13.05.2019
13.05.2019
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ (ÇGD) 2018 YILIN BAŞARILI GAZETECİLERİ ÖDÜL TÖRENİNDE KONUŞTU
(11 MAYIS 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çankaya Çağdaş Sanatlar Galerisi'nde düzenlenen Çağdaş Gazeteciler Derneği "2018 Yılın Başarılı Gazetecileri Ödül Töreni'ne katıldı.
Genel Başkan burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim, gazetecilere konuşmak, işin zor cephesi bu galiba.
Sizler aslında birer kamu görevlisisiniz. Halk adına halkın gözü, kulağı ve sesi olarak onların sorunlarını bir şekliyle dile getiriyorsunuz. Bazen yazarak, bazen yorumlayarak, bazen bir film yaparak, hemen hemen hayatın her alanına girip geniş kitleleri, toplumu bilgilendiriyorsunuz. O nedenle çağdaş demokrasilerde medya yasama, yargı ve yürütmeden sonra dördüncü güç olarak belirleniyor. Ben bir dönem bir Başbakana, “Gelin anayasa değişikliği sırasında dördüncü güç olarak da medyayı yazalım” demiştim. Böylece medya da çağdaş demokrasilerde olduğu gibi bir anayasal kurum olarak yerini alsın diye düşüncemi ifade etmiştim, ama bu olmadı.
Tabi gazeteciliğin çok zor olduğunu biliyorum. Hele Türkiye koşullarında çok daha zor olduğunu biliyorum. Birinci zorluk şuradan geliyor, gazetecilikte mesai diye bir kavram yoktur. Bir yerde olay olmuştur, günün 24 saatinde gazeteci oradadır. Yağmur mu var, kış mı var, kar mı yağıyor, hava sıcak mı, hava soğuk mu bunlara bakılmadan geniş kitleler bilgilensin diye gazeteciler oraya koşarlar.
İkinci temel zorluğu var. Eğer gazeteci rahat bir haber yapabiliyorsa, yazabiliyorsa, yorumlayabiliyorsa, haberi olduğu gibi alıp geniş kitlelere taşıyabiliyorsa orada demokrasi vardır ve gazeteci yaptığı her haberden özel bir keyif alır, geniş kitleleri bilgilendirdiği için. Ama haberi yapıp bu haberi geniş kitlelere yansıtamıyorsa ya da büyük baskı görüyorsa veya yazdığı haber çöp sepetine atılıyorsa orada demokrasi yoktur. Bugün geldiğimiz nokta Türkiye’de budur. Bunu söylediğim için aslında ben de rahatsızım, keşke bu olmasa diyorum. Ama gerçekler bazen çıplak ve acı, bunları dillendirmek gerekiyor. Dillendirmek zorunda olanlardan birisi de benim. Bunu dillendirmediğim takdirde görevimi yapmamış olacağım.
Gazetecilere bakıyoruz, dünyada en çok gazeteciyi hapseden ülke Türkiye. Ama yetkililer diyorlar ki, “Türkiye’de demokrasi var.” Cumhuriyet Gazetesi yazarları içerde, neden? Eren Erdem içerde, neden? Osman Kavala içerde, neden? Neden bunlar içerdeler? Hangi gerekçeyle içerdeler? Yolsuzluk mu yaptılar, başka şeyler mi yaptılar? Hayır. Bunlar gazeteci ve sadece haber yaptılar, haber peşinde koştular.
Dolayısıyla; Türkiye içerde ve dışarıda olmak arasında çok büyük farklılığın olmadığı bir yarı açık cezaevi görünümündedir dersek, Türkiye böyle bir görünümdedir dersek aslında yanılmamış oluruz. İçerdekilerle dışardakilerin bir farkı var mı? Var. Birileri dört duvar içinde, diğerleri daha geniş bir alanda, ama aynı hapishaneyi paylaşıyorlar. Düşünün, belki size tuhaf gelecek bu benzetme ama düşünün, barış isteyen bir akademisyenin pasaportunu elinden alıyorsunuz, üniversiteden atıyorsunuz, yurtdışına çıkmasını yasaklıyorsunuz, çalışmasını yasaklıyorsunuz. Nerede yaşıyor bu insan? Büyük bir coğrafyada ve bir hapishanede. Bunu sanmayın ki sadece Türkiye görüyor. Bütün dünya görüyor aslında bunu. Görmemesi zaten mümkün değil. Böyle bir yapı içinde gazetecilik yapmanın çok zor olduğunu elbette ben de biliyorum, sizler de biliyorsunuz.
Eğer biz sadece gazetecilerin değil, sizlerin dile getirdiği akademisyenlerin, avukatların, yazarların, sanatçıların, çizerlerin özgür olduğu bir Türkiye’yi inşa edebilirsek o zaman hep birlikte görevimizi yerine getirmiş oluruz.
Biliyorum zorluklarımız var. Bugün sabah kalkıp internet sitelerine baktığımda sizlerle ilgili üç haber, bugünün üç haberiyle karşılaştım. Birinci haber şuydu, Hürriyet Gazetesini basan kişi AK Partinin Londra temsilcisi olarak atanmıştı. Bir gazeteyi basıyorsunuz, sopalarla basıyorsunuz gazeteyi, terör estiriyorsunuz ama siz demokrasinin beşiği olan bir ülkeye o gazeteyi basan kişiyi bir partinin temsilcisi olarak atıyorsunuz. Hangi çelişkiden söz edeceğiz, hangi akıldan ve hangi mantıktan söz edeceğiz? İkinci haber Zeynep Kuray, İrfan Tunççelik ve Canan Coşkun’un gözaltına alınmasıydı, üç gazetecinin gözaltına alınması. Bir günde yaşadığımız olaylardan ikincisi. Üçüncü olay, Yavuz Selim Demirağ’ın saldırıya uğramasıydı. Bugün hastanede ziyaretine gittim. Bir gözünde bant, kafasında sargı. Bir televizyon programından çıkıyor evine giderken, evinin kapısını açarken, dış kapıyı açarken üç katlı bir apartman Yenimahalle’de oturuyor kendi ifadesiyle, 7 kişinin saldırısına uğruyor ve sopalarla uğruyor. “Ellerimle kafamı tuttum” diyor, öldürün diye bağırıyorlar, ağır bir travma ve gerçekten de ölümden dönen bir gazeteci. Ne yaptı bu gazeteci? Bir televizyon programına katıldı ve düşüncelerini açıkladı. Ne diye suçluyorsunuz? Neden düşüncelerini açıkladın diye. Ne yapıyorsunuz? Seni sopalarla öldüreceğiz.
Faillerin bulunması lazım, yakalanması lazım, yargılanması lazım. Sağlıklı bir yargılama yapılır mı? Endişem var. Çünkü az önce kuvvetler ayrımından söz ettik yasama, yargı, yürütme diye ve dördüncü güç de medya olsun dedik. Medya halkın gözü, kulağı ve sesi, medya geniş kitlelerin sorunlarını dile getirecek diye. Burada az önce Cargill işçilerini de gördük. Hangi medya ne kadar Cargill’deki sorunlara eğildi, oradaki işçilerin sorunlarına eğildi. O fabrika kurulurken Bursa’da acaba parlamentoda bizler nasıl mücadele verdik, kaç kez Anayasa Mahkemesine gittik, kaç kez o fabrika Türkiye’de olmasın, kurulmasın diye mücadele ettik. Ama geniş kitlelere ne kadar ulaşabildik biz? Şimdi o işçi arkadaşlarımıza burada ödül veriyoruz. Ödül onların hakkı. Çok daha fazlası onların hakkı. Ama gönül ister ki onların sorunlarını Türkiye’nin bütün medya dünyası sadece Türkiye değil bütün dünyaya taşısın. Bunlar yeteri kadar olmuyor.
Değerli arkadaşlarım, karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım. Ama asla karamsar değilim asla. Birlikte mücadele ettiğimizde çok güzel sonuçlar elde edebiliriz. Türkiye’nin bütün demokratlarının alt ayrımları bir tarafa bırakıp birleşmeleri gerekiyor. Eğer bu ülkede demokrasi olacaksa hepimiz için olacak. Birlikte mücadele ettiğimiz zaman kazanabiliriz. Ayrı ayrı mücadele değil, birlikte mücadele etmek zorundayız.
Evet baharı getireceğimizden söz ettik, evet bahar geldi. Bursa yalnız yüreğimde bir yara olarak duruyor. Ama biz önümüzdeki süreçte yine aynı tempoda ve aynı çizgide mücadelemizi sürdüreceğiz. Hepimizin demokrasiye ihtiyacı var. Hepimizin yürekli gazetecilere ihtiyacı var. Hepimizin gerçekleri öğrenmeye ihtiyacı var. Hepimizin birlikte mücadele etmeye ihtiyacı var. Çünkü bu devlet sıradan bir devlet değil. Bu devlet birileri masa başında sınırları çizdi diye düşüneceğimiz bir devlet değil. Kanla, gözyaşıyla kurulan, demokrasi için ağır bedeller ödenen bir devlet bu. O zaman birlikte demokrasiyi yeniden inşa etmek zorundayız bütün kurumlarıyla ve bütün kurallarıyla. Bunu yaptığımız zaman caddeye çıkıp rahatlıkla gezebileceğiz ve düşüncelerimizi aktarabileceğiz ve hepimiz birbirimize saygı göstermesini bileceğiz. Eğer biz bunu yaparsak dünyada saygınlığı olan bir ülke olarak yeniden kendimizi bir başka yerde konumlandırmış olacağız.
Biliyorum bu toplantı için biraz uzun bir konuşma oldu, ama beni bağışlayın bunları söylemek zorundaydım. Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
ÇGD güzel bir görev yapıyor. Zaten gazeteci diye tanımladığımız gazeteci sayısı da giderek azalıyor. Sizler mücadele ediyorsunuz biliyorum. Gazetelerden yüzlerce kişi kovuldu, bunu da biliyorum. Belli yerlerde ekmek peşinde koşan pek çok gazeteciyi de biliyorum. Hem çalışayım, hem üreteyim, hem kazanayım, hem geçimimi sağlayım, özgürce haber yapayım diyen binlerce, yüzlerce gazetecimiz var. Bugün Türkiye’de Çağdaş Gazeteciler Derneği bu bağlamda önemli bir görev yapıyor. Ben Sayın Genel Başkanına hepinizin huzurunda yürekten teşekkür ediyorum ve ödül alan gazetecilere de gerçekten teşekkür borçluyuz. Onların haberleri sayesinde biz de çoğu kez gerçekleri bir sabah açıp gazetelere baktığımızda öğreniyoruz. Yine haber yapan, haber peşinde koşan, günün 24 saatini habere ayıran bütün haberci dostlara, gazetecilere yürekten teşekkür ediyorum, sağ olun diyorum.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024