CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TRT HABER’DE YAYINLANAN "ANADOLU SORUYOR" PROGRAMINA KATILDI
Türkiye Sanat Çalıştayı’na katılmak üzere İzmir’e giden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT Haber’de canlı yayınlanan "Anadolu Soruyor" programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
- "Meydanlarda CHP’si, MHP’si, AKP’si bütün partilerin bir araya gelmesi halkı çok mutlu etti ve halkın tümü bunu alkışlıyor. Biz de bundan çok memnunuz. Çünkü siyaset kavga değil, kardeşlik sanatıdır. Elbette görüşlerimiz farklıdır. Ama bir arada pekala yaşayabiliriz"
- "Bizim bir istihbarat örgütümüz yok. Kim hangi cemaattendir bilme şansımız yok. Eğer devlet, hükümet bize "şu cemaattendir, şu gerekçelerle" derse gereğini yaparız"
- "Meclisin bombalandığı geceye bakalım. 4 partinin de milletvekilleri vardı orada. Onlar da oradaydı ve darbeye, FETÖ terör örgütüne karşılar. Ertesi gün 4 partinin genel başkanları olarak çıktık meclis kürsüsünde konuşma yaptık. Onlar da konuşma yaptılar. 4 parti demokrasi bildirisi yayınladık. Hepimizin imzaları vardı. Grubu olan partiyi dışlarsanız ona oy veren 6 milyon insanı dışlarsınız"
- "Bize önceden, daha sonra konuşmalar bittikten sonra lider sahneye alınacak diye hatırlatılsaydı, söylenseydi biz giderdik, niye gitmeyelim. Oraya çıkıp bir konuşma yaptığımıza göre bir sebebi yok ki"
- "Eğer siyaset girmezse camiye, kışlaya ve adliyeye siyasetçi olarak biz görevimizi yapmış oluruz"
- "Sayın Başbakanın eşi ve çocuklarıyla ilgili de bizim halkın deyimiyle "bel altı vuruşlara" karşıyım. Bunlar doğru değil. Eleştirmelik yönü varsa, siyasetle ilişkili bir alana giriyorsa, bizim eleştiri alanımıza girer. Siyasetle ilişkili bir alana girmiyorsa bizim ilgi alanımıza girmez"
- "İdam cezası, biraz sokağın gazını almak için ifade edilen bir deyimdir, hükümetin de böyle bir teklif getirmeye zaten niyeti yoktur"
- "Türkiye, Batı ittifakından kopar mı? Sanmıyorum. Türkiye uygar dünyanın çok önemli bir parçasıdır"
- "Gazetecileri hapse atmak da doğru değil. Gazeteci teröre bulaşırsa, yakalarsınız cezasını verirsiniz. Köşe yazısı yazmış, bu yazılarda suç unsuru var mı, yok. ’Biz bunu hapse atacağız’, bu doğru değil"
TRT Haber’de canlı yayınlanan "Anadolu Soruyor" adlı programa katılan Kılıçdaroğlu, gazetecilerin 15 Temmuz’dan sonra "FETÖ’nün devletin çeşitli kademelerine bu denli sızmış olmasına" şaşırıp şaşırmadığını sorması üzerine şu yanıtı verdi:
"FETÖ terör örgütüne biz daha önce "F tipi yapılanma" diyorduk. Ama sonra bu FETÖ terör örgütü olarak tanımlandı. Savcının da iddianameyi bu şekilde hazırladığı ifade ediliyor. Ama FETÖ üyeleri devlete sızmadılar, yerleştirildiler. Vali, kaymakam, üniversite rektörlükleri, hepsi bizim bildiğimiz olaydı. Bu konuda birçok araştırma önergesi verdik. Yargıtay’a 160 hakim atandığında, "Yapmayın 160 militan atıyorsunuz" demiştim. Şimdi yapılanın yanlış olduğunun farkına varıldı ve ayıklanıyor. Ama nasıl? Olağanüstü hal ile ayıklanıyor. Terör örgütü yapılanması, paralel yapılanmalı mı, bunu asla kabul etmeyiz. Devletin çatısı, organları vardır. Terör örgütünden Türkiye’yi arındırmak demokrasiyi savunan herkesin ’ama’sız, ’fakat’sız savunması gereken bir olaydır."
Kılıçdaroğlu, darbe girişimi sonrasında "halkın siyasetçilerin bir araya gelerek demokrasi mitinginde birliktelik sergilemesini tüm halkın alkışlamasını" nasıl değerlendirdiği yönündeki soruya, "Teröre karşı ortak tavrımız bu olmalı." dedi.
Yenikapı’da düzenlenen "Demokrasi ve Şehitler Mitingi"ne her ilden katılım olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, mitingin cumhuriyet tarihinin en büyük mitingi olduğunun ifade edildiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, meydanda siyasi parti genel başkanlarının konuştuğunu, kitleye mesaj vermek için 12 maddelik bir manifesto hazırladığını aktararak, bunlardan birincisinin "camiye, kışlaya ve adliyeye siyaset girmesin" olduğunu kaydetti. Yaşanılan tablonun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi "Allah diyorlardı, alnı secdeye değiyordu, meğer bunlar bizi kandırmışlar" olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, camiye siyaset sokulduğunda toplumun ayrışacağını dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, ibadetin Allah için yapıldığını, camide her siyasi görüşten kişinin ibadetini yaptığını belirterek, şöyle konuştu:
"Eğer camiye siyaseti sokarsanız cemaati ayrıştırırsanız, toplumu ayrıştırırsınız. Hiç buna gerek yok. Birinci çıkaracağımız ders budur. İkinci ders nedir, adliyeye siyaseti sokmayacaksınız. Hepimizin adalete ihtiyacı var. Bir haksızlığa uğradığınız zaman ne yaparsınız, gider dava açarsınız, adalet istersiniz. Hatta zaman zaman söyleniyor, "nerede devlet, nerede adalet" diye. O halde adalete siyaset sokmayacağız. Adalete siyaset soktuğumuz zaman hakim bizim partidense, benim görüşümdense, bizim cemaattense, bizim tarikattansa benim lehime karar verir gibi yanlış bir algı çıkar. Oysa hakim vicdanına göre, hukuka göre karar verir. Buraya da siyasetin girmemesi lazım. Üçüncü olarak kışlaya siyasetin girmemesi lazım. Kışlaya siyaset girdi mi darbe olur. Mustafa Kemal, ta cumhuriyeti kurarken bile bazı komutanlar gelmiş "Biz de milletvekili olmak istiyoruz" demişler. Hem komutan olalım, hem milletvekili olalım... Açık ve net tavrını koymuş, "Kardeşim ya siyasete gireceksin ya da orduda kalacaksın, ben orduya siyaseti sokmam" demiş. Bizim geleneğimizde ordu peygamber ocağıdır. Oraya siyaset girmez. Eğer siyaset girmezse camiye, kışlaya ve adliyeye, siyasetçi olarak biz görevimizi yapmış oluruz."
Kılıçdaroğlu, 150 yıllık parlamenter geleneğe sahip olunduğunu belirterek, parlamentonun önemli sınavlar verdiğini kaydetti.
TBMM’nin tarihte "Gazi Meclis" özelliği bulunduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "Gazi Meclisin özelliği nedir? Kurtuluş Savaşını yönetmiş bir Meclistir. Eğer Kurtuluş Savaşı’nı yönetiyorsa bu Meclis rüştünü ispat etmiş bir Meclistir. Darbe gecesi Meclis bombalanırken, kurşunlar sıkılırken TBMM sabaha kadar darbeye karşı mücadele etmiş ve açık tutulmuştur. Bu çok önemlidir. Darbeye direnen bir Meclis algısını toplumun belleğine yerleştirmiştir. Bu Meclis darbeye karşı direnmiştir. O halde parlamentoya ve Meclise, parlamenter sistemimize sahip çıkmamız gerekiyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez TBMM bombalanıyor. Yoktur başka bir örneği. Dolayısıyla parlamenter sistemimizi güçlendirelim." ifadeleri kullandı.
UZLAŞMAYA İHTİYACIMIZ VAR
Uzlaşmaya ihtiyaç duyulduğunu, siyasi partilerin uzlaşma kültürünü geliştirmek zorunda olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Elbetteki görüşlerimiz farklı ama bizim bir ortak payda oluşturmamız lazım. Milletin lehine neyse, ülkenin çıkarı neyi gerektiriyorsa bir ortak paydada buluşmamız lazım. Nedir ortak paydanın ana unsuru, ortak aklı siyasette egemen kılmaktır." dedi.
Kılıçdaroğlu, geçmişten ders çıkarmak gerektiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tarihi tekerrür ettiriyorsa siyasetçi, o zaman ülke iyi yönetilmiyor demektir. Geçmiş, iyi analiz etmek geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmak demektir. Siyasetçi hatalardan ders çıkarırsa, geçmişi iyi analiz ederse, geleceği daha iyi inşa eder. Aynı hataya toplumu bir daha sürüklemez. Bunun yapılması lazım. Eğer biz bunları yapabilirsek çok önemli bir uzlaşma kültürünün altına siyasi partiler olarak imza atmış oluruz.
Bizim inancımız öngörür, "işi ehline vereceksin" diyor. İşi ehline vermek ne demek? O kişinin kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmayacaksın, bu işi en iyi kim yapar, x yapar, Ali yapar, Veli yapar, Muhammed yapar, Osman yapar... En iyi bunlar mı yapıyor, "sana bu işi teslim ediyorum" diyeceksin. Devlette liyakat dediğimiz sistem önemlidir. Çünkü devletle hükümet farklı şeylerdir. Hükümet nedir, bir siyasi parti gelir devleti yönetir. Siyasette devletteki liyakatin benzeri yoktur. Devlette şef olmak için üniversite mezunu olmanız lazım. Ama başbakan olmanız için üniversite mezunu olmanız şart değil. İlkokul diplomanız yeterlidir bakan olmanız için. Ama devlette genel müdür olmanız için sadece üniversite diplomasına sahip olmanız yetmez. En az 12 yıl devlette çalışmanız lazım."
ÖZEL HAYATA GİREN ALANLARA GAZETECİNİN GİRMEMESI LAZIM"
Kılıçdaroğlu, siyasette aileler üzerinden eleştiri yapılmasıyla ilgili soru üzerine, siyasetçinin toplumun önünde olduğunu, gittiği lokanta, giyilen elbisenin ayakkabısının, yurt dışı gezilerinin medyanın denetiminde olduğunu ifade etti.
Siyasetçiyi eleştirilirken toplumun geleneksel kurallarına saygı gösterilmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Örneğin benim ailemle ya da bir başkasının ailesiyle ilgili yayınlarda çok dikkatli olmak lazım. Özel hayata giren alanlara gazetecinin girmemesi lazım. Mesela bir gazete yayınladı, Binali Bey’in oğlunu bir mekanda fotoğrafladı, hayatımda ağzıma dahi almadım. Neden, o onun özel hayatı. Bana ne, ne yaparsa yapar. Benim kızım avukat. 78 metrekare bir yer aldı diye kıyamet koptu. Bir evimizi sattık. Sanki milyonlarca dolar para ödedik. Günlerce yazıldı, çizildi. Ses çıkarmadım. Sayın Başbakan’ın eşi ve çocuklarıyla ilgili de bizim halkın deyimiyle "bel altı vuruşlara" karşıyım. Bunlar doğru değil. Eleştirmelik yönü varsa, siyasetle ilişkili bir alana giriyorsa, bizim eleştiri alanımıza girer. Siyasetle ilişkili bir alana girmiyorsa bizim ilgi alanımıza girmez. Doğru değildir. Bu benim gözlemim. Bu aşağı yukarı bütün dünyada kabul edilen bir kriterdir. Bu kriterin artık Türkiye’de de olması lazım."
MİTİNG SONRASI SELAMLAMA Kılıçdaroğlu, Yenikapı’daki mitingin sonunda selamlama faslında olmamasının nedenine ilişkin soruyla ilgili de miting öncesi kendi özel kalemi ile cumhurbaşkanlığının özel kalemi arasında haberleşme olduğunu, programın aktarıldığını, hatta kendisinin "kravat takılıyor mu, takılmıyor mu?" diye sorduğunu ifade etti.
Kendilerine verilen programa uyduklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Önce çadıra gittik, tek tek anons edildik. Her birimiz oturacağımız alana gittik sonra. Konuşmalar verildi sırayla. Bu arada Sayın Bahçeli konuşurken Binali Bey Genelkurmay Başkanının da konuşmak istediğini söyledi. Biz "Sakıncası yok, Genelkurmay başkanımız arzu ediyorsa konuşsun, çünkü bu demokrasi mitingi, kendisi de demokrasiyi savunuyorsa ki savunmak zorunda, bizim açımızdan sakıncası yok" dedik. Benden sonra da Genelkurmay Başkanı konuştu. Hatta ben protokole uygun olmasını söyledim ona göre yapıldı protokol. Konuşmalar bittikten sonra biz ayrıldık. Biz de konuşmayı 21.40 uçağına yetişebilir miyiz diye ayarlamışız. Biz ayrıldık. Bahçeli ile Allahaısmarladık dedik. Bize önceden, daha sonra konuşmalar bittikten sonra lider sahneye alınacak diye hatırlatılsaydı, söylenseydi biz giderdik, niye gitmeyelim. Oraya çıkıp bir konuşma yaptığımıza göre bir sebebi yok ki. Olay tamamen bundan kaynaklanıyor." diye konuştu.
İnanç, etnik, yaşam tarzı eksenli farklılıkların teröre karşı ortak tavır takınmaya engel olmaması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Meydanlarda CHP’si, MHP’si, AKP’si bütün partilerin bir araya gelmesi halkı çok mutlu etti ve halkın tümü bunu alkışlıyor. Biz de bundan çok memnunuz. Çünkü siyaset kavga değil, kardeşlik sanatıdır. Elbette görüşlerimiz farklıdır. Ama bir arada pekala yaşayabiliriz. tartışabiliriz de. Tıpkı evlerimizde yaşadığımız gibi. Tartışmalar olabilir ama bir arada yaşamayı bilmeliyiz. Bir arada olmalıyız, Farklılıklarımız olmalı, bu zenginlik ve temel dinamiktir. Neden halk çok memnun? Çünkü toplum çok gerilmişti, müthiş bir kutuplaşma vardı. Şimdi bu kutuplaşmayı attık üzerimizden." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, FETÖ üyelerinin siyasi partilere de sızdığına dair söylemlerin bulunduğu, CHP’de de diğer partiler gibi böyle bir sızmanın olup olmadığı sorusuna da şöyle cevap verdi:
"Bizim bir istihbarat örgütümüz yok. Kim hangi cemaattendir bilme şansımız yok. Eğer devlet, hükümet bize ’şu cemaattendir, şu gerekçelerle’ derse gereğini yaparız. Ama şimdilik böyle birşey yok. Şu konuda çok dikkatli olmak lazım. Binlerce kişi kamudan çıkarıldı. Bunların tamamı acaba cemaat üyesi mi? Bu bir dernek olmadığı için kaydı yok. Bu cemaatin üyesi kim? Ben şahsen bilmiyorum, sizler de bilmiyorsunuzdur. Belli yayın organları kendini öyle tanımlamış olabilir ya da cemaatçi dernekler ve üyeleri olabilir. Bir derneğe ya da cemaate üye olmak suç değildir. Cemaat bir inanç birlikteliği demektir. Bütün cemaatlere suçlu demek de doğru değil. Mücadeleyi hukukun üstünlüğü şeklinde yaparsanız problem yok zaten. Darbe girişimi içinde bulunmuşsa, cemaat olsun olmasın zaten gereğini yapmanız lazım, cezalandırılması lazım. Ama kurunun yanında yaşın da yanmaması lazım. Bir suçluyu yakalayalım derken masum bir insanı mağdur ederseniz faturası ağır olur."
MİTİNGE HDP’NIN ÇAĞRILMAMASI
Yenikapı’daki "Demokrasi ve Şehitler Mitingi"ne HDP’nin çağrılmamasına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu şu karşılığı verdi:
"HDP’nin olması gerekiyor. Meclisin bombalandığı geceye bakalım. 4 partinin de milletvekilleri vardı orada. Onlar da oradaydı ve darbeye, FETÖ terör örgütüne karşılar. Ertesi gün 4 partinin genel başkanları olarak çıktık Meclis kürsüsünde konuşma yaptık. Onlar da konuşma yaptılar. 4 parti demokrasi bildirisi yayımladık. Hepimizin imzaları vardı. Grubu olan partiyi dışlarsanız ona oy veren 6 milyon insanı dışlarsınız. Siyaset meşru alanda yapılır. Siyasetin görevi, bütün partilerin görevi HDP’yi meşru alanın içine çekmektir ki gayri meşru alandan uzaklaştırma görevimiz de vardır. Sayın Cumhurbaşkanı davet ettiğinde de "HDP de burada olmalı" dedim."
HDP’nin "PKK terör örgütü diyemediği" yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "PKK uluslararası hukuk içinde de bir terör örgütü olarak tanımlamıştır. "Terör örgütü değil" gibi ucuz söylemler asla kabul edilemez. Lamı cimi yok, PKK bir terör örgütüdür. Benim söylemek istediğim, darbeye karşı partilerin ortak deklerasyonu var. Benim, Meclis başkanının, Sayın Binali Yıldırım Bey’in, HDP’nin imzası varsa demek ki ortak payda oluşturmuşuz demektir. Bu ortak paydayı büyütmek zorundayız. Büyütürsek Türkiye kazanır. Kimseyi dışlamadan, kucaklama görevimiz var. HDP’yi zorlayalım, PKK’ya, teröre karşı çık diye zorlayalım. IŞİD terör örgütüne karşı çıktığın gibi PKK’ya da karşı çık diyelim." ifadelerini kullandı.
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Kemal Kılıçdaroğlu, yeni anayasa için uzlaşma konusundaki soru üzerine yargıyla ilgili anayasal düzenlemenin yargının tarafsızlığını, bağımsızlığını bozduğunu öne sürdü. Yargıya siyasetin buluşmaması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Son olaylar bize bunu göstermiştir. Yargıtaya 160 hakim atadıklarında "160 militan atıyorsunuz" demiştim. ’Gelin şu yargıyı düzeltelim’ demiştim. Kabul görmüştü. Sayın Cumhurbaşkanına, Başbakana, Bahçeli’ye yargıyı bağımsız kılmak için bir paket hazırlayalım dedik. ’Hakimlerden de görüş alırız, dünya uygulamalarına bakarız’ dedim. Kabul gördü. Yarından sonra ikinci, üçüncü görüşmelerle inşallah yol alırız. 19 Ağustos’ta Meclis tatile girerse yetişmeyebilir. Ama üzerinde uzlaşılırsa niye olmasın? Tatilden çağrılır ve ikinci oylama yapılarak çözülür." şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu, "İdam cezası Meclise gelirse partinizin tavrı ne olacak?" sorusuna verdiği yanıtta, idam konusunun genelde eylemlere, mitinglere gelen vatandaşların talebi olarak yansıtıldığını ancak devleti yönetenlerin sokağa teslim olmaması gerektiğini, alınan bir kararın Türkiye’ye diğer ülkelerin bakış açısını nasıl etkileyeceğinin hesaplanması gerektiğini ifade etti.
Türkiye’nin idam cezasını uzun yıllardır kaldırmış bir ülke olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Niye kaldırdık idamı? Eğer idamla ilgili bir karar verilir, yanlış olduğu ortaya çıkarsa, bunu düzeltme şansı kocaman bir sıfırdır, kimse düzeltemez. Son 3 yıldan örnek vereceğim. İdam olsaydı Balyoz, Ergenekon davasında bir sürü komutan, asker, gazeteci, profesör hepsi idam edilmişti. Şimdi bu davaların tamamının kumpas olduğu çıktı ortaya. Bu insanları geri getirecek miydik, hayır."
Kılıçdaroğlu, idam kararı parlamentodan çıksa dahi geriye yürümeyeceğini belirterek, "Yani bu olaylara idamı uygulayamazsınız. Çünkü fiilin işlendiği tarihte hangi ceza kanunu varsa o ceza uygulanır. Biz uluslararası anlaşmalara imza atmış bir ülkeyiz. İç hukuk uluslararası anlaşmalara aykırıysa iç hukuk değil uluslararası anlaşmalar uygulanır. Anayasada böyle bir hükmümüz var. Dolayısıyla bu biraz sokağın gazını almak için ifade edilen bir deyimdir, hükümetin de böyle bir teklif getirmeye zaten niyeti yoktur" diye konuştu.
RUSYA İLE İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLMESİ Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi çalışmalarını desteklediklerini, sadece Rusya değil Irak, Mısır, İsrail, Libya, Suriye gibi bölge ülkeleriyle de ilişkilerin düzelmesini istediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, bu barışmaları sağlarsa hükümete her türlü desteği vereceklerini bildirdi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Türkiye, Batı ittifakından kopar mı? Sanmıyorum. Bu tür söylemler zaman zaman gazete köşe yazılarına yansıyor. Ama ben Türkiye’nin batı ittifakından yani OECD’den, NATO’dan, AB’den, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi’nden kopacağını sanmıyorum. Türkiye uygar dünyanın çok önemli bir parçasıdır. Türkiye, uygar dünyanın özellikle Ortadoğu bağlamında istikrarını sağlayan bir ülkedir. Türkiye’deki bir istikrarsızlık sadece Türkiye’ye değil ABD, Rusya ve AB’ye de büyük zarar verir."
BATININ KAYGILARI Darbe girişimi sonrası Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu ve Avrupa Konseyi Başkanı Thorbjorn Jagland ile görüştüğünü, toplumun tüm kesimlerinin darbe karşısında tek vücut olduğunu, bu kadar büyük bir konsensusun cumhuriyet tarihinde ilk olduğunu ifade ettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, görüştüğü yetkililerin ilettiği bazı kaygıları kendilerinin de taşıdığını belirtti.
Darbeyle mücadelenin hukuk içinde olması, insan hakkı ihlallerine karşı dikkatli olunması gerektiğini, masum insanların de içeri alınmasının kabul edilemeyeceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir kişi galiba şeker hastasıydı, öldü hapisteyken. Şimdi hasta birisi gözaltına alınabilir mi, alınır. Ama gözaltına alınan kişi gözaltına alındığı tarihten itibaren devletin güvencesi altındadır. Hastaysa insülini vereceksiniz. Nitekim adam öldü. Bu kabul edilemez. Doğru değildir. Bu devletin saygınlığına gölge düşürür.
Gazetecileri hapse atmak da doğru değil. Gazeteci teröre bulaşırsa, yakalarsınız cezasını verirsiniz. Ama teröre bulaşmamışsa, köşe yazısı yazmış, bu yazılarda suç unsuru var mı, yok. Nedir, ’Biz bunu hapse atacağız’, bu doğru değil. Batı, bizim uygulamalarımıza hukukun üstünlüğü ve insan hakları bağlamında bakıyor. Hukukun üstünlüğü ve insan hakları artık bir ülkenin sorunu değil tüm dünyanın ortak sorunu."
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, darbeyi destekleyen henüz bilinmeyen unsurların da olabileceğini ancak tablonun mahkemeler sürecinde net şekilde ortaya çıkabileceğini, bu nedenle yargılama sürecinin televizyonlardan canlı olarak verilmesi gerektiğini kaydetti.
TERÖRLE MÜCADELE
Terörle mücadelede siyasi partilerin tavrının açık net olması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "TBMM’de, ’terörle mücadele edeceğiz bize bu kanun lazım, buna ihtiyacımız var’ dediler, biz bunların hepsini verdik. Anayasa değişikliği istediler onu da verdik. Anayasa’ya aykırı düzenleme olmasına rağmen ’milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağız’ dediler, ona da evet dedik. Terörü engellemek için CHP’den ne istiyorlarsa veriyoruz. Ama biz terör neden engellenemiyor diye sorma hakkımız var." dedi.
SURİYE’NİN ONARILMASINDA ANA PARAYI AVRUPA SAĞLAMALI
Kılıçdaroğlu, Suriyeli sığınmacıları eleştirdiği yönündeki soru üzerine mültecileri hiçbir zaman eleştirmediğini tam tersine kucak açtıklarını, Suriye’de iç savaşın bir an önce bitirilmesinin, sonra da bu ülkenin onarılması gerektiğini söylediklerini anlattı.
Suriye’nin onarılması konusundaki ana parayı Avrupa’nın sağlaması, evlerin, okulların, hastanelerin, caddelerin sıfırdan yeniden yapılması sonra da Türkiye’deki sığınmacıların kendi ülkelerine gönderilmesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bunu ilk Avrupa’da söyledim. Bana "mülteciler Avrupa’ya geliyor" dediler. Bizde 3 milyon Suriyeli var. 3 milyona sesiniz çıkmıyordu, ne zaman AB’ye gelmeye başladılar, bağırmaya başladınız. Niye daha önce Suriye’de iç savaşı bitirelim demediniz. Hatta bu yetmez, Suriye’nin onarımı için elinizi cebinize atmanız lazım. Onlar kabul ettiler bunu. Ben Suriyelilere niye kızayım. Onlar da bizim vatandaşımız, akrabalarımız. Nasıl kuzeyde yaşayan Kürtler bizim akrabalarımızsa onlar da bizim akrabalarımız. Bütün sorun, Suriye’de savaşın bitmesi ve oranın onarılması. Türkiye’nin de buna destek vermesi lazım. Zaten orası onarılınca mülteciler de kendi ülkesine gider. Babası orada, mezarı orada, çocukluğu orada."