27.08.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Zor Ama Yine De Sor” Programına Katıldı (27 Ağustos 2022)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; 196Sekiz Youtube Kanalında yayınlanan "Zor Ama Yine De Sor" programına katıldı, Armağan Çağlayan'ın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Armağan Çağlayan- Kemal Bey hoş geldiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Teşekkür ederim.

Armağan Çağlayan- Nasılsınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet iyiyim.

Armağan Çağlayan- İyi gözüküyorsunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- İyi olacağız tabiki, çünkü umutlarımız var, beklentilerimiz var, güzel şeyler yapacağız, Türkiye’ye huzur gelecek, barış gelecek. Kucaklaşacağız, geçmişin acılarından arınacağız. Bunların hepsi güzel şeyler, yapacağız.

Armağan Çağlayan- Şimdi ikili gruplar halinde arkamda sorular gelecek, birini seçip cevaplayacaksınız, diğerinin cevabını duymayacağız. Bu soru grupları içinde bir kez ikisine de cevap vermek istiyorum deyip ikisini de cevaplayabilirsiniz. Bir kez de ikisini de cevaplamak istemiyorum, bana yeni soru verin diyebilirsiniz, yeni soru veririz.

İlk grupla başlıyorum. Cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçen kişiler arasında yaşı en büyük, altılı masada da ikinci en büyük kişisiniz. Bu durum seçimde karşınıza sizce nasıl bir sorun olarak çıkar?

Ya da Cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçen kişiler arasında yaşı en büyük, altılı masada da ikinci en büyük kişisiniz. Ama herhangi bir çırağınızı, yetiştirdiğiniz birini net bir şekilde göremiyoruz. Sizce bu bir problem değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir sorun değil. İki halde de sorun değil; birinci soruda da sorun değil, ikinci soruda da sorun değil.

Armağan Çağlayan- Peki, o zaman geçiyorum ikinci soruya.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, evet.

Armağan Çağlayan- Altılı masaya HDP’nin çağrılmasına en çok karşı çıkan kimdi?

Ya da altılı masaya HDP’nin çağrılmasını en çok destekleyen kimdi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu konu altılı masada hiç görüşülmedi.

Armağan Çağlayan- Hiç?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiç.

Armağan Çağlayan- Hiç bahsi bile geçmedi mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiç geçmedi evet.

Armağan Çağlayan- Üçüncü grup… Çok kesin ve net cevaplar veriyorsunuz Kemal Bey.

Kemal Kılıçdaroğlu- Söyledim doğruları söyleyeceğiz diye.

Armağan Çağlayan- Peki. Ekrem İmamoğlu’na “Bu yaptığınız yanlış“ dediğiniz an hangisiydi?

Ya da Meral Akşener’e “Burada haksızsınız” dediğiniz an hangisiydi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ekrem Bey’le konuşuyorum zaman zaman, kritik yapıyoruz. Ama bir olay verirsem doğru olmaz.

Armağan Çağlayan- Çünkü Ekrem Bey’in üzerine çok gidildiği için bu soru var aslında. Yani Türkiye’nin tek sorunu Ekrem Bey’miş gibi davranılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- İstanbul’un rantının çok büyük olması Ekrem Bey’in doğrudan hedef alınmasına yol açıyor. O nedenle Ekrem Bey giderse İstanbul’un rantını biz yeriz, biz paylaşırız diye bir düşünce egemen. O nedenle Ekrem Bey dikkatli davranmak zorunda ve bundan sonraki süreci de büyüterek götürmek zorunda.

Armağan Çağlayan- Diğer grup… Son 20 yılın en ağır şartlarını yaşamamıza rağmen iktidarın adayı Erdoğan hala yarışın içinde. Bunda muhalefet lideri olarak sizin en büyük kabahatiniz nedir?

Ya da son 20 yılın en ağır şartlarını yaşamamıza rağmen CHP açık ara bir numaralı parti değil. Bunda partinin lideri olarak sizin en büyük kabahatiniz nedir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar ve siyasetin hangi anlayışla yapıldığı aslında çok önemli. Eğer siyaseti siz inanç, etnik kimlik ve yaşam tarzı üzerinden yapıyorsanız böylesine garip bir tablo çıkıyor ortaya. Bütün bunlara rağmen yüzde 49 olan Ak Parti’nin oyu, yüzde 29’lara inmiş durumda. Aradaki fark nereye gitti? Bize ve diğer partilere gidiyor, dolayısıyla altılı masa önümüzdeki süreç içinde Türkiye’ye güzel vaatlerle gelecek.

Armağan Çağlayan- Diğer grup… CHP, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin Çin’in itiraz ve tehditlerine rağmen yaptığı Tayvan ziyareti hakkında ne düşünüyor?

Ya da CHP görevi bırakacağını açıklayan İngiltere Başbakanı Boris Johnson’dan sonra göreve Rishi Sunak’ın mı yoksa Liz Truss’ın mı gelmesinin Türkiye için daha iyi olacağını düşünüyor?

Kemal Kılıçdaroğlu- Biz, dışarıdaki politik gelişmeleri dikkatle izliyoruz, bu bizim görevimiz zaten. Çin’le ABD arasında ir tartışma çıkmasını, bir gerilim olmasını da riskli buluyoruz. Bu alanda iki ülkenin de daha dikkatli bir politika izlemeleri gerektiğine inanıyoruz. Bunu böyle ifade edersem yeter galiba.

Armağan Çağlayan- Altılı masanın en konuşkanı kim?

Ya da altılı masanın en sessizi kim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Altılı masada hepimiz de konuşuyoruz. Hiçbirimiz sessiz değiliz, hiçbirimiz de zaten öyle uzun uzun tiratlar falan söylemiyoruz yani.

Armağan Çağlayan- Bu programın çekildiği gün Cumhurbaşkanı adayı olup olmadığınız hala belli değil. Peki, vaatlerinize uygun şekilde parlamenter sisteme geçilirse, tıpkı Meral Akşener gibi Başbakan adayı olacağınız belli mi?

Ya da adaylık ihtimalinizin yükselmesiyle gündeme gelen Alevi kökeniniz sizce alacağını oyu ne kadar etkiler?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle… Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçtiğimiz andan itibaren tabi tablolar yeniden değişir, oturulur bakılır buna. Cumhurbaşkanı adayı olup olmama konusu yetki altı liderde yani altılı masada. Altılı masa oturacak bu konuda Türkiye’yi ve Türkiye’nin gerçeklerini düşünerek artı seçimlerden sonra da yanı anlayışın sürdürülebilmesi çok önemli, o anlayışı da sürdürebilecek bir aday belirleyecektir.

Armağan Çağlayan- Bu niye bu kadar önemli, ben bunu anlamıyorum zaten mesela. Yani niye bunun üstünde bu kadar tartışıldığını anlamıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Gündemi farklı bir yere taşımak için. Yoksa bu konuda altı lider bir açıklama yaptı. Yani biz belirleyeceğiz adayımızı ama daha seçim günü belli değil, şimdiden niye belirleyelim? Yani yapacak işlerimiz var. Bakın, önce neler yapacağınız konusunda anlaşacaksınız ki ondan sonra adayı belirleyeceksiniz. Bütün bu üzerinde anlaştığınız konuları hayata geçirecek kişiyi seçeceksiniz. Baştan kişiyi seçtiniz, sonra yapılacak konuları belirlediniz, ondan sonra nasıl olacak? Daha ciddi uyuşmazlıklar çıkabilir, oysa şimdi hiçbir uyuşmazlık yok, pekâlâ oturuyoruz uygar insanlar gibi tartışıyoruz. Neleri yapacağımızı, Anayasada neler değiştireceğimizi,Meclis İçtüzüğünde neler değiştireceğimizi, siyaseti kirlilikten nasıl arındıracağımızı, yıpranan bürokrasiyi nasıl yeniden inşa edeceğimizi, devlette liyakati nasıl sağlayacağımızı, Kesin Hesap Komisyonunu nasıl kuracağımızı, yolsuzluklarla nasıl mücadele edeceğimizi, bütün bunların hepsini düşünüyoruz ve hepsiyle ilgili oturup tek tek kararlar alıyoruz. Ve bu kararların altyapısını hazırlamak üzere yasal veya diğer açılardan Genel Başkan Yardımcılarının başkanlığında heyetler oluşturuyoruz, bu heyetler çalışıyorlar şu anda. Yani herkes tatilde falan sanıyor ama hiçbirimiz tatilde değiliz, çalışıyoruz.

Armağan Çağlayan- Son grup… Altılı Masada Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’ndan Ak Parti’deki yılları nedeniyle öz eleştiri istendi mi?

Ya da hangisi masada daha büyük gerginlik yarattı? Gültekin Uysal’ın aday tarifi mi yoksa Ali Babacan- Ahmet Davutoğlu arasındaki atışma mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Altılı Masada yani böyle öz eleştiri yapın falan diye değil yani biz geleceği inşa ediyoruz, geçmişi değil. Geçmişle uğraşmıyoruz zaten. Siz eğer bir gelecek inşa ediyorsanız ve Türkiye içinde yaşadığı sorunları aşmak istiyorsa gelecekte neleri yapacağımızı konuşmamız lazım. Geçmiş geçmişte kaldı. Orada yanlışlarımız olabilir, eksikliklerimiz olabilir, sonunda hepimiz insanız, hepimizin hataları olabilir ama bunlardan ders çıkarmamız lazım, aynı hatayı yapmamamız lazım. Ve o geçmişin birikimleri, siyaset kurumunun özellikle 20 yılda yaşanan büyük sorunları - o sorunlar bugün bizi omuzlarımıza yıkılacak, öyle görünüyor – nasıl aşacağımızı bizim düşünmemiz lazım, bizim oturup konuşmamız lazım. Biz bunu yapıyoruz, yoksa sen geçmişte şunu yapmıştın, sen şunu yapmıştın diye böyle bir kısır bir tartışmanın içine asla girmiyoruz; tam tersine güzel bir gelecek inşası için çaba harcıyoruz. 

Armağan Çağlayan- Kemal Bey hazırlanan sorular bitti, şimdi şahsi merak kısmı geldi. Mesela altılı masada şu konuşuluyor mu? Yapılacak ilk iş şu, yani bir iş sıralamasından söz ediyorum aslında. Çünkü eğer bir sistem değişikliğine bir daha gidilecek olursa…

Kemal Kılıçdaroğlu- Konuşuluyor, konuşuluyor, şöyle Armağan Bey… Mesela geldik, vatandaş oyunu verdi ve biz iktidar olduk, bakanlıklar vesaire falan herkes görevinin başında çalışıyor, ne yapmamız lazım?

Söyledik zaten, önce bir Hasar Tespit Komisyonu saptayacağız. Gelirimiz nedir, giderimiz nedir, borçlarımız nedir, yükümlülüklerimiz nedir, 5’li çeteye sağlanan imkanlar nedir, paralar nerelere nasıl harcanmış, israfın boyutları nedir? Bütün bunlarla ilgili süratle bir Hasar Tespit Komisyonu kuracağız ve bu komisyon çalışacak, karar alma sürecinde bizim önümüze veriler gelecek, o verilerden hareket ederek siz ancak sağlıklı kararlar alabilirsiniz.

İki, süratli bir şekilde Strateji Belirleme ve Planlama Teşkilatı kuracağız, hemen ilk kararnameyle bunu yapacağız. Bu ülkenin planlamaya ihtiyacı var ve bu ülkenin geleceği inşa etme konusunda da bir stratejiye ihtiyacı var. Bunu da belirledik, bunun da altyapısı hazırlandı. Bunun hukuki altyapısı nasıl olabilir onunla ilgili çalışmalar da yapıldı.

Üç, israf felaket bir pozisyonda ve israfın kesinlikle engellenmesi lazım bir genelgeyle. Cumhurbaşkanlığı devlette israfı engelleyecek, israfı yaratan bütün delikleri kapatacak bir genelge çıkaracak, bunu da Resmi Gazetede yayınlayacak, kamu kendisine çeki düzen verecek. Vatandaştan alınan her kuruşun mutlaka yerli yerinde harcanması lazım. Büyük israflar, büyük kayıplar, birilerine sağlanan olağanüstü imtiyazlar bunların tamamına son verilecek; alınan her kuruş bu ülkenin insanı için harcanacak.

Dolayısıyla biz, bu kararlarla aslında, başlangıçta, daha işin başında, işi ne kadar ciddiye aldığımızı, ne kadar tutarlı davrandığımızı… Ülke için çalıştığımızı, sağda solda mal mülk almayacağımızı, Amerikalara veya bir başka yerlere para transfer etmeyeceğimizi, kuracağımız vakıflar aracılığıyla malımızı başka bir yerlere taşımayacağımızı, her şeyi Türkiye’de bu ülkenin halkı için harcayacağımızı… Siyaseti kirlilikten arındıracağımızı, var olan yozlaşmayı büyük ölçüde bitireceğimizi… Toplumda ciddi bir kamplaşma var; herkes birbirinin kimliğiyle, inancıyla, yaşam tarzıyla ilgilenmeye başladı, bütün bunları sonlandıracağımızı, herkesin inancına, herkesin kimliğine, herkesin yaşam tarzına saygı duyacağımızı… Ekonomide belli değişimler ve dönüşümlere ihtiyacımız var bu belli bir zaman dilimi içinde gerçekleşecek, Türkiye’nin katma değeri yüksek ürün üretmesi lazım. Dünyada söz sahibi olmak istiyorsa Türkiye, bölgesinde söz sahibi olmak istiyorsa Türkiye, ürettiği ürünler dünyanın her tarafına mutlaka gönderilmeli ihraç edilmeli diye düşünen bir Türkiye istiyorsak katma değeri yüksek ürün üretmemiz lazım. Bunun için üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Ve biz üniversite özerkliğini sağlayacağımızı, YÖK’ü kaldıracağımızı, üniversitelerin bilgi üreteceğini, düşünce özgürlüğünün önünü açacağımızı, bir kişi farklı düşündü diye üniversitelerden atılmayacağını, tam tersine aykırı düşüncelerin büyük bir dikkatle izleneceğini…

Bütün bunların hepsini vaat ettik, yapacağız. Bunları yaptığımız zaman göreceksiniz, Türkiye gerçekten de demokrasinin olduğunu anlayacak. Demokrasi, baştaki kişinin elinde sopa, konuşan kişinin kafasına buran bir model değildir. Demokrasi, en aykırı düşüncelerin özgürce dile getirildiği bir ortamdır aslında. Şu örneği veririm, ortaçağdan bir örnek veririm zaman zaman toplantılarda: Derim ki; ortaçağda bir adam çıkmış demiş ki ‘ya beyler, milyarlarca insan diyor ki dünya düzdür; hayır efendim dünya düz değil, dünya yuvarlaktır.’ Bir kişi, milyarları aksine bir kişi diyor. Yakalayıp ne yapıyorlar? Engizisyon mahkemesine, vay sen nasıl dünya yuvarlaktır dersin? Kim haklı? O bir kişi. Milyarlar mı, bir kişi mi? Bir kişi. O nedenle aykırı düşünmenin bir toplumu nasıl ileriye taşıdığını da bilmemiz lazım, bunun farkına da varmamız lazım, toplum olarak varmamız lazım. Bu, sağlıklı bir demokratik reji içinde gelişebilir ve büyüyebilir, biz bunu yapmak zorundayız. Bakın, biz altı lider bir aradayız, her birimizin ayrı programları var, her birimiz ayrı partiyiz ama ortaklaştığımız konular var; demokrasi gibi, insan hakları gibi, düşünceye özgürlük gibi, bütün bunların hepsi ortaklaştığımız konulardır. Üniversitelerin bağımsız olması gibi, kamu kurumlarının işleyişine sıcak siyasetin doğrudan müdahale etmemesi gibi, Merkez Bankasının bağımsızlığı gibi, bazı kamu kurumlarının -örneğin BDDK gibi, SPK gibi, KİK gibi kurumların- mutlaka yetkin kişiler tarafından yönetilmesi gibi… Bütün bunların hepsini gayet sağduyuyla oturuyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz, arada çay kahve içiyoruz, sonunda şu nokta bizim açımızdan çok değerli; bizim önceliğimiz Türkiye aslında, hiçbirimizin şöyle makam mevki sahibi olayım, ben şuraya geleyim, o şuraya gelsin değil, önce biz Türkiye’yi nereye taşıyacağız?

Artı biz sadece bugünü düşünmüyoruz. Hadi seçim oldu, ne yapacağız. Bugünden ne yapacağımızı hesaplıyoruz, tartışıyoruz ve kamuoyuyla paylaşıyoruz bugünden. Böylece, iktidar olduğumuzda hem sorunları çok iyi bilen, hem de sağlıklı ve tutarlı çözümleri nasıl ürettiğimizi, nasıl çalıştığımızı kamuoyuna anlatan bir anlayış. Yani şöyle söyleyeyim, eskiden seçimler olurdu, seçimlerden sonra alınan oylara göre işte koalisyonlar vs. kurulurdu. Oturulur uzun uzun pazarlıklar yapılırdı. Şimdi önceden yapıyoruz bu çalışmaları, neyi, nasıl yapacağımızı önceden hesaplıyoruz, hangi komisyonları kuracağımızı, nerelerde kimlerin çalışacağını bir şekliyle olgunlaştırıyoruz. Hangi yetkin insanların nerede olmaları gerektiği konusunda düşüncelerimizi paylaşıyoruz ve sonra da güzel bir tablo çıkacak ortaya emin olun. Bakın bu biraz uzun oldu.

Armağan Çağlayan- Altılı Masanın Türk halkına bir tane taahhüdü de aslında parlamenter sistemi geri getirmek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Eski parlamenter sistem değil.

Armağan Çağlayan- Güçlendirilmiş parlamenter sistem.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Şimdi eskisi bizim anladığımız anlamda bir parlamenter sistem değildi. Biz şöyle diyoruz, var olan parlamenter sistem darbeler süreci içinde çok yara aldı. Biz darbe hukukundan arınmış bir demokratik sistem istiyoruz.

Armağan Çağlayan- Yeni bir anayasa yani.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok tümüyle yeni bir anayasa değil. Yani var olan millet iradesini sınırlayan veya güçlerin sadece belli kişilerin veya belli bir kişiye teslim edilen bir yöntemden, bir yönetimden farklı olarak parlamentonun çok güçlü olmasını, milli iradeyi temsil eden parlamentonun Milli Kurtuluş Savaşındaki kadar güçlü olmasını, rahatlıkla özeleştiri yapabilmesini, iktidarı eleştirebilmesini, bu olanağın sağlanmasını istiyoruz. Ayrıca sivil toplum örgütünün daha fazla güçlenmesini istiyoruz. Mesela şöyle söyleyeyim, geçen hafta meclisi olağanüstü toplantıya çağırdık sağlık çalışanlarına şiddet dolayısıyla. Gelmediler. Şimdi hedefimiz neydi? Sağlıkta şiddeti önlemek. Bizim değil, iktidar da söylüyor yani MHP ve Ak Partide söylüyor biz de sağlıkla şiddeti sonlandırmak istiyoruz. Peki nasıl? Yani makul bir demokratik sistem içinde buna çözüm nasıl bulunur? Makul, demokratik standartları gelişmiş bir ülkede siyaset kurumu önce şiddetten mağdur olan kişilerin kurumlarıyla görüşür. TBB’yle Hemşireler Birliğiyle, Veteriner Odası pek çok sağlık çalışanları, aile hekimleri bütün bunların tamamı davet edilir. Şiddet gören kişiden sorunu yaşayan kişiden dinlememiz lazım nasıl biz bu işi çözebiliriz diye. Onlardan alınan görüşler çerçevesinde bir metin oluşturulur, metin tekrar verilir bu sorunu çözer mi diye. Onların önerilerinden uygulanması mümkün olmayan şeyler de olabilir çünkü o da gayet net bir şekilde kendilerine aktarılır, üzerinde bir mutabakat sağlanır. Sonra parlamentoya gelir ve bu sorun çözülür. Yani aklı başında olan bir devlet yöneticisinin yapması gereken budur. Yani siz sanayiyle ilgili var olan bir sorunu çözmek istiyorsanız sorunu yaşayan sanayiciyi davet edeceksiniz. Kardeşim ben bu sorunu çözmek istiyorum, nasıl çözelim? Artı sorunu çözecek olan kamudaki ilgilileri de, bürokrasiyi de oraya çağırmak zorundasınız. Onlar hem sorunu bilecekler, çözümü de karşı tarafa aktaracaklar. Yani görüş birliği içinde sorunları çözmek var ve biz bunu yapabiliriz.

Dolayısıyla biz Altılı Masa işte bazen yazılır havuz medyası tarafından efendim birbirlerine düştüler, efendim kavga ettiler, yok o bunu söyledi, yok bu… Bunların hepsi hikaye. Biz gayet iyi medeni insanlar gibi oturuyoruz, konuşuyoruz, yeri geldiğinde tartışıyoruz, düşüncelerimizi aktarıyoruz, sonra belli bir birliktelik sağlıyoruz. Oturuyoruz bir metin hazırlıyoruz, altı Genel Başkan altına imzasını atıyor, onu kamuoyuyla paylaşıyoruz. Türkiye’de demokrasinin yok edildiği bir süreç içinde demokrasinin nasıl çalışması gerektiğini aslında anlatıyoruz. Bunu yapıyoruz yani.

Armağan Çağlayan- Şunu soracaktım yarım kaldı. Güçlendirilmiş parlamenter sistem, Altılı Masanın bir vaadi. Peki mesela bunun için bir süre öngörüyor musunuz Kemal Bey? Atıyorum biz seçimden sonra bir yıl içinde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçebiliriz. Atıyorum iki yıl içinde. Çünkü oldu deyince olacak bir şey değil o. Tekrar bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var, tekrar bir referanduma ihtiyaç var.

Kemal Kılıçdaroğlu- İç tüzüğe ihtiyaç. Referanduma değil, inşallah referandumsuz yaparız biz bunu. Tabi bunun için şu anda bir çalışma yapılıyor. Süreçle ilgili bir çalışma yapılıyor. Her parti bu çalışmayı şu anda kendi içinde yapıyor. Örneğin biz de yapıyoruz, İYİ Parti de, Demokrat Parti de, DEVA da, Gelecek de, Saadet de; her parti kendi içinde bu çalışmayı yapıyor. Belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra bunu ortaklaştıracağız daha sonra.

Armağan Çağlayan- O zaman kuşkusuz herhalde Türkiye’nin en iyi hukukçuları herkese danışmanlık yapıyor bu durumda.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, hem parlamentoda iyi hukukçularımız var, her partinin iyi hukukçuları var. İki, parlamento dışında da özellikle akademik dünyada bu konuda yetkin çok sayıda akademisyen var. Onların da görüşlerini alıyoruz, onlara da danışıyoruz. Artı uygulamacılar var, yargının belli bölümlerinde belli bir süre çalışmış ama şimdi emekli olmuş son derece saygın insanlar var. Bu insanlara da kendi düşüncelerimizi aktarıyoruz bir şekliyle. Yani olabildiğince mükemmeli bulmaya çalışıyoruz. Tabi bu belli bir süre alıyor, tabi doğal olarak belli bir süre alıyor. Belli bir süreden sonra oturacak masada bunları konuşacağız.

Armağan Çağlayan- Tabi bu süreç zarfında Türkiye’de yine bir Başkan olacak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Armağan Çağlayan- Onun çok güvenilir olması lazım diye düşünüyorum Kemal Bey.

Kemal Kılıçdaroğlu- Kesinlikle. Bizim Altılı Masada Cumhurbaşkanının niteliklerinin ne olması gerektiği konusunda bir bildirimiz var ve onu açıkladık, kamuoyuyla paylaştık. Devleti sağlıklı yönetecek, gelenekleri, görenekleri bilen, yasalara saygılı, devletin ne olduğunu bilen, liyakate önem veren, ahlaklı birisinin olmasını istedik, zaten bunu belirledik de kendi aramızda. Burada önemli olan şu: Diyelim ki seçim ayın 1’inde oldu, herhangi bir ayın 1’inde oldu. 2’sinden sonra ne olacak? 1’inde oldu ve kazandınız, 2’sinden sonra ne olacak? Cumhurbaşkanı adayının egolarını yenmesi lazım. Bütün yetki bende, ben istediğimi yaparım asla diyemez. Altılı Masa bugün nasıl sağlıklı ve tutarlı bir çalışma zemini yaratmışsa aynı zeminin sürdürülmesi lazım. Çünkü sorun bir partinin sorunu olmaktan çıkmış. Aynı zamanda sorun artık Türkiye’nin sorunu yani bir parti sorunu olmaktan çıkmış Türkiye’nin sorunu. Türkiye’nin sorunuysa her bir partinin, bu sorunları çözmek isteyen her bir partinin, yani Altılı Masanın bir araya gelip bu sorunları çözme konusundaki iradesini güçlü olarak sürdürmesi gerekiyor. O zaman ne olur? Şu olur: Bir, Türkiye süratle nefes alır duruma gelir. Ki biz buna altı ay diyoruz. Altı ayda bu ülke nefes alır hale gelecektir. İnsanlar düşüncelerini özgürce ifade edeceklerdir. İnsanlar siyaset kurumunu, siyasetçileri özgürce eleştirme hakkına sahip olacaklardır. Yargı bağımsızlığı kesinlikle sağlanacaktır. Öyle birilerinin talimatıyla mahkeme karar vermeyecektir. Yolsuzluklarla mücadele ciddi bir sorun, bu soruna köklü çözümler bulacağız. O nedenle bakın Kesin Hesap Komisyonu kuruyoruz parlamentoda. Plan Bütçe Komisyonu dışında Kesin Hesap Komisyonu kurulmasına karar verdik. Ne demek Kesin Hesap Komisyonu? Şu, şimdi biz gelecek yılın bütçesini tartışırız parlamentoda. Diyelim ki, 2022’nin sonunda bütçe geliyor, 2023’ün bütçesini tartışıyoruz. Yani şu olacak, şu olacak, şu olacak. Peki, geçmiş bütçe ne oldu? Paralar yerinde harcandı mı, doğru harcandı mı o paralar? O çok fazla tartışılır… Ona Kesin Hesap Kanunu diyoruz. Biz Kesin Hesap Komisyonu kurulmasına karar verdik ve Kesin Hesap Komisyonu Başkanı da ana muhalefetten olacak. Böyle biz iktidar olarak harcadığımız bütün paranın hesabını, ana muhalefete parlamentoda vereceğiz. Bu ne demektir? Bir, harcadığınız her kuruşa titreyeceksiniz. İki, bürokrasi; Aman ha yolsuzluk olmasın gidip orada hesap vereceğiz diyecekler. Üç, devleti yönetenlerin özgüveni olacaktır. Biz hesap vermeyi onurlu bir görev kabul ediyoruz diyeceklerdir. Bakın, bu dediğimiz model sıradan bir model değil ve biz yeni bir Türkiye’yi, ayakları üzerinde duran, ahlaki temelleri çok yüksek yeni bir Türkiye’yi inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu halka ne kadar anlattık onu bilmiyorum? Yani genelde havuz medyası efendim kim Cumhurbaşkanı adayı olacak, kim şu olacak, yok o onunla tartıştı, bu bununla kavga etti. Bunların tamamı yapay yani yapay gündem oluşturma. Biz gerçekten de sorumlu birer siyasetçi olarak bir araya geliyoruz, Türkiye’nin yaşadığı sorunları biliyoruz, bu sorunları aşmak istiyoruz.

Bakın devletin saydamlığı kadar önemli bir şey yoktur. Devleti yönetenler, o ülkede yaşayan vatandaşların paralarını harcıyorlar. Benim paramı harcıyor. Köprü yaptım diyor. Kaça yaptın? ‘Efendim devlet sırrı verilemez. Ticari sır...’ Parayı ben ödüyorsam ticari sır mı olur Allah aşkına! Sen atom bombası yapmıyorsun bir şey yapmıyorsun, yaptığın belli, köprü yapıyorsun. Köprüyü kaça mal ettin? İhaleyi alıyorsun birilerine veriyorsun, ihale yapmıyorsun, çağırıyorsun bu işi sana verdim diyorsun. O senin babanın oğlu mu? Sen milyarlarca doları birisine verirsen onunla aranda ciddi bir gelir ilişkisinin olduğu benim aklıma gelir. Ben 10 milyar, 15 milyar dolar niye birisine kazandırayım, biraz da biz nasiplenelim diyecektir. Böyle oluyor zaten şu anda. Biz bütün bu süreci sonlandırmak istiyoruz. İhale, kamuoyuna açık olacak, denetlenebilir olacak. Bütün bunların hepsinin olması lazım ve biz bunları yapacağız.

Armağan Çağlayan- Altılı Masanın adayının o zaman aday açıklandığında herhalde bize ya da seçmene bir deklarasyon yayınlayacak; işte ben bu yetkilerin bir kısmını kullanmayacağım, ben şu kadar sürede güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyi vaat ediyorum gibi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Onun da çalışması yapılıyor. Yani Cumhurbaşkanı adayı Altılı Masada seçildikten sonra elbette ki vaatleri olacak, kendisini bağlayacak. Egosuna teslim olmayacak, onu kamuoyuna açıklayacak. Çünkü hani derler ya üfleyerek çorbayı içeceksin. Her birimiz bu konuda son derece dikkatliyiz her birimiz. Türkiye bu pozisyondayken hiçbirimiz kendi bireysel arzularımız çerçevesinde hareket edemeyiz. Böyle bir hakkımızın olduğuna inanmıyorum ben. Tam tersine ülkenin var olan sorunlarını akılcı politikalarla nasıl çözeriz, bunun üzerine yoğunlaşmış vaziyetteyiz.

Armağan Çağlayan- Son merak ettiğim şey, az evvel dediniz ki, ‘bunu ne kadar anlatabiliyoruz bilmiyorum.’ Şimdi ister istemez bir sistem değişikliğine gitmek istediği için Altılı Masa, çok da teknik şeyler tartışılıyor aslında.

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle.

Armağan Çağlayan- Bu teknik şeyleri halka anlatmanın tırnak içinde söylüyorum herkes affetsin halka inmenin de bir yolu olmalı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Mutlaka. Bu konuyu da düşündük aslında kendi aramızda. Dedik ki acaba iletişim konusunda daha başarılı bir yol izleyebilir miyiz diye o konuyu da düşündük. Çünkü yaptığımız açıklamalar bazen çok teknik kaçabiliyor. Örneğin Kesin Hesap Komisyonu. Sokaktaki vatandaş diyecek ki, ne demek Kesin Hesap Komisyonu?

Armağan Çağlayan- Siz müfettiş olduğunuz için iyi biliyorsunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Kesin Hesap Komisyonunun ne olduğunu bizim anlatmamız lazım, yani neden Kesin Hesap Komisyonu. Demokrasinin ne olduğunu da anlatmamız lazım. Ekmek demek, su demek aslında yani. O vatandaş gelir düzeyi ne olursa olsun her hâlükârda yaşamının önemli bir bölümünde vergi ödüyor yani. Elektrik düğmesine bastığında dört çeşit vergi ödüyor veya musluğu açtığında beş çeşit vergi ödüyor. Yani vatandaşa şu bilinci yerleştirebilirsek; ‘ey siyasi, ey hükümet benim ödediğim vergiyi nereye harcadın bir hesabını ver bakayım’, bu demokrasinin önündeki bütün engellerin kaldırılması demektir. Bu bilince toplumu ulaştırmak zorundayız. O nedenle hani çok teknik değil aslında belki iletişimciler bu konuyu daha iyi anlatabilirler, belki bizim dilimizin döndüğü kadar biraz daha farklı günlük hayatın örneklerini alarak belki bunu anlatmamız gerekiyor. Haklısınız yani iletişim konusu masada da tartışıldı. Yani bunu biraz daha geniş kitlelere aktarmamız lazım.

Armağan Çağlayan- Peki. Bu kadar işin gücün arasında bize vakit ayırdınız geldiniz, çok teşekkür ederiz. Yine keyifli bir sohbetti.

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel, keyifli bir sohbetse bir sorun yok. Ben de teşekkür ederim.

Armağan Çağlayan- Çok teşekkür ederim, sağ olun.

Kemal Kılıçdaroğlu- Siz de sağ olun.