07.05.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU (7 MAYIS 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU
(7 MAYIS 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle: Efendim

bu grup toplantısını diğer grup toplantılarından biraz farklı yapacağız. Tek konumuz var, adalet. Tek konumuz var, hukuk. Tek konumuz var, demokrasi. Tek konumuz var, hiç kimsenin ötekileştirilmediği bir Türkiye. Tek konumuz var, vatandaşın vicdanı.
Seçimler yapıldı. Yerel seçimler. Ne seçeceğiz? Belediye başkanı seçeceğiz. Köy köy gezdiler, ilçe ilçe gezdiler, kaza kaza gezdiler, nahiye nahiye gezdiler, il il gezdiler, dünyanın iftirasını attılar. Dedim ki, “Ben bu milletin sağduyusuna ferasetine güveniyorum. Ne söylerseniz söyleyin, ama inandığımız yoldan bizi çeviremezsiniz.” Vatandaş tercihini kullandı, gitti sandığa oyunu verdi. Neden yana oyunu verdi? Demokrasiden yana oyunu verdi, hukuktan yana oyunu verdi, adaletten yana oyunu verdi, belediye başkanımızdan yana oyunu verdi, onun daha iyi yöneteceğinden emin olduğu için oyunu verdi.
Onların tahmin etmediği, ama bizim de yüzde yüz kazanacağımızı bildiğimiz illerin hemen hemen tamamını kazandık. Diğerlerini sineye çektiler, ne yapalım dediler kaybettik. Ama İstanbul’a gelince kumpas kurmaya başladılar. Neye kumpas? Demokrasiye kumpas kurmaya başladılar, milletin iradesine kumpas kurmaya kalktılar. Kiminle yaptılar kumpası? Yüksek Seçim Kurulundaki sözde bazı hâkimlerle kumpası birlikte kurdular. Onların yüzünü bugün size göstereceğim. Demokrasi adına utanırlar mı bilmiyorum? Çocuklarıyla karşılaştıklarında çocuklarının yüzlerine bakarlar mı bilmiyorum? Kendilerine hâkim denildiği için utanırlar mı onu da bilmiyorum, ama gerçek yüzlerini bugün sizlere anlatacağım değerli arkadaşlarım.
Bakınız, Yüksek Seçim Kurulunun bir yasası var, “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar dürüstlükle seçimi yapacağız” diyor. “Seçim süresince yolsuzluklar varsa engelleyeceğiz” diyor, “Şikâyetler,  itirazlar varsa bunlara da bakacağız” diyor. Ne istiyoruz biz? Adalet istiyoruz. Ne istiyoruz? Dürüst davranan bir Yüksek Seçim Kurulu istiyoruz. Yani yasanın öngördüğü ve daha önce de benzer olaylar öncesinde verdiği kararların arkasında duran bir mahkeme istiyoruz. Yüksek Seçimi Kurulu bu; esen rüzgâra göre karar veren değil, kanuna göre, hukukun üstünlüğüne göre ve vicdana göre karar veren bir mahkeme istiyoruz, bir Yüksek Seçim Kurulu istiyoruz. Gelen talimata göre karar veren bir Yüksek Seçim Kurulu değil.
Şikâyetler geldi, eyvallah olabilir. Yüksek Seçim Kurulu ben bunlara bakacağım dedi, gayet normal bakabilir.
Sayıyorum; bir, gelen şikâyet üzerine 39 ilçedeki bütün geçersiz oylar sayıldı, bir oy bile kalmadı tamamı sayıldı. Sonuç kim? Ekrem İmamoğlu.
Geçiyoruz, o yetmedi altı ilçede bütün sandıkları sayacağız dediler. Buyurun beyler sayın, korkumuz yok ki, biz milletin verdiği oya güveniyoruz, iradesiyle gitti sandıkta oyunu kullandı. Bütün oylar sayıldı, değişen bir şey oldu mu? Hayır.
Geçiyorum, baktılar değişmiyor, bu sefer Büyükçekmece üzerinde bir operasyon yapabilir miyiz? Savcısı, polisi, kaymakamı hep beraber evlere baskın yapmaya başladılar, siz burada oturuyor musunuz oturmuyor musunuz? Sahte tutanaklar tutmaya başladılar. Ama bizim milletvekili arkadaşlarımız derhal olaya müdahil oldu, Büyükçekmece’deki bütün o polisin gittiği yerlere gittiler tutanakları tuttular, gerçekleri getirip hâkimlerin önüne koydular. İtiraz edecekleri bir şey kalmadı ve ondan vazgeçtiler.
Sonra... 22 ilçede dediler ki, sondajla belli sandıkları alacağız ve onları yeniden sayacağız. Peki. Yüksek Seçim Kurulunun tarihinde böyle bir şey yoktur, ama yaptılar. 57 sandığı beyler oturdular kendileri seçtiler, güzel, 57 sandığı saydılar. Sonuç? Sonuç yine değişmedi.
Yetti mi? Hayır. Efendim 41 bin kısıtlı var dediler, seçim sonuçlarını bunlar etkiler, bunların sayılması lazım dediler. Bu sefer kısıtlı listeleri bizde yok, normalde hiçbir partide olmaması lazım. Nereye teslim edilmiş? Devletin vicdanına teslim edilmiş, kimin hapishanede olup olmadığını biz nereden bileceğiz? Onları da dediler sayacağız. Birilerinden aldılar bilgileri dokümanları sayacağız. Sayın dedik. 41 bin 132 diye yola çıktılar, 766 kısıtlı çıktı.
Baktılar bu iş olmuyor, olmuyor bir türlü. Ne yapacağız? Efendim şimdi sandık kurullarının oluşumunda bir hata var dediler, bir usulsüzlük var. İyi de, sandık kurullarını biz oluşturmadık, AK Parti de oluşturmadı. Nasıl oluşacağı kanunda var. Kim yaptı? Hâkimler yaptı. Nasıl yaptılar? Seçtiler. Ne zaman yaptılar bunu? Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptılar. Ne zaman yaptılar bunu? Daha önceki seçimlerde yaptılar. Ne zaman yaptılar bunu? Bu son seçimlerde yaptılar. İtiraz var mı? İtiraz yok. Listeler kesinleşmiş mi? Kesinleşmiş. Ama dediler ki, hayır olmaz, bunların değişmesi lazım. Bunu gerekçe göstererek verilen mazbatayı iptal ettiler arkadaşlar.
Bakın şimdi… Daha geleceğim arkadaşlar, geleceğim!
Hâkim dediğin adam, verdiği kararın arkasında duran adamdır. Esen rüzgâra göre yön değiştiren, karar veren hâkim değildir, hâkim dediğin adam vicdanına göre karar veren adamdır, hâkim dediğin adam satılık adam değildir! Evet, hâkim dediğin adam satılık adam değildir, esen rüzgâra göre yön değiştiren adam değildir. Hâkim dediğin kişi, siyasal baskılara boyun eğen adam değildir. Hâkim dediğin kişi; vicdanıyla, adaletle karar veren adamdır. Hâkim dediğiniz kişi budur. Çünkü adaletin olmadığı bir devlet ayakta kalmaz. Adalet neyin temeliydi? Mülkün temeli, yani devletin temeli adalettir. Devletin temeliyle oynadılar, milletin iradesine kumpas kurdular. Kimin aracılığıyla? Yedi  tane hâkim aracılığıyla.
Bakın niye bunu söyledim? Benzer bir dava geliyor, benzer bir itiraz geliyor, Bursa Mustafakemalpaşa, reddediyorlar. Diyorlar ki, sandık kurulu oluşmuş, itiraz yok, eğer varsa böyle bir uyuşmazlık, varsa ya da bir olay varsa verirsiniz mahkemeye gider bakar. Vatandaşın gidip oyunu kullandığını herkes biliyor. Reddediyor bunu, nasıl? Oybirliğiyle reddediyor bu itirazı.
Aynı şekilde Erzurum Pasinler, onu da oybirliğiyle reddediyor. Ne zaman? 14.04.2019, yani Nisan ayının 14’ünde, öbürü de 20.04.2019’da reddediyor. Ama geliyor İstanbul’a, İstanbul’a diyor ki ben bunu reddetmeyeceğim diyor.
İtirazların gerekçesi ne bakın arkadaşlar. Hani rahmetli Aziz Nesin olsaydı belki birkaç kitap daha çıkarırdı bundan. İtirazlar şu, AK Partili yetkililerin yaptığı itirazlar, televizyonlara çıkıp konuştuklarında yaptıkları itirazlar, itiraz gerekçeleri. “CHP yapmadı”, yani bu kumpası CHP yapmadı, çok şükür onu anlamışlar. “CHP yapmadı, ama bilmediğimiz birilerinin, henüz tam olarak bilmediğimiz bir şeyler yaptığını biliyoruz.” Cümleyi anladınız mı bilmiyorum, ama o yedi hâkim anladı bunu. O yedi hâkim ki, onlar Yüksek Seçim Kurulunun içindeki çetenin organlarıdır. Bir daha söylüyorum, çetenin organlarıdır.
İtirazlarına devam ediyorlar, “Bu işte bir gariplik olduğunu hissediyorum, onun için itiraz ediyoruz...” Bu işte bir gariplik varmış, nasıl olur da CHP kazanır? Bir gariplik var, onun için itiraz ediyoruz. Bunun bir gerekçesi var mı? Hayır. Ne oluyor peki? Oturuyorlar iptal kararı veriyorlar. Kim? Yüksek Seçim Kurulu içindeki çete mensubu yedi tane sözde hâkim. Yedi tane hâkim, çete mensubu!
Devam ediyorlar, AK Partili kardeşlerimiz yöneticileri devam ediyor, “İstanbul’da kesinlikle bir şeyler oldu, ama sandık başında oldu.” Doğru, bak burası doğru. Bir şeyler oldu doğru, sandık başına kim gitti? İstanbullular gitti. Kimi seçti? Ekrem İmamoğlu’nu seçti, daha ne olsun?
Bunları bildiğimiz için... Bakın, değerli bir gazeteci var, aynı zamanda köşe yazarı, Sayın Deniz Zeyrek, Sözcü’de yazıyor, onun bir yazısı var, çok önemli. Ki, bu iptal kararından çok önce yazılan bir yazı. Şöyle diyor seçimleri iptal ettirmek isteyen gruptan yola çıkarak, AKP Parti içindeki seçimleri iptal ettirmek isteyen gruptan yola çıkarak: “O grup, arka kapı tabir edilen kanallardan lobicilik faaliyetleriyle YSK’yı yönlendirmeye de çalışıyor, Yüksek Seçim Kurulunu yönlendirmeye de çalışıyor. Bazı Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin o kanallar üzerinden AK Partiye tavsiyelerde bulunduğu iddialarını duyuyorum” diyor, çok önceden bunu söylüyor. Ve devam ediyor: “Örneğin, AKP'nin 16 Nisan günü, yani mazbatanın oluşturulmasından bir gün önce yaptığı başvuru çok net bir şekilde kanuna aykırıydı ve Yüksek Seçim Kurulunun o başvuruyu usulden reddedip, meseleyi kapatması mümkündür. Ancak YSK’dan AK Partiye başvuruyu yenileyin, yoksa usulden reddedilecek mesajının gittiğini, bunun üzerine AK Partinin 20 Nisan’da KHK’lilerin durumunu bahane edip başvuruyu yenileyerek, 16 Nisan başvurusunu geçersiz hale getirdiğini birçok kaynaktan doğrulattım” diyor.
Boşuna çete demiyoruz, o yedi sözde hâkim... Özür dilerim başka bir isim bulamıyorum sözde hâkim diyorum. Hiçbirisi hâkim değil, ama o yedi çete mensubu, arka kapıdan AK Partinin belli çevreleriyle diyalog kurarak bu seçimi iptal ettirmeye çalışıyorlar.
Biz bunları bildiğimiz için, bunları biliyorduk gözlüyorduk, okuyorduk zaten, Yüksek Seçim Kuruluna bir çağrı yaptık. Çağrıyı İYİ Partinin Sayın Genel Başkanıyla birlikte iki kez, bir İYİ Partinin Genel Merkezinde, bir de Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezinde yaptık. Çağrıyı 7 madde halinde yaptık, 7 madde halinde çağrıyı yaptık.
1. maddesi şuydu: “Yüksek Seçim Kurulu yasalara, yani kanunlara ve daha önce benzer olaylar karşısında aldığı kararlara uymak zorundadır” dedim. Doğru mu? Doğru. Kanuna uyacaksın, benzer bir olay konusunda geçmişte nasıl karar almışsan, aynı kararın arkasında duracaksın. Hâkim dediğin budur zaten.
2, Yüksek Seçim Kurulu seçimde kaybedenlerin, devletin gücünü kullanarak ürettikleri yasadışı gerekçeleri reddetmek zorundadır. Devletin gücünü kullanarak yasadışı itiraz için gerekçe üretiyorsan, Yüksek Seçim Kurulu eğer orada hâkimler varsa, elinin tersiyle itecek, yok kardeşim bunlara uyulmaz diyecek. Bunu reddetmek zorundadır dedik.
3. madde, Yüksek Seçim Kurulu iktidar sahiplerinin, yani egemen güçlerin, yani iktidarda olanların YSK üzerinde kurdukları baskılara boyun eğmemek zorundadır. Çünkü bir hâkimin egemen güçlerin, iktidar sahiplerinin ya da parasal gücü olan, siyasal gücü olanların önünde eğilmemesi gerekir, boyun eğmemesi gerekir, dik ve onurlu durması gerekir. Çünkü onun cübbesinde düğme yoktur. Dik ve onurlu duracaktır. Bunu hatırlattık Yüksek Seçim Kurulu üyelerine.
Yine devam ettik…
4. madde, Yüksek Seçim Kurulu demokrasi değil, seçimsiz bir Türkiye isteyen iktidar sahiplerine dur demek zorundadır. Aksi halde kendisini reddedecek, adı üstünde Yüksek Seçim Kurulumuz, yani seçimlerin sağlıklı yasalara uygun olarak gerçekleşmesini bekliyor. Eğer YSK bunu yapmıyor da, iktidar sahiplerinin “bundan sonra boş verin arkadaşlar ne seçim olacakmış, seçimsiz bir Türkiye isteyenler var, biz de onların emrinde olacağız” diyorlarsa, hâkimlik değil bu, oralardan ayrılmaları lazım, bunu hatırlatıyoruz.
5. madde, Yüksek Seçim Kurulu hukukun üstünlüğünü mü, yoksa iktidar sahiplerinin üstünlüğünü mü savunacaktır, egemen güçlerin üstünlüğünü mü savunacaktır? Buna karar vermelidir ve Yüksek Seçim Kurulu hukukun üstünlüğünü esas alarak karar vermek zorundadır. Bunu hatırlattık kendilerine.
6. madde, Yüksek Seçim Kurulunda hâkimler mi var, yoksa iktidar sahiplerinin taşeronlaştırmak istediği kişiler mi var? Oturup buna karar vereceksiniz. Bugün geldiğimiz noktada, iktidar sahiplerinin Yüksek Seçim Kurulunda çete mensubu yedi taşeronu vardır. Bu gerçeği görüyoruz.
Ve 7. madde, “İktidar sahiplerinin güçlerini kullanarak, demokrasiye karşı kurulan kumpası Yüksek Seçim Kurulu bozmak zorundadır, bu Yüksek Seçim Kurulunun tarihsel sorumluluğudur” dedik.
Bunların hiçbirisine uymadılar. Yedi kişi gitti diz çöktü, el etek öptü, Allah bilir ne vaatlerde bulundular, Ramazan gününde haram yemeyi kabul ettiler.
Kul hakkı yemek ne zamandan beri hâkimlerin görevi oldu? Vatandaşın iradesine kumpas kurmak ne zamandan beri çete mensubu hâkimlerin görevi oldu? Biliyorum, bunu söyledim diye tazminat davası açacaklar. Açmazsanız namertsiniz siz, açmazsanız!
Çete sözcüğünü ilk kez 2 Mayıs 2017’de kullanmıştım, Yüksek Seçim Kurulu üyeleri için kullanmıştım. Orada da mühürsüz oyları geçerli saydılar, kanuna açıkça aykırıydı. O çete hâlâ orada yuvalanmış durumda. Yedi kişi, okuyorum adlarını da bütün dünya duysun diye okuyorum, çete mensubu üyelerin adlarını okuyorum: Erhan Çiftçi, Nakitli Muğday, Faruk Kaymak, Refik Eğri... Soyadı ne kadar doğru değil mi? Refik Eğri. İlhan Hanağası, Zeki Yiğit, Muharrem Akkaya. Evet, bunlar Yüksek Seçim Kurulunda görev yapan çete mensubu sözde hâkimlerdir.
Bakın neden diyorum çete mensubu? Şimdi bir sandık koymuşsunuz ortaya, vatandaş gelecek oy kullanacak orada. Ne için oy kullanacak? Büyükşehir belediye başkanı için oy kullanacak. Ne için? İlçe belediye başkanı için oy kullanacak, belediye meclis üyesi için oy kullanacak, muhtar için oy kullanacak. Hepsini nereye koyuyor? Tek bir zarfa koyuyor. Hangi sandığa atıyor? Aynı sandığa atıyor. Şimdi sormak gerekiyor bu çete mensubu beylere. Seçim yenilenecekse 39 ilçede, hepsinde yenilenir, sahtekârlık varsa. Neden sadece büyükşehir belediye başkanlığı neden? Çünkü bakıyorum sandık aynı sandık, heyet aynı heyet, belediye meclis üyeleri aynı üyeler. Peki arkadaş, sen neye göre karar veriyorsun? Sadece diyorsun büyükşehir belediye bakanlığını iptal ediyorum, mazbatanı geri alıyorum diyor. Mazbatayı vermiş, şimdi senin mazbatanı geri alıyorum. Niçin? Talimat geldi. Boynumuz kıldan ince, ben de çete mensubuyum, dolayısıyla çetenin reisi talimat verdi, ben de bunun gereğini yapmak zorundayım. Sen hâkim değilsin, hâkim değilsin!
Dediğim gibi bakın, seçmen aynı seçmen, sandık aynı sandık, kurul aynı kurul, hepsi aynı, ama tek bir şey iptal ediliyor. Bunun için de bana diyorlar ki, “Siz hukuka saygılı olun.” Bu hukuka saygı göstermek değil; adaleti dışlamak demektir, adaleti kabul etmemek demektir.
Bu gerçekler hepimizin önünde duruyor. Şimdi biz ne yapacağız Cumhuriyet Halk Partisi olarak? Hiç kimse şunu unutmasın, hiç kimse! Hangi partiden olursa olsun, hangi görüşten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun, benim bayrağımın altında ve benim vatanımda beraber yaşıyorsak, demokrasiyi birlikte savunacağız, demokrasiye birlikte sahip çıkacağız.
O nedenle ben bu milletin ve özellikle de İstanbulluların vicdanına seslenmek istiyorum. Sevgili İstanbullu kardeşim, hangi görüşten olursa olsun sandığa gittin, hangi görüşten olursa olsun Yüksek Seçim Kuruluna güvendin, hangi görüşten olursa olsun benim attığım oya mutlaka birileri sahip çıkar dedin ve gittin oyunu kullandın. Sandıklar açıldı, günlerce sayım yapıldı, bütün o sayımların sonunda elini vicdanına koy ve düşün kardeşim, sadece bir kişi çıktı, o çıkanın adı da Ekrem İmamoğlu’ydu. Milyonlarca kişi sandığa gitti, milyonlarca kişi! Oy kullandılar. Şimdi vatandaşın oy kullanırken yaptığı bir sahtekârlık var mı? Yok. Gitti oyunu kullandı. Heyet orada, sandık kurulu orada, o da bakıyor. Sayımlar yapıldı, her partiden insanlar var orada. Sonuç? Sonuç belli. Şimdi iptal ediyorsun, neye göre iptal ediyorsun? Milletin vicdanı kanıyor. Milletin vicdanı kanıyor, bizim de vicdanımız kanıyor. Adaletsizlik karşısında susan dilsiz şeytandır, adaletsizlik varsa mücadele etmek de bizim namus borcumuzdur, namus!
Adalet… Her yerde adaleti arayacağız, her kişi için adaleti arayacağız, benim gibi düşünmeyen insanlar için de adalet olmalıdır, fakir fukara için de adalet olmalıdır. Adalet egemen güçlerin adaleti değildir, adalet 82 milyonun adaletidir. Üstelik Ramazanın birinci gününde hak ihlal ediyorsunuz, bir kişinin hakkını yiyorsunuz, hakkını! Bana söyler misiniz, bu yedili çeteye söylüyorum, bana söyler misiniz hangi dinde imanda vardır böyle gidip birisinin de hakkını, hukukunu gasp etmek? Hâkim diyorsunuz kendinize, hangi hâkimlikten bahsediyorsunuz? Hangi hâkimlik? Taşerondan hâkim olmaz. Üç kağıtçıdan hâkim olmaz. Esen rüzgâra göre yön değiştirenden hâkim olmaz. Hâkim ahlaklıdır, hâkim düzgündür, hâkim vicdan sahibidir, hâkim adalet gelsin diye her türlü mücadeleyi yapan ve her türlü riski göze alan insandır. Siz hakkı hukuku yok ediyorsunuz, adaleti yok ediyorsunuz.
Ve bu karar… Seçmen iradesini reddetmişlerdir. Bir tek seçmenin sahte oy kullandığını ispat edememişlerdir. Milyonlarca kişi sandığa gitti oy kullandı, bu milyonlarca kişiyi reddettiler, yedi kişinin sözü geçerli oluyor. Bu nedenle ben İstanbulluların vicdanına sesleniyorum. Eğer vicdan taşıyorsak, bu Yüksek Seçim Kurulundaki çetelere iyi bir ders vermek zorundayız. O çeteler hukuku katlettiler, milletin iradesini katlettiler, milletin iradesini yok saydılar ve o iradeyi yok sayarak birilerine yaranmaya çalıştılar. Siz tarihin önünde suçlusunuz, tarihin önünde! Siz çocuklarınıza karşı da suçlusunuz. Hiçbir baba çocuğuna bu kadar ağır ve kötü bir miras bırakamaz, bunlar bıraktılar.
Ortada bir hukuk cinayeti var. Cinayetin bir failleri var, bir de azmettirenleri var. Fail de belli, azmettirenler de belli. Ve ben yine her şeye karşın bu milletin ferasetine, bu milletin sağduyusuna, bu milletin ahlakına güveniyorum. Göreceksiniz - 23 Haziran’a mı almışlardı - 23 Haziran’da da bu millet, bütün İstanbullular elini vicdanına koyup bir tarihi yeniden yazacaklardır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasanın kuruluş yıldönümünde güzel bir konuşma yapmıştı. O konuşmadan bir cümleyi sizlere okumak isterim. Diyor ki: “Hâkimi hiçbir şart ve ahval altında aklını ve vicdanını başkasına emanet edemez. Aklı ve vicdanı başkasına emanet edilmişse, yani kiraya verilmişse o kişiye hâkim denilmez.” Kim söylüyor bunu? Anayasa Mahkemesinin Başkanı söylüyor. Oradaki yedi kişi, aklını ve vicdanını kiralayan kişilerdir. Çocuklarının yüzüne bakamayacaklardır onlar. Onlar görev yaptıkları yerlerde de, ben bir dönem Yüksek Seçim Kurulu üyeliği yaptım da diyemeyeceklerdir. Bu milletin vicdanı onları reddedecektir değerli arkadaşlarım.
Bu hâkimlere sormak gerekiyor, çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız? Sokağa çıktığınızda insanların yüzüne nasıl bakacaksınız? Bir hakkı gasp etmeye nasıl yüzünüz ve vicdanınız izin verdi? Ve bu çete mensuplarını bu milletin vicdanına emanet ediyorum, bu milletin vicdanı onları yargılayacaktır. En büyük yargılama da odur zaten.
Bakın değerli arkadaşlarım, Ekrem İmamoğlu CHP’nin adayı değildir bu saatten sonra, 16 milyon İstanbullunun adayıdır artık. Ekrem İmamoğlu bu saatten sonra CHP’nin değil, 16 milyon İstanbullunun büyükşehir belediye başkanı adayıdır. Vicdanımız da bunu öngörüyor, ahlakımız da bunu öngörüyor böyle. Bir hakkı gasp ederseniz, o hakkı milletin vicdanı teslim eder. Milletin vicdanı, milletin sağduyusu her şeyin üstündedir. Bütün bu adaletsizliklerini görüyorlar.
Mazbatasını veren kim? Hâkimler. Mazbatasını alan kim? Yukarıdaki çete! O nedenle diyorum, artık bu saatten sonra 16 milyon İstanbullunun büyükşehir belediye başkanıdır. Ve seçime gideceğiz.
Bakın değerli arkadaşlar, ne yaptı Ekrem İmamoğlu bu kısa süre içinde? Su ücretlerinde yüzde 40 indirim yaptı. Kim için? Herhalde sırtı kalın olanlar için değil, herhalde lordlar zenginler için değil, fakir fukara için yüzde 40 suda indirim yapıyorum dedi. Yaptı mı? Yaptı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tabelasına Türkiye Cumhuriyeti’ni ekledi. Bu da Bahçeli’ye kapak olsun diyorum.
0-4 yaş arası çocuklu annelere ücretsiz dedi, otobüsler ücretsiz olacak dedi. Annelere ulaşım, 0-12 yaş arası çocuklara da ulaşım ücretsiz olsun dedi. Öğrenciler aylık kartını 85 liradan 50 liraya indirdi. Halk adamı, halktan yana, öğrenciden yana, fakirden fukaradan yana. Dini bayramlarda otobüslerde indirim vardı, milli bayramlarda da otobüsler bedava olacak dedi, ikisinde de bedava yaptı. Ve kendisi şunu söylüyor, bu saatten sonra Ekrem İmamoğlu 16 milyon İstanbullunun belediye başkanıdır, 16 milyon İstanbullunun! Fakirinin zengininin, hangi kimlikten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun 16 milyonu kucaklayan tek ve en önemli belediye başkanıdır artık bu saatten sonra.
Ekrem İmamoğlu bir kişiden talimat almayacak, saraydan talimat almayacak. Nereden alacak? 16 milyon İstanbulludan talimat alacak. Ekrem İmamoğlu Ankara’dan belli mahfillerden talimat almayacak, halkın sesi olacak, halkın yanında duracak, halkla beraber mücadele edecek, onların derdine derman olacak. Ekrem İmamoğlu bunları yapacak.
Ve daha başka bir şey, her kuruşun hesabını verecek, harcanan her kuruşun hesabını verecek. Hiçbir yerde hiçbir çocuk İstanbul’da yatağa aç girmeyecek, hiçbir yerde hiçbir çocuk İstanbul’da yatağa aç girmeyecek. Ve söz verdi, ayrımcılık yapmayacağım dedi, ayrımcılık yapmayacak. Harami düzenine başkaldıracak. Yolsuzluklar var, açmıyorlar. Efendim şu oldu, bu oldu... Ne yaparlarsa yapsınlar, fakirin fukaranın hakkını birilerine yedirmeyecek. En temel özelliklerinden birisi de odur zaten, bunları yapacak. Kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun herkesin derdi benim derdimdir diyecek.
Ve madem bir kez daha yenilemek istiyorsun bu seçimleri diyorum o Yüksek Seçim Kurulundaki çetelere, istediğin kadar yap, biz bu sonuçtan galip çıkacağız. O yedili çeteye söylüyorum, gücünüzü nereden alırsanız alın, hiçbir şekilde sizin gücümüz bizi etkilemez; çünkü biz gücümüzü halktan alıyoruz, milletten alıyoruz gücümüzü. Saraydan güç alanlar bir gün tarihin önünde hesap vereceklerdir. Sarayın önüne gidip de el pençe divan duranlara, adaleti satanlara, yarın göreceksiniz tarih neler yazacaktır. Biz bütün bunları biliyoruz. Ve hakkı hukuku adaleti savunurken de bu gerekçeyle savunuyoruz. Adalet sıradan bir kavram değildir, adalet vicdandır, adalet ahlaktır, adalet kul hakkı yememektir, adalet büyüğe saygı küçüğe sevgi demektir, adalet haksızlığın karşısında onurlu dik durmaktır, adalet fakirin fukaranın yanında olmak demektir, adalet 82 milyonun bir arada huzur içinde yaşaması demektir. Adalet soylu bir kavramdır, adalet sıradan bir kavram değildir. Kainat bile adalet üzerine kurulmuştur. Adaletin dibine dinamit koyanlar, önümüzdeki seçimlerde bunun cevabını alacaklardır. Ben İstanbulluların gücüne ferasetine ahlakına güveniyorum. İstanbulluların gücü feraseti ve ahlakı önemlidir.
Türkiye’nin bütün demokratları, İstanbul’un bütün demokratları, hangi partiden olursa olsun… Benim bu sözlerimin hiçbirisi AK Partiye oy veren vatandaşlarıma dönük değildir, o vatandaşlarımın tamamını ben kucaklıyorum. Benim sözüm bu kumpası hazırlayan ve bu kumpasın arkasında olan siyasiler ve hâkimlerdir. Benim sözüm sade vatandaşa değildir. O vatandaş gitmiş oyunu kullanmıştır. Ama şimdi gerçekleri görüyor, doğruları görme zamanıdır, ahlaklı olma zamanıdır, gerçeği görüp ona göre karar verme zamanıdır. 
O nedenle biz İstanbullular olarak hep birlikte hareket etmek ve bozulan adalet çarkını yeniden inşa etmek zorundayız. Nasıl? Ekrem İmamoğlu’nun tekrar büyükşehir belediye başkanı yaparak.
Mart’ın sonu bahar demiştik. Doğru, Mart’ın sonu bahar oldu. Mart’ın sonu bahar, Türkiye’nin her tarafında bahar çiçekleri açtı, ama o çiçekler Haziran’a kadar hep açacak.
Türkiye’nin bütün demokratlarını İstanbul için göreve çağırıyorum. Bir daha söylüyorum, Türkiye’nin bütün demokratlarını 80 ilden bütün demokratlarını İstanbul için göreve çağırıyorum. Akrabalarınıza telefon edin, yakınlarınıza telefon edin, dayılarınıza telefon edin, adaleti hakkı ve hukuku sağlamak hepinizin elindedir. Bir vicdan kanıyor, bu kanı durdurmamız lazım. Demokrasimiz kanıyor, demokrasideki kanı durdurmamız lazım. Bunu yapacağız.
Sorun artık bir İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı sorunu değildir, sorun artık Türkiye’de bir demokrasi sorunudur, ahlak sorunudur, vicdan sorunudur artık bu sorun.
Hiç kimse endişe etmesin hiç kimse! 23 Haziran’da yeni bir tarihi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin altın sayfalarına yazacağız. Demokrasi kazanacak, her şey çok güzel olacak.
Hepinize en içten selamlar saygılar sunuyorum.