23.04.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN TBMM’NİN AÇILIŞININ 99. YILDÖNÜMÜ-ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI ÖZEL OTURUMU KONUŞMASI

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN TBMM’NİN AÇILIŞININ 99. YILDÖNÜMÜ-ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI ÖZEL OTURUMU KONUŞMASI 
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM’nin Açılışının 99. Yıldönümü-Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı Özel Oturumunda yaptığı konuşma şöyle: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başında bizi izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız ve geleceğimiz, umudumuz olan sevgili çocuklar; Cumhuriyet Halk Partisi adına 23 Nisan Ulusal

Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nızı kutluyor, bu güzel günün bahar günlerinin ışıltısıyla taçlanmasını, ülkemize aydınlık, huzur ve adalet dolu günlerin müjdecisi olmasını diliyorum.
Sevgili çocuklar ve değerli milletvekilleri; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basarak başlattığı kurtuluş mücadelesinin 100'üncü yılındayız. Önümüzdeki dört yıl boyunca da Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu da dâhil olmak üzere çok önemli 100'üncü yıl kutlamaları gerçekleştireceğiz. Örneğin, gelecek yıl yani 2020'de "Hâkimiyet bila kayduşart milletindir." denilerek açılan Gazi Meclisimizin 100'üncü yılını kutlayacağız. 2021'de sadece düşmanın değil, milletin makûs talihinin de yenildiği zaferlerinin "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır" emriyle kazanılan Sakarya Zaferi'nin 100'üncü yılını kutlayacağız. Bu kutlamalar bizi Büyük Taarruz'un ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin 100'üncü yılına ulaştıracak. 2022 yılında başarıyla sonuçlanan Kurtuluş Savaşı'nın 100'üncü yılını kutlayacağız. Ve nihayetinde 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100'üncü yılı.
Önümüzdeki bu dört yıllık süreç bir kutlamalar dönemidir. Bu yılla birlikte önümüzdeki dört yıl tüm yurttaşlarımızın da katılımıyla hepimiz için yeni bir arınma dönemidir. Gerçeklerle yüzleşme, bu güzel ülkemizin kuruluş harcına katılmış, temellerine kazınmış ve Türkiye'mizin, Türkiye'nin, günümüzün sorunlarına da çözüm üretecek felsefeyi yeniden keşfetme dönemidir. Bu felsefeyi üç sözcükle özetleyebiliriz: Hak, hukuk ve adalet.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki Kurtuluş Savaşı'mızın planlaması ve sürdürülmesi, Türkiye Cumhuriyeti'mizin kuruluşu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine dayanır, yani kuruluş da kurtuluş da hukuka dayandırılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından bir gün sonra, yani 24 Haziran 1920'de Mecliste yaptığı konuşmada "müdafaa-i hukuk"u bütün ayrıntılarıyla anlatır. Mustafa Kemal Atatürk'e göre "müdafaa-i hukuk" yani hakların müdafaası, sadece işgal güçlerine karşı Türk milletinin haklarının müdafaası anlamına gelmez; hakların müdafaası, egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olması nedeniyle her bir vatandaşın hakkının ve hukukunun savunulduğu bir yönetim anlayışını ifade eder. Mustafa Kemal için tek doğru yol ise, millî iradeyi egemen kılacak millî bir Meclisin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıdır. Dolayısıyla tereddütsüz şunu söyleyebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde her bir vatandaşın hakkını ve hukukunu korumayı amaç edinen bir ruh vardır.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Millî Mücadele'yi yönetmesi nedeniyle dünyada "Gazi Meclis" unvanına sahip tek parlamento olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduğu ilk günden itibaren tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun gereği olarak yetkileri konusunda titiz davranmıştır. Bu bağlamda şu örneği vermem yeterlidir: 1924 Anayasası Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken Başkanlığa bir önerge verilir. Önergenin konusu şudur: Meclisin, kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi, Cumhurbaşkanı da hükûmetin değerlendirmesini aldıktan sonra, gerekçesini Meclise ve millete bildirmek şartıyla seçime karar verebilir. Yani önergeyle, Kurtuluş Savaşı zaferinin Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e Meclisi fesih yetkisi verilmek istenir. Genç bir milletvekili olan Mahmut Esat Bey -Mahmut Esat Bozkurt- kürsüye çıkar ve doğrudan Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik olarak şunları ifade eder: "Dünyanın hangi köşesinde hangi devlet teşkilatında hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu anlayışının tecellisi Meclisi feshedebilmektedir? 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.' diyoruz, sonra bu kadar büyük bir kuvveti Cumhurbaşkanı feshedebilmektedir. Bunu doğru bulmuyoruz." diye açıkça ifade eder. Şükrü Saracoğlu kürsüye çıkar, aynı şekilde "Bize tarih, hukuk, ihtilal açıkça gösteriyor ki bugün Millet Meclisinin kişiliğinde toplanmış haklarından hiçbir şey geriye doğru döndürülemez." diye açıklama yapar. Önerge oylanır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanına Meclisi feshetme yetkisini reddeder.
Gerek Mahmut Esat Bozkurt, gerek Şükrü Saracoğlu'nun doğrudan atıf yaptığı olgu, "Hâkimiyet bilakayduşart milletindir." gerçeğidir. Bu gerçeğin altını bir kez daha çizmek zorundayız.
Değerli milletvekilleri, egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaması için kuvvetler ayrılığı ilkesi getirilmiştir. Bütün demokrasilerin ana omurgasını kuvvetler ayrılığı ilkesi oluşturmaktadır. Yani yasama, yürütme ve yargı, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kuvvetler ayrılığı aynı zamanda gücün demokratik kurallar içinde denetlenmesidir. Bu nedenledir ki çeşitli defalar askerî darbeler ve farklı müdahalelerle egemenlik milletten alınmak istenmişse de, Türkiye Büyük Millet Meclisi er geç aslına dönmüştür. Ancak, üzülerek ifade edeyim ki, son Anayasa değişikliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi yetkilerini kısıtlamış, çağdaş demokrasilerin vazgeçilmez kuralı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi fiilen ortadan kalkmıştır.
Bugün yaşadığımız acı gerçeği, fazla ayrıntıya girmeden, sadece 6 madde hâlinde Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerine sunmak isterim.
Bir: Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkileri kısıtlanmış, denge ve denetleme mekanizmaları yok edilmiş, denetimsiz bir yürütme organı yani iktidar yaratılmıştır.
İki: Cumhurbaşkanı, kararnameler yoluyla Meclisin yasama yetkisine fiilen ortak olmuştur.
Üç: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı fiilen sona ermiştir.
Dört: Partili Cumhurbaşkanı, devleti ve milleti temsil etmek yerine, belli bir siyasi görüşün temsilcisi hâline gelmiştir. Bu da denge unsuru olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamının denge unsuru olmaktan çıkmasına yol açmıştır.
Beş: Tek kişiye Parlamentoyu fesih yetkisi verilmiş, milletin Meclisinin geleceği bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak sözcüğe bırakılmıştır.
Altı: Meclisin bütçe hakkı ve yetkisi fiilen alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu adımların 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı Gazi Meclis unvanına yakışan bir direniş sergileyen Meclis tarafından atılmış olması ise başka bir hazin tablodur.
Değerli milletvekilleri, yine üzülerek ifade edeyim ki bugün ortaya çıkan tablo şudur: Gerçekleşen son Anayasa değişiklikleriyle, denetlenen, hesap veren şeffaf bir iktidar yoktur; yargı bağımsız değildir; Parlamentonun yürütme organını denetleme yetkisi büyük ölçüde elinden alınmıştır. Oysa demokrasilerde halka hesap vermek temel kuraldır. Yasama, yargı ve yürütme gücünü yani egemenliği bir kişiye teslim ettiğinizde hukukun üstünlüğü yok olur, üstünlerin hukuku geçerli olur. Yani egemenlik bir kişiye, bir zümreye veya bir sınıfa bırakılmış olur.
Sekiz yıl önce, bu kürsüde, bir 23 Nisan konuşmasında şunları söylemiştim: “Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratikleşme tarihi bu Meclisin yetkilerini savunma ve genişletme tarihidir. Bugün dahi bu yüce Meclisin yetkilerine göz dikenler bu hususu hiçbir zaman akıllarından çıkarmasınlar.”
Değerli milletvekilleri, hepimizin ortak talebi çağdaş, demokratik bir hukuk düzenini inşa etmektir. Bunun yolu, darbe hukukundan arınmış, hepimizin kitapçığı elimize aldığımızda "Bu benim anayasamdır." diyebileceği bir anayasayı uzlaşma kültürü içinde tartışarak kabul etmemizdir. Bunu yaptığımızda çocuklarımıza, demokratik standartları yüksek, yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız. Sadece çocuklarımız için değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihine ve tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun gereğini de yerine getirmiş olacağız.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tarihî görevi yerine getirmesi dileğiyle tümünüzü saygıyla selamlıyorum.