08.07.2025

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “56 Öğretmenin 30 Yıllık Emeğini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının Keyfine Ödediler”

“TURİZM BAKANI SEFA SÜRERKEN KARTALKAYA’DA DEDELER, NİNELER GÖZYAŞI DÖKÜYOR”

“GELECEKTE BU ÜLKEYİ YÖNETECEK CUMHURBAŞKANINA VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NE DARBE YAPTILAR”

“ERDOĞAN ‘EMEKLİMİ EZDİRMEDİM’ DEDİ, BU TOPRAKLARIN EN DÜŞÜK ZAMMINI VERDİ”

“25 MİLYONUN OYU YA TUTUKLU YA KAYYIMDA AMA 95 MİLYON LİRAYI ÇUVALLA GÖTÜRMÜŞLER YAPAN AK PARTİ DİYE”

“BAHÇELİ’NİN ADIMI KIYMETLİ, ‘3T’YE GELİYORUZ; TERÖRSÜZ VE DEMOKRATİK TÜRKİYE, TUTUKSUZ YARGILANMA, TRT’DEN CANLI YAYIN”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli grubumuz, değerli konuklar, bizleri televizyonları başından izleyen, radyolarından dinleyen değerli halkımız, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygı ile selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Maalesef Pençe-Kilit harekâtı bölgesinden peş peşe gelen acı haberler yüreğimizi yaktı. 19 askerimiz, üç yıl önce şehit düşen piyade Üsteğmenimiz Nuri Melih Bozkurt’un naaşını aramaya gitmişlerdi. Bir mağaraya giren askerlerimiz orada metan gazına maruz kaldılar ve 12 Mehmetçiğimizi kaybettik. Şehit oldular. Kendilerine Allah’tan rahmet, milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:


“BU DERSLERİN ÇOKTAN ALINMIŞ OLMASI GEREKİYORDU”

“12 evladımızın böyle bir olayda şehit olması, milletimizin hem yüreğini yaktı ama bir yandan da milletimizi çok üzdü, çok rahatsız etti. Çok sayıda soru var. Bir ihmal, bir hatalar zinciri olduğu değerlendiriliyor. Şüphesiz alınması gereken dersler var ama bu derslerin çoktan alınmış olması gerekiyordu. Cevaplanması gereken sorular var ama bu cevapların çoktan bulunmuş olması gerekiyordu. Şu anda birçok şehrimizde, İstanbul’da cenazeler var. Arkadaşlarımız, il başkanlarımız, partimizi bu törenlerde temsil ediyorlar. Defin işlemleri tamamlandıktan sonra konuyu Meclis gündemine getireceğiz. Her ne kadar Milli Savunma Bakanlığı, bir tahkikat açıldığını söylese de konunun uzmanları bu meselenin Meclis eliyle araştırılmaya değer olduğunu, ancak Meclis kararlılıkla üzerine giderse cevap aranması gereken soruların açıkça yanıtlanabileceğini ifade ediyorlar. Yeterli bir keşif yapılmadığından, evlatlarımıza gaz maskesinin ve oksijen tüplerinin sağlanıp sağlanmadığından, mağaraya önce bir robotun ya da insansız aracın girmesi gerektiğinden, bu araçların Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde son teknolojiye dayalı insansız araçlar olduğundan ve bu mağarada patlatma yapılıp yapılmadığının, yapıldıysa içerideki gazı bu patlatmanın tutuşturacağının öngörülmüş olması gerektiğinden, askerlerin yanında varsa sağlık profesyonelleri, onların kaç kişi olduğu, hangi eğitimde oldukları, yanlarındaki ilkyardım malzemelerinin hangi kapsamda olduğunun enine, boyuna araştırılması gerektiğinden bahsediyorlar. Biz araştırma önergemizi vereceğiz. Bütün partilerden de bu konuda bir destek bekliyoruz. Çünkü sonuçta hepimiz vatani görev için gittik, görevlerimizi yaptık. Türk milleti bu konudan kaçmaz. Ama böylesine, üç yıl önceki bir şehidimizin cenazesini alırken, bu kadar basit tedbirler, araç - gereç kullanılmadan ortaya çıkan bu kayıplar da gerçekten yüreğimizi yaktı. Bu konunun üzerine gitmek, bu konunun araştırılmasını ve bir daha tekrar etmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını, sorumluların cezalandırılmasını istemek milletimizin ana muhalefet partisi olarak bizden beklentisidir, talebidir. Ayrıca şehidimiz Sözleşmeli Er Özkan Özkanlı’nın bazı mesajlaşma görüntüleri kamuoyuna yansıdı. Kıt kanaat geçindiği maaşıyla memleketi Aksaray’da bazı öğrencilere burs vermek için ısrar ettiği anlaşılıyor. Parti Meclisi üyemiz ve il başkanımız kanalıyla, hem bursa aracılık eden kuruma ulaştık, hem de öğrendik ki kendisi annesiz-babasız büyümüş, bursla büyümüş birisi. Mesleğini edinip, Sözleşmeli Er olup, eline ilk geçen maaşla kendisine burs veren kurumu arıyor. Suriye’de anasız, babasız kalkmış, kendisi gibi yetim büyümek zorunda kalmış Suriye’deki savaşta, bir evlada burs vermek istediğini ifade ediyor. Biz bilgilere ulaştık. Cumhuriyet Halk Partisi grubu olarak şehidimizin burs vermekte olduğu evladımızın bursu kesilmeyecek, o bursu biz üstleniyoruz arkadaşlar.”

“KARTALKAYA’DA BİR KORSANLIK FAALİYETİ OLDU”

“Diğer yandan bugün Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin bir kısmı Kartalkaya davasını izliyor. Dün ben de oradaydım. Öğleye kadarki ilk kısmını takip ettim. Kartalkaya davası bizim bu kürsülerde en yakından fikrimizi, meseleyi takip ettiğimiz bir dava. Hepiniz hatırlayacaksınız, grup toplantımızı İstanbul’da yapacakken, sabah o feci haberle uyandı Türkiye. Gelen haberler 60’ın üzerinde can kaybı olduğunu, sonradan 78’e çıkacaktı, söylüyordu. Sabah 09.00’da 60’ın üzerinde can kaybı olduğunu ana muhalefet lideri biliyor, muhalefet partilerinin liderleri biliyor, orada bulunan herkes biliyor. Ama Türkiye can kaybını öğlen 11.00’e kadar dört, sonra altı… Ta ki AK Parti Ankara İl Kongresi yapılsın, ta ki Recep Tayyip Erdoğan partisine başka partiden katılan birisine rozet taksın, ta ki orada o tören bütün şaşaasıyla yapılsın. Ondan sonra rakam 63, 65 derken 78’i buldu. 36’sı çocuk ve bebek 78 canımızı kaybetmiştik. İlk gün oraya gittim. İçişleri Bakanı ‘10 gün içinde tüm sorumlular, tüm sorumluluklar en şeffaf şekilde ortaya çıkacak’ dedi, ‘Bu konuda bilgi vereceğiz’ dedi. içişleri Bakanlığı’nın bu konudaki kapasitesinden dem vurdu. Sonra bir daha bu konuda kendisinden bir şey duyan olmadı. Savcılık, bir bilirkişi heyeti görevlendirdi. Heyete üç gün süre verdiler. Yedi kişilik heyet üç gün gece-gündüz çalıştı. Bu kürsüden görevlendirme yazılarını gösterdim. Heyetin işe başlarkenki fotoğrafını, yangın sonrasında otelde yapmış olduğu çalışmalarda çektikleri, çektirdikleri fotoğrafları ve üç günün sonunda yazdıkları bilirkişi raporu. Üç gün süre verdiler, üç gün sonunda 17.00’de gittiler vermeye. Ankara’dan bakanlıktan telefon, telefonu alandan telefon. ‘Şu rapora bir bakalım.’ Raporda bilirkişi heyeti Bolu İl Özel İdaresi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı ve otel yönetimini sorumlu görüyor. Diyorlar ki ‘Bu rapor olmaz.’ ‘Niye?’ ‘Buradan Kültür Bakanlığı’nı çıkarın. Kültür Bakanlığı olmasın. Buraya onun yerine Bolu Belediyesi’ni ekleyin.’ Heyet diyor ki ‘Belediye sınırlarında değil, bambaşka bir yerde. Buraya biz Bolu Belediyesi'ni ekleyemeyiz. Hele hele Kültür Bakanlığı denetlemeye tek yetkili kurum. Kapıdaki tabelası duruyor. Bir ay önce gelmiş, denetlemiş. Hatta yangınla ilgili de birçok soruya denetleme kağıdında cevap vermiş yetkililere. Onlar sorumlu.’ Bu heyete ‘O zaman siz görevden el çekin’ diyorlar. Yedisinin de istifa dilekçelerini buradan okudum. Üçüncü gün akşam görevi yapmış ve bitirmişler. ‘Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.’ ‘Sağlık sorunlarım yüzünden istifa ediyorum.’ Sonra o raporu biz kamuoyuyla paylaştık. Dediler ki ‘Rapor korsandır.’ Evet, bir korsanlık faaliyeti oldu. Korsanlık faaliyeti yetkisiz olan birinin meşru olan bir malı, gayri meşru yollarla elde etmesidir. Bir korsanlık faaliyeti varsa… Üç gün gece-gündüz görevlendirme kağıdı elimizde olan ve kendilerinin vicdanı çarpıtmaya, olmadık bir şeye imza atmamaya yönelik olan bilirkişilerin yazdığı rapor, meşrudur. Ona ‘korsan’ diyen Adalet Bakanlığı ve AK Parti’nin yaptığı iş adalete korsanlık faaliyetidir. Adaleti çalmışlardır.”

“TURİZM BAKANLIĞI ‘PERSONELE DOKUNMA’ DİYOR”

“Sonra yeni bir bilirkişi raporu, sonra buna tepkilerden ‘Eski rapor da var ama genişlettik. İstanbul’dan dahil ettik.’ Kamuoyunun baskısı, her hafta burada üzerinde durmamızla nihayet ikinci raporda Turizm Bakanlığı yer aldı. Ancak Bolu Belediyesi’nin de İtfaiye Müdürlüğü yer aldı. Dün de yargılama başladı. Hiçbir kurum, hiçbir kişi yargılanmaktan muaf olamaz. Ama adil bir yargılamanın, hızlı bir yargılamanın ve tüm delillerin hakkaniyetle sorgulandığı bir yargılamanın takipçisi olacağız. O gün oradayız, dün oradaydık, bugün oradayız. Dava boyunca hem ilgili komisyondaki arkadaşlarımız, hem Bolu milletvekilimiz orada olacak. Ben de programım elverdiğince davanın kritik kavşaklarında gidip orada olmaya ve oradaki ailelerin adalet arayışını takip etmeye devam edeceğim. Tabii her evresinde orada olduk, taziyelerde orada olduk, 40’ında orada olduk. Farklı şehirlerde ziyaretlerde bulunduk. Dün kucaklaştığımız, duygusal anlar yaşadığımız ailelerin en büyük şikayeti şu: Burada yargılanması gerekenlerin bir kısmı yargılanıyor. Ama ilk raporda, ikinci raporda ‘Yargılansın’ denilen, savcının ‘Yargılanmalı’ dedikleri yok. Kim yok? Turizm ve Kültür Bakanlığı, oradan oraya teftişe gidenler, onları görevlendirenler yok. Diğer taraftan denetim yapması gerekenler iş güvenliği açısından, orada yoklar. Çünkü ilgili bakanlar; Çalışma Bakanı ve Turizm Bakanı, personellerinin yargılanmasına izin verecek imzayı atmadılar. Esas sorumlu olan Turizm Bakanlığı ‘Personele dokunma’ diyor. Çünkü biliyor ki bu iş çorap söküğü gibidir. Ucunu verirsen, çeke çeke tamamını sökerler ve ucu sana gelir. O Turizm Bakanı, bu insanların yüreği yanıyorken, 36 bebek ve çocuk kömür parçaları halinde ailelerine teslim edilmişken, birinci elden sorumlu kendisi ve Bakanlığıyken, 50 metrelik yatıyla Ege adalarını geze geze gitti. Dün 50 metrelik yatını beş yıldızlı otelinin önüne demirledi. Orada sefa sürüyor, tatil yapıyor. Acılı analar, babalar, eşler, dedeler... Sekiz evladını elleriyle toprağa vermiş; evladı, gelini, torunları. Beş evladını elleriyle toprağa vermiş dedeler, nineler orada gözyaşı döküyorlar. Ağlamaktan konuşamıyorlar. Bu ülkeyi bu hale getirene, o Turizm Bakanı’nı oraya atayana, istifa etmediği halde orada tutana, o Turizm Bakanı’na hala çanak tutanlara yazıklar olsun. Allahlarından bulsunlar. Milletimize o Turizm Bakanı’nı atayan, o Turizm Bakanı’nı azletmeyen, bu pişkinliğe karşı halen daha sessiz kalan, sonra da işine geldi mi ‘Sorumlusu benim, ben’ diyene söylüyorum. Sorumlusu sensin Erdoğan, sensin.”

“ÇORLU’DA DA ESAS SORUMLULAR; AK PARTİ’NİN ADALETE TESLİM ETMEDİKLERİ”

“Bugün Çorlu Tren Kazası’nın yedinci yıl dönümü. Biraz önce Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Hanım’ı, Mısra Öz’ü aradım. Davanın sembol ismidir, bütün aileleri bir araya getiren. Zaten ailelerle toplanmak üzere yoldaymış. Kendisiyle konuştum, partimizin bir kez daha dayanışma duygularını ilettim ve kendisine ‘Bir diyeceğiniz var mı?’ dedim. Söylediği şu: Süreçte gösterilen dayanışmaya, gösterilen ilgiye elbette müteşekkirler. Ama diyor ki ‘Esas sorumlular yargılanmadı.’ Hatta içeride attığı bir imza yüzünden, bir başka sebepten, işlediği suçun sorumluluğunun çok üstünde ceza alanlar var. Ama esas sorumlular; yani aynı Turizm Bakanı’nın yaptığı gibi Ulaştırma Bakanlığı izin vermedi diye yargılanmayanlar var. ‘Evladımın ve evlatlarımızın, ailelerimizin katilleri Ulaştırma Bakanı’nın, AK Parti’nin sorgulatmadığı, adalete teslim etmedikleridir. Onlar yargılanana kadar gözümüze uyku girmeyecektir’ diyor.”

“ZENGİN SEVEN BİR İKTİDAR VAR, KESECEKLERİ ZEYTİNLERİ BELİRLEDİLER”

“Karşımızda yoksulu görmeyen, garibanı sevmeyen, zenginler için çalışan ve zengin seven bir iktidar var. Şimdi o zenginlerden biri, parasına para katmak için, daha 2,5 milyar daha kazanmak için ona önden söz verilmiş, sonra Meclis’e gelmiş, geri gitmiş, çevreciler direnmiş, geri gitmiş Zeytin Yasası var. Büyük bir mücadele verdi grubumuz. Tabii yasanın pek çok mahsurlu yönü var. Hepsini ifade etmeye, Anayasa Mahkemesi denetimine sokmaya eğer kanunlaşırsa hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ama o zenginlerin kesecekleri zeytinleri koordinatlarla belirlediler ve bu hafta yine ertelendi ama Meclis kapanmadan bu yasayı çıkarıp gitmek istiyorlar. Sonra da yolunu bulmuşlar. Diyor ki ‘E CHP bu yasaya karşıysa Anayasa Mahkemesi’ne gitsin.’ Gideceğiz elbet. Ne olacak biliyor musunuz? Biz Anayasa Mahkemesi’nde beklerken koordinatları belirtilen yerdeki binlerce, on binlerce zeytin ağacı kesilecek, orada maden araması başlayacak. Anayasa Mahkemesi 9 ay sonra bunu Anayasa’ya aykırı bulacak. Hükümete de 9 ay da süre verecek bunu düzeltmesi için. Ama iş işten geçmiş olacak. Bu mücadeleyi, önümüzdeki haftaya ertelenen bu Zeytin Yasası’na hep birlikte direnmek üzere Muğla’dan, Ege’den tüm Türkiye’den geçtiğimiz haftalarda gelen herkesi yine Meclis’e bekliyoruz. Tarihin önünde tarihi sorumluluğumuzu doğaya, çevreye karşı, zeytin gibi bir ağaca karşı, Ege’nin en önemli bitkisine, bütün kutsal kitaplarda yer alan zeytine sahip çıkmak için, Meclis kapanmadan, gerekirse Meclis’i kapatmamak pahasına vermek için herkesi mücadeleye çağırıyorum.”

“İŞÇİYİ, EMEKLİYİ İSE SEVMİYORLAR”

“‘Bunlar zengini seviyor’ dedim. İşçiyi, emekliyi malum sevmiyorlar. Emekli maaşına 2 bin 400 lira zam yaptılar. En düşük emekli maaşı 16.881 lira. Yani yıl sonuna kadar emekliler 16 bin lira alarak geçinmeye çalışacaklar. Verilen zam günlük 80 lira. Cumhuriyet tarihi boyunca hatta bu topraklarda… Osmanlı yüzyıllarca maaş ödedi. Anadolu medeniyetler tarihi boyunca verilmiş en düşük zammı… Hani diyordu ya ‘Ben emeklimi hiçbir zaman enflasyona ezdirmedim. Ben emeklimi asla ezdirmedim.’ Verdiği zam bir tas çorba almıyor. Bu topraklarda emekli zammının bir tas çorba almadığı bir sürece getirdi AK Parti. Kendisi gelmeden önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Bunu bütün emeklilere söyleyin, ezberleyin, ezberletin. Tekrarın gücü önemlidir. Ben halen daha Türkiye’nin dört bir yanında gidiyor anlatıyorum. Bu hesabı yapıyorum. Görüp de halen daha şaşıran, ‘O kadar mı erimişiz, o kadar mı erimiş?’ Kuyumcu şaşırıyor. İnanamıyor, bilgisayardan dönüp dönüp bir daha bakıyoruz. AK Parti geldiğinde en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu arkadaşlar. Bugün en düşük emekli maaşı 2,5 çeyrek altın alıyor. AK Parti geldiğinde asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu. Bugün asgari ücret 3 çeyrek altın alıyor. Biz işçiyle, işverenle, esnafla, bunların tüm temsilcileriyle görüştük. Değerli hocalarımız, Genel Başkan Yardımcılarımız çalışmalarını yaptılar. Üç tane kanun teklifi hazırladık. Bunlardan bir tanesi asgari ücretin 30 bin 205 lira olmasını öneren, Asgari Ücret Kanun Teklifimiz. Altında benim de grubumuzdaki tüm milletvekillerinin de imzası var. Yılbaşında zaten hesabı yapmıştık, ‘30, biz bunun altında yokuz’ demiştik. Altı aylık enflasyon ve devletin resmi rakamlarıyla geçen yıl verilmeyen ve bu yıl ilk altı ay için verilmeyen refah payları; biri yüzde 3,5, biri yüzde 2. Yine 30 bin 205 liraya denk geliyor. Asgari ücret teklifimiz burada. Diğer yandan en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine getirilmesi ile ilgili kanun teklifimizi, grup başkanvekillerimizle birlikte, tüm milletvekillerimizle imzaladık, verdik. Diğer taraftan kamuda çalışanlar açısından, kamu emeklileri açısından, memur emeklileri açısından bir seyyanen zam beklentisi var. Tayyip Erdoğan 8 bin lira seyyanen zam sözü verdi, geçen yıl. Onu yapmadıkları gibi, bu yıl hiç artırmasa geçen yılki sözü uygulasa 16 bin lira seyyanen zam, bütün memur emeklilerinin beklentisi. Onunla ilgili de kanun teklifimizi hazırladık, bir kenarda duruyor. Ve bir yandan da kamu işçileri çerçeve sözleşme bekliyorlar. Bunun için HAK-İŞ’in, TÜRK-İŞ’in başlattıkları bir eylemlilik, bir mücadele takvimi var. Onu yakından takip ediyoruz, destekliyoruz.”

“MİLLETİN SESİNİ DUYMAYANI TATİLE GÖNDERMİYORUZ”

“Buradan Meclis’te görev yapan tüm siyasi partilerden milletvekillerine, ama Meclis Temmuz sonuna kadar çalışma kararı aldığı halde AK Parti kendi grubuna ‘17’sine kadar çalışacağız’, zeytinlikleri maden aramaya açacaklar, zenginlerin beklediği birkaç kanunu çıkaracaklar. Bu kanunları çıkarmadan, emekliye zam yapmadan, asgari ücretliye zam yapmadan, ki asgari ücret zammında küçük esnafı koruyacak mükemmel bir formülümüz var. Geçen hafta detaylı anlattım. Küçük esnafa, asgari ücrete zam yükünün 6 bin 500 lirasını direkt sırtından alan. Yine tekstil ve hazırgiyim kolunda çalışan sayısına bakmaksızın 6 bin 500 lira destek yapan ve çayın taşıyla çayın kuşunu vuran -gerçi kimse kuş vurmasın da- sosyal güvenlik prim gelirlerinin artışını esnafa ve hazır giyim sektörüne, zor durumdaki tekstilciye başta, sonra da tüm asgari ücretli çalıştıranlara yansıtan doğru bir teklifimiz var. Devlete bir kuruş maliyeti olmayan bir teklifimiz var. Ama bu teklifleri görmezden gelip, bunları görmezden gelip tatile gitmek isteyenler, ‘17’sinde denizdeyiz abi’ diye birbirine müjde veren AK Partililer var. Milletin yarası kanıyor. Meclis, yaraya merhem olmak içindir. Yarayı iyileştirmek içindir. Böyle ifadelerle yaraya tuz basmak için değildir. Milletin yarasına tuz basıp, kendi bedenini tuzlu suya koşturmaya çalışanlara asla izin vermiyoruz. Onlara bu önümüzdeki Meclis takvimini grubumuz dar edecek, milletin sesini duymayanı tatile göndermiyoruz.”

“5 TEMMUZ’DA YENİ BİR UTANCI MİLLETE YAŞATTILAR”

“Neden bu halde olduğumuzu bir anlayalım, Bir kez daha tekrar edelim. 19 Mart’ta bu milletin geleceğine bir darbe yaptılar. Hiç şüphe yok ki darbeler iktidara yapılır, bunlar da iktidara yaptı. Yerelde iktidar olanlara ve gelecek seçimden sonra iktidar olacaklara. Milletimiz takdir ederse geleceğin Cumhurbaşkanı’na, Cumhurbaşkanı Adayımıza darbe yaptılar. Gelecekte bu ülkeyi yönetecek olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne darbe yaptılar. Sandığın gücüne, demokratik siyasete karşı savaş açtılar. Milletin desteğini alamadıkları için, devleti milletin karşısına diktiler. Milletin rızası olmadan, baskıyla ayakta durabileceklerini ve bu baskıyla iktidarlarını koruyabileceklerini iddia ediyorlar. Biz de buna karşı meydan meydan direnerek, bu darbeye karşı önce Saraçhane’de başlayan sonra her hafta sonu bir Anadolu iline yayılan, Anadolu’dan büyük destek gören bir mücadeleyi sürdürüyoruz. Daha bunun utancı sürerken, 5 Temmuz günü yeni bir utancı bu millete yaşattılar. Bu sefer üç belediye başkanımızı, Adana Belediye Başkanımız Zeydan Karalar’ı, Adıyaman Belediye Başkanımız Abdurrahman Tutdere’yi, Antalya Belediye Başkanımız Muhittin Böcek’i şafak operasyonları ile gözaltına aldılar. Zeydan Karalar’ın evine gittiler. Hoca Hanım kapıyı açtı. Zeydan Başkan yok. Nerede Zeydan Başkan? Gebze’ye ablasına gitti. Adresi, Zeydan Başkan’ın eşinden aldılar. Telefonu Zeydan Başkan’a açtılar. Gebze’ye gittiler, Gebze’de gözaltına aldılar. Kaçacak olsa, adresi söylemez. Nereden bulacaksın Gebze’yi? Ama yine de bir telefonla ifadeye gitmesi gerekenleri, bu milletin anla şanla seçtiklerini, güvenip ‘Bu şehrin emini sensin’ dediklerini itibarsızlaştırarak, koluna polis sokarak, gazeteci bir şey soruyor, tutup çevirerek, kötü muameleyle, hiç hak etmedikleri bir muameleyle gözaltına aldılar. O Zeydan Karalar’a Adanalılar ‘Adana gibi Başkan’ diyor. Adana’da her partiden insan, Zeydan Karalar’a her seçimde daha yüksek oy veriyor. Anket yaptırıyorsun, rekorlar kırıyor.”

“PALAVRACI SÖYLÜYOR AMA İSPAT YOK”

“Abdurrahman Tutdere. Bu grupla birlikte, bizimle birlikte milletvekili seçildi. Tek milletvekili Adıyaman’ın. Hukukçu bir arkadaş. Her bir dakika söz aldığında Adıyaman’ın sorunlarını anlatır. Deprem yaşandı, 45-50 gün deprem bölgesindeydim. 3-4 günde bir Adıyaman’a gittiğimde Abdurrahman Tutdere’yi enkaz başında olmak dışında bir yerde hiç görmedim. Bir gün aradı arkadaşları, ben de Adıyaman’a 120 kilometre bir beldedeyim. Dedi ki ‘Abdurrahman’ın ağabeyi, ablası, eniştesi ve beş yaşında yeğeni çıkıyor.’ Gittiğimde üçüncü cenazeye erişiliyordu. Bir battaniyeye sarıp verdiler. Eliyle aldı, eliyle koydu arabaya. Köylerine gittik. Yukarıda, buz gibi bir havada. Elleriyle gömdü. Ne yıkama var, ne kefenleme. Biliyorsunuz o dönem fetva öyle. Elleriyle saçlarını aldı. Bu gruptan dağ gibi üç arkadaşı kar altında, buz altında ağlamaktan buraları böyle yamyaş olmuş, o yaşlar buz tutmuştu, gözümle gördüm. Ensar’ı, Ednan’ı, Ulaş’ı. Koluna girip, ‘Eve götüreceğiz’ dedik. ‘Olur mu ağabey?’ dedi. Yan taraftaki enkazın başına geçti, milletle beklemeye başladı. O gece taziye almak yerine, o Abdurrahman başka enkazların başındaydı, depremin beşinci-altıncı gününde. Sonra seçim geldi Adıyaman’a aday göstereceğiz. Aklımın ucundan geçmez. Adıyaman’ı kazanacağımız da, tek bir milletvekili var onu adaylaştırmak da. Gidenler geldiler, bazı yerde anket diyorlar bazı yerde onu. Baktım il raporu, ‘Adıyaman’da ankete gerek yok’ deyince, hani seçim kazanma ihtimali yok diyorlar sandım. ‘Adıyaman kararını vermiş. Abdurrahman Tutdere’yi şimdiden belediye başkanı seçmiş’ yazmış giden parti müfettişi. Milletvekili arkadaşım, parti meclisi üyesi arkadaşım. ‘Başka bir ihtimal yoktur. İkna edilmeli, aday yapılmalıdır.’ Çağırdım, konuştum. ‘Yok’ dedi, ‘Güzel adaylarımız olur’ dedi falan. ‘Abdurrahman, Adıyaman karar verdi diyorlar’ dedim. Adıyaman’da Türkçe bilmeyen Kürtçe ağıt yakan analar, Abdurrahman‘ı görünce böyle alıp elini gözlerine sürüyorlardı. O analar istiyor diye, bütün Adıyaman Türk’ü ile Kürt’ü ile istiyor diye, AK Partilisi, MHP’lisi ‘Doğru isim Abdurrahman’ dedi diye aday yaptık. Rekor kırdı, Adıyaman’ı aldı. Bütün Türkiye o gece şaştı. Biz görmüştük sonrasında Adıyaman’da Abdurrahman’a yönelen büyük desteği. Şimdi o Abdurrahman’ı almışlar içeri koymuşlar. O Aziz İhsan Aktaş denen herkesi suçlayan palavracı var ya. Tutmuş diyor ki; ‘Eskiden AK Parti Adıyaman Belediyesi ile çalışıyordu. Geldim, hak edişlerim vardı.’ Abdurrahman anlaşma, sözleşme yapmamış, bırakmış. ‘AK Parti’den gelen parayı alacağım, gittim Abdurrahman’a.’ Yalan, ispatlayamıyor. Ne HTS’den ne bazdan bilmem ne. ‘Beni bir filancaya yolladı. Filancaya gittim 24 bin lira rüşvet istediler.’ Bir asgari ücret. Abdurrahman Tutdere buralarda, bu sıralarda oturuyor olsa, bir aylık maaşı istenen paranın yedi katı. Burayı bıraktı gitti oraya, küçücük bir il belediyesine. ‘24 bin lira rüşvet istediler, verince karşılığını aldım’ diyor. Güya o para da bir lokantanın hesabı kapatılmış. Diyorum ne bu? Depremzedelerin, konteynerde kalanların, yemek kalmayınca, yetmeyince gösterilen lokanlardan biri muhakkak. Odur diye tahmin ediliyor. Tut ki biri gelmiş belediyeden bir şey istiyor, şu lokantadaki hesabı kapat. Depremzedenin boğazından geçen parayı ödettirmişler. En iyi ihtimal bu görülüyor. Bundan almış Abdurrahman‘ı şimdi tutuklamak istiyor. Bugün işte İstanbul’da adliyede tutuyor.”

“AZİZ İHSAN AKTAŞ’TAN MAKAM ARABASI ALANLAR VAR”

“Ve şu kadarını söyleyeyim. Abdurrahman bir ihale vermemiş, kendinden önceki AK Partili vermiş. Ama bakın bu Aziz İhsan Aktaş; Yargıtay‘dan Meclis’e, Devlet Hava Meydanları’ndan EÜAŞ’a, Türk Hava Yolları’na, Pamukkale Üniversitesi’ne, Uludağ Üniversitesi’ne, farklı illerde 20’ye yakın kamu hastanesine. Yetmez, halihazırda; Trabzon, Kocaeli, Kahramanmaraş, Ordu’nun AK Partili Büyükşehir belediyeleri ile Elazığ, Isparta belediyelerine, il belediyelerine. İstanbul’da Bahçelievler’den başla, ilçeler; Şanlıurfa, Haliliye, Karaköprü, Eyyübiye, Ordu, Ünye, Hatay, Antakya bitmiyor. Hepsi burada. Daha önceki dönemde Balıkesir Belediyesi, Şanlıurfa onlardayken, Afyon onlardayken, Kilis, Yozgat, Uşak onlardayken, Adana, Seyhan onlardayken Aziz İhsan Aktaş bunlarla çalışmış. Seyhan Belediyesi onlardayken çalışmış, Zeydan Karalar’a geçmiş. Bir ödeme almış, o ödemeyi alırken filancaya yolladı diye 11 yıl önce. Sonra yıllarca Seyhan’ı yönetiyor, yok. Adana Büyükşehir yok. Bir daha kazanıyor, yok. Zeydan Karalar gözaltında. Aha dün televizyon programında söyledim. Aziz İhsan Aktaş’ın aldığı toplam ihale. Bu resmi, tık tık tık giriyorsun. EKAP’a giriyorsun, 388 ihale almış adam. 300’ü kamudan ve AK Partili belediyelerden. Yüzde 77. CHP’li belediyelerden 88 ihale, yüzde 23’ü. Bu ihalelerdeki tüm belediye başkanlarım ya tutuklu ya gözaltında. Bunlardan hepsi Aziz İhsan Aktaş’tan A8 makam arabası alanlar var Isparta. İnkar da etmiyor. Her sabah evden çıkıyor belediyeye o arabayla halen gidiyor. Plakanın plakasını da AK Parti’nin ‘AK’ı koymuş. Yüzde 23, tüm belediye başkanlarım içeride, AK Partililerin bir tanesi içeride değil. AK Parti’nin, MHP’nin vicdan sahibi, Anadolu irfanına sahip seçmenlerine soruyorum. Hak mı reva mı ya? Hak mı reva mı? Bir suç varsa suçtan delili, delilden şüpheliyi bulursun, cezalandırırsın. Cezalandır zaten. Ama CHP’li belediyelere bir şey bulmak üzere yapılan soruşturmanın sonucu bu. Tayyip Bey’e göstereyim. Onun da buradan memnun olacağı bir şey olabilir. Yüzde 77’ye, yüzde 23. AK Parti’nin CHP’yi geçtiği tek yüzde bu. Tek yüzde bu.”

“YOKSULLUKTA AVRUPA, GIDA ENFLASYONUNDA DÜNYA BİRİNCİSİYİZ”

“Bir haftadır yine 19 Mart’tan sonra en büyük hareketliliğin yaşandığı, siyasetteki en çok hareketliliğin yaşandığı, yargıdaki en çok hareketliliğin yaşandığı haftalardan bir tanesi. Size bundan sonra yapacağım bunu. Bir haftalık Türkiye fotoğrafı gösteriyorum. Bu bir haftada halkın rekor oylarla seçtiği belediye başkanları gözaltına alındı. Sadece tweette, ‘Anlaşılan ki artık rejimin bir bağımsız yargı olduğuna millete inandırma ve ikna etme derdi kalmadı. AK Parti’yi yenme suçu diye bir suç var. AK Parti’yi yenenleri içeri atıyorlar’ diye tweet atan gazeteci Timur Soykan’ı aldılar, dört gün zulmettiler. Yurt dışına çıkış yasağı, adli kontrolle ona ve bütün gazetecilere ‘Bundan sonra öyle tweet atarken iki kere düşüneceksin’ dediler. Ayşe Barım, duruyor. Türkiye’nin bütün ödüllü sanatçıları dün menajerlerinin yanındaydılar. Ayşe Barım ‘Buraya neden geldim anlamıyorum’ diyordu bundan üç, dört ay önce. ‘Nihayet duruşmayla çıkacaksın’ diyorlardı. ‘Üç, dört ay kadar daha hapis yatacaksın’ dediler. Türkiye’nin ödüllü bu sinema oyuncularının, dizi oyuncularının dün hepsini birden Çağlayan Adliyesi’ne götürdüler. Üzerek, ağlatarak geri döndürdüler. Bu arkadaşlar ödül alıyorlar gittikleri her yerde. Geçen hafta da ödül aldı. Bakın. Yoksullukta Avrupa’da birinci sıradayız. Gıda enflasyonunda dünyada birinci sıradayız. Bakın altın madalyalar. ‘Ya bunlarla övünülür mü? Övüneceksen sen, hukukun üstünlüğüyle övün’ diyeceksiniz. Hukukun üstünlüğünde dünyada 117’inci sıradayız. İşte size bir haftalık Türkiye fotoğrafı. Eserinle övünebilirsin AKP. Bu senin eserin. Biz bu arkadaşların eserleriyle, bu arkadaşların hizmetleriyle, bu gazetecilerin cesaret ve namuslarla övünüyoruz. Sen de eserinle övün AKP. Bu senin eserin.”

“ADALET BAKANI BİLGİ VEREMİYORSAN ÇUVALLAR SARAYDA DEMEKTİR”

“Şimdi tencere dibin kara, seninki benden kara değil. 111 gün oldu. Bir kör kuruş, hani vardı ya Cumhuriyet‘ten önce ortası delikli bir kör kuruş. Bulsalar bir tane böyle havaya atacaklar ‘Bunu bulduk’ diye. Bulamadılar. Ama bakın neler var, neler var ellemiyorlar. Bugün İstanbul, Adana ve Antalya, Adıyaman, Mardin, Van, Hakkari, Batman, Tunceli ve Siirt belediye başkanları ya tutuklu ya da yerine kayyım atanmış. Buraların nüfusunun toplamı 25 milyon. 25 milyon Cumhuriyet Halk Partili ve DEM Partili seçmenin seçtiği belediye başkanlarını, seçmenine hizmetten kopardılar. Oysa burada tek bir delil olmadan, delil şüphesi olan bunlardan bağımsız bir şey oldu. Muhakkiki yolladık, raporu gelince en tavizsiz gereğini yaparız. Ama bir tek delil olmadan, ne bizimkilerde ne DEM Parti’ninkilerde. AK Parti’yi yenme suçu işledik diye, bu belediyeleri bizim elimizden değil, bu belediye başkanlarını millete hizmetten, onları seçenleri de seçtiği tarafından yönetilmekten men ettiler. Diğer tarafta AK Parti Denizli Belediyesini geçen yıl biz kazandık. Tabii şeyi hatırlayacaksınız. 2019-24 arası İstanbul Büyükşehir, kendinden önceki döneme ait tam 37 büyük yolsuzluk dosyası. Burada anlattım. Yeşil alanı İBB’deki AK Partili büyükşehir belediye meclis üyesi, yeşil alan para etmez, yok pahasına satın alıyor. O yeşil alana bilmem kaç kat ruhsat veriyorlar. 40 katına belediye geri satıyor. Böyle işler var. Süleyman Soylu gitti onlara el koydu. Halen duruyor. İçişleri Bakanlığı’nda duruyor. Ne Süleyman Soylu ne bu İçişleri Bakanı o konuda gereğini yapmadı. Ankara Büyükşehir 97 yolsuzluk dosyasını çıkardı. Aldılar, işlem yapmıyorlar. Melih Gökçek’e ait neler neler var hepinizin bildiği. Bugüne kadar bilinmeyen, CHP’de bir kör kuruş bulamayanların aradığı bakın şimdi nereden çıkacak? Denizli Büyükşehir’de Beltaş diye bir firma var, AK Parti dönemi. Bağbaşı Yaylası’na teleferik işletiyor. Genel Müdür çalışanlara talimat veriyor. Bütün hepsinin tutanağı var. ‘Genel Müdür’ün talimatıyla yaptık.’ ‘Nakit ödeyenlerin, nakit ödemelerin üçte birine fiş kesin. Üçte ikisine fiş kesmeyin, kasaya değil kenara ayırın. O parayı bana teslim edeceksiniz.’ Denizli Büyükşehir’de her gün üçte biri fişli, üçte ikisi fişsiz teleferikten bir çuval dolunca Genel Müdür’e para gidiyor. Tahsilatı yapan, parayı taşıyan, teslim eden belli; alan belli. Bu konuda seçimi 31 Mart’ta CHP kazanınca 1 Nisan’da bilgisayarın harddiskini ve görüntü kayıtlarını siliyorlar. Ama personel bunu itiraf ediyor. Diyor ki ‘Böyle böyle yaptılar. Başımız derde girer, gelip harddiski de söktüler. Üç günde bir, bir çuval para alıyorlardı buradan.’ Bizimkiler harddiski kurtarmaya yolluyor, geliyor ve harddiskten tam 25 milyon liralık paranın çuvalla Beltaş’ın Genel Müdürü’ne teslim edildiği döküm olarak var. Bu Beltaş ayrıca 30 tesiste restaurant, kafe, büfe, kayak merkezi işletiyor. Orada çalışanlara yapılan sorguda da bazılarında benzer uygulamanın, paranın, nakidin devir hızının yüksek olduğu yerlerde yapıldığı ortaya çıkıyor ve o kayıtlarla birlikte 95 milyon lira çuvallarla AK Parti’nin Genel Müdürü’ne, BELTAŞ Genel Müdürü’ne teslim edilmiş. Dosya hazırlanıyor, Denizli Başsavcılığı’na veriliyor. Bir yıldır tık yok arkadaşlar. Bir yıldır tık yok. Bir kör kuruş, bir kuruş para bulsalar… Ekrem Başkan’ın babasının yazlığının bahçesini kazıyor ya para bulacağım diye. Bir kuruş para yok, bir tek ispat yok. Türkiye’de 25 milyon seçmenin oyu ya tutuklu, ya kayyımda. 95 milyon çuvalla parayı götürmüşler, yapan AK Parti diye. Buradan Adalet Bakanı’na sesleniyorum. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Denizli’de BELTAŞ dosyası orada dururken, halen daha o koltuklarınızda pişkin pişkin oturmaya devam mı edeceksiniz? Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, asker arkadaşım Yılmaz Tunç. Hani biz savcılara bir şey söylediğimizde diyordun ya ‘Türkiye hukuk devletidir.’ Bu konuda bir açıklama bekliyorum. Denizli’de bir yıldır bekleyen; 95 milyon lira 30 şirketten, 25 milyon lira sadece teleferikten, 120 milyon liralık dosya konusunda bilgi bekliyorum. Eğer bilgi yoksa çuvallar sarayda demektir. Eğer bilgi veremiyorsan çuvallar sarayda demektir.”

“‘BU AK PARTİ SİGARA GİBİ’ DİYOR, ‘KÖTÜ BİR ALIŞKANLIK’”

“Genel Başkan olmadan önce çokça bindiğim bir taksi durağı vardı. Oradan çağırıyoruz. Bir abi geliyor. Ankara’nın taksicileri meşhur. Şikayet de ediyordu AK Parti’den. Daha doğrusu ‘Başkan yine mazota zam geldi, ÖTV çok. Yok şu şöyle fazla, bu böyle fazla. Geçinemiyoruz.’ ‘Kime oy veriyorsun?’ Diyordu ki ‘Vallahi biz AK Parti’ye veriyoruz.’ Dedim ki ‘Niye?’ Bir gün dedi ki ‘Alışkanlık.’ Dedim ki ‘Bu nasıl alışkanlık?’ Çıkardı, sigara. ‘Bunun gibi’ dedi, ‘Kötü bir alışkanlık. Zararlı bir alışkanlık.’ İlk başta diyor ki her bindiğimde geliştiriyor. ‘Abi’ diyor, ‘Bu AK Parti sigara gibi ya. Başkan önce keyif alıyorsun’ diyor, ‘Sonra alışıyorsun. Sonra zararı oluyor ama bile bile zarar görüyorsun.’ Geçen gün bir arkadaşa onun taksiye binince ‘Özgür Başkan’ı göremiyorum artık. Korumalar var, arabalar var. Geliyor, geçiyor. Uğramıyor’ diye bir sitem de yollamış, bir de selam yollamış. Demiş ki ‘Özgür Başkan’a söyle. Sigarayı da bıraktım. AK Parti’yi de bıraktım. Kötü bir alışkanlığım kalmadı.’ Ben sağlıkçı olarak devamlı uğraşıyordum onunla bu iki kötü alışkanlıktan kurtul diye. ‘Sayesinde’ demiş, ‘İki kötü alışkanlıktan; sigaradan da AK Parti’den de kurtuldum. Artık çok daha rahat nefes alıyorum.’ Rahat nefes almak için, 23 yıl önce Erdemliler Haraketi diye kurulan, vaktiyle mağduriyetlerinden dem vuran, yoksulun, garibanın sesini duyduğunu söyleyen, sorununu çözeceğini söyleyen, yolsuzluğu bitireceğini, yoksulluğu bitireceğini söyleyen, yasakları bitireceğini söyleyen, Türkiye’yi yasağa, herkesi yoksulluğa ve burasına kadar yolsuzluğa bulaşan AK Parti, kurulduğu gün kendisine ‘AKP; Adalet ve Kalkınma Partisi’ demişti. Bugün geldikleri yerle, bakışlarıyla, sıcak salonlardan, yazın klimalı salonlardan çıkmayıp, halkın içine karışmayışıyla gazeteciye, aydına, muhalife kurdukları dille, üstten bakışla artık Adalet ve Kalkınma Partisi değil; ‘Aşırı Kibrin Partisi’dir bunlar. Aşırı kibrin partisinden, en zararlı alışkanlıktan bütün milletimizi kurtulmaya davet ediyorum.”

“ŞIMARTTIKLARI SEYYAR GİYOTİNE NELER VERMİŞLER…”

“Tabii seçmenler bir yana; onlar sürüne dursun, bu AK Parti’nin yöneticileri, üst düzey bürokratları ve şımarttıkları gayet keyfe düşkün, gayet lüks içinde. Daha 35 yaşındayken İstanbul’da şımarttıkları bir seyyar giyotin kendinden kıdemli hakimler mütevazı rakam araçlarına biniyorken, ona İBB’den en lüks makam arası. Bir tanesi Numan Kurtulmuş’a. O zaman kendisi AK Parti Genel Başkanvekili. Ki tövbeler olsun, Numan Bey açıklasın ‘Binmedim o araca’ diye, binmiş. Yapmamak lazım. İstanbul Büyükşehir, niye AK Parti’ye araç veriyor? Ama dünya kadar aracı AK Parti’ye vermiş. Numan Bey de İBB’den geldiğini bilerek ya da bilmeyerek, o en lüks araca binmiş. Bir tane de seyyar giyotine vermişler. Belediyeler adliyelere araç veriyor. Servis veriyoruz, minibüs veriyoruz. Makam aracı veriliyor. Devletin işi. ‘İmkan yok’ diyorlar, ‘Adalet aksıyor’ diyorlar, veriliyor. Ama AK Parti Genel Başkanvekiline tahsis edilecek kadar lüksü seyyar giyotine vermişler. Bu arkadaş şımarmış, gün olmuş 87 yıllık maaşıyla satın alamayacağı lüks yatları gezmiş. Alıcı gözüyle incelemiş. Pazarlık etmiş, fiyat sormuş, öyle yapmış, böyle yapmış. Hiçbir savcının bugüne kadar oturmadığı… Birçoğu, hepsi normal lojmanlarda oturuyor. Bu göreve gitmeden tadilatı başlamış. Öyle diyorlar, öyle tabii. Gidince başlasa oturamaz hemen. Öyle bir tadilat yapmışlar ki bunu Bakan Yardımcılığı görevinden, yani siyasi bir görevden, anayasaya aykırı bir şekilde İstanbul’a Başsavcı atayacaklar. Normalde bu görevin, bu atamanın kabul edilmemesi lazım. ‘Gidince yap’ dedikleri işleri kimse yapamaz. O zaman demek ki belli şartları var. O şartlar yerine gelmiş. Boğaziçi ön görünümde, vatandaşın böyle çivi çakamayacağı yere inanılmaz tadilatlarla Boğaz manzaralı bir villa hazırlanmış beyefendiye. Normal devletin ödediğinin çok üstünde. Yani bir lojman tadilatı nedir? O lojman tadilatının çok üzerinde, olmayacak paralar harcanmış. En masumu, haydi tehlikeli işler yapıyor. Güvenlikli siteler var savcıların oturduğu, git orada otur. Bütün savcıları devlet nasıl koruyor? Seni de korusun. Kalın kurşun geçirmez camlar. Projede olmayan yüzme havuzları. Müştemilatlar. İmara aykırı dünya kadar ‘Onu yapalım, bunu yapalım…’ Vallahi orada çalışan üç işçinin, kendilerine aileden birinin nasıl zulmettiği, neler istediği, neler neler yaptığı, ne kadar lüks olduğunu bizzat dinledim.”

“HESABINIZI VANLI İŞADAMI KAPADI MI? KAPADI”

“Günü gelince bu millete de dinleteceğim. Ama kanıt bulamam sanıyorlardı. ‘Vallahi kanıtını bulursam göstereceğim’ dedim. Şurada kapattığım yer, hani terörle mücadele eden kamu görevlisinin adresini açık etme gibi bir suç işleyecek halim yok. Adresi kapattım. Ama herkes biliyor ki adına ‘Savcılık binası restorasyonu’ demişler işin. Restorasyona kendisi gelmeden önce başlamışlar, bitirmişler, teslim etmişler. Bedeli… Sonradan çok farklı ödemeler de var. Ama bedeli; 40 milyon 504 bin lira. ‘Tadilat bedeli.’ Bu para bugünkü kurla 56 milyon lira. Ben emekli öğretmen çocuğuyum, 30 yıllık emekli öğretmen, 30 yıl çalışınca 1 milyon 800 bin lira, 30 yıllık emeğine karşılık emekli ikramiyesi alıyor. Birisi oturacak diye, satın alma değil; sırf tadilatına 56 emekli öğretmenin 30’ar yıl; sabah kalk, yüzünü yıka, tıraş ol, kahvaltını yap, kravatı tak okula git, sekiz saat ders anlat, tebeşir tozu yut, dön ve eve gel. File yarım dolu. Çocukların durumu ortada. 30 sene… Böyle 56 öğretmenin emeğini İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın keyfine ödeyenlere. Burnunuzdan fitil fitil çıksın inşallah. Bu lüksü sevenlere soruyorum. Aileden birinin kredi kartını Vanlı bir işadamı, borçlarınızı Vanlı bir işadamı azat ediyor mu? Vanlı bir işadamı bir bankanın gişesinden hesabınıza kredi kartınıza nakit yatırıyor mu? O hesapları hep o Vanlı işadamı kapadı mı? Kapadı. Biliyor muyum? Biliyorum. İspatlar mıyım? Onu da çok yakında görürsün. Ne demiştik arkadaşlar? ‘Zulmetme. Sırça evde oturuyorsan dönüp de suçsuz komşuna taş atma.’ Ne demiştim arkadaşlar? ‘Oğlum sert kayaya çarptın’ demiştim. Sert kayaya çarptın. Bundan sonraki her hukuksuz adımda Üsküdar’daki lüks yapıdan alınan evi, bundan bir sonraki adımda Anadolu Yakası’nda Tuzla taraflarındaki o yazlık evi, her birini tane tane konuşmayan, gündeme getirmeyen, hesabını sormayan namerttir. Devam et bakalım.”

“BUNA BAKAN TÜRKİYE EKONOMİSİNE VE BİZE YAPILANI GÖRÜR”

“Millete şimdi bu yaptıkları kötülükler, nasıl oluyor, nerelere varıyor bir gösterelim. Bence bugüne kadar gösterdiğim fotoğraflar, hesaplar, diyagramlar… Hepsi çok kıymetli ve basında yer alıyor. Ama bu kadar çarpıcısı. Arkadaşlar çalışmış, ben görünce dedim ki ‘Helal olsun.’ Bakın bu Borsa İstanbul’un 100 hisse senedinin, BİST 100’ün grafiği. Borsa İstanbul mart ayında kendi kendine yükselirken, yükselirken, 19 Mart günü bunlar bu darbe girişimini yapınca 8,79 düşmüş. Borsadan inanılmaz bir para çıktı. Bu para dolara yönlendi. Nasıl gidecek yabancı yatırımcı? Dolar fırlamasın diye dünya kadar rezerv yakıldı. Borsa buraya kadar çakıldı. O günden sonra bir kere o eski, düşmeden önceki trendi düşünün. Buralara gidiyormuş bak. Asla o eski günlerinde değil. Toparlanmaya çalışıyor. Bir toparlanış günü var; 30 Haziran. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tartışıldığı, ‘Partinin yönetimi değişecek mi? Parti bir krize girecek mi?’ sorularının olduğu gün. 30 Haziran günü mahkeme kararı erteleme çıkınca, borsa yüzde 5,54 toparlıyor demek ki antidemokratik bir şey olmayacak diye. Kendi seyrinde gidiyor. Artık en dipte değil. Çünkü CHP bir mücadele veriyor, meydanlarda bir mücadele var. Muhalefette bir moral var. Demokrasiye bir umut var. CHP adeta kapatma davası gibi algılanan o dava korkulan sonucu vermeyince -ki vermeyecek diye söylüyordum- fırlıyor borsa bu kadar. Orada makul gidiyor. Bakın Zeydan Başkanların tutuklandığı gün; cumartesi, pazar. Dün borsa açıldı, yüzde 2 kaybetmiş. Nasıl çakılıyor. Bugün de ben kürsüye çıkmadan yarım puanlık daha düşüş vardı, biraz daha düşmüştü. ‘AK Parti Türkiye’ye ne yapıyor? Yargı aparatıyla operasyonlar ne yapıyor?’ derseniz… Bir ülkenin durumuna bakan, bunlar o ülkedeki 100 büyük şirketin borsadaki değeri, bütün dünya buna bakar: O ülkede işler nasıl gidiyor? Tayyip Bey bir şey yaptırınca böyle oluyor, doğru işler olunca böyle oluyor. İşte Türkiye’nin durumu arkadaşlar. Bunu isteyen bütün basın mensuplarına dijital olarak vereceğiz. Satır satır, tane tane herkes buna bakabilir, inceleyebilir. Türkiye’nin ekonomisine ve bize ne yaptıklarını görebilir.”

“AHMET HAMDİ ÇAMLI DİYE BİR ORGANİZMA VAR”

“Malum testinin içinde ne varsa dışına o dökülür. Sayın Erdoğan’ın şoförlüğünden milletvekilliğine kadar yükselen biri var. Bu Yeliz’i bilmeyen olur. Bu Ahmet Hamdi Çamlı diye bir organizma var. Böyle insana benziyor, ama organizma. Bu organizma, Meclis’te bu tek adam rejimi gelirken, bunlar vura kıra rejimi değiştirmeye çalışırken, Cumhuriyet Halk Partililer direnirken, diğer muhalefet partileri direnirken, o büyük mücadele günlerinde birisi abuk sabuk bir yayın yapıyor. Kullanıcının adı; Yeliz. Rezil rezil yorumlar, muhalefet milletvekillerine bir sürü hakaretler, bir sürü rezillikler. Sonra bu beceriksiz ekrana bir basıyor, kamera bir dönüyor. O iğrenç bıyıklarıyla karşınızda Ahmet Hamdi Çamlı; Yeliz. Türkiye’deki bütün Yelizlerden özür diliyorum. 1923’e ‘kanlı darbe’ demiş. Yeni bir devlet kurmaktan bahsediyor. Bu alçaklığı tabi cehaletle falan açıklayamayız. Artık Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde dediği gibi gaflet ve delaletin ötesinde, bir hıyanet çizgisindedir kendisi. Sayın Erdoğan’ın bu hadsizliği kınaması bekledik, kınamadı. Partisinin kınamasını bekledik. Kimi kafi görmüş bunu. CHP’de birinin dili sürçse ya dili sürçse, sonrasında Genel Başkan ne derse desin, Grup Başkanvekilleri ne derse desin… Hatta Tank Palet Fabrikasını satmışlar, Katarlılara satmışlar. Ali Mahir Başkan o dönem yeni milletvekili. Konuşması sırasında diyor ki ‘Ordu Katarlılara satılmış.’ ‘Vay, orduya satılmış dedin’ diye Türkiye’ye ayağa kaldıranlar. Bu alçak bu ifadeleri kullanıyor. Ömer Çelik sade suya tirit bir tweet atmış. Şöyle diyor: ‘Türkiye Cumhuriyeti gözbebeğimizdir. Biz Cumhuriyetimizi seviyoruz. Ona gözümüz gibi bakıyoruz.’ Güya bu Ahmet Hamdi’nin yaptığı rezilliği bununla onarıyor. Kimi de bunu almış, diyor ki ‘Tamam Ömer Çelik’in dediği geçerlidir.’ Çok daha vahim olanı, şu: Tayyip Erdoğan susuyorsa, Ömer Çelik etrafından dolanıp adını vererek kınayamıyorsa, AK Parti disiplin işlemi yapamıyorsa, bakanlar her şeyde sıraya giren… Fahrettin bunları sıraya sokuyor ya ‘İp gibi olun’ diyor. Bakanlara bir tweet taslağı atıyor. ‘Hadi bakayım 1.5 saatiniz var, ip gibi olun’ hepsi diziliyorlar Fahrettin Altun’un gösterdiği istikamette. Fahrettin Altun bu bakanları tesbih gibi dizip bunu kınamıyorsa, bu normal bir şeydir. Demek ki milletimiz bilsin, bu ülkenin yüzde 90’ı, 95’i, 97’si Atatürk’ü sevdiğinden bahseder. Oy verilen AK Parti Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e düşmanlık eden, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin ilanına ‘kanlı darbe’ diyen bir alçağı kınayamamaktadır, cezalandıramamaktadır, sahiplenmektedir. Onun sözü AK Parti’nin sözüdür.”

“BİR SAVCI ÇIKACAK, HESAP SORACAK”

“Çok daha vahimi, şu ana kadar herhangi bir savcının, hani her şeyde re’sen soruşturma başlatıyorlar ya, re’sen soruşturma başlatmamış olmasıdır. Bir iftiracının sözüyle kapıya dayanıp şafak operasyonları yapanların; bunun üzerinde bir kelime söz kurmayıp, gidip de bu kişiyi almayıp, buna dava açmayıp, adeta rejimin aparatı olduklarını… Ayıp tarafı şudur ki; Cumhuriyet, bu devlet, sizin makamınıza Cumhuriyet Başsavcısı unvanını vermiştir. Unvanınızda taşıdığınız Cumhuriyetin kurulduğu 1923’e ‘kanlı darbe’ diyen birine haddini bildirmeyen, hesabını sormayan, soruşturma açmayan o unvanı da hak etmiyor, bu Cumhuriyetin size verdikleri, size verdiği unvanlar da ödediği her kuruş maaş da haram zıkkım olsun hepinize. Haram zıkkım olsun. Grup Başkanvekillerimiz grubu bilgilendirecek zaten, buradan canlı yayında da söyleyeyim. Bütün milletvekillerimiz ve 81 il başkanımız, kendi illerinde re’sen harekete geçmeyenlere suç duyurusunda bulunarak, o 81 ilden birinden bir savcı çıkacak, bu namussuzdan hesap soracak.”

“ÜSTÜNLÜK BURADA”

“Hani diyoruz ya ‘Kazanmak için ne lazım?’ Ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük, çoğunluk enerjisi. Hani diyorlar ya ‘Nasıl oluyor ya, Amasya’da böyle miting? Amasya tarihinin en büyük mitingini yazın ortasında gece vakti yapıyor CHP. Bayburt’ta, 800 oy aldığı Bayburt’ta 15 bin kişiyle miting yapıyor CHP. Nasıl oluyor ya Konya’da Tayyip Bey’in kaçtığı meydanı dolduruyor CHP?’ Ahlaki üstünlük burada. Bakın o Ahmet Hamdi Çamlı denen organizma, iğrenç paylaşımının altına anket koymuş. ‘Katılıyorum, katılmıyorum.’ Kendisine katılanların oranı yüzde 5, katılmıyorum diyenler yüzde 95. Savcılar re’sen harekete geçmedilerse, büyük ihtimalle bu paylaşımı görmemişlerdir. Paylaşımı görenlerin sayısı 4.4 milyon kişi, bir gecede. Bütün Türkiye’nin haberi olan ve yüzde 95’in ‘katılmıyorum’ dediği, ‘Milletin vekiliyim’ diye, gerçi öyle de demiyor da kendine, ‘dersaadet vekiliyim’ diyor kendine, milletin vekiliyim diye yola çıkan, utanmadan hepimizin, hepinizin vergileri ile bu Meclis’ten emekli maaşı alan adamın düştüğü şu hale bakın. İşte bu AK Parti siyasetinin geldiği yerdir. Ahlaki üstünlük de burada, psikolojik üstünlük de burada, çoğunluk enerjisi de burada. Al sana, al sana.”

“SOKAKLAR DA BİZİM MEYDANLAR DA”

“Aslında konuşma bitti. Ama bugün Sayın Bahçeli’ye hastalandığı gün geçmiş olsun dileklerimizi iletmiş, o grubuna dönene kadar kendisine bir yanıt vermeyeceğimizi söylemiştik. Öyle de yaptık. Sonra Meclis’e döndü, memnuniyetimizi ifade ettik. Geçen hafta grup yaptı, birazcık bizi güzel güzel andı. ‘Nasılsa cevap vermiyoruz, vermeyelim’ dedik. İyi ki de geçen hafta o kötü sözlere cevap vermemişiz. Bugün Sayın Bahçeli önemli bir grup konuşması yaptı. Darbenin üzerinden 111 gün geçmişken, biraz önce söylediğim gibi hiçbir şey ispat edilememişken, masumiyet karinesi yok sayılıyorken, halen daha iddianame yazılmamışken, yaşadıklarımız nasıl ekonomiyi kötü etkiliyorken. Hep biz bunları konuştuk. Hatta bu kürsüde dedim ki, ‘İç barışı bozan budur, iç cepheyi güçsüzleştiren budur. Hem iç cephe güçlü olsun diyeceksiniz, hem de tutuklama yapacaksınız, keyfi operasyonlar yapacaksınız. İddianameleri düzenlemeyeceksiniz.’ Bu Sayın Bahçeli konuşmasında masumiyet karinesine dikkat çekti. İddianamenin bir an önce yazılmasını talep etti. Ve her zaman söylediğim, davaların TRT’den canlı yayınlanma talebimi doğru bulduğunu ve desteklediğini söyledi. Ben de buradan şunu söylüyorum: ‘Üç T’ demiştim. Görülüyor ki o ‘Üç T’ye geliyoruz. Birincisi; terörsüz ve demokratik Türkiye. İkincisi; tutuksuz yargılanma. Üçüncüsü; TRT’den canlı yayın. Bugün geldiğimiz noktada, Sayın Bahçeli’nin bu yaptığı açıklamayı onun dışında birçok şeyi eleştirmiş, birçok şey söylemiş. Türkiye’nin hem terörsüz Türkiye’ye ulaşma umuduyla, hem iç cepheyi güçlendirme, bir ve beraber olma, etrafımızdaki şartları değerlendirdiğimizde Türkiye’nin kendisini güçlü kılma noktasında atılmış önemli bir adım olarak görüyorum. Kendisi bunun dışındaki süreçlerde şöyle bir şey söylemiş: ‘Özgür Bey yollarda yürüyeceğim diyorsun, yürüyebilirsin.’ Birkaç şiire de atıf yapmış. Sonra da demiş ki en sonunda, Ama ne o, darbe mi yapacaksın?’ Buradan bu soruyu ciddiyetle cevaplamak isterim. Sayın Bahçeli darbe falan yapmıyorum. Birisi darbe yapmaya kalktığında 15 Temmuz akşamı, Özgür Özel ne yaptı, nasıl o darbeye karşı çıktı ve nasıl pozisyon aldı, en yakından siz biliyorsunuz. Yaptığım şey 19 Mart darbesine karşı direnme hakkımı kullanıyorum. Toplumun direnme hakkını kullanmasını, bunu da hep birlikte meydanlarda barışçıl bir şekilde göstermesini söylüyorum. Siz tutuksuz yargılama derseniz, siz iddianameler yazılsın derseniz. Siz bu iftiralara verilecek namuslu insanların cevapları TRT ekranlarından, Anadolu’da Trakya’da duyulsun derseniz Cumhuriyet Halk Partisi'nin zaten asla darbe niyeti olmaz, bu darbeye direnmek için gösterdiği enerjiyi, yoksulluğu ortadan kaldırmak için, işsizliği ortadan kaldırmak için, Türkiye’de barışı tesis etmek için, kardeşliği tesis etmek için yurtdışına gittiğimizde bu darbenin Türkiye’ye verdiği zararı değil, Türkiye’nin meselelerini anlatmak için nefesimizi tükettiğimizi daha önce olduğu gibi şimdi de görürsünüz. Sayın Bahçeli’nin attığı adımı kıymetlendiriyorum. Bana söylenmiş bundan önceki sözler, yapılmış değerlendirmeler MHP tarafından birtakım arkadaşlarımız hakkında masumiyet karinesini gözetmeyen nitelendirmelerin hepsinin üzerinde bir söz kurduğunu ve bunu doğru bir yerden yaptığını değerlendiriyorum. Bundan sonra biz üzerimize düşen adımları atmaya devam ederiz. Ama herkes şunu bilsin ki; Cumhuriyet Halk Partisi AK Parti saldırganlığını bırakmadıkça, yargı aparatlarıyla iftira, hakaret, şantaj yöntemleriyle arkadaşlarımıza saldırmadıkça, 25 milyon seçmenin seçtiklerini görevlerine iade edip onların yargı süreçlerinin adil bir şekilde, geçmişte Erdoğan’ın yargılandığı gibi yargılanmalarını, tutuksuz yargılanmalarını sağlamadıkça Cumhuriyet Halk Partisi için sokaklar da bizimdir, meydanlar da bizimdir.”

“YÜZDE 29 OYLA SENİ ORADA OTURTMAM, HODRİ MEYDAN”

“Son söz, AK Parti’nin hepsi ‘Öyle mi olacak, böyle mi olacak, darbe mi olacak, Mısır dedi, bilmem ne dedi.’ Ya siz unuttunuz ama Esma’yı biz unutmadık. Mısır’da seçilmiş cumhurbaşkanına darbe yapıldı diye televizyondan bakıp, Rabialar yapıp, sonra o günün genelkurmay başkanı bugünkü devlet başkanına el sıkmaya koşanlar, size söylüyorum: Biz Mısır’daki meydanlara bakınca darbeyi görmeyiz, Mısır’daki meydanlara bakınca zulme direnen, baskıya direnen, şiddete direnen Mısırlıları görürüz, darbeden yana olanların demokrasiden yana olanların tarafıdır Cumhuriyet Halk Partisi. Ve Erdoğan denen tek kişisi, yüzde 29.2 oyla seni orada oturtmam. Bütün anketlerde kurulduğu gün gibi, 31 Mart Pazar gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Sadece Erdoğan’ın gördüğü bilinmez bir ankette AK Parti’ymiş birinci parti. O zaman Erdoğan’ın kalmadı derdi. Hodri meydan. 2 Kasım’da getir bakalım seçimi. Hodri meydan, hodri meydan. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI