11.08.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN İSTANBUL’DA “EKONOMİ” KONULU BASIN TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN İSTANBUL’DA “EKONOMİ” KONULU BASIN TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA
(11 AĞUSTOS 2018)
YAŞANAN EKONOMİK VE SİYASAL SORUN SALT SİYASETÇİLERİN GÜNDEMİNDE DEĞİL
Değerli basın mensupları, Türkiye tarihinin en önemli dönemlerinden birini yaşıyor. Derin bir ekonomik sorunla, siyasal sorunla karşı karşıyayız. Yaşanan sorun salt siyasetçilerin gündeminde değil, yaşanan sorun işçinin, memurun, emeklinin herkesin gündeminde, sanayicinin, esnafın, herkesin gündeminde ve herkes Türkiye’yi bugün yaşanan sorunun dışına nasıl çıkarabiliriz, bu krizi Türkiye nasıl atlatabilir diye bir beklenti içinde. Geldiğimiz noktada yaşanan sorunun büyüklüğü, bu sorunu halının altına süpürme gibi bir lüksümüzün olmadığını gösteriyor ve hep birlikte bu sorunu aşmak için çaba göstermek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, sorunu aşmanın birinci yolu kararlı, sabırlı ve tutarlı bir politikayla yola devam etmektir. Kararlı olacaksınız, sabırlı olacaksınız ve tutarlı olacaksınız. Bunun da iki farklı yolu var. Neyi nasıl yapacağınızı çok iyi bileceksiniz. Eğer ne yapacağınızı bilmeden, öngörmeden, planlamadan yola çıkarsanız bu krizi aşamazsınız. Sağlıklı bir süreci yaşama geçirmek için, krizi aşmak için sağlıklı bir süreci yaşama geçirmek için ilk yapılması gereken iş sorunu yaşayanlarla bir araya gelmektir. Sorunu bizzat yaşayanlarla bir araya gelmenin önemi şudur, kişi sorunu yaşıyordur, sorunu aktaracaktır ve sorunun nasıl çözülmesi gerektiği konusundaki düşüncesini de aktaracaktır. Kime? Siyasi otoriteye. 21.yüzyılda sorunu yaşayan kesimleri dinlemeden, “sadece salt sorunu ben çözerim” anlayışıyla yola çıkarsanız sorunu çözmekte başarılı olamazsınız.
ECEVİT BUNLARI GÖRDÜĞÜ İÇİNDİR Kİ, EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİ KURDU
Rahmetli Ecevit bunları gördüğü içindir ki, ekonomik ve sosyal konseyi kurdu. Sonra bir referandum sonrasında ekonomik ve sosyal konsey bir anayasal kurum olarak anayasaya girdi. Anayasanın 166. maddesinde ekonomik ve sosyal konsey vardır. Ekonomik ve sosyal konseyin 3 ayda bir toplanması gerekiyor, bütün sosyal tarafların olması gerekiyor, ekonomik ve sosyal olayların görüşülüp, tartışılıp çözüme bağlandığı bir ortam olarak değerlendiriliyor.
Hükümetin ilk yapması gereken, “hükümet” diyorum, çünkü hükümette artık yok. Ülkeyi yönetenlerin ilk yapması gereken iş süratle ekonomik ve sosyal konseyi toplamaktır. Bu yapılmadı. Ekonomik ve sosyal konseyin toplandığı tarih en son 5 Şubat 2009. Şimdi 2018 yılındayız, 3 ayda bir toplanması gereken kurum bugüne kadar toplanmadı.
Değerli basın mensupları, bu girişten sonra şunları ifade edeyim. Ben bir yöntemden söz ettim ve bu yöntemle ancak hükümetin başarılı bir çözüm paketi çıkarabileceğini ifade etmek için bugün bu toplantıyı yapıyorum. Ama buna belki gerek yok. Ülkeyi gel bir ekonomik sosyal konsey toplayalım, sendikaları, işveren sendikalarını, sivil toplum örgütlerini, ziraat odalarını dinleyelim düşüncesine yer vermemiş olabilirler, bunu düşünmemiş olabilirler. Ben yöneticileri eleştirmek için değil, ülkeyi nasıl bu hale getirdiler onu da dillendirmek için değil.
HAYATA GEÇİRİLMESİ GEREKEN 13 MADDE
Türkiye bugün içinde bulunduğu çıkmazdan nasıl kurtulur, nelerin yapılması gerekir? Bu konuda lafları eğip bükmeden çok açık, çok net 13 maddeden söz edeceğim. Bu 13 madde gerçekleştiğinde, bunların bazıları kısa vadeli, bazıları orta vadeli, bazıları da uzun vadeli. Bir kısmı kararlarla, yönetenlerin kararlarıyla, bir kısmı da yasalarla ve anayasal düzenlemelerle hayata geçirilmesi gereken 13 madde.
BİRİNCİ MADDEMİZ, DEVLETTE LİYAKAT SİSTEMİNİ YENİDEN İNŞA ETMEKTİR
Birincisi şu değerli arkadaşlarım, liyakat. Devlette liyakat yok. Niçin devlette liyakat önemlidir? Birinci maddeye koymamın nedeni şu, devlette liyakat olursa dünyadaki gelişmeleri bürokrasi önceden görür, bakar, sorgular ve siyasi otoritenin önüne bir rapor koyar. Amerika’da bu oldu, Almanya’da bu oldu, Rusya’da bu oldu, Çin’de bu oldu. Bunun bizim ekonomimize, sosyal yaşamımıza etkileri bu olur ve önlemleri almamız gerekir diye bir raporu siyasi otoritenin önüne koyması lazım. Bugün devlette liyakat yoksa devlette çürüme vardır. Her şeyi ben bilirim anlayışıyla yola çıkılırsa devlette çürüme vardır. Yapılması gereken en önemli işlerden birinci maddemiz devlette liyakat sistemini yeniden inşa etmektir.
İKİNCİ MADDEMİZ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE HUKUK GÜVENLİĞİ
İkinci maddemiz, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği. Bir ülke düşünün o ülkede yaşayan vatandaş kendi geleceğinden endişeli. Bir şey söylersem beni hapse atarlar mı diye endişe duyuyor. Yazamıyor, çizemiyor, konuşamıyor. Böyle bir ülkeye yabancı niye gelsin? Kendi vatandaşının güvenliğini sağlayamayan bir devlette yabancı gelmez o ülkeye. Yapılması gereken işlerden ikincisi hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmektir. Milletvekillerinin hapiste olduğu, gazetecilerin hapiste olduğu, öğrencilerin hapiste olduğu ve demokrasinin sıfıra indirgendiği bir ülkede siz yabancı sermaye gelsin buraya yatırım yapsın. Böyle bir beklenti içine girerseniz sadece hayal aleminde yaşarsınız.
ÜÇÜNCÜ MADDE, MERKEZ BANKASININ BAĞIMSIZLIĞI
Değerli arkadaşlarım, üçüncü madde Merkez Bankasının bağımsızlığı. Bugün Merkez Bankalarıyla ilgilenen dünyadaki bütün çevreler Türkiye’deki Merkez Bankasının bağımsız olmadığına inanıyorlar. Merkez Bankası oturup bağımsız karar alamıyor siyasi otoritenin baskısı nedeniyle. Eğer Merkez Bankasını uluslararası arenada bağımsız bir kurum olarak tanıtıp ve gerçekten oraya müdahale etmeyeceğiniz güvencesini verdiğiniz andan itibaren o zaman farklı bir Merkez Bankası profili karşınıza çıkar. Ülkeyi yönetenlerin yapması gereken üçüncü madde bu. Süratli bir şekilde Merkez Bankasının bağımsızlığını bütün uluslararası alana yaymak ve bunu göstermek. Uygulamayla da bunu göstermek.
DÖRDÜNCÜ MADDE, AKILCI BİR SICAK PARA YÖNETİMİNE GEÇMEK
Dördüncü madde, akılcı bir sıcak para yönetimine geçmek gerekiyor. Eğer sıcak para Türkiye’ye spekülatif amaçlarla geliyorsa ve kısa sürede vurgun yapıp yurtdışına çıkıyorsa bu Türkiye’deki kaynakların dışarıya transferi anlamına gelir. O nedenle akılcı bir yönetim gerekiyor sıcak parayla ilgili. Çarpıcı bir örnek vereceğim size. Dolar kurundaki her 10 kuruşluk artışın bize maliyeti 22 milyar lira. 10 kuruşluk maliyetin yansıması, dolardaki artışın yansıması 22 milyar lira. Yılbaşından buyana dolar kurundaki yükselişin bize maliyeti 580 milyar lira. 580 milyar liralık bir servetin dışarıya transferi anlamına geliyor. O nedenle akılcı bir sıcak para politikasının yeniden belirlenmesi gerekiyor.
BEŞİNCİ MADDE, DOLAR ESAS ALINARAK YAPILAN İHALELER SÜRATLE TÜRK LİRASINA DÖNÜŞTÜRÜLMELİ
Beşinci madde, dolar esas alınarak ihaleler yapılıyor. Yani Türk lirasının dışlandığı, doların baş tacı edildiği bir politika izlendi. Bu politikadan süratle vazgeçilmesi lazım. Neler yapılması lazım? Birincisi, dolar esas alınarak yapılan ihaleler süratle Türk lirasına dönüştürülmelidir. Radikal bir karar. Bu kararı almak zorundayız. Eğer Türk lirasına güveniyorsanız, Türk lirası bizim paramızdır diyorsanız o zaman süratli bir şekilde dolarla yapılan ihaleyi Türk lirasına dönüştüreceksiniz. Yabancılar değil Türkiye kazanacak. İkincisi, yap-işlet-devret modelleriyle yapılan projeler var dolar bazında ve bu projelere verilen yine dolar bazında garantiler var. Bunlarında süratle Türk lirasına çevrilmesi lazım. Bir üçüncüsü değerli arkadaşlarım, dolara endeksli otoyol, tüp geçit geçiş ücretleri var. Bunlarında tamamen Türk lirasına dönüştürülmesi lazım. Bunu yapmanın mevcut yönetim açısından zor olduğunu biliyorum. Çünkü o ihalelerin kimlere verildiğini de çok iyi biliyoruz. Ama Türkiye’den halka ağır bir faturanın ödenmemesi açısından bu önlemlerin alınması lazım.
ALTINCI MADDE, KAMU İHALE YASASININ MUTLAKA DEĞİŞMESİ
Altıncı madde, kamu ihale yasasının mutlaka değişmesi gerekiyor. Yolsuzluğun temel kaynağıdır kamu ihale yasası. 16 yılda tam 186 kez ihale mevzuatı değişti. Kesinlikle uluslararası standartlara uygun bir kamu ihale yasasının çıkması lazım.
YEDİNCİ MADDE, VERGİYİ TOPLAYAN İRADENİN VERGİYİ NASIL VE NERELERE HARCANDIĞININ HESABINI VERMESİ
Yedinci madde, hepimiz vergi ödüyoruz hepimiz. Çocuk doğduğu andan itibaren vergi ödüyor. Verilerin nerelere harcandığını TBMM adına denetleyen kurumun adı Sayıştay. Bütün demokrasilerde var. Sayıştay uluslararası standartlara göre TBMM adına kamu harcamalarını denetlemektedir. Şu anda Sayıştay’ın bazı alanlarda denetim yapma yetkisi yok, eli – kolu bağlanmış durumda ve uluslararası standartlara göre denetim yapar. Eğer biz gerçekten de sağlıklı ve güçlü bir ekonomi istiyorsak vergiyi toplayan iradenin vergiyi nasıl ve nerelere harcandığının hesabını vermesi gerekiyor.
SEKİZİNCİ MADDE, BÜTÇE DİSİPLİNİNİN SAĞLANMASI
Sekizinci madde, bütçe dışı uygulamalar. Geçmişteki örneklerini belki gazeteci arkadaşlarım hatırlar. Çok sayıda fon var, bütçe dışında fonlar var ve bu fonların yol açtığı bir bütçe disiplinindeki bozulmalar var. Kim parayı nereye harcıyor, nasıl harcıyor kimse bilmiyor. Yaşanan krizden sonra bütün o fonlar kaldırıldı ve bütçe disiplini sağlandı. Şimdi bütçenin dışında yeni fonlar oluşturuluyor. Kredi, garanti fonu, Türkiye varlık fonu, TOKİ gibi kuruluşlar. Bunların tamamen bütçe disiplini içine alınması lazım. Çünkü TBMM’nin de buralarda neler olup bittiğini bilmesi lazım. Madem ki milli irade TBMM’de vatandaşın ödediği vergilerin nerelere nasıl harcandığının bir şekliyle bilinmesi lazım ve bütçe disiplininin bu bağlamda sağlanması gerekiyor.
DOKUZUNCU MADDE, DIŞ POLİTİKANIN 180 DERECE DEĞİŞMESİ
Dokuzuncu madde, dış politika. Bugün izlenen dış politikanın tam 180 derece değişmesi lazım. Tam 180 derece değişmesi lazım. Dış politikada hamaset söylemlerine yer yoktur. Dış politikada dost ülkeler, düşman ülkeler yoktur, dış politikada ülkelerin çıkarları vardır. Her ülke kendi çıkarları üzerine dış politikasını oluşturur. Ve siz daha güçlü olmak için, dışarıdan gelecek olan şoklara karşı güçlü bir ekonomi oluşturmak zorundasınız. Güçlü bir ekonomi oluşturamazsanız başka ülkelerin sömürdüğü ülkeler haline dönüşürüz. Türkiye’nin bugün geldiği nokta budur.
Değerli arkadaşlarım, Trump bir twit atıyor Türkiye’de rakamlar değişiyor, dolar yükseliyor. Neden böyle oluyor? Kırılgan bir ekonomi olduğu için, güçlü bir ekonomi olmadığı için. Şunun altını özenle çiziyim, “Trump’ın attığı her twit Türk halkının onurunu zedeliyor. Asla kabul etmiyoruz, asla doğru bulmuyoruz.” Hele hele müttefik olarak tanımladığınız bir ülkenin Türkiye’ye düşmanca yaklaşımını asla doğru bulmuyoruz. Bu konuda Türkiye’de bir görüş birliği sağlanması da bence çok önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, dış politikada yapılması gereken önemli şeylerden birisi de dış politikanın iç politika malzemesi yapılmamasıdır. Eğer iç politikayı iç politika malzemesi haline getirirseniz hamasetle bir dış politika yöneteceğinizi söylerseniz büyük çıkmazlarla karşı karşıya kalırsınız. Çünkü dış politika milli olmak zorundadır iktidarıyla, muhalefetiyle bütün siyasal partilerin ortak ses çıkarması gereken bir alandır dış politika. Eğer dış politikayı iç politikanın malzemesi haline getirirseniz milli birliği sağlayamazsınız.
ONUNCU MADDE, GELECEĞİMİZİ İPOTEK ALTINA ALAN KONTROLSÜZ BORÇLANMALARDAN KAÇINMAK
Onuncu madde, geleceğimizi ipotek altına alan kontrolsüz borçlanmalardan kaçınmak lazım. Sıkışınca borç, kontrolsüz borçlanma. Bunun için bir anayasal kural getirmek gerekiyor. Herkes özgürce borçlanamaz. Çocuklarımızı, torunlarımızı borç altında bırakamaz. Eğer borçlanacaksa bunun kurallarıyla olması lazım, bunun limitlerinin olması lazım. Hangi gerekçeyle borçlandığının TBMM’ye hesabının verilmesi lazım. Ben borçlanacağım. Kim ödeyecek bunları? Borç alanlar ödeyecekse bir sorun yok ödesinler. Ama 80 milyon vatandaş ödeyecekse bu borcu o zaman hepimizin bu borçları niçin yaptınız, nelerde kullandınız sorusunu sorma hakkımız var.
ONBİRİNCİ MADDE, ADALETSİZ VERGİ POLİTİKASININ DÜZELTİLMESİ
Onbirinci madde,  adaletsiz bir vergi politikası var ve bunun doğurduğu adaletsiz bir gelir dağılımı var. Fakirin, fukaranın sırtına yıkılan, işçinin sırtına yıkılan, esnafın sırtına yıkılan, sanayicinin sırtına yıkılan bir vergi politikası var. Rantiye sınıfının korunduğu, üretenlerinde cezalandırıldığı bir vergi politikası var. Türkiye’nin bunu düzeltmesi lazım. Defalarca söylenmesine rağmen, değerli arkadaşlarım rantiyenin korunması dedim bir örnek verdim. Vergi cennetlerinde paraları olanlar var. Yani dolarları olanlar var. Bu dolarları olanlar paralarını Türkiye’ye getirdiklerinde vergi ödemiyorlar. İster 100 milyon dolar, ister 1 milyar dolar parayı vergi cennetinden Türkiye’ye getirirseniz hiçbir şey ödemiyorsunuz. Fakir ekmek alırken vergi ödüyor, su içerken vergi ödüyor, bulaşık yıkarken vergi ödüyor, milyarlarca ya da milyonlarca dolarla uğraşanlar vergi ödemiyor. Bunu önlemek için yani bunların vergi ödemelerini sağlamak için 2006 yılında parlamento üstüne düşen görevi yapmış. Diyor ki, vergi cennetlerinden eğer para Türkiye’ye gelirse, dolarlar, avrolar Türkiye’ye gelirse ben şu oranda yüzde 30 oranında vergi alacağım diyor. Ama bir şart var, vergi cennetlerinin bir kararnameyle belirlenmesi lazım. Hangi ülkelerden gelenleri vergileyeceksiniz? Bu kararname 2006 yılından buyana çıkmıyor. Milyonlarca dolar para geliyor, çıkıyor ama 5 kuruş vergilenmiyor. Biz bu kararnamenin süratle çıkmasını istiyoruz. Vergi cennetleri nereleri? Sadece bir talimat verilsin sabahleyin öğleden sonra maliye bakanlığı o vergi cennetlerinin listesini getirir ilgilinin önüne koyar. Dünyada herkesin bildiği yerler bunlar.
ONİKİNCİ MADDE, ÜRETİMİ ÖNCELEYEN BİR PLANLAMA POLİTİKASI
Onikinci madde, üretimi önceleyen bir planlama politikasına ihtiyacımız var. Üretimi önceleyen planlama rantiye sınıfını değil. Bir ülke üretirse güçlü olur. Tarlada, fabrikada, sanatta her alanda üretirse güçlü olur. Üretimden koparılan bir Türkiye kırılgan bir ekonomi olmak zorundadır. Bugün sanayide de, tarımda da hemen hemen her alanda üretimden kopan bir Türkiye var. Dolayısıyla bu konuda ülkeyi yönetenlerin oturup sağlıklı ve tutarlı politika oluşturmaları lazım. Planlama örgütünü yeniden adam gibi inşa etmeleri lazım. Kaldırdılar şimdi yeniden kurdular. Niye kaldırdınız, niye yeniden kuruyorsunuz? Hata üstüne hata yapılmamalı.
ONÜÇÜNCÜ MADDE, TASARRUF
Onüçüncü maddemiz. Değerli arkadaşlarım, israf ekonomisini hepiniz görüyorsunuzdur. Ankara’ya buyurun gelin en büyük binalar bakanlıkların, kamu kuruluşlarının. Büyük bir kısmı kiralık, lüks arabalar. Lüks arabalardan geçilmiyor. Tasarruf yapacağız. Tasarruf yapacaksanız önce şu kamudaki bütün araba saltanatına son verin hepsine. Kiralık binalarda oturuyorlar. Neden kiralık binalarda oturuyorlar? Eskiden bakanlıkların yeri vardı, eski yerleri beğenmiyorlar. Birilerine kaynak aktarmak için israf. İsrafa önem veriyorlar, israf olsun diyorlar. Lale devri dönemini yaşıyoruz. Samimi iseler israfa süratle son vermeliler.
Değerli basın mensupları, saydığım 13 madde bize göre çok önemli. Bunların bir kısmı derhal yapılabilir. Bir kısmı orta vadede yapılabilir. Bir kısmının sonuçları uzun vadede ortaya çıkar.
CUMHURBAŞKANI SARAYDAN BAŞLAYARAK KAMUDAKİ İSRAFI ÖNLEYEBİLİR
Bunları gerçekleştirecek olan yeni düzende iki organ var. Birinci organ yürütme organı, başındaki kişiyi biliyorsunuz Cumhurbaşkanı. Kararnameler ve yapılacak olan uygulamalarla ilgili kararı o verecek. Örneğin israfın önlenmesi gibi, örneğin araba saltanatına son verilmesi gibi, örneğin bakanlıkların kiralık binalarda oturmasının engellenmesi gibi, saraydan başlayarak kamudaki israfı önleyebilir bir kararnameyle. Bunun için beklemeye gerek yok.
HER TÜRLÜ KATKIYI VERİRİZ
Ama hukuk güvenliği, demokrasi konusundaki süreç kısa, orta ve uzun vadede bir bütün içinde ele alınmak zorundadır. Hem yasaların, hem uygulamaların, hem anayasanın değişmesi gerekiyor. Türkiye’de demokratik standartların kesinlikle yükseltilmesi gerekiyor. Bunu yapacak olanda yasama organı. İki organ Türkiye’nin bu krizden çıkması için el ele vermesi ve birlikte çalışması lazım. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Sayıştay’ın güçlendirilmesi, kamu ihale yasasının yeniden alınarak yolsuzlukların önlenmesi gibi pek çok yasal düzenlemeye her türlü desteği vereceğiz ve takipçisi de olacağız. Bugünkü uygulamada zaman zaman söyleniyor efendim hükümet şunu yaptı, bunu yaptı. Hükümet yok artık arkadaşlar, yok hükümet. Bazen arada bizde söylüyoruz hükümet falan ama referandum ve anayasa değişikliği sonrasında artık hükümet yok. Bakanlar kuruluda yok. Dolayısıyla bakanlar kurulunda görüşülüp meclise gelen bir yasa tasarısı uygulaması da artık yok. Yasa tekliflerini milletvekilleri verecekler. Milletvekilleri anayasa değişikliği konusunda, diğer yasa değişiklikleri konusunda doğrudan doğruya TBMM Başkanlığına yasa teklifi verecekler. Bu tekliflerin krizden çıkma yolunda yasalarda yapılacak değişikliklerin bir uzlaşmayla parlamentoda görüşülmesi bizim en büyük arzumuzdur. Bunun yapılması lazım. Her türlü katkıyı veririz.
BU 13 MADDEYİ YAPIN, YAPARSANIZ YOL ALIRSINIZ, YAPMAZSANIZ, TÜRKİYE DAHA DERİN BİR KRİZİN ORTASINA GİDER
Değerli arkadaşlarım, bu değişiklikler olursa ne olur? Kısa süre içerisinde Türkiye dış şoklara dayanıklı güçlü bir ekonomiye sahip olma yolunda önemli adımlar atmış olur ve biz dünyaya bu mesajı vermiş oluruz. Yolsuzlukları engelliyoruz, israfı engelliyoruz, demokrasiyi getiriyoruz, vatandaşın ödediği her kuruş verginin hesabını siyasi otorite veriyor. Bu algı, Merkez Bankası bağımsız, bağımsız denetleyici kurumlar var onların bağımsızlığına da saygı gösteriyoruz. Bu mesaj bütün dünyaya verildiği andan itibaren Türkiye sağlam bir zeminde yol alır. Yoksa efendim işte israfı önleyeceğiz. Nasıl önleyeceksiniz? Enflasyonu indireceğiz. Nasıl indireceksiniz? Yolunu ve yöntemini, bakın 13 madde halinde size gayet açık, gayet net şunları yapın diyorum. Bunları yaparsanız yol alırsınız, yapmazsanız hiçbir şekilde yol alamazsınız, Türkiye daha da derinleşerek bir krizin ortasına doğru gider.
YAŞANAN KRİZİN FATURASI VATANDAŞA ÇIKTI
Değerli arkadaşlarım, yaşanan krizin faturası kime çıktı? Vatandaşa çıktı. Doları olanlarda kazandı. Dolarla ihale alanlar kazandı. Dolarla köprü geçişinden para alanların tamamı kazandı. Dolar stoklayanlar kazandı. Bugün Türkiye yabancılar için çok ucuz, ülkemizde yaşayan vatandaşlar içinde çok pahalı bir ülke haline geldi. Bu önlemleri alırken bir gerçeğin unutulmaması gerektiğini de sizlerin takdirine sunmak isterim. Türkiye Cumhuriyeti devleti aynı zamanda bir sosyal devlettir. Fatura sokaktaki vatandaşa çıkarılmamalı, fatura emekliye çıkarılmamalı, fatura sanayiciye, üreten insana çıkarılmamalı, fatura Kobi’ye çıkarılmamalı. Eğer bir fatura çıkarılacaksa rantiyeye çıkarılsın, havadan para kazananlara çıkarılsın. Eğer faturayı vatandaşa çıkarırsanız işsizlik alır başını gider. Çok daha ağır sosyal patlamalarla karşı karşıya kalabiliriz. Bunları hatırlatmak benim görevim.
Bakın, muhalefette olan bir partinin Genel Başkanı olarak oturup salt bir eleştiriye sığınmadım ve bunu doğru da bulmuyorum. Şunu yaptılar, bunu yaptılar vs. onları bir tarafa bırakıyoruz. Gün Türkiye’nin içine düştüğü krizden nasıl çıkacağının tartışılması gereken gündür. Hamasetle söylemiyoruz. Hamasetle laflarda etmiyoruz. Gayet açık, gayet net şunları yapın kardeşim diyoruz. Kimin yararına bunlar? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamının yararına hangi partiden olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun hepsinin yararına. Hepimiz vergi veriyorsak, siyasi otorite benim paramı kullanıyor bana hesabını vermiyor. Olmaz bu, bunun adı demokrasi değildir, çağdaşlık değildir, saydamlık değildir. Devlette bilinmeyen o kadar çok şey var ki para harcanıyor kaç lira harcadınız diye soru soruyoruz ona bile yanıt alınamıyor. Eğer bir milletvekili sorduğu soruya yanıt alamıyorsa sokaktaki vatandaş kime soracak?
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ BİR KİŞİNİN EGOLARINA TESLİM EDİLEMEZ
Değerli arkadaşlarım, belki sorabilirsiniz siz kimden yanasınız? Gayet açık söyledik biz halktan yanayız, emekliden yanayız, sanayiciden yanayız, Kobi’den yanayız, yani üretenden yanayız, yani Türkiye’den yanayız biz. Türkiye’nin çıkarlarını savunuyoruz. Bir kişinin egolarına Türkiye Cumhuriyeti devleti teslim edilemez. Bir kişinin yanlışlıkları 81 milyona fatura edilemez. Parlamentoda üzerimize düşen görevi yapacağız. Ama bu ülkeyi yönetenlerin alması gereken kararları da süratle ve zamanında almaları gerekir. Gecikilen her günün faturası sokaktaki vatandaşa çıkacak.
Kısaca söyleyeceklerim bunlar değerli arkadaşlarım, hepinize teşekkür ederim.