13.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN KIRKLARELİ MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (13 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN KIRKLARELİ MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (13 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “CHP, Kuvayımilliyecilerin kurduğu bir partidir. CHP’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. CHP, kadın erkek eşitliğine inanır. CHP; kimliği, inancı ne olursa olsun hiç kimseyi ötekileştirmez. CHP, ülkesinin milli değerlerini, manevi değerlerini koruyan partidir. CHP, hiçbir egemen gücün önünde diz çökmez. CHP, sadece ve sadece alın terinden ve üretenden yanadır, hortumcudan yana değildir. CHP; okuma yazma oranının kadınlarda binde 8, erkeklerde yüzde 8 olduğu dönemlerde köy enstitülerini kuran bir partidir.”dedi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Kırklareli Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim hepinize merhabalar, havanın biraz serin olduğunu biliyorum. O nedenle olabildiğince kısa ve özlü konuşmaya çalışacağım. Yeni bir seçim yapıyoruz. Belediye başkanımızı seçeceğiz. Siyasi partilerde hizmet yarışı vardır, insanlar daha iyi hizmet etmek için yarışırlar. Dolayısıyla siyasetin üslubu yarış üzerine inşa edilmek zorundadır. Kavgadan, dövüşten, çekişmekten kimse bir yarar görmedi bugüne kadar. Bizim de öyle bir niyetimiz yok. Bu ülkeye bir hizmet en ucuz, en kaliteli nasıl götürülebilirse öyle götürmeye çalışıyoruz. Belediye başkanımızın da hedefi, ilkesi, amacı bu. Amaç sizlere daha güzel hizmet getirmek. Daha verimli, daha güzel, daha kaliteli, herkesin mutlu olduğu bir Kırklareli yaratmak, en büyük arzusu o. Başkan burada, sizin hemşeriniz, sizden birisi, sizin yetiştirdiğiniz, buralarda okuyan, üniversite dışında burada emek harcayan, istihdam yaratan çalışmalarıyla bir parça da olsa Kırklareli’ye büyük katkılar yapan bir kardeşimiz. Diyor ki, “özel sektörde çalıştım, hekim olarak çalıştım, Kırklareli’ne hizmet verdim şimdi de belediye başkanı olarak hizmet vermek istiyorum” diyor. O nedenle belediye başkanını sizlere emanet ediyorum. Ve tabi sizleri de Allah’a emanet ediyorum.


Kırklareli Trakya’nın en güzel illerinden birisi, Trakya’nın en güzel ilçelerini barındıran illerinden birisi. Baktığınız zaman insanları çalışkan, insanları fedakar, insanları cumhuriyete bağlı, insanları Atatürk’e bağlı, kadın – erkek eşitliğine, cumhuriyete bağlı insanlardan oluşuyor. Ve hepiniz bir anlamda sadece bu bölgeye, sadece Trakya’ya değil, sadece İstanbul’a değil birlikte yaşama sevincini bütün Anadolu’ya yayıyorsunuz. Dolayısıyla sizlere hitap etmenin onurunu taşıdığım için ayrıca sizlere yürekten teşekkür ediyorum.
Zengin bir tarihi var buranın, görkemli bir tarihi var Kırklareli’nin. Zengin toprakları var Kırklareli’nin ama çiftçi pek memnun değil halinden. Çiftçinin ne halde olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Ama benim dışımda asıl sorunu yaşayan çiftçi kardeşim o da biliyor sorunun ne olduğunu. Ayrıca bizim ülkemizde kim ne derse desin binlerce çocuk yatağa aç giriyor. Bir çocuk yatağa aç giriyorsa, o annenin dramını sarayda oturan zat bilemez. Bir çocuk okula giderken babası ona harçlık veremiyorsa o babanın yaşadığı dramı saraydaki bilemez. Çünkü o sarayda oturur ama hiçbir şeye para ödemez. Mutfak masrafı yoktur, kira masrafı yoktur, dolmuş masrafı yoktur, uçak parası yoktur, elektrik parası yoktur, doğalgaz parası yoktur. Onların tamamını biz hep beraber öderiz, orada rahat etsin diye. Bir de ayda ayrıca 76 bin lira para veririz biraz daha rahat etsin diye.
Peki bu konumda olan birisi toplumu ayrıştırmalı mı? Toplumu kavga noktasına getirmeli mi? Toplumda kin tohumları ekmeli mi? Bizim isyan ettiğimiz budur zaten, kabul etmediğimiz de budur. Biz hepimiz bir arada huzur içinde yaşamalıyız. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, boylarımız farklı olabilir, göz renklerimiz farklı olabilir ama hepimiz bayrağımızın altında onurla ve gururla yaşamak istiyoruz. Hep birlikte bunu yapmak zorundayız.
Sizler burada, ben de içerde Tuna Başkan’ı dinledim. Cumhuriyetten söz etti, Atatürk’ten söz etti, Cumhuriyet Halk Partisinden söz etti. Önce size kısaca bir Cumhuriyet Halk Partisi hatırlatması yapmak isterim. Cumhuriyet Halk Partisi, Kuvayımilliyecilerin kurduğu bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Cumhuriyet Halk Partisi, kadın – erkek eşitliğine inanır. Cumhuriyet Halk Partisi; kimliği, inancı ne olursa olsun hiç kimseyi ötekileştirmez. Cumhuriyet Halk Partisi, ülkesinin milli değerlerini, manevi değerlerini koruyan partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir egemen gücün önünde diz çökmez. Cumhuriyet Halk Partisi, sadece ve sadece alın terinden ve üretenden yanadır, hortumcudan yana değildir. Cumhuriyet Halk Partisi; okuma yazma oranının kadınlarda binde 8, erkeklerde yüzde 8 olduğu dönemlerde köy enstitülerini kuran bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi bir şey söyleyeyim, Osmanlı döneminde Osmanlının parasını basacak banka yoktu, banka yabancılara aitti. İlk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kendi milli paramızı Merkez Bankasını yani 1930 yılında Merkez Bankasını kurarak kendi bankamızda kendi paramızı basma imkanını elde ettik. Dolayısıyla bu cumhuriyet boşuna kurulmadı. Bu cumhuriyetin kuruluşunda acı vardır, gözyaşı vardır, kan vardır, şehitlerimiz vardır.
Neden bu girişi yaptım? Şunun için yaptım, Cumhuriyet Halk Partili olmak kolay bir iş değildir. Cumhuriyet Halk Partili olmak bütün bunları benimsemek demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek koltuğa bağlı olmak anlamına gelmez. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek ben vazgeçilmezim anlamına gelmez. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Bunu soruyorlar, Amerika’da birisi kalkıyor ben vazgeçilmezim diyor. Ona Amerikalı bir siyasetçi şunu söylüyor, “Kim dedi size vazgeçilmez olduğunuzu Amerikan mezarları vazgeçilmez adamlarla doludur” diyor. Dolayısıyla hiç kimse vazgeçilmez değildir. Bir kişi gelebilir, partimize hizmet verebilir ama bir süre sonra “Neden beni belediye başkanı yapmadınız, hangi gerekçeyle yapmadınız, ben şimdi partimden istifa ediyorum kazandıktan sonra tekrar geleceğim…” Nereye geleceksin?
Tuna Başkan söyledi, onun da beklentileri vardı çoğunu karşılamadık olmadı. Ama partisine küsmedi, tam tersine çalıştı, emek harcadı. Ne demektir bu? Cumhuriyet Halk Partili olmak farklı bir şeydir, bu çerçevede çalışıyor. O nedenle kendisi size hizmet verecek. Size, çocuklarınıza, eşlerinize, herkese hizmet verecek, hiç kimseyi ötekileştirmeyecek. Belediye başkanlarımdan iki şey istiyorum. Nereye gitsem bunu ifade ediyorum ve anlatıyorum. Bir, seçildiğin andan itibaren bütün belde çalışanlarına, yani Kırklareli’ne hiçbir ayrım yapmadan herkese eşit hizmet götüreceksin. Efendim bu mahalle bana oy vermedi ben onları cezalandırayım demeyeceksin. Eşit hizmet ama sadece bir ayrımcılık istiyorum kendilerinden. Tuna Başkan senden de istiyorum bir ayrıcalık. Nedir o? Eğer bir mahalle yoksulsa, fakirse oraya pozitif ayrımcılık yapacaksın, onların da hayat düzeyi yükselmiş olacak. İki, belediye başkanı yatırım yapar doğru. Şunu yapacağım, bunu yapacağım diye saydı, siz de dinlediniz, ben de dinledim. Bunları neyle yapacak? Parayla yapacak. Soru şu, kimin parası? Sizin paranız. Belediye başkanı arkadaşlarımda aradığım ikinci şey harcadığınız her kuruşun hesabını millete vereceksiniz. Böylece millete duyduğunuz saygı, halka duyduğunuz saygının bir gereği olarak hesap vermeyi onurlu bir görev kabul edeceksiniz dedim ve diyorum. Şimdi dinliyor ve kendisi de aynı şeyleri kesinlikle yapacak.
Bir başka isteğim, bu bölgeye özel bir isteğim daha olsun. Avrupa buraya çok yakın, sık sık Avrupa’ya gidip gelmeyecek. Kendisine söyledim, sivil toplum örgütleriyle sabah bir aradaydık orada da ifade ettim, belediye başkanı eğer vakti olursa gidecek bir kasap arkadaşımızın çayını içecek, manavın çayını içecek, eşiyle beraber bir ev ziyaretine gidecek, bir sohbet yapacak, bir fakirin evine gidecek, çocuğun derdi varsa çocuğun derdiyle ilgilenecek. Dolayısıyla gideyim Bulgaristan’a, gideyim Avrupa’ya oralarda biraz keyif çatayım olmaz, kabul etmiyorum.
Bu vesileyle kısaca AK Partili kardeşlerime de seslenmek isterim. AK Partili kardeşlerimiz tam 17 yıl gidip oy verdiler, bir partiyi tek başına iktidar yaptılar. 17 yılda istedikleri kanunu çıkardılar, istedikleri kararnameyi çıkardılar, istediklerini bakan yaptılar, istedikleri valiyi tayin ettiler, istedikleri rektörü tayin ettiler, istedikleri müsteşarı, genel müdürü, şube müdürünü, daire başkanını tayin ettiler, istedikleri genelgeyi yayınladılar ve her seferinde milletin önüne çıkıp, “Türkiye şöyle büyüyor, Türkiye böyle büyüyor, Türkiye dünyada bir numara kimse Türkiye’nin hızının önünde duramıyor” dediler. Sorum şu AK Partili kardeşlerime, 17 yılın sonunda bu lafları hep beraber duyduk. Nasıl oldu da bu millet geldi soğan kuyruğuna girdi, nasıl oldu bu? Vergi dediler, vatandaş vergi verdi. Özelleştirme dediler, şeker fabrikalarından Sümerbank’a kadar her şeyi sattılar. Borçlanma dediler, cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmasını yaptılar. Sattılar yetmedi, vergi aldılar yetmedi, borçlandılar yetmedi; şimdi millet soğan kuyruğunda, ona da diyorlar ki “varlık kuyruğu.” İnanıyor musunuz Allah aşkına? Ama ben adımın Kemal olduğu gibi biliyorum, varlık kuyruğu olsa vatandaşı asla bırakmazlar, onlar giderler hemen, ne yapacaklarını çok iyi bilirler. Ne varlık kuyruğu? Fakir fukara gidiyor soğan almaya, domates almaya gidiyor, ucuz alacak. O kadar, başka ne yapacak bu adam? Varlık kuyruğuymuş bunun adı! Şimdi 200 bin ton patates ithal ediyorlar. Öyle ya Türkiye’de toprak kalmadı, yer kalmadı, çiftçi yok, kimse ekip biçemiyor, herkesin işi var, gücü var, büyük paralar var dolayısıyla patates ekmeye yer kalmadı Türkiye’de ve ithalatı şimdi 200 bin ton sıfır gümrükle yapıyorlar. Peki, sıfır gümrükle onu yapıyorsun kardeşim gübreyi de sıfır gümrükle getir, çiftçiye ucuz ver. Doğalgazı da getiriyorsun sıfır gümrükle getir. Doğalgazı da millete ucuz ver. Petrol diyorsun, mazot diyorsun, onu da sıfır gümrükle getir, vergisiz getir onu da ucuz ver. Onu veremezler. Neden? Oradan malı götürecekler, o başka bir şey onu yapamazlar.
Dolayısıyla AK Partili kardeşlerimin vicdanlarına seslendim, sandığa giderken bütün bu gerçekleri düşünerek sandığa gidin. Bakın cumhuriyeti kuranlar domates satarak, buğday satarak fabrikalar kurdular. O fabrikalarda binlerce kişi çalıştı. O soğan satarak, domates satarak, canlı hayvan satarak, et satarak kurulan fabrikalar son 17 yılda satıldı, şimdi satılan o fabrikaların paralarıyla domates alıyoruz, soğan alıyoruz, patates alıyoruz. Tam tersine döndü ve milyonlarca evladımız işsiz, gencecik çocuklarımız işsiz. İşsizliğin ne olduğunu acaba sarayda oturanlar bilir mi? Yoksulluğun ne olduğunu acaba orada oturanlar bilir mi? Asla bilemezler asla. Çiftçinin ne halde olduğunu onlar bilir mi? Borca batmış bir esnafın ne olduğunu acaba onlar bilir mi? Asla bilemezler.
Dolayısıyla AK Partili kardeşlerime seslendim sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın başka bir şey söylemiyorum.
İkinci bir sözüm de ülkücü kardeşlerime, milliyetçilik bizim altıokumuzdan birisidir. Biz hepimiz milliyetçiyiz, hepimiz vatanımızı seviyoruz, hepimiz bayrağımızı seviyoruz, hepimiz bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz, hepimizin karnı doysun istiyoruz, hepimiz güzel bir Türkiye’de yaşayalım diyoruz. Vatan sevgisi her şeyin üstündedir diyoruz. Toprağımızın tek taneciğini bile düşmanlara terk etmek istemeyiz. Sorum şu: Süleyman Şah türbesi bizim topraklarımızdı. Bizim topraklarımızdan Süleyman Şah türbesini kaçırıp orayı terör örgütüne teslim edenlere siz nasıl milliyetçi diyeceksiniz? Kendi toprağından kaçan adama nasıl milliyetçi diyeceksiniz? Ve onun arkasında duran adama nasıl milliyetçi diyeceksiniz? Sarayın bekçiliğini yapan insana nasıl milliyetçi diyeceksiniz? Bu önemli. İkinci önemli nokta var. Dünyanın hangi ülkesini düşünürseniz düşünün ister Japonya, ister öbür ucunda olsun Venezüella, ister Amerika, Kanada, ister Rusya, Çin neresini istiyorsanız. Avusturalya, Avusturya, Almanya. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir devlet kendi silah fabrikasını yabancı ordulara satmaz. Bizim tarihimizde ilk kez Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası, o Fırtına obüslerinin yapıldığı fabrika 25 yıllığına Katar ordusuna tahsis edildi, satıldı. Ne karşılığında? Allah aşkına ne karşılığında? Katar emiri bedava uçak verdi, o uçağa binecek diye silah fabrikalarını sattı.
Şimdi milliyetçi kardeşlerime, ülkücü kardeşlerime bir daha sesleniyorum. Bana dünyada örnek gösterin hangi ülke kendi silah fabrikasını bir yabancı orduya satmıştır ve hangi milliyetçi, ülkücü kişi gidip de o silah fabrikalarını yabancı orduya satan partiye oy vermiştir? Hangi milliyetçi vermiştir? Milliyetçilik sıradan bir olay değildir. Bayrak sevgisi sıradan bir olay değildir. Vatan sevgisi sıradan bir olay değildir. Milliyetçi olmak için hiç kimsenin önünde diz çökmeyeceksin, hiç kimseye ödün vermeyeceksin. Milliyetçilik budur. Trump kızdı, bağırdı çağırdı papazı hemen serbest bıraktılar. Niçin, niye bıraktın, asla bırakmayacağım diyordun! Tak diye papazı serbest bıraktı. Peki rahmetli Ecevit en büyük milliyetçilerden birisidir, Atatürk milliyetçisidir, bayrak sevdalısıdır. Kıbrıs’a ne yaptı çıkarma yaptı değil mi? Ne yaptılar? Amerika ambargo uyguladı, silah ambargosu uyguladı, her türlü ambargoyu uyguladılar, daha önce İnönü’yü de tehdit etmişlerdi ve çıktı dedi ki, “Biz milliyetçiliği duvarlara yazmadık” dedi. “Biz milliyetçiliği Kıbrıs’ın Beşparmak dağlarına yazdık” dedi. “Biz milliyetçiliği Akdeniz’in sularına yazdık” dedi. “Biz milliyetçiliği afyon tarlalarına yazdık” dedi. Milliyetçilik budur. Şimdi silah fabrikasını yabancılara satıyorlar ve ortalıkta milliyetçiyim diye geziniyorlar. Bunların hiçbirisi milliyetçi değil, hiçbirisi vatansever değil.
Bunu burada ifade ediyorum, lütfen ama lütfen gittiğiniz her yerde anlatın. Ve söylüyorum da bir yanlışımız varsa söyleyin, deyin ki Ey Kılıçdaroğlu sen yanlış söylüyorsun.
Şimdi diyor ya “Bay Kemal…” Efendim Bay Kemal’i de anlatayım size. Bay Kemal olmak kolay bir iş değildir. Bay Kemal olmak için, önce namuslu adam olmak lazım. Bay Kemal olmak için, hırsız olmayacaksın. Bay Kemal olmak için, sabahın köründe oğluna telefon edip “oğlum paraları sıfırladın mı” demeyeceksin. Bay Kemal olmak için, oğlunu bedelli askerliğe göndermeyeceksin, fakir fukaranın oğlu nasıl askerlik yapıyorsa senin oğlun da öyle askerlik yapmalı.
Dolayısıyla Türkiye’nin gerçekleri farklıdır. Siyasete girdiğimden bu yana halka her zaman ve her ortamda doğruları söyleyeceğime söz verdim ve her yerde ve her ortamda Türkiye’nin çıkarlarını savundum. Her yerde, her ortamda insanımızın çıkarlarını savundum. Fakirdir, zengindir demedim, A Partisi, B Partisi demedim, doğuda yaşıyor, batıda yaşıyor demedim. Bu ülkede nerede yaşıyorsa, aynı havayı teneffüs ediyorsak, bayrağımıza aynı saygıyı gösteriyorsak, vatanımızı seviyorsak her zaman onların yanında oldum ve her sorunu çözmek içinde elimden gelen her türlü çabayı gösterdim.
Tuna Başkan şöyle bir gel bakalım öne doğru. Başkan size hizmet etmek istiyor söylediğim kurallar içinde. İnşallah 1 Nisan’da makamına oturacak, beraber gideceğiz kahvesini içeceğiz. Başkan kahve ısmarlayacak mısın? Bir kahvesini içeceğiz inşallah. Gerçekten de hizmet etmek farklı bir olaydır. Halka hizmet sunmaktan insanlar onur duyarlar, bir sorunu çözmekten onur ve gurur duyarlar. O bu bölgede yaşamış, bu bölgede büyümüş, bu bölgede emek harcamış, bu bölgede binlerce insanı tedavi etmiş bir doktordu. Şimdi var olan sorunları çözmek için doktorluk yeteneğini kullanacak. Hep birlikte yapacağız. Yoksul mahalleler varsa, bütün yoksul mahallelere hizmet götürecek. O, Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyetini ve onun bir ili olan Kırklareli’ni yüceltmek ve büyütmek istiyor. Ona bu fırsatı verecek misiniz? Söz mü? Ben de size söz veriyorum bütün bu söylediklerini ben de takip edeceğim, siz de takip edin.
Hepinize esenlikler, hepinize güzel günler diliyorum. Bahar gelecek, bahar her zaman güzeldir, bahar her zaman güzelliklerle doludur. Bütün bunları birlikte yaşama umuduyla güzel bir gelecek, bahar diliyorum. Sağ olun, var olun diyorum.