16.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN TEKİRDAĞ MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (15 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN TEKİRDAĞ MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (15 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“2002’den 2019’a kadar en az 20 sefer işsizlikle mücadele programı açıkladılar, istihdam büyüteceğiz diye. Ne oldu? Her seferinde işsiz sayısı arttı. Niçin arttı? Ülkeyi yönetemiyorlar, yönetme güçleri yok, yönetme kapasiteleri yok, yönetmenin ne olduğunu bilmiyorlar. Sadece cebi doldur, vatandaşı perişan et. Bunun üzerine inşa edilen bir politika var ve bunu birlikte aşmak zorundayız.”
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Tekirdağ Cumhuriyet Meydanı'ndaki mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim hepinize merhabalar, hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sizlere hitap etmekten onur ve gurur duyduğumu ifade etmek isterim. Tekirdağ en güzel illerimizden birisi; deniziniz var, bereketli topraklarınız var ve daha da önemlisi çalışkan bir belediye başkanınız var, Kadir Abiniz var.


Bugün biraz dertleşeceğiz. Bir miting meydanındayız. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartların iyi olmadığını ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. O zaman hep birlikte düşünmek zorundayız. Türkiye’yi hep birlikte aydınlığa çıkarmak zorundayız. Huzuru yeniden tesis etmek zorundayız. Kavgadan bir şey çıkmaz, kinden, öfkeden bir şey çıkmaz, bugün Türkiye nereden bakarsanız bakın iç politikada da, dış politikada da, eğitimde de, tarımda da, işsizlikte de, istihdamda da büyük sorunlar yaşıyor.
Beni seviyorsunuz teşekkür ederim. Ben sizi daha fazla seviyorum, emin olun daha fazla seviyorum. Sizin için mücadele ediyorum, bütün mücadelem sizin için, bütün mücadelem bu ülkede herkes huzur içinde yaşasın diye, bütün mücadelem bu, her evde bereket olsun, her evde huzur olsun. Kavgadan bir şey çıkmaz. Siyaset bir yarıştır, bir hizmet yarışıdır. Ama hizmet yarışını bir tarafa atıp, kinle öfkeyle yola çıkıp, insanları karalayarak, insanları kötüleyerek, naylon bir sürü suçlamalar bularak, insanları bir şekliyle siyasetin dışına nasıl atarım diye çaba harcayarak siyaset yapamazsınız, ülkeyi aydınlığa çıkaramazsınız. Kimi kastettiğimi, kimleri kastettiğimi herhalde benden daha iyi biliyorsunuz.
Bakınız, tam 17 yıldır tek başına devleti yönetiyorlar. 1 yıl değil, 5 yıl değil, 10 yıl değil, 15 yıl değil 17 yıldır tek başına yönetiyorlar. 17 yıl sizden vergi istediler, vergi ödediniz. 17 yıl sizlerin vergileriyle geçmişte kurulan fabrikaları tek tek sattılar, özelleştirdiler, 70 milyar dolar para aldılar. Borç? Borç geldi gırtlağa kadar. Devletin borcu var, çiftçinin borcu var, faiziyle beraber erteliyorlar. Esnafın borcu var, sanayicinin borcu var, herkes borç batağında. Vergi aldın trilyonlarca lira, 70 milyar dolar özelleştirme geliri aldın, dünyanın borcunu edindin. 17 yılın sonunda vatandaş nereye geldi? Soğan kuyruğuna girdi. Bir de milletin aklıyla alay ettiler, dalga geçtiler, “efendim bu kuyruk varlık kuyruğu” dediler. Ne diyeceksiniz? Ben adımın Kemal olduğu gibi biliyorum, o kuyruk varlık kuyruğu olsaydı kuyruğun başında sen olurdun, ben bunu bilmez miyim? Ne varlık kuyruğu, varlıklı adam domates almak için, bir kilo soğan almak için kuyruğa mı girer Allah aşkına! Milleti mi kandırıyorsunuz siz? Ama bakın, demokratik yollarla bütün bu sorunları aşacağız. Sandığa gideceksiniz oyunuzu kullanacaksınız, yeni bir baharı, güzel bir baharı hep beraber getireceğiz, birlikte getireceğiz. Umutsuzluk bizim kitabımızda yoktur. Umut içindeyiz, umudumuz var, beraber birlikte huzur içinde Türkiye’yi yeniden ayağa kaldıracağız. Bu bizim görevimiz. Kime karşı? Bayrağımıza karşı. Kime karşı? Vatanımıza karşı. Kime karşı? Çocuklarımıza karşı onlara borcumuz var. Daha güzel bir Türkiye’yi onlar için yeniden inşa edeceğiz.
Aldılar 17 yılın sonunda… Önceye bakalım, önceden pamuk ihraç ederdik, önceden buğday ihraç ederdik, incir ihraç ederdik, önceden bunları ihraç ederdik ve fabrika kurardık. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan fabrikaların hemen hemen tamamı, SEKA’ları alın, Sümerbankları alın, TARİŞ’i alın, Çaykur’u, Fiskobirliği alın, Toprak Mahsulleri Ofisini alın, Etibankları alın, Sümerbankları alın, domates sattılar, tütün sattılar, patates sattılar, pamuk sattılar ve bu fabrikaları kurdular. Bu fabrikalarda binlerce işçimiz çalıştı. Şimdi fabrikaları sattılar o parayla şimdi domates alıyoruz, o parayla patates alıyoruz, o parayla soğan alıyoruz. Kimi kazandırıyoruz? Başka ülkelerin çiftçisini kazandırıyoruz. Şimdi düşünün Yunanistan komşunuz, Yunanistan’dan pamuk alıyoruz ne kadar? 115 milyon dolarlık pamuk aldık geçen sene 2018’de. 13 milyon dolarlık tütün aldık, buğday satın aldık 15 milyon dolarlık. Şu Trakya’nın bereketli ovalarına bakın, topraklarına bakın, Harran ovasına bakın, Konya’ya bir ara buğday deposu derdik, buğday ambarı derdik İç Anadolu’ya. Buğday ithal ediyoruz, saman ithal ediyoruz, nohut ithal ediyoruz, patates, fasulye, aklınıza ne gelirse, saman ithal ediyoruz niçin, hangi gerekçeyle? Çiftçi desen var, toprak desen var, deniz desen var, su desen var, çalışkan insanlar desen hepsi var, neden ithal ediyoruz?
Şimdi geldiler diyorlar ki, “Türkiye’nin beka sorunu var.” Beka sorunu ne demek önce onu anlatayım. Bir ülke geleceği konusunda endişeye düşerse, bir ülke geleceği konusunda ciddi sorunlarla karşılaşacağını düşünürse bir beka sorunum vardır diyebilir. Almanya’yı biliyorsunuz Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya. Ama Almanya baktı Çin ve Hindistan’da ücretler çok düşük, Çin’de ve Hindistan’da üretilen mallar çok daha ucuz Avrupa’ya geliyor. Almanya baktı ki, benim bir beka sorunum var üretimden beka sorunum var, geleceğimden bir beka sorunum var ve ben Çin’in, Hindistan’ın ürettiği maliyetten daha düşük bir maliyetle mal üretmeliyim dedi, daha kaliteli mal üretmeliyim dedi. Ne yaptı? Sanayide 4.0 dedi. Yani birbiriyle konuşan robotlar, birbiriyle anlaşan robotlar. Asgari ücret yok, grev yok, toplum sözleşme yok, sosyal yardım yok, makina basıyorsun düğmeye 48 saat, 50 saat, 60 saat, 100 saat günün 24 saati çalışıyor. Ne oldu? Böylece Çin’le rekabet edebildi, Hindistan’la rekabet edebildi ve bütün dünyaya örnek oldu sanayide 4.0 diye. Peki bunu nasıl yaptı? Planlamayla yaptı. Ne zaman planladı bunu? Baktı ki Uzakdoğu’da, Çin’de, Hindistan’da, Güney Kore’de büyük gelişmeler var, o zaman ben de önlem almalıyım dedi, planlamayla yaptı. Peki ben size bir soru sorayım, Türkiye Cumhuriyetinin kalkınma planı var mı? Maalesef yok. 2018’de son kalkınma planının süresi doldu. Kalkınma planı yok. Yani elin oğlu, yani Japonlar, yani Güney Koreliler, yani Amerikalılar, yani Yeni Zelandalılar, yani kimi düşünürseniz, hangi ülkeyi düşünürseniz planlaması var. Önümüzdeki 50 yılı, 30 yılı, 5 yılı, 60 yılı, 100 yılı planlıyor, biz yarın sabah ne olacağını bilmiyoruz. Devleti kime teslim ettiğimizi, devleti yönetenlerin nasıl yönettiğini sizin vicdanınıza teslim ediyorum bunu bilin. Özellikle AK Partiye oy veren kardeşlerimin vicdanına teslim ediyorum.
AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim, 17 yıl tek başına ne istedilerse verdin kardeşim. Oy dedin oy verdiler, vergi dedin vergi verdiler, babalarının, dedelerinin kurduğu fabrikaları sattılar, bir de üstüne borç aldılar, şimdi seni soğan kuyruğuna soktular. Ne yapacaksın kardeşim? Elini vicdanına koyacaksın, sandığa gideceksin dur artık yeter diyeceksin, gırtlağa kadar geldi, çocuklarım işsiz diyeceksin.
İşsizlik, bütün kötülüklerin anası olan işsizlik… Üniversiteyi bitiren binlerce çocuğumuz var, milyonlarca çocuğumuz var işsiz. En son işsizlik rakamları açıklandı 7,5 milyona dayanıyor işsiz sayımız. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gencecik fidan gibi başarılı çocuklarımız, üniversiteyi bitirmiş çocuklarımız yıllardır işsiz. Nasıl oluyor bu? Beylerin çocukları işsiz değil, beyler işsizliğin ne olduğunu bilmiyorlar, beyler yoksulluğun ne olduğunu bilmiyorlar, beyler yatağa aç giren çocuğun annesinin çektiği dramı bilmiyorlar. Beyler sabah çocuğunu okula gönderirken harçlık veremeyen bir babanın dramını bilmiyorlar. Sarayda oturuyorlar, saraydan besleniyorlar. Uçak parası yok, taksi parası yok, dolmuş parası yok, ev kirası yok, doğalgaz parası yok, elektrik parası yok, mutfak parası yok, bir de ayda 76 bin lira aylık alacaksın milyonlarca kişi işsiz olacak ve sen yatağında rahat uyuyacaksın. Ben bunu kabul etmiyorum. Benim vicdanım bunu kabul etmez.
O nedenle AK Partiye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, senin artık yeter demen lazım. Zulümdür bu zulüm. Eğer gencecik bir çocuk gelip TBMM’nin duvarında kendisini yakıyorsa, işsizim diye kendisini asıyorsa, yoksulum diye traktörünün üzerinde kendisine benzin döküp yakmaya çalışıyorsa, artık dur demen lazım kardeşim, yeter artık demen lazım. Çiftçinin haline bakın perişan vaziyette. Toprağı hacizli, traktörü hacizli, ne olacağı belli değil. Efendim niye pahalıya satıyorsun diyor çiftçiye. Sanki doğalgaza zammı çiftçi yaptı, elektriğe zammı çiftçi yaptı, gübreye zammı çiftçi yaptı, ilaca zammı çiftçi yaptı, niye daha ucuza satmıyorsun diyor. Nasıl satsın? Şimdi 200 bin ton sıfır vergili patates getirecek. Doğalgazı getirsene sıfır vergili. Doğalgazı getir vatandaşa ver, sıfır vergili ver. Elektriği niye sıfır vergili vermiyorsun, suyu da sıfır vergili ver. Kim kazanacak? Yabancının çiftçisi kazanacak. Faturayı kim ödeyecek? Siz ödeyeceksiniz, hep beraber ödeyeceğiz.
O nedenle bu seçimler önemlidir. Bu seçimler hepimizin oturup vicdanımızı sorgulayarak sandığa gidip oy kullanma zamanıdır böyle yapacağız.
Ben bütün miting meydanlarında daha önce polislere 3600 ek gösterge verilmesini söyledim. Nedeni şuydu, polisler bizim evlatlarımız, çocuklarımız, bizim güvenliğimizi sağlarlar. Gerekirse günün 24 saatinde yatmazlar, uyumazlar. Ne olursa olsun halkın polisi olduğu sürece bütün polislere her zaman sahip çıkarım ve onların benim başımın üstünde yeri vardır derim, halkın polisi olduğu sürece. Yani bizim çocuklarımız onlar. 3600 ek gösterge vereceğiz dediler, vermediler. Efendim sonra dediler ki, hemşirelere vereceğiz, öğretmenlere vereceğiz, din görevlilerine vereceğiz. Niye vermiyorsun? Kazandın geldin, bir de tek başına bir kararnameyle hepsini halledebiliyorsun niye vermiyorsun? Vermiyor. Bugün demiş ki “seçimden sonra vereceğim.” Yani oyu bana verin, ben size bir daha gösteririm, bir daha kandırırım sizi diyor. Millet bu kadar enayi mi Allah aşkına! Söz verdin, birde 100 günlük programa aldı 100 gün içinde yapacaktı bunu. Kaç 100 gün geçti?
Aynı şekilde Emeklilikte Yaşa Takılanlar, sizin için de söyleyeyim. Bakınız, Emeklilikte Yaşa Takılanlar bir hak talebinde bulundu, eğridir doğrudur tartışırsınız ona saygım vardır, ama Emeklilikte Yaşa Takılanlar hak istedi diye onları “türedi” olarak suçlarsanız… Bir tek Emeklilikte Yaşa Takılanın gidip oy verdiğini duyarsam vallahi de billahi de bir daha hakkınızı savunmam. Hem gelecek Emeklilikte Yaşa Takılana “türedi” diyecek, yani insan yerine koymayacak, bir de Emeklilikte Yaşa Takılan arkadaşım gidip ona oy verecek. Olmaz kabul etmem asla kabul etmem. Bir tek oyunuz bile gitmeyecek. Geleceksiniz Kadir Başkana alnınızın akıyla oyunuzu vereceksiniz bu kadar.
Hemşireye 3600 ek gösterge vereceğim diyordu, din görevlilerine vereceğim diyordu, polislere vereceğim diyordu. Ver kardeşim, sen verdin de biz elini mi tuttuk, sen verdin de biz engel mi olduk? Lafa gelince kocaman bir dil, işe gelince ortada bir şey yok. Neymiş seçimden sonra. Niye seçimden sonra, ver şimdi gidip o da oyunu versin o zaman, niye vermiyorsun? Veremez efendim veremez, milleti kandırıyor ben bilmez miyim? Biliyorum veremez mümkün değil. Neden veremez diyeceksiniz? Bakınız son 16 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödedikleri faiz 149 milyar dolar. 149 milyar dolarla yeni bir Türkiye inşa edilirdi, binlerce fabrika yapılırdı. İşsizlik niye var, işsizliğin çözümü nedir? Dünyada bilinen bütün iktisatçıların ortak bir görüşü vardır işsizliği çözmenin bir yolu vardır üreteceksiniz, çalışacaksınız, alın teri dökeceksiniz. Yani üreten Türkiye olacak, tüketen değil tek başına. Fabrikada üreteceksiniz, tarlada üreteceksiniz, hizmet üreteceksiniz, bilim üreteceksiniz, hayatın her alanında üreteceksiniz. Ürettiniz mi Türkiye güçlü olur, ürettiniz mi Türkiye söz sahibi olur, ürettiniz mi herkesin işi olur, ürettiniz mi her evde huzur olur, ürettiniz mi mahallede huzur olur, ürettiniz mi Türkiye’de huzur olur, ürettiniz mi bölgenin en büyük gücü olursunuz, ürettiniz mi bütün dünya size saygı duyar. Üretim budur.
Tarlada üretmiyoruz, fabrikada üretmiyoruz, ithalat olmadan üretim yapamıyoruz. Şimdi kalkmış diyorlar ki bize oy verin. Ne oyu kardeşim, ne yaptın da sana oy vereceğiz?
İşsizlik, bugüne kadar en az 20 sefer, 2002’den 2019’a kadar en az 20 sefer işsizlikle mücadele programı açıkladılar, istihdam büyüteceğiz diye. Ne oldu? Her seferinde işsiz sayısı arttı. Niçin arttı? Ülkeyi yönetemiyorlar, yönetme güçleri yok, yönetme kapasiteleri yok, yönetmenin ne olduğunu bilmiyorlar. Sadece cebi doldur, vatandaşı perişan et. Bunun üzerine inşa edilen bir politika var ve bunu birlikte aşmak zorundayız.
Madem damat dedin, en son sosyete damattan da söz edelim. Saray sosyetesinin en önemli aktörlerinden birisidir o biliyorsunuz. Sarayımızda bir sosyete var biliyorsunuz. Kürkten vergi almıyorlar niçin? Çiftçiden vergi alıyorlar, esnaftan vergi alıyorlar, herkesten vergi alıyorlar, kürk alırsanız vergi sıfır. Niçin? Saray sosyetesinin kürke ihtiyacı var, başka ne diye sıfır olsun? Damat diyor ki, “seçimden sonra biz de 2,5 milyon kişiye istihdam yaratacağız”, pes ya! Peki niye şimdiye kadar yaratmadın, elinden tutan mı oldu? Size İstanbul’dan bir örnek vereyim, inşallah İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kazanacak, bütün göstergeler bunu gösteriyor. Ekrem İmamoğlu dedi ki, “İstanbul’da ben 5 yıl içinde 150 bin kişiye istihdam yaratacağım” eyvallah. Devasa bir İstanbul, nüfusu pek çok ülkeden daha fazla olan bir İstanbul, 150 bin kişilik. O da dedi ben biraz böyle dikkatli bir dil kullandım, hani gerçekleştirmezsem ayıp olur, 150 bin kişilik istihdam yaratacağım dedi. Arkadan Binali Yıldırım “Efendim olur mu, istihdam sorununu çözmek belediyelerin işi değildir” diye açıklama yaptı. Peki kimin işi? Ona göre hükümetin işi. Hükümet çözdü mü? Hayır. O hükümetin başında kim vardı? Binali Yıldırım vardı. Niye çözmedin kardeşim? Sonra baktı ki bu iş olmuyor, o da bir açıklama yaptı, “Efendim ben belediye başkanı olursam 500 bin kişiye istihdam yaratacağım.” Gerçekten tam bir komedi. Kardeşim bakanlık yaptın, başbakanlık yaptın niye istihdam yaratmadın da, Ekrem İmamoğlu onu söyledikten sonra kalktın ben de istihdam yaratacağım dedin. Niye yaratmadın, en yetkili yerdeydin, başbakandın, bütün bütçe senin emrindeydi, istediğin yere fabrika kuruyordun, istediğin kişiyi işe alıyordun, niye yaratmadın? Beni büyükşehir belediye başkanlığına seçin ondan sonra yaratacağım. Seni başbakan seçti bu millet niye yaratmadın?
Son bir şey, ben bunları anlatınca tabi Erdoğan rahatsız oluyor. Haklı tabi rahatsız oluyor çünkü birisinin çıkıp yanlışlarını söylemesi lazım ama doğru söylemesi lazım yanlış değil. Doğru namusuyla eleştirmesi lazım. Eleştiriyorum, söylüyorum onun hoşuna gitmiyor, “Bay Kemal gene konuşuyor” diyor. Bay Kemal konuşur tabi, Bay Kemal olmak kolay mı? Bay Kemal olmak için, önce namuslu adam olacaksın. Bay Kemal olmak için, hırsızlık yapmayacaksın. Bay Kemal olmak için, oğluna bedelli askerlik yaptırmayacaksın. Bay Kemal olmak için, sabahın köründe oğluna telefon edip “Oğlum paraları sıfırladın mı” demeyeceksin. Bay Kemal olmak için, harcadığın her kuruşun hesabını millete vereceksin. Onun için Bay Kemal olmak kolay değildir; namuslu adam, dürüst adam, ahlaklı adam olacaksın her şeyden önce.
Ve işin sonu kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kendi ülkemizde barış içinde yaşamak istiyoruz. Bakınız, Kadir Başkan bir dönem daha yaptı büyükşehir belediye başkanlığı, gerçekten de pek çok büyük yatırımlara imza attı. Söyledim güzel bir deniziniz var, mavi bayrak sayısı artacak göreceksiniz. Eskiden bütün kanalizasyon giderdi, şimdi tertemiz bir deniz çevreye önem verdiği için. Bizim dışımızda yaşayan canlılar da var, o canlılara da sahip çıkmak gerekiyor. Onlar için de yer lazım, yuva lazım, onlara da sahip çıkmamız lazım. Bizim dışımızdaki bütün canlılara da saygı göstermek lazım. Mera alanlarını gübreledi, çiftçiye destek verdi. Önümüzdeki süre içinde göreceksiniz daha güzel destekleri olacak. En büyük fabrikaları burada yaptı, yapmaya da devam edecek.
Ben Kadir Başkana güveniyorum, ona inanıyorum, onu seviyorum, ona saygı duyuyorum, her kuruşun hesabını veriyor. Yaptığı bütün harcamaları üç ciltlik kitap haline getirmiş. Dedi ki, “Bir cildi de götürdüm, bir takımı götürdüm AK Parti il başkanına verdim,  konuşurlarken rakamları bari doğru söylesinler, buraya baksınlar. Hangi kuruşu nereye harcamışım, hangi lirayı nereye harcamışım, hangi milyonu nereye harcamışım baksınlar ondan sonra beni eleştirsinler.” İşte yönetim budur, ahlaklı yönetim budur, düzgün yönetim budur. Halka hesap vermenin onurunu taşımak budur.
Değerli arkadaşlarım, Mart’ın sonu bahar olacak, ben onu biliyorum ama bugün Yeni Zelanda’da yaşanan acı bir olay dolayısıyla müziği çalmadık. Yalova’daydım Yalova’da da otobüsle vatandaşları ziyaret ederken yine müziğimizi çalmadık. Çünkü şu ana kadar gelen rakamlar 49 kişinin hayatını kaybettiği şeklinde. İbadetini yaparken insanların taranması, insanların öldürülmesi insanlık dışı bir şeydir. Kinle, öfkeyle bunlar olmaz. Bunların mutlaka ama mutlaka kaldırılması lazım. Ben neden ısrarla söylüyorum inanç üzerinden siyaset olmaz, kimlik üzerinden siyaset olmaz, yaşam tarzı üzerinden siyaset olmaz diye. İnsan Allah’ın yarattığı en değerli varlıktır. İnancına saygı göstereceksin, kimliğine saygı göstereceksin, yaşam tarzına saygı göstereceksin. Siyasetçi eğer kin üzerinden, bütün bu alanları siyasete malzeme ederse toplumda kutuplaşma olur, kavgalar olur, başka şeyler olur. Yeni Zelanda’da yaşanan olay bütün İslam dünyasını derinden yaralamıştır. Bu insanlar sadece ibadetlerini yapıyorlar, sadece Cuma namazlarını kılacaklar. Sevgi üzerine inşa edilen bir inancın ve o inanç sahiplerinin öldürülmesi insan olanın kabul etmeyeceği büyük bir dramdır. Ve bu dram nedeniyle biz müziğimizi çalmadık. Hepsine Allahtan rahmet diliyoruz, yaralılar var onlara da acil şifalar diliyoruz. O nedenle müziğimizi çalmadık ama gönlümüzde şu var, siz zaten baharı getirmişsiniz. Tekirdağ’a zaten bahar gelmiş.
Hepinize en içten, selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.