20.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ANKARA KEÇİÖREN MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (20 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ANKARA KEÇİÖREN MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (20 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ankara'nın Keçiören ilçesinde düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi: Şimdi hep beraber güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz. İki belediye başkan adayımızı dinledik. Güçlü Başkanımız var, Keçiören’in zaten güçlü bir belediyeye ihtiyacı var ve Güçlü Başkan’a ihtiyacı var. O nedenle gideceğiz Keçiören’de oylarımızı Güçlü Başkan’a vereceğiz. Anlaştık mı? Söz mü?


Sonra Mansur Yavaş konuştu. Sadece bir Ankara markası değil Mansur Yavaş, Mansur Yavaş iftiralar nedeniyle ve aklanması nedeniyle artık bir Türkiye markası Mansur Yavaş. Ve Büyükşehirde oylarımızı kime vereceğiz? Mansur Yavaş’a vereceğiz. Söz mü? Ben de size söz veriyorum sonuna kadar temiz siyaset için, bu memleketin huzuru için, bayrağımız için, vatanımız için söz veriyorum, sonuna kadar çalışacağım.
Dün söylüyorlar, “Kılıçdaroğlu’nu da asmamız lazım” diyorlar. Şunu söyleyeyim gayet açık ve gayet net, bana saldıran PKK’ydı, şimdi başka bir cepheden aynı kafa saldırıyor. Nerede saldırırlarsa saldırsınlar, kimden gelirse gelsin Gazi Mustafa Kemal’in yolundan ve inandığım davadan, büyük Türkiye davasından asla dönmeyeceğim.
Efendim beni asacaklarmış da, ben korkacakmışım da bilmem ne! Bunları tamamen geçiniz! Benim idamımla ilgili kanun getireceklermiş. Getirmezseniz namertsiniz, oy vermezsem namerdim!
Ankara Türkiye Cumhuriyeti devletinin başkenti, Ankara Milli Kurtuluş Savaşının merkezi, Ankara, TBMM’yi yani Gazi Meclisi bağrına basan Ankara… Ankara’yı yönetiyorlar, yıllardır yönetiyorlar. Ankaralının hiçbir sorununu çözmediler. Rant dağıttılar, ona dağıttılar, buna dağıttılar. Eski defterleri bir tarafta tutuyorum, ama artık Ankara’nın da huzura ihtiyacı var. Ankara’nın da birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Ankara’da kırsal kesimde yaşayan vatandaşın bir parça da olsa gelire ihtiyacı var. Ankara’nın da trafik sorununu çözmeye ihtiyacı var. Ankara’da da hiçbir çocuğun yatağa girmemeye ihtiyacı var. Ankara’da da esnafın, sanayicinin, tüccarın, serbest meslek erbabının huzur içinde yaşamaya ihtiyacı var.
İşsizlik almış başını gidiyor, her evde bir işsiz var, her evde iki işsiz var. Sadece son bir yılda işten atılan, işine son verilen kişi sayısı 1 milyon 11 bin kişi. 1 milyon 11 bin kişi ne demektir? 1 milyon eve para girmemesi demektir. Ne demektir? 1 milyon evde doğru dürüst tencere kaynamaması demektir. Ne demektir? 1 milyon evde babanın okula giden çocuğuna harçlık vermemesi demektir. Ne demektir? 1 milyon evde annenin çocuğunu yatağa aç yatırması demektir.
Saraydakiler bunun farkında mı? Bu acının farkındalar mı? Neyi getirmişler gündeme? “Efendim Türkiye’nin beka sorunu var.” Türkiye’nin beka sorunu varsa 17 yıl önce yoktu, 15 yıl önce yoktu, 14 yıl önce yoktu, 12 yıl önce yoktu. Niye şimdi beka sorunu var, kim getirdi bu beka sorununu Türkiye’nin gündemine? İyi yönetemediniz, milleti ekmeğe mahkum ettiniz, işsizliğe mahkum ettiniz. Eğer bir beka sorunu varsa sebebi iktidardakilerdir ve Türkiye’nin üretimden koparılmasıdır. Türkiye üretmiyor; artık saman ithal ediyor, mercimek ithal ediyor, buğday ithal ediyor. Nereden? Yunanistan’dan. Pamuk ithal ediyor nereden? Yunanistan’dan. Niye biz yapmıyoruz, niye üretmiyoruz?
Neden bunlardan söz edilmiyor, neden vatandaşın derdinden söz edilmiyor, neden vatandaşın sorunu çözülmüyor? Bize saldırıyorlar, sabah saldır, öğle saldır, akşam saldır sanki savaşa gidiyoruz. Altı üstü yerel seçim, kimi seçeceğiz? Muhtar seçeceğiz. Kimi seçeceğiz? İl genel meclisi üyesi seçeceğiz. Kimi seçeceğiz? Belediye meclis üyesi seçeceğiz. Kimi seçeceğiz? Belediye Başkanı seçeceğiz. Kimi seçeceğiz? Büyükşehir belediye başkanı seçeceğiz. Sanki savaşa gidiyoruz, elde yalın kılıç neredeyse birbirimizi gırtlaklayacağız. Bundan özenle herkesin kaçınması lazım. Hepimiz gideceğiz bütün bu sorunların sebebi olan siyasal iktidara bir demokrasi dersi vereceğiz. Huzur içinde bir demokrasi dersi vereceğiz, gönlümüzden kopan bir demokrasi dersi vereceğiz. Sen beni açlığa mahkum ettin, beni yokluğa mahkum ettin, çocuğum işsiz kalkmışsın meydanlarda konuşuyorsun diyeceksiniz. Demokratik yollardan oyumuzu kullanacağız ve bunlara bir ders vereceğiz. Söz mü? Ben de söz veriyorum beraber çalışacağız, beraber mücadele edeceğiz.
Bu arada Keçiören’de yıllar yılıdır AK Partiye özel bir destek verilir. Dolayısıyla ben geçmişte AK Partiye oy veren sevgili vatandaşlarıma seslenmek isterim. 17 yıldır omuzunda taşıdın, 17 yıldır tek başıma iktidar olacağım dedi 17 yıldır tek başına iktidar yaptınız. 17 yıl istediği kanunu çıkardı, 17 yıl istediği kararnameyi çıkardı, 17 yıl istediği valiyi, kaymakamı, müdürü, müsteşarı hepsini tayin etti, 17 yıl ne denirse hepsini yaptı. Soru şu, en can alıcı soru şu, 17 yılda ne istediysen AK Partili seçmen sana verdi. 17 yılın sonunda neden bu insanları soğan kuyruğuna mahkum ettin, neden bu insanları patates kuyruğuna mahkum ettin? Bu soruyu sandığa giden her vatandaşımın kendi vicdanına sormasını ve oyunu öyle kullanmasını istiyorum. Her vatandaşın yeter demesi lazım. Vergi dedin verdik, fabrikaları sattık.
Bakın Ankara’dayız, başkentteyiz. Ankara nasıl kuruldu, fabrikalar kuruldu, dışarıya borçlar yani Osmanlı’nın borcu son kuruşuna kadar nasıl ödendi? Bu fakir fukara millet nasıl hiç kimseye el avuç açmadan bağımsızlığını korudu? Nedeni ne biliyor musunuz? Üretimden geçti. O yıllarda cumhuriyetin ilk yıllarında ne sattık? Pamuk sattık, incir sattık, üzüm sattık, buğday sattık yerine aldığımız paralarla fabrikalar kurduk. Etibank’ı kurduk, Sümerbank’ı kurduk, kağıt fabrikaları kurduk, şeker fabrikaları kurduk. Türkiye’nin ilk şeker fabrikası neyle kuruldu biliyor musunuz? Yumurta satılarak kuruldu. Şimdi ne yapıyoruz? 21.yüzyıldayız, şimdi fabrika satıyoruz domates alıyoruz, fabrika satıyoruz patates alıyoruz, fabrika satıyoruz buğday alıyoruz, fabrika satıyoruz el alemin mallarını alıyoruz. Dönem değişti, devir değişti. Kendilerine diyorlar ki, kimsenin önünde diz çökmeyiz. Sen benim onu külahıma anlat! Telefon etti sana Trump, “Papaz’ı hemen serbest bırak.” Niye bıraktın? Madem suçluysa niye hapse attın? Niçin? Trump telefon etti, büyük patronu telefon etti. O nedenle serbest bırakılıyor.
Ben bu ülkenin bütün vatandaşlarımı seviyorum hangi partiye oy verirse versin. Her vatandaşımın sorunu benim sorunumdur. Eğer bir ülkede bir çocuk yatağa aç giriyorsa o dert benim derdimdir bunu söylemek isterim. Ben diğer siyasetçilere benzemem, diğerleri gibi değilimdir. Öyle saraylarda gözüm yok, malda mülkte gözüm yok. Benim bütün derdim vatandaşın derdidir. Vatandaş huzur içindeyse ben de huzur içindeyim. Komşu açken tok yatma kültürümüz yoktur bizim. Komşunun da karnı doyacak, hepimizin karnı doyacak. Cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz, her şeyimiz var. O zaman neden dışarıdan bütün bunları getiriyoruz, neden alıyoruz biz bunları dışarıdan?
Sevgili Keçiörenliler, son 16 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödenen faiz ne kadar biliyor musunuz? 149 milyar dolar. 149 milyar dolarla ne olurdu bu memlekette? Kaç tane Keban kurulurdu, kaç tane fabrika açılırdı, binlerce insanımız çalışırdı, istihdam yaratılırdı. İktidar ülkeye değil, vatana değil, Türkiye’ye değil, tefecilere çalışan bir iktidar.
Bir sözüm daha var; ülkücü kardeşlerime, milliyetçi kardeşlerime de sözüm var. Milliyetçilik bizim altıokumuzdan birisidir. Milliyetçi olmak ne demektir? Bayrağını sevmek demektir. Milliyetçi olmak ne demektir? Vatanını sevmek demektir. Milliyetçi olmak ne demektir? Yedi düvelin önünde diz çökmemek demektir. Ülkücü olmak ne demektir? Hiç kimsenin müdahale etmediği kalkınmış, karnı tok, dünyaya bakan, saygınlığı olan bir Türkiye’yi inşa etmek demektir. Hedef budur. Bu hedeften yürüyeceğiz, bu hedefi gerçekleştireceğiz. Bu lafla olmaz, bu eylemle olur, çalışmakla olur, üretmekle olur bu. Bunları yapmayıp lafla yaparsanız olmaz.
Bakın, bütün fabrikaları sattılar. Kim aldı bu fabrikaları, niye kapatıldı bu fabrikalar? Bu fabrikaları hangi halde yaptılar, hangi şartlarda yaptılar? Şimdi sıra geldi Sakarya’daki silah fabrikasını satmaya. Örnek vereceğim, bu, internete girerseniz resmi gazete sayfasına 20 Aralık 2018 tarihli Cumhurbaşkanı kararnamesi, sayı 30631 sayılı Resmi Gazete. Diyor ya “Ey Kılıçdaroğlu biz bu fabrikayı satmadık, bu fabrikayı birilerine vermedik” diye. 20 Aralık, okuyorum: “Cumhurbaşkanı kararları, mülkiyeti maliye hazinesine ait. 1 milyon 804 bin 131 metrekare yüz ölçümlü taşınmaz mal ile, 1 milyon 804 metrekareli bir alan, büyük bir alan ile Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü, 1. Anabakım Fabrika Müdürlüğü işletimindeki mal ve hizmet üretim birimlerinin, parantez içinde fabrikanın özelleştirilme kapsam ve programına alınmasına, işletme hakkı süresinin 25 yıl olarak belirlenmesine, özelleştirme işlemlerinin 31.12.2019 tarihine kadar tamamlanmasına karar verilmiştir.” Kimin imzası var? Okuyorum, tarih 19 Aralık 2018, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı, kararname. Benim imzam değil onun imzası. Diyor ya “Kılıçdaroğlu ispat edersen Cumhurbaşkanlığını bırakırım.” Bırakır mı? Kendi imzası, benim imzam değil. Devletin resmi gazetesi, benim değil. Üstünde Türk bayrağı var. Soru şu, sen Tank Palet Fabrikası’nı, bir devletin namusu nedir, silah fabrikalarıdır - bir devletin silah fabrikalarını yabancı bir orduya satıyorsan, bu memleketin namusunu satıyorsun demektir. O nedenle bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, Keçiören’de de ülkücü hareketin ne kadar güçlü olduğunu biliyorum, kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çekene milliyetçi denmez. Kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çekene oy verene de milliyetçi denmez.
Daha büyük bir şey var, Erdoğan’a gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. Çünkü ben bu kadarını bilmiyordum. Konuşma yapıyor, bana sözde cevap verecek. Diyor ki, kamu imkanlarıyla, yani devletin imkanlarıyla gerçekleştirmeye kalktıklarında yatırım için 50 milyon dolar gerektiğini söylüyor. Katar’a niye vermişler, Katar ordusuna? 50 milyon dolar para bulamadıkları için. Devletin imkanı yok, 50 milyon doları Katarlılar veriyor ve biz de fabrikayı onlara teslim ettik. 50 milyon dolar, 50 milyon dolar nedir Allah aşkına? Senin Muğla’daki yazlık sarayına harcadığın para 100 milyon doların üzerinde. 1 milyar doların üzerinde senin o saray için harcadığın para. Bir ülkenin silah fabrikasını 50 milyon dolar para bulamadın diye Katar ordusuna veriyorum diyor. Buradan çağrı yapıyorum, Sayın Erdoğan’a çağrı yapıyorum, o sözleşmeyi iptal et, 50 milyon doları ben sana bulacağım kardeşim. Bütün Türkiye şahit olsun. Silah fabrikasını, Tank Palet Fabrikası’nı, dünyanın en büyük 5 fabrikasından biridir bakın altını çiziyorum, Tank Palet Fabrikası derken sıradan bir silah fabrikasından söz etmiyoruz. Dünyanın aynı konuda üretim yapan 5 büyük fabrikasından birisidir. Sen kalkıyorsun Katar ordusuna satıyorsun. Katar ordusu ne yapacak? Tank yapacak orada, kime satacak? Türk Silahlı Kuvvetlerine. Benim fabrikamdan ben tank satın alacağım. Parayı kim alacak? Katar ordusu alacak. Akla bakın, mantığa bakın! Bunu aynı zamanda Sayın Bahçeli için de söylüyorum, kimse kusura bakmasın, onun için de söylüyorum. Ben söyledim, “Tank Palet Fabrikası bu memleketin namusudur, onurudur; tamam Sümerbank’ı sattın, hadi şeker fabrikasını sattın, hadi bez fabrikasını sattın, hadi çimento fabrikasını sattın, devletin silah fabrikası başka bir orduya satılır mı?” diye.
Bir soru daha, önemli bir soru, kaça sattın? Bilen var mı? İhale ne zaman oldu, bilen var mı? Acaba bedava uçak karşılığında bizim silah fabrikasını mı verdi? Bu sorunun cevabını almış değilim. Erdoğan’a soruyorum, milletin önüne çıkıyorsan ve beni eleştiriyorsan, Tank Palet Fabrikası dolayısıyla biz kimseye vermedik bunu mülkiyeti bize ait diyorsan… Bari memleketi verseydin! 25 yıllığına veriyorsun. Kime? Katar ordusuna veriyorsun. Nasıl yaparsın sen bunu? Bu nasıl bir vatan sevgisidir? Bir soru daha, bu Tank Palet Fabrikası’nı Katar ordusuna satarken askerlerin görüşünü aldın mı? Soru, önemli bir soru yalnız bu. Bir soru daha, Tank Palet Fabrikası’na Katar ordusu oturduğunda, bizim orada subaylar çalışıyor, erler çalışıyor, bilim insanları çalışıyor, yeni üretimler var, yeni buluşlar var, bizim bu subaylarımız Katar ordusunun emrinde mi çalışacak? Bu soruya isterse Erdoğan, isterse onun sözcüsü Bahçeli cevap versin, benim için fark etmiyor, birinden biri çıksın, cevap versin.
Buradan şuraya geliyorum, milliyetçilik, ülkücülük sıradan bir olay değildir. Kimse kolay kolay milliyetçi olamaz. Milliyetçi olmak için Kuvayı Milliyeci olmak lazım. Milliyetçi olmak için Ankara’da Seymen olmak lazım, Seymen! Milliyetçi olmak için Ankara’ya Ankara yiğidi bir kişiyi belediye başkanı olarak getirmek lazım. İthal adayla Ankara mı yönetilir? 6 milyonluk Ankara’da bir tane belediye başkan adaylığı yapacak adam bulamadınız mı? İthal aday. Neymiş? Kayseri’den geliyor. Bırak Kızılay’a, Sincan’ı bilmez nerededir. Bala’yı nerededir bilmez. Bütün bunları Ankaralıların düşünmesi lazım. Eğer bu ülkede beraber yaşayacaksak, huzur içinde yaşayacaksak, birlikte yaşayacaksak, dostça yaşayacaksak, oyumuzu alın teriyle, gönül rahatlığı ile gideceğiz ve kullanacağız. Güçlü’ye ve Yavaş’a rahatlıkla oyumuzu vereceğiz ve diyeceğiz ki huzur içinde evime gidiyorum.
50 milyon doları bulamadığı için 20 milyar dolarlık fabrikayı Katar ordusuna sattı. Bakın 50 milyon param yok diyor, bulamadım bu parayı diyor, 20 milyar dolarlık fabrikanın yarısını Katar ordusuna sattı. Bir soru daha Allah aşkına, 50 milyon dolar bulamıyorsun fabrika için de, Suriyeliler için 35 milyar dolar buldun. Keçiörenli sandığa giderken bunu düşünmeyecek mi? Vatandaşımız sandığa giderken bunları düşünmeyecek mi? Bunlardan memleket sever falan çıkmaz. Bir ülke kendi silah fabrikasını dünyanın hiçbir ülkesine satmaz, yoktur böyle bir şey, dünyada örneği yoktur. O nedenle hepimizin düşünmesi lazım.
İşin sonu, sizleri seviyorum, sizlere hizmet etmek istiyorum. Ben böyle konuştuğum için Erdoğan çok rahatsız, “Bay Kemal konuşuyor” diye. Bay Kemal konuşacak. Bay Kemal Türkiye’ye gerçekleri anlatacak. Bay Kemal olmak kolay değil. Bay Kemal olmak için önce namuslu adam olmak lazım. Bay Kemal olmak için dürüst adam olmak lazım. Oğlunu bedelli askerliğe göndermemek demektir Bay Kemal olmak. Bay Kemal olmak için kul hakkı yememek gerekiyor. Bay Kemal olmak için komşusu açken tok yatan bizden değildir kültürüne sahip olmak lazım.
Bay Kemal olmak öyle sıradan bir olay değildir. Rahatsız oluyor bundan, rahatsız olacak tabi. Çiftçinin derdini kim dile getirecek? Ben. Esnafın derdini, ben. İşsizin derdini, ben. Sokakta gezen, çöpten kağıt toplayıp geçimini sağlayan 6 milyon kişinin derdini kim dile getirecek, ben. Rahatsız oluyor beyefendi. Beni alkışlayın diyor. Güzel şey yap, vallahi de alkışlarım. Ama gidip de devletin fabrikasını Katar ordusuna 50 milyon dolar para bulamadın diye satıyorsan, kusura bakma seni alkışlamam, seni bu ülkede milliyetçi ve vatansever olarak da ilan etmem. Bir uçak yüzünden, sana verilen bir uçak yüzünden devletin fabrikası mı satılır? Silah fabrikası mı satılır? Bedava uçak, en büyük zillet odur zaten. Birisi, Katar Emiri bedava uçak verdi, ben uçağa bineceğim. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihine hakarettir. Bedava uçağa bindin, şimdi talimat alıyorsun.
Sizinle beraber her türlü mücadeleyi yapacağız. Hiç kimsenin önünde diz çökmeyeceğiz. Bu ülkeyi, bu vatanı, bu bayrağı, bu milleti seveceğiz. Kim olursa olsun, oy versin vermesin, kimin sorunu varsa, o sorunla ilgileneceğiz.
Belediye başkanı arkadaşlarıma söyledim, belediye başkanı koltuğuna oturduğun andan itibaren hiçbir ayrım yapmayacaksın. Bütün beldeyi kucaklayacaksın. Bütün Ankara’yı kucaklayacaksın. Efendim şu ilçe bize oy vermedi, bu ilçe oy verdi diye bir ayrım da olmayacak ve bütün Ankara kucaklanacak. Ankara kimliğine kavuşacak, Kuvayı Milliye kimliğine kavuşacak. Başkent olacak. Dünyanın en planlı kentlerinden birisiyken Ankara, bugün dünyanın en plansız kentlerinden birisidir. O kimliği yeniden kazandıracağız. Kim? Bir Seymen yapacak bunu, bir Ankaralı yapacak bunu. Kim yapacak? Mansur Yavaş yapacak.
Sayın Güçlü, şöyle bir gelin bakalım. Her türlü iftirayı attılar. Niye iftira ediyorlar? Kazanamadıkları için. Ama Mansur Başkan bütün bunların hepsini aştı. Onun gönlünde insan sevgisi var. Onun gönlünde hizmet aşkı var. Onun gönlünde hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Ankara var. Onun gönlünde kırsalda yaşayan vatandaşla şehirde yaşayan vatandaş arasında sağlıklı bir gelir dağılımı olması var. Onun gönlünde pahalı bir Ankara değil, daha ucuz bir Ankara var. Onun gönlünde işsizlerin gezdiği bir Ankara değil, herkesin işinin aşının olduğu bir Ankara var. Dolayısıyla onun gönlü çok zengin. Ve o zenginliği size sunacak, sizlerin oylarıyla. Keçiören’de de Güçlü Başkanımız, aynı düşünce ile aynı ilke ile yola çıktı. Aynı ülküyle de yola çıktı, değil mi Başkan?
Dolayısıyla iki Başkanı da size emanet ediyorum, sizi de Allah’a emanet ediyorum. Sağ olsun, var olun diyorum.