26.01.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI MUSTAFA BOZBEY İÇİN DÜZENLENEN ADAY TANITIM TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI MUSTAFA BOZBEY İÇİN DÜZENLENEN ADAY TANITIM TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA (26 OCAK 2019)
Efendim hepiniz hoş geldiniz, hepiniz şeref verdiniz. Değerli arkadaşlarım, güzel bir gündeyiz… Hakkı, hukuku ve adaleti gerçekleştirmek için zaten bu mücadeleyi yapıyoruz. Bu mücadeleyi demokrasiye inananlarla birlikte yapıyoruz. İYİ Partili dostlarımız, Saadet Partili dostlarımız ve yine bize gönülden oy verecek olan başka partilerde bulunan sevgili vatandaşlarımızla birlikte biz demokrasiyi güçlendireceğiz, hakkı, hukuku ve adaleti sağlayacağız. Bu bizim temel görevimiz.
Bursa’da olmaktan son derece mutluyum. Bursa tarihsel derinliği, kültürü çok görkemli bir kent. Bursa herkesin gelip yaşamak istediği bir kent. Bursa’da olmak, Bursa’da yaşamak gerçekten de bir ayrıcalık.


Toplantımıza Nilüfer Belediyesinin Halk Oyunları ekibiyle başladık. halk oyunlarını izlerken, görkemli Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne kadar büyük bir kültüre sahip olduğunu gördük. İster Van, ister Tekirdağ, ister İzmir, ister Erzurum, ister Yozgat’ın orta Anadolu’nun bozlakları, isterseniz bu ülkenin uzun havaları, hareketli Karadeniz oyunları deyin bütün bunlar bizim kültürümüzdür. Ben kendim bizzat bu görkemli kültürün küçük bir parçası olduğum için son derece mutluyum. Birlikte huzur içinde yaşamak istiyoruz kendi ülkemizde. Kavgadan uzak yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, demokrasi içinde yaşamak istiyoruz. Ben inanıyorum ki, benim gibi düşünmeyenlerin düşünceleri de çok değerlidir. Çünkü akıl akıldan üstündür. Olur ya, ben yanlış düşünebilirim ama bir başka kişi benden daha iyi düşünebiliyorsa veya düşüncesini özgürce ifade edebiliyorsa, o zaman ben kendi ülkemde demokrasi içinde yaşıyorum diye düşüneceğim.
Bizim bu bağlamda bir araya gelmemiz, bu bağlamda Büyükşehir Belediye Başkanı adayımızı sizlere tanıtırken ki, sizler onu çok iyi tanıyorsunuz ama ben yine de bir tanıtım toplantısı olarak ifade ediyorum. O yaşadığı kenti yaşanabilir kılmak istiyor. Onun mücadele azminin özünde bu var. Eğer bir kentte beraber yaşıyorsak, ortak yaşıyorsak, ortak alanlarımız ve ortak paydalarımız var. Belediye Başkanı bu ortak alanı ve ortak paydaları büyütmek ve onları huzur içinde topluma yaşatmak ister. Bursa’nın görkemli bir tarihi olduğunu söylemiştim. Gerçekten de tarihiyle, doğasıyla, oyun havalarıyla, çalışkan insanlarıyla, Osmangazi’siyle, Orhangazi’siyle, ulu camisiyle, kapalı çarşısıyla olağanüstü görkemli bir tarihi var. Ama Bursa demek, aynı zamanda bir cumhuriyet demektir. Cumhuriyete sahip çıkan bir kent demektir Bursa.
Bunu neye dayanarak söylüyorum. Sizi biraz geriye 1926’lara götürmek isterim. 1926’larda Bursalıların katkısıyla bir uçak alıyoruz, uçağa bir isim konulacak, oturulur bir tören yapılır ve uçağın ismi Yeşil Bursa olarak tarihe geçer. O tarihten beridir ki, Bursa bir Yeşil Bursa’dır. Doğayla barışık bir Bursa’dır Bursa.
Bakın bir örnek daha vermek isterim, Ahmet Hamdi Tanpınar bizim edebiyat dünyamızın en önemli isimlerinden birisidir, ‘beş büyükşehir’ diye bir kitabı var. O beş büyük kentten söz ederken, Bursa için şöyle bir cümle kurar, “büyük ve zümrütten yontunmuş bir kadeh gibidir” diyor. Yani zümrüdün yeşil renginin bütün tonlarını taşıyan bir Bursa’dan söz eder. O açıdan Bursa gerçekten de güzel bir kent ve Bursa’da yaşamak gerçekten de bir ayrıcalık. Bu ayrıcalığı Bursalılar yaşıyorlar ama o ayrıcalığa yeni haneleri Mustafa Bozbey kardeşim ilave edecek, daha güzel bir Bursa’yı inşa edecek.
Bursa ne demek? Bursa tarih, Bursa kültür, Bursa üniversite, Bursa yeşilin bütün tonları demek, Bursa deniz demek, Bursa eğitimli kişilerin yoğun olarak yaşadığı bir kent demek. Aynı zamanda Bursa tarım demek, Bursa deniz demek. Aslında ne derseniz hepsi Bursa’da var ve bütün bunları bir araya getirip huzur içinde yaşayan bir toplumu inşa etmek gerekiyor. Temiz, güzel parklarında çocukların oynadığı, yaşlıların dinlendiği, sokaklarında insanların birbirlerini tanımasalar bile selam verdiği bir Bursa’yı inşa etmek gerekiyor. Temiz havayı soluyacağız, caddelerinde, meydanlarında, parklarında yaşlılarımızla, çocuklarımızla beraber olacağız ve temiz bir havayı teneffüs ederken tanımasak bile birbirimize selam vereceğiz. Bir kent kültürünü, iç dünyasında barışık bir kent kültürünü yeniden oluşturacağız.
Efendim biz ne istiyoruz? Size bunu anlatmak istiyorum kısaca. Biz siyasetin ve siyasetçilerin toplumun değerlerine saygı duymasını istiyoruz. Hem siyasetin, hem siyasetçinin toplumun bütün değerlerine saygı göstermesini istiyoruz ve bunu bu saygıyı sağlayacak olan da Belediye Başkanımız. Belediye Başkanımız bu kültürün kentte yerleşmesini sağlayacaktır. Bursa’ya ister Van’dan gelsin, ister Karadeniz’den, Artvin’den gelsin, ister Tekirdağ’dan gelsin, ister İzmir’den gelsin bütün bu değerler korunacak, bu değerlere saygı gösterilecek. Burada yaşayan kişi, ben Bursalıyım diye övünecek, çocuklarım Bursa’da büyüyecek diye övünecek. Dolayısıyla toplumun bütün değerlerine saygı gösteren bir kent kimliğini Mustafa Bozbey kardeşimiz yeniden inşa edecek. Bu yeterli mi? Hayır. Aynı zamanda biz şunu istiyoruz, kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun Belediye Başkanı hiç kimseyi ötekileştirmeyecek. Herkesin kimliğine, herkesin inancına, herkesin yaşam tarzına saygı gösterecek. Böylece hiç kimsenin ötekileştirilmediği bir kent kültürü kendiliğinden ortaya çıkacak. Yeterli mi? Hayır.
Değerli arkadaşlarım, bir kent eğer sadece yüksek binalardan oluşuyorsa o kent değildir. Bursa son 15 – 20 yılda bir beton ormanına dönüştü. Hani biz yeşil Bursa diyorduk, hani güzel Bursa diyorduk, hani ilk uçağı 1926’larda ilk uçağı Bursalılar satın alırken adını Yeşil Bursa koymuşlardı. O zaman Belediye Başkanlarımızın görevlerinden birisi de Bursa’yı tarihsel kimliğine ve kültürüne uygun olarak yeniden bir Yeşil Bursa atmosferini yaratmak olacaktır. Bunu kim yapacaktır? Onu da Mustafa Bozbey yapacaktır. Yeterli mi? Hayır. Açlığın ve yoksulluğun olmadığı bir kent, altını çiziyorum açlığın ve yoksulluğun olmadığı bir kent. Eğer bir kentte açlar varsa, açlık sınırının altında yaşayan insanlarımız varsa, Türk-İş’in belirlemelerine göre bu rakam 1942 lira. Dört kişilik bir ailede 1942 liralık gelirin altında bir gelir varsa, o aile açlık sınırının altında yaşıyor demektir. Yani çocuklar yatağa aç giriyor demektir. Bu insanlık onuruyla bağdaşan bir şey değildir. O zaman ne yapacak Mustafa Bozbey ve arkadaşları? Şunu yapacaklar, Bursa’da hiçbir ailenin geliri 1942 liranın altında olmayacak. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Huzuru ve barışı sağlamanın yolu buradan geçiyor. Yeterli mi? Hayır. Bir yerde insanlar yaşıyorsa orada rant oluşur. İnsanların yaşadığı yerde rant oluşur. Rantın oluşması ayıp bir şey değildir. Kentler planlanırken rantlar oluşur, caddeler yaparsınız caddelerin hemen yanında olan binaların değeri artar. Peki sorun nedir? Sorun şudur, rantı kime vereceksiniz? Rantı siyasetçiye ve yandaşlarına mı vereceksiniz, yoksa o rantı hakça kentte yaşayanlara mı vereceksiniz? Biz neyi düşünüyoruz? Yaratılan rantlar, oluşan rantlar kentin ve kentlinin hakkıdır ve o hakkı teslim edecek olan da Mustafa Bozbey’dir.


Yeterli mi? Hayır. Bir şey daha istiyoruz. Birlikte, barış, huzur içinde yaşayacaksak hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir kenti yeniden oluşturacaksak bir şeye dikkat etmemiz lazım. Belediye Başkanlarının imkanları çok fazla, para var. Nereden buluyor parayı? Bursalılar buluyor, yani vergi ödüyor Bursalılar. Bursalıların ödediği vergileri Bursa için kullanan kim? Bursa’nın anakent belediye başkanı. O zaman ne yapacak? Yapacağı her harcamanın hesabını Bursa halkına verecek, şeffaf bir yönetim yapacak, yani diyecek ki, “Mustafa Bozbey kardeşim ben kul hakkına saygılıyım, kul hakkını yemeyeceğiz, kul hakkını yedirmeyeceğiz.” Herkese ama herkese hesap vereceğiz.
Yeterli mi? Hayır yeterli değil. İyi bir Belediye Başkanı belli kişiler ve gruplar için pozitif ayrımcılık yapmak zorunda. Örneğin engelliler, kent engellilerinde kentidir, onların da gezme hakkı vardır, onların da koşma hakkı var, onların da parklara, sinemaya, tiyatroya gitme hakkı var. Onlar bizim kentimizin önemli unsurlarıdır. Bizler gibi, biz nasıl bir kenti oluşturuyorsak aramızdaki engellerde aynı kentin bir parçasıdır. O zaman onlar için pozitif ayrımcılık yapılmalı ve yoksul mahallelerden başlayarak Sayın Bozbey kreşler açmalı. Anne ve baba çocuğunu güven içinde o kreşlere bırakmalı. Ve bunu yaptığımız zaman göreceksiniz ki hem hesap veren, aynı zamanda yaptığı harcamalardan dolayısıyla hesap verdiği için onur duyan, pozitif ayrımcılık yapan özellikle zayıf kesimlere bir anlayış ortaya çıkacaktır. Ve bu anlayışa en büyük desteği Bursa halkı verecektir.
Yetiyor mu? Hayır. Herkese eşit davranmak. Belediye Başkanı seçildiği andan itibaren göğsünde ya belediyenin eğer bir rozeti varsa onu veya Türk Bayrağı rozetini takacak ve meydanlara çıkacak diyecek ki, bana oy versin vermesin kimse Bursa’da yaşıyorsa, herhangi birisi Bursa’da yaşıyorsa ben ayrımsız onun Belediye Başkanıyım. Bana oy versin vermesin hiçbir ayrım yapmayacağım ve bütün Bursa’yı kucaklayacağım diyecek. Kim söyleyecek? Mustafa Bozbey söyleyecek. Hiçbir ayrım yapmayacak oy versin vermesin. Engelliyse oy vermedi, Bozbey onun yanına gidecek. Açlık sınırının altında bir aile mi yaşıyor, geliri takviyemi edilecek? Bozbey onun yanına gidecek diyecek ki ben bu kentte yaşayan herkesin huzur içinde yaşamasını istiyorum, mutlu yaşamasını istiyorum diyecek ve bunun mücadelesini verecek.
Yeterli mi? Hayır. Bizimle beraber kentlerde yaşayan diğer canlılarda var. Sokaklarda görürüz bunu, ağaçlarda görürüz bunu, parklarda görürüz bunu. Bizim dışımızdaki canlılarında o kentte yaşamaya hakları var ve bizim dışımızdaki canlılara da her türlü yardımı yapmak, onları korumak bizim görevimiz.
Başka? Önce Bozbey’in bu görevi olacak. Bunlar yetiyor mu? Hayır. Kentte yaşlılarımız var, gençlerimiz var, çocuklarımız var, kentte yaşayan milyonlar var. Onların kültürle buluşması lazım, sanatla buluşması lazım, sporla buluşması lazım, çocuklarımız spor yapmalı, yaşlılarımız spor yapmalı, kültürle buluşmalı. Az önce halkoyunları ekibini gördük, kültüre en güzel örnek budur. Pırıl pırıl gençlerimiz Anadolu’daki bütün oyun havalarını bize gösteriyorlar buradan. Ne demektir bu? Van’a gitmeden ben Bursa’da Van oyun havalarını, Siirt’e gitmeden Siirt oyun havalarını, Konya’ya gitmeden oyun havalarını, Trakya’ya veya Balkanlara gitmeden burada göçmen yurttaşlarımızın bütün oyun havalarını burada izleme imkanına sahip oluyorum. Bu kültürel zenginliğimizi ve beraber bir arada yaşama azmimizi artıracaktır. O açıdan Belediye Başkanlarımız bizi kültürle, sanatla ve sporla da buluşturmak zorundadırlar.
Yetiyor mu? Hayır. Temel bir kural var. Tüketen değil, üreten belediyecilik istiyoruz, istihdam yaratan belediyecilik istiyoruz. Tarımla, kırla kent arasında, kırsalla kent arasında iyi bir gelir hareketini yapmak, gelir dağılımını olabildiğince dengeleyecek politikalar geliştirmek istiyoruz. Bunları yapacak olanda yine büyükşehir belediye başkanlarımız olacaktır. Yani özetle, rantçı değil halkçı belediyecilik istiyoruz. Halka hizmet eden belediyecilik istiyoruz.
Efendim Mustafa Bozbey’e baktım, 1962 yılında Nilüfer’in Özlüce Mahallesinde doğmuş. Sonra 99’da Nilüfer Belediye Başkanı olmuş ve hala şuanda o görevini yürütüyor. Neden Bozbey yapar bunu diyorum? Diyorlar ki, Nilüfer’e girdiğimiz zaman, Nilüfer’e girdiniz ya da geldiniz gülümseyin diye. Bana daha önce tekrar Sayın Bozbey’in Nilüfer Belediye Başkanı olması için bir grup muhtar geldi. Meclise geldiler bir Salı günü, dediler ki, biz çok değişik partilerden muhtarlarız, Bozbey’in Nilüfer’e nasıl hizmet ettiğini çok iyi biliyoruz, onu bir daha ne olursunuz Nilüfer Belediye Başkanı yapın. Onlara şunu söyledim, Nilüfer’i seviyor musunuz? Evet. Nilüfer güzel mi? Evet. Bursa’nın alyans taşı gibi bir belde mi orası? Evet. O zaman bütün Bursa’yı öyle yapacağız dedim.
O muhtar arkadaşlarımdan aranızda var mı, yok mu bilmiyorum. Ama bugün o sözümü tuttuğum için çok mutluyum. Gerçekten de Bursa’yı Marmara’nın önemli bir merkezi haline getireceğiz. Sanatıyla, kültürüyle, tarımıyla her alanıyla böyle bir merkez haline getireceğiz.


Bir şey daha var. İnegöl var, çok önemli bir ilçemiz. İl olmayı hak eden bir yer. İnegöl’ün mobilyası var bütün dünyaya tanıtılması lazım. Moda tasarımcılarının gelmesi lazım. Bütün dünyaya dünyanın imrendiği mobilyaların ihraç edilmesi lazım. Uluslararası fuarların burada yani İnegöl’de düzenlenmesi lazım. Ben İnegöllülerin tamamına söz veriyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak söz veriyorum. Bütün bunların tamamını Sayın Mustafa Bozbey yapacaktır. Çünkü o kafasına koyduğu şeyi yapıyor. Ben bunu yapacağım ve gerçekleştireceğim. Neden? Azimli ve kararlı. Azmettim, karar verdim bunu yapacağım diyor. Bunları yapacaktır değerli arkadaşlarım.
Tabi, bu toplantıyı bir Belediye Başkanımızın tanıtım toplantısı olarak düzenledik ama bir konuya bütün Bursalıların dikkatini çekmek isterim. Üretim merkezleri, daha doğrusu üreten bir toplum dünyada güçlü bir toplumdur. Bir toplum üretiyorsa ister fabrikada üretsin, ister tarlada üretsin, ister lokanta gibi hizmet sektöründe üretsin ama bir toplum üretiyorsa, katma değer yaratıyorsa o toplum dünyada bileği bükülmeyen toplumdur. O toplum dünyanın her tarafında saygınlık uyandıran bir toplumdur. Biz üreten belediyecilik derken aslında bunu bir anlamda kastediyoruz. Çünkü metropoller, yani büyük kentler kendi aralarında ayrıca yarışırlar. Bursa’nın diyelim Milano’yla yarışması lazım, Londra’yla yarışması lazım, Paris’le yarışması lazım, başka metropollerle yarışması lazım. Bu yarışta kim atbaşı giderse, koçbaşı giderse oraya turistte gelir, oraya sanatta gelir, oraya kültürde gelir, oraya yabancılarda gelir ve herkes kazanır.
Dolayısıyla bu değeri yaşatmak hepimizin ortak görevlerinden birisidir. Üretim derken özelleştirmeden söz ediyorum. Bir şey özelleştirilebilir, bez fabrikası yapmışsınız özelleştirebilirsiniz, bir bankanız vardır, beş bankanız vardır birisini özelleştirebilirsiniz, pamuk fabrikası vardır, çırçır fabrikası vardır özelleştirebilirsiniz. Et Balık Kurumunun bilmem işte üç tane, beş tane üretim yeri vardır özelleştirebilirsiniz. Ama dünyada silah fabrikalarını özelleştiren devlet yoktur arkadaşlar. Silah namustur, milli kurtuluş savaşını neyle kazandık? Lafla mı kazandık? Milli kuruluş savaşını nasıl kazandık bunu en iyi Bursalılar bilirler. Nasıl mücadele ettiğimizi, hangi kavgaları verdiğimizi, kimlerle masaya oturduğumuzu, buyurun Mudanya hemen yanınızda. Dolayısıyla silah fabrikalarının özelleştirilmesi vatanın pazarlanması, satılması anlamına gelir. Biz buna şiddetle ama şiddetle karşıyız.
O nedenle Sakarya’daki işçilerin yanındayız. Fabrikalarını korumak istiyorlar. Hele bir fabrika obüs toplarını yapan fabrika, fırtına toplarını yapan fabrika, tank palet fabrikasını şimdi özelleştiriyorlar. Kime veriyorlar? Yabancılara veriyorlar, Katar ordusuna veriyorlar yüzde 49.9 payını. Efendim bu bir özelleştirme değil diyorlar. Allah büyük ya, diyorum ya Allah büyüktür. 20 Aralık 2018’de bizzat kendi kararnamesi resmi gazetede yayınlandı tank palet fabrikasının yılsonuna kadar yani 2019 sonuna kadar özelleştirilmesi gerektiğini söylüyor kendi kararnamesinde. Yani kendi kendisini yalanlıyor.
Ben Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanımızın tanıtımında 9 soru sordum ve 9 sorunun cevabını istedim. Bu 9 soruya şu ana kadar cevap verilmiş değil. İktidar kanadından ister bakan, ister müsteşar, ister cumhurbaşkanı, isterse yardımcısı hiçbirisinden şu ana kadar cevap almış değilim. Ama benim Bursalılara bir sözüm var. Bu ülke hepimizin ortak ülkesidir.
Bakınız değerli arkadaşlarım, Gazi Mustafa Kemal bizim ortak değerimizdir. Milli kurtuluş savaşında çarpışanlar ve şehit olanlar, gazi olanlar, kimse onlara “Sizin kimliğiniz nedir” diye sormadı. Kimse sizin inancınız nedir diye sormadı. Kimse onlara sizin yaşam tarzınız nedir diye onlara sormadı. Ama onlar bu toplumun ortak değeridir. Biz hep Allah’tan rahmet diledik onlara ve biz bugün ayaktaysak ve biz bugün konuşuyorsak bu ülke için, vatanı için, bayrağı için hayatını feda edenlerin sayesinde kurduk. Ve biz silah fabrikasını kurarken değeri kaç lira biliyor musunuz? Bugün aynı silah fabrikasını, tank palet fabrikasını kurmaya kalksak 20 milyar dolar para harcamak zorundayız.
Sorularım şunlar:
Birinci sorum, bu fabrikayı özelleştirmeye karar verdiniz, resmi gazetede de ilanını çıkardınız, kararnameyi çıkardınız. Bir değer tespit komisyonu kurdunuz mu diyorum. Bu fabrikanın değeri ne? Çünkü küçük bir işletme bile özelleştirilirken bir değer tespit komisyonu kurulur önce bunun bir değerini tespit edelim diye.
İkinci sorum, böyle bir değer tespit komisyonu kurduysanız fabrikanın değeri nedir niye bunu vatandaştan gizliyorsunuz? Bunu da bilmiyoruz, daha belli değil.
Üçüncü sorum, fabrikayı değer tespit komisyonu yaptıktan sonra ihaleye çıkıyorsunuz. Diyorsunuz ki, değeri budur bunun üstünde kim ne kadar verecek? Diyoruz ki bir ihale komisyonu oluşturdunuz mu?
Dördüncü soru, ihaleyi yaptınız mı? Biz bilmeden, haberimiz olmadan Katarlılara bunu verdiğinize göre ihaleyi yaptınız mı diye soruyoruz ve devam ediyorum. İhale yapıldı ise ne zaman yaptınız, nerede yaptınız, resmi gazetede ne zaman ilan edildi? Bizim baktığımız resmi gazetelerin hiçbirisinde böyle bir ihale ilanı yok. Ve hangi usule göre sen ihale yaptın? O da belli değil.
Altıncı sorumuz, ihaleyi aldığını söyleyen Katarlılara üretim ve gelir garantisi verdiniz mi? Malum ya köprülere şunlara, bunlara gelir garantisi veriyor. Bu garantiyi verdiniz mi? Onun da cevabını henüz almış değiliz.
Yedinci sorumuz, tank palet fabrikasını BMC firmasına yüzde 49.9’unu Katar ordusuna BMC firması yüzde 49.9’unu Katar ordusuna satıyor. Diyoruz ki, Katar ordusuna bu yüzde 49.9’u kaça sattınız? Öyle ya bilmemiz lazım kaça sattınız? Katar şeyhinin sana verdiği o uçan saray uçakla verdiğin bu para arasında bir bağlantı var mı, yok mu? Bunu da soruyoruz.
Şu anda fabrikada askerlerimiz, subaylarımız çalışıyor şu anda ve ben şu soruyu sormak zorundayım. Türk subayı ve askeri Katar ordusunun emrinde çalışacak mı, çalışmayacak mı? Ben bu soruyu da sormak zorundayım.
Dokuzuncu soru, eğer sen ihaleyi yapmadan bunu Katar ordusuna verdiysen hangi kanuna göre verdin, hangi kanun sana bu yetkiyi verdi? Ben bunları bilmek zorundayım. Bunları bildiğimiz zaman, ben sormayacağım sadece bakın, bu ülkede vatanını, bayrağını seven herkesin sorması lazım herkesin. Ordumuzla gurur duyarız kahraman ordumuz deriz, peygamber ocağı deriz. O peygamber ocağına yabancı askerlerin girmesini ve o peygamber ocağındaki subayların Katar ordusunun emrinde çalışmasını asla içime sindiremiyorum.
Yine yerel yönetimlere dönelim son sözlerimi söyleyeyim. Değerli Bursalılar, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde artık çocuklar yatağa aç, okula kıyafetsiz, sokağa botsuz, sınava kalemsiz, bayrama şekersiz, evine servissiz gitmeyecek. Biz bunların tamamını yapacağız.
Allah nasip ederse Bozbey alacak. Bozbey Bursa sınırlarında açlığa mahkum edilen tek bir aile bırakmayacak, herkes onuruyla yaşayacak herkes. Ama onun da bir kuralı var biliyorsunuz. Yardım yapılırken asla ve asla insan onuru düşünülecek. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Onun onurunu koruyacağız.
Efendim hepinize teşekkür ediyorum, şükran borçluyum. Bozbey Bursa’yı aldığı zaman Bursa’ya geleceğim beraber hep birlikte Bursalılarla beraber gideceğiz Bursa’da çığır açacağız.
Teşekkür eder, saygılar sunarım.