05.04.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (5 Nisan 2022)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:

Teşekkür ederim. Aslında ben halk adına konuşuyorum. Dolayısıyla "söz halkın" desen, daha da mutlu olacağım. Çünkü 84 milyon insanın derdi var. Yani bir avuç kişi dertsiz ama 84 milyonun derdi var, herkes perişan vaziyette. Ben onların sözcülüğünü yapıyorum, onların dertlerini dile getiriyorum Çözümsüz eleştiri doğru değildir. Çözümü de getireceksiniz, çözümü de söyleyeceksiniz. Çözümünüzde haklı olduğunuzu da görüyorsunuz. Çünkü sizin çözümlerinize halk da destek veriyor. Dolayısıyla olaya böyle bakıyoruz.

Bizleri televizyonları başında, radyolarında dinleyen değerli vatandaşlarım, sosyal medya hesaplarında izleyen vatandaşlarım; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgiler, saygılar ve muhabbetler gönderiyoruz. Gününüz aydınlık, geleceğiniz parlak olsun diyorum. Hep beraber günümüzü aydınlık, geleceğimizi yeniden inşa ederek parlak yapacağız; güçlü bir gelenek inşa edeceğiz.

Bunun öncüleri belediyelerimiz; belediye başkanlarımız fedakarlıkla çalışıyorlar, bütün engellemelere rağmen çalışıyorlar. Başarılı görev yapıyorlar. Baskılar var, engellemeler var ama şikayet etmeyeceksiniz, engelleri aşıp halka ulaşacaksınız. Bulunduğunuz beldede, şehirde, büyükşehirde bir tek çocuk dahi yatağa aç girmeyecek. Herkesin güvencesi, o kentin belediye başkanı olacak. Valisi değil, kaymakamı değil, cumhurbaşkanı değil, bakanı değil, bakanları değil, belediye başkanlarımız olacak, belediye başkanlarımız.

Çünkü az önce saydıklarımda adalet duygusu yok. Onlara zaten ulaşamazsınız ama muhtarlarla işbirliği yaparak her vatandaşa rahatlıkla ulaşabilir belediye başkanlarımız. Karakış Fonu dolayısıyla 4 milyon 480 bin 466 aileye yardım yapıldı. Gıda yardımı, nakdi yardım, eğitim, kırtasiye, ısınma yardımı, ulaşım yardımı… 219 bin 211 ailenin faturası ödendi. Toplam 3 milyar 273 bin 997 bin liralık yardım yapıldı. Bütün belediye başkanı arkadaşlarıma hepinizin huzurunda teşekkür ederim.

Efendim 5 Nisan Avukatlar Günü; hakim var, iddia makamı var ve savunma var. Yargı, bu üçlüden oluşuyor. Dolayısıyla avukatların çok sorunları var. Avukatlar yargı bağımsızlığı konusunda endişe taşıyorlar, çoklu baro konusunda endişe taşıyorlar, serbest çalışan avukatların ücretleri konusunda endişe taşıyorlar. Bugün grup başkanvekillerimiz Meclis Genel Kurulu'nda bu konuyu gündeme getirecekler ve bunu dillendirecekler. Bakalım iktidar ve onun küçük ortağı ne söylüyor avukatlar konusunda bizler ne söylüyoruz; bunu da hep beraber göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, gittiğim her yerde emin olun ceplerim kağıtlarla doluyor. Ya iş istiyorlar ya da dertleri var, o dertleri dile getiriyorlar. Manisa'da şöyle küçük bir kağıt iliştirildi. Arabaya bindikten sonra okudum ve dedim ki, grupta okuyacağım. Şöyle diyor: "Değerli başkanım, biz ne şartlarla çocuklarımızı nasıl okuttuğumuzu bir Allah bilir, bir de biz biliriz." Hangi şartlarla, çocuğunu hangi zorluklarla okuduğunu anlatıyor, okuttuğunu anlatıyor. "Ailelerimizin desteğiyle bir öğretmen ailesi olarak 15 yıl Sivas'ın köyünde nohut ekip biçerek, kız çocuklarımız ayakta dursun diye, kimseye boyun eğmesinler diye elimizden gelen mücadeleyi verdik. Sonuç olarak atanamadılar. Üzgünüz, çok bir yıprandık, umudumuzu kaybetmek istemiyoruz. Bu notu sadece kendimiz için değil, bizim gibi mağdur olan aileler adına iletmek istiyorum. Başarılar diliyorum, saygılarımla" diyor Yıldız Doğan kardeşimiz.

Aynı şekilde atama bekleyen öğretmenler dışında, atama bekleyen sağlıkçılar da var. Onların da hakkı, hukuku var. Buradan atama bekleyen öğretmenlere, atama bekleyen sağlıkçılara şunu söylüyorum: Biraz sabredin, az kaldı. Hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız. Herkesin işi herkesin gücü olacak. Herkesin işi ve gücü olacak.

2021 yılını, Sağlık Çalışanları Yılı olarak belirlemişti hükümet, öyle ilan etmişti ama sağlık çalışanlarının dünya kadar sorunu var, o sorunları inşallah aşacağız. Öğretmen kardeşlerim de şunu iyi bilsinler, öyle kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen; bu garabetlere de son vereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, aramızda İzmir'den gelen deprem mağdurları var. Onlar güzel bir dernek kurmuşlar, İzmir Depremi Mağdurları Dayanışma Derneği. Önce dernek kurduğunuz için, haklarınıza sahip çıktığınız için size yürekten teşekkür ederim. Elimizden geldiği kadar sizin hakkınızı, hukukunuzu savunuyoruz, savunmaya da devam edeceğiz. Siz bütün partileri davet ettiniz; bütün siyasi partiler bir araya gelsinler, deprem mağdurlarının sorunları var, beraber çözelim diye. Ama oraya AK Parti ve MHP'nin il başkanları katılmadılar. Neden? E kendilerini suçlu görüyorlar. Suçlu adam sizin yanınıza gelmek istemiyor. Ama biz geldik yanınıza, yanınızda durduk, her zaman durmaya devam ediyoruz. Belediye başkanlarımız da ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar, bundan da emin olmanızı isterim. Ak Parti'ye gittiniz, sizi kapıdan kovdular, hakaretler yaptılar. Onları da bu vesileyle kınamak da benim boynumun borcudur.

Deprem mağdurunun kınayacağına, deprem mağdurunu bir davet et. Ya bir dinle, derdi nedir? Sen iktidar sahibisin, herkese kucak açmalısın. Eleştiri varsa, eleştiriyi soğukkanlı dinlemelisin. Eğer sen bunları yapmıyor da derdini anlatmak için senin kapını çalan kişiyi, polisleri çağırıp kapı dışarı ediyorsan, sen İzmir'i de yönetemezsiniz, Türkiye'yi de yönetemezsiniz. Zaten yönetemedikleri de gün gibi açık.

Bizim temel hedefimiz, size uzun vadeli, düşük faizli kredi vermeleridir. Uzun vadeli, düşük faizli kredi verirlerse, pek çok sorunuz da aşılmış olacaktır.

Emekli polisler aramızdalar... Sizin dertlerinizi çok iyi biliyorum, bütün polis kardeşlerimin dertlerini biliyorum. Bunlar da mesai kavramının da olmadığını biliyorum. İkinci bir emre kadar talimat gelir, polis orada bekler, ikinci emrin ne zaman geleceği belli değil. 8 saat, 10 saat, 24 saat çalışan polis kardeşlerimi de biliyorum. Hiç ama hiç merak etmeyin; emniyete yasadışı talimatları kim verirse, devri iktidarımızda, yani halkın iktidarında onun hesabını verecektir. Sizden sadece şunu isteyeceğim ben: Hakkın yanında olun, hukukun yanında olun, adaletin yanında olun. Bunların gereğini yapın, hiçbir güç bu üç sorunu çözmeye size engel olamayacaktır. Bunun teminatı da bu kardeşiniz olacaktır. Angarya işler de sizlere verilmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım; zam haberleri bütün gazetelerde var, havuz medyası hariç. Orada güller var, çiçekler var, herhangi bir sorun yok orada ama Türkiye'de herkes biliyor ki mutfaklarda yangın var, depolarda yangın var. Otobüs şoförleri büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Gamze Taşçıer Ankara Milletvekilimiz, AŞTİ Ankara Şehirlerarası Terminalini geziyor, esnafla konuşuyor. İki kişinin ne dediğini anlatacağım; "Hükümet yetkilileri çıkıp, esnafa yardım ettik diyorlar. Ben bir kuruş yardım aldıysam, şuradaki insanların vebali benim üzerime. Devlete vergimi düzenli ödüyorum, 10 kere talep ettim, bir kuruş alamadım. Öyle anlattıkları gibi değil, insanlar gerçekten perişan. Cebimde 30 liram var, hatta 20 lira kalmış bakın. Durumumuz bu. Öyle manda yoğurduyla falan olmuyor bu iş. Biz evde simit yiyemiyoruz. Yozgat'a gideceğim, listeme bakın 3 yolcum var; 100 liradan 300 lira. Hatta biri de tanıdık, 70 liraya yazmışız, 270 lira. Benim sadece 2500 lira yakıtım var. Harcırah, ikram masrafım, otogardan çıkış param hariç. Mecbur çıkmak zorundayım ve sadece çıkış için 150 lira ödeyeceğim. Nefes alamıyoruz, yemek yiyemiyoruz" diyor otobüs şoförü ve sahibi aynı zamanda.

Bir diğeri: "10 seferden, 2'ye düştük. Hala yolcu bulmakta zorlanıyoruz. 50 kişilik otobüste 3 yolcu var. Kontağı çevirdiğim anda zarar edeceğim ama cezası var. Terminalden çıkmak zorundayım" diyor. Otobüs şoförü kardeşlerim sadece kendilerini mağdur hissetmesinler. Kamyon şoförleri de öyle, tır şoförleri de öyle, minibüs şoförleri de öyle, taksi şoförleri de öyle. Yağmur gibi zamlar gelecek, eski tarifeden gidecek. Şimdi otobüs şoförleri ne yapacak? Elazığ'dan gelecek Ankara'ya, dünyanın parası. Hastasını getirecek Ağrı'dan, nasıl getirecek? Dünyanın parası. Şimdi bayram geliyor, insanlar bayrama gidip gitmemekte tereddütlüler. Uçak daha ucuza geliyor. Uçağa devlet desteği var, trene devlet desteği var, otobüse devlet desteği yok. E ona da destek ver kardeşim. Ya rekabeti eşit koşullarda yap, rekabet etsinler. Sen uçağa ciddi katkıda bulunur, yardım yaparsan, otobüse kimse bilmez. Ne olacak? Binlerce otobüs var arkadaşlar, on binlerce çalışan var şoföründen muavinine kadar.

Değerli arkadaşlarım; zamlar yağmur gibi geliyor ama TÜİK bir açıklama yaptı, "yıllık tüketici fiyatları yüzde 61, üretici fiyatları da yüzde 115 arttı" diyor. Türkiye İstatistik Kurumu aslında doğruları söylemiyor. Yüzde 61 diyorsa, bunun çok yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Nitekim ENAG, yani Enflasyonu Araştırma Grubu; bağımsız bir grup, akademik dünyadan oluşan insanların oluşturduğu bir grup. Bunlara göre yıllık enflasyon yüzde 143. Gerçek mi? Evet, gerçek bu. Diyeceksiniz ki, hatta izleyen belki vatandaşlar: "Ey Kılıçdaroğlu, sen bu rakamı nereden biliyorsun, bunun doğruluğunu nereden biliyorsun?" diye sorabilirler. Söyleyeyim: Patatese yüzde 207 zam geldi. Salatalığı yüzde 193, patlıcanı yüzde 185, margarine yüzde 160, kabağa yüzde 153, karnabahara yüzde 146 zam geldi. E yüzde 61 doğru mu? Bunlar mutfakta kullanılır.

Artı kömüre yüzde 221, mazota yüzde 210, LPG'ye yüzde 193, benzine yüzde 161, tüpgaza yüzde 137 zam geldi. Yüzde 61 doğru mu, yoksa ENAG'ın söylediği mi doğru? Doğru rakam yüzde 143, olağanüstü bir zam. Enflasyon aldı gidiyor, hükümet bu konuda sadece vatandaşa "fedakarlıkta bulunun" diyor. Geleceğim biraz sonra, kim hangi fedakarlıkta bulunuyor diye. Enflasyon en haksız ve en acımasız vergidir. Bir daha ifade edeyim: Bütün iktisat kitapları yazar, bütün ekonomi kitapları yazar, enflasyon en haksız vergidir diye, en adaletsiz vergidir diye.

Bakın, TÜİK'in verdiği rakamların doğru olmadığını kanıtlayan bir başka bulgu: Antalya Borsası'nın rakamları var. Diyor ki: Mart ayında domatese yüzde 33 zam geldi. Mart ayında domatese yüzde 33 zam geldi. TÜİK'e göreyse Mart ayında domatesin fiyatı yüzde 9,9 düştü. Hangisi doğruyu söylüyor? Borsa mı, pazar mı doğruyu söylüyor? Yoksa koltuğunda oturup, saraydan gelen talimat üzerine rakamlar üzerinde oynayan bürokratlar mı söylüyor? Bir şeyi de kimse unutmasın: Zam, artı zam, artı zam, eşittir Recep Tayyip Erdoğan. Kimse unutmasın.

Bu işin sorumlusu kim? Sarayda oturan. Ben bakkalı sorumlu tutacak mıyım? Hayır. Şoförü? Hayır. Minibüsçüyü? Hayır. Ayakkabı tamircisini? Hayır. Simitçiyi? Hayır. Sanayiciyi? Hayır. Kimin sorumlu tutacağız? Kim memleketi yönetiyor? Tek kişilik hükümette en tepede kim var? Tek kişi Erdoğan var. Onu için diyorum: Zam, zam, zam, eşittir Recep Tayyip Erdoğan. Bunu artık herkesin ezberlemesi lazım. Hayatın gerçeği bu. Hayatın gerçeği bu.

Yahu 20 yıldır memleketi yönetiyorsun kardeşim. Merkez Bankası eksi 46 milyar dolar, bir sent bile parası yok. Ekonomi böyle olur. Ekonomistim diyor. Laf aramızda çakma ekonomist. Keşke ekonomist olsa, hangi ekonomist bunu yapar? Çakma ekonomist... Bir yerden ekonomist lafını duymuş, nedir diye büyük bir ihtimalle. Demişlerdir: “Ekonomist deyince akla Daron Acemoğlu geliyor, bak Nobel'e aday gösterilecek.” O zaman o da öykünmüştür. "O zaman ben de kendime ekonomistim diyeyim" diye. Ne yaptın? Merkez Bankası'nı söğüşlediniz ya. 128 milyar doları yok ettiniz ya, nereye gittiği bile belli değil.

Yatırımcılar hala, yabancı yatırımcılar Türkiye'yi terk etmeye devam ediyorlar. Bu diyordu ya, "ben faize karşıyım." Değerli arkadaşlar, özellikle "faiz haramdır" diyen kardeşlerim dinlesinler. "Erdoğan doğruyu yapıyor, faize karşı çıkıyor" diyen kardeşlerim dinlesinler: Bankaların bir numaralı geliri nedir? Faizdir, öyle değil mi? Parayı verir, faizini alır. Her ne kadar bazı bankalar "efendim faiz almıyoruz, karşılığında başka şeyler alıyoruz" deseler de, bildiğimiz gerçek faizdir yani. Bu yılın ilk iki ayında, yani ocak şubatta bankaların kârı yüzde 322,8 artmış. Faiz gelirlerinden olağanüstü paralar sağlıyorlar. Kamu bankalarının geliriyse yüzde 540 oranında artmış, olağanüstü bir artış. Demek ki, faizcilere hizmet eden bir hükümetimiz var. Tek kişilik hükümet var. Hani faize karşıydı? Hani faiz haramdı? Ya yüzde 540 kâr; 2 ayda yüzde 540 kâr. Bütün bankaları; kamu bankaları ve özel bankalarla ortalama aldığımız zaman, yüzde 322 kâr elde ediyorlar. Böyle olunca da kimse Türk Lirası'na güvenmiyor, parayı pul ettiler. Vatandaşın bankalardaki tasarruf mevduatının yüzde 64'ü dolar, kalan kısmı Türk Lirası. İcradaki dosya sayısıysa 23 milyonu aştı değerli arkadaşlarım.

Şöyle başlayayım: Beşli çete diye eleştirdim. Beşli çeteye hizmet ediyor diye eleştirdim. Beşli çetenin tahsildarlığını yapıyor diye eleştirdim. Bunun üzerine mahkemeden bir karar aldılar: Efendim ben ihtiyatlı konuşacakmışım, beşli çete demeyecekmişim. Mahkeme böyle karar vermiş. Hangi mahkeme? Sarayın mahkemesi böyle karar vermiş. O hakime açık ve net söylüyorum: Ben beşli çete diyeceğim, bak bakalım sen ne yapacaksın? Ben hakkı hukuku savunacağım, vatandaşın hakkını, hukukunu savunacağım, sen beşli çeteden yana tavır alacaksın. Ben sana "hakim değil, sen de beşli çetenin yandaşısın" diyeceğim.

Evet bal gibi beşli çete, bal gibi beşli çete. 18 yılda bu 5 şirkete 203 milyar liralık, ihale verildi. İş verildi, ihale demeyelim; çağırıyorlar "sana bu işi verdim" diyor. 203 milyar lira, 5 kişiye verilirse, 5 firmaya verilirse, 203 milyarlara alan herhalde bunun bedelini ödeyecektir yani değil mi? Yüzde 10'u ne yapar? 20 milyar lira yapar yüzde 10'u... Yüzde 10'a çalışmaz, daha yükseğe çalışır, ben de biliyorum. Her şeylerini finanse ediyorlar, ben de biliyorum. Savcıya da sesleneyim, bu ülkenin savcılarına da sesleneyim: Rüşvet olaylarının üzerine niye gitmiyorsunuz? 5 kişiye 203 milyar liralık ihale verilecek ve bu 5 kişinin adı "kamudan ihale alan en büyük 5 şirket" diye bütün dünya literatürüne girecek. Görenler ne diyecek? Malı götürenler diyecek. Sen bana kalkıyorsun, diyorsun ki: “Beşli çeteyi kullanma.”

Söyleyeyim: Bunların hiçbirisi bildiğimiz ihale değil. Adamı çağırıyorlar, "bu işi sana verdim" diyor. Birinci kuralı bu, "çağırdım sana verdim" diyor. Neden beni çağırıp bana veriyorsun? Ali'ye değil de, Veli'ye niye veriyorsun? Niçin onu tercih ediyorsun da, öbürünü tercih etmiyorsun? Çünkü benim onunla özel bir ilişkim var. O beni besleyecek, benim yandaşlarımı besleyecek.

İki; çağırıp, veriyorsun; adam diyor ki: "Çok iyi, bana verdin ama bu Türk Lirası'yla bu iş olmuyor. Senin ne yapacağım belli değil. Bu işi gel dolara bağlayalım da işi garantiye bağlayalım." İşi dolara bağlıyor musun? Dolara bağlıyorsun. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın bu ülkenin onuru olan lirayı atıyorsun bir köşeye, beşli çeteye hizmet için "sana işi dolarla vereceğim" diyorsun. Ben bunlara beşli çete dediğim için de beyefendi üzülmüş, incinmiş, gücenmiş beyefendi. Evet, sen beşli çeteye hizmet ediyorsun. Bir daha söylüyorum, bir daha aç dava; bir daha dava açmazsan namertsin. Bir daha aç dava.

Yetiyor mu? "Dolarla aldım ama şimdi bu işi aldım, iyi sözleşmeyi de yaptık. İş de dolarla ama bizim bankalar bize kredi vermiyor. Nereye gitsem bu kadar büyük işe biz kredi vermeyiz, ya batarsan ne olur?" diyor. Erdoğan ne diyor? "Meraklanma, hiçbir banka kredi vermiyorsa, devletin Hazine'si emrindedir. Ben sana Hazine'den garanti veriyorum." Evet, AK Parti'ye ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerim iyi dinleyin: Bu beşli çeteye dolar bazında ihale vereceksin, bir de bunların aldığı kredilere Hazine olarak güvence vereceksin. Ya bu Hazine bunları çiftliği mi? Sen de bu çiftliğin reisi misin? Milletin parasını beş kişiye nasıl emanet edersin, nasıl tahsis edersin?

Yetiyor mu? Yetmiyor... Efendim diyorlar ki: "Ne olur ne olmaz; bu Kılıçdaroğlu gelir iktidar olur, elimizden bütün bunları alır, milletin ahını bize sorar. Yetimin hakkı, kul hakkı yiyenler diyor bu adam, sık sık söylüyor. Ya gelir siz de kul hakkı yediniz, bir bakalım siz neler yaptınız diye sorar. Bizim mahkemelere gider, bizim mahkemelerin ne yaptığı belli olmaz. En iyisi sen bana güvence ver, bu işi İngiliz mahkemelerine götürelim." Sen İngiliz mahkemeleri güvencesini verdin mi kardeşim? Verdin. İngiliz mahkemelerine güvence veriyorsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin mahkemelerine güvenmiyorsun. Ben sana "beşli çetenin sponsorluğunu, beşli çetenin sahipliğini, beşli çetenin tahsildarlığını yapıyorsun" dediğim zaman da güceniyorsun. Niye güceniyorsun kardeşim? Hiç gücenme, bunu yapıyorsun zaten sen, görevin bu.

Başka? Efendim diyorlar ki bu beşli çete: "Ya güzel parayı aldık dolar, Hazine garantisi var, her şey tamam. Tereyağından kıl çeker gibi yaptık, sözleşmeleri de imzaladık. Bir talebimiz daha var. Nedir talebiniz? Biz dolar aldık ama bu Amerika'da enflasyon olur, efendim Almanya'da enflasyon olur; ya bu enflasyon da bizim sırtımızda olmasın. Biz bir sürü adama para veriyoruz. Yani malı götürenlere para veriyoruz. Yani buradan da bizi koruyun." “Olur” diyor. "Dolarla aldıysan Amerika'daki enflasyon kadar fark vereceğim sana" diyor. "Avro aldıysan, Almanya'daki kadar sonra enflasyon çıkarsa enflasyon kadar para vereceğim" diyor.

Ya bana söyler misin be adam? Dünyada böyle bir ihale var mı ya? Burası sömürge bir devlet midir? Şimdi hakimlerini de devreye koyuyorsun, savcılarını devreye koyuyorsun; "Kılıçdaroğlu'nun sesini nasıl keseriz?" diye mahkeme mahkeme dolaşıyorsun. Sen mahkeme mahkeme dolaşma; yiğitsen, erkeksen, güçlüysen, erdemliysen senin dünya kadar televizyonun var, çık karşıma kardeşim. Hesapsa, hesaplaşalım...

Çıkar mı? Ben de biliyorum çıkmaz. Bu hesabı kim yapar ya Allah aşkına? Soygun düzeni ya, soygun düzeni ya... Düşünebiliyor musun, adamı çağırıp ihale veriyorsun. Dolar garantisi veriyorsun, Hazine garantisi veriyorsun, enflasyon garantisi veriyorsun, bir de mahkeme garanti veriyorsun. Adamın hiçbir riski yok, hiçbir riski yok... Yapan kim? Erdoğan. Belgeleri imzalayan kim? Erdoğan. Farkı veren kim? Erdoğan. Milletin iliğini sömüren kim? Bunlara tahliye eden kim? O da Erdoğan. Başka kim sorumlu? Bakan desen, bakanın yetkisi yok, bakan hükümet değil. Biliyorsunuz kabine diyorlar, yukarda oturmuşlar. Hiçbir yetkileri yok bakanların.

Değerli arkadaşlarım; ben 1 milyar diyecektim, meğer 1 milyonluk açmışlar, küçük açmışlar. Bana 1 milyon liralık tazminat davası açmışlar, beni parayla korkutmaya çalışıyorlar. Ya benim parayla pulla işim yok kardeşim, parayla korkan sensin, paraya tamah eden sensin. Benim ne parayla, ne pulla, ne sarayla hiçbir ilgim yok. Benim tek derdim var; bu ülkede herkes huzur içinde yaşasın, herkesin hakkı, hukuku teslim edilsin. Ben sadece bunu istiyorum.

Ama bu arada Erdoğan'a söyleyeyim. Bir iyilik yapıyorsan -bu hurma murma işine girdin- bu hurmadan gümrük vergisi yüzde 25, bari onu Ramazan boyunca bari sıfırla kardeşim. Millet hurma yiyecekse bari gümrük vergisi sıfır olsun. Bak bunu bile düşünmezler ama bu kardeşiniz düşünür, onu bile düşünmezler. Beyefendi oturur, manda yoğurdu bilmem ne, falan filan... Her dört hurmadan birisini devlet olarak alıyorsun vatandaşın lokmasından. Niye alıyorsun kardeşim? Beşli çeteye gelince bütün kapılar açıyorsun, hurma yiyecek vatandaş; ona yüzde 25 gümrük vergisi, ayrıca yüzde 1'de KDV alıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, meşhur bir laf vardır: "Hırsız içeriden olursa, kapı kilit tutmaz" diye. Bir daha söyleyeyim: "Hırsız içerden olursa, kapı kilit tutmaz." Hırsız içerde, kapı da kilit tutmuyor. Devletin bütçesi darmadağın, bürokrasi darmadağın, devlet yönetimi darmadağın. Bu sistem böyle gitmez, bu yapı böyle gitmez. Bunu demokratik yollarla düzenleyeceğiz, demokratik yollarla düzelteceğiz. Hiç kimse şunu unutmasın: Bu ülkenin gerçek sahipleri, bu ülkenin halkıdır, yani biziz. Sarayda oturan şüreka ve saray kendileri, bunlar devletin sahibi değillerdir. Devletin sahibi 84 milyondur. Devleti yönetemiyorlar, devletin çivisini çıkardılar. Saray kafasıyla bu işler olmaz, daha doğrusu saraylı kafasıyla bu işler olmaz.

Bakın o 5’li çeteyi saydım ya, bir şey daha söyleyeyim: Sözleşmeyi yapıyorsun, bu söylediğin beşliye garantiyi de verdin. Mahkemeden, dolardan, enflasyondan bütün garantileri verdin, yine tatmin olmuyorlar. Yapıyor işi, "bana ek süre ver" diyor. "Ek süre ver, daha Ben yoldan geçenlerden para alacağım" diyor. Bakın, Gebze-Orhangazi-İzmir, Osmangazi Köprüsü dahil ve sözleşme tarihi 15 Mart 2013. 22 yıl, 4 aylık süre içinde köprüyü teslim edecek. Biz cebimizden paraları vereceğiz, beyefendi kazanacak, dünyanın parasını kazanacak. 10 liraya mal ediyor, 50 lira ödeyeceğiz, böylece adam köşeyi dönecek. Yetmiyor, buna 834 gün ek süre veriyorlar.

Kuzey Marmara Otoyolu, Odayeri-Paşaköy kesimi, üçüncü boğaz köprüsü dahil; 10 yıl 2 ay 20 gün bunun da sözleşme süresi. 536 gün buna da ek süre veriyorlar. Cepten, "bu da benden ikramiye olsun" diyor. Az kazandın, biraz daha... Niye bu farkı veriyor? "Beraber malı götüreceğiz" diyor. "Bir kısmını sen götürdün, bari bir kısmını da biz alalım."

Kuzey Marmara Otoyolu Kınalı-Odayeri kesimi; 22.12.2017'de -sözleşme tarihi- 7 yıl 9 ay 12 gün sonra teslim edilecek. 2222 gün ek süre veriyorlar.

Kuzey Marmara Otoyolu Kurtköy-Akyazı kesimi; 22.17 yine sözleşme. 6 yıl, 9 ay, 12 gün ve 2222 gün buna da ek süre veriyorlar?

Ankara-Niğde otoyoluna 1397 gün, Menemen-Aliağa-Çandarlı'ya 730 gün ek süre veriyorlar. Yetmiyor, doymuyorlar bunlar. Aç kurtlar bunlar, doymuyorlar.

Saraylı kafası... Saraylı kafasıyla devlet yönetilmez. Saraylı kafası dediğim, saray ve şürekası, bir yerden değil, beş yerden, altı yerden maaş alanlar; hakkı olmadığı halde devletin önemli makamlarına getirilenler; beşli çeteler, beşli çetelerden beslenenler; televizyon ekranlarında saraylı kafasını savunanlar, bir partiliymiş gibi savunan gazeteciler; bunlar saraylı kafasını oluşturan bir bütün arkadaşlar. Bunların 8 özelliği var. Not alın arkadaşlar, 8 özelliği var, her yerde anlatacağım:

Bir; saraylı kafası çıkarcıdır. Kendi çıkarını düşünür, milleti değil. İster sarayda otursun, ister herhangi bir genel müdürlükte otursun, ister bir bakanlıkta otursun, çıkarcıdır. Kendi çıkarı için feda etmeyeceği hiçbir şey yoktur. Milleti düşünmez, vatanını düşünmez, bayrağını düşünmez; sadece ve sadece kendisinin ve yakın çevresinin çıkarını düşünür. Beşli çetenin tahsildarlığını yapar bu aynı zamanda saraylı kafası. Saraylı kafası aynı zamanda yolsuzluk yapanları korurlar, yolsuzlukların üzerine gitmezler. Birisi kul hakkı mı yedi? Onun arkasında dururlar. Birisi rüşvet mi aldı? Onun arkasında dururlar. "Yeter ki bizden olsun" der, "çıkarıp paylaşsın" der. Bütün kutsal değerleri kendi çıkarları için kullanırlar. Mal varlıkları dolayısıyla en büyük korkuları odur, "ya mal varlıklarımız ortaya çıkarsa?" Trump'ı düşünün, ne dedi? "Beni kızdırma, mal varlığını açıklarım. Papazı bana teslim et" dedi.

Ne diyordu? "Bu can bu tende kaldığı sürece papazı benden alamazsın." Mal varlığı deyince, papaz teslim edildi. Çıkarcılığın boyutunu görüyor musunuz? Korkunun boyutunu görüyor musunuz? Götürülen malın boyutunu görüyor musunuz? Yenilen kul hakkının boyutunu görüyor musunuz? Çıkıp şu cümleyi kullanamadı ya: "Araştırmazsanız namertsiniz" diyemedi. Diyemez de zaten. Saraylı kafasının özelliği budur, çıkarcıdır.

Suudi Konsolosluğu’nda işlenen cinayet dosyasını şimdi Suudi Arabistan'a gönderecekler. Yahu cinayet Türkiye'de işlendi. Cinayeti işleyenler Türkiye'de, yeri İstanbul. Milli İstihbarat Teşkilatı görevini yaptı, bunu tespit etti. Siz bütün o tespitin tamamını bütün dünyaya servis ettiniz. Adamlar elini kolunu sallayarak oraya gitti, Suudi Arabistan'a laflar etti. Suudi Arabistan'a şimdi teslim olmuş vaziyette. "Efendim, dosyayı Suudi Arabistan'a göndereceğiz." Niçin? “Onlar baksınlar.” Cinayet orada işlenmedi ki, cinayet burada işlendi. Bu nedir? Türkiye'nin itibarını ayaklar altına almaktır. Saraylı kafasının özelliği budur. Çıkarı için, koltuğu için feda edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Ülkenin çıkarı mı, ülkenin itibarı mı? Onlar için hiç önemli değildir.

Mavi Marmara değil mi? Mavi Marmara gemisi İsrail'e gidiyordu, Filistin'e gidiyordu; Filistin halkının hakkını savunacaktı, hukukunu savunacaktı. Ne oldu? Bir gece Meclis'e bir karar getirdiler. Bir gece, özellikle gece 12'de görüştüler ki millet duymasın diye. "Tazminat ödeyeceksiniz" dedi. "Tazminat ödemeyiz" dediler. "Özür dileyeceksiniz" dediler, "özür dilemeyiz" dediler. Ne oldu? Gittiler, teslim oldular. Bir de bunlar afra tafra yapıyorlar, dünya lideri... Yahu, birilerinin arkasında gezen dünya lideri olur mu? Birisine yalvaran yakaran dünya lideri olur mu? Memleketin itibarını ayaklar altına alan kişiden dünya lideri olur mu Allah aşkına ya? Ne dünya lideri kardeşim. Saraylı kafasından dünya lideri çıkar mı ya?

Saraylı kafasının ikinci özelliği: Bunlar torpilcidir, torpilcidir... KPSS'ye girmiş, birinci olmuş: Torpilin yoksa geç kardeşim. TÜGVA'cıysan sınava bile girmene gerek yok. Seni devletin bütün kadrolarına yerleştirelim. "Efendim, ben güreşçiyim." Olur, seni derhal bankanın yönetim kuruluna atıyorum. Torpil... "Efenim ben bankacılık hiç okumadım." Önemli değil ki, bizden misin? Bizdensin, seni oraya atıyorum. "Efendim yazıktır, günahtır." Hiç önemli değil. O sadece dilde, yürekte değil; sorun orada. Değerli arkadaşlarım, memleketin temiz evlatlarının hakkını, hukukunu yerler bunlar.

Üçüncü; bunlar tümüyle görgüsüzdürler. Lükse, şatafata bunlar kadar düşkün hiç kimse yoktur. Enteresandır ya; 13 uçak tutar orada, "bu devletin itibarıdır" der. Devletin itibarı öyle olmaz ki. Devletin itibarı üretimle olur, devletin itibarı demokrasiyle olur, devletin itibarı hukukla olur, demokrasiyle olur, devletin itibarı kul hakkı yememekte olur, devletin itibarı 84 milyonu beş kişiye peşkeş çekmemekle olur. Devletin itibarı budur ya... Gösterişi, lüksü bunlar kadar seven kimse yoktur. Dolayısıyla bunlar görgüsüzdür. 50 bin dolarlık çantayla gezilir mi? 50 bin dolar ya... Yatağa aç giren çocuklar var, çöp konteynerlerden yiyecek toplayan insanlar var ve sen elinde 50 bin dolarlık çantayla gezeceksiniz. Diyorum ya, görgüsüzlük bu boyutta; saraylı kafasının üçüncü özelliği...

Dördüncü özellik; bunlar kesinlikle temiz değil, bunlar bozulmuşlardır. Toplumsal bütün insani değerlerini kaybetmiştir saraylı kafası, bütün insani değerlerini kaybetmişlerdir. Uyuşturucu baronlarıyla artık iç içedirler. Pudra şekerini kullanan bir kuşak yetiştirmeye çalışıyorlar değerli arkadaşlarım. Uyuşturucu baronlarıyla kol kola ama yeri geldiğinde de hapisten çıkarıyorlar uyuşturucu baronlarını. Uyuşturucu baronlarına da hizmet ediyorlar, tefeciler gibi. Malı getir, sat, dünyanın parasını kazan; hiçbir ülkede paranı tutamıyorsun, kanun çıkarıyor, "Türkiye'ye getir paranı" diyor. Uyuşturucu baronuna da meşruiyet kazandıracak kadar artık bunlar bozulmuşlardır. Bunların bu memlekete beş kuruşluk bir faydası yoktur. Bozulma öyle bir noktaya gelmiştir ki, artık bunlar bu ülkenin şehitlerine bile "kelle" diyecek noktaya gelmişlerdir.

Saraylı kafasının bir beşinci özelliği; bunlar yüzsüzler. Ya 128 milyar doları iç ettiler, meydanda geziyorlar. Ya hayret ediyorum; bize bir kuruş bir şey olsa, utanırız, sokağa çıkmayız. Bir de kitap yazmış. 128 milyar dolar yok ama "onu iç ettik" diyor. İç ettiğine göre kitapta yer vermemiş. 128 milyar doları iç ettiler. Bu kadar yüzsüzlük olur mu ya? Kimin aldığı belli değil, kime sattıkları belli değil. Ayda 10 bin dolar rüşvet alanı korudular. Bu kadar yüzsüzlük olur mu ya? Her ay 10 bin dolar rüşvet vereceksiniz bir siyasetçiye ve bunu söyleyecek olan İçişleri Bakanı. Erdoğan koruyacak, İçişleri Bakanı koruyacak; her ay 10 bin dolar rüşvet alan yüzsüz de bu milletin ortasında gezecek beyler paşalar gibi. Böyle bir yüzsüzlüğü tarih yazmamıştır, olmamıştır yani. Bu milletin hasebi vardır ya, bu milletin bir örfü, adeti vardır ya. Ya insanın yüzü kızarır diye bir cümle vardır, bir ifade vardır, bir deyim vardır kardeşim. Yüzleri asla yapmazlar bu işi.

Daha da acı olanı, tarafsızlığı adına, "ben tarafsız davranacağım" diye geleceksin, namusun ve şerefin üzerine ant içeceksin; ne namusu, ne şerefi tamamen unutacaksın ve ortalıkta gezeceksiniz "ben dünya lideriyim" diye. Hani namus, hani şeref ya? Nerede bunlar?

Saraylı kafasının altıncı özelliği; bunlar inkarcıdırlar. Bütün kabahatlerini birilerinin üstüne yıkma konusunda bunlar kadar becerikli hiç kimse yoktur. Çünkü parayla bir sürü insanı satın alabiliyorlar. Parayla yapılmayacak iş yoktur felsefesine sahipler. Bunlara göre bu memlekette parayla satın alınmayacak kişi yoktur, herkesi parayla satın alabilirsin. Bu kadar inkarcıdırlar. Zamlar olur, "dış güçler yaptı bunu." Sen engelle kardeşim. Yönetmiyor musun sen? Bakkal mı yönetiyorsun sen ya? Arkasından soğan üreticileri terörist ilan edildi, patates üreticileri terörist ilan edildi, hal komisyoncuları terörist ilan edildi, zincir marketler terörist ilan edildi ve dolayısıyla inkarcıdırlar.

Saraylı kafası aynı zamanda yalakadır. Bunların böyle bir ekibi de vardır. Hayatta hiç görmedim. 27,5 yıl devlete hizmet ettim, alnımın teriyle hizmet ettim. 8 saat değil, yeri geldi 18 saat, 20 saat çalıştım. Bu devlete hizmet etmenin onurunu ve şerefini yaşadım. Arkamdan hiç kimse elle tutulur hiçbir şey söylemedi. İftiralara maruz kaldım ama alnımız ak. Siyasete girdiğim gün, mal varlığımı kendi internet siteme koydum, "benim mal varlığım budur" dedim. "Hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şey yoktur" dedik.

Bakınız, Özbekistan'a gidiliyor, yurtdışına gidiliyor. Heyet karşılayacak Özbekistan'da; heyet, cumhurbaşkanı ve saygıdeğer eşlerini karşılayacaklar. Güzel, karşılayabilirler. Protokolün başında Bilal Erdoğan var. Ya senin orada ne işin var? Senin devlette ne işin var? Arkasında bir sürü adam, koca koca adamlar; ya makamlarınızdan hiç utanmadınız mı ya? Bakanlıklarınızdan hiç utanmadınız mı? Ya böyle bir yalakalık olur mu affedersiniz ya…

Nasıl olur? Elbette oğlu da karşılayabilir ama bekler, oğlu gelir, gider babasıyla görüşür, itirazım yok. Devletin protokolünde bir numaralı yeri aileye veriyor, ailenin oğluna veriyorsun hiç bir şey yokken. Yalakalık o kadar önemli boyutlara ulaştı ki, bunların milletvekilleri televizyonlara çıkıp kendilerini savunamıyorlar, korkuyorlar. Çünkü ne söyleyeceklerini bilmiyorlar. Bunların yerine paralı gazetecileri çıkarıyorlar, bunlar savunuyorlar. Dişe diş savunuyorlar, bütün yalanları söylüyorlar ve işin tuhaf tarafı, bunlar da utanmıyorlar. Bu kadar haksızlığı sen nasıl savunursunuz? Para uğruna nasıl savunursun?

Değerli arkadaşlarım; sekizinci özellikleri, bunlar vicdansız. "Kuru ekmek yiyorsanız karnınız toktur." 21’inci Yüzyıl'da bunu söylüyorsa bir milletvekili, bunda vicdan yoktur arkadaşlar. Kuru ekmek yiyorsanız, karnı toktur, olmaz. Başka? KHK'lılar için söylediler, "ağaç kökü yesinler." Ne demek ya, vicdan yok mu sizde ya? Ahlak yok mu sizde ya? Değerli arkadaşlarım; ekmekten vergi alırlar, kur korumalı mevduat sahiplerine -bir avuç kişi onlar da- yüzde 90 faiz verirler. Faizden vergi almazlar, ekmekten vergi alırlar. Bu vicdansızlık değil midir? Geçmişte AK Parti'ye oy veren kardeşlerim, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerim; bunlar şekeri 280'den alıp, 800'e satarlar. Bunlarda vicdan var mıdır ya? 280'den şekeri alacaksın, 800'den satacaksın.

Saraylı kafasının sekiz temel özelliğini saydım. Bütün kardeşlerim bunları ezberlesinler. Söylediklerimin tamamı doğrudur, fazlası yoktur, eksiği vardır. Tamamını saysam zaten bir gün bile yetmez. Geçmişte AK Parti'ye veya MHP'ye oy vermiş kardeşlerim, saraylı kafası diye tanımladığım sizler değilsiniz. Onları sözümü başında belirledim; saray ve şürekası, saraydan beslenenler, beşli çeteler, ihalesiz iş alanlar, yolsuzluk yapıp üstü örtülenler, uyuşturucu baronlarına hizmet edenler, tefecilere faizcilere hizmet edenler... Saraylı kafası odur. Saraylı kafası sadece sarayda değil, onların televizyonlarında da var, onların gazetelerinde de var. Onlar da devleti soyuyorlar, onlar da buradan yararlanıyorlar. 84 milyon, bu saraylı kafasını da besliyor aynı zamanda. Dolayısıyla onları ayırıyorum.

Şimdi diyorlar ki: "Efendim fedakarlık yapın, az kaldı." Çiftçi kardeşlerime sesleniyorum: Kardeşim, siz tarlanızı feda etmeyin ama saraylı kafasına veda edebilirsiniz, eyvallah diyebilirsiniz.

Tarlanı neden feda edeceksin? Ekmeğini neden feda edeceksin? Yapacağın tek bir şey var, demokratik yollarla bu saraylı kafasına veda edeceksin. Bu kadar basit, veda edeceksin. Kendilerini büyük gösteriyorlar, kibirli gösteriyorlar, oradan da kaçınacaksın. Yine benim esnaf kardeşim; dükkanını feda etme, niye feda ediyorsun? O dükkân senin çoluk çocuğunun rızkı oradan çıkıyor. Sana bir şey yapmayıp, sana "fedakârlık yap" diyorlarsa, diyeceksin ki: "Dur kardeşim; ben dükkanımı sana feda etmem ama kusura bakma sandık gelirse ben veda edeceğim sana. Bundan sonra senle benim işim yok" diyeceksin.

Son sözler: Onlar bozdu, biz düzelteceğiz. Onlar çaldı, biz yerine koyacağız. Onlar yıktı, biz yeniden inşa edeceğiz. Onlar bir yılda bu memleketi 20 yıl geriye götürdü, biz 5 ayda memleketi 5 yıl ileriye götüreceğiz. Onlar kavga ettirdi, biz barıştıracağız. Onlar ayrıştırdı, biz kucaklayacağız. Onlar üzdü, biz bu milleti sevindireceğiz. Onlar bunalttı, biz bu millete rahat bir nefes aldıracağız.

Teşekkür ediyorum.


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI