25.11.2020

CHP GENEL BAŞKANI KILIÇDAROĞLU VE İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI AKŞENER'İN ORTAK BASIN TOPLANTISI (25 KASIM 2020)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etti.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile Genel Başkan Yardımcıları Faik Öztrak, Oğuz Kaan Salıcı, Muharrem Erkek eşlik etti.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Akşener, ziyaret sonrası düzenlenen basın toplantısında şunları söyledi:


Meral AKŞENER- Değerli arkadaşlar, Sayın Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının partimizi kongremizden sonra hayırlı olsun ziyaretleri için kendilerine teşekkür ediyorum. Aynı zamanda; Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu hem adalete yönelik, hem ekonomiye yönelik, hem dış politikaya yönelik problemlerini ve bakış açılarımızı paylaştık. Kendisine ve arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum, nezaket gösterdiler. Ben öğretmen kökenli bir siyasetçi olduğum için aynı zamanda da Öğretmenler Günü vesilesiyle de bu ziyaret yapılmış oldu. Tekrar teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerli basın mensupları, Sayın Genel Başkanın ifade ettiği gibi kongrelerinden sonra kendilerini ve arkadaşlarını kutlamak için ziyaret ettik. Doğal olarak bu süre içinde iç politikayı, dış politikayı, ekonomideki gelişmeleri, siyasetteki gelişmeleri de karşılıklı görüştük, düşüncelerimizi birbirimize aktardık.
Hepinizin bildiği gibi İYİ Parti parlamentonun en etkin partilerinden birisi, en etkin gruplarından birisi. Türkiye’nin sorunlarını olabildiğince açık bir şekilde parlamentoda dile getiriyorlar. Önümüzdeki süreç içerisinde gerek Sayın Genel Başkan, gerek ben belli aralıklarla yine bir araya gelip ülkenin var olan sorunlarının çözümü konusunda karşılıklı düşüncelerimizi birbirimize aktaracağız. Ben de Sayın Genel Başkana ve arkadaşlarına yürekten teşekkür ediyorum.
Soru- Siz Arınç’ın sözlerinin ardından Türkiye’nin başka bir alana doğru makas değiştirdiğini ve Bahçeli ile Perinçek’ten de gelecek yanıtı merak ettiğinizi söylemiştiniz ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de Türkiye’de bir darbe olursa ancak o zaman darbecilerin Demirtaş’ı tahliye edebileceğini söyledi. Sizin değerlendirmeniz ne olur?
Meral AKŞENER- Şimdi ben Cumhur İttifakının bileşenlerinin birbirlerine dolaylı yönden, Anadolu’da bir söz vardır, laf çarptırmasına dikkat çekmiştim. Şimdi esas konu şuydu: Sayın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül Beyefendi adalet reformundan bahsetti. Sayın Erdoğan bir konuşmasında bu reform talebine, reform yapılma isteğine bunu ekonomiyi de işin içine katarak destek verdi. Hemen akabinde Sayın Ana Muhalefet Partisinin değerli lideri Sayın Kılıçdaroğlu tehdit edildi ve o zaman da söyledim, bu tehdit milli iradeye yapılmış bir tehditti. Hepimiz sırayla kınadık, doğrusu da bu. Ama ilginç olanı o zaman da dikkat çektiğim şey şuydu; işte ekonomide, adalet sisteminde reform yapılacağı iddia edildi, böyle bir yolculuk başlayacağı söylendi, hemen Sayın Kılıçdaroğlu’na hapisten şartlı tahliye olmuş bir kişi tarafından tehdit yapıldı ve Cumhur İttifakının küçük ortağının Genel Başkanı tarafından da bu tehdit sahiplenildi. Bu Türk siyasi tarihinde, siyasi partiler döneminde ilk defa olan bir şey. Biz hepimiz bütün siyasetçiler tehdit edildik. Yani bugünden bahsetmiyorum, dün de edildik, ama ilk defa bir siyasetçi tehdit sahibinin yanında durdu. Bu ilk defa olan bir iş olduğu için ben oradan yola çıkarak dedim ki; evet tehdit Sayın Kılıçdaroğlu’na en şiddetli bir şekilde kınadığımız milli iradeye yapılmış bir tavır, saldırı, davranış, ama buna yönelik AK Parti Genel Başkanı ve AK Parti yöneticileri ne yapacaklar? Çünkü aynı zamanda reformu dile getiren Sayın Erdoğan’a da hı yapamazsın bunu diyen bir tavır dedim. Sonra Sayın Arınç konuşma yaptı. Üzerine Sayın Cemil Çiçek telefonla katıldı ve o zamanda sordunuz ben de biraz evvel söylediğiniz sözü söyledim, yani bir makas değişikliğine gidiliyorsa o adımı görüyorum ben bu iki konuşmacıdan. Ama Sayın Bahçeli’yle Sayın Perinçek ne diyecekler, çünkü onlar iktidar ortağı, paydaş. Sonra bu kişiler konuştu, Sayın Arınç YİK’ten istifa etmek durumunda kaldı.
Soru- Efendim her iki lidere de sorum. Hem Arınç’ın istifası, hem de eleştirilerde bulunan “yargıda FETÖ taktiklerini kullanmak zorunda kaldık darbe girişiminden sonra” diyen İhsan Arslan’ın da -AKP kurucularından Arslan’ın da- ihraç sürecini başlatabilecek bir disiplin kararı alındı AK Partide. Dolayısıyla bu bağlamda Erdoğan demokrasi derken hem Arınç’ın YİK’ten istifa ettirilmesi, hem de Arslan’ın disipline gönderilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Soru- Galip Ensarioğlu’nu da ekleyebilir miyiz AK Parti eski milletvekili. Katıldığı bir cenaze dolayısıyla ifadeye çağrılmıştı. Bu bağlamda bir değerlendirme alabilirsek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerli basın mensupları, uzun süredir Türkiye yönetilmiyor zaten. Türkiye savruluyor. Yönetim olabilmesi için devlette liyakat olması lazım, yönetim olabilmesi için sağlıklı, tutarlı bir yönetim olabilmesi için sorunların sağlıklı tespit edilmesi lazım. Bana söyler misiniz rejim değiştikten sonra Türkiye’nin sorunları sağlıklı saptanabiliyor mu? Saptanamıyor. Sorunlar çözülüyor mu? Çözülmüyor. Sorunlar büyüyor ve derinleşiyor mu? Evet, sorunlar büyüyor ve derinleşiyor. Peki, buna karşın bir çözüm üretiliyor mu? Çözüm üretilmiyor. Çözüm üretmek isteyenler var mı iktidar kanadında, AK Partinin içinde? Çözüm üretmek isteyenler var, iyi niyetle bir şeyler söylemek isteyenler var. Ama küçük ortak, büyük ortağı esir almış durumda. Ne Bülent Arınç ne de bir başkası düşüncelerini özgürce ifade edemiyor. Çünkü ifade ettiği zaman küçük ortağı tarafından tehdit ediliyor. AK Parti gibi bir partinin, Türkiye’yi tek başına 18 yıldır yöneten bir partinin, küçük bir partinin tutsağı haline gelmesi Türkiye’nin yönetilmediğini gösteriyor, yönetilemediğini gösteriyor. Bir irade sergilenemiyor. Biz zaman zaman söyleriz istişare, bir araya gelip sorunları tartışmak, yok böyle bir şey.
Dolayısıyla Türkiye yönetilmiyor, içerde, dışarıda, her alanda Türkiye yönetilmiyor. Türkiye tam anlamıyla savruluyor. Hepimiz zaten bunun tanığıyız.
Meral AKŞENER- Ben de katılıyorum. Genellikle Sayın Erdoğan’ın tavrı, bugüne kadar gördüğümüz tavır, zaman zaman siyaset biliminde söylenir ‘balon uçurmak’, yani Sayın Arınç gibi kişiler üzerinden bazı sözleri söyletir. Şimdi burada ilginç olanı üç gün beklemesi, üç gün sonra gelen tepkileri ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi küçük ortaklardan - küçük ortak sadece bir de değil ortaklar çift - onlardan gelen tavrı ve kendi seçmenini dönüştürdüğü için Sayın Erdoğan sonuçta göze alamadı o balonu. Kendisine verilen tepkileri gördü ve Sayın Arınç’ı tahkir eden bir konuşma yapmak durumunda kaldı. Bütün bu diğer sorduğunuz kişilerle ilgili atılan adımların da arkasında aynı balona verilen, o uçurulan balona verilen tepkiler, sonuçlar olarak görüyorum. Çünkü Dolmabahçe Mutabakatında bir araya geldiniz, aynı şeyi sonra hiç Sayın Erdoğan’ın bilgisi dışında o siyasiler o masaya oturabilirler mi? Giremezler mümkün değil. Ama aynı şey oldu. Sonra ne oldu? Ölçüldü, problem var görüldü, ondan sonra da Sayın Erdoğan elini yıkadı çıktı, o zaman da o kişiler gitti. Benzer bir şey burada var. Ama ben daha açık bir şey söyleyeyim, muhtemelen bu partili cumhurbaşkanlığı sistemini Sayın Erdoğan çok istedi, çok çok. Geldi, oldu ama kazın ayağının öyle olmadığı anlaşıldı. Şu anda seçimler konusunda Sayın Bahçeli çıkıp aniden hadi seçime gidiyoruz dediği zaman geçmişte yaptığı zaman yani o esaretin arkasında bu var bence. Hadi bakalım seçim dendiği zaman bunu da Sayın Erdoğan’ın göze alması mümkün görünmüyor. Bugün durumları kötü, yarın daha da gidecek. Çünkü ben 20 Ocak 2020’den beri esnaf geziyorum şimdi kendilerine oy vermiş yüzde 80 – 85’lik oy vermiş ilçelerde gördüğüm manzara vahim. İnsanlar aç, insanlar siftah yapmadan dükkan kapatıyor, çalışanların yani o dükkanlarda çalışanların, esnafın yanında çalışanların durumu perişan, verilen kredileri artık geri ödeme zamanı. Ne kadar malın var? 25 bin lira. Ne kadar kredi borcun var? 75 bin lira. Ne kadar malın var? 50 bin lira. Ne kadar kredi borcun var? 100 bin lira gibi sorulara verilen cevaplarla karşılaşılan bir esnaf sistemiyle karşı karşıyayız.
Dolayısıyla hakikaten bu yolun sonu görünüyor. Şimdi Sayın Erdoğan’ın, çevresindeki seçim isteme durumunda olan Sayın Bahçeli ve onun arkadaşlarını pışpışlama dönemi.
Soru- Efendim seçim beklentisi mi var? Sayın Bahçeli’den böyle bir çıkış…
Meral AKŞENER- Yo ben onu bilmiyorum, hayır ben onu bilmiyorum, Sayın Erdoğan’ın korkusunu söylüyorum.
Soru- Bu görüşmeler özellikle o beklentinin bir yansıması olabilir mi efendim? Sayın Genel Başkan da bundan sonra daha sık görüşeceğinizi söyledi.
Meral AKŞENER- Biz seçim istiyoruz, Türkiye bu halde. Muhalefet olarak biz seçim istiyoruz. Türkiye bu halde götüremez ki. Yani liyakat yok, şeffaflık yok, tek kişinin iki dudağı arasında bir Türkiye. Yani kodamanlara aktarılan paralar, fakirin fukaranın açlıktan ölüme mahkum edildiği bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. Hesap verebilirlik yok, adalet yok, hukukun üstünlüğü yok, demokrasi yok. Bunlar olmadığı için ekonomiye güven yok. Yani bizim konumumuzdaki ülkelerin binde 0,75’le faiz borçlandığı bir dünyada, biz yüzde 6 faizle para bulamayıp 7,5’la para bulmak peşine düşen bir Türkiye’den bahsediyoruz. Bütün bunlar bir araya geldiğinde elbette biz seçim istiyoruz. Vatandaşın rahat etmesi için, bu iktidar sistematiğinin değişmesi için seçim istiyoruz. Ama bizim meclisteki sayımız bunu getirmeye yetmiyor. O nedenle de Sayın Bahçeli seçim isterse yandı gülüm keten helva arkadaşlar açısından diye bir durum var diye görüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerli arkadaşlarım, geçen her gün toplumun üzerindeki maliyet artıyor. Fakirin, fukaranın üzerindeki maliyet artıyor. Geçen her gün Türkiye’nin hem kendi içinde, hem uluslararası alanda ciddi bir zafiyet yaşadığı gerçektir. Türkiye’nin buradan çıkması lazım, buradan kurtulması lazım, Türkiye’nin demokratikleşmesi lazım, Türkiye’de hukukun ve adaletin olması lazım, hukukun üstünlüğü kavramının artık dokularımıza işlemesi lazım. Bunun yolu da bellidir zaten. Diyecekler ki, Türkiye’yi yönetemiyoruz. Türkiye’yi yönetmek için kimi halk seçmek istiyorsa halkın hakemliğine başvurmaktır arkadaşlar. Demokrasilerde kural budur. Halktan korkmamak lazım, ürkmemek lazım halktan. Halkın hakemliğine başvurmak kadar değerli bir şey yoktur. Vatandaş perişan halde. Eğer memnunsa zaten sizi tekrar iktidara getirir. Gidersiniz, hakeme başvurursunuz, vatandaş istiyorsa sizi zaten getirir iktidara; öyle bakmak lazım, korkmamak lazım. Halktan korkulmaz arkadaşlar, halk bütün sorunların çözümünde temel adrestir, demokrasilerde kural budur. Bir yerde çözülemeyen sorun varsa sorunun çözümü için milletin hakemliğine başvurursun. Demokrasilerde bundan korkmamak lazım.
Soru- Ünal Çeviköz’ün bazı açıklamaları vardı, özellikle ABD Başkanı Joe Biden’den demokrasi talebi yönünde yorumları. Bu hususta iktidar partisinden tepkiler geldi, CHP’den tepkiler geldi. Bu hususta neler söylersiniz?
Bir diğer sorum da her iki Genel Başkana. Özellikle bu anayasa taslağı konusundaki durumla ilgili anayasa taslağı hazırlığı noktasında 4 partinin içerisinde bulunmuş olduğu, İbrahim Kaboğlu’nun bu hususta bazı ses kayıtları da mevcut, bununla ilgili neler söylersiniz?
Soru- Özellikle AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in de açıklamaları oldu; hem Çeviköz, hem de Sayın Kılıçdaroğlu’nun 24 Kasım’la ilgili açıklamalarıyla ilgili olarak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 24 Kasım’da güzel açıklamalar yaptım arkadaşlar. Nedir eleştirisi?
Soru- Öğretmenlerle ilgili bir açıklamanız olmuştu ya efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Birincisi şu, Parti Sözcümüz, Ünal Bey’in yaptığı açıklamalar dolayısıyla gerekli açıklamaları yaptı. Ondan önce ben defalarca o konuda açıklamalarımı yaptım. Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir emperyal gücün egemenliğini kabul etmez. Bırakın egemenliğini, gölgesini dahi kabul etmez. Nokta. Burada hiçbir tereddüt yok.
Öğretmenlere gelince… Öğretmenler bize ahlakı öğretirler, sevgiyi, saygıyı, konuşmayı öğretirler bize. Öğretmenler büyük bir camiadır. Türkiye’de en büyük camiayı oluştururlar, en büyük topluluğu oluştururlar. Hepsinin ortak bir talebi var, 3600 ek gösterge. 3600 ek göstergeyi seçim meydanlarında söyledim; sadece öğretmenler için değil, polisler için de söyledim, 3600 ek gösterge verilmeli dedim. Sonra 2018’de AK Parti 3600 ek göstergeyi seçim beyannamesine koydu ve çıktı Erdoğan bir konuşma yaptı. Aynen okuyorum, konuşmanın tarihi 24 Mayıs 2018, “Değerli kardeşlerim, önemli bir konuya geliyorum burayı hassas dinleyin”. Çağrı yapıyor burayı iyi dinleyin diyor Erdoğan. “Polis, öğretmen, hemşire, din görevlilerimize bir müjde vermek istiyorum. Diğer idarecilerimizin emeklilik ek göstergelerini 3600’e çıkaracağız. Buradaki adaletsizliği gidermiş olacağız”. Ne zaman söylüyor? 2018. Hangi yıldayız? 2020. Bütün öğretmenlerin talebi nedir? 3600. Bakın, hangi siyasi görüşten olursa olsun 3600’ü istiyorlar. Ben çıkıp 24 Kasım Öğretmenler Gününde 3600 ek gösterge verilmelidir, neden sözünüzü tutmadınız diye soruyor muyum? Soruyorum. Eğer bir öğretmen kendi camiasının aksine, ben 3600 ek göstergeyi istemiyorum çünkü ben gideceğim AK Partiye oy vereceğim diyorsa o camianın adamı değildir o öğretmen. Bir daha altını çiziyorum; bütün camianın, bütün öğretmenlerin istediği 3600 ek göstergeyi ben istemiyorum, ben gideceğim AK Partiye oy vereceğim diyorsa o öğretmen o camianın insanı değildir.
Başka bir örnek, yine ben defalarca emeklilere iki maaş ikramiye verilsin dedim. Ne zaman dedim? Ramazan bayramında, kurban bayramında verilsin; her yerde söyledim. Önce para yok dediler, sonra verdiler. Ama emekliye iki maaş ikramiye verilsin diye seslendirdiğimde bir grup emekli PTT’ye gittiler, dediler ki; ‘bizim iki maaş emekli ikramiyesine ihtiyacımız yok Ey Kılıçdaroğlu, seni protesto ediyoruz.’ Kim emeklinin hakkını savunuyor?
Öğretmen bize neyi öğretiyor? Ahlakı öğretiyor. Öğretmen bize neyi öğretiyor? Dürüst olmayı öğretiyor. Öğretmen neyi öğretiyor? Siyasetçinin de dürüst olmasını öğretiyor. 2018 yılında çıkıp da ben öğretmene 3600 ek gösterge vereceğim, polise ek gösterge vereceğim dediği halde iki yıl geçiyor ve dediğini yapmıyorsa hiçbir öğretmen hiçbir yalancıya sahip çıkamaz. Yalancıya sahip çıkan öğretmene de öğretmen denmez. Haklı mıyım? Haklıyım. Ben çünkü öğretmenin hakkını savunuyorum. Ben öğretmene yalan söyleyenin hakkını savunmuyorum; öğretmenin hakkını savunuyorum, polisin hakkını savunuyorum, sağlık görevlisinin hakkını savunuyorum, din görevlisinin hakkını savunuyorum. Bunu çok iyi bilsinler. Bütün öğretmenler de bilsinler. O ailede, o camiada benim kardeşlerim var. Öğretmeni baş tacı yapmayan bir siyasal iktidarın başarılı olma şansı sıfırdır.
Anayasa taslağı… Böyle bir çalışma yapılmadı ki. Nereden çıkarıyorsunuz değerli arkadaşlar? Varsa bir taslak çalışma, getirin bir görelim. 4 parti, evet 4 parti bir araya geldik, Millet İttifakı. İYİ Parti var orada, biz varız orada, Saadet Partisi var, Demokrat Parti var. Söylemişim, ‘Millet İttifakı olarak bir araya geldik.’ Zaman zaman konuşuyoruz. Ne diyoruz biz? Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem veya güçlendirilmiş parlamenter sistem. Nasıl olacak bu? Anayasa değişikliğiyle olacak. Konuşuyoruz, güçlendirilmiş parlamenter sistem nasıl olacak? Biz de çalışıyoruz, İYİ Parti de çalışıyor, diğer partiler de çalışıyor. Gelecek Partisinin Sayın Genel Başkanı geldi, güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili çalışmasını verdi bize. Neden bu işleniyor? Acaba CHP diğer partiler, HDP’yle beraber çalışıyorlar mı, çalışmıyorlar mı diye bir algıyı kendi medyası aracılığıyla yaratmak istiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede bir anayasa değişikliği olacaksa parlamentodaki bütün siyasi partilerle olur. Partiler zaten bir araya geliyorlar. Uzlaşma Komisyonu kuruldu mu? Kuruldu. Uzlaşma Komisyonunda HDP var mıydı? Vardı. MHP var mıydı? Vardı. AK Parti var mıydı? Vardı. Niye o zaman demiyorsunuz ki, neden bu HDP uzlaşma komisyonunda var? Niye bunu söylemiyorsunuz, neden? Çünkü talimat öyle alınmadı da onun için. Talimat öyle alınmadı. Her siyasi partinin parlamentoda temsilcisi var. Her siyasi partinin parlamentoyu yöneten Başkanvekili var. HDP’li başkanvekili var mı? Var. Meclisi yönetiyor mu? Yönetiyor. AK Partili el kaldırıp izin istiyor mu? İzin istiyor. İzin vermediği zaman konuşuyor mu? Konuşmuyor. MHP’li el kaldırıp Sayın Başkan bana izin ver konuşmak istiyorum dediği zaman izin verince konuşuyor, izin vermeyince konuşmuyor. Niye bunu eleştirmiyorsunuz, o zaman onu da eleştirin. Deyin ki, nasıl olur da HDP TBMM’yi yönetir? Niye eleştirmiyorsunuz? Kısır tartışmaların dışına çıkmak zorundayız. Bu ülkeye demokrasiyi getirmek zorundayız, insan haklarını getirmek zorundayız. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır diyor değerli arkadaşlarım, bunu bizim hukuk sistemimiz ifade ediyor. Siyasi partileri eleştiririz, görüş farklılıklarımız olabilir ama siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır, bunu herkesin böyle kabul etmesi lazım. Bütün medya mensuplarının da böyle kabul etmesi lazım ve bu kısır tartışmaların ötesine Türkiye’nin çıkması lazım, bu kısır tartışmaları aşması lazım Türkiye’nin.
Meral AKŞENER- Şimdi ilginç, İYİ Parti hem HDP’yle, hem CHP’yle, hem Saadet Partisiyle ama daha enteresanı, iddiaya göre hem de AK Partiyle ayrı ayrı, gizli gizli anayasa yazmış. İddia bu doğru mu? Enteresan. AK Partiyle böyle bir çalışma yapılmadığına dair, AK Parti Sözcüsü Sayın Ömer Çelik, iddia sahibini parça pinçik eden bir açıklama yaptı. Doğru mu? Doğru. Sayın Ömer Çelik’in yalanlaması, hem de çok sert bir biçimde yalanlaması alındı baş üstüne kondu, kabul edildi, doğrudur dendi. Sonra Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu bir açıklama yaptı, böyle bir şey kesinlikle zinhar yoktur diye, o bir soru işareti olarak kaldı. Enteresan... Sonra ben dedim ki; hem de CHP’yle, ne Saadet Partisiyle, ne Demokrat Partiyle, ne HDP’yle, ne AK Partiyle ya da ne bir kurumla, kuruluşla, şahısla, platformla, daha da genişlettim, herhangi bir gizli saklı anayasa çalışması yapmadık. Nokta. Kelimelerim aynı böyleydi. Bu da bir koca soru işareti oldu. Enteresan... Sayın Kılıçdaroğlu benzer bir açıklama yaptı, o da soru işareti ile karşılandı. Sonra HDP Eş Başkanları bir açıklama yaptılar, böyle bir şey kesinlikle yoktur diye, o da bir soru işaretiyle karşılandı.
Şimdi ilginç olanı şu; ben söylüyorum, Sayın Kılıçdaroğlu hayır böyle bir şey yoktur diyor, Sayın Temel Karamollaoğlu da diyor, HDP ilgili taraf olarak iddia çünkü beraber olduğumuza dair, onlar da diyor yok böyle bir şey, Ömer Çelik Beyefendi de diyor. Bütün bu insanların içinde sadece Ömer Çelik Beyin söylediği kabul ediliyor, geri taraf kabul edilmiyor. Bunu da ben Türkiye’deki tüm feraset sahibi aziz milletimizin feraset sahibi fertlerine bırakıyorum. Böyle bir şey olur mu? Bu kadar insan yalan konuşacak ve sadece Ömer Çelik Bey’in yalanlaması doğru kabul edilecek. Böyle bir şey olamaz. Birincisi bu.
İkincisi… Biz 24 Haziran seçimlerine giderken; Saadet Partisi, Demokrat Parti, İYİ Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi bir araya geldik. 24 Haziran seçimleri sonrasında biz kazandığımız takdirde, yani Millet İttifakı olarak kazandığımız takdirde, bizim adını iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sistem dediğimiz ama diğer arkadaşların, diğer siyasi partilerin güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek diye dönmek değil geçmek diye adını koyduğumuz o sisteme hangi tarihler içerisinde nasıl bir yöntemle geçileceğinin belgesini çalıştık. Bu da Genel Başkan Yardımcıları üzerinden çalışıldı, bütün siyasi partiler bunu kamuoyuna açıkladık. Fikri takip sıfır olunca bunlar birbirine karışıyor. Bu da tamam.
Şimdi enteresan olanı şu, iddialar şu, uzmanlarla çalışmışız. Bir İYİ Partili uzman söylenemiyor. CHP’nin uzmanı kimmiş bilinmiyor. Şimdi TÜSES’in bünyesinde; açık, dürüst konuşmakta fayda var, TÜSES rahmetli Erdal İnönü’nün kurduğu bir STK doğru mu, bir vakıf. Bir kere siyasi parti temsilcisi diye bir davet olmuyor orada, bilenler açısından söylüyorum. Bizim önce daha MHP döneminden beri davet edilip giden Sayın Nuri Okutan arkadaşımız, daha sonra da kendisi biliyorsunuz hastalandı, daha sonra da Ahmet Erozan arkadaşımız bu davetlere icabet etmişler. O davetlerde neler konuşulduğu açık. 30 kişiyle 300 kişi arasında değişen insan sayısıyla konu başlıkları tartışılıyor orada. Mesela zaman zaman ben şimdi araştırdım bunu da onun için Sayın Bekaroğlu katılmış. Yani CHP’li milletvekili ama CHP’yi temsil diye bir kavram yok. Sayın Temel Karamollaoğlu’nun bir konuşması var oraya da Ayhan Bilgen katılmış izlemek üzere. Bütün herkes buna şahit. Şimdi şu soruyu sorabilirsiniz, vay İYİ Partililer siz TÜSES’e nasıl katılırsınız, katılmamanız gerekirdi niye katıldınız? Bunu bana sorun cevabını vereyim. Ama bir vakıfta anayasa yaptınız derseniz bunun akla, mantığa uygun bir yanı olması lazım. Hepitopu şimdi iddia sahipleri bir buçuk ay diyorlar toplanma süreci. Bir buçuk ayda bu ülkede sıfırdan anayasa yapılabiliyorsa o yapan eli öperim ben. Böyle bir şey mümkün mü? Katılan insanların kim olduğuna baktığınız zaman hukukçu yok aralarında. Yani siyasetçiler açısından bakıldığı zaman. Bir buçuk ayda sıfır hukukçu oturup anayasa yazılmış. Mecliste Sayın Cemil Çiçek’in 2011’de herkesi toplayıp Sayın Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği ben de o zaman meclisi yönetiyordum, Meclis Başkanvekiliydim yani bir buçuk iki yıla yakın oturup 2011’den itibaren oturup çalıştıkları anayasa komisyonunun mensupları enteresandır hepsi hukukçuydu. Ve her siyasi parti fikrini söyleyebilmek için hem hukukçusunu, hem de uzman dediklerinin içinde hem hukukçu hem çok ilginçtir siyaset bilimci komisyonlar kurdular kendi siyasi partiler ve bütün mecliste grubu bulunan siyasi partiler o anayasa değişikliğine katıldı. Yanlış hatırlamıyorsam 47 ya da 48 maddede uzlaşıldı.
Şimdi at izi it izi birbirine karıştı diye bir Anadolu’da söz vardır, böyle bir durum var. Ben bunu anlıyorum, her şeyin farkındayım Gülhane Parkındayım. Damat gitti tartışılmıyor, Sayın Arınç bir sürü söz söyledi, gönderildi, tartışılmıyor. Deminki sorular, sordunuz; İhsan Arslan partiden atılıyor, Galip Ensarioğlu emniyete çağrılmış, öyle dediniz değil mi ifadeye çağrılmış. Şimdi bunlar olurken, olmayan bir konunun böyle bütün televizyon ekranlarında sündüre sündüre konuşulmasını anlıyorum. Yani yapacak bir şey yok ama ayıp olan şey şu, bu tür suni tartışmalarla, bu tür yalan tartışmalarla garip gurebanın, esnafın, işsiz gençlerin, tencere kaynatamayan kadınların, her beni gördüğünde çocuğunun 4 yıldır işsiz olduğunu, evde kaldığını, gece oturup gündüz uyuduğunu söyleyen annenin, siftahsız dükkan kapatan esnafın, pazarlarda akşam üstü yere dökülen sebzeyi toplayan yaşlı kadınların karşısında bunları böyle uzun uzun cevaplar vermek de bizim ayıbımız. An itibariyle bu konuyu kapatıyorum. Canı isteyen canı istediğini düşünsün. Bir daha ilan ediyorum, bana ve partimden herhangi bir arkadaşımıza bu yönde sorulan hiçbir soruya hiçbir arkadaşımız cevap vermeyecek, ben de cevap vermeyeceğim. Yeter yani, yazık günah, insanlar aç, açık… İlçe geziyorum arkadaşlar, kadınlar geliyor kulağıma EBA için bilgisayar istiyor, size de geliyorlardır. Bir televizyon, üç tane çocuk, eğitimi nasıl yapsınlar? Kodamanlara para yağdırmak yerine bu ülkenin o garip çocuklarına, gariban çocuklarına bilgisayar dağıtmalıydı bu iktidar. Yazıktır yazık. Ancak birilerinin cebine para koysunlar. Günahtır.
Onun için bunları tartışmak gerçekten o insanlara hakaret diye düşünüyorum. İyi ki sordunuz, ilk defa bu kadar uzun konuştum ama benim için konu kapanmıştır.
Çok teşekkür ediyorum sizlere.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkürler.