16.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN İZMİR’İN BERGAMA İLÇESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (16 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN İZMİR’İN BERGAMA İLÇESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (16 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
“Silah fabrikası bu, bir ülkenin geleceği bu. Yüzde 49,9’unu Katar ordusuna sattılar. Şimdi bir de milliyetçi geçiniyorlar. Onlar milliyetçiliği benim külahıma anlatsınlar. Benim milliyetçiliğim ayrıdır, onlar gibi değildir. Vatanımı severim, bayrağımı severim, insanlarımı severim, kimlik ayrımı yapmam, inanç ayrımı yapmam, yaşam tarzı ayrımı yapmam. Bu bayrağın altında onurumla yaşarım, 82 milyonu da kucaklarım.”
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, İzmir’in Bergama ilçesinde yarı olimpik yüzme havuzunun açılış töreni sonrasında yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim hepinize merhabalar, arkadaşlarımızın dediği gibi siz zaten Bergama’da baharı getirmişsiniz. Bahar güzel, baharda ağaçlar çiçeğe durur, baharda çiftçinin yüzü gülmek ister, çalışmak ister, üretmek ister, alın teri dökmek ister ve kazanmak ister. Bergama bir tarih kenti aynı zamanda, neresini kazsanız oradan tarih fışkırır.


Az önce yarı olimpik yüzme havuzunu açtık, çok sayıda gencimiz, çocuğumuz, evladımız orada yüzme öğrenecek. Gençlere yapılan hizmetin ne kadar önemli olduğunu hepiniz bilirsiniz. Gençleri kötü alışkanlıklardan kurtarmanın yolu onları sanatla, onları kültürle, onları sporla buluşturmaktır. Çocuklar bizim çocuklarımız, evlatlar bizim evlatlarımız, onlar ne kadar iyi yetişirlerse hep beraber gurur duyarız. Hep beraber çocuklarımızın iyi imkanlarla okumalarını, büyümelerini, kazanmalarını ve daha iyi bir hayat sürmelerini isteriz. En büyük arzumuz budur.
Sizlerle kısa bir sohbet yapacağım. Sevgili Bergamalılar, şöyle bir düşünün, isterseniz Türkiye’yi değil de herhangi bir ülkeyi düşünün. Bir parti düşünün, 17 yıl kesintisiz bir ülkeyi yönetmiş olsun. 17 yılda istediği kanunu çıkarsın. 17 yılda istediği kararnameyi çıkarsın. 17 yılda istediği genel müdürü, müsteşarı, kaymakamı tayin etsin, istediği valiyi tayin etsin. 17 yılda istediği genelgeyi çıkarsın. 17 yılda önünde hiçbir engel olmasın. 17 yılda 82 milyondan vergi toplasın. 17 yılda 70 milyar dolarlık özelleştirme yapsın ve 17 yılda 500 milyar - eski parayla 500 katrilyon - liralık da borçlanma yapsın. Ve 17 yılda o ülkenin vatandaşlarını soğan kuyruğuna soksun.
Şimdi buna ne diyeceğiz? Bunu şunun için anlatıyorum, 17 yılda bir partiyi tek başına iktidara getiren, AK Partiye oy veren değerli kardeşlerimizdi, onlar bizim kardeşlerimiz. Onların da kendi siyasi tercihleri var, onlara saygı duyarız. Ama bunu anlatmamın nedeni şudur, artık Türkiye’nin bir vicdan muhasebesi yapmaya ihtiyacı var. 17 yıl oy istedin vatandaş verdi, 17 yıldır şunu yapacağım dedin vatandaş verdi, 17 yıldır şunu şöyle gerçekleştireceğim dedin vatandaş her şeye geldi inandı sana oy verdi, tek başına iktidar yaptı. 17 yılda bizim babalarımızın kurduğu fabrikaları sattılar, 70 milyar dolarlık da gelir elde ettiler vergilerden ayrı olarak. Türkiye 500 milyar liralık bir borçlanmanın altına girdi. Neden şimdi soğan kuyruğu, neden patates kuyruğu, neden çocuklar yatağa aç giriyor, neden? Neden sadece bir yılda 1 milyonu aşkın insan işsiz kaldı? İşsizlik nedir acaba bilirler mi? Sarayda oturanlar işsizliğin ne olduğunu bilirler mi acaba? Bir eve paranın girmemesi ne demektir, bir babanın okula giden çocuğuna harçlık vermemesi ne demektir, bir annenin kendi çocuğunun karnını doyuramaması ne demektir, acaba sarayda oturanlar, lüks hayat sürenler bunun ne anlama geldiğini biliyorlar mı?
Ben size sadece şunu söylüyorum, eğer bu ülkede, bu memlekette, bu vatanımızda, bu bayrağımızın altında bir çocuk yatağa aç giriyorsa, bilin ki o dert benim derdimdir. Ben hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemem. Komşusu açken tok yatan bizden değilse, bu kültürden, bu felsefeden, bu inançtan geliyorsak herkesin karnının doyması lazım. İşsizlik… Adam geliyor meclisin kapısında kendisini yakıyor işsizim diye. Tık var mı? Tık yok. İşsizim diye kendisini asıyor. Tık var mı? Tık yok. İşsizim diye kendisini yakanlar, intihar edenler... Peki nereye gidecek, ne olacak, ne yapacağız, neye karar vereceğiz? Ben özellikle geçmişte AK Partiye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Dert kimin derdi? Hepimizin derdi. Dolayısıyla bu sorunu aşmak hepimizin ortak sorunu, birlikte aşacağız, birlikte mücadele edeceğiz. Nasıl? Demokratik yollarla mücadele edeceğiz, demokrasimizi güçlendirerek yapacağız bunu.
İşsizlik nasıl önlenir? Dünyada bilinen bir yolu vardır ikinci yol yoktur. Üreteceksiniz. Tarlada üreteceksiniz, fabrikada üreteceksiniz, lokantada üreteceksiniz, hayatın her alanında üreteceksiniz. Üretirseniz istihdam yaratırsınız.
Şöyle biraz geriye götüreyim sizi. Bizim babalarımız, dedelerimiz o fabrikaları nasıl kurdular? Tütün sattılar, pamuk sattılar, buğday sattılar, tarımda ne buldularsa üretim fazlasını sattılar Sümerbank’ları kurdular, Etibankları kurdular, şeker fabrikalarını kurdular, silah fabrikalarını kurdular, kağıt fabrikalarını kurdular. Şimdi ne yapıyoruz? Bu fabrikaları satarak domates alıyoruz. Bunları satarak tütün alıyoruz, fabrikaları satarak patates alıyoruz. Allah aşkına dünyayı tersine döndürdüler. Şimdi batının egemen güçleri 82 milyonluk Türkiye’yi kim doyuracak onun kavgasını veriyorlar. Hollanda diyor ben besleyeceğim, Fransa diyor ben besleyeceğim, Kanada diyor ben besleyeceğim diyor. Niçin? Türkiye üretmiyor. Patatesim var Türkiye’ye satacağım, etim var Türkiye’ye satacağım, canlı hayvanım var Türkiye’ye satacağım. Niçin? Trink para alıyorum. Nasıl? Hem borç veriyorum, borçlandırıyorum malı da benden alıyorlar, sonra ben kendi çiftçimi zengin ediyorum bir de verdiğim paranın üzerine faizimi de alıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin son 16 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye, yani bankacıya ödediği faiz 149 milyar dolar. 149 milyar dolar faiz nasıl ödendi, kim ödedi o faizi? Siz ödediniz. 149 milyar faiz ödüyorsunuz, faizler de yükseldi çünkü yakayı ele verdiniz, faizi yükselt yoksa sana borç vermem diyor. Efendim yükseltmem, borç vermem diyor. Nasıl idare edeceğim diyor borç almadan? Borcun faizini ödemek için de borçlanmak zorundalar.
Türkiye’yi bu çıkmazdan kurtarmamız lazım, birlikte kurtarmamız lazım, birlikte mücadele etmemiz lazım. Vatan hepimizin vatanıdır bayrak hepimizin bayrağıdır. Bayrağımızın altında onurumuzla, gururumuzla, şerefimizle yaşamak isteriz. Birilerine muhtaç olmak istemeyiz, birilerine el avuç açmak istemeyiz. Üretim diyorum üretim, üreteceksiniz. Üretirseniz fabrika kurarsanız insanlar iş bulur.
Çiftçi ürettiğinin karşılığını alamıyor. Patatesi nasıl getiriyorlar? Sıfır vergiyle. Eti nasıl getiriyorlar? Sıfır vergiyle. Domatesi sıfır vergiyle. Ne getirirlerse sıfır vergiyle. Sonra dönüp köylüye diyorlar ki, neden zam yaptın, patates niye pahalı, soğan niye pahalı. Zammı yapan sensin! Doğalgaza zammı yapan sensin, elektriğe zammı yapan sensin, suya zammı yapan sensin, ilaca zammı yapan sensin. Onları da sıfır vergili ver, bak bakalım köylü nasıl üretiyor? Ne kadar ucuz üretecek? Göreceksin o zaman.
Esnafı da suçluyorlar. Esnafın ne günahı var? Esnaf devlete yük olmaz bir de üstüne vergi verir. Hal esnafını terörist ilan ettiler. Hal esnafının ne günahı var? Birisi yanlışlık yapıyorsa alırsın, götürürsün, yargılarsın bağımsız yargı varsa beraat eder veya mahkum olur. Ama baştan bir kişi kalkıp da hal esnafını, çiftçiyi, köylüyü terörist ilan edebilir mi, bu teröristtir diyebilir mi? Hepimizin düşünmesi lazım. Bu söylediklerim geçmişte AK Partiye oy veren kardeşlerim için.
Şimdi bir de ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Yani geçmişte MHP’ye oy veren ülkücü kardeşlerime de seslenmek isterim. Bizim altıokumuzdan birisi milliyetçiliktir. Biz milliyetçiliği vatanseverlik olarak anlarız, vatanımızı severiz, bayrağımızı severiz, insanımızı severiz, Türkiye’ye toplu iğne ucu kadar bir zararın gelmesini asla kabul etmeyiz. Yeri gelirse, zamanı gelirse biz hep birlikte ülkemiz için canımızı feda ederiz. Her türlü iftirayı yapıyorlar bize. Bergamalı kardeşlerime şunu söylemek isterim. Allah aşkına PKK terör örgütünün saldırdığı Genel Başkan kimdi? Şavşat’tan Ardanuç’a giderken terör örgütünün silahlı saldırısına uğrayan kimdi? Nasıl oluyor da bütün bu iftiraları atıyorlar? Milliyetçilik demek vatanseverlik demektir, milliyetçilik demek ülkesinin çıkarlarını düşünmek demektir. Milliyetçilik demek elaleme avuç açmamak demektir. Milliyetçilik demek üretmek demektir. Milliyetçilik demek herkesin karnının doyduğu güzel görkemli bir Türkiye demektir. Milliyetçilik budur. Milliyetçilik demek kendi silah fabrikasını, milletin parasıyla kurulan silah fabrikasını Katar ordusuna satmamak demektir. Ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim, bana bir tane dünyanın neresinde olursa olsun, ister Çin, ister Rusya, ister Amerika, Kanada, Hindistan neresi olursa bana dünyadan bir örnek gösterin kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satan. Yoktur böyle bir şey. Bunlar satıyorsa bunlara oy vermek milliyetçiliğe ihanettir. O kavrama ihanettir. Kendi silah fabrikasını götüreceksin Katar ordusuna vereceksin. Çimento fabrikasını sattın anladım, Sümerbank’ı sattın anladım, patiska, bilmem ne bunları üretmezsin dedik anladım. Aç kalırız anladım, her şeyi anladım. Silah fabrikası bu, bir ülkenin geleceği bu, bir ülkenin mücadele ederken elinde tutacağı bir şey olması lazım. Katar ordusuna, yüzde 49,9’unu Katar ordusuna-en büyük ortaktır şu anda-götürüp sattılar. Şimdi bir de milliyetçi geçiniyorlar. Onlar milliyetçiliği benim külahıma anlatsınlar. Benim milliyetçiliğim ayrıdır, onlar gibi değildir. Vatanımı severim, bayrağımı severim, insanımı severim, insanlarımı severim, insanlarımız arasında, vatandaşım arasında kimlik ayrımı yapmam, inanç ayrımı yapmam, yaşam tarzı ayrımı yapmam. Bu bayrağın altında onurumla yaşarım, 82 milyonu da kucaklarım. Ben böyle bakarım.
Mehmet Başkan gel bakalım, size hizmet etti, başarılı hizmetler sundu size. Hepinizin huzurunda kendisine yürekten teşekkür ediyorum. Size elinden geldiği kadar katkı vermeye çalıştı, elinden geldiği kadar hizmet sunmaya çalıştı. Harcadığı her kuruşun hesabını verdi. Kul hakkı yemeyeceksin dedik bütün belediye başkanlarımıza. Kul hakkı yemeyeceksiniz, herkese eşit davranacaksınız, kazandığınız andan itibaren belediye başkanlığını A Partisi, B Partisi demeyeceksiniz bütün vatandaşları kucaklayacaksınız. Kavgadan bıktık artık, gerilimden bıktık artık.
Dolayısıyla huzurlu bir Türkiye, beraber yaşayacağımız bir Türkiye bunu istiyoruz, bunu arzu ediyoruz. Her evde huzurun olmasını istiyoruz, her evde bereketin olmasını istiyoruz. Zaten dünya kadar derdimiz var, yeni dertler ekleniyor üstüne.
Bakın Yeni Zelanda’da Cuma namazına giden 49 Müslüman acımasızca katledildi. Yapanları lanetliyoruz, kınıyoruz. Dünyada güzellikler olması lazım, inançlara saygı olması lazım, kınamayı ve lanetlemeyi sadece İslam dünyasının değil Hristiyan dünyasının da yapması lazım. Dolayısıyla barışı ve huzuru hem kendi ülkemizde, hem dünyada sağlamak zorundayız. Türkiye’de barışı ve huzuru savunan kişinin  adı nedir biliyor musunuz? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı nerede geçti? Savaş meydanlarında. Filistin’de, Yemen’de, Galiçya’da her yerde… Bütün hayatı savaş meydanlarında geçti. Savaşın ne kadar acımasız olduğunu en iyi o biliyor, hayatı orada geçti. Dolayısıyla savaş bittikten sonra dedi ki, ben yurdumda barış istiyorum, dünyada barış istiyorum, huzur istiyorum dünyada. “Yurtta barış, dünyada barış” söylemi savaş meydanlarından gelen birisinin söylemi olduğu için çok değerlidir. Ve dolayısıyla biz kendi ülkemizde huzuru ve barışı istiyoruz. Sadece bizde mi? Bütün komşularımızda, bütün dünyada da kan akmasın istiyoruz, acılar olmasın istiyoruz. İnsanlar inançları dolayısıyla katledilmesin istiyoruz. Herkesin inancına saygı, herkesin kimliğine saygı istiyoruz. İnsan Allah’ın yarattığı en değerli varlıktır. En değerli varlığı korumamız lazım, en değerli varlığı yüceltmemiz lazım, ona saygı duymamız lazım. Bizim kültürümüzde de var olan budur.
Ve yeni belediye başkan adayınız, Doktor gel bakalım. O bir doktor, sizlere hizmet etti. Devralacağı bayrağı ileriye götürecek. Güzel bir bayrak devralıyor, güzel hizmetleri oldu, güzel hizmetleri devam ettirecek sizlerin desteğiyle. Sizler destek verdiğiniz sürece o sizlere hizmet edecektir, sizler için çalışacaktır, evlatlarımız için çalışacaktır.
Ve tabi en büyük teşekkürü İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu’na yapmak isterim. Aziz Kocaoğlu sadece İzmir için değil, Türkiye’deki bütün büyükşehir belediyelerine örnek olacak pek çok projenin altına imza attı. Kırsalda yaşayan köylü arkadaşlarımızın, çiftçilerimizin kooperatif kurmalarını, onlardan çiçek alınmasının, onlardan fidan alınmasının, onlardan süt alınmasının yolunu Aziz Başkan açtı ve kentle kırsal arasında sağlıklı bir gelir dengesi kurmaya özen gösterdi. Şimdi Aziz Başkanın projelerini hem bizim büyükşehir belediye başkanlarımız ve bundan sonra gelecek olan belediye başkanlarımız ve diğer partilerin belediye başkanları da örnek almaya başladılar. Kentsel dönüşüm konusunda yine bir ilkin altına imza attı. Hiç kimseyi başka bir yere sürmedi, bir rant varsa burada o rantı yaratanlar orada yaşayanlardır, onların haklarını teslim etti. Dolayısıyla bizim yerel yönetimler tarihinde Aziz Başkanın projeleri birer mihenk taşı olarak kalacaktır ve tarihte yerini alacaktır. Dolayısıyla ben de hepinizin huzurunda Aziz Başkana yürekten teşekkür ediyorum.
Sözlerime başlarken bahar demiştim. Evet baharı getirmişsiniz. Ankara’da uçağa binerken kar yağıyordu, burada bahar var. Baharı getirdiniz, bahar güzel dediğim gibi. Baharın bütün ülkemizde oluşmasını ve baharın getirdiği bütün bereketlerden vatandaşlarımızın yararlanmasını isterim. Bizim dışımızda da canlılar var, o canlıların da korunması lazım. Belediye başkanlarımız o görevi de üstlenmek zorundadırlar.
Dolayısıyla hep beraber bu güzel ülkede, bu cennet gibi ülkede huzur içinde yaşayalım. En büyük arzumuz budur. Kavgadan uzak, gerilimden uzak, iftiradan uzak, bütün bunlardan uzak olarak birbirimize güvenelim. Hayatımı rahat kazanıyorum ben, benim için bir dert yok. Ama söyledim, eğer bu ülkede bir çocuk yatağa aç giriyorsa o dert sadece benim değil hepimizin ortak derdi olmalıdır ve bu ülkede bütün çocuklar huzur içinde yaşamalıdır. Onlara güzel bir gelecek vaat etmeliyiz ve o güzel gelecek içinde kendimize yeni bir yol çizmeliyiz. Güzel günler, bereketli günler, baharın bol olduğu, bereketin bol olduğu günler sizin olsun, hepimizin olsun, Türkiye’nin olsun.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.