22.02.2022
22.02.2022
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Türkiye sorunlarını çözmüş bir ülke olmaktan çıktı, sorunlar yumağı içinde çırpınan bir ülke haline döndü. Tabii ki bunun sorumlusu devleti yönetenlerdir yani iktidar sahipleridir. İktidar sahipleri sorununu çözemiyorsa yapacakları tek bir iş var: Sandığı milletin önüne getirmek ve milletin takdirini kazanmak"
-"Devleti adalet içinde yönetirseniz, bütün taşlar yerine oturur. Devleti adalet içinde değil de intikam duygusuyla, öç alma duygusuyla yönetirseniz, bütün taşlar yerinden oynar. Biz taşları oturtmaya geliyoruz, devlette adaleti sağlamaya geliyoruz"
-Bölgemizde bir savaş istemiyoruz. Tarafları sağduyuya davet etmek, bir savaşı önlemek sadece insan olarak bizim değil, aslında bütün dünyanın ortak talebi olarak ortaya çıkmak zorundadır. Ukrayna'da eğer böyle bir savaş çıkarsa, en büyük zararı görecek olan ülkelerden birisi Türkiye'dir. O nedenle hepimizin dış politikada sağduyulu hareket etmesi, dikkatli olması ve Türkiye'nin çıkarlarına odaklanması lazım"
-"Belediyelerimiz tarafından, 3 Kasım 2021'den bu yana 4 milyon 161 bin 778 aileye, 2 milyar 459 bin 885 bin liralık yardım yapıldı. 298 bin 315 aileye nakdi yardım,1 milyon 97 bin 280 aileye gıda yardımı, 1 milyon 120 bin 348 aileye ısınma yardımı, 674 bin 700 öğrenciye eğitim yardımı, 846 bin 380 kişiye ulaşım yardımı yaptılar. Yine belediyelerimiz tarafından 124 bin 755 ailenin, 24 milyon 120 bin lira tutarındaki faturaları ödendi"
-"28'inde altı siyasi partinin genel başkanları bir araya geleceğiz. Biliyorum, bir araya gelmemiz birilerinin hoşuna gitmiyor. Ama herkes görecek… Sorunlara birlikte kilitlendiğimiz zaman hepsinin nasıl çözüldüğünü bütün dünya görecek”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer misafirlerimiz, bizleri televizyonları başında izleyen, sosyal medya hesaplarında izleyen, radyoları başında dinleyen bütün vatandaşlarıma Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgilerimizi, saygılarımızı ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz.
Türkiye'nin sorunlarını biliyoruz ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye'nin çözülmeyecek hiçbir sorunu yok. Yeter ki sorunu bilen, çözümünü üreten insanlar iktidar olsunlar. Yıllar yılıdır hep sorunlar birikti. Sorunları çözeceğiz diye iktidar olanlar, bırakın sorunları çözmeyi, sorunların üzerine yeni sorunlar eklediler. Dolayısıyla Türkiye sorunlarını çözmüş bir ülke olmaktan çıktı, sorunlar yaşayan, sorunlar yumağı içinde çırpınan bir ülke haline döndü. Tabii ki bunun sorumlusu devleti yönetenlerdir. Yani iktidar sahipleridir, iktidar sahipleri sorununu çözemiyorsa, yapacakları tek bir iş var: Sandığı milletin önüne getirmek ve milletin takdirini kazanmak.
Sorunları her seferinde "ya efendim işte bahar gelince çözeceğiz, sonbahar gelince çözeceğiz, bakın bu kışı atlatırsak çözeceğiz, vallahi bahar geldi çözeceğiz; sorunların çözümü eli kulağında, her şey çözülecek" vaatlerini dinleye dinleye bu millet artık perişan oldu. Yeter artık, yeter. Çözüyorsanız çıkın milletin önüne, "şu sorunu şöyle çözeceğiz” diye anlatın. Biz de bilelim, millet de bilsin. Sadece "baharı bekleyin, ilkbaharı bekleyin, yazı bekleyin, sonbaharı bekleyin..." Ya bekleye bekleye millet perişan oldu. Demokrasilerde yapılacak güzel bir iş vardır: Sandığı getirirseniz milletin önüne, millet oy verirse yine görevine devam edersin. Eğer oy vermezse, yeter artık sen sorunları çözemiyorsun. Bir de sorunları çözmede iddialı olan bir ittifak var. Bir de yetkiyi onlara verelim; bakalım çözecekler mi, çözmeyecekler mi? O zaman Türkiye'de gerçek anlamda demokrasi kökleşmiş olur. Vatandaş gider, tercihini yapar. Vatandaşın tercihinden korkmamak lazım. Gidecekseniz, sandığı koyacaksınız, demokrasinin kurallarını işleteceksiniz ve kuralların gereğini de yapacaksınız. Genelde şöyle söyleniyor: Efendim bunlar asla gitmez. Ne demek asla gitmez. Onları tıpış tıpış milletin iradesiyle göndereceğiz.
Diyorlar ya işte: "Efendim gitmez." Kim diyor gitmez, kim diyor gitmez? Gitmez lafını ya da gitmezler lafını kullanmak kadar yanlış bir şey yok. Niye gitmesinler? Dünya kime baki kaldı? Hangi iktidar kimlere baki kaldı? Gelirler yönetirler, milletin oyunu alır veya almazlar ya devam ederler veya giderler. Sorunları çözüyorlar mı? Çözemiyorlar. Çözme kapasiteleri var mı? Çözme kapasiteleri de yok. Ne olması lazım? Sandık gelecek, milletin iradesine başvuracaklar ve biz bunları göndereceğiz. Allah'ın izniyle Millet İttifakı halkın desteğiyle bunları gönderecek ve demokrasiyi büyüteceğiz, sorunları çözeceğiz.
Efendim geçen hafta Arif Şentürk'ü kaybettik. Balkan türkülerinin unutulmaz sesiydi Arif Şentürk. Bölgeyi bilen, Balkanları bilen, gelenekleri bilen, o lehçeyi olağanüstü güzel kullanan ve türküleri, Balkan türkülerini bize sevdiren Arif Şentürk'ü kaybettik. Sevenlerine, sanat dünyasına, dostlarına, yakınlarına, akrabalarına başsağlığı diliyoruz, Allah'tan rahmet diliyoruz.
5 Ocak 2020'de Tunceli'de kaybolan Gülistan Doku’nun ailesi burada. Evet, Gülistan Doku'nun eğer kaybolma süreci aydınlatılmamışsa aradan bu kadar süre geçmesine karşın, o zaman iktidar sahiplerinin çıkıp bunun hesabını vermeleri lazım. Hangi gerekçeyle, hangi çerçevede olay izlendi, sorgulandı, araştırıldı? Aileye gidilir anlatılır bütün bu ayrıntılar; hangi noktada "biz bunu çözemiyoruz" noktası nedir, neyin nesidir? Bunun bir şekliyle anlatılması lazım. Sadece ailesine değil, topluma da anlatılması lazım. Biz faili meçhuller istemiyoruz. 21’inci Yüzyıl'ın Türkiye'sinde faili meçhuller istemiyoruz. Bu kadar uzun bir zaman geçiyor; anne perişan, baba perişan ve hala Gülistan Doku bulamıyorsa, o zaman bir sorunumuz var demektir. Sadece demokrasi açısından değil, insan hakları açısından da bir sorunumuz var demektir. Aile bizim temel taşımızdır. Bir aile bir evladını kaybetmiş ve aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın hala bulunamıyorsa, ailenin devlete olan güveni sarsılır, iktidara olan güveni sarsılır, demokrasiye olan güveni sarsılır. Dolayısıyla üstümüze düşen, Gülistan Doku'ya ne olduğunu, nerede olduğunu bulmak ve aileyi bilgilendirmektir.
Değerli arkadaşlarım, demokrasi konusunda çok sorunumuz var Türkiye'de. Hepiniz biliyorsunuz zaten, demokrasinin olmadığını da hepiniz biliyorsunuz. Ufak tefek kırıntılar kalmış, onun dışında Türkiye'de demokrasinin askıya alındığını hepimiz biliyoruz. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmaz. Anayasa'nın öngördüğü temel insan hakları kararları ya da kuralları ya da ilkeleri uygulanmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmaz. Üst mahkemenin verdiği karara alt mahkeme uyuması gerekirken uymaz, uymayanlar terfi ettirilir. Bütün bu süreci biliyoruz ama süreç şöyle çalışılıyor: Süreç hukuk içinde değil, intikam duygusuyla çalışılıyor. Eğer birisi iktidar sahiplerinden birisini eleştiriyorsa ve bu eleştirinin dozu biraz yüksekse yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması ve aylarca hapiste tutulması tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz. Sedef Kabaş bunlardan birisidir, bir gazetecidir. Eleştiri hakkını kullanmıştır. Şimdi 12 yıl 10 ay hapisle yargılanıyor, 1 ayını doldurdu. Aslında tutuklanmaması lazım ama ülkede hukuk olmadığı için Sedef Kabaş içeride tutuluyor.
Sadece o mu? Hayır; Osman Kavala da öyle, Selahattin Demirtaş da öyle, askeri öğrenciler de öyle. Bütün bunları biliyoruz ama şunu söyleyeyim: Devleti adalet içinde yönetirseniz, bütün taşlar yerine oturur. Devleti adalet içinde değil de intikam duygusuyla, öç alma duygusuyla yönetirseniz, bütün taşlar yerinden oynar. Biz taşları oturtmaya geliyoruz, devlette adaleti sağlamaya geliyoruz. Devlette adaleti sağlayacağız ki, bu ülkede herkes huzur içinde yaşayabilsin.
Değerli arkadaşlarım, bütün dünyanın dikkatle izlediği bir Ukrayna krizi var. Dolayısıyla sizler de buna milletvekilleri olarak veya sade yurttaşlar olarak sizler de dikkatle izliyorsunuz. Bölgemizde bir savaş istemiyoruz. Savaşın acımasızlığını en iyi bizim tarihimiz anlatır. Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı hangi koşullarda verdiğimiz hepimizin belleklerinde kazılıdır. Dolayısıyla bölgedeki bir savaşın Türkiye'ye büyük zararlar vereceğini hepimiz biliyoruz. Tarafları sağduyuya davet etmek, bir savaşı önlemek sadece insan olarak bizim değil, aslında bütün dünyanın ortak talebi olarak ortaya çıkmak zorundadır. Ukrayna'da eğer böyle bir savaş çıkarsa, en büyük zararı görecek olan ülkelerden birisi Türkiye'dir. Tabii Rusya bu süreç içinde 2014'e göre daha güçlü bir şekilde sahneye çıkmış durumda. 2014'te döviz rezervi 531 milyar dolarken, şu anda 630 milyar dolar. Doğalgaz fiyatları, petrol fiyatları artıyor ve bunlar da Rusya'nın işini kolaylaştırıyor. Toplam buğday ithalatımızın yüzde 87'sini Rusya ve Ukrayna'dan yapıyoruz. Çıkacak savaşın bize maliyetini göstermek açısından bunları sayıyorum. Doğalgaz ithalatımızın yüzde 40'ı, petrol ithalatımızın yüzde 25'i Rusya'dan yapılıyor. Ülkemize gelen turistlerin yüzde 25'i Rusya'dan ve Ukrayna'dan.
Bu girişi yapmamın nedeni şu: Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya açmanın nasıl bir ihanet olduğunu topluma anlatmak için. Montrö Sözleşmesi, Türkiye'nin güvenliği açısından, bölgenin güvenliği açısından, dünyanın güvenliği açısından son derece değerli bir anlaşma. Ama birileri, tarihi bilmeyen birileri, dünyayı iyi okumayan birileri, Montrö Anlaşması'nı tartışmaya açarsa, bunun doğuracağı vahameti 84 milyonun iyi bilmesi lazım. O nedenle hepimizin dış politikada sağduyulu hareket etmesi lazım, dikkatli olması lazım, Türkiye'nin çıkarlarına odaklanması lazım.
Değerli arkadaşlarım; hayat pahalılığını hepiniz biliyorsunuz, gittiğiniz yerlerde, konuştuğunuz kişiler kadın, erkek, esnaf, efendim bakkal, efendim kasap, herkes, apartman görevlisi, asgari ücretli, herkes hayat pahalılığından şöyle veya böyle yakınıyor. Asgari ücrette ciddi bir artış oldu ve bu artışın yansımaları oldu. Dolayısıyla önce büyük bir sevinç vardı asgari ücret ciddi oranda arttı diye. Şubat ayında bir anket yapıldı, anketin sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Yeni maaşınızla birlikte Aralık ayına göre ekonomik durumunuz ne yönde değişmiştir?" diye bir soru soruluyor. "Daha rahat geçiniyorum" diyenlerin oranı yüzde 9,2. "Geçimimde bir değişim olmadı" diyenlerin oranı yüzde 33,6. "Daha zor geçiniyorum" diyenlerin oranı yüzde 57,2. Asgari ücret artışı hiçbir şey getirmemiş; daha asgari ücret artışını almadan mutfağına yangın girmiş, alev sarmış mutfağını, cebindeki para zaten erimiş. Yüzde 57,2'si "daha zor geçiniyorum, o zaman rağmen daha zor geçiniyorum" noktasına gelmişse, iktidar sahiplerinin oturup düşünmesi lazım. 4 milyon 122 bin vatandaşımız bankalara borcunu ödeyemedi. 4 milyon 122 bin vatandaşımız bankalara borcunu ödeyemedi. İcradaki dosya sayısı 23 milyon 200 bini aştı. Bu da içinde bulunduğumuz tablonun iyi olmadığını gösteriyor. Bu tablo elbette ki evlerde yangına, mutfaklarda yangına yol açıyor ama biz büyükşehir belediye başkanlarımız başta olmak üzere, bütün belediye başkanlarımıza söyledik. Bunlara öğütledik: “Bir kara kış fonu kurun, fakir fukaranın yanında olun, garibin gurebanın yanında olun. Evlerde, mutfaklarda yangın var, en azından yangını gönderebilecek çareler üretin” dedik, dinlemediler. Ama bizim belediye başkanlarımız Türkiye genelinde ellerinden gelen bütün çabaları gösteriyorlar. Her ne kadar ciddi baskılar veya engeller çıkarılıyor ise de; örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne vatandaşların bağış olarak, fakire fukaraya ödenmesi için ya da yardım yapılması için bağış olarak verdikleri 6 milyon 200 bin liraya da el koydular. Bunun adı vicdansızlıktır. Fakire gidecek paraya el koyuyorsunuz, fukaraya gidecek paraya el koyuyorsunuz, mutfakta en azından aileyi biraz olsun rahatlatacak paraya el koyuyorsunuz. Ama ona rağmen belediye başkanlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar. 298 bin 315 aileye belediyelerimiz nakdi yardım yaptılar, güzel bir rakam. 1 milyon 97 bin 280 aileye gıda yardımı yaptılar, iyi bir rakam. 1 milyon 120 bin 348 aileye ısınma yardımı yaptılar. 674 bin 700 öğrenciye eğitim kırtasiye yardımı yaptılar, kitap yardımı yaptılar. 846 bin 380 kişiye ulaşımda yardım yaptılar. Yine belediyelerimiz tarafından 124 bin 755 ailenin, 24 milyon 120 bin lira tutarındaki faturaları ödendi. Özetle; 3 Kasım 2021'den bu yana 4 milyon 161 bin 778 aileye, 2 milyar 459 bin 885 bin liralık yardım yapıldı.
Diyorlardı ya: “Sakın ha CHP’ye oy vermeyin.” Neden? Sosyal yardımlar kesilir. Bu kadar desteksiz, bu kadar büyük iftiralarla karşılaştık ama tam tersi oldu. Belediyelerimizin bulunduğu yerlerde hiçbir çocuk yatağa aç girmedi, herkese ulaşıldı. Herkesin sorununa kulak kabartıldı. Ellerinden gelen bütün çabaları gösterdiler belediye başkanlarımız. Tekrar hepinizin huzurunda bütün belediye başkanlarımızı yürekten kutluyorum. Onlar sağ olsunlar, var olsunlar.
Efendim aramızda EYT'liler var, hoş geldiniz diyeyim onlara, EYT'li arkadaşlarıma. Uzun süre sizin sorunlarınıza karşı kulaklarını tıkadılar, "ne demek EYT'li, ne demek sorunlarını çözmek?" diye. Özür dileyerek ifade ediyorum, hatta en tepedeki zat sizin için "türedi" lafını kullandım. Bunu siz unutmuş olabilirsiniz ama bu kardeşiniz asla unutmayacak, asla unutmayacağım. Kendi ülkesinde, kendi vatandaşının hak ararken, talebini dillendirirken, sorunu çözmesi gereken kişi sorunu yaşayan kişiye "türedi" diyorsa, o makamda oturmamalıdır. O makam ona yakışmıyor demektir.
Hiç meraklanmayın, az kaldı sizin sorunlarınızı çözeceğiz. Hiç endişe etmeyin. Sadece sizin sorunlarınızı değil bakın; emeklinin en düşük aylığı asgari ücret seviyesine gelmeli, biz bunun da sözünü verdik. Hem asgari ücret diyorsun, hem emekliye gelince "efendim 1500 liranın altında değil" diyorsun. 1500 lirayla emekli nasıl geçinecek, 1600 lirayla nasıl geçinecek? Hele dul-yetimler var; ayda 90 lira, 100 lira, 180 lira para alıyorlar. Onlar nasıl geçinecek? Çözeceğiz, sosyal demokrat anlayışla çözeceğiz. Halktan yana, emekten yana, çalışandan yana çözeceğiz. Siz çalıştınız, alın teri döktünüz, Türkiye'nin kalkınmasına, büyümesine katkıda bulundunuz; şimdi hak istiyorsunuz ama haklarınız teslim edilmiyor. Çalışanlara milli gelir artışından da hak ettikleri payı vereceğiz. "Efendim Türkiye büyüdü." Ne oldu? “Emekliye gelince Türkiye büyümedi”... Bunların tamamını düzelteceğiz. Aylık bağlama oranları...
Bir soru: Emeklilikte yaşa takılanlar niye birden bire çok fazlalaştı? Nedeni şu. Bir; zaten normal işinden olmuştur, iki; kendi özgür iradesiyle işi bırakıyor. Niçin? Daha fazla çalışır, daha fazla prim öderse emekli aylığı daha da düşecek. Böyle bir model dünyada yok. Böyle bir garip model dünyada yok ama biz bu garip modeli değiştireceğiz. Çalışan, üreten, daha fazla sosyal güvenlik primi ödeyenin aylığı daha yüksek olacak. Milli gelir artışından pay alacak. Hiçbir emeklinin aylığı asgari ücretin altında olmayacak. Bunu bir tarafa yazın sevgili EYT'liler, bir tarafa yazın.
Siyasette verilen sözlerin tutulması lazım. Sözler tutulmuyorsa, hesabının vatandaş tarafından sandıkta sorulması lazım. Bu sözümde muhtarlara, muhtar arkadaşlarıma; muhtarlarla en çok toplantı yapan bu kardeşiniz, en çok. Doğu, batı, güney, kuzey, nerede olursa gittiğim her yerde mutlaka muhtarlarla bir toplantı yaparım. Çünkü muhtarlar toplumun kanaat önderleridir, toplumun sesidir muhtarlar. Toplumun sorunlarını en iyi muhtarlar bilir. Bir açıklama yaptı Erdoğan, dedi ki: "Muhtarların aylıklarını asgari ücret seviyesine çıkaracağız" dedi. Güzel... Bekledik; Aralık geçti, Ocak geçti, Şubat'a geldik; maaşlar yattı, asgari ücret seviyesinde değil. Tanıdık muhtarlar diyorlar ki: "Ne oldu? Koskoca cumhurbaşkanı söz verdi. Hani bunun her dediği oluyordu. Ne oldu da bu koskoca adam söz verdi, sözünde durmadı." Bugüne kadar hangi sözünde durdu ki, bu sözünde de dursun. Hangi sözünde durdu?
Lafa gelince bol, at işkembeden. Lafa gelince bol, her şeyi söylersin. Bunun üzerine biz muhtarlarla ilgili bir kanun teklifi hazırlamıştık, güzel bir kanun teklifi; bütün muhtar kuruluşlarına gönderilmiş ve görüşleri alınmıştı. 19 Ocak'ta Erdoğan bunu söylüyor, 15 Şubat'ta biz genel kurul salonuna indirdik teklifi. Ak Parti milletvekillerine de, MHP milletvekillerine de Erdoğan'ın söylediğini de hatırlatarak: "Bu kanun teklifine evet deyin. Bakın bütün muhtarlar bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni izliyorlar" dedik. İki partinin oyuyla, AK Parti ve MHP milletvekillerinin oyuyla reddedildi. Reddedildi... Muhtarlara asgari ücret tutarında ödenek ödenmedi. Şimdi önümüzdeki günlerde aynı teklifi tekrar grup başkanvekillerimiz aşağıya indirecek. El mi yaman, bey mi yaman göreceğiz. Destek mi veriyorlar, karşı mı çıkıyorlar; onu da göreceğiz. Ve bütün muhtar arkadaşlarıma söylüyorum: Sizi demokrasinin temel taşı haline getirecek olan partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Unutmayın Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Demokrasiyi savunan parti Cumhuriyet Halk Partisi'dir, insan haklarını savunan parti Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Onlar yapmazlar, yapamazlar, elleri titrer muhtara bir şeyler verirken.
Değerli arkadaşlarım, bizim kanun teklifi reddedilince ne oldu? Birleşik oy pusulası uygulaması reddedildi. Sosyal yardımları muhtarlar aracılığıyla dağıtılması gerekir hükmü reddedildi. Asgari ücretin üstünde aylık alması gerekiyor muhtarların, bu reddedildi. Muhtarların belediye meclisi toplantılarına girmesi, söz ve karar sahibi olmaları reddedildi. Bütün muhtar arkadaşlarımın bilmesini isterim. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte hiç kimse merak etmesin, muhtar kardeşlerim de merak etmesin. Asgari ücretin altında, üstünde verirler o ayrı bir şey ama sizi demokrasinin temel taşı, mihenk taşı haline getirecek olan partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bunu unutmayın.
Ak Parti'den de bir şey beklemeyin. Zaten MHP toplumla hiç ilgilenmez. Siz hiç Milliyetçi Hareket Partisi'nin esnafın derdiyle ilgili bir sorunu gündeme getirdiğini duydunuz mu? Duyamazsınız. Siz hiç işsizlerin derdini dile getirdiğini duydunuz mu? Duyamazsınız, mümkün değil. Apartman görevlilerinin sorunu var, bunu dile getirdiğini duydunuz mu? Duyamazsınız efendim, duyamazsınız. Onların tek görevi var, saraydan aldıkları talimatın gereği olarak 19 Mayıs hareketleri yapmak; el kaldırıp indirmek. O kadar, başka bir şey yok.
Kiminle yapıyorlar bunu? Ak Parti milletvekilleriyle yapıyorlar. Ak Parti milletvekillerinin televizyonlara çıkıp, konuşmalarını çok isterim. Bunlardan birisi vardı neydi? Akbaşoğlu muydu? Evet. Müthiş matematikçi gerçekten, olağanüstü bir matematikçi. Kendisini kutlamak lazım, dünyayı ne kadar yakından izliyormuş. Yakında Maliye Bakanı olabilir diyor. Evet, olabilir de, olabilir yani.
Değerli arkadaşlarım; işin şakası bir tarafa, şaka diye görüyoruz ama bunlar hayatımızın maalesef -üzülerek söyleyeyim- birer gerçeği. Dünyadan kopuk, kendi ülkesinden kopuk, sorunlarından kopuk, vatandaşın derdinden kopuk, aklını kiraya vermiş bir kişi milletvekili olamaz arkadaşlar. Sadece talimatla görev yapan bir kişi milletvekili olamaz, milletin vekili olamaz. Bunun böyle olması lazım. Milletin vekili, milletin derdiyle uğraşır, milletin sorunuyla uğraşır, çözüm üretir, çare üretir. Buraya gelmişsiniz, otururmuşsunuz; el kaldırın, indirin... Nasıl? Saraydan gelecek talimata göre. Siz milletvekili değilsiniz ki o zaman. Keşke bunun için de dava açsalar, en azından milletvekili olmadıklarını mahkemede ispat ederiz. Vallahi billahi ispat ederiz, milletin vekili olmadıklarını ispat ederiz.
Efendim bu iktidarın, yani Cumhur İttifakı'nın en temel özelliklerinden birisi de sık sık paralel yapılar kurmalıdır. Buna çok alıştılar çünkü. Mesela Merkez Bankası fiyat istikrarından sorunlu ama bir de hemen paralel bir Fiyat İstikrar Komitesi kurdular. Merkez Bankası'nı dışladılar, öbür tarafa gittiler.
Arıcılar, 2003 yılında arı yetiştiricileri bir araya gelmişler, Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği'ni kurmuşlar. Ne kadar güzel. Türkiye'deki bütün bal üreticileri, arı yetiştiricileri bir araya gelmişler, birlik kurmuşlar 2003 yılında; olağanüstü bir şey. Fakat dertleri var. Birlik Başkanı Ziya Şahin'le, Hatay Arıcılar Birliği Başkanı Mehmet Ekici'yle, Sakarya Birlik Başkanı Mustafa Ör'le, Ordu Birlik Başkanı Akın Çiftçi'yle, Elazığ Birlik Başkanı Fırat Canbay'la, Tunceli Birlik Başkanı Kazım Doğan'la konuştum. Kendilerine şunu söyledim; "Nedir Allah aşkına derdiniz? Bu aralar çok dertli olduğunuz bana söylendi arkadaşlar tarafından. Çıkacağım, sizin hakkınızı savunacağım ama bir dertlerinizi bana anlatır mısınız?”
Değerli arkadaşlarım; Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği 79 ilde örgütlenmiş, Türkiye'de 79 ilde örgütlenmiş, 50 bini aşan üyeleri var. Türkiye'de 8 milyon 100 bini aşan arı kovanı var. Dolayısıyla Hindistan ve Çin'den sonra arı yetiştiriciliği ve kovanda Türkiye dünya üçüncüsü, dünya üçüncüsü. Şimdi tabii Ak Parti bu başarıyı bir türlü hazmedemiyor. Bunları yok etmesi lazım, paralel yapılar kurması lazım. Oturuyorlar, bir paralel yapı kuruyorlar: Tarımsal Hayvancılık ve Arıcılık Platformu adı altında bir paralel yapı kuruyorlar. Bunların 50 bin üyesi yok, zaten 50 bin öbür tarafta. 1501 üyeleri var ama Tarım Bakanlığı bunları destekliyor. Bir Aydın milletvekili var, o da bunları destekliyor. Diyorlar ki: Her sonbaharda ve ilkbaharda arılara beslenme şekeri verilir. Arıların beslenmesi lazım daha fazla bal üretebilmeleri için. Ama maalesef diyorlar ki: "Türk Şeker'den istediğin şekeri alabilmen için, Türkiye Arıcılar Birliği'nden istifa edeceksin. Geleceksin bizim derneğe, oraya üye olacaksın. O zaman istediğiniz kadar size şeker veririz."
Allah aşkına bir akıl tutulması yok mu? Allah aşkına söyler misin, devlet böyle yönetilir mi? Nasıl oluyor böyle bir şey? Akıl alacak şey değil. Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği'ne kovan başına Türk Şeker 1 kilogram şeker veriyor. Ak Parti'nin ve Tarım Bakanlığı'nı desteklediği TAHAP'a ise, kovan başına 36 kilo şeker veriyor. Adalete bakın Allah aşkına, adalete bakın. Bütün arı yetiştiricisi arkadaşlarıma sesleniyorum: Hangi partiden olursanız olun, hangi partiye oy verirseniz verin, bu kardeşinizin temel özelliği adaletsizliğe dur demesidir. Adaletsizliğe dur diyeceğiz. Önümüzdeki seçimlerde sandık gelecek, sizin hakkınızı teslim edeceğiz. Millet İttifakı olarak teslim edeceğiz. Paralel yapılara da izin vermeyeceğiz. Paralel yapı kurmak bölücülüktür arkadaşlar, bölücülüktür.
Bakın, bir de bunu internette de yayınlıyorlar. "Arıcılar Birliği'nden istifa eden ve edecek olan herkese üyemiz olduktan sonra kovan sayısına göre şeker teslimatı olacaktır." Yani "istifa et, gel, sana şeker vereceğim; istifa etmezsen vermeyeceğim" diyor. Bunun adı bölücülük değil midir? Bölücülüktür. Bu arkadaşlarımızın en çok şikayet ettiği olaylardan birisi de Türkiye'nin sahte bal cenneti olmasıdır. Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği bununla da mücadele ediyor. Yani hem daha sağlıklı bal tüketmemiz için mücadele ediyor, daha sağlıklı bal üretilmesi lazım, bunu söylüyor; aynı zamanda hakkını istiyor. Adalet istiyor ama bunlar teslim etmeyecekler, biz teslim edeceğiz kardeşim hiç meraklanmayın.
Rize ve Artvin çay açısından stratejik bölge. Temel gelir kaynağı çay üretimi, güzel. 2021 yılında çay gübresinin tonu 2800 liraydı, 2800 lira çay gübresinin tonu. Yaş çay alım fiyatının da tonu 3870 liraydı. 2800 liraya gübre atıyor, sonra işçilik, şu, bu, vesaire derken 3870 liraya da yaş çayı satıyor, pazarlıyor. 2022 yılında, şimdi mart ayı içinde yeniden gübre atılacak. Gübrenin tonu 2800 liradan 7500 liraya çıkmış vaziyette. Bir daha ifade edeyim: 2800 liradan 7500 liraya çıkmış durumda. 7500 lira Tarım Kredi Kooperatiflerinin sattığı gübre. Eğer Tarım Kredi Kooperatifi dışından alacaksanız, onun fiyatı da 8300 lira. Yani bu yıl gübre, geçen yılın yaş çay alımının 2 katı olmuş, gübrenin fiyatı 2 kat olmuş. Bir şey daha: Çayda destekleme alımları var, destekleme ödemeleri var. 2016'dan bu yana destekleme ödemeleri de hiç değişmemiş; kilo başına 13 kuruş. Demek ki saray diyor ki: "Rize'de ve Artvin'de hiç enflasyon olmadı. Rize'de ve Artvin'de herkes çok huzurlu. Kuruş bile oynamadı, 13 kuruşta bunu tutuyoruz" diyor.
Rize'ye ve Artvin'e, çay üreticilerine sesleniyorum: Sizin hakkınızı, hukukunuzu teslim edecek olan partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi'dir, unutmayın Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Rize'ye gittiğimde söyledim, bütün bunların dışında birde kaçak çay belası var biliyorsunuz. Rize'de söyledim. Rize'yle sınırlı kalmasın. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çatısı altında da söylüyorum: Millet İttifakı'nın iktidarında bütün kaçak çayları toplayıp, Rize meydanında yakacağım; bu sözü verdim.
Efendim emeklilere bayram ikramiyesi verilsin diye uzun süre mücadele ettik. Ramazan ve Kurban Bayramı'nda birer maaş ikramiye verilirse, en azından emekliler huzur içinde torunlarıyla, aileleriyle bir araya gelir, harçlık verirler diye söylemiştim. Uzun mücadelelerden sonra 2018'de hadi 1000'er lira verelim dediler, 1000'er lira verildi. Bu böyle kaldı. En son 29 Nisan 2021'de de bu 1100 lira oldu. Yine bizim itirazlarımız üzerine; yahu bu kadar enflasyon oldu, 1000 lira eridi gitti; 1100 lira yaptılar. Adalet dediğiniz kavram kutsal bir kavramdır değerli arkadaşlarım. Emekliler arasında ayırım yapamazsınız. Ayrım yaptığınız andan itibaren toplumu bölersiniz, bir kesimi dışlanmış olur. SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı emeklilerine 1000'er lira ya da 1100 lira bayramda ikramiye veriliyor, iki bayramda birer ikramiye veriliyor. Ama bu ülkede yıllar yılı çalışan banka emeklileri de var, sigorta şirketi emekleri de var. Onlar hiç ikramiye almıyorlar, onlara ikramiye ödenmiyor. Onlar ikinci sınıf vatandaş mı? Onlar bu toplumun kölesi mi? Onların hakkı niye teslim edilmiyor? Onların hukuku niye teslim edilmiyor? Onlar da çalıştı mı? Evet, çalıştı. Prim ödediler mi? Evet, prim ödediler. Alın teri döktüler mi? Evet, alın teri döktüler. Emeklilere hak verilirken emekliler arasında ayrım yapılır mı? Ayrımcılık yapılır mı? Ak Parti'nin temel bir kuralı vardır: Şehitler arasında ayrımcılık, gaziler arasında ayrımcılık, emekliler arasında ayrımcılık, arıcıları arasında ayrımcılık... Her şeyi böldüler, her şeyi ikiye, üçe, dörde, beşe böldüler ve toplumu kutuplaştırdılar. Bunlara bayram ikramiyesi vermek de Allah'ın izniyle bize nasip olacak, bunlara o ikramiye vereceğiz.
Değerli arkadaşlar; toplumun sorunlarını dile getirince, toplumun her kesiminden talep geliyor; bizim de sorunlarımızı lütfen dile getirin. İktidara duyuramıyoruz ama onlar sizi dinliyorlar, dikkatle dinliyorlar. Dolayısıyla sizin dikkatle dinlenmeniz üzerine "Kılıçdaroğlu daha fazla bu konuda konuşmasın" diye bizim sorunlarımızı çözmeye başladılar diye. Bunlardan birisi de tarım danışmanları. Lise mezunu, ön lisans veya lisans bölümlerinden mezun olan ziraat teknisyeni, ziraat teknikeri, ziraat mühendisleri ve mühendisliği, veteriner sağlık teknisyeni, veteriner sağlık teknikeri veya veteriner hekimler. Bunlarla ilgili önce bir yönetmelik çıkıyor; sınava giriyorlar, Tarım Orman Bakanlığı'ndan birer tarım sertifikası alıyorlar. Ya bağımsız çalışıyorlar veya en az 5 kişi olmak üzere ziraat odalarında veya üretici örgütlerinde ücretli çalışıyorlar. Ödenen para 2012'de yıllık 36 bin lira, ayda 3000 lira ödeniyor. 2012'den 2015'e kadar 3000 lira hiç değişmiyor. 2016 yılında 3000 lira fazla görülmüş ki, 1666 liraya düşürüyorlar aylık. 2017'de 2917 liraya çıkıyor, 2018'de 3167 liraya, 2019'dan bu yana da 3833 lira para alıyorlar. İktidar sahiplerine sormak lazım: Bu insanlar sarayda çalışmıyorlar; bu insanlar tarlada, bahçede, ahırda çalışıyorlar, çiftçiye, üreticiye destek veriyorlar. Neden bu kadar düşük bir para veriyorsun? Kendi yandaşına 3 maaş, 5 maaş ikramiye veriyorsun; bir maaş yetmiyor 3 maaş veriyorsun, bir maaş yetmiyor 5 maaş veriyorsun. Oraya gelince para çok, gerçek üreticiye, üreticiyi destekleyene gelince "para yok" diyorsun. Bütün bunların hepsini çözeceğiz arkadaşlar. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın.
Değerli arkadaşlarım; ayın 28'inde bir toplantı yapacağız. Millet İttifakı olarak, 6 siyasi partinin genel başkanı bir araya geleceğiz. Daha önce hazırladığımız, uzun süre çalıştığımız güçlendirilmiş parlamenter sistemden neyi kastediyoruz, neyi hedefliyoruz, neyi amaçlıyoruz; bu kamuoyuyla paylaşılacak. Bütün çalışmalar yapıldı. Toplumun en duyarlı kesimleri, meslek kuruluşları, barolar, dernekler, sivil toplum kuruluşları davet edildi; onların huzurunda bu açıklanacak. Altı genel başkan orada olacağız.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem ne demektir? Güçlendirilmiş parlamenter sistemin hedeflediği nokta şudur: Devletin yapılanmasında adalet... Adaleti sağlamazsanız, zaten devleti yönetemezsiniz. Devletin temeli adaletse, adaleti sağlamanız lazım, hakkı, hukuku sağlamanız lazım. Arıcıların derdini anlattım, tarım danışmanlarının derdini anlattım, çay üreticilerinin derdini anlattım. Fiyatları görüyorsunuz. Bir devlet böyle sorumsuzca yönetilemez. Devletin bilgiyle, birikimle, deneyimle yönetilmesi için hakkın, hukukun ve adaletin sağlanması lazım. O nedenle 28 Şubat Pazartesi günü saat 13:30'da 6 partinin genel başkanı bir araya geleceğiz.
Bizim bir araya gelmemiz birilerinin hoşuna gitmiyor, ben onu gayet iyi biliyorum. Efendim bakanlık paylaşılıyor, bilmem ne, falan filan... Kendi yaptıkları açmazları bize mal etmeye çalışıyorlar, kendi yaşadıkları açmazları bize mal etmeye çalışıyorlar. Öyle bir şey yok. Her birimizin ortak bir hedefi var: Yaşanabilir bir Türkiye, demokrasisi gelişmiş bir Türkiye, insan haklarına saygılı bir Türkiye; hiç kimsenin inancından, kimliğinden, yaşam tarzından ötürü sorgulandığı bir Türkiye, hiç kimsenin ötekileştirilmediği bir Türkiye... Bu kadar değerli bir birlikteliği bu toplumun önüne koyacağız. Beraber çalıştığımız zaman, birlikte çalıştığımız zaman, Türkiye'nin sorunlarına birlikte kilitlendiğimiz zaman, bütün sorunların akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle çözüldüğünü bütün dünya görecek. Sadece bizim halkımız değil, bütün dünyaya göstereceğiz. Türkiye'yi bölgesinde en itibarlı ülke haline getireceğiz. Türkiye'de hakkı, hukuku ve adaleti sağladığımızı da göreceksiniz, bütün mazlum ülkeler geçmişte olduğu gibi yine bizi örnek alacaklar. Adalet mi diyorsunuz? Türkiye. Hak mı diyorsunuz? Türkiye. Hukuk mu diyorsunuz? Türkiye. İnsan hakları mı diyorsunuz? Türkiye. Düşünceyi ifade özgürlüğü mü diyorsunuz? Türkiye diyecekler, biz bunu sağlayacağız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024