09.11.2021

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (9 Kasım 2021)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Bu millet tasarruf yapacak ama ampulü söndürerek tasarrufu yapacak. Evet, bu millet tasarrufu yapacak, siyasi tasarrufu yapacak; ampulü söndürerek bu işi bitirecek. Az kaldı, az kaldı, gelecek."
-"Bu ülkenin çıkarlarına, İstanbul'un talan edilmesine, İstanbul'a ihanet edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Yerli ve yabancı yine herkese bu kürsüden söylüyorum. Kanal İstanbul ihalesine kim girerse ağır bedeller ödeyecektir."
-"Kadınların hakkını kadınlara teslim edeceğiz. Kesinlikle ilk bir hafta içinde İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayacağız ve Resmî Gazetede yayınlanacak."
-"Benim kafam kul hakkı yemeye basmaz, benim kafam adaletsizliğe basmaz."
-"Peki sen ekonomistsin, ekonominin geldiği hale bak. Böyle ekonomiste ne denir? Çakma ekonomist, çakma ekonomist... Bırakın ekonomiyi, e'sini dahi bilmiyor. Verin devlet yönetimini, vallahi bir bakkal bunlardan daha iyi yönetir."
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle: Efendim güzel bir grup toplantısında yine beraberiz. Bizleri televizyonları başında, radyolarının başında, sosyal medya hesaplarında izleyen bütün vatandaşlarıma, bütün kardeşlerime, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan hep beraber sevgimizi, saygımızı gönderiyoruz güzel bir Türkiye umuduyla.


Rahmetli Ecevit'i andık; aramızdan ayrılışının 15’inci yılı. O bize öğütlemişti: Ne ezen ne ezilen, insanca, hakça bir düzen demişti. Bunun peşindeyiz. O halkın kara oğlanıydı. O milliyetçiliği Akdeniz'in sularına, Kıbrıs'ın Beşparmak Dağları’na yazan bir kişiydi. O nedenle rahmetli Ecevit'i sevgiyle, saygıyla anıyoruz. Çiğdem Aydın, kadın hareketinin liderlerindendi, o da aramızdan ayrıldı; sevenlerine başsağlığı diliyoruz, Allah rahmet eylesin diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yarın 10 Kasım. Büyük bir liderin, büyük bir devlet adamının dünya çapında bir liderin, bütün dünyanın saygı duyduğu bir liderin, Birleşmiş Milletlerin dünya tarihinde önemli bir lider olarak tanıdığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 83'üncü ölüm yıldönümü. O bize dedi ki; “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimisidir.” Her Cumhuriyet Halk Partili, yaşı ne olursa olsun, cinsiyeti ne olursa olsun, her Cumhuriyet Halk Partili kadınıyla erkeğiyle, kimsesiz hissedenlerin yanında olacağız. Bu ülkede, bu topraklarda herhangi bir vatandaşımız "benim sahibim yoktur, ben kimsesizim" diyorsa, onun yanında Cumhuriyet Halk Partililer olarak biz olacağız ve diyeceğiz ki: Senin bu ülkede hakkın, hukukun var diyeceğiz veya destekçisi olacağız.
Gazi Mustafa Kemal barıştan yanaydı. Savaş meydanlarından geldi ama yurtta barış ve dünyada barış dedi. Zorunlu olmadıkça savaşın bir cinayet olduğunu da ifade etti. Ülkenin bağımsızlığına büyük önem verdi. Zaten bütün hedefi oydu, cumhuriyeti ve bağımsız Türkiye'yi inşa etmekti. Siyasi bağımsızlığını sağladı ama aynı zamanda ekonomik bağımsızlığını da sağlamak gerekiyordu. Yine kendisi, “savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlanmadıkça siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız” dedi. O nedenle ekonomik bağımsızlığın ne kadar değerli olduğunu bu topraklarda ilk kez hatırlatan kişidir Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Ve bize düşen görev, ikinci yüzyılda güzel cumhuriyeti, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bize miras bıraktığı güzel cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak. Bunu yapacağız, hep birlikte cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız.
Değerli arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım Türkiye'nin bütün illerini, ilçelerine gidiyorlar. Birer, ikişer kişi değil, kalabalık gruplarla gidiyorlar. Bütün ilçeleri, büyük köyleri ve sivil toplum örgütlerini, meslek kuruluşlarını gezerek vatandaşın sorunlarını dinliyorlar. Sonra ben gidiyorum, sonra tekrar arkadaşlarımız gidiyorlar. Yani bir hareketin arkasını bırakmıyoruz, onun sürdürülebilirliğini sağlıyoruz. Vatandaş kendisini çok yalnız hissediyor. Derdini anlatacak kişiler arıyor, çözüm bekliyor. Gittiğimiz her yerde çözümün adresinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu arkadaşlarımız anlatıyorlar. Bu nedenle giden, emek harcayan, çaba harcayan, gecesi gündüzü çalışmakla geçen bütün arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarıma hepinizin huzurunda yürekten teşekkür ederim.
Erzincan'a 21'i milletvekili, 44 arkadaşımız gitti. Meslek kuruluşlarını gezdiler. Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkârlar Odası, Erzincan Barosu, köy ve mahalle muhtarlarını gezdiler. Vatandaşı dinlediler. Esnafı ve çiftçiyi dinlediler, lokantacıyı dinlediler, ev kadınlarını dinlediler. Herkesin derdini bir şekliyle rapora bağladılar. Arkadaşlarımızın Türkiye genelinde düzenledikleri raporlar, bir akademik çalışmaya değer türden raporlardır. Türkiye'nin bugün yaşadığı sorunların akademik dünya tarafından da yeterince kavranması için, bu raporların mutlaka değerlendirilmesi lazım. O nedenle buradan bütün akademik kadrolara da çağrıda bulunuyorum. Arzu ederlerse Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin her bir il itibariyle düzenledikleri raporları kendilerine ulaştırabiliriz.
İnşaat işçisi Erzincanlı, şöyle söylüyor: "Nasırlı ellerim şereftir ama karnımı doyuramıyorum. Karın doymuyor. Adam 4-5 tane aylık alıyor. Daha artık bizim buramıza geldi. Bir sıvı yağ 60 liraydı, bakkal şu anda 120 liraya satıyor" diyor. Canı yanmış bunun. Bir çiftçi: "Gübre yüzde 200 zamlandı. Çiftçi nasıl ekecek? Yem de yüzde 100 zamlandı, nasıl hayvancılık yapacağız?" diyor. Bir başka çiftçi: "Mazot ve gübre çiftçinin can damarı. Ancak gelen zamlarla birlikte çiftçinin can damarı tıkandı" diyor. Lokantacı: "1974 yılından bu yana lokantacılık yapıyorum. Her yıl ihtiyaç sahibi onlarca aileye kazancımın zekatını verdim. Ancak son iki senedir zekât vermek bir yana zekât alacak duruma geldim. Saray bunu biliyor mu acaba?" Bir uncu, "2 ay önce bir çuval unu 150 liraya alıyordum -faturayı göstererek- şimdi 235 lira" diyor. Üzümlü'den Ziraat Odası Başkanı: "Eskiden tarım ürünü satıp fabrika yaptık. Şimdi fabrikaları satıp, dışarıdan tarım ürünü alıyoruz" diyor. Türkiye'nin gerçeğini bundan daha iyi anlatan bir cümle aslında yok. Kemah'tan kahvehaneci: "Her şey sıkıntılı. Tüp 120 liraydı, 170 lira oldu. Maaşlara yüzde 3-4 zam verdiler. Neye yetecek, kime yetecek?" diyor. Tercan'dan market sahibi: "Veresiye defteri tutmak zorundayız. Şu an bu marketteki en kıymetli şey veresiye defteri. Eğer defteri tutmazsak, insanlar açlıktan ölecek. Tahsilat da yapamıyoruz. Artık dayanma gücümüz kalmadı. Aldığımızı yerine koyamıyoruz" diyor. Buradan acı olan bir şey daha ifade edeyim: Arkadaşlarımın tespiti çok önemli. Tercan, Kuzuören Köyü ve civarındaki 6 köyde elektrik yok. Elektrik yok... 21 inci Yüzyıl'ın Türkiye'si... Saray'ın haberi var mı? Zaten Saray'ın Türkiye'den haberi yok ki, onun bütün derdi saray. Koltuk var mı? Var. Herkesin keyfi yerinde mi? Yerinde. 4-5 yerden maaş alan var mı? Evet, herkes 4-5 yerde maaş alıyor. Türkiye'de ne oluyor, ne bitiyor belli değil.
Gidiyor herhangi bir yere, Anadolu'ya. Valiler derhal genelge çıkarıyorlar: "Bütün devlet memurları o toplantıya katılmak zorundadır." Bakıyorsunuz bütün devlet memurları mecburen gidiyor, yoksa fişlenecek. Şu hale bakar mısınız? Türkiye'nin geldiği hale bakar mısınız? Şöyle söylüyor birisi, Fındıklı Köyü mezrasındaki bir vatandaş: "Biz burada yaşıyoruz ama sanki zindandayız. Akşam buralar zindan gibi karanlık oluyor. Burada bir yerleşim olduğundan sanki devletin haberi yok." Devletin haberi var ama devleti yöneten iktidarın haberi yok kardeşim. Devletin haberi var, orada elektriğin yanmadığını biliyor devlet ama devletin oraya elektrik getirmesine saray engel oluyor, bunu bileceksin sen, saray... Devletin saygınlığını koruyacağız. “35 yıldır ilk defa bir siyasi görüyoruz. Buraya gelmişsiniz, ne olur derdimizi gündeme getirin. Sadece biz değiliz, bizim gibi 8 mezrada elektrik yok" diyor vatandaşlarımız. Erzincan'a daha sonra ben de gideceğim, kanaat önderleriyle konuşacağım. Ciddi sorunlar var bölgede. Bütün bunları biliyoruz ama Erzincanlı bütün kardeşlerime söyleyeyim; Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok, bütün sorunları çözülebilir. Bütün sorunlarını çözme vaadinde bulunan ve samimi olan, sorunların çözülmesinde samimi olan Cumhuriyet Halk Partisini dinleyeceksiniz. Neler söylediğimizi, çözümleri nasıl getirdiğimizi dinleyeceksiniz.
"Samimi olan" dedim. Devlet yönetiminde siyasal iktidarın samimi olması lazım. Kuraklık var mıydı? Vardı. Tarımda ciddi kuraklık var mıydı? Vardı. Ziraat Odası başkanları bas bas bağırıyorlardı. Bu yıl bitkisel ürünlerde yüzde 12, buğdayda yüzde 13, arpada yüzde 30, çavdarda yüzde 32, nohutta yüzde 24, kırmızı mercimekte yüzde 30, şeker pancarında yüzde 15 üretim düşüklüğü oldu diyor. Bunun üzerine ne yaptılar? Bir karar çıkardılar, 1 Eylül 2021 tarihli. Dediler ki: "Buğday, arpa, yulaf, mercimek, nohut, neyse bunlar için dönümüne 30 lirayla 100 lira arasında bir para vereceğiz." Ne zaman söylediler? 1 Eylül 2021. Şimdi 9 Kasım 2021'deyiz. Para ödendi mi? Ödenmedi. Niye ödenmedi? Hangi gerekçeyle ödenmedi? Beşli çeteye gelince dünyanın parasını veriyorsun ama üreticiye gelince "para yok" diyorsun. Niye para yok? Sanıyorlar ki bunu millet unutacak, Kılıçdaroğlu hiç hatırlamayacak. Sonuna kadar takip edeceğiz sonuna kadar.  
Ayrıca süs bitkilerinde KDV oranı da yüzde 18'e çıkıyor. Tekrar 8'de tutun; iktidar sahiplerine söylüyorum, 8'de tutun. Çiftçinin zaten nefes alacak hali kalmadı. Tuta tuta bunlardan mı yüzde 18 KDV alacaksın? Değerli arkadaşlarım; çiftçi kardeşlerime sesleneyim. Büyük sıkıntınız var biliyorum ama size sözüm var. Sorunlarınızı çözeceğiz, inançla çözeceğiz, kararlılıkla çözeceğiz, bilgiyle, birikimle çözeceğiz, vatan sevgisiyle çözeceğiz. Ne söyledik? Bunlar daha henüz söz verdikleri 100 lirayı dahi, 30 lirayı dahi ödeyemezken, biz dedik ki: "İktidar olduğumuzda bir hafta içinde, ilk bir hafta içinde senin kardeşim ister bankalardan, ister Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldığın kredilerin faizlerini sileceğiz" dedik.
Tarım Kanununun 21’inci maddesi: Her yıl milli gelirin yüzde biri oranında pay verilir. Ziraat Odaları Birliği Başkanını çağıracağız. “Gel kardeşim, bütçeyi yapıyoruz. Milli gelir şu, yüzde 1 şu ve ben bunu bütçeye koyuyorum. Şimdi sen git, bütün ziraat odası başkanlarına evet bütçeye yüzde bir çiftçi için teşvik getiriliyor” anlat diyeceğim. Yani kanunda yazanı uygulamamazlık gibi bir tabloyu ortaya koymayacağız. Çiftçinin ne traktörü, ne hayvanları haczedilmeyecek. Bunun da düzenlemesini yapacağız. Değerli arkadaşlarım; köylünün, özellikle çiftçinin, özellikle toprak işleyen çiftçilerin toprak analizlerine ihtiyacı var. Hangi ürünü ekersem en çok verimi alabilirim diye, hangi gübreyi atmalıyım diye. Bu konuda da kırsala bol miktarda; yani her köye ya ziraat mühendisi ya ziraat teknisyeni, hayvancılıkla uğraşılan her köye bir veteriner atayacağız. Böylece çiftçi bilimsel olarak çalışmalarını sürdürecek, ürününü elde edecek.
Bu arada şunu da ifade edeyim: Orman yangınlarından sonra şimdi fidan dikimi başladı; özellikle Muğla yöresinde başlayacak. Fidan dikimini daha çok köylü kadınlar yapıyor. Bu kadınlar fidan dikimini yapıyorlar. “Vahidi fiyat” diyorlar bu uygulamaya ama kadını işveren gibi görüyorlar. "Kadının sigorta primini sen götürüp yatıracaksın. Ben sana para veriyorum ama sen Orman Genel Müdürlüğü çalışanı değilsin" diyorlar. Yani şike yapıyorlar. Bunu da kaldıracağız. Eğer fidan dikimi varsa, kırsalda, ormanda birisi çalışıyorsa, Orman Genel Müdürlüğü bunu çalıştırıyorsa, sigorta primini de Orman Genel Müdürlüğü ödeyecek ve bu kadınların tamamı sigortalı olacak.
Balıkçıların sorunlarıyla da ilgilendik, ne söyledik? Sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. Balıkçılar var mı? Var. Bir arkadaşımızı görevlendirdik, Hopa'dan Samandağ'a kadar 28 ilin 21'ini gezdi. Geriye kaldı 7 il, 7 ilden sonra raporlar gelecek ve balıkçılar, "biz sahipsiz" diyorlar, onlar da sahipsiz değiller. Onlar da emek harcıyorlar, alın teri döküyorlar, çalışıyorlar, evlerine helal ekmek götürüyorlar. Onların da sorunlarıyla ilgileneceğiz.
Değerli arkadaşlarım; var olan iktidarın en büyük sorunu ne? Bu soru, önemli bir sorun. Var olan iktidarın en temel sorunu ne? En temel sorunu, halkın bu iktidara güven duymaması, güvenmiyor. Diyeceksiniz ki, nereden biliyorsun güvenmediğini? Öyle ya, nereden biliyorsun? Çünkü Erdoğan'a bakarsan 83 milyon kendisini kucaklıyor. “Yerli ve milliyiz” diyordu. Bakın değerli arkadaşlarım, şu anda bankalardaki mevduatın yüzde 56,9'u döviz, Türk lirası değil. Güvenseler herkes Türk lirası mevduatı açar. Güvenmiyorlar... Güvenini kaybeden bir iktidarın Türkiye'yi sağlıklı yönetme şansı yoktur. O nedenle eğer bunlar gerçekten bir şey yapacaklarsa, oturup önce bir vatandaşı dinlemeleri lazım, sorunlarını dinlemeleri lazım. Peki sorunlarını dinleyebilirler mi? Buna tahammül edemezler. Vatandaşın acısını dinlemeye tahammül edemezler.
Değerli arkadaşlarım, icra dairelerindeki dosya sayısı 23 milyonu aştı. İcra dairelerindeki dosya sayısı 23 milyonu aştı. Neredeyse iki kişiden birisinin icra dairesinde işi var. Dünya Gazetesi, Türkiye'nin saygın ekonomi gazetelerinden birisidir. Bugün Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu'nun başkanının bir açıklaması var. Şu anda aylık fiyat veren yok. Günlük, hatta saatlik fiyatlar veriliyor. Şu Türkiye'nin geldiği hale bakın. Eskiden aylık alırdık, şimdi aylık fiyat veren yok hangi ürünü alırsanız alın. Günlük, hatta saatlik fiyat veriliyor diyor. Yine açıklama: Raflarda üretim maliyetlerindeki artışla birlikte, sürekli artan ürün fiyatlarını düzenlemek ayrı bir çalışma gerektiriyor. Yani yeni bir meslek doğdu, etiket değiştirme mesleğin. Bunu ben söylemiyorum. Bakın devam ediyor: Geçen gün bir markete gittiğimde etiket değişimi yapan çalışanların, haftanın 6 günü etiket değiştirmek en önemli işimiz oldu diyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye daha önce böyle bir tabloyla karşılaşmamıştı. Zam fırtınası demiştim, zam fırtınası gelecek demiştim, halâ millet bu işin baharını yaşıyor demiştim, asıl kışı göreceğiz demiştim, karakış fonu kurun demiştim, vatandaşa sahip çıkın demiştim. Arka arkaya zamlar yağmaya başladı arka arkaya; elektrik, doğalgaz, kömür, odun, hepsine. Son 6 ayda gübre fiyatlarına 31 kez arka arkaya zam yapıyorsunuz. KOBİ'lerin kullandığı doğalgaza yapılan zam yüzde 115, elektrik santrallerinde kullanılan doğalgaza yüzde 148. Kömüre yüzde 72, oduna yüzde 33 zam geldi. Nasıl geçinecek bu insanlar? Bu zammı alanlar, bu zammı yapanlar bunu herhalde maliyetlerine yansıtacaklardır. Sonunda vatandaşa gidecek, mutfağına gidecek ve vatandaş bunu bir şekliyle ödeyecek.
10 milyon civarında asgari ücretli var. Çalışanların yarısından fazlası asgari ücretli. 10 milyondan fazla ve bu asgari ücretlilerinin tamamı açlık sınırının altında maaş alıyor. Açlık sınırı... Cumhuriyet tarihinde ilk kez böyle bir garip tabloyla karşı karşıya kaldık değerli arkadaşlarım. Asgari ücret eskiden 385 dolardı, daha önce. 385 dolar, asgari ücretin kur üzerinden değeriydi. Şimdi 385 dolardan, 291 dolara düştü. 94 dolar asgari ücretlinin kaybı var. Bunu bildiğimiz için dedik ki, derhal Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun toplayın; bu milleti ezilecek, perişan olacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu rakamı yükselsin. Hiç değilse vatandaş bu kışı en azından huzur içinde geçirsin. Yeni yılda tespit edilen rakamın üzerine yeni bir asgari ücret tespit edersiniz. Bu yapılmadı değerli arkadaşlarım. Yapılmadı ama saray şöyle bakıyor, onu da ifade edeyim. Onların bakış açısı, eğer vatandaş ekmek bulamadıysa, pasta yiyebilir. Tablo bu: “Ekmek yoksa, pasta yiyebilirsiniz.! Diyeceksiniz ki, bunu nereden buldun; ta Fransız Devrimi'nden bu yana söylenen, kraliçenin söylediği, nereden çıktı bu diye. Bakın, saray porsiyonları küçültün diyor. Kendi porsiyonları büyük ama vatandaşa “porsiyonları küçültün” diyor. Sonra birisi daha: "Peygamber Efendimiz de mideyi boş bırakın der" diyor. Sen karnını tıka basa dolduruyorsun ama, her türlü şeyi yiyorsun rahatlıkla; tabakların tıka basa doluyor, tencere tıka basa dolu. Vatandaş ne yapacak? "Mideni boş bırak." Yandaş gazeteler, "alışverişe tok karınla çıkın" diyor. Öneriye bakın Allah aşkına. "Küçük market arabaları kullanın" diyor, devam ediyor: "Raftaki ürüne aman dokunmayın, sahiplik duygusu gelir, sizi ürün almaya zorlar" diyor. Dokunmayacaksınız... Kardeşim zaten dokunamaz ki, ya onların tamamını alarm takılmış, zincirlenmiş zaten, dokunsa ne olacak? Ve devam ediyor, en sonda bakan: "Kış geliyor, evi daha az ısıtın, faturaları düşürün, tasarruf edin" diyor. Bu millet tasarruf yapacak ama ampulü söndürerek tasarrufu yapacak. Evet, bu millet tasarrufu yapacak, siyasi tasarrufu yapacak; ampulü söndürerek bu işi bitirecek. Az kaldı, az kaldı, gelecek.
İstanbul'daydım, İklim Değişikliği Eylem Planı'na katıldım. Büyükşehir Belediye Başkanımız gayet güzel bir toplantı yapmıştı. Tabii İstanbullu İstanbul'u korumak istiyor, beton ormanından çıkarmak istiyor, İstanbul'a yeşil alanlar kazandırmak istiyor, İstanbul'un iklimini korumak istiyor. İstanbul hepimizin gözbebeği ve İstanbul'a Kanal İstanbul'un yapılmasını istemiyorum. "Doğayı tahrip edecek" diyor. Ben de söz aldım ve şu cümleleri kullandım: Sayın Başkan; hiç meraklanma. “Kanal İstanbul projesini hiç kimse alamayacak” dedim. Alan olursa ağır bedeller ödeyecektir. Bir daha ifade edeyim. İster içeriden ister dışarıdan, bu coğrafyaya ihanet etmek üzere açılan ihaleyi birisi alıyorsa ve iklim krizinin bu kadar yaygın olarak konuşulduğu bir dünyada siz hâlâ İstanbul'a ihanet etmeye devam edecekseniz ve bunun ihalesi açılacaksa, o ihaleye giren ağır bedeller ödeyecektir. Bunu herkesin bilmesini isterim dedim.
Ama ihaleye dışarıdan da gelebilirler. Ülkemizi seviyoruz, İstanbul'un talan edilmesini istemiyoruz. Yabancıların da talana ortak olmasını istemiyoruz. Sadece bizim iş insanlarını değil, büyükelçiliklere de yazı yazdım. “Eğer Kanal İstanbul'a sizin ülkelerinizden bir şirket girer, bir kişi girer, bir müteahhit girer, İstanbul'u talan eder, yağmalarsa, o da ağır bedeller ödeyecektir dedim.
Efendim diyorlar ki, bizi niye yabancılara şikâyet ediyorsun. Anlamıyorlar, anlamıyorlar... Ya bir ülkenin menfaatini korumak, ülkenin çıkarlarını korumak, gözbebeğimiz İstanbul'u korumak ne zamandan beri yabancılara ihbar oldu? Bunu söyleyenler, bizim milliyetçiliğimizi asla sorgulayamazlar. Zaten bunların, yani bu Cumhur İttifakı'nın en temel sorunu ne? En temel sorunu şu. Birisi diyor ki: "Ben milliyetçiyim." Öbürü diyor ki: "Ben her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alırım." Bunlar koalisyon kurmuşlar.
Hiç kimse merak etmesin; bu ülkenin çıkarlarına, İstanbul'un talan edilmesine, İstanbul'a ihanet edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Yerli ve yabancı yine herkese bu kürsüden söylüyorum. Kanal İstanbul ihalesine kim girerse ağır bedeller ödeyecektir, hiç kimsenin en ufak endişesi olmasın.
Değerli arkadaşlarım; geçen pazar akşamı bir video paylaştık. İlk 6 ayda kadınlar için ne yapacağız? Daha önce gençler için açıklamıştım, şimdi kadınlar için ne yapacağız? Kadınlara bir hak falan vermiyoruz, kadınların hakkını kadınlara teslim edeceğiz. Bu çok önemli... Bir hak değil; kadınların hakkını kadınlara teslim edeceğiz.
Bir; kesinlikle ilk bir hafta içinde İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayacağız ve Resmî Gazetede yayınlanacak. Hiç en ufak kimse endişe duymasın. Kadınlar; bu kardeşiniz sizin haklarınızı sonuna kadar savunacak. Hiç endişe etmeyin, hiç endişe etmeyin. Öyle efendim şiddet uyguladık, tutuklandık, hapse atıldık. Hâkimin karşısına çıktın, kravat taktın, güzel elbise giydin, biraz acıdın, hâkime biraz yağ çektin, "efendim benim cezamı düşür." Buna da izin vermeyeceğim. Kesinlikle cezalarda en ufak bir indirim olmayacak. Ayrıca bu konuda özel yetkili mahkemeler kurulacak, Yargıtay'da da 6 ay içinde özel bir daire kurulacak. Eğer ev içi şiddet olursa, olay karakola intikal ederse, karakolda özel birimler olacak polisler, eğitilmiş birimler olacak, o birimlerde en az bir kadın polis olacak. Dolayısıyla kadının hakkını da en az bir polis savunacak orada.
Değerli arkadaşlarım; hem kadına, hem aileye sosyal güvence sağlayacağız. Hem kadına, hem aileye sosyal güvence sağlayacağız. Aile Destekleri Sigortası 1971 yılından beri uygulanmıyor. Yoksulluğu yönetiyorlar... Biz yoksulluğu yönetmek değil, yoksulluğu bu coğrafyada silmek istiyoruz. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye'yi inşa etmek istiyoruz ve kadının da, çocuğun da, ailesinin de yüzde yüz sosyal güvenliğini sağlayacağız. Bundan da herkesin emin olmasını isterim. Parayı, yani ödemeyi, hak ettiği ödemeyi kadının banka hesabına yatıracağız. Kadın işçi gibi, memur gibi, emekli gibi; onun yoksulluğunu kimse bilmeden gidecek, bankadan parasını çekecek, kendi geçimini, varsa ailesinin geçimini sağlayacak. Dolayısıyla sağ elin verdiğini sol elin görmediği bir düzeni inşa edeceğiz. Bunu da özellikle her vatandaşımın bilmesini isterim. Üniversitelerimizde çok sayıda kadın öğrenci var, okuyorlar, hemen hemen her alanda büyük başarılara imza atıyorlar. Bakıyorsun devlet kademelerinde üst yönetime bakıyorsun, usulen ayıp olmasın diye birkaç kadın yönetici var. Bunu da söylüyorum, ilk 6 ay içinde üst yönetimde en az yüzde 35 kadın kotası olacak. Kadınlar yönetemez mi ya? Vali olamaz mı kadın; kaymakam olamaz mı, savcı olamaz mı, emniyet müdürü olamaz mı? Üst yönetimin yüzde 35 cinsiyet kotası olacak, kadın kotası olacak.
Boşanan kadınlar... Evlilik sürmeyebilir, eşler anlaşamayabilirler ve boşanabilirler. Boşanan kadının dramı vardır, hele çalışmıyorsa çok büyük acıları vardır. Baba evine gittiği zaman kabul görmeyebilir. Anadolu'da pek çok böyle acı dramlarla karşılaşıyoruz. Aile destekleri sigortası için de yeni başlangıçlar fonu kuracağız. Ayrıldıktan sonra ona ev tutulacak, aylık bağlanacak; çoluk çocuğunun bütün harcamaları yeni başlangıçlar fonundan, yani aile destekleri sigortasından karşılanacak. Dolayısıyla boşanan bir kadın "ya ne olacağım, nereye gideceğim, kim bana bakacak, kim bana iş verecek?" arayışı içine hiç girmeyecek. Sosyal devlet o kadının bir numaralı güvencesi olacak. Bunu sağlayacağız.
Nafaka gerginliği var; nafaka aldım, almadın... Diyelim adam asgari ücreti, nafakanın tamamını alsan ne olacak? Çocuklar var okula gidiyor, ev kirası ödenecek, nasıl geçinecek bu? Nafaka gerginliğini de bitireceğiz. Kadının kendi evinde, özgürce, huzur içinde yaşaması, gelirini, giderini hesaplaması, çocuklarına bakması, okula göndermesi; bütün bunların tamamını yeni başlangıçlar fonundan ilk 6 ay içinde gerçekleştireceğiz, herkesin bilmesini isterim.
Doğum izni: Kadın doğal olarak doğum yapıyor. Doğumdan sonra bir süre işe gitmiyor veya çocuğa biraz daha bakmak istiyor ve işine gitmiyor. Daha sonra çalışmak istiyor fakat zamanında gelmedin, görevine son verdik, vesaire bir sürü olayla karşılaşıyor. Bunu da düzelteceğiz. Kadın lehine pozitif değişim, pozitif ayrımcılık yapacağız. Tekrar işe dönmek istiyorsa, daha geniş bir zaman diliminde kadının işe dönmesini sağlayacağız. Özel sektördeyse, özel sektör eğer bunu çalıştırırsa, onlara ayrıca vergi teşviki getireceğiz. Böylece özel sektörde doğum iznine ayrılmış ama bir süre gelmemiş olan kadının tekrar işe dönmesine imkân sağlayacak. Kadının sağlığı tümüyle devlet güvencesinde olacak. Özellikle sağlık, bakım ve hijyen açısından kadınların pek çok sorunu var ve çoğu zaman yetersizlik, mali yetersizlik nedeniyle bunu sağlayamıyorlar. Bunların tamamı sosyal devlet tarafından karşılanacak. Özellikle rahim kanserini önleyen aşıların tamamı ücretsiz yapılacak ve böylece kadın bu devlette, yani sosyal devlette, yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin yönettiği bir devlette el üstünde tutulacak, bütün hakları kendisine teslim edilecek. Bunu bütün kadınların unutmamasını isterim.
Biraz da gülelim: Şahsım yine oturmuş üniversite öğrencilerini toplamış. Malum onlara konferanslar veriyor, bir şeyler anlatıyor. Yap-işlet-devret olayını anlatıyor. Diyor ki: “Ben ekonomistim. Siz ne kadar kaynak oluşturursunuz, devletin kasasından da bir kuruş çıkmaz. Yaptığımız bu ama Bay Kemal'in kafası bu işlere basmaz." Vallahi benim kafam bu işlere basmaz. Benim kafam kul hakkı yemeye basmaz, benim kafam adaletsizliğe basmaz. Ne olur? Adaleti savunurum; hakkı, hukuku, adaleti savunurum. Vatandaşın ödediği verginin hesabını vermek benim için onurdur. Devleti yönetenler için de onur olmasını isterim. Peki sen ekonomistsin, ekonominin geldiği hale bak. Böyle ekonomiste ne denir? Çakma ekonomist, çakma ekonomist...
Şunu da ifade edeyim: Vallahi ekonominin e'sini dahi bilmiyor. Yani bırakın ekonomiyi, e'sini dahi bilmiyor. Herhangi bir yerden ilkokul mezunu bir bakkalı getirelim. Bir bakkal, bakkalın nasıl basiretli davrandığını biliriz. Verin devlet yönetimini, vallahi bunlardan daha iyi yönetir. Bakın ilkokul mezunu bir bakkal bunlardan daha iyi yönetir. Ya en azından fiyatı bilir, geliri gideri bilir, yani bilançoyu bilir; en azından defteri bilir, muhasebeyi bilir. Efendim, “yap-işlet-devret dolayısıyla devletin kasasından bir kuruş çıkmıyormuş.” Öyle değil mi? Evet, bir kuruş çıkmıyormuş. Madem bir kuruş çıkmıyorsa kardeşim, sevgili şahsım, bu bütçedeki milyarlar ne? Ya imza attığın bütçeden haberin yok, bu daha vahim bir olay. Dünyanın parasını veriyoruz, üstelik Türk lirası değil, avro olarak veriyoruz, dolar olarak veriyoruz. Ama ben bütün kadınların ve gençlerin huzurunda Erdoğan'a bir çağrı yapmak istiyorum: Madem bir kuruş ödemiyoruz, madem sen ekonomistsin, madem bu işin kompetanısın, gel kardeşim A Haber var, senin yayın organın zaten. Ne desen onu allıyor, pulluyor. Gel çık karşıma, oturalım, vallahi bir şey sormayacağım. Sadece şehir hastanelerini soracağım, sadece bunu söyle.
Şunu da istiyorum, şunu da söyleyeyim: Cesaret edemeyebilir, vallahi soruları önceden vereceğim. Cevapları promptera yaz istersen, onu da orada oku ama benim soracağım bütün sorulara samimi, düzgün, net cevaplar isteyeceğim. Çıkar mı? Çıkmaz efendim çıkmaz. Yiğidin karşısına çıkacak adamın namuslu ve temiz olması lazım.
Teşekkür ederim arkadaşlar.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...

Gündem'den Öne Çıkan Haberler