04.10.2022
04.10.2022
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Sevgili gençler, hoş geldiniz. İktidarı istiyorsunuz, iktidar sizin ellerinizde. Beraber, birlikte...
Her toplantıya bazen acı haberlerle başlıyoruz. Bir müzisyenimizin öldürülmesi hepimizin yüreğinde derin izler bıraktı. Bir müzisyeni öldürmek, bu kadar kamplaşma, bu kadar kavga toplumu nereye götürecek?
Sevgili gençler, Türkiye'yi barıştırmak istiyorum, Türkiye'de huzur olsun istiyorum. Türkiye'de her genç bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında, parklarında özgürce gezsin istiyorum. Türkiye'de her genç istediği müziği dinlesin, istediği müziği yapsın istiyorum. Türkiye'de her genç düşünce özgürlüğüne sahip olsun, siyasetçileri yeri geldiğinde rahatlıkla eleştirebilsin; attığı bir tweet, sosyal medyadaki bir haber dolayısıyla karamsarlığa, kuşkuya düşmesin istiyorum. Yani özgürlük istiyorum, yani huzuru istiyorum. Yani bu ülkede hangi görüşten, hangi inançtan, hangi kimlikten olursa olsun hep beraber huzur içinde yaşamak istiyoruz, bunun yolunu açmak istiyoruz.
Evet siz haykırıyorsunuz, hakkı, hukuku ve adaleti istiyorsunuz. Adaletin olmadığı bir yerde gençlik olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde üretim olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde düşünce özgürlüğü olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde hak, hukuk olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde devlet olmaz. Devleti inşa edeceğiz, adalet üzerine inşa edeceğiz, beraber inşa edeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün size emanet ettiği Cumhuriyeti, ikinci yüzyıla giderken demokrasi ile taçlandıracağız. Bunun sözünü veriyorum size.
Hep söylüyorum; toplumu neden kavga eder hale getiriyorsunuz? Neden ayrıştırıyorsunuz? Neden bölüyorsunuz? Düşünce özgürlüğü varsa, aklı kullanmak varsa... Akıl, Yüce Yaradan'ın bize bahşettiği en önemli unsur akıl. Yani düşünmek, yani iyi şeyler yapmak, yani bilime katkıda bulunmak, insanlığa katkıda bulunmak, ezilen insanın yanında olmak, yazı yazdı diye hapislere atılan insanların sesi olmak. Bunları yapmaya kararlıyız. En büyük gücüm bu ülkenin gençleri, yani sizlersiniz.
7,5 milyon gencimiz ilk kez sandığa gidip oy kullanacak. 7,5 milyon gencin tarihsel bir sorumluluğu var. Bir daha söylüyorum: 7,5 milyon genç ilk kez gidip sandığa oy kullanacak ve 7,5 milyon gencin tarihsel bir sorumluluğu var. Ya bir dikta yönetimine kalıcılık sağlayacağız ya da bir dikta yönetimini demokratik yollarla sonlandıracağız. İkincide benimle beraber olmaya hazır mısınız?
Bir şey daha; hazırsanız beraber çalışacağız. Benim kadar çalışmayabilirsiniz, onu da anlayışla karşılarım. Benim sorumluluğum günün 24 saati çalışmaktır. Milletvekili arkadaşlarımın sorumluluğu günün 24 saati çalışmaktır. Gençlik kollarının, kadın kollarının sorumluluğu günün 24 saati çalışmaktır. Dokunulmayan insana dokunacağız, uğranılmayan eve uğrayacağız, onların sorunlarını dinleyeceğiz ama nasıl çözeceğimizi de anlatacağız. Kavgadan bıktığımızı, kavgasız bir Türkiye istediğimizi, saygın bir Türkiye istediğimizi; birilerine el avuç açan bir Türkiye değil, onuruyla kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye istediğimizi her yerde anlatacağız. Bu tarihi sorumluluğu ben ve siz beraber yerine getireceğiz. Görevinizin kolay bir görev olmadığını biliyorum, bunun farkındayım. Önünüze engeller çıkarılacak, bunun da farkındayım. Ama sizler Mustafa Kemal Atatürk'ün emanet ettiği Türkiye'nin gençleri her engeli aşıp, hedefe ulaşma konusunda kararlı ve azimli olmak zorundasınız.
Sesinizi kısmak isteyebilirler, onun hazırlıklarını yapıyorlar. Dezenformasyon Yasası getirdiler. Geçen dönem Cumhuriyet Halk Partililer buna karşı çıktı, direndiler ve geri çektiler. Şimdi parlamento açılıyor, ilk önce bu yasayı getiriyorlar, bu yasa teklifini getiriyorlar.
Bakın sevgili gençler; hukuk dediğimiz yapı içinde eğer bir haber yalansa, tekzip gönderebiliyorsunuz, mahkemeden tekzip kararı almadan bile açıp telefonla gazeteciyle konuşabiliyorsunuz. Eğer hâlâ yanlış haber yapılıyorsa, gerçek dışı haber yapılıyorsa tazminat davası açabiliyorsunuz. Yani hukukun tanıdığı bütün yolları deneyebilirsiniz ama bununla yetinmiyorlar.
Sevgili gençler; iki tür medya var şu anda Türkiye'de. Bir; gazeteciliğin hakkını veren, eleştirel olarak olaylara bakan, gerçekleri topluma aktaran bir medya, özgürlükçü medya diyoruz. Burada görev yapanlar gerçek anlamda birer gazeteci. Bu özgür medyada görev alan ve kalemini satmayan bütün gazetecilere buradan selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyorum. Kalemini, dolayısıyla iradesini satan gazetecilere, gazeteci denmez. Onun adına da zaten diyoruz havuz medyası. Havuz medyasının neler yaptığını, toplumu nasıl kamplaştırdığını, beğenmediği, kendilerini övmediği insanları nasıl düşman ilan ettiklerini gayet iyi biliyoruz. Yalanın her türlüsünü rahatlıkla bunlar yazabiliyorlar, çizebiliyorlar, söyleyebiliyorlar.
Ve gençler bir gerçeği daha bilmenizi isterim: Bakın televizyon kanallarına; hiçbir Ak Partili milletvekili çıkıp, tartışma programlarına katılamaz, katılmıyor zaten. Çünkü vicdanı olan Ak Parti milletvekilleri çıkar, ya doğruyu söylerse ne olur diye kaygı içindeler. Onun yerine neleri çıkarıyorlar, kimleri çıkarıyorlar? Kalemini satan gazeteci kimlikli insanları çıkarıyorlar. Günün 24 saati altında gazeteci yazıyor, hiçbirisi gazeteci değil. Kalemini satan insandan gazeteci olmaz, nokta.
Ellerinde büyük silahlar var. Basın İlan Kurumu, basın infaz kurumuna dönüştü. Bakın değerli gençler, 31 Ocak 2020 tarihinden bu yana Yeni Asya Gazetesi'ne tek bir ilan bile verilmiyor, Evrensel Gazetesi'ne tek bir ilan verilmeme kararı aldılar. Gazeteci kimliğini özgürce kullanacaktır, özgürce yazacaktır. Bizim görüşlerimizi paylaşır veya paylaşmaz, o ayrı bir şey. Her düşünceye saygı göstermek, her Cumhuriyet Halk Partilinin temel görevlerinden birisidir.
Eğer siz bir düşünceyi yasaklarsanız, bir düşünceyi savunan gazetelere yasak getirirseniz bunlar doğru değildir. Demokrasi bu değildir. Demokrasiyi savunuyoruz, baskı rejimini değil. Havuz medyasının gazeteleri... Bakın Allah aşkına Sabah Gazetesi'ne bakın, başka hangi gazeteleri var? Akşam'a bakın, Yeni Şafak var, bir sürü gazeteleri var. Hepsine bakın, tirajları sözde 100 binin üstünde; bayide yok, 100 binin üstünde. Dünyanın parası aktarılıyor buraya. Sizin ödediğiniz vergilerle aktarılıyor.
Üç; bütçe konuşmasında tirajların sağlıklı bir bağımsız kuruluş tarafından denetlenmesini ve ilanların buna göre verilmesini istedim. Yapmıyorlar, sizin ödediğiniz vergileri havuz medyasına aktarıyorlar. Ama hiç meraklanmayın hepsini çözeceğiz, beraber çözeceğiz. Havuz medyası her kanaldan besleniyor. En büyük kaynağı 5'li çete. 5'li çetenin varlık nedeni havuz medyasıdır, havuz medyasının varlık nedeni de 5’li çetedir. O nedenle söylüyorum: Geliyor gelmekte olan; 5'li çeteyi bulacağız ve yakalayacağız onları.
Getirmişler bir kanun teklifi, bütün bunlar yetmiyormuş gibi özgür medyayı susturmak için başka arayışlara giriyorlar. Biz bunu da biliyoruz. Hangi arayışın içine girerlerse girsinler, bu ülkenin gençleri doğruları mutlaka görecektir ve doğruları mutlaka Türkiye coğrafyasının her sathında seslendireceklerdir. Ben bu ülkenin gençlerine katıksız güveniyorum ve inanıyorum. Sizler bu ülkeyi gerçek anlamda değiştireceksiniz. Bir şeyden emin olmanızı isterim. Gerçekten de motorları maviliklere süreceğiniz bir ortamı yaratmak benim boynumun borcudur. Hiç endişe etmeyin.
Dezenformasyon Yasasını getirmelerinin temel amacı, saray ve şürekasının ve onun beslemelerinin yaptığı yolsuzlukları kimse yazmasın diye. Mahkemelerden karar çıkarıyorlar, haberlere yasak getiriyorlar.
Bir örnek sevgili gençler, sadece bir örnek: Hızlı tren yapılacaktı, ihalesi açıldı. Almanya'dan bir firma, Siemens girecekti. 10 milyon avro rüşvet dağıttılar. Buradaki mahkemede gizlilik kararı aldılar, kimse öğrenmesin diye. Ama Siemens bir Alman firması ve Almanya'da da mahkeme var. O mahkemelerden öğreniyoruz, onların hazırladığı raporlardan öğreniyoruz. Sevgili gençler, bakın aynen okuyorum. Siemens Türkiye'nin verdiği 10 milyon avronun şu şekilde dağıtıldığını söylüyor: “Yüzde 30 Türk devlet görevlilerine, 10 milyon avronun yüzde 30'u Türk devlet görevlilerine...” Soru şu: Türk devlet görevlisi kimdir? Herhalde Bay Kemal değil. Malum devlet görevlileri...
"Yüzde 20 Kolin'e, yani 5'li çetenin aktörlerinden birisine, yüzde 20 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları yetkililerine, yüzde 20 Siemens ile Kolin'i buluşturan aracılara, yüzde 10'u Siemens Türkiye'nin yöneticilerine verdik" diyor. Şimdi bunlara tamamen yasak getirmek istiyorlar; halk gerçekleri öğrenmesin, toplumun nasıl soyulduğunu kimse öğrenmesin diye. Ama bizler yapacağız, doğruları söylemeyi her yerde, her zaman dile getirmeyi temel ilke kabul edeceğiz.
Efendim deniyor ki, “Türkiye'nin bu hale gelmesi dış güçler yüzünden.” Siz de çok duyuyorsunuz... Devleti yöneten birisine dış güçler Türkiye'yi bu hale getirdiyse, şu soruyu rahatlıkla sorun. Peki, siz neredeydiniz? Neredeydiniz? Siz demek ki ülkeyi yönetemiyor musunuz? Efendim, son mermiyi de ekonomiye sıkmışlar. Demek ki bir mermi kalmış, onu da ekonomiye sıkmışlar. Şu akla bakar mısınız Allah aşkına? Devleti yönetemediklerini itiraf ediyorlar.
Eskiden hep CHP'yi suçlarlardı: "Efendim, hep CHP'nin yüzünden oldu, hep CHP'nin yüzünden oldu, hep CHP yaptı" diye. Şimdi artık baktılar ki halk da inanmıyor ve şu soruyu sordu sıradan bir vatandaş, Erzurum'da sormuştu kendi aralarında tartışırken. Ya demişler ki: "Biz hep CHP'yi suçluyoruz ama bu CHP çoktandır hiç iktidar olmadı ki. Niye suçluyoruz biz CHP'yi?" Sonra düşünmüşler; evet, haklı. Niye suçluyoruz? İktidardakiler var, yönetenler onlar, malı götürenler onlar, toplumu ayrıştıranlar onlar, kutuplaştıranlar onlar... Niye CHP'yi suçluyoruz? Çünkü doğruları bilmeye, öğrenmeye tahammül edemiyorlar. Geniş kitlelerin doğruları öğrenmesini istemiyorlar. Eğer siz dış güçler edebiyatı yapıyorsanız, oradan ayrılacaksınız; dış güçlere karşı direnen, onuruyla, namusuyla direnen, Türkiye'nin bekası için direnen, dış güçlere karşı onuruyla varlığını hissettiren Cumhuriyet Halk Partisi'ne kapı aralayacaksınız.
Dolayısıyla bir şeyi bilmenizi isterim. Şu anda ülkeyi yönetenler gayet açık ve gayet net halka yalan söylüyorlar. Bir daha ifade edeyim: Şu anda ülkeyi yönetenler çok açık bir şekilde halka yalan söylüyorlar. Sevgili gençler, ne diyorlar? "Biz faize karşıyız" diyorlar. "Faizi indireceğiz" diyorlar. İndirin... Soru şu: Hangi faizi indirdiler, kimin faizini indirdiler? Merkez Bankası’nın bankalara açtığı faizi indirdiler. Yani halkın faizini değil, esnafın faizini değil, çiftçinin faizini değil, sanayicinin faizini değil; yani üretenin, yani alın teri dökenin faizini değil. Merkez Bankası bankalara kredi açıyor, onun faizini indirdiler.
Değerli arkadaşlar, peki vatandaşın devlete borcu varsa?.. 12'ye indirdiler bankalara politika faizini. Peki, vatandaşın devlete borcu varsa? O faiz yüzde 30, -19'dan 30'a çıkardılar- vatandaş daha yüksek faiz ödeyecek. Peki, vatandaşın devletten alacağı varsa? Olur ya devletten alacağın var, vermedi zamanında... Onun faiz de yüzde 9. Şu düzene bakar mısınız? Şu soygun düzenine bakar mısınız?
Bu yılın bütçesinin ilk 8 ayında, 2022 bütçesini ilk 8 ayında ödenen faiz, bütçeden ödenen faiz 250 milyar lira. 250 milyar liralık faiz ödeniyor ama çiftçiye verdikleri destek 25 milyar lira, esnafa verdikleri 6 milyar lira. Bankaların yüzde 400'lere, yüzde 500'lere varan kâr elde etmeleri, vatandaşa verdikleri kredilerin faizleri ile Merkez Bankası'na aldıkları faizler arasındaki farktır. O da yüzde 400-500'lük kâr demektir. Dünyada bankacılık sisteminde yüzde 400'lük, yüzde 500'lük kârı sağlayan ve bu faiz imkanını onlara sağlayan, "faize karşıyım" diyen zihniyettir. Onu da değiştireceğiz. Faizi tefecilere değil, vergilerimizi tefecilere değil, bu ülkenin üretenlerine, işçisine, çiftçisine, emeklisine, sanayicisine, taksi şoförüne vereceğiz, kamyon şoförüne vereceğiz, otobüs şoförüne vereceğiz. Kim üretiyorsa, kim kazanıyorsa ona vereceğiz; kaynak, onun kaynağı olacak.
Evet sevgili gençler, şöyle diyor birisi: "Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha iyi telefon alabilmek, sırf daha iyi konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin, yani başka ülkelerin, başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyorum" diyor. Yani bu heves; yeni bir arabaya bineyim, yeni bir telefon alayım veya bir yeni müzik dinleyeyim diyenler, Türk Dil Kurumu'nun verdiği bilgiye göre, daha doğrusu açıklamaya göre bunlar süfli, yani adi, aşağılık ve bayağı insanlar. "Bunlara acıyorum" diyor.
Değerli gençler, bu dili sakın kullanmayın, insanınıza saygılı olun. Bu dil, zehirli bir dildir. Bu dil, kutuplaşmayı yaratan bir dildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en önemli koltuğunda oturan birisinin böyle bir dil kullanması, hepimizin kendi vicdanında derin ama derin sorgulamalar yapmamız gerektiği bir alandır. Böyle bir dili neden kullanıyorsunuz kendi insanınıza, kendi gençlerinize? Sen ülkede iş verdin de çalışmadı mı? Sen imkan sağladın da olmadın. Eğer ülkede gençlerin umudunu kırarsan, gençler geleceklerini yurtdışında arıyorlar. Onların düşüncelerinin önüne set koyarsan, onları işsiz bırakırsan; onları “babam bana nasıl harçlık verecek, arkadaşlarımla beraber gideceğim, bir kahvede oturacağım” diye bir beklenti içine sokarsan; iki üniversiteyi bitirmiş, üniversiteyi bitirmiş, askerliğini yapmış, gelmiş, hâlâ iş arıyorsa, hâlâ babanın eline bakıyorsa ve baba da işsizse ve aynı evde oturdukları halde birbirlerinin yüzüne dahi bakamıyorlarsa, bu tablo bizim kaldıracağımız bir tablo değildir. Bu tabloyu beraber değiştireceğiz, birlikte değiştireceğiz. Bu tablo, beraber değiştireceğiniz bir tablodur.
Bu gençler, yani sizler, yani Türkiye'deki gençler, sarayın ya da havuz medyasının beslemeleri olmak istemediler. Bu gençler çalışarak, üreterek, kazanarak kendilerine daha iyi ve daha mutlu bir yaşam kurmak istediler. Bu gençler, işsizlik varken birilerinin 4 yerden, 5 yerden, 6 yerden maaş almalarını istemediler. Çalışarak, üreterek, kazanarak alın terinin karşılığını almak istediler. Bu gençler, rüşvet alan büyükelçileri tayin eden gençler değil. Bu gençler, rüşvet alan kişilerin büyükelçi olarak tayin edilmesini Türkiye'nin onuruna vurulmuş bir darbe olarak görüyorlar. Rüşvetçiden büyükelçi olur mu? Hırsızdan yönetici olur mu? Çalandan yönetici olur mu? Beytülmala el uzatandan devlet yöneticisi olur mu?
Sorumluluğunuz çok ağır, ben bunun farkındayım ama beraber çalışacağız, birlikte çalışacağız, birlikte mücadele edeceğiz. Onlar bizi zaman zaman tahrik ederek sokaklara çekmek istiyorlar, cam çerçeve indirmek istiyorlar, polisleri üstümüze saldırmak istiyorlar. Çok dikkatli, çok kararlı, hep birlikte sandığı bekleyeceğiz. Sandık geldiği zaman her birimiz tek tek arkadaşlarımızı alarak, dostlarımızı alarak, komşularımızı alarak sandığa gideceğiz ve Türkiye'nin kaderini hep birlikte değiştireceğiz. Çağdaş uygarlığa Türkiye'yi ulaştıracağız.
Bir şey daha... Gençlik, hayal kurmak demektir. “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar” demiş bir ozanımız, bir şairimiz. Dolayısıyla hayal kurmaktan sakın vazgeçmeyin. Hayalleriniz olsun, güzel hayalleriniz olsun ve o güzel hayallerinizi arkadaşlarınızla paylaşın. Bir şeyden emin olmanızı isterim; sizin hayalleriniz benim hedefim olacak ve biz o hedefi gerçekleştireceğiz. Hiç endişe etmeyin.
Bir parantez açayım, biraz gülelim. Sayın Bahçeli bugün demiş ki: "Ey Kılıçdaroğlu, DNA testi yap" diye. Vallahi güzel bir öneri ama bir şartım var: Beraber DNA testi yapacağız, kimin ne olduğu çıksın ortaya. Bir daha açık ve net söylüyorum: Beraber gideceğiz, birlikte gideceğiz, aynı laboratuvara gideceğiz ve birlikte DNA testi yapacağız. Ama ona bir ipucu daha vereyim. Benim kim olduğumu öğrenmek istiyorsan, Konya'nın Akşehir'ine gideceksin. Seyyid Mahmud Hayrani'nin türbesinde bir Fatiha okuyacaksın. İki; İstanbul Müftülüğüne gideceksin, Kuyud-ı Kadime Arşivi var, o arşive bakacaksın, benim kim olduğumu öğreneceksin. DNA testi yapmaktan asla vazgeçmem. Kim olduğumu biliyorum. Herkesin kimliği nasıl şerefiyse, benim kimliğim de benim şerefimdir.
Değerli gençler, sevgili arkadaşlarım; dün akşam bir video yayınladım, çok önemli bulduğum bir konu hakkında halkımıza seslendim. Bu millet ne çektiyse ayrışmadan, kutuplaşmadan, kamplaşmadan, siyasilerin bile isteye düşmanlaştırmasından çekti ve emin olun cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde bugün yaşanan kutuplaşma ortamını hiç yaşamadık. İlk kez bu kadar derin bir kutuplaşma yaşıyoruz. Eğer bu toplum yarınlara umutla bakacaksa, geleceğe odaklanacaksa, bu ayrışmanın kesinlikle bitmesi lazım.
Bu nedenle ben bir helalleşme çağrısı yaptım ve helalleşme yolculuğuna çıktım. Uzun süredir ülkenin yaralarını kapatmaktan söz ediyorum. Çünkü ülkemizin çok fazla açık yarası var, kabul edelim. Bu yaraları kanatanlar, oy devşirmek isteyen ve koltuğunu korumak isteyen siyasilerdir. Halkımızı yorgun düşürdü bu yaralar. Artık devlet bu yaraları kapatmak zorundadır ve ben ucu nereye varacaksa varsın, bedeli ne olacaksa olsun, bu yaraları sarmaya ant içtim, ant içtim kapatacağım diye.
Ne kadar güzel bir slogan: “Barışa, barışa kazanacağız.” Türkiye barışacak Türkiye. Türkiye sadece kendi içinde değil, Türkiye dünyayla barışacak, dünyayla barışacak. Birileri uğraşsın: Aday kim? Kavga mı var? Ayrışma mı var? Tartışma mı var? Emin olun gençler, emin olun dostlar geliyoruz biz geliyoruz ve geleceğiz. Güzel bir ittifakımız var. Vatan sevdalılarının ittifakıdır bu ittifak ve yaraları sarmaya geliyoruz.
Saray beni iyi dinlesin, dinliyor zaten. Saray beni iyi dinlesin: Kadınların duygularını, inançlarını istismar ettiğiniz yeter. Bugün kanun teklifimizi Gazi Meclis'imize veriyoruz. Göreceğiz kim samimi, kim samimi değil. Artık kanunu çıkaralım ve bu çağdışı tartışma bitsin. Yüreği yeten de peşimden gelsin. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.
Ülkemizin çok açık yaraları var. Daha cesur adımlar atmamız gerekecek. Oy hesabı değil, -altını özenle çiziyorum- oy hesabı değil, huzurun, geleceğin, büyümenin, itibarlı bir Türkiye'nin hesabı için biz bunu yapıyoruz. Oy hesabı için değil... Omuz omuza, yan yana yapacağız dostlarım, sevgili gençler. Ben biliyorum, milletimiz de bunu biliyor.
Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun dostlar.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024