28.02.2023

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (28 Şubat 2023)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-"Bir felaket gününde, yaşadığımız bir felaket ortamında nasıl olur da Cumhuriyet'le yaşıt olan bir kurum, Cumhuriyet'in en değerli kurumlarından birisi olan Kızılay çadır satar, çadır ticareti yapar? Buradan Kızılay yetkililerine sesleniyorum: Kardeşim, deponuzda kaç çadır varsa, eğer varsa satılmadık kaç çadırınız kaldıysa getirin kardeşim, hepsini alacağız ve deprem bölgesine göndereceğiz. Hepsini alacağız... "

-"Enkazın altında kalan bu iktidar, deprem konusunda efendim tahminleri yanlış olmuş. Neymiş? İstanbul'da bekliyorlarmış, Kahramanmaraş merkezli çıkmış. Hayatımda bu kadar devlet geleneğinden uzak, devlet söyleminden uzak ve devleti tanımayan bir iktidarı ilk kez görüyorum değerli arkadaşlarım, ilk kez görüyorum. Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere karşı önceden hazırlığını yapan kurumdur. O nedenle devlette liyakat esastır diyoruz."

-"Devletin direği adalettir, adaleti çürüttüler, kalmadı bir şey. Devletin kolonlarını keserseniz işte Kahramanmaraş'ta olduğu gibi, Adıyaman'da olduğu gibi, Hatay'da olduğu gibi bir tabloya mahkum olursunuz. Devletin kolonlarını kestiler, en yetkin insanları kapının önüne koydular, devlette liyakati değil sadakati esas aldılar, aksi düşünceyi mahkûm ettiler, farklı düşüncelere kulaklarını kapattılar."

-"Devlet dediğiniz aynı zamanda işbirliği yapar, devletin kurumları ortak hareket ederler, gönüllü vatandaş katılır, bir koordinasyon olur, düğmeye basarsınız, her şey yerli yerine oturur. 'Efendim iki gün de bir şey yapmadık, helallik istiyorum...' Halkına kastetmenin helalliği olmaz. Kastettiniz siz, bilerek yaptınız."

-"50 bine yakın yurttaşımızın ölümüne neden oldunuz. Daha acı olanı, büyük bir kısmı donarak öldü. Güçlü silahlı kuvvetlerimiz var, bölgenin en büyük gücü; düğmeye basıldığı anda en geç, en geç 6 saat içinde, en geç 6 saat içinde ulaşamayacakları Türkiye coğrafyasında hiçbir yer yoktur. Kutup çadırları soğuğa karşı, sahra hastaneleri, sahra mutfakları; her şeyi ilk 6 saat içinde en geç tamamını yapabilirlerdi. Yaptırmadılar, insanların ölümünü beklediler. Göz göre göre, bağıra bağıra ölümü gördüler."

-"Cumhuriyet'in kurduğu bütün kurumların içini boşalttılar ve çürüttüler. Ya sen Cumhuriyet'ten intikam mı almak istiyorsun? Cumhuriyet'in kurumlarını yok etmek mi istiyorsun? Açıkça söyleyeyim; ne senin, ne senin dayandığın bütün varlıkların buna gücü yetmez."

-"Hâlâ enkaz altında kalanlar var, hâlâ enkazlar tümüyle kaldırılmadı. 50 bine yakın insanımız hayatını kaybetti, yaşlısı, genci, çocuğu; bazı aileler tümüyle yok oldu. Bunun sorumluluğunun siyasi iktidar ne kadarını kendi ruhunda hissediyor? 50 bine yakın insan hayatını kaybetti, ya Allah rızası için bir kişi ‘ben bu işin sorumlusuyum’ diye istifa etmedi ya."

-"Millet İttifakı olarak biz bu sorunları çözeceğiz. Millet İttifakı olarak akılla, bilgiyle, birikimle, adaletle, liyakatle bu sorunları çözeceğiz. Ortak mutabakat metnimizin temel felsefesi de budur zaten; devleti yeniden inşa edeceğiz, kesilen kolonları yeniden inşa edeceğiz. Adalet dediğimiz kurumu güçlendireceğiz, hiçbir yargıç sultanın sofrasına oturmayacak, vicdanıyla baş başa adaletle karar verecek."

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında, radyolarında, sosyal medya hesaplarında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; acılı günler yaşıyoruz evet, yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz evet, ciddi sorunlarla karşı karşıyayız evet ama hiçbir vatandaşımın, bu güzel coğrafyanın neresinde yaşarsa yaşasın hiçbir vatandaşımın umutsuzluğa kapılmasına gerek yok. Güzel bir ülkeyiz, güzel insanlarımız var. Bazen yanlış tercihler nedeniyle ülke krizlere girebiliyor, bugün yaşadığımız gibi derin bunalımların içine milyonlar sürüklenebiliyor. Ama kısa sürede toparlanmak, kucaklaşmak hepimizin görevi.

Millet olarak güçlüyüz, hasletlerimiz var millet olarak, bunu hiç unutmadık. Birimizin burnu kanasa, kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmadan hemen yanına koşuyoruz. Dolayısıyla siyaset kurumunun ayrıştırıcı yönü milletimizde yok. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim en büyük güvencemiz. Beraber olmayı, birlikte olmayı, birlikte mücadele etmeyi, vatandaşımızın, halkımızın, milletimizin bu feraseti; onlara güveniyoruz, vatandaşımıza güveniyoruz.

Deprem dolayısıyla direksiyon sallayan bütün kamyon şoförlerine, tır şoförlerine, insan taşıyan, makine taşıyan, vinç taşıyan, yiyecek taşıyan, çadır taşıyan bütün şoförlere kimse teşekkür etmedi ama ben teşekkür etmek isterim. Deprem bölgesine ilk gidenler onlardı, en zor koşullarda gittiler. AFAD'ın ve Kızılay'ın çalışanlarına -yöneticileri değil, buraya parantez açayım yöneticileri değil- fedakarca çalışan bu iki kurumun bütün personeline yürekten teşekkür ederim; daha önce de teşekkür ettim, bir kez daha teşekkür ederim.

Yerel yönetimler, hangi partiden olursa olsun her belediye başkanı elinden gelen çabayı gösterdi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı olarak ben, CHP'li olmayan belediyelerin yaptıkları çaba için de gösterdikleri çaba için de onlara teşekkür ettim, onları da ziyaret ettim. Çünkü bizim ruhumuzda, bizim kimliğimizde, bizim tarihimizde ayrımcılık yoktur. Kim taş üstüne taş koyuyorsa onun yanında durmak gibi bir geleneğimiz vardır. Tarihin bize yüklediği en güzel gelenek budur değerli arkadaşlarım. Güvenlik güçlerimiz... Zamanında askeri indirmediler, yeteri kadar indirmediler ve bu büyük felaketin bir anlamda sorumlusu oldular. Daha sonra gelen güvenlik güçlerimize de yürekten teşekkür ederiz.

Tabii en büyük teşekkürümüz hiçbir şeyi beklemeden, parmaklarıyla, tırnaklarıyla bir kişiyi nasıl kurtarabilirim diye deprem bölgesine koşan gönüllüler; onlar hiç bir şey beklemediler, acaba bir kişiyi daha kurtarabilir miyiz, bunun mücadelesini verdiler; tırnaklarıyla, elleriyle, omuzlarıyla, bir şekliyle bu mücadeleye taraf oldular.

Değerli arkadaşlarım; belediye başkanlarımız depremin olduğu her noktada olağanüstü başarılara imza attılar. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan bütün belediye başkanı arkadaşlarıma teşekkür etmek bir genel başkanı olarak benim görevimdir. Onlar değerli arkadaşlarım, 27 Şubat saat 10:00 itibariyle deprem bölgesine 8163 araç gönderdiler. 23 bin 473 çalışan deprem bölgesindeydi, 6562 insani yardım taşıyan kamyonumuz gitti, 142 mobil mutfak oluşturuldu, 153 ikram aracı oluşturuldu, 16 mobil fırın yapıldı insanlar ekmeklerini rahat alabilsinler diye, 2 milyon 863 bin 636 battaniye gönderildi deprem bölgesine, 252 bin 303 ısıtıcı gönderildi, 37 bin 96 çadır gönderildi… Çadır ihtiyacı hâlâ var, üçüncü kez gittiğimde ısrarla çadır istiyorlar.

Değerli arkadaşlarım; bir felaket gününde, yaşadığımız bir felaket ortamında nasıl olur da Cumhuriyet'le yaşıt olan bir kurum, Cumhuriyet'in en değerli kurumlarından birisi olan Kızılay çadır satar, çadır ticareti yapar? Buradan Kızılay yetkililerine sesleniyorum: Kardeşim, deponuzda kaç çadır varsa, eğer varsa satılmadık kaç çadırınız kaldıysa getirin kardeşim, hepsini alacağız ve deprem bölgesine göndereceğiz. Hepsini alacağız... Bir yardım kuruluşunun ticarethaneye dönüşmesi ne demektir değerli arkadaşlarım?

Özellikle vatandaşlarıma söylemek istiyorum: Bir yardım kuruluşu, tarihi kökleri olan bir yardım kuruluşu... Öğrenciliğimizde Kızılay kumbarası taşırdık, insanlar Kızılay'a yardım yaparlar, götür öğretmenimize teslim ederdik ve onlar da Kızılay merkezine gönderirlerdi bu paraları… Bu kurumun geldiği hale bakın değerli arkadaşlarım.

4 milyon 139 bin 494 hijyen paketi, mobil duş-tuvalet 1609, jeneratör 2028, konteyner 957, oraya gidildi ve yardım yapıldı değerli arkadaşlarım ve yardım yapılmaya da devam ediliyor.

Değerli arkadaşlarım deniyor ki, iktidar depreme hazırlıksız yakalandı. Şimdi bunu söyleyenler aslında devletin ne olduğunu bilmiyorlar. Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere önceden hazırlık yapan kurumdur. Ordumuz niye vardır? Bir savaş çıkarsa ordu harekete geçecek. Savaş çıkmazsa hiç bir sorunumuz yok ama ordu savaş karşısında her anda hazırdır. Devlet, hastaneleri niye yapar? Bir hasta çıktığı zaman baksın diye. Hiç hasta gelmese hastaneler gene orada duracak. Dolayısıyla devlet bütün risklere karşı hazırlık yapmak zorundadır. Bu iktidar, yani enkazın altında kalan bu iktidar, deprem konusunda efendim tahminleri yanlış olmuş. Neymiş?.. İstanbul'da bekliyorlarmış, Kahramanmaraş merkezli çıkmış. Hayatımda bu kadar devlet geleneğinden uzak, devlet söyleminden uzak ve devleti tanımayan bir iktidarı ilk kez görüyorum değerli arkadaşlarım, ilk kez görüyorum. Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere karşı önceden hazırlığını yapan kurumdur. O nedenle devlette liyakat esastır diyoruz.

"Ne yapacağımızı bilmiyoruz, şimdi öğreniyoruz..." Hayır efendim. Bakın değerli arkadaşlar şu raporlar, deprem dolayısıyla değişik zamanlarda yazılan raporlar. Bunların içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi var, AFAD'ı var, Kızılay'ı var, üniversite hocaları var, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler var, -ki bu konuda en önemli adımı İstanbul İl Örgütümüz yaptı- bilim insanları var; herkes ama herkes, söylenmesi gereken her şeyi söylemiş burada. Yani yeni bir şey keşfetmeye gerek yok. Akıl bir, mantık bir, bilim bir, fay hattı var, her şey söylenmiş, hangi önlemlerin alınması gerektiği konusuna her şeyin altı çizilmiş.

Bilmeyenler kim? Devleti yönetenler, devleti yönetenlerin bunlardan hiç haberi bile yok. Bu, bunların bir kısmı. Gidin üniversitelere dünya kadar görürsünüz orada. Açın bilim dergilerini, orada dünya kadar görürsünüz. Bunlar olmadı değerli arkadaşlarım. Liyakat dediğiniz kavramı tamamen yok ederseniz devlette, devletin kolonlarını kestiler. Bir daha söylüyorum; bu iktidar sağlıklı saat gibi çalışan bir devletin en temel kolonlarını kesti, en temel kolonlarını kestiler. Liyakat dediğimiz kavram devlet için önemlidir; işi ehline vermek hem bütün inançlarda hem bütün demokrasilerde temel bir kuraldır. Devletin direği adalettir, adaleti çürüttüler, kalmadı bir şey. Devletin kolonlarını keserseniz işte Kahramanmaraş'ta olduğu gibi, Adıyaman'da olduğu gibi, Hatay'da olduğu gibi bir tabloya mahkum olursunuz. Devletin kolonlarını kestiler, en yetkin insanları kapının önüne koydular, devlette liyakati değil sadakati esas aldılar, aksi düşünceyi mahkûm ettiler, farklı düşüncelere kulaklarını kapattılar... Devlet o kadar sağlıklı işliyordu ki değerli arkadaşlarım, hangi bölgede kaç şiddetinde deprem olacağı yazılmış zaten, çizilmiş zaten, söylenmiş zaten; kaç kişilik bir can kaybının olacağı da söylenmiş, yazılmış, çizilmiş... Devletin geleneklerinde bunların tamamı var, arşivlerinde bunların tamamı var ama devleti yönetenler nerde?..

Onlar için 1 kişi, 5000 kişi, 50.000 kişi ölmüş hiç önemli değil. Bakmayın ağladıklarına, ağlamıyorlar. "Para dağıtarak insanları acaba yanımıza çekebilir miyiz" diye... Parayla insanın iradesi satın alınır mı ya? En acılı günde "sana para vereceğim" denir mi Allah aşkına ya? İnsanlıktan çıkanlar ancak bunu yapar, insanın ne olduğunu bilmeyenler ancak bunu yapar. Emin olun izlerken utanıyorum. Nasıl bir devlet yönetimidir bu? Nasıl bir çürümüşlüktür bu? Nasıl her şeyi parayla gören bir anlayıştır bu? Anlamakta zorlanıyorum değerli arkadaşlarım.

İşbirliği... Devlet dediğiniz aynı zamanda işbirliği yapar, devletin kurumları ortak hareket ederler, gönüllü vatandaş katılır, bir koordinasyon olur, düğmeye basarsınız, her şey yerli yerine oturur. "Efendim iki gün de bir şey yapmadık, helallik istiyorum..." Değerli arkadaşlarım, halkına kastetmenin helalliği olmaz. Bir daha ifade edeyim: Halkına kastetmenin helalliği olmaz. Kastettiniz siz, bilerek yaptınız. Bunlar olmasaydı bilmiyorsunuz diyecektim, AFAD'ın raporları olmasaydı bilmiyorsunuz diyecektim; üniversite hocalarının raporları, bilimsel makaleleri olmasaydı bilmiyordunuz diyecektim; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin defalarca çıkardığı, yayınladığı deprem araştırma raporları olmasaydı bilmiyordunuz diyecektim. Biliyordunuz, kastettiniz, 50 bine yakın yurttaşımızın ölümüne neden oldunuz...

Daha acı olanı, büyük bir kısmı donarak öldü arkadaşlar. Güçlü silahlı kuvvetlerimiz var, bölgenin en büyük gücü; düğmeye basıldığı anda en geç, en geç 6 saat içinde, en geç 6 saat içinde ulaşamayacakları Türkiye coğrafyasında hiçbir yer yoktur. Kutup çadırları soğuğa karşı, sahra hastaneleri, sahra mutfakları; her şeyi ilk 6 saat içinde en geç tamamını yapabilirlerdi. Yaptırmadılar arkadaşlar, insanların ölümünü beklediler onlar. Göz göre göre, bağıra bağıra ölümü gördüler...

İki gün, iki koca gün geçecek, insanlar ölecek, kalkıp diyeceksiniz ki: "Ben sizden helallik istiyorum." Kimin helalliğini istiyorsun sen? Nasıl bir helallik anlayışıdır bu? Donarak hayatını kaybeden vatandaşlar... Nasıl helallik isteyeceksin? Tırnaklarıyla, elleriyle, kollarıyla, bir şekliyle bir kişiyi hayata kurtarabilir miyim diye çırpınan insanlar... Sen neyin helalliğini isteyeceksin?

Değerli arkadaşlarım, gerçekten de devlet yönetilmiyor. Şimdi bugün, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir deprem kurulu oluşturulması kararı almışlar. Değerli arkadaşlarım, Rahmetli Ecevit Marmara depreminden sonra Ulusal Deprem Konseyi'ni kurdu. Ulusal Deprem Konseyi’ni kurdu, başında da TÜBİTAK vardı, bilim insanları vardı ve onun ilk genelgesi de bu değerli arkadaşlarım. Ne yaptılar biliyor musunuz? 2007'de ilk yaptıkları iş, bu konseyi kapatmak oldu. Şimdi kurul açıyorlar...

Devlette devamlılık esastır diye bir kavram var değerli arkadaşlarım. Bunlar, "devlet benimle başladı" diyor, "benden önce devlet yoktu" diyor, "benden öncekileri tümüyle sileceğim, devleti yeniden başlatacağım" diyor ve devleti bir felaketle karşı karşıya getirdi değerli arkadaşlarım.

Deprem olayı sadece siyasal iktidarların, siyasi partilerin, bürokrasinin gündeminde de değildi. Milli Güvenlik Kurulu, devletin kolonlarından birisidir. Milli Güvenlik Kurulu'nun da gündeminde vardı deprem, onların raporlarında da geçti. Ya sen Milli Güvenlik Kurulu'nun başkanısın kardeşim, Kızılay'ın onursal üyesisin, başkanısın, Türk Hava Kurumu'nun onursal başkanısın.

Cumhuriyet'in kurduğu bütün kurumların içini boşalttılar ve çürüttüler. Ya sen Cumhuriyet'ten intikam mı almak istiyorsun? Cumhuriyet'in kurumlarını yok etmek mi istiyorsun? Açıkça söyleyeyim; ne senin, ne senin dayandığın bütün varlıkların buna gücü yetmez.

Değerli arkadaşlarım, ortak mutabakat metninde de vardı bu, Millet İttifakı'nı oluşturan 6 siyasi partinin kamuoyuyla paylaştığı ortak mutabakat metninde de vardı; çünkü biz bu gerçeği görüyorduk, depreme karşı hiçbir hazırlık yapmadıklarını görüyorduk. Orada da kuralları koyduk. Bu konuda nasıl çalışacağımızı da bütün kurumları, kuruluşları, onların da bütün ilkelerini bir şekliyle belirledik değerli arkadaşlarım.

Şimdi devletin yeniden inşa edilmesi ve bu konuda sağlıklı bazı kararların alınması gerekiyor, bazı yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. 11 madde halinde bunları sayacağım. Bütün arkadaşlarımın, milletvekili arkadaşlarımın, kadın kollarının, gençlik kollarının ve bütün vatanseverlerin, bir daha bir deprem felaketiyle karşılaştığımızda can kaybı olmasın diye düşünen bütün vatandaşlarımın buna dikkat etmesini isterim.

1) Müteahhitliğin bir kriteri olmalı, temel ilkeleri olmalı. Ya elini kolunu sallayan ben müteahhittim diye geziyor. Kimsin sen ya? Berbere gidiyoruz tıraş olmak için, ustura cildimizi kesmesin diye belge istiyoruz berberden. Apartman yapıyorsun, onlarca kişi orada, yüzlerce kişi orada, istediğini yapıyorsun. Bir Allah’ın kulu çıkıp, arkadaş bu nedir ya; sen müteahhitsen belli kriterlerin olmalı, kuralların olmalı, belli bir eğitimin olmalı, belli bir ahlakın olmalı senin. Elini kolunu sallayan müteahhitlik yapıyor, bunu kaldıracağız.

2) Müteahhitler için mesleki sorumluluk sigortası getireceğiz. Ne demek mesleki sorumluluk sigortası? Hata yaptığın zaman daireyi satın alan, işyerini satın alan dava açabilmeli ve hemen sonuçlanmalı dava. Onun parası yoksa, sigorta o parayı karşılamalı. Doktorlar öyle yapmıyor mu? Kişi ameliyat oldu, tedavi oldu, doktor hata yaptığı zaman gidiyor, davasını açıyor ve parasını alıyor.

3) Yapı denetim elemanları var; müteahhit binayı yapıyor, onlar da denetliyorlar bina kurallara uygun olarak yapılıyor mu, yapılmıyor mu diye. Onlar için de mesleki yeterlilik belgesi getireceğiz. Ne demek mesleki yeterlilik belgesi? Mezun oldu -doktordan örnek verdik, doktordan devam edelim- gel kalp ameliyatını yap diyor musun? Hayır. Ne olması lazım? Tıpta uzmanlık sınavına girmesi lazım, o branşı kazanması lazım, o branşta 4 yıl uzman hekim olarak çalışması lazım, ondan sonra kalp damar cerrahı oluyorsunuz. Mesleki yeterlilik belgesi bunun için önemli. Mühendis; yeni mezun oldu, git binaya bak... Usta kadar bile bilmiyor bunu. Onun pişmesi lazım, eğitilmesi lazım, belli bir sınavı geçmesi lazım, sınavı kazandıktan sonra da mesleki yeterlilik belgesi alması lazım "evet, bu kişi bu binayı sağlıklı denetler" diye.

4) Yapı denetim elemanları için de mesleki sorumluluk sigortası olması lazım. Çünkü müteahhitle denetleyen, aynı sorumluluğu paylaşacaklar.

5) Bu bağlamda yapılacak bütün yeni yapıların bir kimliği olacak, yapı kimlik belgesi olacak ve bu yapı kimlik belgesinin tapuya kaydı yapılacak. Ya evimizde beslediğimiz köpeğin bile kimliği var ya, izliyorsunuz, bakıyorsunuz ev hayvanlarıyla ilgili; bina yapıyorsunuz, izleyen yok ya! Deprem oluyor, yıkılıyor, insanlar hayatlarını kaybediyor, kimse hangi önlemi alalım diye düşünmüyor.

6) Kamuya hizmet veren okullar, hastaneler, AVM'ler, konser salonları, yani halkın gittiği, toplu olarak gittiği, çalıştığı, eğlendiği, gezdiği yerlerde bir sefer bunlar için deprem güvenliği sertifikası olacak, "evet, bu AVM depreme dayanıklıdır" diye deprem güvenliği sertifikası olacak. Okul, özel okul, özel hastane; deprem güvenliği sertifikası olacak, olmadığı halde yapılmayacak. Çünkü buraya toplu olarak halk gidiyor.

7) Kızılay, AFAD, DASK gibi -Doğal Afet Sigortaları Kurumu- bunlar yeniden yapılandırılacak, eski ruhlarına kavuşacak. Kızılay, Cumhuriyet'in ilk yıllarında hangi ulvi amaçlarla yola çıktıysa, aynı ulvi amaçlarla yola çıkılacak. Orayı bir rant merkezi yapmayacağız, yaptırmayacağız da zaten. Başındaki kişi 5 yerden, 6 yerden, 10 yerden aylık alıyor. Ya orası yardım kuruluşu kardeşim, orası rant alanı, rantın bölüşüldüğü alan değildir orası.

8) Merkezi ve yerel yönetimlerle işbirliği, objektif kurallara bağlanacak. Bu depremde bir acıyı daha gördük. "CHP'li belediye... Aman gidelim, o orda olmasın, önünü keselim, engel çıkaralım." Ya belediye kardeşim ya, belediye ya... Deprem için senin yapamadığını yapıyorlar. Bakın bu depremde gerçekten de hepimiz oturup kalkalım, Cumhuriyet Halk Partili belediyelere teşekkür edelim. Ulaşılamayan her yere ulaşıldı. Önünü kesmeye çalıştılar, engel olmaya çalıştılar... İnsanda biraz vicdan olur ya! Enkazın altında vatandaş bekliyor, "ben gideceğim, sen gidemezsin" diyor. Niçin? CHP'li belediye olduğu için. Kaldı ki hiçbir CHP'li belediye -ben CHP'liyim- CHP logosuyla bile ortaya çıkmadı.

Bir arkadaşımız anlattı, deprem bölgesini gezerken "ya burada hiç CHP yok, neredesiniz siz" diye sormuş. Demiş ki: "Bak bu kaldığın çadırlar CHP'li belediyeye ait ama biz buraya siyaset yapmaya, biz CHP'liyiz demeye gelmedik, biz buraya sizin sorunlarınızı çözmek için geldik." Özür dilemiş adam… Biz böyle bir gelenekten, böyle bir ahlaktan, böyle bir erdemden geliyoruz. İnsanlar acı içinde, çoluk çocuk içeride, yaşlı, kadın, genç hepsi içerde, yani enkaz altında değerli arkadaşlarım...

9) Deprem dolayısıyla, binalar dolayısıyla, yapılar dolayısıyla özel ihtisas mahkemelerinin kurulması lazım. Açıyorsunuz davayı, 50 yıl sürüyor, 20 yıl sürüyor, 30 yıl sürüyor. Kardeşim, bir an önce sonuçlanması lazım. Varsa bir haksızlık ihtisas mahkemesini kurarsınız; yok o bilirkişi, yok bu bilirkişi... Yok kardeşim, vereceksin kararı, zaten dediğim kurallar olduğu takdirde kimin sorumlu olduğu da gayet net çıkacak ortaya.

10) Türk Silahlı Kuvvetleri afet sırasında neler yapacak? Bu konuda yine oturulacak, bir protokol hazırlanacak. Dünyanın bütün ülkelerinde, bütün demokrasilerinde böyle bir olayla karşılaşıldığında ilk hareket eden askerdir. Çünkü onların eğitilmiş personeli vardır. 99 depreminden sonra da özel bir birlik, özel bir tabur kuruldu. Nerede bu tabur ya, nerede bu tabur? Bunu ben söylemiyorum, planlama söylüyor bunu, kendi raporlarında söylüyor bunu.

11) Ve toplanma alanları, arsalar deprem için ayrılan; bunlar da asla ve asla imara açılmayacak, asla yapılaşma olmayacak. Kuralı koyacağız ve onun takipçisi olacağız.

Bu ne demektir anlattığım bu 11 kural? Devlette yeni bir paradigma değişikliğine ihtiyaç hissediyoruz, ihtiyaç duyuyoruz. Büyük felaketler karşısında bu toplumun nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda bir paradigma değişikliğine gidiyoruz. Devleti yönetemiyorlar, devletin nasıl yönetilmesi gerektiğini hem kendi halkımıza hem bütün dünyaya anlatmak istiyoruz. Herkesin can ve mal güvenliğinin güvence altında olduğu bir devleti inşa etmek istiyoruz. Herkesin deprem karşısında yıkılmayacak sağlam binalarda oturmasını istiyoruz. Hiç kimsenin büyük acılar yaşamasını istemiyoruz.

Yine bunlar yapıldığı zaman hiç kimse enkaz altında kalmayacak ve hiç kimse “bu devlet nerede” diye söylenmeyecek, “nerede bu devlet” demeyecek. Asıl hedefimiz o ve topyekûn depreme karşı hazırlık yapacağız değerli arkadaşlarım. Bu paradigma değişikliğini 11 madde halinde -temel madde bunlar, çünkü ayrıntılandırılabilir- bunların tamamını hayata geçireceğiz. İnşallah Allah nasip eder, kısa süre içerisinde bunu gerçekleştireceğiz. Çünkü vadesi seçimlere kadar olan bir iktidarla karşı karşıyayız, seçimlerden sonra vadesi dolacak, bizim üstümüze yükler düşecek ve acil konular var.

Hâlâ enkaz altında kalanlar var, hâlâ enkazlar tümüyle kaldırılmadı. 50 bine yakın insanımız hayatını kaybetti, yaşlısı, genci, çocuğu; bazı aileler tümüyle yok oldu. Bunun sorumluluğunun siyasi iktidar ne kadarını kendi ruhunda hissediyor? 50 bine yakın insan hayatını kaybetti, ya Allah rızası için bir kişi "ben bu işin sorumlusuyum" diye istifa etmedi ya. Akıl var, mantık var değerli arkadaşlarım.

Millet İttifakı olarak biz bu sorunları çözeceğiz. Millet İttifakı olarak akılla, bilgiyle, birikimle, adaletle, liyakatle bu sorunları çözeceğiz. Ortak mutabakat metnimizin temel felsefesi de budur zaten; devleti yeniden inşa edeceğiz, kesilen kolonları yeniden inşa edeceğiz. Adalet dediğimiz kurumu güçlendireceğiz, hiçbir yargıç sultanın sofrasına oturmayacak, vicdanıyla baş başa adaletle karar verecek. Bunu yaptığınız zaman devleti devlet olarak inşa edersiniz, devlette liyakati öncelersiniz. Değerli arkadaşlarım, bunları yapacağız.

Saray iktidarı diyor ki -diyordu daha doğrusu- "her şeyi not ediyoruz" diye. Az önce söyledim 11 madde halinde; bir daha deprem felaketiyle karşılaşırsak bir tek kişinin bile canı kaybı olmasın, bir kişinin bile burnu kanamasını diye 11 madde, temel ilke, devlette büyük bir paradigma değişikliğini sağlayacak 11 maddeyi açıkladık. Seçimlerden sonra bize yük düşüyor, acil olarak yapacağımız şeyler var. Bu konuda da düşüncelerimi kısaca yine acil yapılacaklar listesi diye sizlerle paylaşmak isterim, bütün vatandaşlarımla paylaşmak istedim:

1) Kentte, yani şehirde evi veya işyeri yıkılan veya yıkılacak olan tüm hak sahiplerinin bankalardan veya esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları kredilerin ana paralarını ve faizlerini silin kardeşim. Zaten adamın evi başına yıkılmış vaziyette, hâlâ faiz, hâlâ para mı istiyorsunuz bundan? Bir bankamız bunun gayet güzel bir örneğini verdi, oradaki bütün depremzedelerin, hayatını kaybedenlerin “bankamıza olan borçlarını siliyoruz” dedi. Diğerlerinden de bekliyoruz. İktidar bu konuda ön alsın, istiyoruz. Neyini isteyeceksiniz bu adamların, evi başlarına yıkıldı zaten, siz sebep oldunuz buna.

Yeni konut veya işyeri yapımında depremzedelerden hiç bir bedel alınmasın. Neyi alacaksınız zaten? Bir depremzede söylüyor, "bütün birikimimiz bir evdi, o da başımıza yıkıldı" diye. Ne alacaksınız siz bundan? Sosyal devlet zor günde kendisini gösterir. Evini yapacaksın, anahtarını teslim edeceksin, huzur içinde, depreme dayanıklı evinde oturacak. Beş kuruş almayacaksın, senin maaşını o kadın veriyordu, aldığın aylığı o kadın veriyordu. Ekmek alırken vergi veriyordu, su içerken vergi veriyordu; şimdi evi yıkıldı, ona ev yapacak sosyal devlet.

Yıkılan konutları veya iş projelerini, yapım projelerini onaylayanların yargılanması ve maliyetlerin onlardan alınması lazım. Mahkemeye vereceğiz onları, haklarını arayacağız evleri yıkılanlarla ilgili olarak ve onlar bu işten sorumluysa paralarını onlar ödeyecekler. Kamu alacakları var, vergi borçları olabilir, Sosyal Güvenlik Kurumu borçları olabilir; bunların faizsiz ve uygun koşullarla taksitlendirilmesi lazım.

2) Kırsalda evi ve çiftliği olan -kırsalda da çok kişinin evi yıkıldı, ahırı yıkıldı, binası yıkıldı- onların da;

a) Bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin kendileri ve faizleri silinecek. Yok zaten, neyi alacaksın adamdan?

b) Üreticiye ivedilikle gübre, tohum, sulama, ilaç ve yem desteği nakden ödensin. Zaten çiftçinin hakkı. Tarım Kanunu 21'inci maddesi var, milli gelirin en az yüzde 1'ini ödeyeceksin; kardeşim hakkıdır, veterinerlik hizmetlerini de ücretsiz vereceksin. Bakın ekilmesi gerekiyor tarlaların, gübre atılması gerekiyor, ilaca ihtiyaç var ama ortada bir şey yok.

c) Üreticilerin elektrik borçları, onları da kamu ödeyecek ya da elektrik dağıtım şirketleri. Ya siz de hiç vicdan yok mu ya? Depremin altında kalmış, evi yıkılmış, hâlâ oradan elektrik parasını kesiyor, hâlâ kesiyor.

Çiftçi Kayıt Sistemine göre tüm çiftçilerimizin küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiricileri, kümes hayvanı yetiştiricileri, arıcılık dahil ürünlerine maliyet artı makul kâr, eşittir taban fiyat garanti verilsin, bunun da verilmesi lazım.

3) Deprem yönetmeliklerine uygun olarak güçlendirilmesi gereken tüm yapıların güçlendirilmesi için hak sahiplerine uygun koşullu ve uzun vadeli finansman sağlansın.

4) Oluşturulacak hasar tespit komisyonlarında çalışanlara güvence ve sorumluluk verilsin. Yani hem güvenceleri hem sorumlulukları olacak...

5) Konutları ve/veya işyerleri yıkılan ya da yıkılacak tüm ailelerin yeni yaşam alanlarındaki internet hizmeti en azından 3 yıl süreyle devlet tarafından, kamu tarafından karşılasın. Çünkü internet artık bir insan hakkıdır değerli arkadaşlar.

6) Depremde otomobil, kamyon, kamyonet, tır, otobüs, motosiklet, traktör, biçerdöver, pulluk gibi ulaşım ve hizmet araçlarını kaybeden depremzedelere yeni araç alımlarında faizsiz uzun vadeli kredi sağlansın. Ayrıca motorlu taşıtlar vergisine ve ÖTV'ye tabi araçlarda da vergi alınmasın bir sefere mahsus olmak üzere.

7) Deprem bölgesinde işçi olarak çalışanların ücretleri 1 yıl süreyle vergi dışında bırakılsın. Böylece bunlar tekrar deprem bölgesine dönüp, fabrikalarında daha rahat, daha uygun koşullarda çalışabilirler.

8) Depremzede ailelerin üniversitelerde okuyan -vakıf üniversiteleri dahil- çocuklarından öğrenci harcı ve yurt ücretleri alınmasın.

9) Deprem bölgesindeki yerel yönetimlerin yıkılan veya kullanılamaz hale gelen alt yapı inşaatlarını merkezi hükümet yapsın. Gerçekten de çok büyük bir maliyet. Zaten bu maliyetin altında yerel yönetimler kalkamaz, bunun mutlaka merkezi hükümet tarafından yapılması lazım.

10) Özellikle kırsal bölgelerdeki kamu personelinin lojman ihtiyacı var, bunun da süratle karşılanması lazım.

11) Deprem bölgesinin yeniden yapılanmasında kamudan ihale alan firmalara bölgede yürüteceği işlerde kullanacağı personelin en az yüzde 25'ini o bölge halkından alma zorunluğu getirilsin. Böylece onların da işleri güçleri olsun, gelir elde edebilsinler.

Bu saydığım 11 madde, acil yapılması gereken düzenlemelerdir. Diyeceksiniz ki, ya devleti yönetenler bunun farkında mı? Hiç farkında değiller, onlar çadır satmakla meşguller, Kızılay'ın kanını satmakla meşguller, Kızılay'ın içini boşaltmakla meşguller, devletin kolonlarını kesmekle meşguller. Akıl var, mantık var; acil yapılması gereken 11 maddeyi de saydım. Niçin? Çünkü bunlar yapmazlarsa vadesi seçimde dolacak olan bir iktidar var ve Millet İttifakı olarak biz geleceğiz. Bütün vatandaşlarım emin olsunlar, deprem bölgesindeki bütün vatandaşlarım emin olsunlar ve bu 11 maddeyi ve bir önceki 11 maddeyi bir tarafa yazsınlar. Görecekler, tamamını yapacağız; hak nasıl aranırmış, yolsuzluk yapanlardan hak nasıl alınırmış tamamını görecekler. Ben bunları saydığım zaman diyecekler belki "parayı nereden bulacaksın?" Türkiye zengin ülke. Söyledim, yine söylüyorum. O 418 milyar dolar parayı o beşli çetelerden alacağım, herkesi depremde yıkılmayacak binalarda oturtacağım; herkese oturtacağım, hiç kimse endişe etmesin.

Para var, saray için var... Bizim gözümüzde saray yok. Biz, vatandaşın derdine çözüm bulacağız, onun derdine çözüm üreteceğiz. Para var vatandaş için, çünkü o parayı veren vatandaş. Şimdi vergi ödeyen vatandaşa hakkını teslim etme günü, büyük bir paradigma değişikliğini hayata geçirme günü.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin tarihinde de bu var zaten değerli arkadaşlarım; zor günlerde beraber olma, dirençli olma, kararlı olma ve zorlukları aşma... Görecekseniz Türkiye bütün bunları kararlılıkla aşacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI