03.01.2023
03.01.2023
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında, radyolarında, sosyal medya hesaplarında izleyen saygıdeğer yurttaşlarımız; bu güzel coğrafyanın neresinde yaşıyorsanız yaşayın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan, hangi görüşten, inançtan, kimlikten olursa olsun kocaman bir sevgi ve saygı gönderiyoruz, hep beraber gönderiyoruz.
Bir yılı devirdik, 2023’teyiz… Beklentilerimiz çok fazla, toplumun beklentileri de fazla. Yeni şeyler istiyoruz, biz de istiyoruz parti olarak; daha güzel bir Türkiye istiyoruz, demokrasisi gelişmiş bir ülke istiyoruz, insan haklarına saygı istiyoruz, düşünce özgürlüğü istiyoruz. Bugüne kadar bunlara hep yabancı kaldınız sevgili halkım. Düşüncenizi ifade ederken bile çekindiniz, acaba başıma bir şey gelir mi diye kaygı içinde oldunuz. Evlatlarınız tweet attığı zaman onları uyardınız, başına bir şey gelmesin diye titrediniz evlatlarınızın üzerine. Ama artık Türkiye bu zincirlerini koparmak zorunda, Türkiye artık bu tablonun dışına çıkmak zorunda. Türkiye'yi bu tablonun dışına çıkarmaya herkesin huzurunda söz veriyorum. Söz veriyorum!
Birlikteyiz, 6 lider birlikteyiz; demokrasi için bir araya geldik, ülkemize huzur gelsin diye bir araya geldik, toplumda kaynaşma olsun ama kamplaşma olmasın diye bir araya geldik, kadın-erkek ayrımı olmasın diye bir araya geldik. Kucaklaştık... Geçmişin acılarını sarmaya çalıştık. “Helalleşme” dedik, “kucaklaşma” dedik, “adalet” dedik. Bütün bunları dillendiriyoruz ve dillendirmeye de devam edeceğiz. Demokrasi kadar güzel bir şey yok. Demokrasilerde medya özgür olacak, artık havuz medyası diye bir medya olmayacak, saray tarafından beslenen bir medya olmayacak ama o medya da özgürce bizi eleştirilebilecek, o olanağı tümüyle onlara sağlayacağız. Çünkü şuna inanıyoruz: Bir politikacının alkıştan çok sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı vardır. Yanlışımız varsa, sağduyu sahibi insanlar o yanlışımızı bize söyleyebilmeli, eksiğimizi bize söyleyebilmeli ve biz bundan gocunmamalıyız, üzülmemeliyiz. Demokrasi dediğiniz budur. Akıl akıldan üstündür, demokrasinin temel felsefesi de bunu üzerine inşa edilmiştir. Her şeyi ben bilirim, her şeyi ben yaparım, benden daha iyi kimse düşünemez düşüncesi insanlığı felakete sürükler. Devleti bir adama teslim etmek, o devleti, o ülkeyi felakete sürükler. Geldiğimiz tablo budur ve bu tablodan Türkiye'yi çekip çıkarmak istiyoruz.
Sadece bu mu? Hayır, rüşvet alanlar var, devleti liyakati yok ettiler. Rüşvetçilerden, uyuşturucu baronlarından, uyuşturucu çetelerinden bu ülkeyi göreceksiniz 2023'te seçimlerden sonra temizleyeceğiz, olmayacak bunların hiçbirisi. Gençlerimiz sınava girdikten sonra "dayın var mı, torpilin var mı" arayışına asla girmeyecek. Sınava girecek, kazandığı zaman sözlü sınav olmayacak, kazandığı takdirde hemen görevine başlayacak. Torpil denen, hak denen bir kuralı, bir düşünceyi tamamen değiştireceğiz. Yeni bir Türkiye'yi, güzel bir Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz. 6 partiyiz doğru, 6 ayrı partiyiz doğru ama aynı felsefeden hareket ediyoruz demokrasi konusunda. Neyi nasıl yapacağımızı biliyoruz. Neyi nasıl yapacağımızı bugünden oturuyoruz, çalışıyoruz. Sadece liderler değil, onların altında ekipler çalışıyor. Güzel şeyler yapacağız, güzel şeyleri hayata geçireceğiz ve sizlere güzel şeyleri anlatıp, daha sonra bunları tek tek hayata geçireceğiz göreceksiniz. Yepyeni bir Türkiye, güzel bir Türkiye, saygınlığı olan bir Türkiye ve Türkiye yeniden eskiden olduğu gibi bütün mazlum milletlerin örnek aldığı bir Türkiye olacak. Türkiye'yi yöneten kişi asla para için kapı kapı, dilenci gibi dolaşmayacak, buna da son vereceğiz. Kendi gücümüzle, kendi imkanımızla büyüyeceğiz ve kalkınacağız.
Rüşvetin olmadığı, torpilin olmadığı, yolsuzluğun olmadığı bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Eğer kul hakkına herkes saygı gösteriyorsa, kul hakkı yemenin en büyük günah olduğuna toplum olarak inanıyorsanız, “kul hakkı yiyenleri iktidardan göndereceğiz ve yemeyen insanları, dürüst ve namuslu insanları, adaletten yana olan insanları iktidara getireceğiz” demelisiniz.
Biz terörün olmadığı bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Terör dolayısıyla çok ağır bedeller ödendi. Masum çocuklarımız, kadınlar, kızlar hayatlarını kaybettiler. Türkiye'yi buradan çıkaracağız. Demokrasinin olduğu, düşüncelerin özgürce ifade edildiği ama terörün sıfırlandığı bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Ve biz bütün komşularımızla barış içinde yaşayacağız. Hiç kimseyi, hiçbir komşumuzu düşman olarak görmeyeceğiz. Türkiye, bölgesinin en güçlü ülkesi olacak, en kısa sürede göreceksiniz. Bunu sadece bölgede değil dünya da görecek, dünya da tanığı olacak bunun. Biz güçlü bir Türkiye, güçlü bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Nasıl Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra bütün mazlum milletler Cumhuriyet'i inşa ettilerse, demokrasiyi de inşa ettikten sonra göreceksiniz o bütün mazlum ülkeler Türkiye'yi örnek alıp onlar da demokrasiyi inşa edecekler. Biz yine bütün mazlum milletlere örnek olan bir ülke olmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım ve yine biz Allah nasip eder halkın oyları ile iktidar olduğumuzda, halktan toplanan her kuruş verginin hesabını millete vermeyi şerefli ve onurlu bir görev olarak üstleneceğiz, böyle kabul edeceğiz. Gençlerle sohbetlerimde söylüyorum; sizler vergi ödüyorsunuz ama ödediğiniz verginin hesabını sormuyorsunuz. Sormadığınız için demokrasi gelişmiyor. Demokrasinin gelişmesinin temel sözcüğü, temel faktörü: Benden toplanan vergiler nereye harcandı? Bunu sormaktır. Bu sorunun sorulmadığı yerde demokrasi gelişmez. O nedenle bu ülkede yediden yetmişe hepimiz vergi ödüyoruz ve ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığını sormak zorundayız. Ama bizim iktidarımızda bu soru sorulmasa dahi biz kuruşu kuruşuna her harcamanın hesabını bu millete vereceğiz ve milletimiz de görecek, verdiği her kuruşun nasıl yerli yerinde harcandığını görecek.
Yine biz 2023'ten başlayarak açtığımız yeni bir sayfa ile bu coğrafyada, yani Türkiye'de asla ve asla hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek ve her çocuk anne tarafından huzur içinde yatağa yatırılacak. Karnı doymuş, huzur içinde, evde huzurun, evde kavganın olmadığı bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Bundan da herkesin emin olmasını isterim.
Ve bu ülkenin hapishanelerinde haksız yere yatanlar var, haksız yere yatanlar var. Değerli arkadaşlarım; Osman Kavala haksız yere yatıyor, Selahattin Demirtaş haksız yere yatıyor, Mücella Yapıcı haksız yere yapıyor; Çiğdem Utku, Hakan Altınay, Mine Özerten, Can Atalay, Tayfun Kahraman, haksız yere yatıyorlar bunlar. Adaleti savunmazsanız siyaset yapmanızı mantığı yoktur. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa, hiçbir haksızlığı mazur görmeyeceğiz, her haksızlığa karşı itirazımızı yapacağız.
Geçen gazetelere bakarken bir annenin kanser olan 6 yaşındaki Yusuf'a sarıldığını gördüm. Fotoğraf, içim cız etti... Anne hapiste, Yusuf 6 yaşında kanser, ölümle pençeleşiyor, anne diye sayıklıyor ve bu anne evladından ayrı. Bu adalet midir Allah aşkına? Bu adalet midir? Savcı izin vermiş, çocuğunu hastanede görmek istiyor. İl Başkanımızı Canan Hanım'ı aradım, git aileyi bul dedim, bir ihtiyaçları var mı diye sor dedim. Hangi gerekçeyle bir anne ile 6 yaşındaki bir evladı ayırabilirsiniz? Kişi suçlu olabilir ama en azından anne, bu evladın yanında olmak durumundadır.
Değerli arkadaşlarım, siz hatırlamazsınız belki ama ben asla unutmadım: 15 Temmuz'dan sonra yeni doğum yapmış bir kadın öğretmeni karakola almışlardı. Ben çocuğun anne sütüne ihtiyacı var ve bu çocuğun anneye teslim edilmesi gerektiğini söyledim. Kıyamet koptu, beni teröristlere destek vermekle suçladılar. O masum çocuğun günahı ne Allah aşkına? Bunun kavgasını verdim ve sonunda benim dediğimi yaptılar, çocuğu götürüp anneye teslim ettiler. Anne, evladıyla buluştu ve evladını doyurdu. Değerli arkadaşlarım; ya hepimiz insanız ya. Ya insanlıktan çıkmak nedir biliyor musunuz? 6 yaşındaki bir çocuğu anneden ayırmak nedir biliyor musunuz? Yani o anne evladı öldüğü zaman mı gidecek, mezarın başında duracak? 85-90 yaşında aldılar, FETÖ terör örgütünün sorguladığı insanları hapislere attılar, şu anda hapishaneler. Ya vicdan var, ahlak var, erdem var ya, adalet denen bir kavram var ya... Halkıma söz veriyorum, bütün bu haksızlıklar son bulacak göreceksiniz. Bu ülkeye adaleti getireceğiz ama mutlaka ve mutlaka adaleti getireceğiz.
Değerli arkadaşlarım, 85 milyon yurttaşıma sesleniyorum; asla karamsarlığa kapılmayın. Bütün bu haksızlıkları görüyor muyuz? Görüyoruz. Yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz ama asla karamsarlığa kapılmayacağız. Sandık geldiğinde gideceğiz ve bir zulüm iktidarına son vereceğiz. Hiç kimse endişe etmesin, az kaldı geliyor gelmekte olan.
Değerli arkadaşlarım; bu ülkenin başkentinde bir suikast gerçekleşti: Sinan Ateş. Genç bir babayı öldürdüler. Ülkücü hareketin en değerli isimlerinden birisiydi, akademisyendi, milliyetçiydi, inançlıydı, Atatürkçüydü, iki kız çocuğunun babasıydı ve değerli bir eşi vardı ve bunu Ankara'nın göbeğinde katlettiler değerli arkadaşlarım. Ailesi talep etti diye, konu siyasallaşmasın diye sabırla susuyoruz. Babayla da konuştum, eşiyle de konuştum. Sabırla sonucu bekliyoruz. Tabi ki bize de bilgiler akıyor, biz bunun farkındayız. Tabi ki çok şeyi biliyoruz bu konuyla ilgili olarak. Bu işten ne kadar pis kokuların geldiğinin de farkındayız; bunu hissediyoruz ve biliyoruz ve bize duyuruyorlar. Görevliler işini yapsın diye şimdilik sesimizi çıkarmıyoruz. Bu ülkenin namuslu polisleri görevlerini yapsınlar diye sesimizi çıkarmıyoruz. Bakınız saraydan tık yok, tık yok saraydan. Sarayın stepnesi ise sanki en değerli evlatlarından biri öldürülmemiş gibi tek kelime dahi etmiyor, kendi evladına dahi sahip çıkamıyor. Bu cinayeti görmezlikten gelemezler, susarak bu işi geçiştiremezler, biz buna Cumhuriyet Halk Partisi olarak izin vermeyeceğiz gerçek aydınlanıncaya kadar. Aile adalet istiyor, haksızlıklara karşı durmak istiyor. Adaleti savunan kişiler olarak bizler de adalet gerçekleşinceye kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz ve bu olay aydınlanıncaya kadar da takipçisi olacağız. Eşine de söz verdim, babasına da sözü verdim; hiç kimse unutmasın, Bay Kemal kafasına bir şey koyduysa mutlaka çözecektir.
Değerli arkadaşlarım; sözlerime demokrasi ile başladım, demokrasinin güzelliğiyle başladım, medya özgürlüğü ile başladım, yargının bağımsızlığı ile başladım. Devletin bir kişiye teslim edilemeyeceğini ifade ettim, uyuşturucu baronlarını temizleyeceğimizi söyledim. Yargının bağımsızlığı kadar değerli bir şey yoktur, devlette liyakatin olması kadar değerli bir şey yoktur. Çünkü işi ehline teslim etmek, devlette liyakat demektir.
İstanbul'a gelmek istiyorum. İstanbul seçimleri yapıldı, gayet güzel. Seçimleri Sayın İmamoğlu kazandı, gayet güzel. Arkadan itirazlar geldi ama kendileri bir şey yapamıyorlar, Yüksek Seçim Kurulu üzerinden bir kumpas çevirdiler. Yüksek Seçim Kurulu üyeleri toplandı, "aynı zarfın içine konulan dört oydan üçü doğrudur, biri yanlıştır" dediler. Dünya tarihinde görülmemiş, yargı tarihinde de görülmemiş bir şey. Ben bunlara çete dedim, “Yüksek Seçim Kurulu çetesi” dedim. Çete demeyi de her zaman, her yerde söylüyorum zaten. Dört namuslu yargıç, "hayır, böyle bir rezalet olmaz" dedi, muhalefet şerhi koydu. İkinci seçim yapıldı, 13 binlik fark 800 bine çıktı. Çünkü ben bu milletin vicdanına, ferasetine güveniyorum. Haksızlığa karşı tahammül edemiyor bu millet bu kadar da haksızlık olmaz diye. Evlere baskın yapıldı o süreç içinde, hanelere baskın yapıldı, kişiler gözaltına alındı. Sandık başkanı, sandık görevlileri, hepsi sonunda tamamı beraat etti. İstanbul'u vermemek için direndiler, İstanbul'u vermemek için...
Şimdi değerli arkadaşlarım yeni bir komplonun peşindeler. Kısaca birinci kumpası anlatayım. Birinci kumpas; Ekrem Bey birisine ya da Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret etmiş diye bir savcı iddianame hazırladı. Aslında söylenen Yüksek Seçim Kurulu değil -açıkça söylendi zaten- muhatabı olan bizim fotoroman dediğimiz kişi, yani Süleyman, Fotoroman Süleyman...
Efendim, Yüksek Seçim Kurulu, "hayır, bu bize söylendi..." Arkasından gitti dosya, namuslu bir hakimin önüne gitti. Namuslu hakim oturacak, dosyasına bakacak, yani adalet neyse onu gerektirecek. Fakat bu hakimi değiştirdiler, aldılar Samsun'a sürdüler. Bu hakimin söylediği bazı şeyler var. Bugün öğleden sonra; grup başkanvekillerimiz ve bazı hukukçu milletvekillerimiz, hukuk kökenli milletvekillerimiz Adalet Bakanlığı'na gidecekler. Samsun'a sürülen hakimin iddiaları konusunda soruşturma açılmasını istiyoruz. Soruşturma açılsın! Eğer soruşturma açılmazsa, Adalet Bakanı da bu kumpasın içindedir. Bir daha söylüyorum: Eğer soruşturma açılmazsa o hakimle ilgili, Adalet Bakanı da bu kumpasın içindedir. Çünkü gerçekleri bilmeye sadece benim değil, 85 milyonun hakkı var. Hakim hangi gerekçeyle sürüldü ve hakime kim söyledi "biz istinafı da ayarladık meraklanma, orası da mahkum edecek" diye?
Değerli arkadaşlarım; sarayın sofrasına oturan hakimin kararına itibar edilmez. Bunu herkesin bilmesi lazım. Saraydan talimat alan hakimin kararına itibar edilmez. Karar hakimin kararı değil, sarayın kararıdır. Bir hakim iradesini saraya ipotek etmişse, saraydan talimat alarak karar veriyorsa, ona hakim denmez, onun hakimlikle ilgisi yoktur. Hakim, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Hakim, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatini bir tarafa bırakıp saraydan gelen talimata göre karar veriyorsa o hakim değildir artık, o sarayın militanıdır.
Değerli arkadaşlarım ve bu davada savcı duruşma salonunda olmadan hakim kararını açıklıyor. İddia makamı yok, kararını açıklayamaz. Cumhuriyet tarihinde bir ilktir, böyle bir rezalet hiç yaşanmadı. Talimat gelmiş, gereğini yapacaksın, bitti o kadar. Ama buradan bütün hakim ve savcılara da sesleniyorum: Görevinizi Anayasa'nın öngördüğü hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatinize göre yapıyorsanız başımın üstünde yeriniz var. Ama yapmıyor da saraydan talimat alıp, kendinize göre bir hukuk oluşturuyorsanız, bunun hesabını yeri ve zamanı gelince vereceksiniz. Ayarınızı bozduğunuz kantarın sizi de tartacağını asla unutmayacaksınız. Ayarını bozdunuz siz kantarın, adalet terazisini bozdunuz. Bu birinci kumpas, devam ediyor.
İkinci kumpas; efendim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı bünyesinde işte teröristler ve terörle iltisaklı kişiler çalışıyormuş. 9 Aralık 2021'de bunu bizim fotoroman söylüyor "bu kadar terörist çalışıyor sizde" diye. Sonra bu rakamı 1668'e çıkarıyor. Bunun üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı doğal olarak bir yazı yazıyor. “Burada böyle bir iddia var, siz İçişleri Bakanısınız, dolayısıyla sizin istihbarat örgütleriniz var. Böyle kişiler varsa bize bildirin, biz gereğini yapalım.”
Bir daha ifade edeyim: Bu iddia üzerine, bu söylem üzerine İçişleri Bakanlığı'na yazı yazıyor. Kim? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yazıyor. “Kim bu insanlar, bize bildirin biz gereğini yapalım...” "Siz yapamazsınız" deniyor. "Size cevap vermeyiz" deniyor. Sevgili vatandaşlarım, sevgili halkım; hem suçlayacaksın, bana bildir dediğin zaman da "ben sana bildirmiyorum" diyeceksin.
Şimdi bütün vatandaşlarıma sesleniyorum; herkes elini vicdanına koyup düşünsün bir. İtham ediyorsun, belediye başkanı diyor bana isimleri bildir, "ben sana bildirmem" diyor. O zaman diyor ki siz işlem yapın... İçişleri Bakanısın, istihbarat örgütün var; kimse bu adamlar yakala hepsini, gereğini yap. "Sonra yapacağım "diyor. Değerli arkadaşlarım; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gönderdiği yazıda diyor ki: "Arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması yapın ve bize bildirin o zaman." İçişleri Bakanlığı bir yazı yazıyor bütün valiliklere ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne de geliyor bu yazı. Diyor ki: "İl Özel İdareleri valiliklere bağlı, belediyeler ve bağlı kuruluşları ile bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinin sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları şirketlerde görev alan, alacak kişiler hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının ancak yeni bir yasal düzenlemeyle mümkün olabileceği ve konuya ilişkin yasal düzenleme yapılıncaya kadar 4045 sayılı kanun ile özel kanunlarda belirtilen istisnaların haricinde güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmaması gerektiği bakanlığımızca değerlendirilmektedir."
Ben söylemiyorum, İçişleri Bakanı söylüyor. Kim suçlanıyor? Bizim Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem Bey suçlanıyor. Akıl var, mantık var; niçin güvenlik soruşturması yapamıyorlar? Çünkü Anayasa Mahkemesi ilgili yasayı iptal etmiş, iptal edince böyle bir soruşturma olmaz. Peki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne yapıyor? Eleman alacak değil mi? Git savcılıktan iyi hal kağıdı alıyor, bakalım sen kimsin arkadaş? Savcılık iyi hal kağıdı veriyorsa, "temizdir, dürüsttür, namusludur, çalışır" diyorsa biz de alalım. Sordum, iyi hal kağıdı almadığınız bir kişi var mı? Hayır dediler. Zaten gider işçi de olsa, başka birisi de olsa iyi hal kağıdı alır gelir ve biz de başlatırız. Eğer sen terörist arıyorsan veya birisini suçlayacaksan, o kişilere iyi hal kağıdı veren savcıyı suçlamak lazım. Belgeyi veren savcı, kimi suçluyorsun sen?
Değerli arkadaşlarım; kaldı ki daha önce, Ekrem Bey'den önce bir dönem Mevlüt Uysal İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Vali de kısa bir süre belediye başkanlığı yaptı iki seçim arasında. O dönemde 4116 kişi göreve başlamış, 1800'ü için ne güvenlik soruşturması ne de arşiv soruşturması hiç yapılmamış. Ama bunlarla ilgili olarak hiç bir şey yok. Peki, ne yapıyorlar? Birinci kumpasta dedim ya hakemi değiştirdiler, oraya bir saray hakimi getirdiler. Burada da müfettişi değiştirdiler, sağlık nedeniyle müfettiş ayrılmak zorunda kaldı oradan. Yerine AK Parti'den milletvekili adayı olan birisini getirdiler ve o da bu raporu düzenledi.
Değerli arkadaşlarım; tam bir kumpas. Ya akıl var, mantık var; bir şeyi yapıyorsanız bari kuralına göre yapın kardeşim. Ahlak denen bir şey var, yasa denen bir şey var, erdem denen bir şey var; bari buna göre yapın. Biz belediyeler denetlenmesin değil, denetlenebilir elbette her belediye, hiçbir kurum denetimden istisna değildir. Her kurum denetlenir ama önyargısız denetlenir ve yasalara uygun olarak denetlenir. Varsa bir başka olay, getirirsin, yargıya verirsin; biz de deriz ki: Eyvallah, mahkemede gitsin yargılansın. Ama kumpas kurarsanız belediye başkanlarımızla ilgili, kimse kusura bakmasın kumpasa karşı çıkmak da bizim görevimizdir.
Değerli arkadaşlarım; Numan Kurtulmuş bir televizyon programına katılıyor, diyor ki: Terör örgütleriyle bağlantılı bir takım isimlerin bulunabileceğini belirtiyor kendisi. "Buradan belediye başkanına sorumluluk çıkarılamaz" diyor. Söylediği doğru, belediye başkanı sorumlu çıkarılamaz ve şu örneği veriyor: "Eğer çıkarmaya kalkarsak o zaman Türk Silahlı Kuvvetleri'nde, yargıda, emniyette ve pek çok kurumda sayıları binlerle ölçülen teröristler yakalandı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bir terör örgütüyle ilişkili binlerce insan bulunduğu için Genelkurmay Başkanını mı suçladı ki, belediye çalışanları arasında terörist bulunursa belediye başkanını suçlayalım. Böyle yaparsak kendimizi inkar etmiş olmaz mıyız?" diyor. Haklı ama bunu saraya anlatması lazım, bize değil sarayın bunu bilmesi lazım.
Üçüncü kumpas da, efendim siz neden Fatih Sultan Mehmet tablosunu aldınız, Türkiye'ye getirdiniz? Allah bunlara akıl fikir versin, gerçekten akıl fikir versin.
Değerli arkadaşlarım, işin özeti önümüzde çok büyük meseleler var ve hepimizin dikkatli ve sabırlı olması lazım. Muhalefetin kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni yaptıkları kumpaslarla ele geçirmek istiyorlar. Yeni bir saray oyunuyla karşı karşıyayız. Yargıyı sopa olarak kullanarak, milli iradeye darbe vurarak bir şekliyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne çökmek istiyorlar. Amaçları seçime İstanbul'un kaynaklarını kullanarak girmek, rantı kullanarak girmek. Ekrem İmamoğlu'na kurulan komplonun tek sebebi budur. Şimdi görüyoruz ki, işi kayyuma kadar götürme hevesindeler.
Bu konuyu daha uzatmadan, kısa ve net uyarılarda bulunacağım değerli arkadaşlarım. Ekrem Başkanımıza bu komployu devam ettirirse, Allah korusun kayyum atama aptallığına girişirlerse, bunu bir diktatörün halkına uyguladığı terörizm olarak kabul edeceğiz ve öyle göreceğiz ve bu terörizme karşı olabilecek her türlü mücadeleyi vereceğiz. Bunu yapmaya kalkarlarsa, kimse daha fazla Bay Kemal'den sabır beklemesin. Açık ve net söylüyorum. Sakın bu hataya düşmesinler. Vallahi de billahi de cehennemin kapılarını açarlar, hiç kimse için iyi olmaz. Bir daha ifade ediyorum, bir daha ifade ediyorum...
Bu kadar derdimiz var. Ya siz ne istiyorsunuz ya? Milletin iradesinden ne istiyorsunuz? Demokrasiye kastediyorsunuz, milletin iradesine kastediyorsunuz. Atamayla gelen hakimlerinize mi güveniyorsunuz? O hakimlerin hangi kantarda tartılacağına karar vereceğiz, göreceksiniz!
Değerli arkadaşlarım; dünya kadar sorunumuz var. Zamlar yapıldı malum, eyvallah. EYT sorunu kısmen çözüldü, eyvallah. Burada bir sorunumuz yok, dediğimizi paşa paşa yapıyorlar, yapmak zorundalar; yaptıracağım onlara yaptıracağım. Yapıyorlar ama öbür taraftan da verdiklerini nasıl götürebiliriz, onun hesabını yapıyorlar. Verdik ama nasıl alacağız?... Bakın ENAG'a göre enflasyon yüzde 138, İstanbul Ticaret Odası'na göre enflasyon -ki başkanı sarayın çok yakındır- yüzde 93, TÜİK'e göre yüzde 64. Zammı neye göre verecekler? TÜİK'e göre. Kimin hakkı yeniyor, memurun. Kimin hakkı yeniyor? İşçinin. Kimin hakkı yeniyor? Emeklinin...
Buradan memurlara, işçilere, emeklilere, dul ve yetimlere sesleniyorum: Kul hakkını yedirmeyeceğim, bunun mücadelesini vereceğim, sizin hakkınızı sonuna kadar savunacağım. TÜİK'i kullanmaları kul hakkı yemektir. Bir taraftan verip, öbür taraftan daha büyük tekrar geri almak bu parayı. Buna izin vermeyeceğiz, bundan emin olmanızı isterim.
Bir daha ifade edeyim: 2023 güzel bir yıl olacak! 2023 huzurlu bir yıl olacak! 2023 birlikte demokrasinin geliştiği bir yıl olacak! 2023 İstanbul Sözleşmesi'nin hayata geçtiği yıl olacak! 2023 herkesin huzur içinde yaşadığı güzel bir ülke olacak! 2023 kadın-erkek eşitliği olacak! 2023 hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği güzel bir Türkiye olacak! 2023, uyuşturucu baronlarının, çetelerin Türkiye'den ayrıldığı yıl olacak! 2023 huzur dolu bir yıl olacak!
Hepinize saygılar sunuyorum.
21.12.2024
21.12.2024
20.12.2024
20.12.2024