25.05.2021

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (25 Mayıs 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
https://youtu.be/Wfx0CFN_DmY]


Değerli arkadaşlarım, televizyonları başında, sosyal medya hesaplarında, radyolarında bizleri dinleyen saygıdeğer vatandaşlarım; hepinizin kafasında ciddi soruların oluştuğunu biliyorum. Düşünen herkes gelişmelerden büyük kaygı duyuyor ve şu soru bazen espriyle soruluyordu, şimdi artık ciddi ciddi soruluyor: “Ne olacak bu memleketin hali” diye. Ama buradan bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim: Hiç kaygı duymayın, hiç kaygı duymayın; bu ülkede hepimiz birlikte Türkiye'yi aydınlığa çıkarmak için mücadele edeceğiz. Zaten demokrasi dediğimiz de budur, tam anlamıyla budur. Kirlenen Türkiye'yi temizleme görevini tarih bize verecektir, göreceksiniz ve biz bunu yapacağız, bu bizim görevimizdir. 
Soru şu: Türkiye neden bu hale geldi? 19 yılın sonunda Türkiye neden bu hale geldi? Milli Kurtuluş Savaşı'nı veren bir Türkiye, Osmanlı’nın borcunu son kuruşuna kadar ödeyen bir Türkiye, neden bu hale geldi? Neden Türkiye ayrışıyor, ayrıştırılıyor Türkiye? İnanç üzerinden, kimlik üzerinden, yaşam tarzı üzerinden insanlar neden ayrıştırılıyor? Hangi siyasi akıl bunu yapıyor? O siyasi akla akılsızlık demek lazım aslında. Toplumu birleştirmek varken, kaynaştırmak varken, hoşgörüyü egemen kılmak varken, neden insanlar ayrışıyor ve neden böyle bir politika güdülüyor? Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye bu kadar kirlenmemişti. 
Değerli arkadaşlarım; iktidara geldiklerinde yoksulluk olmayacaktı, şimdi diz boyu. Yolsuzluk olmayacaktı, artık AK Parti deyince, eşittir yolsuzluk. Değerli arkadaşlarım yasaklar olmayacaktı, Türkiye bir yasaklar ülkesine döndü. Dolayısıyla bütün vatandaşlarımın, hangi partiden olursa olsun, Türkiye'nin hangi coğrafyasında, ilinde, ilçesinde, köyünde, mahallesinde yaşarsa yaşasın, yarın sandığa gittiğimiz zaman, elimizi vicdanımıza koyup sandığa gitmek zorundayız. Eğer Türkiye'yi demokratik yollarla aydınlığa çıkaracaksak, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Benim sorumluluğum var, doğrudur ama her bir vatandaşın da ayrı ayrı sorumluluğu var.
Değerli arkadaşlarım; gerek ben, gerek milletvekili arkadaşlarım zaman zaman vatandaşlarla bir araya geliyoruz, dertlerini dinliyoruz. Geçen cumartesi akşamı gençlerle bir araya geldik. Twitch yayınında Ahmet kardeşim soru sordu, ben de bütün soruları samimi olarak yanıtlamaya çalıştım. Onlara sözüm oldu, onların da kaygıları var. Onlara sözüm oldu, hepinizin huzurunda, bütün milletvekili arkadaşlarım dinlesin diye onlara verdiğim bazı sözleri tekrarlamak istiyorum. 
Sevgili gençler, istediğiniz özgürlüğü size vereceğim. Özlediğiniz özgürce size vereceğim. 
Öyle bir özgürlüğü kavuşacaksınız ki, iktidara getirdiğiniz kişiyi gerekirse en sert şekilde eleştireceksiniz, böyle bir özgürlüğünüz olacak. Sabahın köründe kapınız çalınıyorsa, onun polis değil sütçü olduğunu anlayacaksınız. Böyle bir özgürlük vaat ediyorum size. 
Kredi Yurtlar Kurumu'ndan burs almışlar, kredi almışlar. Büyük bir kısmı işsiz. Erdoğan'ın iki eli, onların yakasında: Borçlarınızı ödeyin. İşe girmemiş, nereden ödeyecek? Onlara söz verdim, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz verdim: İktidara geldiğimizde, faizlerin tamamını sıfırlayacağız, tamamını. 
İş bulduktan sonra, sigortalı bir işe girdikten sonra, belli taksitler içinde onların kredi borçlarını ödemelerine imkan sağlayacağız. 19 yılda yurt sorununu çözemediler, 19 yılda... Onlara söz verdim, en geç 1 yıl içinde, en geç 1 yıl içinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde öğrenciler için, üniversite öğrencileri için, diğer öğrenciler için yurt sorunu kalmayacak, bitireceğiz yurt sorununu.  
Birer, ikişer kişilik odaları olacak, sıcak-soğuk suyu olacak, geniş bant internet erişimi olacak. Gençler bunları bir köşeye yazın. Benim size vaadimdir ve ben bunların tümünü gerçekleştireceğim.
2 milyon 400 bin hanede internet yok. 21 inci Yüzyıl'ın en büyük ayıbı bu. Ne demek ya? 2 milyon 400 bin hanede internet yok, ki burada eğitim nasıl olacak? En geç 2 yıl içinde internetsiz hiçbiri hane kalmayacak, en geç iki yıl içinde. Bu rezalete de son vereceğiz.
Başka? Avrupa'nın en ağır işleyen internet sistemine, en yüksek parayı ödüyoruz. Bu rezalete de son vereceğiz. Fiber altyapı yatırımlarını süratle hayata geçireceğiz.
KPSS, sözlü sınavla ikileniyor. Evet gençler giriyorlar KPSS sınavına, yüksek puan alıyorlar ama torpil yoksa sözlüde eleniyorlar. Onlara söz verdim, sözlüyü kaldıracağız, torpili bitireceğiz. Kim başarılı olduysa, görevinin başında olacak. 
Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, engelli kadrolarının tamamını dolduracağız. Sayıştay rapor vermiş, 138 bin 393 öğretmene ihtiyaç var. İlk bir ay içinde, ilk bir ay içinde 138 bin 393 öğretmeni öğrencileriyle buluşturacağız.  
Kırsalda tarım, tarımla uğraşan, buğday eken, diğer işte arpa eken, yulaf eken, mercimek eken vatandaşlarımız var. Tarımın olduğu yerde belli, bir büyüklüğü taşıdığı taktirde kırsalda oraya bir ziraat mühendisi göndereceğiz. Nasıl öğretmen gidiyorsa, imam gidiyorsa, bir de ziraat mühendisi gidecek. Çiftçiye yardım edecek, toprak analizlerini yapacak. Hayvancılık varsa, bir veteriner görevlendireceğiz. Dünya kadar işsiz ziraat mühendisi var. Çiftçi bekliyor, "beni aydınlatacak insana ihtiyacım var" diyor. Bunların sağlanması lazım.
Dijital ticaretin önündeki bütün engelleri kaldıracağız. En çok engellemeyi yapan 7 ülkeden birisi Türkiye. Dedim ya, özgürlük alanını genişleteceğiz diye. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız. Yatılı olacak, aileye yük olmayacak bunlar. Staj yapacaklar bulundukları organize sanayi bölgesinde. Staj yaptıkları dönemde sosyal güvenlik birimlerini devlet ödeyecek. Bu çocuğumuz üniversiteye gitmek istiyorsa, izdüşümü üniversiteye artı puanla gidecek. Bunu da yapacağız, biz buna eğitim garantili istihdam diyoruz. Bunu yapacağız. 
Hepimizin yakındığı ve şikayet ettiği üniversiteler... Melih Bulu gibi dramatik bir tabloyla karşı karşıyayız. Hak etmediği, orada öğretim üyesi olmayı bile hak etmediği bir üniversiteye rektör atıyorsunuz. Nasıl size özgürlük alanını genişletiyor ve büyütüyorsam, aynı şekilde üniversiteler de özerk olacak, bilimsel özerkliği olacak, idari özerkliği olacak, mali özerkliği olacak; bunu sağlayacağız. Dolayısıyla üniversiteler kendi rektörlerini kendileri seçecekler. Oraya siyaseti bulaştırmayacağız. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılacak.
Sevgili gençlerin çevre konusunda duyarlılığını biliyorum. Çevreye olağanüstü ilgililer. Bu vesileyle Karadeniz'de, İkizdere'deki çevrecilere, oradaki direnen kadın kardeşlerimize, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz.  
Gençlere söz verdim; yaşadığınız kente asla ihanet edilmeyecek. Güzel bir Türkiye'de, güzel bir ortamda yaşayacaksınız. Doğayı koruduğumuzu göreceksiniz. Bizim dışımızdaki can dostlarımızın korunduğunu da göreceksiniz. Bunun sözünü verdim ve söz verdim, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hiç kimse ötekileştirilmeyecek. Herkes düşüncesini özgürce ifade edecek. Bunları anlattım. Yaklaşık 300-310 bin kişi doğrudan dinledi. Çok güzel bir toplantıydı. Devamı gelir mi, gelmez mi bilmiyorum ama hep beraber gençlerin yanında durmak bizim görevimizdir, bunu yapacağız. 
Değerli arkadaşlarım; çay üretimi başladı, üreticiler şikayetçi, her dönem şikayetçiler. Bir; çay kanununu niye çıkarmıyorsunuz? Rizeliye sormak isterim: Ya arkadaş, sevgili Rizeli kardeşim, ya bu AK Parti milletvekilleri geldiği zaman, "ya 19 yıldır iktidardasınız kardeşim ya, çay kanununu niye çıkarmıyorsunuz?" diye bir soru sormuyor musunuz? Ha derlerse ki, "ya biz bunu beceremiyoruz, çıkaramıyoruz" söz ben çıkaracağım, ben hazırlayacağım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu hazırlayacak. Altına basacak imzayı, verecek ama çay kanunu hazırlarken çay üreticileriyle bir araya geleceğiz, konuşacağız. Bu kanun senin işini görüyor mu, görmüyor mu? Kota ve kontenjanın kaldırılması lazım. Ne kotası, ne kontenjanı kardeşim? Ekmiş, emek harcamış, gübrelemiş; şimdi kesiyor, satacak. "Efendim, kontenjan var." Ne yapsın şimdi? Tarlayı mı imha etsin bu adam? Çayda taban fiyat uygulaması olması lazım. Bir rakam açıklıyorlar ama bu taban değil, tavan olarak anlaşılıyor, herkes onun altında satıyor. Değerli arkadaşlarım; ayrıca çay ithalatı uygulamasına da son verilmesi lazım. Ne çay ithalatı ya? Çay Türkiye'de kardeşim.  
Rizeli kardeşlerim, beni dinleyin, geleceğim Rize'ye, sizinle oturup konuşacağım, kanaat önderlerinizle oturup konuşacağım; Türkiye'nin sorunları nasıl çözülür? Size anlatacağım, samimi olarak anlatacağım. Çay konusunda Rize önemli bir bölgedir. Çay, Rize için ve Artvin stratejik üründür. Fındık Karadeniz için stratejik üründür. İki ürün için de devletin özel politikalar gütmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım; pandemi yaşıyoruz biliyorum, sıkıntılar var biliyorum, esnaf dertli biliyorum, iflaslar oldu; evet, onları biliyoruz. Çekini, senedini ödeyemeyen çok sayıda esnafın kara listeye girdiğini biliyorum. Onuruna yediremediği için, borç batağında süründüğü için, sonunda gelip intihar eden esnafı da biliyoruz. Biz bunları biliyoruz ama her seferinde pandemi başından itibaren; sorunun nasıl çözüleceğini anlatmaya çalıştık iktidara. Beceremiyorlar, karar alma konusunda oturup, düşünemiyorlar. Kimse çıkıp Erdoğan'a: "Ya Sayın Cumhurbaşkanı, bu yanlıştı" diyemiyor. Çünkü fırça yiyecek. "Ne demek sen bana öğüt veriyorsun? Senin aklın benden üstün mü? Konuşmayacaksın" diyor. Düşüncesini açıklayana hakaret ediyor. Böyle bir devlet yönetimi olmaz. 17 madde halinde açıkladık. "Efendim esnafa kredi vereceğiz." Ya esnaf kredi verdin de, bunu nasıl ödeyecek? Dükkan kapalı. Ya elektrik parasını ödeyemiyor... Verdiğin krediyle de zaten elektrikti, sigortaydı, vergiydi, yanında çalışan kişilere 2-5 kuruş para verdi zaten. Bankaya nasıl ödeyecek? "Hibe ver" dedik biz buna. Sonuçta bir karar aldılar, 1 milyon 150 bin esnafa bir defaya mahsus olmak üzere 3 bin lira; 235 bin esnafa da yine bir defaya mahsus olmak üzere -işletme bunlar- 5 bin lira hibe ödemesi yapıldı veya yapılacak.
Geçen yılın mart ayında bankalara borçlu olan esnaf sayısı, 3 milyon 412 bin 612. Bu yılın mart ayında bu rakam 3 milyondan, 4 milyon 157 bin 990’a çıktı. Bu krediden 3 esnaftan sadece birisi yararlanıyor, diğerleri yararlanamıyor. Toplam 1 milyon 385 bin esnafa, bir sefere mahsus olmak üzere ödenecek para 4 milyar 625 milyon; 4 milyar lira, 4,5 milyar lira civarında bir para ödeyecekler.
Değerli arkadaşlarım; parayı nereden karşılayacaklar? Bunun için oturdular, düşündüler. Hazine tam takır, para yok. 128 milyar dolar da gitti, orada da bir şey yok. Yeni bir IBAN açsalar, Kılıçdaroğlu var, diyecek ki: "Ya bak gene IBAN açtınız, milleti el-avuç açtınız dünyada örneği olmayan...” O zaman ne yapalım? Bizim ayrıca paraya ihtiyacımız var. Yani bu 4 milyarı, tamam verelim 4 milyarı ama ayrıca paraya ihtiyacımız var. O zaman ne yapalım? En çok tüketilen ürünlere insafsız zam yapalım dediler ve karar aldılar. Değerli arkadaşlarım; kurşunsuz benzinde ÖTV'ye yüzde 54, motorinde yüzde 78, LPG'de yüzde 189 zam yaptılar. Zammın bir tek sorumlusu var, Erdoğan şahsım hükümeti. Kararı alan o, imzası olan o, "her şeyden ben sorumluyum" diyen o; kardeşim topladık, kaç lira toplanacak vatandaştan? 12 milyar 460 milyon lira. 12 milyar 460 milyon lira 7 ayda toplayacak ama esnafa bir sefere mahsus olmak üzere 4 milyar 600 milyon lira verecek. Diğer para? Diğer para cepte, başkalarına ödeyecek.
Değerli arkadaşlarım; bu arada yandaş müteahhitlere verdiği para, onlara hiç aksatmıyor. 10 milyar 300 milyon lira yandaş müteahhitlere, hani diyoruz ya beşli çete; bunlara paralarını tık diye ödüyor. Benzine, mazota, LPG'ye insafsız zamlar yaptılar ama bir şey daha yaptılar, onu da sakın unutmayın: Beşli çetenin de içinde olduğu 21 elektrik dağıtım şirketine devletin sattığı elektrikte yüzde 17,5 indirim yaptılar. Düşünebiliyor musunuz? Devlet elektrik satıyor, onlar dağıtacaklar, sattığı elektriğe yüzde 17,5 indirim yapıyor. Peki indirim vatandaşa yansıyor mu? Hayır, yansımıyor. 21 kişiye olağanüstü avantaj sağlıyorsun, esnafa gelince elin titriyor.
Değerli arkadaşlarım; bunlar devleti yönetemiyorlar. Kesinlikle bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetemiyorlar. Pandemi süreci içinde bir karar çıkardılar, bir kanun çıkardılar 17 Nisan 2020'de. Bir kurul kurmuşlar, ne kurulu biliyor musunuz? Fahiş Fiyat Artışı Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu. Fahiş fiyatı siz yaptınız zaten kardeşim. Benzine yüzde 54 ÖTV'de, mazota yüzde 78, LPG de yüzde 189; fahiş mi? Fahiş. Şimdi buna kurul nasıl bakacak? Diyorum ya, ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ne yapacaklarını da bilmiyorlar. Peki ne olacak? İğneden ipliğe her şeye zam gelecek. Taksi şoförünü tut, kamyon şoförünü tut, pikabı tut, efendim otobüs şoförünü tut, TIR şoförünü tut. Bunlar pahalı, zam geldi, ne olacak? O da zam yapacak verdiği her hizmete. Fatura? Fatura yine vatandaşa çıkacak. Ne dedim? Bunlar devleti yönetemiyorlar, yönetmesini bilmiyorlar.
Değerli arkadaşım; her ne kadar bunlardan bahsediyoruz isek de vatandaşın gözü bir şeye takılmış vaziyette. Konuşmamın başında söyledim, ne olacak bu memleketin hali sorusu ağırlığını taşıyor. Mafyaya teslim olan bir siyasi iktidar, mafyanın satın aldığı bir siyasi iktidar, mafyanın talimat verdiği bir siyasi iktidar, talimatı koşulsuz yerine getiren bir siyasi iktidar. Hukuk devletinden uzaklaşırsınız ne olur? Hukukun üstünlüğünü göz ardı ederseniz ne olur?
29 Ağustos 2018 Parti Meclisi Toplantısında şu cümleyi kullanmışım: Devleti demokratikleştirmezseniz, devlet süratle organize suç örgütü haline dönüşebilir. Evet, 29 Ağustos 2018'de söylemişim. 
16 Ekim 2018, Grup toplantısında, yine bu kürsüde: Hukukun üstünlüğü ilkesinin gereğini yerine getirmezseniz, devleti hukuk devleti olmaktan çıkar, organize suç örgütü niteliğine bürünür. Geldiğimiz nokta budur. Zamanında söyledik, zamanında uyardık ama onlar geleceği görmüyorlar. Onların tek gözü var, tek gözü var, ceplerine girecek para. Vatandaş perişan olmuş, işsizlik varmış, pahalılık varmış. Bir parmak bal veriyorsun, öbür taraftan arkayı dolaşıp, o balı da midesinden söküp alıyorsun. Yani kaşıkla verip, kepçeyle geri alıyorsun.
Değerli arkadaşlarım; öyle bir noktaya geldik ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız olaylarla karşı karşıyayız. Mafya liderleri bildiri yayıyorlar. O bildiride Cumhur İttifakı'na destek istiyorlar, destek veriyorlar ama Millet İttifakı'nı da eleştiriyorlar. Şu hale bakın. Yeraltı dünyası, mafya, Cumhur İttifakı'na destek veriyor bildiriyle. Hani gizli kapaklı değil, artık her şey aleni yapılıyor. Hırsızlık da aleni artık, soygun da aleni artık yapılıyor. Gizlemeye gerek yok. Eğer bir ülkede soygun, hırsızlık aleni yapılıyorsa, uyuşturucu kaçakçılığı aleni yapılıyorsa, arkasına siyasi destek alınmadan bu olmaz. Siyasi destek zaten var. O kadar açık ki, "ben seni destekliyorum" diye bildiri yayınlıyor mafya liderleri, yeraltı suç örgütleri. Türkiye böyle bir duruma hiç düştü mü? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? 
Değerli arkadaşlarım; bazen devletin içindeki yasal unsurlar da belli şeylerin üstüne çöküyorlar, belli kaynakların üzerine çöküyorlar. Merkez Bankası'nın 128 milyar doları arka kapıdan gitti. Kim çöktü bu 128 milyar doların üzerine, kimler çöktü? Bunların mafyadan ne farkı var? Yasa yok, kanun yok. Bir protokol, uydurma bir protokol, kanuna aykırı. Banka satmıyor, Merkez Bankası satmıyor, arka kapıdan dolaşıyorsunuz, damada diyorsunuz ki: "Ver kardeşim 128 milyar doları." Çöküyorsunuz üstüne; mafya da çöküyor, siz de çöküyorsunuz. Ne farkınız var var sizin mafyadan, ne farkınız var? 
Tank-Palet Fabrikası'na çöktüler. Bir kuruş almadan Katar ordusuna peşkeş çektiler. Ya bir sent al bari ya, bir sent. Hadi sent çok ucuz, bari bir dolar al ya, 1 dolar al. Hadi dolardan vazgeçtik, bir Türk lirası al bari ya. Tank palet fabrikasına, ordunun namusuna ve şerefine çöreklenen adamların mafyadan ne farkı var? Aynı mafya düzeni değil mi? 
O kadar ileri gittiler ki, 15 Temmuz deyip deyip geziyorlar ortalıkta. 15 Temmuz şehitlerinin, Beşiktaş'ta hayatını kaybeden şehitlerin, gazilerin paralarının üzerine çökeceği kimin aklına gelirdi? Paraların üzerine çöktüler, "vermiyoruz" dediler bu paraları. Mafya düzeni ile bunun arasında bir fark var mı? Aynı mafya düzeni değil mi? Bunu yapan iktidardaki mafyadır.
Değerli arkadaşlarım; Serik'te bir rüşvet olayı, Serik Belediyesinde bir rüşvet olayı... Rüşvet olayı gündeme geliyor. 2 bakan, vali, AK Parti milletvekilleri ve MHP milletvekilleri... 500 bin liralık rüşvet tartışılıyor. Serik Belediye Başkanı o toplantıda kalkıp, aynen şu cümleyi kullanıyor: "Devletin bakanı olarak bunu biliyor da -yani rüşveti biliyor da- üzerine gitmiyorsanız yazıklar olsun." 500 bin liranın üzerine kim çöktü? Onu koruyan iki bakan da çökmedi mi? Sessiz kalan AK Parti ve MHP milletvekilleri çökmedi mi? Bu mafya düzeni değil de hangi düzen bu düzen.
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, çöktü Ticaret Bakanlığına. Oturdu, kocasıyla beraber şirket kurdu. Kendi bakanlığına, kendi şirketinden dezenfektan aldı. Ortaya çıkınca da, "efendim biz çok ucuza aldık". Sonra gerçek çıktı, daha pahalıya almış. Hesabını soran var mı? CHP dışında yok. Bana söyler misiniz, mafya düzeniyle bu düzen arasında ne fark var? Ne fark var? 
Araştırma önergesi verdik, “bunu araştıralım” diye. AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin milletvekilleri "hayır bu mafya düzenine devam edeceğiz, bunu araştıramazsınız" dediler. Ya hırsızlığın araştırılmadığı bir meclis olabilir mi? Yolsuzluğun araştırılmadığı bir meclis olabilir mi? Hırsızlık bu kadar meşru bir zemine taşınabilir mi? Parlamento, hırsızlarını koruyan bir organ haline dönüştürülebilir mi? 
Dürüstlükten söz ediyorlar, namustan söz ediyorlar, ahlaktan söz ediyorlar; buna "hayır" diyen hiç kimse ahlaklı değildir, dürüst değildir, namuslu değildir. 
Ne zamandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi hırsızlardan yana tavır aldı? Ne zamandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi mafyadan yana oldu? Böyle bir rezalet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiştir. "Dokunmayacaksınız" diyorlar, niçin? Hırsızlık yaptı. "Araştırmayacaksın" diyorlar, niçin? Hırsızlık yaptı, ya kul hakkı yedi. "Yesin beyler" diyor. "Bizim görevimiz mafya düzenini sürdürmektir" diyorlar. AK Parti'nin içinde ve Milliyetçi Hareket Partisi'ni içinde namuslu olanlara sözüm de yok ama kalkan her "yolsuzluğa evet" diyorsa, "hırsızlığa evet" diyorsa, ben onlara "yolsuzsunuz ve hırsızsınız" derim.  
İçişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İçişleri Bakanı açıklama yapıyor devletin televizyonundan. Tam ifadeyi söyleyeyim: “Keklemişler”. Yani siyasetçiyi keklemişler, mafya ağzı bunlar. "Ben ne yapayım, kim keklemişse hesabını ondan sorsun. Ayda 10 bin dolar hangi siyasetçiye gönderiyorsa, ondan sorsun." Yani bir siyasetçi, "ayda 10 bin dolarla keklemişler" diyor. Kim? Türkiye Devleti'nin İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan, İçişleri Bakanı söylüyor. "Bilgim var" diyor. "Her ay 10 bin dolar rüşveti götürüp, teslim ediyorlar" diyor. İyi dedik, araştıralım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmak bizim görevimiz. Kuldan utanmıyorsanız, Allah'tan korkun bari. Buna da hayır dediler, araştırmayın dediler. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na dilekçe verdik, bütün milletvekili arkadaşlarım imzaladılar. Meclis Başkanı'nın, Türkiye'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin itibarını koruma görevi vardır, onurunu koruma görevi vardır, saygınlığını koruma görevi vardır. Meclis'te reddedildi, reddeden kim? AK Parti ve MHP milletvekilleri. Sormak istiyorum, sizi de mi birileri kekliyor acaba? Birileri size de avantaj sağlıyor. 
Meclis Başkanı'nın bu olay karşısında aciz olmaması lazım. Sessiz olma hakkı yoktur. Kim, her ay 10 bin dolar rüşvet alıyorsa, onu kamuoyuna açıklamak zorundadır. Çağırmak zorundadır Süleyman Soylu'yu: "Gel kardeşim. Ben bu Meclis'in Başkanıyım, bu Meclis'in itibarını korumak benim görevimdir. Eğer bir siyasetçi her ay 10 bin dolar rüşvet alıyorsa, adını ver kardeşim." Efendim, savcı çağırırsa, savcıya gidip adını verecekmiş. İyi de hangi savcı kardeşim, memlekette savcı mı kaldı? Hepsi dilsiz, hepsi sağır ve hepsi kör, görmüyorlar, göremiyorlar. Bir yerden talimat bekliyorlar, yukarıdan, Erdoğan'dan. Meclis Başkanı, protokolde iki numaralı adamdır. Sadece Meclis'in itibarını değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de itibarını korumak zorundadır. Kim bu her ay 10 bin dolar rüşvet alan siyasetçi?
Değerli arkadaşlarım; 10 bin dolar rüşveti mafyadan alıyorlar, yeraltı çetelerinden alıyorlar. Eğer mafya bir siyasetçiyi besliyorsa her ay 10 bin dolarla, en az her ay 100 bin dolar para kazanıyordur. Böyle bir rezaleti Türkiye yaşamadı ya, emin olun yaşamadı. Hırsızlığın ayyuka çıktığı, rüşvetlerin artık sıradanlaştığı bir dönemi yaşıyoruz biz. Sarayda tam bir Bizans entrikaları var. Eski Bizans sarayında hangi entrikalar varsa, bizim sarayda da aynısı var. Tam bir rezalet. Mafya, yeraltı örgütleri oturuyorlar çarşaf çarşaf açıklamalar... Herkes büyük bir dikkatle dinliyor. Niçin dikkatle dinliyor? Devlet saydam olmadığı için; devlet, yani devleti yönetenler halka doğru bilgileri vermedikleri için. Bir yeraltı çetesinin lideri dikkatle dinleniyorsa, orada sorun var demektir, iktidarda sorun var demektir. Devleti yönetemiyor, devlete de çöreklenmişler bunlar, mafyanın belli yerlere çöreklendiği gibi. Mafyayla siyasetçi el ele, kol kola yürürse, kaybeden Türkiye'nin itibardır. Bütün dünya bizimle dalga geçiyor ya, bütün dünya. Emin olun bunlarda Allah korkusu da yoktur. Vallahi de, billahi de Allah korkusu yoktur bunlarda. Para için yapmayacakları hiçbir şey yoktur, para için satmayacakları hiçbir şey yoktur.  
Türkiye'yi uyuşturucu cennetine döndürdüler ya! Türkiye üzerinden her tarafa uyuşturucu dağılıyor. Büyük miktarda yakalanan uyuşturucular var. Kişiler belli, kurumlar belli, bir cumhuriyet savcısı dahi dava açamıyor. Nasıl açamaz ya, nasıl açamaz? Tweet attı diye alıyorsun gözaltına, günlerce karakolda bekletiyorsun, hakimin karşısına çıkarıyorsun tweet attı diye. Milyar dolarlık uyuşturucu ticareti yapıyorsun, el üstünde tutuluyorsun iktidar sahipleri tarafından. Niye el üstünde tutuyorsun? Çünkü onları, onların deyimiyle kekliyorlar. Para veriyorlar, pul veriyorlar, kendilerine, ailelerine, çocuklarına her şeyi veriyorlar. Memleket yangın yeri, saraya bak Allah aşkına, sanki memlekete hiç bir şey yok, her şey güllük gülistanlık. Ağzını açıp tek laf etmiyor, bakın dikkatinizi çekerim. Bütün bu rezaletler yaşanırken, ağzını açıp tek laf etmiyor. Mafyadan izin alacak; konuşayım mı, konuşmayayım mi? Konuşursam benim sırlarım da açığa çıkar mı, çıkmaz mı?
Değerli arkadaşlar; tabi sağ duyulu meslek kuruluşları gerekli suç duyurularını yapıyorlar. Barolar bunlardan birisi ama aklıma şu soru geldi: Ya bu ülkede bir Türkiye Barolar Birliği vardı değil mi? Ve onun başında da Türkiye Barolar Birliği Başkanı vardı değil mi? Savunmayı temsil ediyor değil mi? Nerede? 128 milyar dolar gibi o da arazi, o da arazi. 
Eğer Erdoğan "her şeyin sorumlusu benim" diyorsa, devleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni mafyaya teslim eden de Erdoğan'dır. 
Hep söylüyorum, bir daha ifade edeyim: Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için artık bir milli güvenlik sorunudur, bir milli güvenlik sorunudur. 
Değerli arkadaşlarım; özel bir sunuş yapmak isterim sizlere.
Sevgili halkımıza, yol arkadaşlarıma özel bir sunuş yapmak isterim:
Milyonlarca aile geçimini sağlayamıyor, bir gerçek. 
Çok sayıda öğrencimiz yoksulluk içinde okulunu bitirmeye çalışıyor. 
Kadınların hakları bir gece yarısı kararname ile ellerinden alınıyor. İktidar, ne kadar kadınının ölümü tolere edilebilir hesabı içinde. Çeteler gençlerimizin geleceğini çalmak istiyor. 
Cumhuriyetimizin ruhunu tüketmenin hesabı içindeler hepsi. 
Ülkemiz derin bir karanlığa saplandı. 
Hep birlikte, yol arkadaşlarımızla birlikte sokaklardayız, insanlarımızın yanındayız. Farkındaysanız o sokaklarda değişim rüzgarları esiyor. Sırça köşklerden konuşan bir Cumhuriyet Halk Partisi uzun süredir yok. İnsanlarımızı dinliyoruz. Endişelerini diniyoruz. Korkularını dinliyoruz. Güvenlerine ihanet eden bu iktidarı dinliyoruz. Hayal kırıklıklarını dinliyoruz. Rüzgarlar fırtınaya dönüşmek üzere.
Halkımız eski statükocu tartışmaları yeterince yaşadı, gördü ve dinledi. Açık konuşalım. Samimi olalım. Yıllarca biz de buna bir parça da olsa katkıda bulunduk.
Bu halk daha iyisini hak ediyor sevgili dostlarım, hep hak etti. Bu yüzden değişiklik yapmaya, değişimi yönetmeye cesaret etmeliyiz. Cesareti olmayan şimdi söylesin ve aramızdan ayrılsın. Sizden halkımız için önemli olan konuları ele almanızı istiyorum.
Bu ülke artık bu iktidarı taşıyamıyor. Bu ülkenin namuslu, onurlu, çalışkan insanları, bu iktidarın yalanlarını ve çarpıtmalarını artık taşıyamıyor. Herkesin midesi kalkıyor ortaya dökülen pisliklerden.
Görevde geçirdikleri on dokuz yılın sonunda, her ay bir rezilliği bir diğer rezillikle unutturdular.
Namuslu halkımız artık bunlara tahammül edemiyor.
Ama soru şu. Biz hazır mıyız halkımızın taleplerine? Değişmeye ve değiştirmeye hazır mıyız?
Artık bu ülke AK Parti ile vedalaşmaktadır. Bizim için de kiri temizleme zamanıdır.
Beni tanıyorsunuz sevgili dostlarım. Sırtıma koymaya çalıştıkları tüm iftiralara, pisliklere ve saldırılara rağmen, hiç geri adım atmadım. Nerede durduğumu biliyorsunuz ve nasıl savaşacağımı da biliyorsunuz.
Bu bir seferdir dostlar. Sefere çıkmaya hazır mıyız? 
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı için yeni seferimiz. Yeni bir siyasete, yeni fırsatlara, yeni ekonomiye, namusa, Allah’a bir seferdir bizim seferimiz. 
Bu değişikliği Türkiye’ye getirmeye hazırım. Mücadeleye hazırım. 
Siz de hazır mısınız bu sefere?
Eski tartışmalara ve olumsuz siyasete dur demeye hazır mısınız?
İnsanlarımızı birleştirmeye hazır mısınız?
Sarılmaya hazır mısınız? 
Barışmaya hazır mısınız?
Anlamaya ve anlatmaya hazır mısınız?
Daha çok demokrasiye, hoşgörüye, şefkate, farklı fikirlere, fikirlerle gurur duymaya hazır mısınız?
Yol bulmak kolay imiş, mesele gönül bulmakta. Hazır mısınız gönül bulmaya?
Vakit veda vaktidir, artık tamam. Tertemiz insanların güvenine ihanet etmiş bu iktidara veda etme vaktidir. 
Haydi Erdoğan, vakit tamam; seçim zamanıdır şimdi bu zaman. 
Allah’ını seversen seçimden kaçma, artık kaçma kardeşim.
Korkunun ecele faydası yok, sen de farkındasın bu durumun. 
Haydi Erdoğan, er meydanında bekliyorum seni. Zaman sandık zamanıdır. Milletten korkma. Yakışmaz bize korkaklık, gel kardeşim seçimi yap, sandığı koy; Türkiye’yi, milleti, devleti namusuyla beraber aydınlığa çıkaralım. 
Sözüm sözdür, bunu yapacağız.