15.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, YALOVA’DA STK TEMSİLCİLERİ, MESLEK ODALARI, İŞ İNSANLARI VE MUHTARLARLA BİR ARAYA GELDİ (15 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, YALOVA’DA STK TEMSİLCİLERİ, MESLEK ODALARI, İŞ İNSANLARI VE MUHTARLARLA BİR ARAYA GELDİ
(15 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Bir toplumun genlerine kin tohumları ekerseniz sonuç felaket olur. En büyük acıları çeken aslında Anadolu coğrafyasıdır. Kin tutarak sorunlar çözülmez, kin ve intikam duygusuyla siyaset yapılmaz. Siyaset bir hizmet yarışıdır. Düşmanlaştırarak, kin ve nefret tohumları ekerek, insanları kutuplaştırarak, adeta birbirine düşman ederek siyaset yaparsanız, bunun herkese zararı olur."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yalova'da, Raif Dinçkök Kültür Merkezi'nde iş dünyası ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve muhtarlarla bir araya geldi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: Değerli milletvekili arkadaşlarım, meslek kuruluşlarının saygıdeğer üyeleri, odalarımızın, borsamızın saygıdeğer üyeleri, yöneticileri, değerli muhtar arkadaşlarım, sivil toplum örgütlerinin değerli yöneticileri, hepinize en içten tekrar selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.


Her sabah yeni bir güzel güne başlamak isteriz. Güneş doğar, doğa yeniden uyanır, hep beraber yataklarımızdan kalkarız ve güzel haberlerle karşılaşmak isteriz. Ama bu kez farklı bir şey oldu Yeni Zelanda’dan acı haberler geldi. Şu ana kadar ulaşan bilgilerden Cuma günü namazını kılan Müslümanların üzerine ateş açıldığını ve 49 kişinin hayatını kaybettiğini öğrendik. Acı bir olay, bizi derinden yaralayan bir olay. Evet bunu yapanları lanetliyoruz. Sadece Müslümanların lanetlemesi gerekmiyor insan sevgisi olan, inancı olan herkesin böyle bir olayı lanetlemesi lazım. Sonuçta insanların inançlarına, kimliklerine, yaşam tarzlarına hepimizin saygı duyması gerekiyor.
Batılı dostlarımıza da seslenmek isteriz. Müslümanlık üzerinden siyaset yapmanın, inanç üzerinden siyaset yapmanın ne kadar tehlikeli sonuçlar doğuracağını Yeni Zelanda örneği gösteriyor. İnsanoğlunun inanç üzerinden siyaseti, ağır bedeller ödemesine yol açmıştır. İnsanoğlu ağır bedeller ödemiştir. Tarihte Yüzyıl Savaşları denen, siyaset tarihinde okutulan bir bölüm var. Sadece Hristiyan dünyası farklı mezhepler nedeniyle 100 yıl savaşmıştır ve 100 yıl insanlar birbirlerini öldürdüler. Sonunda niye biz birbirimizi öldürüyoruz, herkesin inancı kendisine ait diye siyaset kurumu inanç dünyasına müdahale etmemeye, dini siyasete alet etmemeye özen gösterdi ve bunu yasalarına da koydu. Çünkü inanç üzerinden siyasetin, kimlik üzerinden siyasetin ağır bedellere yol açtığını insanoğlu gördü, hepimiz gördük. İkinci Dünya Harbinde Hitlerin, ırkçı bir söylemle başlaması ve dünyayı kana bulaması da kimlik üzerinden siyasetin nasıl felaketler doğuracağını bize gösterdi. Hala bundan ders almayan siyasetçiler var. Dünya tarihini iyi okumayan siyasetçiler var. İnsanlar ibadetlerini yapıyorlar, kimseye kin besledikleri yok, yüreklerinde sevgi var, hoşgörü var. Neden o insanlar öldürülür, hangi gerekçeyle?
Bir toplumun genlerine kin tohumları ekerseniz sonuç felaket olur. En büyük acıları çeken aslında Anadolu coğrafyasıdır. O nedenle Yunus Emre kin tutmamayı hepimize söylemiştir. Kin tutarak insana bakılmaz, kin tutarak sorunlar çözülmez, kin ve intikam duygusuyla siyaset yapılmaz. Siyaset bir hizmet yarışıdır. Herkes oturur bir topluma, bir kente nasıl hizmet edeceğini anlatır. Vatandaşlar da bakarlar, en iyi hizmeti bu veriyorsa gidip oyumu ona vereceğim diyeceklerdir. Ama düşmanlaştırarak, kin ve nefret tohumları ekerek, insanları kutuplaştırarak, adeta birbirine düşman ederek siyaset yaparsanız bunun herkese ama herkese zararı olur.
Kişiyle yaradan arasındaki manevi duyguya, kişiyle Allah arasındaki manevi duyguya kimin karışmaya hakkı vardır, yetkisi vardır. Kimin böyle bir yetkisi vardır? Kimin daha fazla Müslüman, kimin daha az Müslüman olduğunu belirleme yetkisi kime aittir, hangi siyasetçiye aittir? Bütün dünya yeniden ama yeniden oturup düşünmeli. Tabi dönüp İslam coğrafyasına da bakmamız gerekiyor. İslamiyet üzerinden insanların birbirlerini nasıl katlettiklerini görüyoruz. IŞİD dediğimiz terör örgütü, El Kaide dediğimiz terör örgütü kendi Müslümanlık anlayışlarını zorla dayatmaya çalışıyorlar. Eğer onların dediklerini yapmazsanız katliniz vacip oluyor. Size bu yetkiyi kim verdi, hangi inanç verdi, hangi kimlik verdi? Ve İslam dünyasında yaşanan dram, İslam dünyasından kaynaklanan terör bütün dünyada farklı yorumlara yol açtı.
Ve İslam dünyasının da oturup düşünmesi gerekiyor neden benim ülkemde terör var diye. Düşünebiliyor musunuz bir taraf saldırıyor Allah Allah diye bu tarafı öldürmeye, öbür taraf da saldırıyor Allah Allah diye karşı tarafı öldürmeye. Nasıl oluyor bu? Silahlar kimden? Silahlar kendilerini uygar diye tanımlayan devletlerden. Silahlar oradan, birbirlerini öldürmeler de burada. Bu tuzağa artık İslam dünyasının düşmemesi lazım, uyanması lazım. Biz neden diyoruz ki OBİT dediğimiz Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurulsun, neden bunu dillendiriyoruz? İslam dünyasına, Ortadoğu’ya barış gelsin diye. Türkiye, İran, Irak ve Suriye bir araya gelmeli, dört ülkenin kendi içindeki akrabaları bir başka ülkede zaten. Bunlar akraba topluluklar zaten. İnanç birliktelikleri var büyük ölçüde. Neden bu dört ülke bir araya gelmiyor da, bu ülkeler sorunun kaynağı haline geliyor Ortadoğu’da? Bunları aşmak zorundayız. Aklımızı ve mantığımızı kullanmak zorundayız. Ortadoğu’da egemen güçlerin sahip olacakları gücü kırmak zorundayız. Ortadoğu’da barış olması ne demektir? Ortadoğu’ya huzurun gelmesi demektir. Orada da Araplar var burada var, orada da Kürtler burada da, orada da Ezidiler burada da, orada da Türkmenler var burada da Türkler var. Niye düşmanlar, bu düşmanlık neden? Egemen güçlerin kışkırtmasıyla.
Ve Türkiye’nin yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacı var. Radikal dönüşüme ihtiyacı var. Barış eksenli, huzur eksenli bir siyasete ihtiyacı var. Barışı en çok savunan kimdir? Savaş meydanlarından Gazi Mustafa Kemal’dir. Kendisi savaş meydanlarından gelmiştir. Yemen’e de gitmiştir, Filistin’e de gitmiştir, Anadolu’da hemen hemen her cephede çarpışmıştır. Çanakkale’de yine o vardır. Ama savaşın ne kadar acımasız bir yüzünün olduğunu görmüştür ve bunun tanıklığını yapmıştır. O nedenle demiştir “zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir” diye.
Neden savaş, neden İslam dünyasında kan akıyor, neden bütün İslam dünyasındaki üniversite sayısı sadece Hindistan’daki üniversite sayısından bile daha az, neden? Bunların yeniden sorgulanması lazım, yeniden oturup düşünmemiz lazım. Yeni bir yönetime, yeni bir anlayışa, yeni bir duruşa ihtiyacımız var. Ahlaklı bir duruş, insana saygıyı esas alan bir duruş, herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı duyulan bir duruşa ihtiyacımız var. Kimseyi ötekileştirmeye hakkımız yoktur. Kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemeye hakkımız yoktur. Kimseyi ötekileştirmek gibi bir düşüncenin içine girmeye hakkımız yoktur. İnancımız da bunu böyle öngörüyor zaten, kültürümüz de böyle öngörüyor. Birilerinin dolduruşuna gelip bir başkasını, bir başka arkadaşı, bir başka grubu farklı görmek, onu toplumun dışına itmek asla ve asla doğru değildir. Beraber huzur içinde yaşamak zorundayız.
Efendim Vefa Salman belediye başkanınız kısa bir konuşma yaptı. Belediye başkanı arkadaşlarıma ne söylediğimi kendisi de burada ifade etti. Herkese eşit hizmet. Bir şeyi atladın başkan belki, yoksul mahallelere pozitif ayrımcılık yapacağız. Çünkü o mahallelerde hayat standardı biraz daha yüksek olacak. Bunu da söylemiştim, zaten kendisi de yapıyor bunu. Ayrıca bizim belediyelerde asgari ücret net 2 bin 200 lira. Bunu sağlıyoruz, sağlamak zorundayız. Herkesin yaşamını huzur içinde geçindirmesinin yolu onun belli bir yaşam standardını sağlamasına bağlıdır.
İşsizlik en temel sorun. Şu anda Türkiye’nin yaşadığı bir sürü sorun var diyebilirsiniz, iç politika, dış politika vs. vs. sonuçta hepsi geliyor insana dayanıyor. Ne oluyor? İşsizlik. İşsizlik ne demektir? Bütün kötülüklerin anası işsizliktir. Bir babanın okula giden çocuğuna harçlık vermemesi ne demektir? Bir annenin akşam çocuğunun karnını doyuramaması ne demektir? Bütün dünya, bütün ülkeler önce bütün programlarının başına istihdamı koyarlar. Ben insana iş güç yaratıyor muyum, sosyal devlet olarak gereğini yapıyor muyum? İstihdam yaratıyorsam zaten memlekette huzur var demektir. Herkesin işi, aşı varsa o memlekette huzur var demektir. Yeni işsizlik rakamları açıklandı, resmi rakamlara bakıyorsunuz, gayri resmi rakamlara bakıyorsunuz, resmi rakamlar yüzde 13,5’a çıktı yeni işsizlik rakamı. Felaket bir şey. 2002 krizinde böyle bir tablo yoktu. İşsiz sayımız 7,5 milyona dayandı. Büyük bir kısmı da üniversite mezunu işsizler. Gençler niye üniversiteye gider? Anneler, babalar neden boğazlarından keserek çocuklarını üniversiteye gönderirler? Okusunlar bizden daha iyi bir hayat, yaşam tarzı sağlasınlar, daha iyi bir hayatları olsun onların, daha iyi gelirleri olsun, daha iyi yerlerde otursunlar, daha iyi geçinsinler, dünyayı gezsinler, görsünler diye. İşsiz kalacak diye hangi anne, baba çocuğunu üniversiteye gönderir?
İşsizlik konusunda rakamlar da vermek isterim size ve tarihler de vermek isterim. Bir iktidar işsizlik sorununu çözüyorsa veya minimize ediyorsa o iktidar başarılıdır. İşsizlik sorununu çözmüyorsa, dünyanın ortak söylemidir, o iktidar başarısızdır. Gidin hangi iktisatçıya sorarsanız sorun, hangi sosyoloğa sorarsanız sorun, eğer bir ülkede işsizlik belli bir oranın üstüne çıkmışsa, hele hele yüzde 13,5, 14, 15, 16’lara çıkmışsa orada büyük bir başarısızlık var demektir. Yönetimde başarısızlık var demektir. Diyeceksiniz ki nasıl yönetimde başarısızlık var? İşsizlik sorununu çözmek için memlekette geliri artırmak için ne oluyor? Diyorlar ki vatandaşa vergi ver. Öyle ya vergi vereceksiniz. Vergi zor alıma dayanıyor. Gönüllü vergi vermek yoktur. Vergi vereceksin, vermezsen gelir ertesi gün size cezayı verir,  bir de faizli üstelik sizden vergiyi zorla alır. Vergi verildi mi? Verildi. Trilyonlarca dolar vergi toplandı son 17 yılda. Yetti mi? Hayır yetmez dediler. Ne olması lazım? Özelleştirme yapacağız. İyi... Ne kadar özelleştirme yaptılar? Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmelerini yaptılar, 70 milyar dolarlık özelleştirme yaptılar, yani o parayı da aldılar. İyi peki. Yetti mi? Yetmedi bir de dünyanın borcunu aldılar. Son 16 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödedikleri faizin miktarı 149 milyar dolar. Bakın vergi aldılar vatandaştan, özelleştirme yaptılar, borçlandılar, şimdi faizi ödemek için borçlanmak zorundalar. Soru şu: Bu paralar nereye gitti? Bu kadar işsizlik var, yoksulluk var, binlerce çocuk yatağa aç giriyor nereye gitti bu paralar?
Bakın değerli kardeşlerim, bu soruyu hangi partiye oy veriyorsa versin her vatandaşımın önce vicdanına sorması lazım. Özellikle de 17 yıldır bir partiyi tek başına iktidara getiren AK Partili kardeşlerimin sorması lazım. Vergi istedin verdik, özelleştirme yaptın tamam dedik, borç dedin ona da evet dedik. Nerede, ne oldu bu? Nasıl oluyor da 7,5 milyonu aşkın kişi işsiz kalıyor bu ülkede?
Ve gerçekten de toplumun doğru bilgilenmesi için değil, toplumun yanlış bilgilenmesi için her şeyi de yaptılar. Açacağım size şimdi bakın, biraz geriye götüreceğim, 2004 Şubat ayında Yatırımların Ve İstihdamın Teşviki diye bir kanun çıkardılar. Hangi yatırım? Bina dışında hangi yatırım, hangi istihdam? 2004’ten bahsediyorum, kanun çıkardılar hiçbir şey yok. Geçiyorum 2009 Haziran ayında bölgesel gelişmişlik farklılıklarını azaltacaklarmış. Doğu, Güneydoğu, Orta Anadolu’daki bölgesel farklılıkları gidermek için yeni bir destek paketi açıkladılar. Ne oldu? Bölgeler arasındaki uçurum tam tersine büyüdü. Anadolu’nun içi boşaldı. Eskiden Anadolu’da “Anadolu Kaplanları” derdik, gidip mücadele eden, orada fabrika kuran binlerce ama binlerce insan vardı. Bunların hepsi iflas etti. Geçiyorum 2012, yine bölgesel bazlı teşvikler getiriyoruz, Türkiye’yi 6 bölgeye ayırdık doğu, güneydoğudaki 15 kenti yoksul kent ilan ettik ve oralara yatırım yapacağı dediler. Ne oldu? Hiçbir şey. Geçiyorum 2015 Sayın Davutoğlu Başbakan o zaman. Çankaya Köşkünde İstihdam Sanayi Yatırımı ve Üretimi Destekleme Paketi açıkladı. Ne oldu? Hiçbir şey. Devam ediyor, Sayın Binali Yıldırım, şimdi beyefendi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, Başbakan Binali Yıldırım yatırımcılara her türlü kolaylığı sağlamak üzere bir paket açıkladı. Kullandığı bir sözcük, cümle önemli. “Turkuaz halı sereceğiz” diyor. Turkuaz halıyı nereye serdin kardeşim, nedir bu 7,5 milyon işsiz? Turkuaz halıyı nereye serdiğinizi biz gayet iyi biliyoruz. 5’li çeteyi de çok iyi biliyoruz. Sarayda oturanların hiçbirisinin işsizlik sorunu yok, yakınlarının, çocuklarının işsizlik sorunu yok. Herkesin bir eli yağda, bir eli balda. Turkuaz halıyı kimin altına serdin hala bilmiyoruz. Devam ediyor 2016, Sayın Binali Yıldırım yine Başbakan, Bakanlar kurulunda “devrim niteliğinde yenilikler yaptık ve teşvik paketini açıkladık” diyor. Ne oldu, nasıl bir yenilik? Nasıl oluyor da 7,5 milyon çocuğumuz işsiz, insanımız işsiz? Devam ediyor Sayın Binali Yıldırım 2016 Eylül ayında çok sayıda bakanla birlikte Diyarbakır’da Doğu ve Güneydoğu’da 23 ili cazibe bölgesi yapacaklarmış, bunu söylüyor taahhüt ediyor. Hangi il cazibe bölgesi oldu, hangi ile yatırımcılar gitti, hangi ile gidip yatırım yaptılar, neresi cazibe bölgesi? Siz Türkiye’yi cazibe ülkesi olmaktan çıkardınız. Devam ediyor Binali Yıldırım 2017 Şubat ayında, “istihdam seferberliği başlatıyoruz” dediler, destek paketini de Resmi Gazetede yayınladılar. Hangi istihdam seferberliği? Kimi işe aldınız, nasıl bir istihdam seferberliğidir bu?
Devam ediyor Erdoğan bu sefer, istihdam seferliğinde ikinci dönem. Birinci dönemi bitirdiler ikinci dönem. Ne oldu? 7,5 milyon işsiz. Devam ediyor, torba yasa 2019 Şubat ayında meclisten çıktı torba yasa çıkardılar yine teşvik istihdamı teşvik. Nasıl oluyor da insanlar işsiz kalıyor?
Ve sevgili damat açıkladı, damat 25 Şubat 2019’da açıklama yapıyor “2,5 milyon istihdam yaratacağız.” İyi de 17 yıldır 1 milyonu niye yaratmadın, niye işsiz sayısını en azından azaltmadın? Ne zaman? Seçimlerden sonra yaratacaklarmış, seçimlerden önce olmaz, seçimlerden sonra yaratacaklarmış.
Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız olacak inşallah. Kalktı bir açıklama yaptı dedi ki, “Ben belediye başkanı olduğumda 5 yıl içinde 150 bin kişiye istihdam yaratacağım.”
Rakibi Binali Bey’in söylemi, 18 Şubat 2019, “Belediyelerin istihdam yaratma görevi yoktur.” Yani nereden çıkardınız siz bunu, ben Başbakanken bile beceremedim şimdi belediye başkanıyken nasıl becereceğim diyor, itiraf ediyor. Böyle bir yetkisi yoktur diyor, görevi yoktur diyor. Bunun üzerine Ekrem Bey bir açıklama yaptı, “Ben 150 bin demiştim, 5 yıl içinde söz veriyorum 200 bin kişilik istihdam yaratacağım” dedi. Sonra Binali Bey bir televizyon programına katıldı ne dedi? “5 yılda ben 500 bin kişiye istihdam yaratacağım.” Günaydın beyefendi! Devleti kimlerin yönettiğini görüyorsunuz, nasıl yönettiklerini de görüyorsunuz, tutarsızlıkları görüyorsunuz, çaresizlikleri görüyorsunuz, öngörüsüzlükleri görüyorsunuz. Neleri yapıp neleri yapmayacaklarını bilmeyenleri görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin büyümesinin yolu, işsizlikle mücadelenin dünyada bilinen bir tek yolu vardır, ikinci yolu yoktur, bir tek yolu vardır üretim. Üretirseniz büyürsünüz, üretirseniz, alın teri dökerseniz kazanırsınız, üretirseniz, yeni fabrikalar kurarsanız istihdam alanı açılır. Tarımı büyütürseniz çiftçiler çalışır. Bunun dünyada bilinen bir tek yolu vardır başka yolu yok. Peki Türkiye ne oldu? Üretimden koparıldı Türkiye. Eğer bir beka sorunu aranıyorsa Türkiye üretimden koparıldığı için bir beka sorunu vardır, bir gelecek sorunu vardır. Bunun bilinmesi lazım. 17 yıl yöneteceksiniz bir memleketi, 17 yıl vergi alacaksınız, özelleştirme yapacaksınız, borç alacaksınız sonunda ortaya üretimden koparılan bir Türkiye ve 7,5 milyon işsiz insan. Nasıl oluyor bu, nereye gitti bu paralar?
Bir örnek vereceğim size, beka sorunu nedir, ne değildir, üretim ne kadar önemlidir bunun örneğini vereceğim size. Almanya biliyorsunuz Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisidir. Almanya baktı Çin’de büyük bir gelişme var, orada grev, toplu sözleşme falan yok çok düşük ücretlerle insanlar üretiyorlar. Ama Almanya’da öyle değil, kişi başına gelir 55 bin – 60 bin dolar. Dolayısıyla işçi ücretleri düşük değil. Herkesin sosyal güvenliği var, kişi başına gelir yüksek, ücretler yüksek, rekabet edemeyeceğim diyor. O zaman diyor ki, benim gelecekte bir beka sorunum olabilir, Almanya üretimin dışına çıkabilir ve Çin’le rekabet edemez, Hindistan’la rekabet edemez. Ne yaptı? Sanayide 4.0’a geçti. Yapay zekalı makinalar, birbiriyle konuşan robotlar. Ne demek bu? Yeni işçiler, makine, basıyorsun düğmeye 24 saat kesintisiz çalışıyor. Grev yok, toplu sözleşme yok, asgari ücret hiçbirisi yok. Robotlar çalışıyorlar. Kime karşı rekabet? Çin’e karşı, Hindistan’a karşı rekabet üstünlüğünü sağlamak istiyor. Peki nasıl yapıyor bunu? Düşünerek yapıyor, planlayarak yapıyor, geleceği öngörerek yapıyor. Peki ben size bir soru sorayım Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir planı var mı şu anda? Bir kalkınma planı yok. En son kalkınma planının süresi 2018’de bitti. 2019? Yarın ne olacağını kimse bilmiyor, kalkınma planı yok. 17 yıldır ülkeyi yönetenlerin Türkiye’yi getirdikleri nokta budur.
Bunu anlatıyorum neden? AK Partili kardeşlerim de iyi dinlesinler diye anlatıyorum. Onlar da demokrasi için gidip oy kullanacaklar yarın, onların da çocukları var, onların da aileleri var, onlar da güzel bir Türkiye’de yaşamak istiyorlar, onlar da huzur içinde yaşamak istiyorlar. 17 yıl omuzunda taşıdın kardeşim seni açlığa mahkum etti. Saray sosyetesi hariç oraya bir şey demiyorum. O sosyetenin kendine göre ayrı bir geliri var, ayrı bir ambiyansı var diyelim. Ama sokakta çalışan, üreten, tarlada çalışan üreten insanın derdi var.
Size çarpıcı bir örnek vereceğim. Sadece 2018’de Yunanistan’dan 115 milyon dolarlık pamuk ithal ettik. Niçin? 28 milyon dolarlık buğday ithal ettik, 13 milyon dolarlıkta tütün ithal ettik. Dün Adıyaman’daydım vatandaş elinde tütün demetiyle geliyor ne yapacağız diye. Yunanistan var, senin ekmene gerek yok. Ne olacak peki bu vatandaş? Buğday ekilir mi Türkiye’de? Ekilir. Hani Orta Anadolu buğday ambarıydı ne oldu bu buğday ambarına? Batının egemen güçleri şu anda diyorlar ki, 82 milyonluk Türkiye’yi kim doyuracak? Hollanda diyor ben doyuracağım, Yunanistan diyor ben doyuracağım, Almanya diyor ben doyuracağım, Kanada diyor ben doyuracağım. 82 milyon, mercimeği ben vereyim, nohudu sen ver, fasulyeyi bir başkası, canlı hayvanı bir başkası, eti bir başkası, samanı Romanya’dan alalım. Peki Türkiye? Ne olacak bu çiftçiler, üreticiler ne olacak?
Sandığa gidiyoruz, oyumuzu kullanacağız, sizden gidin illa A partisine, B partisine oy verin diye bir şey söylemiyorum. Sadece ve sadece elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın başka bir şey istemiyorum.
Ülkücü kardeşlerime de seslenmek isterim. Ülkücü kardeşlerim, kendisini milliyetçi olarak tanımlayan kardeşlerime de seslenmek isterim, bizim altıokumuzdan birisi milliyetçilik. Nedir milliyetçilik? Vatanseverliktir. Vatanımızı seviyoruz, bayrağımızı seviyoruz, ülkemizi seviyoruz, insanımızı seviyoruz ve biz milliyetçiyiz, bu kadar basit. Ben isterim ki, eğer bir gelir elde edilecekse, bir kazanç elde edilecekse önce benim ülkem bunu sağlasın, benim ülkem büyüsün, benim ülkem güçlü olsun. Nasıl güçlü olacak? Üreterek güçlü olacak, satarak değil. Bakın, cumhuriyeti kuranlar ne yaptılar biliyor musunuz? Pamuk sattılar, tütün sattılar, tarım ürünleri sattılar fabrikalar kurdular. Bunlar ne yapıyorlar? Fabrikaları sattılar, domates getiriyorlar. Fabrikaları sattılar, saman getiriyorlar. Fabrikaları sattılar, biber getiriyorlar. Fabrikaları sattılar, 200 bin ton patates getirecekler. Hangi akıl Allah aşkına hangi akıl, hangi mantık bu? Bu mudur milliyetçilik? Bu söylemin ve bu siyasi iradenin arkasında durmak ve onun bekçiliğini yapmak mıdır milliyetçilik? Başka bir şey daha var Sakarya burnunuzun dibinde, 20 milyar dolarlık bir fabrika var orada, Tank Palet Fabrikası. Kime sattılar yüzde 49.9’unu? Katar ordusuna. Şimdi ben kendisini ülkücü ya da milliyetçi olarak tanımlayan bütün kardeşlerime sesleniyorum. Bana dünyada bir ülke gösterin ister Amerika, ister Kanada, ister Japonya, ister Güney Kore, isterseniz Kuzey Kore, isterseniz Rusya, Avusturalya neresi derseniz, kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satan bir örnek ülke gösterin. Allah aşkına var mı böyle bir ülke? Her şeyi sattılar, sıra silah fabrikasına geldi. “Efendim biz satmadık…” Telekom’u siz satmadınız mı? 25 yıl Katar ordusuna vereceksiniz. “Efendim satılmadı, özelleştirme yok...” Resmi Gazeteyi okumuyor musunuz kapı gibi özelleştirme kararı var, yeri var, arsası var, arsanın büyüklüğü var, 25 yıllığına özelleştirilecek diye yazıyor altında da bir imza var, sarayda oturan zatın imzası var orada, Resmi Gazetede yayınlandı. Dolayısıyla ülkücü ve milliyetçi kardeşlerime de sesleniyorum, vatanseverliğinizi gerçekten göstermek istiyorsanız, kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satan siyasi iktidara, siyasi iradeye destek olmazsınız, oy vermezsiniz. Bizim milliyetçiliğimiz budur, vatanseverliktir, güçlü olmaktır, üreterek güçlü olmaktır. Üretmezseniz başkalarının ürettiklerini tüketirsiniz ve büyüyemezsiniz. Büyüyemezsiniz bir süre sonra onlardan emir almaya başlarsınız, tıpkı papazın böyle kısa sürede iade edilmesi gibi. Hemen mahkeme, hemen karar, hemen papaz gitti. Ondan sonra da çıkacaksınız ben şöyleyim, ben böyleyim falan diye millete bir şeyler söyleyeceksiniz. Bunlar doğru değil. Hepimizin düşünmesi lazım, hepimizin sorumluluğu var.
Sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, muhtarlar… Neden bunlarla özel toplantılar yapıyoruz? Bu söylediklerim miting meydanlarında rahat anlatılmaz. Benim sorumluluğum var siyasetçi olarak ama odaların, borsaların, esnaf kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin ve muhtarların da sorumluluğu var. Onlar bu toplumun kanaat önderleridir. Ne demek kanaat önderi? Ya seçimle gelmiştir arkasında bir kitle vardır kendisini seçmiştir öyle gelmiştir veya kendisi bir seçimle gelmemiştir ama toplumun saygı duyduğu bir kişidir. Bir sorun çıktığı zaman mahallede gider ona danışır, kahvede gider ona danışır. Böyle bir derdim var, bir sorunum var nasıl çözülmeli diye gider ona danışır. Kanaat önderi budur. Bir kanaat oluşturmak için danışılan kişidir kanaat önderi. Dolayısıyla benim sorumluluğum kadar kanaat önderinin de sorumluluğu vardır. Kanaat önderi de sorulduğu zaman Türkiye nereye gidiyor diye oturup bilgiye dayalı açıklamalar yapmak zorundadır, kimseyi suçlamadan bilgiye dayalı.
Sayın Başkan bir isteğim var, birlikte yönetimden söz ettiniz vs. Şimdi çıtayı bir adım daha yükselteceğiz. Muhtarlık kurumu çok önemlidir seçimle gelmiştir muhtarlar tıpkı sizin gibi, tıpkı benim gibi seçimle gelmiştir ve demokrasinin en saf ve en güzel tecelli ettiği seçimler muhtarlık seçimleridir. Muhtar çıkar ben bu mahallenin adayıyım der eyvallah. Vatandaş gelir muhtarını seçer. Bir mahallede kim fakir, kim zengin en iyi onu ya mahallenin muhtarı bilir, ya da mahallenin bakkalı bilir. Sosyal yardımları yaparken mutlaka muhtarlık kurumuyla birlikte yapın bunu. Çünkü gerçek anlamda bir yoksula yardım yapılacaksa bunu en iyi bilen dediğim gibi mahallenin muhtarıdır. Şu mahallede şu hane fakirdir der, oraya yardım yapılması lazım. Biz politik olarak da Türkiye’de sosyal yardımların tümünün muhtarlar aracılığıyla yapılmasını isteriz. Nedeni şu, muhtar bir ayrım yapmaz, A Partili, B Partili demez. Muhtar bakar kim fakirdir, kim fakir değildir, gider sosyal yardımı oraya yapar. O nedenle biz muhtarlık kurumunu önemsiyoruz. İki, muhtarlık kurumuyla ilgili bizim bir düşüncemiz daha var, muhtarlık kurumunun da bir bütçesinin olması lazım. Çünkü vatandaşın en rahat ulaştığı kişi mahallenin muhtarıdır. Muhtarın bir sorun gelecek diye bir yere gitme şansı zaten yok. Diyelim ki üniversiteyi kazanan bir kişi geldi çocuğu üniversiteyi kazanmış, Samsun’a gidecek kayıt yaptıracak ama yol parası yok, belediye başkanına ulaşamadı, valiye ulaşamadı, başka bir yere ulaşamadı, muhtara geldi. Muhtarlığın bütçesi olursa ona yol parasını verir, kardeşim otobüs biletini bana getireceksin ben de onu gider olarak yazacağım buraya der. Muhtar kardeşlerim diyebilirler ki, muhtarlığın bütçesi mi olur nereden çıktı bu, iyi de bu bütçe nereden gelecek? Hepiniz Yalova’da oturuyorsunuz, oturduğunuz evler dolayısıyla mülkiyeti size aitse siz, size ait değilse mülkiyet sahibi olan zaten bir emlak vergisi ödüyor. O emlak vergisinin yüzde 1’i, 2’si muhtarlık bütçesi olarak ayrılsa ne olur? O da orada yaşamıyor mu? Yaşıyor. O mahallede mi? Evet o mahallede. O mahallede oturanlara hizmet veriyor mu? Evet hizmet de veriyor. Bütçesi olacak, ama bütçesi denetlenecek. Nasıl belediyenin bütçesi denetleniyorsa muhtarlığında bütçesi denetlenecek doğru harcandı mı, harcanmadı mı diye? Çünkü denetlenmek ve denetim dolayısıyla hesap vermek bir siyasetçi için onurlu bir görevdir. Her siyasetçi bunu yapamaz. Düzgün, namuslu, hesap veren siyasetçi başımızın üstünedir.
Vefa Başkan şöyle bir gelir misin buraya? Ben yaptığı çalışmaları gayet iyi biliyorum. Yalova’yı gerçekten de güzel bir kent haline getirdi. Şöyle Yalova’ya girdiğiniz zaman Avrupa’da bir kente girmiş gibi oluyorsunuz. Mavi çizgiler, bisiklet yolları, yeşillikler, yeşil alanlarla birlikte olağanüstü güzel bir şehir. Ama Bursa’ya, ya da İstanbul’a gidince karamsar bir hava çöküyor nereye baksanız beton. Bir beton ormanına dönüştürdüler kentleri. “Park sayısını artırdım” diyor, “Yeşil alanları artırdım” diyor, “Güzel bir Yalova, çiçekçiliğin başkenti” diyor. Daha güzel projeleri var Vefa Başkanın. Biz ona güveniyoruz, onu seviyoruz, ona inanıyoruz. Onun Yalova’yı daha da güzelleştireceğine inanıyoruz.
Ve dolayısıyla Vefa Başkanı size emanet ediyorum, sizi de Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun diyorum.