04.01.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (4 Ocak 2022)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"O kadar kin, o kadar öfke duyuyorlar ki, belediye başkanlarımızın çalışmalarını hazmedemiyorlar. Neymiş, efendim orada teröristler çalışıyormuş. Senin görevin ne? Senin görevin teröristi yakalamak değil mi kardeşim? Git yakala, niye bağırıyorsun! Yapmıyor, yapamıyor, yok çünkü böyle bir şey. İftira atacak, iftira atacak..."
"-İstanbul'un rantını o kadar çok yediler ki doymuyorlar, doymuyorlar. Yedirmeyeceğiz o rantı size; o rant 16 milyon İstanbullunun rantıdır, yedirmeyeceğiz. 16 milyon insanın hakkını, hukukunu koruyacağız."
-"Sizin feriştahınız da gelse bizim belediye başkanlarına bir şey yapmaz. Sizin değeriniz bizim belediye başkanlarımızın tırnağı kadar bile değil." 
-"Dolar kurunu yükseltenler 18'den sattılar, daha sonra 13'ten geri aldılar. Dünyanın parasını kazandılar. Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu gerçekleşti. Bu soygunun bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmak istiyoruz. Bir önerge verdi grup başkanvekillerimiz, bugün görüşülecek. Bu önergeye kim hayır diyorsa, yolsuzluğun ortağıdır."
-"Fahiş fiyata ortam hazırlayan kim? Erdoğan. Fahiş zammı yapan kim? Erdoğan. "Fahiş fiyatlarla mücadele edeceğim" deyip halka yalan söyleyen kim? O da Erdoğan." 
-"Evlerdeki doğalgaza yüzde 25 zam yaptın. Ticari ve sanayi kuruluşlarına da yüzde 50 zam yaptın. Zammı kim yaptı, dış güçler mi yaptı? Sen yaptın, kararı sen verdin, Resmi Gazete'de sen yayınladın. Fahiş fiyatın tek aktörü vardır, bilinen tek aktörü vardır. Ağzından çıkanı Resmi Gazete'de görürüz, onun adı da Erdoğan'dır."
-"Ekonomiyi bu hale getirdi, evlerde huzur bırakmadı ve yine millete döndü dedi ki, 'Ben ekonominin kitabını yazdım.' Doğrudur, zam dışında bir şey yok o kitapta zaten."
-"Bugün Meclis'te limanlar ile ilgili bir kanun görüşüyor. Geçmişte belli sürelerle özelleştirilmiş; ihale açılmış, belli firmalar Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin ve Devlet Demiryolları'nın limanlarını ihaleyle almışlar. Kimisi 20 yıl, kimisi 30 yıl almış. Şimdi TBMM'nin çıkaracağı bir kanunla bütün süreleri 49 yıla çıkarıyorlar. Özellikle bu lafım TBMM'yi yöneten ve başkanı olan kişiye: Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bir avuç insanın yolsuzluğuna malzeme edemezsin, o kanun teklifini geri çek."
-19 yıl içinde devleti yönetmeyi değil, devleti soymayı amaçlamışlar. Devletin malı deniz felsefesiyle gidiyorlar; bir avuç insan kene gibi milletin sırtına yapışmışlar, kanını emiyorlar."
-"'Faizleri düşüreceğiz, Nas var' deyip, dini siyasete alet edip, vatandaşı kandırıp, arka kapıdan Hazine'yi soyup, faizcilere, tefecilere hizmet ediyorlar.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tefecilere, faizcilere en büyük hizmeti yapan kişi sarayda oturan zattır, adı da Erdoğan'dır."
-"Değerli genç arkadaşlarım; Ankara'da amcanız, Ankara'da dayınız, Ankara'da dedeniz var. Fitil fitil burunlarından getireceğiz, sizin hakkınızı savunacağız."
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle: Değerli arkadaşlarım; bizleri televizyonları başında, radyoları başında, sosyal medya hesaplarında dinleyen bütün vatandaşlarıma Cumhuriyet Halk Partisi Grubu'ndan sevgilerimi, saygılarımı, muhabbet duygularımı gönderiyorum, hepimizin adına gönderiyorum. Yeni bir yıla girdik. Ebetteki beklentilerimiz çok fazla. Sadece benim değil, sadece Cumhuriyet Halk Partililerin değil, 84 milyon yurttaşın beklentileri var. Daha güzel bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz hep beraber. Daha iyi bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz. Caddelerde, sokaklarda yürürken tanımadığımız insanlara selam vermek istiyoruz; tokalaşmak istiyoruz, kucaklaşmak istiyoruz. Evlerde hüzün olmasın, bir gelecek kaygısı olmasın, her evin mutfağında bereket olsun istiyoruz. Her evde huzur olsun istiyoruz. Çocuklar okula giderken anneleri onları güler yüzle okula göndersin istiyoruz. Herkesin sağlığı yerinde olsun istiyoruz. Bizim en büyük beklentimiz bu. Peki bu beklenti yanlış bir beklenti mi? Hayır, insan olan herkesin ortak beklentisi ama bu beklentiye Türkiye'nin ihtiyacı var, onu da Allah'ın izniyle biz sağlayacağız. Kimse endişe etmesin.

Kavgadan bıktık artık, hakaretlerden bıktık artık. Milletimiz bunları bir tarafa yazıyor, not ediyor; bundan eminim zaten. Kavga istemiyor insanlar, huzur istiyor insanlar. Devleti yönetenler, kin ve öfke duymamalı, kin ve öfkeden medet ummamalı. Defalarca söyledim, yeni yılın başlangıcında bir daha ifade edeyim: Devlet kinle yönetilmez, öfkeyle yönetilmez; devlet akılla, bilgiyle, birikimle, istişareyle ve en önemlisi adaletle yönetilir. Adaleti yok ettiğinizde devleti yok edersiniz. Geldiğimiz tablo budur.

O kadar kin, o kadar öfke duyuyorlar ki, belediye başkanlarımızın çalışmalarını hazmedemiyorlar. Belediye başkanlarımız üzerinde baskı kurmaya çalışıyorlar. Her türlü iftirayı rahatlıkla atabiliyorlar. Bunların inançları bizim inancımıza benzemiyor bu iftirayı atanların, bu haksızlığı yapanların, bu adaletsizliği yapanların. Bizim ruhumuzda adalet var, sevgi var, barış var. Bu toprakların ruhunda, hamurunda, çamurunda sevgi var, barış var, huzur var, adalet var, millete hesap vermek var, her kuruşun hesabını millete vermek var. Devletin kaynakları çarçur edilemez, birilerine peşkeş çekilemez. İntikam alacaklar, kimden? Efendim Ekrem İmamoğlu'ndan intikam alacaklarmış. Neymiş, efendim orada teröristler çalışıyormuş. Senin görevin ne? Senin görevin teröristi yakalamak değil mi kardeşim? Git yakala, niye bağırıyorsun, varsa terörist yakasından yakala, götür savcıya teslim et ama yapmıyor, yapamıyor. Yok çünkü böyle bir şey. İftira atacak, iftira atacak...

Çünkü İstanbul'un rantını o kadar çok yediler ki doymuyorlar, doymuyorlar. Yedirmeyeceğiz o rantı size; o rant 16 milyon İstanbullunun rantıdır, yedirmeyeceğiz. 16 milyon insanın hakkını, hukukunu koruyacağız. Belediye başkanımız seçimle geldi. Yüksek Seçim Kurulu'nu bile ayarladılar, orada bile dalavere çevirdiler. Sözde hakimler "efendim 4 pusuladan birisi sahtedir" diye kararlar aldılar. Adalet tarihinin yüz karasıdır o karar. Ne oldu? 13 bin küsurluk fark 800 bine çıktı. Ne diyordum ben defalarca? "Bu milletin ferasetine güveniyorum, bu milletin vicdanına güveniyorum, bu milletin adalet duygusuna güveniyorum" diyordum ve hiçbir zaman da yanılmadım. Şimdi görevli müfettişler gitmişler oraya, gitsinler kardeşim. Zaten müfettişler gidiyor, niye iftira yapmak? Aynı şekilde Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde de söylemişlerdi. "Efendim Mansur Yavaş kazanırsa ne olacak? Efendim işte su faturalarını teröristler toplayacak.” Yahu bu kadar akıldan yoksun insanlar nasıl siyaset yapıyorlar, gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Nasıl yani? Gerçekten zorluk çekiyorum.

Tabii bizim belediye başkanları ne yaptılar? Bütün yolsuzluk dosyalarının üzerine gittiler. Kul hakkını takip ediyorlar, "kimseye kul hakkı yedirmeyeceğiz" diye. Yedirmiyorlar... Şimdi bunların temel görevi kul hakkıyla beslenmektedir. Bir daha ifade ediyorum. Erdoğan dava açarsa bunu da mahkemede ispat etmeye hazırım ama korkudan dava açamaz. Bunların temel görevi kul hakkı yiyerek beslenmektedir; alın teriyle değil, emekle değil, hakkıyla, hukukuyla değil, kul hakkını yiyerek beslenmektedir.

Şimdi atadıkları bir bakan var, ne bakanıydı? Ulaştırma Bakanı; orada Genel Sekreter Yardımcısıymış İstanbul Büyükşehir'de, yapılmayan işin onayını vermiş ve parasını vermiş. Yani yapılmamış iş... Bina diyelim bir bina, bina yapılmamış ama bina yapılmış gibi para ödenmiş ve bu adam gelip bakan oluyor bu ülkede. Şimdi Ak Parti'ye geçmişte oy veren, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Ne oldu bu dosya? Niye savcılar üzerine gitmiyor, niye hakimler üzerine gitmiyor? Yolsuzluk dosyalarını tam yakalıyorlar, belgeliyorlar, İçişleri Bakanı diyor ki: "Bunları bize vereceksin." 35 yolsuzluk dosyası, "bize ver" diyorsun. Niye araştırmıyorsun kardeşim? Kapatıyorlar dosyaları. O dosyalar kapanmayacak, o dosyalar açık olacak. Kul hakkı yiyenin burnundan fitil fitil getireceğiz, bunlara hiç kimsenin endişesi olmasın.

Ha bizim belediye başkanlarımız... Sizin feriştahınız da gelse bizim belediye başkanlarına bir şey yapmaz. Sizin değeriniz bizim belediye başkanlarımızın tırnağı kadar bile değil.

Devleti yönetmekten söz ettim; devlet akılla, bilgiyle, birikimle yönetilir. Millete yalan söyleyerek devlet yönetilmez. Devlet adaletle yönetilir. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır, o hakkı korumak zorundadır devleti yönetenler. Ama sarayda oturan zat hep millete yalan söyledi. Bir daha söylüyorum, hep millete yalan söyledi. Yeri geldi beceriksizliğini dış güçlere yükledi. Efenim dış güçler yaptı. Yeri geldi pazarcılar yaptı, yeri geldi stokçuları yaptı, yeri geldi marketler yaptı, yeri geldi çiftçiler yaptı. Tabii vatandaş yiyor mu bunları? Yemiyor tabi. Kardeşim bu ülkeyi yöneten sen değil misin? Sensin. Dış güçler varsa senin dış güçlerle mücadele etmen gerekiyor mu? Gerekiyor. Stokçular varsa stokçular ile mücadele etmen gerekiyor mu? Gerekiyor. Neden bunları yapmıyorsun sen, neden millete yalan söylüyorsun?

Değerli arkadaşlarım; dolar kurundaki oynamalardan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük soygunları gerçekleşti. Dolar kurunu yükseltenler 18'den sattılar, daha sonra 13'ten geri aldılar. Dünyanın parasını, dünyanın parasını kazandılar. Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu gerçekleşti. Zaten haram; "haram olsun" diyorsun da kardeşim, zaten haram. Kul hakkından beslenen kişiler zaten haram yerler, zaten haram yiyorlar, ben de bunu gayet iyi biliyorum ama haram onlara tatlı geliyor. Şimdi bu soygunun bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmak istiyoruz. Bir önerge verdi grup başkanvekillerimiz, önerge bugün görüşülecek. Ak Parti'ye oy veren değerli kardeşlerime sesleniyorum, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren değerli kardeşlerimize sesleniyorum: Bu önergeye kim “hayır” diyorsa, o yolsuzluğun ortağıdır. Bir daha ifade edeyim: Bu önergeye kim hayır diyorsa, yolsuzluğun ortağıdır.

Değerli arkadaşlarım; bütün vatandaşlarımın bugün öğleden sonra Meclis televizyonunu dinlemelerini isterim. Soygunun ayrıntıları orada olacaktır. Kimin ne kadar döviz sattığı, kimin ne kadar döviz aldığını öğrenmek istiyoruz. Herhalde kasap almadı, manav almadı, apartman görevlisi almadı, esnaf almadı, tüccar almadı. Kim bu vurgunu yaptı, kimin önceden haberi vardı? Kimi bu bilgiler önceden gönderildi ve neden yükseltildi ve neden düşürüldü? E bunu öğrenme hakkımız var. Ekmek alırken vergi verirsin, devleti soyan 5 kuruş vergi vermez. E bunu sormamız lazım. Biz soracağız. Bugün reddedilirse dahi hafızamızın bir yerinde duruyor. 128 milyar doları nasıl unutmadıysak, bu soygunları da unutmayacağız. Herkesin bilmesini isterim.

Efendim bir sürü masal anlattılar, masalları dinledik: Dış güçler, iç güçler, efendim marketler, efendim bilmem kimler bunları yaptı, vesaire diye. Bunlara kimse inanmayınca yeni bir şey söylemeye kalktı beyefendi. "Fahiş fiyat oyunlarıyla mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz. Fahiş fiyat oyunlarıyla mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz" diyor. Demek ki şunu kabul ediyor, bir fahiş fiyat var. Bu fahiş fiyatı kim yaptı, onu söylemiyor ama "mücadeleyi sürdüreceğim" diyor. "Bu işin mücadelesini sürdüreceğim" diyor. O zaman şu soruyu sormak hakkımız: Fiyatların fahiş olmasını kim sağladı? Fahiş fiyatları milletin önüne kim koydu? Kimin şikayet etmesi gerekiyor, kim “mahvoldum” diyor. Kim bunları yapıyor?

Şimdi değerli arkadaşlar, önce vatandaşlar açısından bir bakalım: Elektriğe yüzde 52 ile yüzde 127 arasında zam yapıldı. Şimdi zammı dış güçler mi yaptı, manavlar mı yaptı, apartman görevlisi mi yaptı, polis memurları mı yaptı? Elektriğe yüzde 52 ile yüzde 127 oranında zammı kim yaptı? "Fahiş fiyat" diyor ya, şikayet ediyor, "mücadele edeceğim" diyor. E zammı sen yaptın kardeşim, zammı sen yaptın. Dedik ki: Kademeli tarife uygula, kademeli sosyal tarife uygula dedik. Efendim yapmışlar... 150 kilovat/saate kadar yüzde 52, onu aşarsa yüzde 127 oranında elektriğe zam. Dört kişilik bir ailenin tükettiği elektrik ortalama 230 kilovat/saat. Dört kişilik aile ve dört kişilik aile yüzde 127 zamla elektrik parası ödeyecek. Şimdi sorma hakkımız var: Elektrikte cumhuriyet tarihinin en büyük zammını yapan kim? Ak Parti'ye oy veren kardeşim, bu soruyu sana soruyorum. Dış güçler mi yaptı bunu, hangi güç yaptı bunu ve neden yaptı? Yüzde 127 elektriğe zam, elektriğe zam... Nasıl ödeyecek bu vatandaşlar bunu?

Peki elektriğe zam ne demek? Elektriğe zam, iğneden ipliğe her şeye zam demektir. Sanayide de elektrik kullanılır, kasap da elektrik kullanır, manav da elektrik kullanıyor, biz de evlerimizde elektrik kullanıyoruz, herkes elektrik kullanıyor. Fahiş fiyata ortam hazırlayan kim? Erdoğan. Fahiş zammı yapan kim? Erdoğan. "Fahiş fiyatlarla mücadele edeceğim" deyip halka yalan söyleyen kim? O da Erdoğan. 

Sadece o mu? Hayır, ne diyor? "Fahiş fiyat oyunlarıyla mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz" diyor. Kardeşim doğalgaza, evlerdeki doğalgaza yüzde 25 zam yaptın. Ticari ve sanayi kuruluşlarına da yüzde 50 zam yaptın. Zammı kim yaptı, dış güçler mi yaptı? Sen yaptın, kararı sen verdin, Resmi Gazete'de sen yayınladın. Peki, kiminle mücadele edeceksin? BOTAŞ'la mı mücadele edeceksin? BOTAŞ'a talimatı veren sensin. Elektrik şirketleriyle mi mücadele edeceksin? Onların taleplerini yerine getiren sensin. Peki kiminle mücadele edeceksin? Fahiş fiyat uygulayan kiminle mücadele edeceksin?

Değerli arkadaşlarım; doğalgaza zam gelirse, iğneden ipliğe her şeye zam gelir. Sanayide kullanılıyor, elektrik üretiliyor, her şey de var, hayatımızın her alanında var. Erdoğan'a bir çağrıda da bulunmamız lazım: Ya Allah aşkına zam yapmadığın bir şeyi açıkla; ya de ki, "mesela şuna zam yapmadık." Açıklayamaz ama ben bir tüyo vereyim: Teneffüs ettiğimiz havaya şimdilik zam yok, oradan kurtarıyoruz.

Doğalgazın getirdiği yük Türkiye genelinde vatandaşlar tarafından eşit paylaşılıyor mu? Bu da önemli bir sorun. Hayır... Erzurum'dan sonrasını alın doğuya doğru, 6 ay sürüyor kış, soğuk hava ve doğalgazı o insanlar kullanıyorlar. O insanlara bir indirim var mı? O insanlar için bir ayrıcalık var mı? O da yok. Ama bu illerin tamamında Ak Parti birinci parti ve dolayısıyla şimdi her birimiz sandığa giderken elimizi vicdanımıza koyacağız ve oyumuz öyle kullanacağız ve diyeceğiz ki: Korkmayın, çekinmeyin geliyor gelmekte olan diyeceğiz.

Ne diyordu? "Fahiş fiyat oyunlarıyla mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz" diyordu. Şimdi bir de çiftçiye bakalım. Öyle ya, bakalım çiftçilerde bu fahiş fiyat oyunlarıyla nasıl mücadele etmiş Erdoğan bir görelim. Sadece 3 üründen söz edeceğim: Gübreden, yemden ve mazottan, sadece 3 ürün. Son 1 yılda yapılan zamlar: Amonyum sülfat yüzde 475 zam, yüzde 475... Saray ve aveneleri, şürekası bunları biliyorlar mı? Yüzde 475 zam... Amonyum nitrat -yani can gübre- yüzde 410 zam, üre gübresi yüzde 450 zam, DAP gübresi yüzde 300 zam, kompoze gübre 20/20 yüzde 275 zam. Ya çiftçiye ne olsun, ne yapsın çiftçi şimdi? Ne yapsın çiftçi? Gerçekten de hayret ediyorum, tarlaya gübre atamadı çiftçi. O nedenle diyorum, daha baharımızı yaşıyoruz, daha kışı tam görmedik. Çiftçi üretemiyor. Tarlaya gübre atamazsa ürün elde edemeyecek. Ürün elde edemezse, gıda kriziyle karşı karşıya kalacağız. Uyarıyorum defalarca, haftalardır uyarıyorum bir gıda krizi kalabiliriz diye.

Yem fiyatları, besicileri de alalım: Etlik piliç yeminde yüzde 120, yumurta yeminde yüzde 124, süt yeminde yüzde 92, besi yeminde yüzde 99 zam. Nasıl alacak fakir fukara bunları? Bunların tamamını maliyete yansıtacaklar. Nasıl alacak vatandaş? Mazot fiyatlarında da yüzde 60 zam. Dolayısıyla bu fahiş fiyatları milletin önüne koyan kim? Çiftçi mi, emekli mi, apartman görevlisi mi, taksi şoförü mü, kamyon şoförü mü, tır şoförü mü? Kim, sanayici mi? Sarayda oturan zat... Bütün her tarafta arkadaşlarımın bu konuyu anlatmasını isterim. Fahiş fiyatın tek aktörü vardır, bilinen tek aktörü vardır. Ağzından çıkanı Resmi Gazete'de görürüz, onun adı da Erdoğan'dır. Herkes bunu bilmeli, herkes bunu bilmeli.

Türkiye bu hale gelmeden önce -malum referandum olmuştu- diyordu ya, "bu kardeşinize verin yetkiyi, göreceksiniz efendim faizle, dolarla, şununla, bununla nasıl uğraşılır göreceksiniz" diyordu. Yetkiyi aldı mı? Aldı. Çiftçi ile nasıl uğraştığını gördük, artık hepimiz biliyoruz. Emekli ile nasıl uğraştığını, taksi şoförüyle nasıl uğraştığını, kamyon şoförü ile nasıl uğraştığını, otobüs şoförleri ile nasıl uğraştığını, sanayicilerle nasıl uğraştığını artık çok iyi biliyoruz. Onları batırmak Erdoğan'ın görevi. Ekonomiyi bu hale getirdi, evlerde huzur bırakmadı ve yine millete döndü dedi ki: "Ben ekonominin kitabını yazdım." Doğrudur, zam dışında bir şey yok o kitapta zaten. Zammı dahi öyle bir hale getirdin ki, evde tencerelerde yangın var, yangın var.

Gerçekten de değerli arkadaşlarım; ev hanımları ile bir toplantı yaptım, önce onları davet ettim. Onlara şunu söyledim: Bakın birazdan çıkacağız televizyonlara, Allah aşkına içinizden ne geliyorsa onu söyleyin. Ne geliyorsa, neyi yaşıyorsanız onu söyleyin dedim. Allah şahittir, ne geliyorsa içinizden ve neyi yaşıyorsanız onu anlatın dedim. Ağlayarak anlattılar. Büyük bir insanlık dramıdır... Bunlar başka bir dünyada yaşıyorlar. Milyonlarca evde yangın var, mutfaklarda yangın var, anlamıyorlar bunu anlamak da istemiyorlar. Zam üstüne zam yaptılar, Türkiye şu halde: 84 milyon insan bir kamyonun kasasında -freni patlamış bu kamyonun- yokuş aşağı hep beraber gidiyoruz. Yokuş aşağı gidiyoruz ama daha fazla zayiat olmasın diye ekonomide de, sosyal yaşamda da daha fazla yıpranma olmasın diye getir arkadaş sandığı... Sen düzeltemezsin, düzeltecek insanlar var bu ülkede…

Şimdi Ak Parti'ye oy veren kardeşlerim diyecekler ki veya MHP'ye oy veren kardeşlerim diyecekler ki: “Yahu kardeşim sen de hep eleştiriyorsun ya. Yani hiç memnun olan yok mu? Hiç mutlu olan yok mu?" O da haklı bir soru... Var tabi memnun olan, mutlu olan var. Mesela Londra'daki bir avuç tefeci son derece memnun. 84 milyonun ümüğüne, basmış ha bire buradan oraya dolar transferi yapılıyor. 180 milyar doların üzerinde bir parayı sadece faiz olarak ödedik. "Faize karşıyım" diyor ya, hikaye hepsi. Tam tersine faize ve faizcilere en büyük desteği veren kişinin adı Erdoğan'dır ve sarayda oturuyor bu zat.

Dolarla ihale alanlar hayatlarından çok memnun. Hiç bir şikayetleri yok bunların. Dolarla garanti alanlar, bunların hiçbir şikayeti yok, herkes çok memnun. Mevduatın elde edeceği faize dolarla garanti verenler ya da alanlar; bunlar da çok memnunlar. Sarayda oturup saraya hiç uğramayıp, torpiliyle bir yerden değil, dört yerden, beş yerden maaş alanlar; bunlar son derece memnunlar, bunların bir şikayeti yok. Bunlar dönüp dolaşıp sabah, öğle, akşam Erdoğan'a dua ediyorlar. "Başımızdan Allah seni eksik etmesin, senin yüzünden biz bu paraları kazanıyoruz" diyorlar. Doğru mu? Evet doğru. Kim yararlanıyor bu düzenden? İşte dediğim bu parazitler yararlanıyor ama söyledim, Millet İttifakı olarak biz bu sorunu çözeceğiz. Türkiye'yi böyle getirip de dolar baronlarının ülkesi haline dönüştürmeyeceğiz. Bahçeli'ye de söyleyeyim: Senin milliyetçilik diye ortada gezmenden de hoşlanmıyorum. Milliyetçi demek, liraya değer veren kişi demektir.

Hiçbir ülkücü haramzadelere hizmet etmez, hiçbir milliyetçi haramzadelere hizmet etmez. Anlatacağım biraz sonra neyin ne olduğunu. Bakın değerli arkadaşlarım -bugün yine Meclis'te bir kanun görüşüyor, bu limanlar ile ilgili kanun- geçmişte özelleştirme, belli sürelerle özelleştirilmiş, ihale açılmış, belli firmalar Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin ve Devlet Demiryolları'nın limanlarını ihaleyle almışlar. Ama kimisi 20 yıl, kimisi 30 yıl almış. 49 yıl değil. Şimdi bir kanun getiriyorlar. Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkaracağı bir kanunla bütün süreleri 49 yıla çıkarıyorlar. Bu ne demektir?

Özellikle bu lafım Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni yöneten ve başkanı olan kişiye: Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bir avuç insanın yolsuzluğuna malzeme edemezsin. Bir daha ifade ediyorum o kanun teklifini geri çek; Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir ayıbı kaldıramaz.

İhale yap kardeşim ya; ihale yaparsın, belki birileri daha fazla verecek. Niye ihale yapıyorsun. Anayasa'ya aykırı uygulama yapıyorlar, kanunlara aykırı yargılama yapıyorlar. Bakın, bu bölümü Sayın Bahçeli dinlesin: Katarların işlettiği Antalya Limanı, işletme süresi 2028'de bitecek, 2047'ye kadar uzatıyorlar. Yahu Katarlılara ne vermediniz? Yer verdiniz, toprak verdiniz, Tank-Palet verdiniz, liman verdiniz; ya vermediğiniz yer kalmadı ya. Şimdi kalkacaksınız, bu memleketi katar katar satarsınız, ortalığa çıkıp "ben milliyetçiyim" diye gezerseniz. Nasıl milliyetçilik bu, nasıl ülkücülük bu?

Beşli çete de var bunların içinde, onlar da buradan yararlanıyorlar. Katar dedim de bir şey daha ifade edeyim: Şimdi Katar aşkı malum sarayda. Herhalde aralarında bir dolar ilişkisi var, başka bir şey olamaz yani. Türkiye'nin çıkarları geride, Türkiye'nin bütün mal varlıkları peşkeş çekiliyor, Tank-Palet dahil olmak üzere peşkeş çekiliyor ama kendisini milliyetçi ve ülkücü olarak kabul eden çakmaklar sözde "efendim işte biz buna karşıyız." Yok efendim karşı değil, her türlü desteği veriyorlar. Bir örnek: Geldiler, Katar şeyhleri miydi ağırlandılar, törenler yapıldı, bilmem neler, oralara gidildi, vesaire... Aynı Katar gitti, Doğu Akdeniz'de münhasır ekonomik bölgede Rumlarla işbirliği yaptı ve araştırma yapıyor. Tık çıktı mı? Konuşma yapan çıktı mı? Bahçeli'den bir ses çıktı mı? Erdoğan'dan bir ses çıktı mı? Dışişleri Bakanı'ndan bir ses çıktı mı? Hani bizim gemilerimiz geziyordu, hani efendim şöyleydi böyleydi, afrayla tafrayla Anadolu'yu geziyordun, ne oldu? Katarlılar olunca ağızlarına bant çektiler. Niçin? Çünkü Katarlılar bunların çok ama çok fazla sırlarını biliyorlar. Konuşamazlar Katarlılara karşı. Bir firmanın dolar bazındaki ihalesini nasıl düşürdüklerini de burada anlatmıştım ben. Katar aşkının topluma maliyeti nedir, aslında bunun da oturulup bir tartışılması lazım. Bu konuda da bir hazırlık yapın, nedir yani bu Katar aşkının bize maliyeti? Tank-Palet'i verdin, arazileri verdin, limanları verdin... Ki limanlar, dünya ticaretinin yüzde 80'i deniz yoluyla yapılır. Amerika'da küçük bir limanı Suudi Arabistan alacaktı yanlış hatırlamıyorsam müdahale ettiler ve vermediler küçük bir limanı. Yahu sen bütün limanları veriyorsun.

Limanların bir özelliği daha var: Uyuşturucular buralardan geliyor. Uyuşturucu baronları buralardan besleniyor, buraları yönetiyor ve o baronlar siyaseti satın alıyorlar ve o baronlar hakkında kimse bir şey yapamıyor ve Türkiye'nin gençleri -üzülerek ifade edeyim- çok sayıda genç uyuşturucu batağında. Bunlardan bu beylerin haberi var mı? Hepsinin haberi var. Efendim devleti yönetmeyi değil, devleti soymaya amaçlamışlar. Bir daha ifade edeyim: 19 yıl içinde devleti yönetmeyi değil, devleti soymayı amaçlamışlar. Devletin malı deniz felsefesiyle gidiyorlar. "Ne kadar malı götürürsem, dünyalığımı o kadar iyi yaparım" diyorlar ve bunlar bir avuç insan kene gibi milletin sırtına yapışmışlar, kanını emiyorlar.

Hatırlar mısınız, Titanik diye bir gemi vardı. Gemi battığı zaman fakirlerin bulunduğu katta kapıları kapattılar, daha doğrusu anahtarla kilit vurdular oralara, onlar yukarı çıkıp, filikalara bilmeseler diye. Batan geminin malları felsefesiyle yapıyorlar. O filikalara da binip gitmeyi istiyorlar. Ama biz göndermeyeceğiz, biz hesap soracağız.

Bir soru daha: Faizler gerçekten düştü mü? Öyle ya, yeri göğü inletiyor: "Faizler şöyledir, faize karşı Nas var, Nas neyi emrediyorsa ben onu yaparım." Eyvallah! Soralım, faizler düştü mü? Bir faiz düştü, Merkez Bankası'nın politika faizi düştü doğru. Yani Merkez Bankası dedi ki, "ben politika faizini düşürüyorum." Peki diğer faizler, devletin 5 yıllık borçlanma faizi? Gidiyor devlet, para yok borç alıyor. Eylül ayından bu yana yüzde 17'den yüzde 25'e çıktı. Hani Nas? Sen borçlanıyorsun, devleti yönetiyorsun sen ve sen borçlanıyorsun. Yüzde 17'den eylül ayında borçlanırken, şimdi yüzde 25'ten borçlanıyorsun, faiz ödüyorsun. Hani sen faize karşıydın? Ya bir insan kendi halkına bu kadar yalan söyleyebilir mi ya? Tüketici kredisi faizleri yüzde 22'den yüzde 25'e çıktı. Hani düşmüştü faizler? Vatandaş da sanıyor ki faizler düştü. Yok efendim, öyle bir şey yok. Ticari kredi faizleri yüzde 21'den yüzde 23'e çıktı. Taşıt kredisi faizleri yüzde 21'den yüzde 26'ya çıktı. Düşüyor mu? Hiç birisi düşmüyorum, hiçbirisi. "Faizleri düşüreceğiz, Nas var" deyip, dini siyasete alet edip, vatandaşı kandırıp, arka kapıdan Hazine'yi soyup, faizcilere, tefecilere hizmet ediyorlar. Bir daha söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tefecilere, faizcilere en büyük hizmeti yapan kişi sarayda oturan zattır, adı da Erdoğan'dır. Herkes bunu bilsin.

Kendisine saraylar yapıldı, uçaklar, koleksiyonlar hepsi yapıldı. Arada bir gidip gençlere şiir de okuyor. Kağıtlarını dağıtıyorlar, "Cumhurbaşkanına bu soruları sorun" diye ama ben toplantı yaparken gençlere şunu söylüyorum: Size herhangi bir arkadaşım gelip de Genel Başkan'a şu soruları sorun diye bir kağıt verdi mi? Olur mu öyle? Tamam, biz öyle konuşuruz. İstediğiniz soruyu sorabilirsiniz. Ben de en samimi, içten duygularımla her sorunuza cevap vereceğim derim. Kapalı kapılar ardında ise din soslu vakıflar var, bunlar da devleti soymakla meşguller. Din, iman aslında bunlar işin hikaye. Hadislerde şu söz geçer: “Bir adamın namazı niyazı sizi aldatmasın. O adamın dirhem ve dinarla, yani parayla olan ilişkilerine bakın.” Bunu herkesin bilmesini isterim.

Geçen hafta Erdoğan her zaman olduğu gibi en galiz söylemlerle, küfürlerle bir şeyler söyledi. Tam da karakteri neyse onun gereğini yaptı. Güya ben eşkıyaymışım. Milli Eğitim Bakanlığı'na gittiğim için eşkıya olarak tanımlıyor. Neden gittim o kapıya, bunu milletim bilmesini isterim. Mahsuni Şerif'in bir türküsüyle buna cevap vereyim. Mahsuni Şerif şöyle der:

"Kader yolunda yorgunsun,

Kurban gelir payın yoktur.

Haftan yoktur, ayın yoktur.

Ankara'da dayın yoktur,

Mamudo kurban niye doğdun?"

Ben bunlara sahip çıkıyorum. İşte Ankara'da dayısı olmayanların sesi olmak için oraya gittim. Sınavda derece alıyorsun, önemli dereceler alıyorsun, sözlü de düşük puan verip seni eliyorlar. Niçin? Dayıları yok diye. Ben oraya gittiğimde zincirlerle kapıları kapadılar, efendim oraya genel başkan gelmesin diye. Ama ben söyleyeceğimi söyledim.

Değerli arkadaşlarım, genç arkadaşlarıma ifade edeyim: Var, dayınız var; Ankara'da amcanız, Ankara'da dayınız, Ankara'da dedeniz var. Fitil fitil burunlarından getireceğiz, sizin hakkınızı savunacağız.

Şimdi ikinci safhaya geçiyoruz. Söz verdim onlara, arkadaşlarıma söyledim, tüm hazırlıklar tamamlandı: 81 ilde yani Türkiye'nin bütün illerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin hukuktan sorumlu il başkan yardımcıları var ve hukuk komisyonları gerekli dosyaları hazırladılar, gerekli çalışmaları yaptılar. İsteyen evladımız, haksızlığa uğradığını düşünen isteyen evladımız bunlara başvuracak ve kendilerine her türlü destek sağlanacak. Ayrıca online başvuru için de çalışmalar başladı, bir internet sitesini kısa zaman içinde oluşturacağız ve bunu da genç arkadaşlarımıza söyleyeceğiz.

Son söz, buradan evlatlarımıza bunu yapana da bir şeyler söylemek isterim. Senin yatacak yerin yok. Sen, sen varsın ya! Neyse...

Hepinize saygılar sunuyorum. 


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI