03.02.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN 36. OLAĞAN "ADALET VE CESARET" KURULTAYI’NDA YAPTIĞI KONUŞMA (03 ŞUBAT 2018)

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirilen 36. Olağan Kurultay’da şöyle konuştu:

Değerli yol arkadaşlarım, Türkiye tarihinin en zor koşulları içinde ve bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğu ifade ediliyor. En zor koşullardayız. Cumhuriyet tarihimizin en zor süreçlerinden birisini yaşıyoruz.

BU KURULTAY, ADALET İÇİN CESARETLE YOLA ÇIKANLARIN KURULTAYIDIR

Bu kurultay Türkiye’yi yaşanan sorunlardan çekip çıkarma kurultayıdır. Bu kurultay Türkiye’yi yaşadığı sorunlardan çekip çıkarma kurultayıdır. Bu kurultay cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma kurultayıdır. Bu kurultay Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 13 Kasım 1918’de Dolmabahçe’de düşman gemilerine bakıp “geldikleri gibi gidecekler” diyenlerin kurultayıdır. Bu kurultay bu ülkede huzur ve barış isteyenlerin kurultayıdır. Bu kurultay partimizin ilk kurultayı olan 4 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresinin ruhunu taşıyan bir kurultaydır. Bu kurultay adalet için cesaretle yola çıkanların kurultayıdır. Bu kurultay hiç kimseyi ötekileştirmeyen, herkesi kucaklayanların kurultayıdır. Bu kurultay Kuvvayi Milliyecilerin kurultayıdır. Bu kurultay firavun karşısında Musa, Nemrut’un karşısında İbrahim olanların kurultayıdır. Bu kurultay zulmün karşısında dilsiz şeytan olmayanların kurultayıdır. Bu kurultay Hakkı ve hakkı, devlette liyakati savunanların kurultayıdır. Bu kurultay toplumda kadını baş tacı yapanların, kadın – erkek eşitliğini savunanların kurultayıdır. Bu kurultay çocuklarımıza daha iyi bir gelecek vaat edenlerin kurultayıdır. Bu kurultay fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeye ant içenlerin kurultayıdır. Bu kurultay “bu bereketli topraklarda yoksulluğu yeneceğiz, yoksulluğu tarihe gömeceğiz” diyenlerin kurultayıdır. Bu kurultay toplumun her kesimine umudu ve cesareti taşımayı öngörenlerin kurultayıdır. Bu kurultay adalete susamış olanların susuzluğunu gidermeye ant içmişlerin kurultayıdır. Bu kurultay “yurtta barış, dünyada barış” diyenlerin kurultayıdır. Bu kurultay “ne ezen, ne ezilen insanca, hakça bir düzen” diyenlerin kurultayıdır.

KURULTAYIMIZIN ADI “ADALET VE CESARET”TİR

Değerli yol arkadaşlarım, bu kurultay salonunda terör örgütü tarafından aldatılanlar yoktur. Bu kurultay salonunda terör örgütleriyle pazarlık masaları kuranlar yoktur. Bu kurultay salonunda terör örgütüyle aynı menzile yürüyenler yoktur. Bu kurultay salonunda devletin harimi ismetini yani kozmik odasını, yani namusunu terör örgütüne teslim edenler yoktur. Bu kurultay salonunda terör örgütlerine dönüp “ne istediniz de vermedik” diyenler yoktur. Bu kurultay salonunda vatan toprağını terör örgütlerine teslim edip, Süleyman Şah Türbesini kaçıranlar yoktur. Bu kurultay salonunda kendi vatanında vergi ödememek için Man Adalarında bir sterlinlik şirket kuranlar yoktur. Bu kurultay salonunda sadece ve sadece namussuzlar kadar cesur olmaya ant içmiş namuslular vardır.

Bu nedenle bu kurultayımızın adı ‘Adalet ve Cesaret’tir. Adaleti ve cesareti bir arada götüreceğiz.

Değerli yol arkadaşlarım, yıl 2018 Şubat’ın 3’üncü günü ve Ankara’dayız, kurultayımızı gerçekleştiriyoruz. Ülkemizin genel durumu şöyle; bugün Türkiye 5 temel sorunla karşı karşıya. Ülkemiz 5 temel sorunun ağırlığı içinde. Karamsar bir tablo var ve bu tablo kaygıları ve endişeleri derinleştiriyor. Düşünen her vatandaş yarın ne olacak diye kaygı ve endişe içinde. Oysa 2002’de iktidar olduklarında Türkiye’nin bir temel sorunu vardı. Bu temel sorun bazen Kürt sorunu, bazen toplumsal barış, bazen de doğu – güneydoğu sorunu olarak dillendirildi. Bunun yanına şimdi 2018’de 4 temel sorun daha eklendi. Demokrasi sorunu, ekonomi sorunu, eğitim sorunu ve dış politika sorunu. Bu sorunlar karşılıklı birbirini etkilemekte ve sorunlar giderek derinleşmektedir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadece sorunları dile getiren bir parti değiliz. Ayrıca her sorununun üstüne kararlılıkla yürüyen ve çözüm üreten bir partiyiz. Dolayısıyla konuşmalarımı sorunlarla ilgili dile getirirken çözümlere de kısaca değineceğim.

ORDU MUSTAFA KEMAL’İN ORDUSUDUR, MÜCADELE TÜRKİYE İÇİNDİR

Birinci temel sorunumuz az önce söyledim, bazen Kürt sorunu, bazen toplumsal barış sorunu, bazen doğu – güneydoğu sorunu olarak dillendiriyoruz. 2002’de - bakın “hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” denir - 2002’de terör örgütünün beli kırılmıştı. 2002’de terör neredeyse sıfırlanmıştı. 2002’de sorun Türkiye’nin gündeminden büyük ölçüde çıkmıştı. Ama 2002’den sonra iktidar olanlar 2002’den başlayarak iktidar olanlar önce terör örgütüyle masaya oturdular, sonra PYD’yle toplantılar yaptılar Ankara’ya davet ettiler ve dolayısıyla şu tablo çıktı ortaya. Bugün toplumsal barışımızı tehdit eden terör dar bir coğrafyadan çıkıp daha geniş bir coğrafyada varlığını sürdürmeye başlamıştır. Ve bugün Afrin’de askerlerimiz var, peygamber ocağından giden askerlerimiz var. Yüreğimiz, dualarımız onlarla beraber, şehitlerimiz var, gazilerimiz var. Biz Afrin’de bu ülke için, bayrak için, bizim için, çocuklarımız için mücadele eden Mustafa Kemal’in Mehmetçiklerine buradan selam gönderiyoruzAfrin milli bir duruşu öngörüyor. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak milli duruşumuzu açık ve net dile getirdik. Ama birileri Afrin operasyonunu partisinin bir kararıymış gibi topluma sunmaya çalışıyor. Ordu Mustafa Kemal’in ordusudur, senin ordun değildir. Mücadele Türkiye içindir, senin için değildir. Ama şu soruyu da hafızamızın bir yerinde tutmak zorundayız. Türkiye’de 2002’de rahmetli Ecevit hükümeti döneminde terörün beli kırılırken 2018’de terör nasıl bu kadar geniş bir coğrafyaya kimlerin desteğiyle ve yanlış politikalarıyla yayıldı onu hep beraber düşünmek zorundayız, hep beraber. Şehit geliyorsa da düşüneceğiz, gazi geliyorsa da düşüneceğiz. Türkiye’yi bu noktaya kimler taşıdı hep beraber hep birlikte düşüneceğiz.

Buradan açık ve net bir çağrıyı hükümete yapmak istiyorum. Suriye hükümetiyle derhal temasa geçiniz. Suriye hükümeti de Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana, biz de Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız. Eğer Suriye’de toprak bütünlüğü sağlanacaksa, akan kan duracaksa Suriye devletiyle, hükümetiyle derhal ilişki kurmak gerekiyor. Sadece Suriye değil, benzer ilişkiyi Irak Merkezi Hükümetiyle de kurmak gerekiyor. Sorun nasıl çözülür? 35 yıldır çözülmeyen bu sorun nasıl çözülür? Bu sorunun çözüm adresini yanlış belirlediler. Sorunun çözüm adresi TBMM’dir. Sorun demokrasi ve özgürlük bağlamında ele alınıp çözülmek zorundadır. Sorunun çözümünde komşu ülkelerle yakın ilişki kurmak gerekmektedir. Kürt sorunuyla terör sorunu arasındaki hassas dengenin çok iyi belirlenmesi gerekmektedir. Terör örgütü tarafından Şavşat’tan Ardanuç’a giderken saldırıya uğrayan Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak söylüyorum, açık ve net söylüyorum. Adına ister doğu – güneydoğu sorunu deyin, ister Kürt sorunu deyin, ister başka bir şekilde tanımlayın. Bu sorunu çözecek olan parti sadece ve sadece Cumhuriyet Halk Partisidir. Millete sözüm var, “ilk 4 yıl içinde bu sorunu çözmezsem siyaseti bırakacağım” diye. Barışı ve huzuru Anadolu’nun her toprağına götüreceğim.

TÜRKİYE’NİN SINIRLARI CETVELLE ÇİZİLMEDİ

Değerli arkadaşlarım, bu bağlamda ikinci sorunumuz dış politikaYalnızlaşan bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Herkesin ittiği, herkesin eleştirdiği bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Egemen güçler tarafından savrulan ve savrulduğunu da “aldatıldık” diye itiraf eden bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Durup dururken, hiçbir gereği yokken neden Suriye’nin iç işlerine karıştınız, neden Suriye’ye bir kova suyla değil de benzin bidonuyla gittiniz? Yüzbinlerce kişi hayatını kaybetti. 3,5 milyon Suriyeli sadece bizim topraklarımızda. Bugün hemen hemen her çevre, her siyasal görüşten vatandaşımız diyor ki, “Türkiye’nin bir beka sorunu var.” Allah aşkına ya 2002’de, 2003’te, 2004’te Türkiye’nin bir beka sorunu var deniyor muydu? Bugün bu iktidarın bizi getirdiği nokta Türkiye’nin beka sorununun tartışılmış olmasıdır. Bu ayıp bile Türkiye’nin ne kadar kötü yönetildiğini açık ve net ortaya koymaktadır. Eğer hem terör örgütleri tarafından, hem egemen güçler tarafından verilen her talimatı, yapılan her öneriyi yerine getiren ve yerine getirdikten sonra da yalnız kalan ve dönüp millete “bizi kandırdılar, bizi aldattılar” diyenlerin Türkiye’nin yakasından düşmesi gerekiyor. Dış politika milli olmak zorundadır. Dış politikayı egemen güçlerin beklentilerine ve önerilerine göre yönlendiremezsiniz. Eğer yaparsanız Türkiye’yi bir felakete sürüklersiniz. Nitekim Türkiye bugün bir beka sorunuyla karşı karşıya ve Türkiye’yi bu noktaya taşıyanlar şimdi utanmadan, sıkılmadan Lozan’ı tartışmaya açıyorlar. Lozan bu ülkenin tapu senedidir. Lozan’ı tartışmaya açanlara açık ve net şu soruyu soruyorum sen Sevr’i mi özledin, Sevr’i mi istiyorsun? Lozan’ın nesini tartışmaya açıyorsun? Lozan’ı kanla aldık, gözyaşıyla aldık, acıyla aldık. Türkiye’nin sınırları cetvelle çizilmedi. Türkiye’nin sınırları birileri lütfettiği için böyle bir tablo yaşanmadı. Lozan verdiğimiz Milli Kurtuluş Savaşının onur belgesidir. O onur belgesini hiç kimseye tartıştırtmayız.

Dış politikayı kesinlikle milli yapacağız kesinlikle. Egemen güçlerin önerileri ve beklentilerine göre bir politikayı asla kabul etmeyeceğiz. Dış politika kesinlikle ülkenin çıkarları üzerine inşa edilecektir. Bütün komşularımızla barış içinde yaşayacağız. Bütün vatandaşlarıma, özellikle bizleri televizyonları başında izleyen bütün vatandaşlarıma şu soruyu sormak isterim. Türkiye’nin Mısır’la, Suriye’yle, Irak’la, İran’la, Libya’yla, AB’yle, Rusya’yla, Amerika’yla ilişkilerini hangi parti düzeltir? İlişkilerini Türkiye’nin çıkarları üzerine hangi parti inşa eder? Açık ve net sevgili vatandaşım, elini vicdanına koy ve düşün göreceksin ki ilk aklına gelecek parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi yurtta barış, dünyada barış diyen bir partidir. Yüzümüzü insan haklarının evrensel değerlerine, hukuk devletine ve adaleti önem veren milletler ailesine çevireceğiz. Herkes bunu çok iyi bilmeli.

EĞİTİM BİR SİYASAL PARTİYE MİLİTAN YETİŞTİRME AMACIYLA YAPILMAZ

Ve bir başka temel sorunumuz üçüncü büyük temel sorunumuz eğitim. Bir ülkenin geleceği eğitime bağlıdır. Bir ülkenin geleceğini belirleyen temel kıstas eğitimdir. Eğer bir ülkenin eğitimini bozarsanız o ülke geleceğini sağlıklı inşa edemez. O nedenle eğitim de milli olmak zorundadır. Adı üstünde Milli Eğitim Bakanlığı. Eğitim bir siyasal partiye militan yetiştirme amacıyla yapılmaz. Okullarda bir siyasal partiye militan yetiştirelim diye eğitim verilmez. Eğitim çocuklarımızın çağdaş uygarlığı yakalaması ve onu aşması için verilir. Eğitim Türkiye’nin geleceği ve güvencesi için verilir.

Değerli arkadaşlarım, bırakın eğitimde bir stratejiyi, bir politikayı her bakana göre değişen bir eğitim politikası karşımıza çıktı. 21.yüzyıl bilgi çağıdır, 21.yüzyıl artık çok net şunu biliyor insan beyni dünyanın en stratejik ürünüdür. Çocuklarımızı iyi yetiştirmek, bilgili yetiştirmek, kapasitelerini artırmak, onları dünyayı sorgulamalarını sağlamak ve merak duygularını geliştirmek ve büyütmek ancak eğitimle olur ve biz bunu yapmaya kararlıyız. Bu hükümetin eğitim politikası yok bunu herkes biliyor. Ve daha acı olanı ise şu, kendi çocuklarını denek olarak, milli eğitimde denek olarak kullanan tek ülke de dünyada bu hükümettir ve Türkiye’dir. Kendi çocuklarını eğitimde denek olarak kullanan tek ülkeyiz. Bugün her 100 aileden 80’i çocuğunun yurtdışında eğitim almasını istiyor. Bu da Türkiye’nin eğitimde iflas noktasına taşındığını gösteren en temel verilerden birisidir değerli arkadaşlarım. Eğitimin iflası Türkiye’nin çağından kopması anlamına gelir. Çocuklarımızın ve ailelerimizin hayalleri yanlış eğitim politikalarıyla körleştirildi. Bugün eğitim sisteminden ne aileler, ne öğretmenler, ne de öğrenciler memnun değiller. Eğitimi köreltilen bir toplumun geleceği kesinlikle yoktur. Biz ne yapacağız? Eleştirmek kolay. Önce şunu yapacağız, bütün öğretmenleri, öğretmen kardeşlerim size sesleniyorum, bütün öğretmenleri toplumun en saygın kişileri haline getireceğiz ve bunun için bir Öğretmenler Meslek Kanunu çıkaracağız. Sadece öğretmenler için, Devlet Memurları Kanunundan ayrı tutacağız. Onları bilgiyle donatacağız, saygın kişiler olacak onlar. Ama onlar aynı zamanda gelecek kaygısı taşımayacak, ay sonunu nasıl getiririm diye kaygı taşımayacak. En düşük öğretmen aylığı açlık sınırının üstünde olacak. Bunu söyleyince açlık sınırı nedir diye bazıları soru sorabilir. Şu anda Türk-İş’in belirlemesine göre açlık sınırı Aralık 2017 itibariyle 5 bin 238 lira. Dolayısıyla en düşük öğretmen aylığı bunun üstünde olacak. Ayrıca her öğretmene 24 Kasım Öğretmenler Gününde birer maaş ikramiye vereceğiz. Çocuklarımız için, gururumuz için, onurumuz için ve onların saygınlığı için. Taşımalı eğitime kesinlikle son vereceğiz. Nerede bir öğretmen varsa, nerede bir öğrenci varsa onları yan yana getireceğiz. Ferhat ile Şirin’i buluşturur gibi öğretmenle öğrenciyi buluşturacağız ve iş garantili eğitime önem vereceğiz. Bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı meslek lisesi olacak ve okulundan mezun olduğu gün işi hazır olacak. İşsizler ordusu değil çalışanlar ve üretenler ordusu yaratacağız. Üreteceğiz ki dünyada saygınlığımız olsun.

Biz bu düşünceler için hangi gerekçeyi buluyoruz, hangi gerekçelerle bu düşünceyi ifade ediyoruz? Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki, “öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Bizim kuşağımız da Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında görüşü, ailesinin görüşü ne olursa olsun bütün çocuklar geleceğimizin umudu olacaktır ve onlar yeni Türkiye’nin, güzel Türkiye’nin, onurlu Türkiye’nin, üreten Türkiye’nin askerleri olacaktır.

İKTİDAR FAİZ LOBİSİNE HİZMET EDİYOR

Değerli arkadaşlarım, temel sorunlarımızdan birisi de ekonomi. 2002’de ekonomi temel bir sorun değildi. 2002’de eğitim temel bir sorun değildi. 2002’de dış politika temel bir sorun değildi. Bugün ekonomide geldiğimiz nokta son derece vahim bir noktadır. Çiftçi traktörü için, kamyon şoförü tırı ve kamyonu için, taksi şoförü taksisi için dünyanın en pahalı benzinini ve dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaktadır.

Çiftçi kardeşime sesleniyorum, kamyon şoförü kardeşime sesleniyorum, tır şoförü kardeşime sesleniyorum, taksi şoförü kardeşime sesleniyorum, bunlar seni unuttu, senin sorununu TBMM’de bütçe görüşmelerinde dile getiren parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Çünkü senin sorunun benim sorunumdur. 15 yıldır Türkiye’yi üretimden kopardılar. 15 yıldır hükümet rant ekonomisi uyguluyor. 15 yıldır rantiyeye hizmet ediliyor. Taksi şoförü vergi verirken, fabrikalar vergi verirken, sanayici vergi verirken, onun yanında çalışan işçiler vergi verirken rantiye sınıfına vergi ayrıcalıkları getirdi. Bir masa, bir sandalye, elinde viski, milyarları kazanıyorlar. Çiftçi sabahın köründe tarlaya gidecek, işçi üç vardiya çalışacak, taksi şoförü günün 24 saatinde çalışacak, hem vergi verecek, hem de dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanacak. Seni bu zilletten kurtaracak olan biziz kardeşim. Seni bu zilletten kurtaracağız.

Devleti yönetenler, yani bugünkü iktidar açık ve net söylüyorum, faiz lobisine hizmet eden iktidardır. Çok açık, çok net bilgi vereceğim. Son 15 yılda yurtdışında bir grup sermayedara yani para sahibine, yani tefeciye ödenen faizin miktarı 148 milyar dolardır. 148 milyar dolar ödediler yurtdışındaki bir grup tefeciye. Peki içerde? İçerde de bir grup sermayedara, yani sermaye sahibine faizler ödediler. Ne kadar? 689 milyar lira. Eski parayla 689 katrilyon lira faiz ödediler. “Faiz yüksek, faiz yüksek. Efendim faizi düşürelim faiz çok yüksek...” İktidar değil misin, hükümet değil misin faizi düşürelim demekle faizler düşmez. Sen yakanı tefecilere kaptırmışsın, sen artık tefecilerin iktidarısın, sen tefecilere ve faiz lobisine hizmet eden bir iktidarsın. Sen üretime değil, tefeciye hizmet eden bir anlayıştan geliyorsun. Biz ülkeyi üretim bandına alacağız. Ülke üretecek, herkesin işi, herkesin aşı olacak. Herkes bunu çok iyi bilmeli.

Peki değerli arkadaşlarım, faiz lobisine hizmet ederseniz ne olur? Öyle ya 148 milyar dolar ödüyorsun, 689 milyar Türk lirası ödüyorsun, üretim yok doğru dürüst. Ne olur? İşsizlik olur. Türkiye bugün ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyaArtık işsizler kendi dertlerini anlatmak için kendilerini yakmak zorunda kalıyorlar. Kendi dertlerini, işsizlik sorunlarını aktarmak için kendilerini yakmak zorunda kalıyorlar. Ben size 24 yaşındaki Tolunay’ı anlatayım. Tolunay Denizli Pamukkale’de yaşayan bir gencimiz. Yaklaşık 15 gün önce çalıştığı kuruyemiş fabrikasından çıkarıldı. Bir kağıdın üzerine “buraya kadar” deyip bir not yazdı ve intihar etti. 24 yaşında bir genç fabrikadan atıldı ve işsiz bırakıldı. “Buraya kadar” dedi ve hayatına son verdi. Ankara’da parlamentonun önünde kendisini yakan, bütün bunlara baktığımız zaman biz duyarlılığımızı koruyoruz. Allah aşkına vicdan sahibi olan herkese söylüyorum, biz bu duyarlılığımızı korurken bu ülkeyi yöneten bu Ankara’daki beyler acaba vicdan sahibi mi? Acaba bunların vicdanı var mı? Acaba bu açlık ve yoksulluk nedir diye biliyorlar mı bunlar? İzlenen politikayla kendi gelirlerini artırdılar, vatandaşı borç batağına soktular.

BU ÇARKI KIRACAĞIZ

Zaman zaman şu eleştiriler gelir, Cumhuriyet Halk Partisine zaman zaman eleştiriler gelir, haksız eleştiriler gelir. “Efendim Cumhuriyet Halk Partisi vatandaşın sorunuyla ilgilenmiyorCumhuriyet Halk Partisi entellerin partisi” diyorlar. Onların yüzüne gözüne dursun. Ya senin dünyadan haberin yokken taşeron sorununu bu ülkenin gündemine hangi parti getirdi? Yüzbinlerce kişinin hiçbir güvencesi yokken onlarla 2013’ten itibaren bir olup, birlikte olup onların derdini hangi parti dile getirdi? Yine söyleyeyim, asgari ücret. Asgari ücret kölelik düzeniydi, düşük paralar veriliyordu. Çıktık bir seçim bildirgesinde dedik ki, “asgari ücret net bin 500 lira” olacak. “Parayı nereden bulacaksınız” dediler. Bizim bütün belediyeler bin 500 lirayı uyguladı. Bir belediye bin 500 lira asgari ücret veriyorsa devasa Türkiye Cumhuriyeti hükümeti para mı bulamayacak? Para var kimin için? Asgari ücretli için değil. Para var kimin için? Tefeciler için, rantiyeler için, onlara hizmet için para var. Bu çarkı değiştireceğiz, bu çarkı kıracağız. Yeniden Türkiye’yi üretim bandına alacağız, yeniden herkesin işi, herkesin aşı olacak. Yeniden diyeceğiz ‘Ne ezen, ne ezilen insanca hakça bir düzen’ diyeceğiz.

YERELDEN BAŞLAYARAK GÜCÜMÜZÜ İKTİDARA TAŞIYACAĞIZ

Orman köylüsü… Bu Ankara’daki beyler orman köylüsünün hangi sorunları yaşadığını biliyor mu? Bilmiyorlar. Orman köylüsü Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yoksul kesimini oluşturuyor. Bunların her birisini hükümet işveren olarak kabul ediyor. Kendi primini kendin yatıracaksın diyor. Orman köylüsünün sorununa sahip çıkan yine biziz. Kamyon şoförleri diyorlardı ki, bizim derdimizi kimse anlatmıyor. Onların derdini de dile getiren biziz. Çiftçinin derdini dile getiren biziz. Hatta infaz koruma memurlarının bile derdini dile getiren biziz. Kimin derdi varsa dergah buradadır, kimin derdi varsa bize gelecek. Kimin derdi varsa yanında duracağız. Kimin derdi varsa derdiyle dertleşeceğiz ve sorununu çözeceğiz. Biz Türkiye genelinde iktidar değiliz ama belediyelerimiz bazı yerlerde iktidar. Bizim belediyelerimizin verdiği hizmet bütün Türkiye’ye örnektir. Aydın’da iseniz eti daha ucuz alıyorsunuz, Burdur’da iseniz peyniri daha ucuz alıyorsunuz, İzmir’de iseniz çocuğunuza sabahleyin süt kapınıza bırakılıyor. Tekirdağ’da iseniz bütün meralar çiftçiler için ıslah ediliyor. Biz yerelde bütün halkımıza dostça hizmet ediyoruz. Eskişehir’e mi gideceksiniz, Bursa’ya mı gideceksiniz? Eskişehir yeşil şehir, Bursa beton şehir oldu. Biz yerelden başlayarak gücümüzü iktidara taşıyacağız. Allah’ın izniyle önümüzdeki seçimlerde Bursa’yı, Balıkesir’i, Manisa’yı, Antalya’yı, Mersin’i, Ankara’yı ve İstanbul’u alacağız. Bir tarih yazacağız tarih.

BİR YIL İÇİNDE YOKSULLUĞU BU TOPRAKLARDA TARİHE GÖMECEĞİZ

Bugün kaygılar var. Hiç kimse kaygılanmasın herkes adalet ve cesaretli olduğu gibi adaleti ve cesareti savunacağız. Ankara’yı alacağız, Bursa’yı alacağız, İstanbul’u alacağız, Manisa’yı alacağız, Balıkesir’i alacağız, Mersin’i alacağız, Adana’yı alacağız, göreceksiniz Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştıracağız. İnsan biraz utanır 15 yıldır yoksulluğu bitiremediler 15 yıldır. 15 yıldır yoksulluğu bitirmek değil, yoksulluğu yönetiyorlar. Size sözüm söz namus sözü, Kılıçdaroğlu sözü, ilk bir yıl içinde yoksulluğu bu topraklarda tarihe gömeceğiz. Hiç kimse benim gelirim yok demeyecek. Biz yoksulluğu yöneten değil, yoksulluğu bitiren bir partiyiz. Bitirme azminde ve kararlılığında olan bir partiyiz.

Ekonomi nasıl düzelir? Bir; önce OHAL’i kaldıracağız. Olağanüstü hal olmayacak. Vatandaş yatırım yapacak, hukuk güvencesi olacak. Demokrasi olmazsa yatırım olmaz. Rant ekonomisinden vazgeçip üretim ekonomisine döneceğiz. Kim üretiyorsa başımızın üstünde yeri var. Kim istihdam yaratıyorsa her türlü teşviki vereceğiz. Ve dolayısıyla ekonomi politikalarını tepeden tırnağa yeniden düzenleyeceğiz. Bütçe politikası, vergi politikası, para politikası ve teşvik politikasını bu bağlamda üreten Türkiye anlayışıyla yeniden yapacağız. Ve üretim ekonomisinin bir gereği olarak asgari ücretlileri ve asgari ücreti tamamen vergi dışına çıkaracağız. Asgari ücretliden vergi almayacağız. Anasının ak sütü gibi parasını alacak ve harcamasını yapacak. Çiftçinin milli gelirden hak ettiği, kanuna göre hak ettiği yüzde 1 hakkı kesinlikle vereceğiz. Türkiye’de katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi için her türlü çabayı göstereceğiz. Üreten Türkiye olacak, güçlü Türkiye olacak, üretirseniz güçlüsünüz. Para öderseniz güçlü değilsiniz. Rantiyeye para öderseniz, tefeciye para öderseniz yakanızı kaptırmış olursunuz. Bunlar yakalarını kaptırdılar bir türlü kurtaramıyorlar. Çünkü göbekten bağlılar. Biz o göbek bağını Mustafa Kemal’in makasıyla keseceğiz. Biz üreten Türkiye’yi, özgür Türkiye’yi, bağımsız Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz. Üretim derken sadece sanayide üretim değil, sanayide üreteceğiz, tarımda üreteceğiz. Türkiye’yi saman ithal eden ülke ayıbından kurtaracağız. Üniversitede bilgi üreteceğiz, kültür de üreteceğiz, sanat da üreteceğiz, teknoloji de üreteceğiz, üreteceğiz ki dünyada saygınlığı olan bir ülke konumuna gelmiş olalım. Üzülerek ifade edeyim ki, bilgi yoğunluklu üretimden Türkiye’yi yönetenlerin haberi dahi yok. Katma değeri yüksek ürün üretmeden bunların haberleri dahi yok. Ama biz bunların hepsini hayata geçireceğiz.

CUMHURİYETİMİZİ DEMOKRASİYLE TAÇLANDIRACAĞIZ

Değerli yol arkadaşlarım, beşinci temel sorunumuz demokrasi sorunu. 29 Ekim 1923’te kurduğumuz cumhuriyeti demokrasiyle, tam demokrasiyle, özgürlükçü demokrasiyle taçlandırma kararındayız. Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız. Demokrasiyi kolay inşa etmedik. Demokrasi için ağır bedeller ödedik. Gencecik fidan gibi çocuklarımızı darağacına gönderdik. Başbakanları, bakanları darağacına gönderdik. Demokrasi için bu ülke ağır bedeller ödedi. Biz demokrasi için bedel ödenmemesi için ve demokrasinin güçlenmesi için, herkes düşüncesini özgürce ifade edebilsin diye, bu ülkede medya özgürlüğü sağlansın diye, yargı bağımsız ve tarafsız olsun ve adalet dağıtsın diye cumhuriyetimizle birlikte hiçbir aileye, kişiye, sınıfa, zümreye ayrıcalık tanınmasın diye… Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki, “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” Eğer bilhassa cumhuriyet kimsesizlerin kimsesiyse demokrasiyi toprağın her alanına, her taşına, her toprağına, her insanına götürmek zorundayız. Biz demokrasiyi niye savunuyoruz? Kadın – erkek eşitliği olsun diye. Kadın ikinci sınıf vatandaş olarak kabul edilmesin diye. Demokrasi milli iradeye yani parlamentoya yansısın diye savunuyoruz. Yüzde 10 seçim barajı kalksın diye mücadele ediyoruz. Darbecilerin getirdiği sınırlamalar son bulsun diyoruz. 12 Eylül, 12 Mart darbe hukukundan hukuk sistemimizi arındıralım diyoruz. Sendikalaşmanın ve örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın diye. Devlet sistemi içinde hiçbir kurum denetimsiz olmasın diye. Güçler ayrılığı ilkesini demokratik parlamenter sistemi savunalım diye, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü savunuyoruz. Aynı zamanda hesap soran, baskıcı, despot değil, vatandaşına hizmet götüren ve hesabını veren bir devlet olsun diye biz demokrasiyi savunuyoruz.

Değerli yol arkadaşlarım, tüm eksikliklerine rağmen demokrasiyi geliştirme mücadelesini hep verdik. Bu mücadele toplumun ortak mücadelesidir. 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye farklı bir sürecin içine evrildi. Hepimiz hain 15 Temmuz darbe girişimine karşı ortak mücadele ettik. Bu vesileyle darbe gecesi hayatını kaybeden şehitlerimize ve gazilerimize rahmet ve saygılarımızı sunuyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Darbeciler ve demokrasi düşmanlarına karşı hep birlikte ortak mücadelemizi yaptık. Direnmesini bildik ve direndik. Demek ki, demokrasiyi askıya alma tüm girişimlere karşı direnme hakkını getirmiştir. 15 Temmuz’dan söz etmemin temel nedeni halkın direnme hakkını kullanmasıdır. Ben 15 Temmuz darbe girişiminden önce “demokrasiye yapılacak ihanetler karşısında direnme hakkımızı kullanacağım” dediğimde bütün saldırılar üstümüze gelmişti. Şimdi tarih bizim yanımızda, tarih bizi doğruladı. Kim despot bir yönetimi izliyorsa halkın direnme hakkı vardır ve direnme hakkı kutsal bir haktır. Direnme hakkının kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Nutku’dur. 1933 yılında Bursa Nutku’nda Gazi Mustafa Kemal Atatürk şunu söyler, “Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır” diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Ve şöyle söylüyor bu büyük devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım diyecektir”. İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği budur” diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

TÜRKİYE HANEDAN DEVLETİNE DÖNÜŞTÜ, BU DÜZENİ YIKMAK BİZİM BOYNUMUZUN BORCUDUR

Biz onların baskılarına karşı her türlü mücadeleyi sonuna kadar yapacağız. Direnme hakkı Hitler Almanya’sından sonra Alman anayasasına bir madde olarak girmiştir. Biz de 15 Temmuz darbe girişimini direnme hakkımızı kullanarak engelledik. Dolayısıyla direnme hakkını kullanıp 15 Temmuz’u savuşturanlar, darbe girişimini yenenler 20 Temmuz’da bir sivil darbeyle karşı karşıya kaldılar. Parlamento 20 Temmuz’da OHAL ilan etti. 1 milyonu aşkın mağdur aile yaratıldı. İşkence ve kötü muamele Birleşmiş Milletlere bildirildi ve biz işkence ve kötü muameleyi yasaklayan maddeye uymayacağız diye Birleşmiş Milletlere dilekçe verildi. 20 Temmuz sonrası yine adil yargılama yapmayacağız diye Birleşmiş Milletlere bildirildi. FETÖ’yle mücadele adı altında iktidara ne kadar muhalif kişi varsa tüm kurumların üzerine baskıyla gidildi. Akademisyenler tutuklandı, üniversitelerden atıldı, yurtdışına çıkışları yasaklandı, gazeteciler tutuklandı.

Buradan Cumhuriyet Halk Partisinin 36. Olağan Kurultayından haksız yere tutuklanan, hapishaneye atılan, özgürlükleri elinden alınan bütün gazetecilere selam olsun, selam gönderiyoruz.

Milletvekilleri tutuklandı, işçilerin anayasal hakkı olan grev hakları yasaklandı, binlerce kişi kamudan atıldı ve onlara “ağaç kökü yesinler” diye suçlamalar yapıldı. Suçun şahsiliği ilkesi yok edilerek aile boyu suçlama getirildi, insanlar sivil ölüme terk edildi. Belediye Başkanları ya görevden alındı veya zorla istifa ettirildi şantaj ve tehditle. Anayasa askıya alındı, Anayasa Mahkemesinin kararları uygulanamaz hale geldi. Güçler ayrılığı ilkesi fiilen sona erdi. Türkiye demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden önce parti devletine, şimdi hanedan devletine dönüştü.

Bir daha söylüyorum, 80 milyon vatandaşıma bir kez daha söylüyorum, önce parti devletine, şimdi haneden devletine dönüştü. Bu düzeni yıkmak bizim boynumuzun borcudur. Bu düzeni yıkmak Kuvvayi Milliyecilerin namus borcudur.

YSK İÇİNDEKİ ÇETEDEN DE GÜN GELECEK HESABINI SORACAĞIZ

Bütün bunlar olurken “FETÖ örgütünün siyasi ayağını ortaya çıkarın” dedik, “niye çıkarmıyorsunuz” dedik. FETÖ örgütünün siyasi ayağını ortaya çıkarmamak için her türlü numarayı çektiler. Niçin? Aynı yolda paralel yürüyorlardı, kimin FETÖ’cü olup olmadığını ben değil onlar biliyor. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyordu bunların. Şimdi kalkmışlar FETÖ’yle hiç ilgisi olmayan kişileri, çevreleri suçluyorlar. Hukuki ve vicdani olarak haksızlığa uğradığına inandığımız kişilerin hakkını ve hukukunu savunmak bizim görevimizdir. Hapse atılan gazetecilerin, milletvekillerinin, askeri öğrencilerin, üniversite hocalarının, Nuriye ve Semih’in haklarını savunmak bizim namus borcumuzdur. 15 Temmuz gecesi boğazı kesilerek ya da linç edilerek öldürülen askerlerin hakkını, hukukunu ve adaletini savunmak bizim namus borcumuzdur. 20 Temmuz’da OHAL geldi. OHAL parlamentoda görüşülürken OHAL’e onurumuzla, gururumuzla, bilgimizle, birikimimizle ve tarihimize olan saygıyla açık ve net karşı durduk. İstanbul Taksim’de, İzmir’de Cumhuriyet ve Demokrasi Mitingleri gerçekleştirdik. Demokrasi konusundaki endişelerimizi ve bir daha 15 Temmuzlar yaşanmasın diye çözüm ve önerilerimizi de Yenikapı Mitinginde onların gözlerinin içine bakarak, yüzlerine karşı açık ve net ifade ettik. OHAL koşullarında tek adam rejimini hedefleyen anayasa değişikliğine “gayrimeşrudur” dedik ve kabul etmedik. Referandum süresince son derece başarılı bir stratejiyle olağanüstü bir mücadele verdik. Referandumu biz kazandık, sizler kazandınız, 80 milyon kazandı referandumu. Ama Yüksek Seçim Kurulunun içinde yerleştirilen çete mühürsüz bir seçimi yasal bir seçim haline getirdi. O nedenle o çeteden de gün gelecek hesabını soracağız. Yürürlükteki anayasa değişiklikleri gayri meşrudur, meşru bir anayasa yoktur.

ADALET YÜRÜYÜŞÜNÜN MİLYONLARIN ÖZLEMİ OLDUĞUNU GÖRDÜK

Ve biz referandumla birlikte bir Adalet Yürüyüşü de gerçekleştirdik referandum sonrasında. Bu Adalet Yürüyüşünde yalnız olmadığımızı gördük. Bu Adalet Yürüyüşünün milyonların özlemi olduğunu gördük. “Yürüyemezsiniz” dediler, “yürüyemez Kılıçdaroğlu” dediler, “Kızılcahamam’da durur, efendim Bolu Dağını çıkamaz” dediler. Biz Köroğlu’yuz Köroğlu, sen kim oluyorsun! Biz hakka, hukuka ve adalete inanmış bir partiyiz.

İşte biz tüm bu birikim ve güvenle Adalet Yürüyüşümüzü böyle başlattık. Adaletin çürümüşlüğünü sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya gösterdik. Ve biz 432 kilometrenin her santimini, her milimini onurla, gururla yürüdük. Dünyaya meydan okuduk. “Adalet istiyoruz, hak istiyoruz, hukuk istiyoruz” dedik. Maltepe’de görkemli bir miting yaptık. Maltepe bütün dünyada haber oldu ve Maltepe’de ben yürüyüşü yaparken soruyorlardı “hangi amaçla yapıyorsunuz…” Duvarı yakalamamız lazım önce duvar. Maltepe’de önümüzde bir duvar vardı. Şimdi bu kurultayla size sözüm söz o duvarı yıkacağız. Onların duvarları bize vız gelir, vız!

Bizden çekiniyorlar, bizden korkuyorlar, korkmakta da haklılar hakkını teslim edelim. Çünkü bütün baskılara direniyoruz, çünkü sözümüzü açıkça dile getiriyoruz, çünkü açıkça onlara ve onların feriştahlarına meydan okuyoruz.

6 GÖREV…

Ve sonuç; bu kurultayda binler bir aradayız, milyonlar da televizyonları başında bizi izliyor. Kurultaydan sonra hepiniz Anadolu’ya ve Trakya’ya dağılacaksınız, ile gideceksiniz, ilçeye gideceksiniz, köye gideceksiniz, bize ne görev düşüyor diye soracaksınız. Bana soracaksınız bize ne görev düşüyor? Sizlere çok büyük görevler düşüyor. Şimdi sizlere görevlerinizi hatırlatacağım. Her birinize tek tek görev vereceğim. Bu görevin arkasında kapı gibi duracaksınız. Onurunuzla duracaksınız ve mücadele edeceksiniz.

Birinci göreviniz; bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Huzuru her yerde savunacaksınız. Tarlada, meydanda, sokakta, caddede, evde, lokantada huzuru savunacaksınız. Huzura ihtiyacımız var. Kavgaya değil, gerginliğe değil huzura ihtiyacımız var.

İki; bu ülkenin adalete ihtiyacı var. Adaleti her yerde savunacaksınız. Evde, hapishanede, sokakta, caddede, lokantada, tarlada, traktörün üstünde, arabada adaleti savunacaksınız.

Üç; bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var. Demokrasiyi her yerde savunacaksınız. Tarlada, fabrikada, kamyon şoförü olarak kamyonda, tır şoförü olarak tırda. Nerede yan yana geliyorsanız orada demokrasiyi savunacaksınız. Diyeceksiniz ki, Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları ve şehitlerimiz ve gazilerimiz 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti kurdular. Biz onların çocukları olarak cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağız. Bunun mücadelesini veriyoruz diyeceksiniz.

Dört; bu ülkenin darbe hukukundan arınmış toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Bunu her arkadaşım ezberleyecek. Darbe hukukundan arınmış, toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni anayasayı her yerde, her ortamda hem ihtiyacı belirleyecek, hem de savunacağız. Nerede? Taksiye bindiysek takside, otobüse bindiysek otobüste, yolda yürüyorsak caddede, sokakta, meydanda, mitingde, komşu ziyaretinde, taksi durağında, nerede olursa olsun savunacağız.

Ve beşinci madde; hiç kimseyi ötekileştirmeden, senden benden demeden huzuru, adaleti, demokrasiyi ve yeni bir anayasa ihtiyacını her yerde seslendireceksiniz. Bu bizim demokrat olduğumuzu, bu bizim hukuktan yana olduğumuzu, bu bizim adaletten yana olduğumuzu, bu bizim yeni bir anayasayla birlikteliğimizi yani tasada ve kıvançta beraber olduğumuzu savunduğumuzu gösterir.

Altı; ben değil biz ne olacağız diyenlerle birlikte mazlumun ve mağdurun yanında olacağız. Hala iddianameleri hazırlanmamış, aylardır hapishanede yatan gazetecilerimiz var, öğrencilerimiz var, askerlerimiz var, kim olursa olsun hakkı, hukuku ve adaleti sonuna kadar savunacağız. CHP’ye oy verir veya vermez ama biz insan olarak demokrasiyi savunan insanlar olarak mazlumun ve mağdurun yanında olacağız.

Bu altı temel görevi yerine getirdiğimiz zaman göreceksiniz ki, tek adam rejimi yıkılacak parlamenter demokratik sistem kurulacak ve Cumhurbaşkanlığı kesinlikle tarafsız olacak. Yani Cumhurbaşkanı herkesin Cumhurbaşkanı olacak. Yani yemin içip namusu ve şerefi üzerine yemin içip namusundan ve şerefinden ödün vermeden tarafsızlığını sonuna kadar koruyacak. Aradığımız temel kurallar bunlardır.

ŞİMDİ DUVARI YIKMA, BU ÇARKI DEĞİŞTİRME ZAMANI

Az önce söyledim Adalet Yürüyüşünü başlattık 25 gün yürüdük. 9 Temmuz’da Maltepe’de görkemli bir miting yaptık. Orada duvar vardı.

Şimdi duvarı yıkma zamanı!

Şimdi duvarı aşma zamanı!

Şimdi bu çarkı değiştirme zamanı!

Şimdi tefecilerden kurtulma zamanı!

Şimdi cebini dolduranlardan kurtulma zamanı!

Şimdi Türkiye’nin başına terör örgütlerini bela edenlerden kurtulma zamanı!

Şimdi Türkiye’nin üretim zamanı!

Şimdi adalet zamanı!

Şimdi demokrasi zamanı!

Şimdi hak ve hukuk zamanı!

Şimdi düşünme zamanı!

Şimdi sokakta, caddede selamlaşma zamanı!

Şimdi bizimle birlikte olmayanları kucaklaşma zamanı!

Şimdi onların ördükleri duvarları yıkma zamanı, yıkacağız o duvarları!

Şimdi bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe olma zamanı!

Şimdi hep beraber tek adam rejimine karşı çıkma zamanı!

Şimdi demokrasiyi, hakkı ve hukuku savunma zamanı!

Şimdi bayrağa ve Türkiye’ye sahip çıkma zamanı!

Şimdi kahraman ordumuza, Mehmetçiğe sahip çıkma zamanı!

Şimdi demokrasiye sahip çıkma zamanı!

Şimdi kucaklaşma zamanı!

Şimdi beraber olma zamanı!

Şimdi gerginliklerden Türkiye’yi kurtarma zamanı!

Şimdi kadın – erkek eşitliğini savunma zamanı!

Şimdi “hak, hukuk ve adalet” deme zamanı!