09.03.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN 19. OLAĞANÜSTÜ KURULTAY AÇIŞ KONUŞMASI (09 MART 2018)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-“Gayrimeşru bir referandumla anayasa değiştirildi. Demokratik hukuk devletinden hızla uzaklaşıyoruz. Önce parti devletine, şimdi de hanedan devletine dönüşen bir Türkiye’de yaşıyoruz”

-“Bu rejimin adı tek adam rejimi, hanedan rejimi, bu düzenin adı da haramilerin düzenidir. Haramilerin saltanatını yıkmadıkça yatağımızda rahat uyuyamayacağız, çocuklarımızın yüzüne bakamayacağız, geleceğe güvenle bakmayacağız. Bizim boynumuzun borcudur haramilerin saltanatını yıkmak…”

-“Hem CHP’li olacaksın, hem bireysel çıkarlar peşinde koşacaksın, ben ne olacağım diyeceksin. Sen hiçbir şey olamazsın kardeşim. Senin yerin CHP’nin kapısının dışarısıdır”

-“Dava insanı olarak bize düşen görev, Türkiye’nin kurucu ayarlarına yeniden dönmek ve eski kurumları yeniden inşa etmektir”

-“8 yıldan bu yana, dar kadrocu siyaset anlayışıyla, parti içi iktidar kavgasına odaklanmış alışkanlıklarla mücadele ederek, yepyeni bir siyaset anlayışını bu partiye yerleştirmeye çalıştım. Ön seçimi neredeyse unutmuş olan bir örgütte, tüzüğe en az yüzde 85 ön seçim şartını ben koydurdum. İki kez üst üste kontenjan adayı olanların, üçüncü kez kontenjan adayı olmayacaklarına ilişkin tüzüğe hükmü yine ben koydurdum. Bunun adı bu parti reformuyla beraber bir devrimdir”

-“Ben yoksam parti de yok diyen arkadaşlar, kapı burada çıkıp gidebilirler. Parti kimsenin babasının malı değildir. Parti hepimizindir, Türk milletinindir parti, Kuvvayimilliyecilerin partisidir bu parti. Sıradan bir parti değildir, avukat bürolarında kurulan bir parti değildir. Savaş meydanlarında kurulan bir partidir”

-”Kendi topraklarımıza elbette gideceğiz. Diyarbakır’a da, Şanlıurfa’ya da, Hakkari’ye de, Bitlis’e de niye gitmeyelim? Artık göğsümüzde CHP rozeti onurumuzla gidiyoruz, esnafı geziyoruz. Çünkü onlar da şu noktaya geldiler, Kürt sorununu çözecek olan parti CHP‘dir. CHP dışında hiç kimse bu sorunu çözemez”

-“Üyenin iradesine kimsenin ipotek koymaya hakkı yoktur. Üye gelecek, delegeyi kendisi seçecek. Bürolarda oturup delege yazmanın da mantığı yoktur”

-“Yarışa girmek isteyen hiçbir Genel Başkan Yardımcısının ya da Genel Başkan adayının önünü kesmedim. Herkes demokratik olarak yarışabilir, niye keselim? Eski alışkanlıkların nüksetmesini kabul etmiyorum, baskıyı kabul etmiyorum, delege üzerinde baskıyı kabul etmiyorum”

-“Parti üyesi parti militanıdır. Gittiği yere göre çalışır, didinir, sorunları bilir, dişe diş CHP’nin iktidarı için mücadele eder. Sayı az olsun hiç önemli değil. Ama ben bilmeliyim ki, bir avuç insansa bir avuç insan, bir kitleyse bir kitle CHP iktidarı için dişe diş, göze göz mücadele ediyor”

-“Disiplinli bir örgüte ihtiyacımız var. Tek ses çıkaracak, tekrarın gücüne inanan bir örgüt istiyorum. Tekrarın gücü vardır. Aynı şeyi sürekli tekrar edeceğiz, “tek adam rejimi”, “haramilerin düzeni”, bunları sık sık dile getireceğiz. Kahvede, tarlada, lokantada, caddede, sokakta her yerde dile getireceğiz”

-“Tüzüğün, zamanın ruhuna uygun, hayatın dinamiğine ayak uydurabilecek esneklikte, kullanışlı, rahat anlaşılabilir, sade, pratik ve iç tutarlılığının olması gerekiyordu. Böyle bir tüzük yaptık, böyle bir tüzük taslağıyla önünüze geliyoruz”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun CHP 19. Olağanüstü Kurultayı’nda yaptığı konuşma şöyle:

Değerli yol arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım, bugün 19. Olağanüstü Kurultayımızı gerçekleştireceğiz. Biraz sonra tüzük değişikliğinin niçin yapıldığını da sizlere özet olarak sunmaya çalışacağım. Ama sözlerime başlarken aramızda olmayan Sayın Deniz Baykal’ı ve Parti Meclisimizin Onursal Üyesi Sayın Enis Berberoğlu’nu saygıyla selamlamak istiyorum. Aramızda olmayan ve sonsuzluğa uğurladığımız Yavuz Karan arkadaşımız da aramızda yok, ona da Allah’tan rahmet diliyoruz.

KANIKSAMAK ÖNÜMÜZDEKİ EN CİDDİ TEHLİKELERDEN BİRİSİ

Bugün bizim kurultayımız var, ama bugün İstanbul’da çok önemli bir dava var, Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarıyla ilgili sürdürülen bir dava. Haksız olarak Ahmet Şık 434 gündür, Akın Atalay 495 gündür, Murat Sabuncu 495 gündür tutuklu. Tamamen yapay bir davayla, suni bir iddianameyle bu arkadaşlar bir yıldan fazladır hapisteler. Umarız bugün görüşülen duruşmada bu arkadaşlar serbest bırakılır ve görevlerinin başlarına dönerler.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman belli olaylara ciddi tepkiler gösteriyoruz. Ama bir süre sonra bakıyoruz ki, o tepki gösterdiğimiz olay sıradan ya da sıradanlaşmış bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Yani hükümet medya gücüyle öyle bir algı oluşturuyor ki, sanki bir yıldan fazladır hapiste yatan, suçsuz yere hapiste yatan gazeteciler normal bir yargılama sonucunda hapiste yatıyorlar. Enis Berberoğlu uzun süredir hapiste, haklı hiçbir gerekçe olmadan uzun süredir hapiste. Milletvekilleri uzun süredir hapiste ve toplum bir süre sonra bunları kanıksamaya başlıyor, önümüzdeki en ciddi tehlikelerden birisi bu. Dolayısıyla bizlere düşen görev nasıl bu olaylar gündeme geldiğinde dik duruşumuzla, onurlu duruşumuzla karşı çıkıyorsak, karşı çıkmayı sürekli hale getirmemiz gerekiyor. Bizim dışımızda yasadışı uygulamalara karşı çıkan hemen hemen hiç kimse yok. Susturulan bir toplum var, baskı altına alınan bir toplum var.

İktidarın bütün gücüyle CHP’nin üstüne yüklenmesinin temeli de, “Acaba CHP’yi de nasıl sustururuz ve CHP de nasıl konuşamaz noktaya gelir ve biz toplumu arzu ettiğimiz gibi yönlendirebiliriz…” Bu tuzağa hiçbir CHP’linin, hiçbir vatanseverin düşmemesi lazım. Demokrasi savunan herkes, olayların sıcaklığında hangi tepkiyi verdiysek daha sonraki süreçlerde de aynı tepkiyi vermek zorundayız.

BU REJİM HANEDAN REJİMİ, BU DÜZEN HARAMİLERİN DÜZENİ

Bakın, unutuyoruz ama ben nasıl bir Türkiye’de yaşadığımızı sizlere sunmaya çalışayım.

  • Gazetecilerin, yazarların, milletvekillerinin, öğrencilerin, avukatların hapiste olduğu bir Türkiye’yi yaşıyoruz. Böyle bir Türkiye’deyiz şu anda.
  • Barış istedi diye 100’den fazla akademisyenin üniversiteden kovulduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bunları sakın unutmayacağız.
  • Hapishanelerin tıka basa dolu olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Hapishanelerde nefes alacak tutukluların veya mahkumların nefes alacak yerleri bile neredeyse yok. Sırayla uyuyorlar.
  • Üniversiteleri susturulan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Anayasa değişecek. En çok konuşması gereken üniversiteler suskun. Bu kadar haksızlık ve hukuksuzluk var, üniversiteler suskun. Susturulmuş bir üniversite gerçeğiyle karşı karşıyayız.
  • Parlamentonun yetkilerinin gasp edildiği, parlamentonun adeta işlevsiz hale getirilmek istendiği bir Türkiye’de yaşıyoruz.
  • Suçluyu hakimin değil, suçluyu siyasi otoritenin belirlediği bir Türkiye’de yaşıyoruz, yargı da işgal altında tıpkı demokrasinin işgal altında olduğu gibi. 21.yüzyılın Türkiye’sindeyiz demokrasimiz işgal altında. 21.yüzyılın Türkiye’sindeyiz insanlar nefes alamıyorlar. 21.yüzyılın Türkiye’sindeyiz insanlar düşüncelerini özgürce ifade edemiyorlar. Bütün illerinde, ilçelerinde, köylerinde, yani her karış toprağında OHAL’in uygulandığı bir Türkiye’deyiz21 Temmuz 2016’da hükümet resmen Birleşmiş Milletlere başvurarak ‘biz adil yargılama yapmayacağız’ diye bütün dünyaya duyurdu ve yine hükümet Birleşmiş Milletlere başvurarak ‘biz tutulanlara insanca davranmayacağız’ diye Birleşmiş Milletlere başvurdu ve bu iradesini beyan etti. Biz tutulanlara insanca davranılmayan, adil yargılamanın olmadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Hiç kimsenin bu süreçte can ve mal güvenliği yok. Yargının ipotek altına alındığı bir süreçte hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok.
  • Gayrimeşru bir referandumla anayasa değiştirildi. Demokratik hukuk devletinin işlevsiz hale getirilmek istendiği görülüyor. Demokratik hukuk devletinden hızla uzaklaşıyoruz. Önce parti devletine, şimdi de hanedan devletine dönüşen bir Türkiye’de yaşıyoruz, tek adam rejimi. Evet, tek adam hanedanıyla birlikte tek adam rejimi! Anayasası fiilen askıya alınmış, kuvvetler ayrılığı ilkesi tümüyle yok edilmiş, tek adam rejiminin tutsağı haline getirilen bir Türkiye’de yaşıyoruz.
  • Dış politikası egemen güçler tarafından belirlenen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Özgür iradesiyle dış politikasını belirleyen bir Türkiye değil, egemen güçlerin yönlendirmesiyle politikasını oluşturan bir Türkiye’den söz ediyorum.
  • 15 yıldır yoksulluğu bitiremediler, yoksulluğu yönetiyorlar. 15 yıldır yoksulların oyunu almak için yoksulluğu bitirmek değil, yoksulluğu idare eden bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Toplumu ayrıştırarak, bölerek, kutuplaştırarak kendini, iktidarını güvence altına almak istediği bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
  • Kendi çocuklarını askere göndermeyip, fakir fukaranın çocuklarını ‘terörle mücadele’ diye askere gönderip, gelen şehitler üzerinden siyaset yapan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
  • Kendilerine ‘yerli ve milli’ deyip, Türkiye’nin gözbebeği milli kuruluşların hemen hemen tamamını yabancılara peşkeş çeken bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
  • En kritik kararlarda devleti yönetenlerin ‘aldatıldık’ itiraflarıyla karşı karşıya geldiğimiz bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
  • Son 15 yılda yurtdışındaki bir avuç rantiyeye 149 milyar dolar faiz ödeyen, yurtiçinde borçlanmanın karşılığında yine bir avuç insana 689 milyar lira faiz ödeyen bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. İki yakası bir araya gelmeyen, Türkiye ekonomisini tefecilere peşkeş çeken bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Üreticiye değil sadece ve sadece rantiyeye çalışan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
  • Toplanan vergilerin hesabının verilmediği, hesap sorulduğunda da suçlu konuma düşürülen bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Bu rejimin adı tek adam rejimi, hanedan rejimi, bu düzenin adı da haramilerin düzenidir.

SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR

Bize düşen görev- her birimize tek tek düşen görev- haramilerin saltanatını yıkmadıkça yatağımızda rahat uyuyamayacağız. Haramilerin saltanatını yıkmadıkça çocuklarımızın yüzüne bakamayacağız. Haramilerin saltanatını yıkmadıkça geleceğe güvenle bakmayacağız. Bizim boynumuzun borcudur haramilerin saltanatını yıkmak. Neden diyeceksiniz? Çünkü biz Kuvayimilliyeciyiz. Genlerimizde, dokularımızda, tarihimizde Kuvayimilliyeci olduğumuz yazılıdır. Bu memleketin sınırları kanla, gözyaşıyla çizildi. Birileri ‘çok oy aldım, gelir Türkiye Cumhuriyetinin dokusuyla oynarım, tarihimi reddederim’ diye ortaya çıkarsa, ona karşı çıkacak olan kişilerin önünde Cumhuriyet Halk Partililer olmak zorundadır. Bizim temel ilkemiz, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” O nedenle ben karşı çıkanların ön saflarında CHP’liler olacak derken; elbette ki bu saflara ister muhafazakar, ister ülkücü, ister milliyetçi, ister mukaddesatçı, ister sosyal demokrat, ister Atatürkçü kim olursa olsun hep beraber demokrasiyi savunmak ortak görevimizdir. Hep beraber bu görevi yerine getireceğiz. Bu mücadelenin öncülüğünü bizler yapacağız, demokrasiyi bu ülkeye getirinceye kadar, özgürlükleri bu ülkeye getirinceye kadar. Bu mücadele bizim ortak mücadelemizdir. Elbette ki bu mücadele ortak mücadelemiz ama bu davaya önce inanmamız gerekiyor. Her birbirimizin tek tek birer dava insanı olması gerekir. Bir davaya inanıyorsak, ortak amaçlarımız varsa o davayı sonuna kadar savunacağız. Yenileyerek savunacağız. Yok etmek isteyeceklerdir ama asla yok edemeyeceklerdir. Çünkü biz haklıyız, gururluyuz ve onurumuzla davamızı savunuruz.


DAVA İNSANI OLANLARIN MEVKİİSİ, MAKAMI YOKTUR

Her Cumhuriyet Halk Partilinin bir dava insanı olması gerekir.

  • Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandırılması ortak davamızdır.
  • Kadın – erkek eşitliğinin savunulması ortak davamızdır. Dün Dünya Emekçi Kadınlar Gününde Aydın’da kadınlara ve kadın muhtarlara seslendim. Eğer bu ülkede kadın – erkek eşitliğini savunuyorsanız, bütün siyasi partilere çağrı yaptım, “Gelin en az yüzde 33 cinsiyet kotasını siyasal partiler yasasına koyalım ve böylece kadınların da bu ülkede söz sahibi olmalarının yolunu açalım” diye. Şimdi aynı çağrıyı 19. Olağanüstü Kurultayımızdan yine yapıyorum: “Yüreğiniz yetiyorsa, kadınlara saygınız varsa, kadınlar da bu ülkenin geleceğinde söz ve karar sahibi olsunlar diyorsanız, gelin hep birlikte parlamentoda grubu olan bütün siyasal partiler en az yüzde 33 cinsiyet kotasını yasalaştıralım.” O zaman göreceksiniz ki, Türkiye başka bir Türkiye olacaktır. Ve biz bunu sağlamakta zorunluyuz, bunu yapacağız.
  • Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını savunmak bizim ortak davamızdır.
  • Medya özgürlüğünü savunmak ortak davamızdır.
  • Türkiye’yi çağdaş uygarlığa taşımak ortak davamızdır.
  • Çiftçiyi, üreteni, alın teri dökeni, emek harcayanı ülkenin efendisi yapmak ortak davamızdır.
  • Her türlü düşüncenin özgürce dile getirildiği bir Türkiye’yi ayağa kaldırmak ortak davamızdır.
  • “Yurtta barış, dünyada barış” ortak davamızdır. Kavganın, gerilimin olduğu bir Türkiye değil, huzurun ve barışın egemen olduğu bir Türkiye ortak davamızdır.

BİREYSEL ÇIKAR PEŞİNDE KOŞANLARIN BU PARTİDE YERİ YOK

Dava insanlarının özelliği, ortak davamız ama bu dava insanlarının özelliği nedir? Davaya inanan insanların özelliği ben yarın ne olacağım kaygısını taşımayan insanlardır. Davaya inanmayıp da ben ne olacağım, benim geleceğim ne olacak, ben konuşacak mıyım, milletvekilliği garanti mi diye söyleyenlerin dava insanı olmaya hakları da yoktur, hukukları da yoktur. Dava insanı olanların mevkiisi yoktur, makamı yoktur, yeri yoktur, sıradan bir yurttaş. Demokrasiyi savunacak, yargı bağımsızlığını savunacak, Türkiye’yi savunacak, onurunu savunacak. Efendim bunu savunuyorum ama ben ne olacağım? Sen hiçbir şey olamazsın, senin bu partide yerin de yoktur kardeşim!

Cumhuriyet Halk Partisinde olanların, bireysel çıkar peşinde koşanların bu partide yeri yoktur. Hem CHP’li olacaksın, hem bireysel çıkarlar peşinde koşacaksın, ben ne olacağım diyeceksin. Sen hiçbir şey olamazsın kardeşim. Senin yerin CHP’nin kapısının dışarısıdır, kapının dışarısıdır! Bu ülkeye biz dava insanları kazandırmak için mücadele ediyoruz. Mücadelemiz budur. Eğer bu mücadeleyi başarıya ulaştırabilirsek o zaman Kuvayimilliyecilerin hakkını teslim etmiş oluruz. Kuvayimilliye mücadelesi yapılırken ben ne olacağım diye düşünenler var mıydı? Ortak hedefleri vardı Türkiye’yi düşmandan temizlemek. Ortak amaçları vardı, dava insanlarıydı onlar. Şimdi Türkiye baskı altında, demokrasi işgal altında, demokrasinin bütün kurum ve kuralları yok edilmiş vaziyette. Bize düşen görev, dava insanı olarak Türkiye’nin kurucu ayarlarına yeniden dönmek ve eski kurumları yeniden inşa etmektir. Çağdaş uygarlığa Türkiye’yi ulaştıracağız, bunun mücadelesini yapacağız.

DELEGE AVCILIĞIYLA SİYASET YAPANLARIN BU ÜLKEYE FAYDASI YOKTUR

Tüzük Kurultayına gelince değerli arkadaşlarım, kısaca tüzükten de söz etmek isterim. 2010 yılında Genel Başkan olduktan sonra önümdeki en büyük hedef parti reformuydu. Partinin bir reforma ihtiyacı vardı. 8 yıldan bu yana, dar kadrocu siyaset anlayışıyla, parti içi iktidar kavgasına odaklanmış alışkanlıklarla mücadele ederek yepyeni bir siyaset anlayışını bu partiye yerleştirmeye çalıştımÖn seçimi neredeyse unutmuş olan bir örgütte, tüzüğe en az yüzde 85 ön seçim şartını ben koydurdum. İki kez üst üste kontenjan adayı olanların, üçüncü kez kontenjan adayı olmayacaklarına ilişkin tüzüğe hükmü yine ben koydurdum. Sadece bunları tüzüğe koymakla yetinmedik, ilk kez 55 seçim çevresinde ön seçim yaptık. Allah aşkına daha önce ön seçim mi vardı? 55 seçim çevresinde ön seçim yaptık. Bunun adı bu parti reformuyla beraber bir devrimdir arkadaşlar. Şimdi çıkıp bana ‘efendim Kılıçdaroğlu tüzük değişikliği getiriyor ön seçimi kaldıracak...’ Niye kaldıralım? Bunu söyleyen arkadaşlar dönüp acaba bizim tüzük değişikliğine bakıyorlar mı, yeni tüzüğe bakıyorlar mı? Delege avcılığıyla siyaset yapanların bu ülkeye faydası yoktur. Ülkeye faydanın yolu şudur; ülkenin sorunlarını nasıl çözeceğiz, önerilerimiz nelerdir? Eğer böyle bir siyaset anlayışıyla yola çıkıyorsanız benim başımın üstünde yeriniz var.

Getirilen tüzükle ön seçim maddesinde hiçbir değişiklik yapılmadı, aynen duruyor. Hatta aday saptama yöntemleri belirlenirken bir düzenleme daha yaptık. İl örgütlerinin görüşlerinin de alınacağını tüzüğe yazdık. Yani sizin ilinizde ön seçim mi yapalım, merkez yoklaması mı yapalım? Bunu da oraya yazdık. Ve biz Parti Meclisine girerken iller görüşülürken il başkanlarının önerisini de oraya götüreceğiz. Bu ne demektir? İl başkanlarımıza süreç içinde önem vermek demektir.

ADAY BELİRLEME MERAKLISI OLSAYDIM 2012’DE ÖN SEÇİM ŞARTINI GETİRMEZDİM

Ben değerli arkadaşlarım, milletvekili adayı belirleme meraklısı değilim. Beni en çok rahatsız eden hususlardan birisi budur. Bana en yakın olanlar şunu aday göster, bunu aday göster. En uzak olanlar şu olmasın, bu olmasın diyenler. Adayı en iyi belirleyecek olan örgütün kendisidir. Aday belirleme meraklısı olsaydım 2012’de ön seçim şartını getirmezdim. 55 ilde önseçim yaptırmazdım. Nasıl olsa eski tüzük var, her şey merkezden belirleniyor. Örgüt mü? Bırakın örgüt ne yaparsa yapsın. Örgütün üzerine baskı kurarsınız, örgüt ses çıkaramaz hale gelir, siz de istediğinizi yaparsınız. Ben bu anlayışı reddediyorum. Bu anlayışa asla ve asla yanaşmadım ve yanaşmayacağım da. Örgüt, partiyi yıllardır iktidar olmamasına karşın ayakta tutuyor. Örgüte güvenmeyeceksiniz de kime güveneceksiniz? 2015 seçimlerinde 7 Haziran’da 55 yerde ön seçim yaptım, ben de rahat ettim, örgüt de rahat etti. 55 yerde ön seçim yaptık. Yeni arkadaşlar geldi parlamentoya. Ön seçimi aşıp gelenler oldu. Bütün milletvekili arkadaşlarım da parlamentoda ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar, çalışıyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, hiçbir partinin göstermediği çabayı bizim milletvekillerimiz gösteriyorlar, 81 ile gidiyorlar.

Şu gerçeği de önünüze koymak isterim. Genel Başkan olmadan önce iktidar partisinin ve yandaşlarının en çok kullandıkları cümle neydi? Cümle şuydu: “Efendim CHP Sivas’tan öteye gidemez.” Bir gerçeği dile getiriyorlardı. Peki bugün? Cumhuriyet Halk Partisi sadece Sivas’tan öte değil, Avrupa’ya da, Amerika’ya da, Avusturalya’ya da, dünyanın her tarafına rahatlıkla gidebiliyor. Kendi topraklarımıza elbette gideceğiz. Diyarbakır’a da, Şanlıurfa’ya da, Hakkari’ye de, Bitlis’e de niye gitmeyelim? Artık göğsümüzde CHP rozeti onurumuzla gidiyoruz, esnafı geziyoruz. Çünkü onlar da şu noktaya geldiler, Kürt sorununu çözecek olan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. CHP dışında hiç kimse bu sorunu çözemez. Ve yine onlar çok iyi biliyorlar Cumhuriyet Halk Partisi demokrasi ve özgürlük bağlamında bu sorunu çözecektir. 15 yıldır çözemediler 15 yıldır. Şehitler üzerinden siyaset yapıyorlar, fakir fukaranın çocuğunu gönder askere kendi çocuklarını askere göndermek için her türlü dümeni çevir. Sonra şehitlerin arkasından gözyaşı dök. Bu oyunu da artık Türkiye’nin görmesi lazım, Türkiye’ye göstermemiz lazım.

DEMOKRATİK YARIŞMA KÜLTÜRÜ BU PARTİYE MUTLAKA GELECEK

7 Haziran seçimlerinden sonra değerli arkadaşlar, biliyorsunuz bir süre sonra yeniden seçime gittik. Şu anda mevcut bütün milletvekilleri, ben dahil tamamımız merkez yoklamasıyla geldi parlamentoya. Bir düzenleme yaptık, ön seçimden gelen arkadaşların tekrar ön seçime girmelerini doğru bulmadım. Büyük emek harcanmıştı, önseçime saygı duymamız gerekiyordu ve o arkadaşların tamamını bulundukları listelerde, bulundukları konumlarla yeniden seçime gittik. Bu neyi gösteriyor? Ön seçime verdiğimiz değeri ve önemi gösteriyor. Herkesin bunu bilmesi lazım. Parti içi demokratik yarış kültürünü yerleştirmek için 8 yıldır mücadele ediyorum demokratik yarış. Bunun mücadelesini veriyorum. Bir hayli mesafe kat etmemize rağmen, hastalıklı eski alışkanlarla ne yazık ki hala bu parti kültürünü arzu ettiğim oranda partiye yerleştiremedim. Ama bunun mücadelesini mutlaka yapacağım. Demokratik yarışma kültürü mutlaka ama mutlaka bu partiye gelecektir.

PARTİ KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİLDİR, PARTİ HEPİMİZİNDİR, TÜRK MİLLETİNİNDİR

Parti içinde demokrasiyi bütün dirençlere rağmen yerleştirirken, ‘ben yoksam parti de yok’ anlayışı egemen olan arkadaşlarımız var. O arkadaşlarımıza açık ve net şunu söylüyorum, ‘ben yoksam parti de yok’ diyen arkadaşlar, kapı burada çıkıp gidebilirlerParti kimsenin babasının malı değildir. Parti hepimizindir, Türk milletinindir parti, Kuvvayimilliyecilerin partisidir bu parti. Sıradan bir parti değildir, avukat bürolarında kurulan bir parti değildir. Savaş meydanlarında kurulan bir partidir. Bu partide ben ne olacağım kaygısıyla yola çıkanların bu partide yeri yoktur, bu partinin kültüründe de yoktur. 1980 sonrası lümpenleşen bir yapı vardı. O yapıyı yok edinceye kadar mücadele edeceğim. Her partili bir dava insanı olacak. Türkiye’nin bu kadar derdi varken ben ne olacağım, biz ne olacağız diye yola çıkanlar partiye ihanet ediyorlar, açık ve net söylüyorum.

KİM SEÇİMLER ÖNCESİ MAHALLELERE SANDIK KOYMAZSA PARTİDE TUTMAYACAĞIM

Örgüt içi seçimler, eskiden sandık mı konurdu Allah aşkına ya? Dedim ki, mutlaka sandık koyacaksınız, her mahalleye koyacaksınız. Üye gelip oyunu kullanacak. Yüzde yüz yaptık mı? Hayır, biliyorum. Ama önemli bir başarı sağladık. Bu süreci götüreceğim. Kim seçimler öncesi mahallelere sandık koymazsa partide tutmayacağım. Üyenin iradesine kimsenin ipotek koymaya hakkı yoktur. Üye gelecek, delegeyi kendisi seçecek. Bürolarda oturup delege yazmanın da mantığı yoktur.

PARTİ İÇİ YARIŞMAYI HER ZAMAN TEŞVİK ETTİM

Değerli yol arkadaşlarım, her zaman parti içi yarışmayı teşvik ettim, her zaman. Genel Başkan seçimi için yüzde 20 ve divanın önünde imza atma şartı vardı. Allah aşkına bunu uzaydan gelen adamlar mı kaldırdı? Ben kaldırdım. Yüzde 20’yi yüzde 10’a indirdim. Divan önünde imza atma ayıbından da bu partiyi kurtardım. Ne demek divanın önünde imza atacaksın, delegeyi baskı altına alacaksın? Delege istediği gibi imza atar. Ama şu gerçeği de söylemekten kendimi alamıyorum. Delegenin çift kişilikli olmaması lazım. Hem ona imza veriyorum, hem buna imza veriyorum. Olmaz, doğru değildir, ahlaki değildirHiçbir zaman hiçbir delegeye neden oraya imza attın lafını etmedim. Benim lehime veya aleyhime imza atan herkes kapıma geldiğinde, yani Genel Başkanlık makamına geldiğinde, hiçbir zaman sorgulamadım. Diğerlerini yani Genel Başkan Yardımcılarını, yani İl Başkanlarını nasıl karşıladıysam, nasıl uğurladıysam, o arkadaşlarımı da öyle karşıladım ve öyle uğurladım. Yarışa girmek isteyen hiçbir Genel Başkan Yardımcısının ya da Genel Başkan adayının önünü kesmedim. Herkes demokratik olarak yarışabilir, niye keselim? Eski alışkanlıkların nüksetmesini kabul etmiyorum, baskıyı kabul etmiyorum, delege üzerinde baskıyı kabul etmiyorum. Her delege özgür iradesiyle gidip oyunu kullanmalı. Bunu yaptığımız zaman ses vermiş oluruz, bunu yaptığımız zaman evet bu partide demokrasi var, demokrasi kültürü yerleşmiş bu partide, bunu söylemiş oluruz.

Genel Başkan olduktan sonra, blok liste esastı, çarşaf liste istisnaydı, ne yaptım, tam tersini yaptım, çarşaf liste esas, blok liste istisna. Yanlış mı yaptık? Örgüt istiyordu, çarşaf liste olsun diyordu. Olur, çarşaf liste yaparız. Çünkü örgütün iradesine güveniyoruz biz, örgütün iradesi önemlidir. Örgütün iradesine rağmen Genel Başkanlık yapılmaz, örgütün iradesine rağmen siyaset yapılmaz, örgütün iradesine saygı göstermek zorundasınız. Genel Başkan olduktan sonra hiçbir kurultayda blok liste önerisi verin demedim. Tam tersine engelledim, çarşaf liste olsun dedim. Hepsinde çarşaf liste oldu. Yani tüzüğe, yani kurallara uydum, yani delegeye güvendim. Yani dedim ki, evet delege ne yaparsa doğruyu yapar. Delege Türkiye’yi yönetecek, Türkiye’yi seslendirecek, onurlu bir duruş sergileyecek, elbette bir Genel Başkan seçecektir. Genel Başkan dediğiniz kişi gökten zembille inmiş bir kişi değil. Genel Başkan dediğiniz kişi Türkiye’nin sorunlarını bilen, çözüm üreten, örgütüne güvenen ve Türkiye’nin çağdaş uygarlığa ulaşması için elinden gelen her türlü çabayı gösteren kişidir Genel Başkan. Genel Başkan olmak kolay değil ki. Aile hayatımız bitti bizim. Günün 24 saati çalışıyorum. Şunu rahatlıkla iddia ediyorum, Türkiye Cumhuriyetinde şu anda CHP Genel Başkanının gösterdiği çabanın onda birini dahi diğer Genel Başkanlar göstermemiştir.

Değerli arkadaşlarım, illerin bir kısmında blok liste yapıldı. İtiraz mı ettik? ‘Orada blok liste, buraya gelince niye çarşaf listeyi kaldırıyorsun…’ Kimsenin kaldırdığı yok. Genel Başkan olduğumda cinsiyet kotası yüzde 25’ti. Ne yaptık? Yüzde 33. Hata mı yaptık? Hem diyeceksin efendim kadınlar siyasete daha fazla girsin, hem de önünü keseceksin. Biz ne yaptık? Yüzde 33 cinsiyet kotası. Şimdi çağrı yapıyoruz, ne diyoruz? Yüzde 33’ü siyasi partiler yasasına getirin. Çünkü tüzük bizim iç işimiz. Ama eğer siyasal partiler yasasında yüzde 33’lük, en az yüzde 33’lük cinsiyet kotası gelirse o zaman parlamentodaki kadın sayısı artacaktır. Parlamentonun saygınlığı artacaktır, kadının saygınlığı artacaktır. Kadına siyasette verdiğimiz değerin önemi duyulacaktır. Nerede? Bütün dünyada. Bunu yapmak zorundayız.

Gençlik kotası yoktu. Ülkenin yarısı genç gençlik kotası yoktu. Yüzde 10 yaptık, şimdi yüzde 20’ye çıkarıyoruz. Yanlış mı yapıyoruz? Gençlere siyaset yolunu biz açmayacağız da, kimler açacak? Açacağız, gençler siyaset yapacak. Sadece bayrak asmak değil, afiş yapıştırmak değil, onlar da siyaset yapmalı, onlar da parlamentoya gelmeli, onlar da belediye meclis üyesi olmalı, onlar da belediye başkanı olmalı. Siyasetin her alanında gençler olmalı, gençlerin önünü açmak zorundayız. Allah aşkına hatırlar mısınız, Gençlik ve Kadın Kolları Kurultayını herkes unutmuştu, böyle bir kurultay yapılmıyordu. Yıllardır ne Gençlik Kolları Kurultayı, ne Kadın Kolları Kurultayı, bunlar zaten unutulmuştu. Peki, kimin zamanında bunlar kurumsal hale geldi, belli aralıklarla kendi kurultaylarını yapıyorlar? Genel Başkan olduktan sonra. Yapacaksınız kurultaylarınızı... Oraya da müdahale etmedik, birden fazla aday çıktı, yarışın dedik, oturun yarışın kim Genel Başkan seçiliyorsa başımın üstünde yeri var. Ama tek kuralımız Cumhuriyet Halk Partisinin ilkeleri. O ilkelerden hiç kimse ama hiç kimse ödün veremez.

PARTİ ÜYESİ PARTİ MİLİTANIDIR, NOKTA!

Geldiğim günden bu yana üye reformunu yapmak benim içimde bir ukdeydi. Ön seçimde bakıyorsunuz üye sayımız 30 bin, ön seçimde oy kullanan üye sayısı 15 bin. Burada bir çarpıklık var, bir yanlışlık var burada. Üye yapısının düzelmesi lazım. Bunun için buraya hüküm getirdik, tüzüğe yeni düzenlemeler getiriyoruz. Ben şunu istiyorum, parti üyesi parti militanıdır, nokta! Parti üyesi parti militanıdır. Gittiği yere göre çalışır, didinir, sorunları bilir, dişe diş mücadele eder. Ne mücadelesi? CHP’nin iktidarı için mücadele eder. Parti üyesi dediğimiz budur. Efendim evimde oturayım, bizim il başkanı, ilçe başkanı seçildiği zaman sandığa gideyim onun için oy kullanayım tekrar evime gidip oturayım. Bu parti üyeliği değildir. Parti üyesi dişe diş mücadele eden kişidir. Sayı az olsun hiç önemli değil. Ama ben bilmeliyim ki, bir avuç insansa bir avuç insan, bir kitleyse bir kitle Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarı için dişe diş, göze göz mücadele ediyor. Ben böyle üye istiyorum, bunun mücadelesini veriyorum. Bunun için tüzüğü değiştirmek istiyorum. ‘Efendim işte üyeleri atacakmışız partiden...’ Niye atalım partiden? Siyaseti etik düzeyde yaparsanız başımın üstünde yeriniz var. Siyaseti mahalle kavgalarında ya da mahalle kahvelerinde konuşulur üslupla yaparsanız bu doğru değildir. CHP’nin delegelerine de, milletvekillerine de yakışmaz. Yakışanı bilgiye dayalı söylem, hep söylerim bilgiye dayalı söylem. Bilginiz olacak, neyi niçin söylediğinizi bileceksiniz, hangi gerekçeyle söylediğinizi bileceksiniz. Bunu yapmazsanız olmaz. Bunun olması lazım. İnternet üyeliği getirdik. Emin olun internet üyeliğini üç yıllık çaba sonunda getirebildim ancak. Efendim partiye üye olurlar. Ya üye olsun, örgütten gelen şikayetler üzerine şöyle bir düzenleme de yaptık MYK olarak. İnternet üyeliğini alacağız, listeleri örgütlere göndereceğiz, örgütler evet bunlar partiye üye olabilir derlerse üyelikleri MYK’da kabul ediliyor. Örgütün orada görüşünü alıyoruz.

ÜYE YAPISINDA DA BİR REFORM YAPACAĞIZ

Teknolojik altyapı, yani bilgisayar altyapımız. Şunu gayet rahat söyleyebilirim, hiçbir partide olmayan teknoloji alt yatırımını yaptık. Şimdi adres kayıt sistemi üzerinden bir üye güncellemesi yapıyoruz. Üye var adresi belli değil, üye var telefonu belli değil. Bize diyorlar ki bununla götürün. Niye bununla götürelim? Eğer üye sistemini düzeltecekseniz telefon açtığımda karşımda üye olmalı, ben açmalıyım o üyeye telefonu. Ben o üyeye yılbaşında yeni yılını kutlamalıyım. Ramazan bayramında, kurban bayramında bayramını kutlayabilmeliyim. O nedenle üye yapısında da bir reform yapacağız, bunun da mücadelesini yapıyorum.

Üyelikle getirdiğimiz düzenlemelerle partinin eğitim almış, sandıklarda çalışan, altını çiziyorum sandıklarda çalışan, emek veren üyelerinin liyakat esasına göre ödüllendirilmesini sağlayan bir düzen getireceğiz. Üye oldum her şeyi yaparım, yok. Üye oldun çalışacaksın, eğitimini alacaksın parti nedir, ne değildir. Parti okulu mu vardı eskiden? Eski Genel Merkez binamız duruyordu bomboş harabe halde. Parti okuluna dönüştürdük. Binlerce kişi eğittik orada. CHP’nin ilkelerini aktardık onlara. Yanlış mı yaptık? Gönüllü olarak partiye destek verenlerle parti üyelerini birbirinden ayırıyoruz. Parti üyesi partinin hakkını, hukukunu sonuna kadar savunan kişi demektir. Gönüllü üye gelir seçimlerde partiye oy verir. İkisini ayırmamız lazım.

“Efendim mevcut üyelerimizi yok sayacaklar...” Niye yok sayalım? Mevcut üyelerimizi yok saymadan, bütün üyelerin başımızın üstünde yeri var. Onların hukuklarını koruyarak üye reformunu hızla tamamlayacağız. Söylenenin aksine üyeden korkan bir yönetim anlayışıyla değil, üyeye özgüvenle güvenen, üyeliği en geniş tabana yayan, en zengin destek birimlerini oluşturan bir yapıyı hedefliyoruz. Hedefimiz budur. Parti içi eğitim, aidat bağı ve parti çalışmalarına aktif katılmayı teşvik eden, sadece destekçi olarak partiyle bağını sürdürmek isteyenlerin ilişkilerini de ayrıca düzenliyoruz. Bu esaslı üye reformunun temelini de bu tüzükle atıyoruz.

TEK SES ÇIKARACAK, TEKRARIN GÜCÜNE İNANAN BİR ÖRGÜT İSTİYORUM

Değerli arkadaşlarım, etkin bir üye yapısının yanı sıra güçlü bir örgüt istiyorum. Bunun için il ve ilçe başkanlarının güçlü olması lazım. İl ve ilçe başkanları bölgelerinde partinin önderleridir. En güçlü aktörleridir. Parti örgütünü yönetirler. Bunu yeni tüzükle açık bir şekilde vurguladık ve kurumsallaştırdık. İl ve ilçe başkanları en büyük yöneticidir ilde. Ancak parti içi demokrasi disipline uymayacağız anlayışına izin vermez. ‘Efendim ben milletvekili seçildim ne demek efendim grup iç yönetmeliği, ona da uymuyorum ben istediğim televizyon kanalına çıkarım, istediğim gibi konuşurum…’ Konuşamazsın arkadaş. Bugüne kadar ses çıkarmadım, bundan sonra izin almadan çıkıyorsa kusura bakmasın bu partide yeri yoktur. Örgütün önünde söylüyorum bunu. Bizim disiplinli bir örgüte ihtiyacımız var. Tek ses çıkaracak, tekrarın gücüne inanan bir örgüt istiyorum. ‘Efendim Genel Başkan konuştu, bütün dünya duydu, benim artık yeni şeyler söylemem lazım…’ Niye kardeşim? Tekrarın gücü vardır. Aynı şeyi sürekli tekrar edeceğiz, “tek adam rejimi”, “haramilerin düzeni”, bunları sık sık dile getireceğiz. Kahvede, tarlada, lokantada, caddede, sokakta her yerde dile getireceğiz.

SADE, DÜZ, ANLAŞILIR BİR TÜZÜK

Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar sıradan şartlar değil. Tarih bize çok ağır bir sorumluluk yüklemiş durumda. Son kurultayda Genel Başkan seçildiğimde kapanış konuşmasında şunu söylemiştim: “Kurultayın bana yüklediği görevin ağırlığını biliyorum, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar bize yeni görevler yüklemiş durumda.” Bu görevleri mutlaka ama mutlaka hepimiz yerine getirmek zorundayız. Genel Başkan olarak ben, parti üyesi olarak vatandaş hep beraber sorumluluğumuzun bilincinde olacağız. Disiplinli bir örgüte ihtiyacımız var. Bu nedenle disiplin hükümlerini de zamanın koşullarına uydurduk. Yeni tüzükte onlar da var. Tüzüğün, zamanın ruhuna uygun, hayatın dinamiğine ayak uydurabilecek esneklikte, kullanışlı, rahat anlaşılabilir, sade, pratik ve iç tutarlılığının olması gerekiyordu. Böyle bir tüzük yaptık, böyle bir tüzük taslağıyla önünüze geliyoruz. Eski tüzüğe bakın birbiriyle çelişen dünya kadar hüküm var. Şimdi herhangi bir örgüt üyesi tüzüğü açtığı zaman hangi maddede ne yazıyorsa tamamı orada var. Bir de efendim 55. madde varmış, 75. maddede böyle söylüyormuş, efendim 12. madde bunun tam tersini söylüyormuş. Bunları kaldırdık yok öyle bir şey. Sade, düz, anlaşılır bir tüzük.

Sözlerimin başında söylemiştim, Genel Başkan olduktan sonra parti kültürünü tamamen sağlıklı bir yapıyı oluşturmak ve bir parti reformu yapmak istemiştim. Adım adım yaptım bunları. Kavgalardan olabildiğince partiyi uzaklaştırdım. Eski hastalıklardan olabildiğince partiyi uzaklaştırdım. Eski hastalıkları bir şekliyle hala gündeme getirenleri de uzaklaştıracağım, hiç izin vermeyeceğim.

Yaptıklarımızın bir kısmını anlattım, bundan sonra yapacaklarımız var. Disiplinli bir örgüt, özgüveni yüksek olan bir örgüt, her eve, her bakkal dükkanına, her kahveye rahatlıkla giren ve söylediği sözün ne anlama geldiğini bilen, özgüvenle konuşan, kendisine güvenen örgüt ve parti militanı üyeler istiyorum. Bu yapıyla yola çıkacağız. Daha fazla gencin olmasını istiyorum. Gençler partide daha fazla olmalı. Gençlerin sesi biraz daha yüksek çıkmalı. Kadınlar daha görünür olmalı. Kadınların da sesi biraz daha yüksek çıkmalı. Bunun da mücadelesini vermeli kadınlar. 2019 seçimleri dün Aydın’da söyledim, Büyükşehir Belediye Başkanı demişti ki, “Cumhuriyet aslında bir kadın devrimidir” demişti. Evet Cumhuriyet bir kadın devrimiydi. Seçme, seçilme hakkını getirmişti kadınlara. Hayatın her alanında kadınlar olacaktı. Medeni kanunda olağanüstü eşitlik ilkelerine yer verilmişti kadın – erkek eşitliğine. Bugün çok daha iyi bir noktadayız. 2019 seçimlerinde demokraside bir devrim yapacağız ve o devrimi gerçekleştirecek olanlarda bu ülkenin kadınları.

Değerli arkadaşlarım, eski alışkanlıklar, eski hastalıklar yüzde yüz bitti mi? Hayır bitmedi. Ben de biliyorum siz de biliyorsunuz. Ama bunu bitireceğiz, bu işin yolu yok bunu bitireceğiz. Ha bunu ben tek başıma mı yapabilirim? Hayır, tek başıma yapamam, böyle bir gücüm yok. Bunu örgütümle beraber yapacağım. Örgütle beraber yapacağız. Bugüne kadar yaptığımız reformların tamamının arkasında örgütün sarsılmaz imzası var. O imzaya güveniyoruz biz.

Dolayısıyla ben örgüte güveniyorum ve yeni tüzüğü de sizlere emanet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.