya çıkarsa daha ağır cezası var. Niye insanları zorla suça itiyorsunuz? Bak, bir suç buluyorsan ortaya koy. Bulamıyorsan suça itme. İftiracılık suçtur. İftira attırdığın kişiler, yarın suçsuzluğunu ispatlar. Bu sefer iftira atanın başı derde girer. Hele hele iftira attıran. Bir önceki dönemin iftira attıran savcılarının yarısı burada hapis yatıyor, yarısı Pensilvanya’da keyif çatıyor arkadaşlar. Ama iftira atanların hepsi hapiste yatıyor. O yüzden kimse kimseyi suça itmeye çalışmasın. Vallahi bu işin faili, birileri, aracısı Akın Gürlek, mağduru Tayyip Erdoğan’sa, kandırılıyorsa Tayyip Bey yollasın üç hukukçu, yollayalım üç hukukçu anlatalım. Yok, bu işin faili Erdoğan, tasarlayanı Erdoğan, görevlendirdiği Akın Gürlek’se, Akın Bey dönsün Erdoğan’a desin ki, ‘Dediğiniz gibi olmadı. Beklediğiniz gibi çıkmadı. Bir şey bulamadık. Ahtapotla, mahtapotla bir şey anlatamayız. Hukuk ahtapot tarifiyle ilgilenmez. Hukuk somut delillerle ilgilenir.’ ‘Biz istiyoruz diye bir suç örgütü icat edemedik’ desinler, bu iş bitsin.”
“BU, MİLLETİN VİCDANINDAN DÖNER”
“Eğer Devlet Bey geçmiş dönemde olduğu gibi ‘Suçlu varsa, yargılanıp ceza alsın. Yoksa beraat etsin’ diyorsa o beraatın zamanı geldi. Bir ricada bulunsun, iddianame yazılsın, tutuksuz yargılama yapılsın. Hatta TRT gelsin, canlı versin. İftiralar da görülsün, kapı gibi cevapları da görülsün. Biz haklı çıkmaktan, haklılığımızı anlatmaktan yorulduk. Birisi de çıksın, hadi bakalım çıksın, ‘Tayyip Bey’in dediği gibi oldu, Akın Beyin dediği gibi oldu’ desin. Yok işte yani. Olmayanı ne yapacağız? Zorla olmayanı çıkarıp gönlünüzü yapmayacağımıza göre siz hatanızı kabul edeceksiniz. Arkadaşlarımız çıkacak. Terörsüz Türkiye, tutuksuz yargılanma, toplumsal uzlaşı, bunların hepsi birden bir zeminde olabilir. Bir taraftan Terörsüz Türkiye derken, Abdullah Öcalan’ın kurduğu parti, PKK partisiyle bir müzakere, bir uzlaşı, kurucuların birbirine teşekkürü giderken; Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin namuslu belediye başkanlarıyla böyle hesaplaşma olmaz. Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanıyla, onun partisiyle bu tip bir ilişki içine giremezsiniz. Bugüne kadar demokrasiyi borçlu olduğunuz partiyle çatışma yaşayıp, 45 yıldır terör eylemleri yapan bir partinin kurucusuyla bu süreçleri götüremezsiniz. Götürürseniz milletin vicdanından döner. Biz ilk günden beri diyoruz: Kanın durması, annelerin ağlamaması, Meclis’in muhatap olması, sürecin şeffaf yürümesi, şehit aileleri ve gazilerin de dışlanmayıp, zor durumda bırakılmamaları şartıyla biz burada varız. Biz Terörsüz Türkiye’de varız. Siz de tutuksuz yargılamada var olun. Türkiye’de tansiyon düşsün. Borsa çıksın. Milyar dolarlık rezervler boşu boşuna yanmasın. Kimse daha çok bu işlerden zarar görmesin. Bizim diyeceğimiz, söyleyeceğimiz bundan ibarettir.”
“SUÇU İCAT ETMEK İÇİN ARAMA YAPIYORLAR”
Ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, PKK terör örgütünün açıklaması kapsamında YPG’nin feshine dair tartışmalara ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin Grup toplantısında belediyelerle ilgili yaptığı açıklamalara ilişkin şunları söyledi:
“Birincisi belediyelerle ilgili yeni bir yapı kurulması yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi’nin, AK Partili belediyelerin de şikâyetlerini taşıyarak aktardığı bir husus. Belediyelerin çoğu elindeyken bu düzen iyi, şimdi belediyeleri kaybetmiş ‘Oturalım yeniden konuşalım. Valiliğin, kaymakamın yetkilerini konuşalım.’ Aynı Olağanüstü Hal kalkarken, Terörle Mücadele Yasasının içine nasıl OHAL yetkileri koydular, şimdi kayyımlar kalkacakken vali, kaymakamların kayyımkenki yetkilerini bir yere koymaya kalkıyorlarsa bu olacak iş değil. Ama yerel yönetimleri güçlendirmek, onların şeffaf ve adil denetimi bizim en çok isteyeceğimiz iş. Zaten yerel yönetimleri kimin denetleyeceği belli. Ama bunlar murakıpların, denetçilerin aylarca içinden çıkamadıkları dosyaları 500’er 500’er isteyip, altında kalıp, saçma sapan iddialarına bir tane somut delil bulamadılar. Savcının görevi yerel yönetimi denetlemek değildir. Yerel yönetimleri denetleyenler bir suç bulduysa onu ihbar ederler, savcı o suçun üstüne gider. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde geçmiş dönemde Sayıştay’ın bulduğu, ortaya çıkardığı birtakım şeyler var. Diyor ki ‘Burası yapılırken beklenenden fazla malzeme tüketilmiş. Efendim dijital deneyim müzesi yapılırken şuralar şuralarda fazla harcamalar olmuş.’ Bunu Sayıştay yazmış, bunu gördüğü gün Ekrem İmamoğlu, iç denetim başlatmış ve sorumluların üzerine gitmiş. Bu konuda, bu operasyondan aylar önce Ekrem İmamoğlu sorumluların üstüne gitmiş, o konuda soruşturma başlatmış, suçu ortaya çıkarmış. Şimdi bu normal işleyişler döneminde savcı devreye gireceğine, savcı yaptığı lalettayin işlere dönüp itirafçı diye Ekrem Bey’in o dönemde soruşturduğu, bakın Sayıştay‘ın hata bulup Ekrem Bey’in ‘Soruşturun’ deyip üzerine gittiği kişiyi, savcı itirafçı yapıp kullanmaya çalışıyor. Yani burada bir gün Sayın Erdoğan’la, öyle bir zemin yok şu anda, ama bir denk gelse otursak 15 dakika anlatsam, bu işin faili değilse vallahi böyle parmağını ısırır ‘Ya böyle şey mi olur?’ diye. Kendisi de belediye başkanlığı yaptı. Belediyeyi Sayıştay denetler, denetçi denetler, suç unsuru bulursa söyler. Savcı suçun üstüne gider. Burada savcı belediye denetimi yapıp suç arıyor. Denetim yapmak senin için değil ki. Suçluya karar vermiş, suçu icat etmek için arama yapıyorlar dedektörle. Onu da bulamıyorlar. O yüzden yerel yönetimlerin denetimi meselelerini geniş doğru bir zeminde konuşmak lazım ama iyi niyetli konuşmak lazım. Aslında bizde taslak hazır, biz iktidar olunca yerel yönetimlerin nasıl yetkilendireceğiz, ne kadar şeffaf denetleyeceğiz, bizde var. Tayyip Bey istiyorsa paylaşırız. O iyi niyet onda varsa. Suriye’deki durum meselesini, ben DEM Parti ile AKP arasındaki pinpon mücadelesini, topu karşı tarafa atma meselesini dikkatle takip ediyorum. Bana bu konuda bir bilgi verilmiş değil ki. Ama birisi başka söylüyor, birisi başka söylüyor. Ama okuduğumuzdan, duyduğumuzdan, çağrıdan, çağrının dilinden, çağrının coğrafyasından… Çağrıdan sonra örneğin Devlet Bey itiraf etmedi mi, söylemedi mi bazı PKK’lıların gidip Suriye’ye katılması konusunun gözetilmesi meselesinin karşılıklı olmasını, bazılarının şunu yapmasını, bazılarının bunu yapmasını? Şimdi Sayın Bahçeli’nin dediklerinden anlaşılan şu: Devlet adına görüşmeyi yapanlar birtakım taahhütlerde bulunmuşlar. Birtakım pazarlıklar yapmışlar. Devlet Bey de bunun ipuçlarını söyleyip duruyor. Tayyip Bey ise kendi milletvekillerine diyor ki ‘Pazarlık yok, anlaşma yok gidin bunu anlatın.’ Şimdi Devlet Bey’in ifadeleri Tayyip Bey’in argümanlarını çökertiyor. Tayyip Bey’in davranışları da Devlet Bey’in ortaya attığı sözü paspas ediyor. Devlet Bey bu işe ne kadar daha dayanacak, Tayyip Bey tarafından söylediği sözün yerde bırakılmasına. Ya da Tayyip Bey bu kadar her şey ayan beyanken ‘Gidin gidin anlatın onlara. Pazarlık yok, terörsüz Türkiye demek tek taraflı silah bırakmak demek.’ Şimdi taraflar başka bir şey anlatmaya başladı doğal olarak. Ben bunun böyle olacağını aylar önce söylediğimde bana saldırıyorlardı. Hepiniz hatırlıyorsunuz.”
“BİZ LOZAN’I TÜRKİYE’NİN TAPU SENEDİ GÖREN TARAFTAYIZ”
“Dün de söyledim arkadaşlar ben iktidarda olsam, talimatımla, talimatımızla devlet bir müzakere yürütmüş olsa, MİT işin içinde olsa, MİT Başkanı oradaki görüşmelerden ve bütün müzakerelerden satırı satırına haberdar olsa, sonradan bir bildiri yayınlasa örgüt, yayınlanana kadar da üç gün MİT orada müzakere etse, mevcut başkanı önceki başkanı hep işin içinde olsa, bu hükümetin de başında ben olsam, biz olsak PKK’nın bildirisindeki ifadeleri bana sorun. Bu durumda kime soracaksınız? Tayyip Bey’e soracaksınız. Kime soracaksınız? Devlet Bey’e soracaksınız, muhatabına soracaksınız. Ben sürecin bilgilendirilmeyen, herhangi bir tarafında olmayan, mümkün olduğu kadar dışında tutulmaya çalışılan, ama terörü istemeyen, ‘Çatışma bitsin’ diyen, teröre giden paralar bu milletin insanına, bu ülkeye harcansın isteyen pozitif, yapıcı, iyi niyetli taraftayım. Ama ben müzakere etmiyorum ki terör örgütüyle Lozan’ı yazdı diye. Ben ne yapacağım? Biz kendi pozisyonumuzu tarif ettik. Lozan’ı nasıl gördüğümüzü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini nasıl gördüğümüzü. Biz kuran taraftarız. Biz Lozan’ı Türkiye’nin tapu senedi gören, yedi cihana da bunu kabul ettiren taraftayız. O yüzden öyle. O meselelerin hepsini AK Parti ve MHP’ye sormak lazım.”
15.05.2025
15.05.2025
15.05.2025
15.05.2025