31.05.2025

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Bu Yapılanları Yanınıza Kar Bırakmayacak, Hesabını Soracağım”

“KALELER GERİDE KALDI; VARSA BENİM BİR KALEM, O DA BU MİLLETE FEDA OLSUN”

“POSTERLERİ TOPLAMAKLA SONRAKİ CUMHURBAŞKANINI GÖNÜLLERDEN SÖKEMEZSİNİZ”

“SAVCILIK YAPMIYOR, KUL HAKKI YİYORLAR; DÜN YAŞANANLARA ERDOĞAN’DAN, ADALET BAKANI’NDAN CEVAP BEKLİYORUM”

“BU EMEKLİ ÖĞRETMEN ÇOCUĞU, BU KADAR TEHDİTTEN OTURDUĞU KOLTUK GAZİ’NİN KOLTUĞU OLMASA BELKİ KORKARDI”

“12 YAŞINDAKİ ÇINAR’IN DA TERTEMİZ DEVLET MEMURU KADRİYE HANIM’IN DA GÖZYAŞINDA BOĞULACAKSINIZ”

“ATTIKLARI İFTİRALAR, YAPTIKLARI HUKUKSUZLUK TARİHİN EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ”

“BU KİŞİ HEPSİNİN İHALELERİNİ ALMIŞ, BİZİM BELEDİYE BAŞKANLARIMIZA ‘NEDEN İHALEYİ ALMIŞ?’ DİYORLAR”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Düzce’de düzenlenen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingi’ne katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Kardüz Yaylası’nın kar beyazından inince Melen’in mavisine uzanan güzel Düzce. Gölyaka’nın sabah ayazında üşüyen, Yığılca’nın ormanlarında nefes alan, Akçakoca’nın köpüklü dalgalarında serinleyen, Cumaeli Ovasında, Gümüşova’nın fındık bahçelerinde bereketle buluşan Düzce, merhaba Düzce. Türk’ü, Abhaz’ı, Çerkes’i, Arnavut’u, Boşnak’ı, Tatar’ı, Pomak’ı, tüm renkleriyle rengarenk Düzce, canım Düzce. Yüreğinde vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi olan, Cumhuriyet’e bağlı, vatanına bağlı, birbirine bağlı Düzce, merhaba. Hepinize selam olsun. Tarih boyunca haksızlığa susmayan, bugün de bu meydanlara sığmayan Düzce’ye selam olsun” dedi. Özel, şöyle devam etti:


“ZULÜMLERİ ANLATMAYA, SESİMİZİ DÜZCE’DEN YÜKSELTMEYE GELDİK”

“Biz bugün bütün zulümlere karşı Düzce’nin vicdanına sığınmaya, yapılanları anlatmaya, buradan; Düzce’den tüm Anadolu’ya bir kez daha sesimizi yükseltmeye geldik. 19 Mart darbesinden sonra Türkiye’nin dört bir yanı ayağa kalktı. Yedi gün - yedi gece biz Saraçhane’de, siz memleketlerinizde bu büyük haksızlığa, bu büyük iftiraya karşı büyük bir mücadele verdiniz. Sabahın erken saatinde kayyım diye kalkanlar karşısında milleti buldular. Yedi gün - yedi gece direndik. Sonra Maltepe’de 2,5 milyonla tarihe geçtik. Ardından her hafta sonu bir ilimizde bir büyük miting yapmaya başladık. Yarın Antalya’dayız. Bu hafta sonunun mitingi Antalya’daydı ama Düzce bizi öyle çok, öyle içten, öyle yürekten çağırdı ki. Buraya gelmeden, sizinle göz göze gelmeden, omuz omuza durmadan, bu itirazı buradan yükseltmeden edemedik. ‘Nereye gidiyorsun?’ ‘Düzce’ye’ deyince ‘Gitme’ dediler. ‘AK Parti’nin kalesidir’ dediler. Düzce’yi, Düzcelileri tanımamışlar. Düzce’nin koca yüreğini, engin vicdanını ve adalet duygusunu unutmuşlar. Buradan ifade edeyim. O eski siyaset, o kutuplaşmalar geride kaldı. O kaleler geride kaldı. Artık Düzce, ne AK Parti’nin, ne bir başkasının; sadece milletin kalesidir. ‘O kale senin, bu kale benim’, öyle bir siyaseti bıraktık geride. Biz artık Türkiye’nin bütün demokratları bir otokrata karşı birleştik. Sosyal demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, Aleviler, Sünniler, Düzce’deki bütün renkler, bütün demokratlar bir aradayız. Kaleler geride kaldı. Varsa benim bir kalem, o da bu millete feda olsun. Düzce Belediyesi’ni en son 1963’te Bolu’nun ilçesiyken kazanmıştık. O gün bugün Düzce’de bir belediye kazanamadık. Düzce’de o günden beri çok iyi sonuçlar alamadık. Sağ olsun emeğiyle, gayretiyle Talih Özcan vekilimi 2023’te Ankara’ya gönderdiniz. Teselli bulduk, memnun olduk. Ama şunu söyleyelim. Artık Düzce ne eski Düzce, artık Cumhuriyet Halk Partisi ne eski gücünde. Artık biz Düzce’yi, Düzce bizi tanıdı, kucakladı ve kucaklaştık. Plaka numarası son sırada olsa da bizim gönlümüzce Düzce bir numara. Düzce’de düşük oy da alsak, ‘Kusur bizde’ dedik. Düzce’ye küsmedik, kimseye küsmedik. Bundan sonra da küsenlere, küstürenlere, kavga ettirenlere, kutuplaştıranlara inat gönül gönüle, göz göze, omuz omuzayız. Biz kazanacağız. İyilik kazanacak. Kötüler kaybedecek.”

“GÜN GELECEK, DEVRAN DÖNECEK, DARBECİLER HALKA HESAP VERECEK”

“Zaman zaman bir slogan… ‘Aman’ diyorum, ‘Yapmayın, yanlış anlaşılmasın.’ Diyorlar ki ‘Gün gelecek, devran dönecek, AK Parti hesap verecek.’ Buradan açık söylüyorum. Evet, gün gelecek, devran dönecek ama hırsızlar, uğursuzlar, darbeciler hesap verecek. ‘Ben AK Parti üyesiyim.’ Eyvallah.’ Torun mülakata girecekti, AK Partili oldum.’ Eyvallah. ‘Geçmişte çok beğendim, oy verdim.’ Eyvallah. ‘Ama şimdi yokluk var, yoksulluk var, işsizlik var, enflasyon var. Televizyonda gördüklerime gönlümde rıza yok. Bundan sonra ben aslında AK Parti gitsin istiyorum ama ya CHP gelince bana bir şey olursa?’ Düzce’den bütün AK Partililere, şunu söylüyorum. AK Parti üyesi olmak, geçmişte ona oy vermek, onun döneminde işe girmiş olmak… Bunlardan kimse endişe etmesin. Bizim derdimiz bu ülkenin güzel insanlarıyla değil, varsa bir haksızlık yapan onlar düşünsün. Sizi kucaklıyoruz. Bu iktidar yıllarca Düzce’nin oyunu aldı. Hizmet etmeye gelince de vallahi pek ortalarda görünmedi. Düzce’yi yalnız bırakmayan biri vardı. 2022’deki son depremin ardından koşup Düzce’ye gelen, Düzce’nin ihtiyaçlarını saptayan, 8 ilçesinde projeler geliştiren, 42 bin 300 metre su şebekesi ve kollektör hattı yapan, 2 bin 500 metre deşarj hattı yapan, çok sayıda projesi burada devam eden Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değildi. Düzce, söz verip de unutanları çok gördü. Kanal İstanbul’un peşine düşenler Melen Barajı’nı yapmıyorlar, yapamıyorlar. Yapım kararı 1990’da alındı. 2012’de imzalar atıldı. Bitmeyen barajdaki çatlakları Ekrem Başkan’ın ekipleri ortaya çıkardı. Milletin 1 milyar lirasını o günün parasıyla çarçur ettiler hem de hiçbir şey ortaya koymadılar. Ama Düzce ve sekiz ilçesinde harıl harıl çalışan, hem de yapmasa ‘Neden yapmadın?’ denmeyecek olan Ekrem Başkan ile İSKİ’nin Genel Müdürü Şafak Başa maalesef şimdi Silivri Cezaevi’ndeler. Buradan hem Şafak Bey’e, hem Ekrem Başkan’a yürekten bir selam, kocaman bir alkış yolluyoruz.”

“SAYIN ERDOĞAN, ETME BULMA DÜNYASI”

“Düzce’nin, Karadeniz’in, Anadolu’nun Ekrem Başkan’a muhabbeti birilerini rahatsız etti. Ta o zamanlar kendi söyledi, ‘Birilerinin Ekrem ağrısı tuttu’ diye. Ekrem İmamoğlu ile sandıkta yarışmaktan korkanlar, demokrasi tarihimize kara bir leke sürdüler. Aynı 27 Mayıs gibi, 12 Mart gibi, 12 Eylül gibi, 15 Temmuz gibi bir darbeye kalkıştılar. Darbe bu kez postalla, tankla değil; savcı cübbesiyle geldi. 18 Mart’ta bir iftar vakti, Ekrem Başkan İstanbul’da iftar sofrasındayken, 31 yıl önce kendisine verilen diplomayı sırf Cumhurbaşkanı adayı olamasın diye İstanbul Üniversitesi’nden iptal ettirdiler. Buradan diplomayı gerçekte veren ve iptaline direnen İşletme Fakültesi’nin dekanına, hocalarına teşekkür ediyoruz. Ancak onlar iptal etmeyince üniversitenin yönetimini toplayıp, ring araçlarını, duvarın boyasını, çevre temizliğini yapmaya yetkililerin diplomayı iptal ettiğini unutmadık. Onu yapanlardan bunun hesabını er geç soracağız. Öyle değil. Burada Çağlayan’ı güzel izleyen ama tam ne olduğunu hatırlayamayan bir grup var. Diploma deyince, ‘Diplomasız Tayyip, Tayyip’ değil; ‘Diplomasız Erdoğan.’ Sayın Erdoğan etme, bulma dünyası. Sen 31 yıl önce gidilmiş, bol bol fotoğraf çektirilmiş, mezuniyet törenine katılınmış, havaya kep atılmış, namusluca alınmış diplomaya dil uzatınca Düzce gibi bu güzelim memlekette ‘Ekrem’in diplomasını sorgulayanın ben de diplomasını sorgularım’ diyenler sana sesleniyor, ‘Diplomasız Erdoğan’ diye.”

“EKREM BAŞKAN’IN RESMİNDEN BİLE KORKAN BİR ANLAYIŞ VAR”

“O 19 Mart sabahı ise bu kez sahur vaktinde yüzlerce polis aracı, binlerce polisle Ekrem Başkan’ın kapısına dayandılar. Evinden, ailesinin yanından, daha bir yıl önce bütün İstanbul’da her iki oydan birinden fazlasını alan, şehrin emin insanını, ‘Biz Murat Kurum’a değil, ona güveniyoruz’ diyen, beş yıl önce de ‘Başbakan, Meclis Başkanı tanımam. Ekrem Başkan’a güveniyorum’ diyen İstanbul’un iradesine sabahın köründe darbe yaptılar, gözaltı yaptılar. Düzce’nin güzel insanları, adil insanları, vicdanlı insanları. Size bunu hatırlatmak isterim ki Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yken Ekrem Başkan’a atılan bu iftiraların her birine muhataptı ve yargılandı. Rüşvetten, irtikaptan, ihaleye fesat karıştırmadan, terör örgütüne yardım etmeden yargılandı. Ama bir gün evine sabah polis yollamadılar. Çoluğunun çocuğunun, eşinin yanından alıp da koluna girip de emniyete götürmediler. Emniyette nezarette tutmadılar. Yargılamayı bir gün bile tutuklu yapmadılar. Erdoğan yargılandı. Ceza aldı, yine tutuklamadılar. Ta ki kesinleşene kadar beklediler. Ceza kesinken bile polis göndermediler. Çağırdılar, Saraçhane’ye çıktı, miting yaptı. Davulla, zurnayla Pınarhisar Cezaevi’ne yollandı. Orada da dört ay boyunca kim istiyorsa yanında kaldı. Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretine geldiler. Kendi deyimiyle, Pınarhisar Cezaevi’nde dedi ki, ‘Pınarhisar’ı milletimizle kucaklaşmak için medreseye dönüştürdük.’ Günde yüzlerce ziyaretçi. Pınarhisar’da bir şiir albümü çıkardı, imzaladı, Türkiye’ye yolladı. Albüm bütün Türkiye’de satıldı, kimse engellemedi. Oysa Ekrem Başkan’ın sosyal medya hesaplarına kadar engel getiriyorlar. Milletvekilleri dışında, ziyaretlere engel oluyorlar. Ben buradan bütün Düzce’ye hatırlatmak isterim ki; dünün mağduru Erdoğan, bugünün zalimi olmuştur. Erdoğan kendisine yapılmayanları, bugün masum rakibine yapmaktadır. Şu an Ekrem Başkan için henüz iddia var, iddianame yok. İftira var, kanıt yok. Cezaevi var, yargılama yok. Olsa, karar yok. Olsa, kesinleşme yok. Ama sanki suçluymuş gibi Ekrem Başkan’ın resimlerine, posterlerine, afişlerine yasak getiren, onun resminden bile korkan bir anlayış var. İşte ‘İmamoğlu’na özgürlük’ yazan bu resimleri gençlerin ellerinden toplamaya kalkanlar, bugün burada bile gençlik kolunun elindeki resimleri polise toplatmaya kalkanlara şunu söylüyoruz: Afişleri, posterleri toplamakla bir sonraki Cumhurbaşkanını bu gençlerin yüreklerinden, gönüllerinden sökemezsiniz. Ta oradan sesleniyor. Diyor ki; ‘Hak, hukuk, adalet.’”

“‘KİMSENİN YÜZÜNÜ GÖREMEZSİN’ DİYORLAR”

“Değerli Düzceliler ellerinde hiçbir delil, hiçbir ispat yok. Tam sekiz aydır başsavcı, ki kanuna göre bir hakim siyasete girerse geri dönemez. Bu kişi eskiden hakimdi, yapmadığı kötülük kalmadı. Sonra ödüllendirildi, bakan yardımcısı oldu. Siyasete geçti. O makamdan tekrar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na getirildi. 9 Ekim gününden bugüne kadar sürekli Ekrem Başkan’dan bir suçlu yaratmaya, olmayan deliller ve olmayan tanıklar yaratmaya çalışıyor. Biz de buna karşı sabırla, inançla, dirençle mücadele ediyoruz. Şimdi daha dün yaşanan bir olayı hepinize anlatacağım ve Tayyip Erdoğan’dan, Adalet Bakanı’ndan, Sayın Adalet Bakanı’ndan yanıt bekleyeceğim. Dün Kandıra Cezaevine bir milletvekilimiz, bir tutuklu arkadaşımızı ziyarete gider. Sorar. ‘Cezaevinde yok.’ ‘Nasıl yok? Cezaevi burası. Firar mı etti?’ ‘Hayır.’ ‘Doktorda mı?’ ‘Bilmiyoruz. Araştırılır. Hayır.’ Sorunca, ‘Mahkemeye gitti.’ Mahkemesi yok, avukatı aranır. Avukatı, ‘Haberim yok.’ Avukat fırlar Çağlayan Adliyesi’ne gider. Çağlayan Adliyesi’nde savcıya gidince ‘Biz çağırdık, ifade vermek istemeyince geri yolladık’ der. ‘Benim niye haberim yok?’ Cevap yok. Arkadaşımızı Kandıra Cezaevi’nden Çağlayan Adliyesi’ne getirip bir odada başsavcı, iki savcı, avukat yok, katip yok. ‘Benim avukatım nerede?’ ‘Yanında rahat konuşamıyorsun. İyi ifade vermiyorsun. Bak bazıları konuştu, başkasına iftira attı çocuğuna kavuştu. Senin eşin, dostun, akraban var. Gel bak onları da düşün. Düzgün bir ifade ver, evine dön.’ Diyor ki ‘Nasıl vereyim? Olmayan şeyi nasıl söyleyeyim? Ekrem Başkan’a, arkadaşlarıma nasıl iftira atayım?’ deyince ‘Sen bilirsin, dön o zaman cezaevine’ diyorlar. 12-13 yaşında çocuğuyla kadınları tehdit edenler, ‘Bir daha 20 sene kimsenin yüzünü göremezsin’ diyenler, yargılama yapmıyorlar, savcılık yapmıyorlar, size açıkça söylüyorum ki kul hakkı yiyorlar. Kul hakkına giriyorlar ve bu insanlara attıkları iftira ve yaptıkları bu haksızlık, tarih önünde yapılmış en büyük kötülüklerden biridir.”

“ZOR DURUMDA OLANLARIN TEK UMUDU…”

“Bir yandan ya sabır çekiyoruz, bir yandan sabrediyoruz. Ama kimse şöyle düşünmesin, bu yapılanları yanınıza kar bırakmayacağım, hesap soracağım, hesap soracağım, hesap soracağım. Bana diyor ki bana, bana, bana. Diyor ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanına, ‘Meydanlardan çekil. Sokaktan çekil. Partine git, orada otur.’ Yani diyor ki; ‘Sokağa çıkarsan, meydana çıkarsan, mücadele edersen seni de yerinden ederim’ diyor. Buradan bu tehdidi yapanlara, sokaktayız diye evlat katillerini üstümüze salanlara, bugün bile bu meydanda saldırı olacak diye sırf katılımı düşürmek için, sırf Düzce ile kucaklaşmamızı gölgelemek için sahte ihbarlar yapanlara, huzuru bozanlara diyorum ki; ben iki emekli öğretmenin oğluyum. Yatılı okulda büyümüş, boğazından geçen her lokma ya devletin, anama babama verdiği maaşla, ya da karavanadan çıkanla olmuş. Bu çocuk, normalde bu kadar koca koca adamların tehditlerinden belki korkardı. Eğer oturduğu koltuk Gazi Mustafa Kemal’in koltuğu olmasaydı. Ant olsun bugün Cumhuriyet Halk Partisi bir siyasi parti olmaktan öte, ileri, yüzyıl sonra bir kez daha mağdurların, mazlumların, ezilenlerin, zor durumda olanların tek umududur. O yüzden bu partiye, bu partinin Cumhurbaşkanı Adayına, partinin adayı olmaktan çıkmış 15.5 milyon oyla gösterdiğimiz adayımız Ekrem İmamoğlu’na, partinin kurumsal kimliğine, Genel Başkanı’na saldırılar, kumpaslar kurmaktadırlar. Ancak karşılarında bir santim geri adım atacak, bir santim eğilecek, bir kelime eksik konuşacak kimse yoktur. Bilirim ki; biz bir santim eğilirsek, millete bunlar diz çöktürecek. Bunu izin vermeyeceğiz. Parti 47 yıl sonra birinci parti olacak, Türkiye’de belediyelerin nüfusa göre yüzde 65’inn, ekonominin yüzde 80’ini kazanacak. Bir yıllık hizmetin sonunda memnuniyet oranı yüzde 60’ları aşacak, ondan sonra birileri ‘Koltuğum gidiyor’ diye hesap kitap içine girecekler, Cumhuriyet Halk Partisi’ne operasyon çekecekler. Ne Ekrem Başkan’ı bırakırız ne Cumhuriyet Halk Partisi’ni. Biz Kuvâ-yi Milliye’yiz, biz Kuvâ-yi Milliye’yiz. Savaş meydanlarından geliyoruz, senden mi korkacağız? Senden mi korkacağız?”

“İYİLER KAZANACAK, BİZ KAZANACAĞIZ”

“Buraya gelirken Gümüşova‘da Halilbey köyündeydim. Halilbey köyünde Kafkaslar‘dan gelmiş, Abhaz bir ailenin çayını içtim, sohbet ettim. O ev İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun Özel Kalem Müdürü, sizin evladınız Kadriye Kasapoğlu’nun evidir. Kadriye Hanım bir siyasetçi değil, sizin yetiştirdiğiniz tertemiz bir insan. Bir devlet memuru. Özel Kalem Müdürü. Yıllardır bu görevi yapan, kimseyi incitmeyen, ‘öf’ demeyen, bir kuruşa temas etmeyen, telefona bakan, randevuları ayarlayan nazik bir insan. Ekrem Başkan’a yapılan saldırılarda kendisi, mesai arkadaşları, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, bürokratlarımız Ekrem Başkan’ın ailesi yetmedi, sıra Özel Kalem Müdürü Kadriye Hanım’a kadar geldi. Geçtiğimiz günlerde onu alıp dört gün tuttular. Sonra ‘Araban üç yıl önce yurtdışına çıkmış’ diye sordular. Cevap, ‘Arabayı bir yıl önce aldım, elden düşme aldım, o zaman bende değildi’ deyince, bir şey yapamayıp saldılar. Daha doğrusu o şartta bile savcı tutuklama istedi de utanmadan, vicdanlı bir hakim evladının yanına yolladı. Bu sefer bir iki hafta sonra bir daha, kanun ‘Bir daha yapamazsın’ demesine rağmen, ‘Direkt aynı savcıya gidecek’ demesine rağmen gözaltı, dört gün tutma, emniyette sorgu, başka bir hakimin yanına çıkarıp oradan tutuklama yaptılar. O tutuklamayı yaptıkları gün, evladının 13’üncü yaş günüydü. Alırken evde çocuğu tek başına bıraktılar. Dört gün tutup Çınarımın yaş gününde annesini alıp Silivri’ye koydular. Hemşehrinizi ziyaret ettim, gözleri yaşlı, ama dimdik ayakta. Alnı açık, başı dik. Buradan hemşehrinize bu zulmü yapanlara diyorum ki; 12 yaşındaki Çınar’ın da, tertemiz devlet memuru Kadriye Hanım’ın da gözyaşlarında boğulacaksınız. Siz kaybedeceksiniz, adalet kazanacak. İyiler kazanacak, biz kazanacağız.”

“DOLMAZ DEDİKLERİ MEYDAN TAŞTI”

“Düzce’nin güzel insanları, ‘Meydan dolmaz’ dediler doldu taştı. Bir de bariyerlerin arkasına bir çok canım ciğerim Düzceli yanaştı. Hepinizi yürekten selamlıyorum. Oraya bakınca ben 19 Mart darbesinin faturasını ödeyenleri görüyorum. 19 Mart darbesi, 82 milyon insanın her birinin cebinden 28’er bin lira almıştır. Bu darbe yapıldığında harcanan, yakılan rezerv 60 milyar doları aşmıştır. Dünyada itibarlı sayılan, o güne kadar saygın bir ekonomist denilen Mehmet Şimşek’in aslında darbenin mali ayağı olduğu ortaya çıkmıştır. ‘Bu 60 milyar dolar niye gitti?’ deyince, ‘Bugünler için biriktirmiştik, bugünler için harcadık’ diyebilmiştir. Bariyerlerin kenarında bizi izleyen Düzceliler’den 14 bin 500 lira emekli maaşı alanlar var. Bak el sallıyorlar, 14 bin 500 alanlar. 14 bin 500 liralık maaşları bu parayla 30 bin lira yapabilirdik. Bariyerlerin oradan bakan emeklilere 14 bin 500 değil, 30 bin lira verebilirdik. Bariyerlerin arkasından bakan Düzce’nin çiftçilerinin bütün borçlarını, Türkiye’deki bütün çiftçilerin borçlarını faiziyle kapatabilir, bir o kadarını da onlara verebilirdik. Bugün için Türkiye’de işsiz olanların tamamına 15’er bin lira işsizlik maaşı bağlayabilirdik. Atanmayan öğretmenlerin, 1 milyon öğretmenin hepsini atayabilir, üç yıllık maaşını peşin verebilirdik. İşte böyle bir parayı, böyle bir parayı sırf Ekrem İmamoğlu’ndan güya kurtulabilmek için harcadılar, yaktılar. Emeklime, çiftçime, işsizime, asgari ücretlime değil, Tayyip Bey’in korkularına harcadılar. Ama bundan kurtulamazsınız. Bunu yaparak ne Ekrem Başkan’ın Cumhurbaşkanı Adaylığından, milletimizin takdiriyle bir sonraki Cumhurbaşkanı olacak olmasından kurtulursunuz, ne de günü gelince mahşerde bunun hesabını veremezsiniz. Aç, yoksul bıraktığınız emeklinin, çiftçinin, emekçinin iki yakası elinizde. Seçim sandığı gelince, hesabı görmek onların elindedir. Sonunuz yakındır.”

“ARTIK O ESKİ SİYASET DÖNEMİ BİTTİ”

“Bir yandan gitgide artan Düzcelilere, mesela şunları konuşmak lazım. Niye darbe yapıyor? Akçakoca’nın sahil yolunu bitirmedi. Onu konuşmayın, başka şeyler konuşun istiyor. Balıkçı barınağını, liman projesini yapmıyor, bunun hesabını vermiyor başka şeyler konuşulsun istiyor. Yeni devlet hastanesini bitirmediler, demiryolu yok, turizm ve lojistik aksıyor. Düzce fındık üretiminde ilk beşte. Üretici iyi bir fiyat bekliyor. Geçen sene 130 lira verdiler, fındık üreticisini mahvettiler. Bu sene maliyetlerin ne durumda olduğunu görüp, hakkaniyetli bir fiyatı bekliyoruz. Düzce’nin fındık üreticisinin beklentisinin arkasındayız, sonuna kadar yanınızdayız. Artık o eski siyaset dönemi bitti diye ilk başta söyledik. Kimse vesayetle, baskıyla bir ülkeyi yönetemez. Patron millettir, millet ne söylerse o olur. Milletin kafasını karıştırmak için attığınız iftiralara karşı benim bir teklifim var. Düzce’den, Düzceliler’in gözünün içine bakarak, televizyondan bütün Türkiye’nin gözünün içine bakarak sesleniyorum. Biz adayımıza, belediye başkanlarımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz, kefiliz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi TRT’den canlı yayınlayın, millet iftirayı da duysun cevabını da duysun.”

“HUKUKİ OLSA HAFTA SONU YAPMAZLAR”

“Değerli arkadaşlar bugün sabah kalktık. Televizyonları açtık. Ben gerçi 6’ya 10 kala il başkanının telefonuyla uyandım ve yeni bir operasyon dalgasından haberdar olduk. Operasyonu cumartesi yapıyorlar. Niye? Borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye. Borsa ne ister, dolar ne ister, yatırımcı ne ister? Güven ister, huzur ister, hukuk devleti ister. Yaptığın işe güveniyorsan neden çarşamba öğlen değil de cumartesi sabah yapıyorsun? Yaptığın iş kanuni olsa, hukuki olsa, savunulacak tarafı olsa hafta sonu sabahın köründe çıkıp da bu operasyonları yapmazsın. Bugün Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Adana Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Aydar, önceki dönem milletvekilimiz Aykut Erdoğdu, Parti Meclisi üyemiz Baki Aydöner ve çok sayıda arkadaşımıza üç aydır tuttukları, iftiraya zorladıkları, ‘Şu isimleri ver ki seni bırakalım’ dedikleri birisi onların dediği iftiraları atmış, kendisi serbest kalmış. Bakın Düzce’den Türkiye’ye ilan ederiz ki bu iftiraları atan kişi Aziz İhsan Aktaş. Bizim bu belediyelerimizde, örneğin Adana’dakilerde seçimden önce iş almış, seçimden sonra bizim başkanlar bıraktırmış. Ama bu kişi bu belediyelerde bu ihaleleri aldı diye belediye başkanlarımızı içeri alıyorlar. Bakın Yargıtay’ın, Türk Hava Yolları’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ihalesini bu almış. Devlet Hava Meydanları’nın, Elektrik Üretimi Anonim Şirketi’nin ihalelerini bu almış. Trabzon Büyükşehir, AK Parti’de. Şanlıurfa Büyükşehir, geçen dönem AK Parti’de, Yeniden Refah’ta yeniden AK Parti’de. Elazığ Belediyesi, İstanbul Bahçelievler Belediyesi, 20 farklı ildeki kamu hastaneleri, Haliliye Belediyesi, Isparta Belediyesi, Pamukkale Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, hepsinin ihaleleri bu kişide ama bizim belediye başkanlarımıza ‘Neden bu kişi ihaleyi almış?’ diyorlar. Türkiye’de bu ihalelere girebilen belli başlı firma var. Biri giriyor. Biri çekiliyor. Biri alıyor. Biri devriliyor. Ama en sonunda en büyük yerleri yönetenler, ihalesini alanlar, CHP’den aldıysa bizim başkan suçlu oluyor. Bu adam serbest kalıyor. Aylardır ‘at iftirayı, çık dışarıya.’ Çünkü bir tek amaç var. Amaç; hukuk değil. Bakın gözünüzün içine baka baka söylüyorum. İlk dakika kaç Düzceli varsa, dünya kadar da yenisi geldi. Herkes burada. Gözünüzün içine baka baka söylüyorum. Bu başsavcı, bu savcılar diyorlar ki, ‘İhale dosyalarını yolla.’ Bizim belediyeler bütün ihale dosyalarını yolluyor. Örneğin İstanbul Büyükşehir. Bakıyor, ‘Çok bu’ diyor. ‘Neden? Zaman aşımına uğramamış bütün dosyalar burada.’ ‘Hayır’ diyor, ‘Bana 2019 sonrası lazım.’ Düzce’nin vicdanına sesleniyorum. Bir savcı, adalet arayan bir savcı, 2019 sonrası yani ‘Varsa Ekrem Başkan dönemine bakıp da AK Parti dönemine bakmayacağım’ diyorsa, ‘2019 öncesini alın, götürün’ diyorsa, ‘Benim işim Ekrem’in dönemi’ diyorsa bu adam adaletin peşinde değildir, hırsızlığın peşinde değildir. Bir hırsızlık peşindedir, o da Türkiye’nin geleceğini çalmaya çalışmaktır.”

“GENÇLİĞE HİTABE’DE SÖYLEDİĞİ GİBİ YOLLARA DÜŞÜYORUZ”

“Bu yapılan iş bir darbedir. Darbeler yönetene yapılır, muhalefetin gözünün içine bakılır. Geçmişte bunlar darbe yaptılar, biz karşı durduk. Dedik ki, ‘Milletin getirdiğini millet götürür. Asker götüremez. Darbeci götüremez.’ Şimdi bunlar darbe yapıyorlar. Bugünkü iktidar, geleceğin iktidarına; bugünkü Cumhurbaşkanı, geleceğin Cumhurbaşkanı’na; bugünkü saray rejimi, Ekrem İmamoğlu’na darbe yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar milletten aldığı oylarla Cumhurbaşkanı’dır. Ama 19 Mart sonrası yaptığı darbeyle artık Cumhurbaşkanı değil; cuntanın başı, cunta başkanıdır. Peki ne yapacağız? Susacak mıyız, sinecek miyiz? Teslim olacak mıyız? Arkadaşlarımızı orada bırakacak mıyız? İşte ben buradan çıkıp Antalya’ya gidecekken, buradan İstanbul’a hareket ediyorum. Bugün akşam İstanbul’da bu yapılanlara karşı bütün belediyelerimizde ve ailelerle dayanışma içinde mümkün olan en büyük mücadele için İstanbul’daki arkadaşlarımızı motive edeceğim. Onlarla birlikte mücadele edeceğim. Durmayacağız. Gerekirse uyumayacağız. Bu kötülüğe teslim olmayacağız. Gençliğe Hitabe’de söylediği gibi ‘Bir gün istiklal ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen vaziyete atılmak için içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin.’ Biz hep beraber bu ülkeyi bir kez daha kurtarmak için yollara düşüyoruz. Var mısınız? Ben İstanbul’a doğru, siz adalete ve iktidara doğru yürüyelim arkadaşlar.”


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL DÜZCE’DE