22.03.2022
22.03.2022
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Polis kardeşlerim beni de çok iyi bilirler, Soylu'yu da… Merak etmesinler, iktidarımızda polisin elini, kolunu asla tutmayacağız. ‘Yakalayın baronları, alnınızdan öpeceğiz’ diyeceğiz. Ve durmadan tayin olma çilelerine de son vereceğiz."
-"Yıllar yılı bu millete yalan söyleyip, oy devşirip, yıllar geçtikten sonra benim söylediğim noktaya gelip, 'evet biz bunu devletin kasasından ödeyeceğiz' deyip, itiraf eden adamın o koltukta bir saniye dahi oturmaması lazım, bir saniye dahi."
-"Efendim diyor ki: 'Bay Kemal'in kafası bu işlere basmaz.' Vallahi basmaz. Biz böyle Ali Cengiz oyunlarını nereden bilelim? Şeytana pabucunu ters giydiriyorlar."
-"Bu kadar büyük para, sadece beşli çeteye bırakılacak para değil. Buradan nasiplenenler var. Size sözüm söz; o nasiplenenlerin tamamını çıkaracağım ortaya. Paralarını Londra’ya götürdüler bu oligarklar, o paraların da tamamını getireceğim buraya."
-"Beşli çetenin hamisi ve pazarlamacısının adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Keşke mahkemeye verse. Kendi imzaladığı yazılarla, onaylarla; her birisini hâkimin önüne koyacağım” -"Bugün Bahçeli grup toplantısında 'Eğer köprüden geçmem diyorsanız, buyurun denize atlayıp, yüze yüze, karşıdan karşıya gidip gelebilirsiniz' demiş. Tek bir sorum olacak: Sen barajı geçemeyince nereye yüzeceksin?"
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Efendim yine güzel bir toplantı gerçekleştireceğiz. Aramızda konuklarımız var. Bu kez hiçbir ayrım yapmadan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’nda bulunan bütün vatandaşlarla birlikte, televizyonları başında, sosyal medya hesaplarında veya radyoları başında bizi dinleyen bütün vatandaşlara sevgimizi, saygımızı ve muhabbetlerimi gönderiyoruz.
Barışa ihtiyacımız var, huzura ihtiyacımız var, beraber yaşamaya ihtiyacımız var, bu güzel coğrafyada kucaklaşmaya ihtiyacımız var; yani Nevruz'un gereğini yapmaya ihtiyacımız var. Bunu yapacağız. Bütün vatandaşlarıma söz veriyorum: Bizim partili olur olmaz, beni sever sevmez, CHP'ye oy verir vermez ama bütün vatandaşların bu ülkede huzur içinde yaşamaları için çaba göstermek benim boynumun borcudur. Ve beraber yapacağız bunu, Millet İttifakı ile beraber yapacağız; kucaklaşacağız, helalleşeceğiz, bu güzel Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz. Bunu yapacağız, bu konuda kararlıyız.
Efendim; orman köylüleri aramızda, Orman Haftası bu hafta. Toplumun en zayıf halkalarından, ekonomik olarak en zayıf halkalarından birisi orman köylüleri. Dolayısıyla onların desteklenmesi, onlara gerekli sosyal-ekonomik desteklerin verilmesi, ormanda çalışırken onların işveren değil işçi olarak kabul edilmesi, Orman Genel Müdürlüğü tarafından sigortalanması ve haklarının teslim edilmesi de bizim hedeflerimizden birisidir. Dolayısıyla bunu yapacağız, buradan söz veriyorum. Buradan söz veriyorum, Millet İttifakı olarak inşallah bunları, bu söylediklerimin tamamını hayata geçireceğiz.
Ormanı koruyoruz, evet koruyacağız. Ormanla ilgili özel düzenlemeler var; evet, onları da gayet iyi biliyorum. 27 Temmuz-12 Ağustos 2021 tarihleri arasında Avrupa Yangın Bilgi Servisi'nin yayınına göre, açıklamasına göre, 240 bin; Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre de 187 bin futbol sahası büyüklüğünde ormanımız maalesef yandı. İnşallah bir daha benzer olaylarla karşılaşmayız. İktidarın da bu konuda elinden gelen çabayı göstermesini isteriz. Aksi halde, eğer orman yangınını söndürmeyi dahi beceremiyorsanız, bu kadar orman göz göre göre yanıyorsa ve ağaçlarla beraber diğer canlılar da yanıyorsa, sizin herhalde vicdanınızın sızmaması lazım.
Değerli arkadaşlarım, Nevruz Bayramı dedim, kucaklaşma dedim, beraber dedim, birlikte dedim, kucaklaşmaya ihtiyacımız var dedim ama Türkiye'deki tabloyu görünce, söylediklerimin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenciler atanan rektörü protesto etmişlerdi. Onların yargılamaları vardı, öğrencilerin yargılamaları vardı. Haksız, hukuksuz bir şekilde avukatlar çıkarıldı, öğrenciler çıkarıldı, hakim terk etti... Sonra salona alınacak, yok avukatları salona almıyorum diye tam bir garabet, tam bir garabet yaşandı. Başarılı öğrencilerin yurtdışına gitmesi lazım, yurtdışındaki bazı özel üniversitelerden özellikle bunlar kabul edilmişler. Gidip orada okuyacaklar, Türkiye'ye katkıda bulunacaklar; onların yurtdışı yasakları da hala devam ediyor.
Önce buradan Boğaziçi Üniversitesi'nin bütün yönetimine seslenmek isterim ve bizi bir şekliyle dinleyen iktidara da seslenmek isterim: Tepeden inme, hukuksuz şekilde üniversitedeki bütün demokratik atmosferi yok ediyorsanız ve öğretim üyeleri 21’inci Yüzyıl'ın Türkiye'sinde "biz bu yönetimi istemiyoruz" diye aylardır gösteri yapıyorlarsa, haklarını arıyorlarsa, bütün yeni açtıkları fakülteleri, programları iktidara geldiğimizde tamamını kapatacağız. Boğaziçi Üniversitesi gerçek anlamda Boğaziçi Üniversitesi olacaktır.
Atamayla gelen, torpille gelen, liyakatle gelmeyen, üniversitenin koşullarını taşımayan, haksız, hukuksuz bir şekilde belli makamlara gelenlerin de görevlerine son vereceğiz kardeşim; eski yerlerimize tıpış tıpış gideceksiniz. Burası sıradan bir okul değil, burası Türkiye'nin göz nuru Boğaziçi Üniversitesi diyeceğiz.
Yerleşkeyle bazı düzenlemeler yaptılar. Yerleşkeyi de eski hukuki statüsüne kavuşturmak bizim görevlerimizden birisi olacaktır.
Emekli amiraller yargılandı. Montrö'nün önemini vurgulayan, Montrö'nün Türkiye için, Boğazlar için, bölgenin güvenliği için, Avrupa için ne kadar önemli olduğunu vurgulayan amiraller yargılanıyorlardı. Yargılansınlar... Onlar dik ve onurlu görev yaptılar çalışırken, emekliliklerinde de aynı duruşu sergiliyorlar. Hepsini yürekten kutluyoruz. Yıllardır içerde olan askeri öğrenciler var. Askeri öğrencilere de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan selamlarımızı, sevgilerimizi gönderiyoruz. Az kaldı, merak etmeyin diyoruz. Osman Kavala var, Demirtaş var ve bugün AK Parti'den "ya AİHM kararlarına uymamız lazım" diye sesler gelmeye başladı. Eğer bu sesler daha da güçlenirse son derece mutlu oluruz.
Tabi değerli arkadaşlarım gösteri yapmak, hak aramak, her demokraside olması gereken temel kurallardan birisidir. İnsanlar haksızlığa uğradığında haklarını ararlar. Anayasa 34 ne diyor? “Herkes kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun, herkes önceden izin almadan, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Anayasa böyle diyor. Furkan Vakfı'nı seversiniz, sevmezsiniz; katılırsınız katılmazsınız; onlar da yürüyüş yapmak istiyorlar. Orantısız güç kullanıldı değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet tarihinde ilk kez başörtülü kadınlar bu kadar ağır bir zulümle karşı karşıya kaldılar. Buradan onlara da söz veriyorum: İktidarımıza göreceksiniz herkesin düşüncesine, herkesin inancına, herkesin kimliğine, herkesin yaşam tarzına saygı göstereceğiz. Herkes, özgürce, yasal ölçüleri içinde gösterisini yapacaktır ve emin olun bu ülkede barışı, bu ülkede huzuru, bu ülkede kardeşliği, bu ülkede kucaklaşmayı ihya edeceğiz, inşa edeceğiz. Bunun sözünü veriyoruz.
Efendim Kayseri'den çiftçiler çok dertli. Tomarza, Pınarbaşı ve Develi de olan çiftçilerin suları kesilmiş. Düşünebiliyor musunuz? Zamantı Irmağı'nda su alıyorlardı, tarlalarını suluyorlardı. Dönem değişti, AK Parti iktidara geldi, dedi ki: "Bundan sonra suyu alacaksınız ama parayla alacaksınız." Parayla suyu almaya başladılar, icralarla karşılaştılar. Daha sonra Devlet Su İşleri 12. Bölge Müdürlüğü Zamantı Irmağı'nın üzerine HES'ler yapılmış. HES'ler yapıldığı için de su daha az gitmeye başlamış HES'lere. Dolayısıyla "biz suları kesiyoruz" diye açıklama yapmışlar ve 34 muhtara yazı yazarak "artık su kullanamazsınız, su kullanmak yasaktır" demişler. Bu konuda Kayseri milletvekilimiz lütfen bir araştırma önergesi versin. Bu rezaleti, bu rezaleti Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na getirmek zorundayız. Olur mu? Bir taraftan çıkacaksın diyeceksin ki: "Ekilmeyecek hiçbir yer kalmayacak." Öbür taraftan ekiyoruz, su? "Hayır, o suyu da kullanamayacaksın" diyor. Bu rezalete son vereceğiz değerli arkadaşlarım.
Geçen hafta çöküşten söz etmiştim. Finansal çöküşten söz etmiştim, ticari çöküşten söz etmiştim, sosyal çöküşten söz etmiştim, kültürel çöküşten ve politik çöküşten söz etmiştim. Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulların hiç de iyi olmadığını bir şekliyle örnekler vererek açıklamaya çalışmıştım. Orada "bakın o uyuşturucu satanlar, o küçük adamların hepsi hapislerde ama baronlardan hapiste kimse yok" demiştim.
Hemen İçişleri Bakanlığı açıklama yapmış. "Bunu söylemek en azından polislerin emeğini görmezlikten gelmektir" diye bir açıklama yaptılar ve beni de kınadılar. Ya benim dediğimi anlamıyor yukarıdaki zat... Arkadaş benim söylediğimi şu: Uyuşturucu baronlarını yakalayan kim? Polis. Savcılığa teslim eden kim? Polis. Yargılayan kim? Hakim. Tutuklayan kim? Hakim. Hapse atan kim? Hakim. Serbest bırakan kim? O da hakim. Peki sen niye alınıyorsun kardeşim, sen niye alınıyorsun? Polis üzerinden bizim üzerimize gelmek istiyor. Polis kardeşlerim beni de çok iyi bilirler, Soylu'yu da çok iyi bilirler. Benim de karakterimi çok iyi bilirler, onun da karakterini çok iyi bilirler. Benim uyuşturucu konusunda ne kadar hassas olduğumu bütün herkes bilir, o zat da bilir.
Bakın değerli arkadaşlarım; Kocaeli Dil İskelesi'nde 540 kilo kokain bulunur. Oradaki polis arkadaşın ısrarları üzerine ikinci kez aramadan sonra bulunur. Ne olur? Israr eden, kokaini bulan bu polis yöneticisi merkeze alınır. Niye merkeze alınır? Baronların en büyük özelliği nedir? Baronların en büyük özelliği siyasetçileri satın almalarıdır. Para çok, gani zaten. Bunun üzerinde durduk. Bakın, Allah'ın izniyle göreceksiniz bu iktidar gelecek, halkın iktidarı gelecek, polisin elini kolunu asla unutmayacağız. Nerede uyuşturucu baronu varsa, nerede uyuşturucu ticareti varsa tamamını yakalayın, her birinizin alnınızdan öpeceğiz diyeceğiz.
Uyuşturucu baronları için af çıkarıyorlar, "paralarınızı getirin Türkiye'ye" diyorlar. İnsan ticareti yapanlar için, "paraları getirin" diyorlar Türkiye'ye. Bunu yapmadılar mı? Defalarca yaptılar. Polis üzerinden bizi sözde eleştirecekler. Bir yönetmelikleri çıktı polis kardeşlerimizin, hepsi son derece rahatsızlar; onu da ifade edeyim değerli arkadaşlarım. Sürekli bunlar yer değiştirecekler, belli dönemlerde yer değiştirecekler. İki seferdi, şimdi dörde çıkarıyorlar. Aile düzenleri bozuluyor. Eşi özel sektörde çalışıyorsa, kendi gidecek. Peki eşi ne olacak bunun? Çoluk çocuğu var, okula gidiyor. Her gittiği yerde yeni okul, yeni öğretmen... Ya bu çocuğun bir hakkı, hukuku yok mu? Bunun da sağlanması lazım. Güzel bir atasözü göndermişler polis kardeşlerim: "Üç taşınma bir yangına bedeldir" diyor. Bunlar üç taşınma değil, defalarca taşınacaklar. Bir yangına değil, yangınlara bedeldir. Bunu düzelteceğiz, söz verdim polis kardeşlerime bunları düzelteceğiz. Hiç kimse endişe etmesin.
Değerli arkadaşlarım; iktidar ülkeye huzur getirmedi. Zengin olan Türkiye'nin bütün kaynaklarını, ağırlıklı olarak başta Londra'daki bir avuç tefeciye, sonra içerdeki tefecilere tahsis etti. Verdi bunları yani... O kadar büyük faiz ödüyoruz ki... Defalarca söyledim; dakikada, saniyede, günde, ayda, yılda ne kadar faiz ödendiğini söyledim, tek tek saydım bunları. Sonra dayanamadı, "efendim biz faizi indireceğiz" dedi. "Merkez Bankası politika faizini indireceğiz" dedi. Faiz indirdi ama öbür taraftan vatandaşın sırtına da ağır faiz bindirdi. Orayı göstermelik olarak indirdi, ekonomiyi berbat etti, arkasından hiçbir banka faiz indirmedi. Buyurun gidin herhangi bir bankadan, özellikle AK Parti'ye "hala inatla ben oy vereceğim" diyen vatandaşa seslenmek isterim: Git herhangi bir bankaya, bir kredi çek bakalım sana faiz kaç lira uygulayacaklar? Yüzde 14'se çok güzel. Kim ödüyor faizi? Hep beraber ödüyoruz, hep beraber ödüyoruz değerli arkadaşlarım.
Bakın en son 17 Mart'ta 2 milyar dolar borçlandılar. Para yok 2 milyar dolar. Uluslararası çıktılar, dediler ki: "Biz 2 milyar dolar istiyoruz, faiz ne kadar istiyorsunuz?" Dolar bazında yüzde 8,62 ile borçlandık arkadaşlar. Dolar bazında yüzde 8,62 ile borçlandık. Kime vereceğiz bu faizi? Bir avuç tefeciye vereceğiz. Kim verecek? 84 milyon verecek. Peki biz yüzde 8,62 ile borçlanırken; Mısır yüzde 3,87 ile borçlanıyor, Bahreyn yüzde 4,25 ile borçlanıyor, Fas yüzde 2,37'yle borçlanıyor, Suudi Arabistan yüzde 1,73 ile borçlanıyor, Arnavutluk yüzde 3,5 ile borçlanıyor. Hong Kong binde 62'yle borçlanıyor, Ürdün yüzde 4,95'le borçlanıyor. Soru şu: Niye bizde çok yüksek faiz? Çünkü yönetimin uluslararası itibarı sıfır. Türkiye'de ekonominin geleceğini görmüyorlar onlar da. "Risk alıyorum" diyor üstüme, "yarın ne olacağı belli olmaz, paramı da ödemeyebilirsin sen" diyor. "O zaman senden yüksek faiz isterim" diyor ve faizi biz onlara maalesef veriyoruz.
Bakın 10 Temmuz 2018'den bu yana ödediğimiz faiz. Diyorlardı ya, “Nas; faiz ödemek haramdır, faiz ödemek günahtır, faizi ödemeyeceğiz, faizi indireceğiz, faizi sıfırlayacağız..." Ödedikleri faiz 2018 Temmuz'undan bugüne kadar 68 milyar 249 milyon dolar yabancılara -daha içeridekiler hariç- ödedikleri faiz. Kime çalışıyorlar? Yabancılar için. Kaç kişi bunlar? Bir avuç... 84 milyon kişiyi kime mahkum ettiler? Bir avuç kişiye mahkum ettiler. Bunlar devleti mi yönetiyor? Devleti yönetmiyorlar, bunlar başka bir işin peşindeler.
Türkiye'yi bir sömürü alanı haline getirdiler, bir sömürü alanı haline getirdiler. Bugün için her ay 1 milyar 551 milyon dolar faiz ödüyoruz yabancılara, her ay 1 milyar 551 milyon dolar faiz ödüyoruz. Her gün, bugün akşam olduğunda 51 milyon dolar faiz ödeyeceğiz. Tam rakamı da vereyim isterseniz: 51 milyon 7 bin 895 dolar faiz ödeyeceğiz, her saat 2 milyon 125 bin dolar faiz ödeyeceğiz. Evet, faizi indiriyorlardı değil mi? Nas diyorlardı, günah diyorlardı, haram diyorlardı. Kime çalışıyorsun sen? Haramzadelere çalışıyorsun? Kime hizmet ediyorsun sen? Londra'daki tefecilere hizmet ediyorsun. Kimin sırtından ediyorsun? Fakirin fukaranın sırtından ediyorsun. Hani sen faize karşıydın? Millete yalan söyleyerek oy devşirmeye çalışıyorlar, milleti kandırarak oy devşirmeye çalışıyorlar ama millet artık alana indi, pazara gitti, markete gitti, gerçekle karşılaştı. Bunlar doğruları söylemiyorlar. Bunlar vatandaşa değil, 84 milyona değil, bir avuç saray ve şürekasına hizmet ediyorlar. Öyle bakmak lazım.
O kadar büyük açmazlarla karşılaştılar ki, artık para dilenmek için Körfez ülkelerine gidiyorlar, yalvarıyor, yakarıyorlar "ya bize borç para verin" diye. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde düne kadar hakaret ettiğiniz ülkelere gidip yalvaran bir başka yönetim gördünüz mü? Ben bunu söyleyince kızıyorlar, bazı çevreler kızıyorlar. Ne demek yalvarma? Ne demek sen oraya gidiyorsun, ne demek el avuç açıyorsun? Sen bu ülkenin tarihini bilmiyor musun kardeşim? Bu ülkenin onurunu korumak senin görevin değil mi? Bu ülkenin itibarını korumak senin görevin değil mi?
Öyle bir noktaya geldik ki, bir de Hazine ve Maliye Bakanı memuru var. Affedersin bakan dedim, memuru var. Çünkü bunlar memurlarla aynı statüye tabi. Bunlara bakan deyince, eski bakan sanıyorlar. Hayır efendim, bunların iradeleri yok. O kadar zavallı bir konuma düşmüşler ki, gidiyor Fransa'ya, Allah aşkına şu laflara bakın ya... Yabancı sermayeyi toplamış oraya, onların aktörlerini toplamış, yine tefeciler hep beraber oradalar: "Bir problem yaşandığında bize hemen ulaşırsınız. En sevmediğim konu da şu yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz. Arkamızda Cumhurbaşkanımız var. Rahat olun, mevzuatı da değiştiririz."
Yani diyor ki: "Burası sömürge ülkesi, hiç meraklanmayın. Ne mevzuatı, ne kanunu, ne anayasası? Bunların hepsini değiştiririz, yeter ki gelin buraya. Yüksek faiz olsun, yeter ki verin parayı bize." Ne için? Koltuklarını korumak için. Bürokrasinin bu kadar aşağılandığı bir dönemi hiç görmüyorum. Valisi var, kaymakamı var, emniyet müdürü var... Ne demek ya? Maliye Bakanlığı'nda bağımsız kurullarda dünya kadar sizin tayin ettiğiniz adamlar var. Güreşçileriniz var orada, arkeologlarınız var Merkez Bankası'nda; onları bile aşağılıyorsunuz sırf para gelsin diye. Böyle bir tabloyla Türkiye hiç karşılaşmadı değerli arkadaşlarım, bunu da değiştireceğiz.
Benim merak ettiğim Bahçeli ne diyor buna? Bu kadar bürokrasi, emniyet de dahil olmak üzere bu kadar bürokrasi ağır bir şekilde eleştirilirken, "al aşağı edeceğiz" diyorlar. Yarın Nebati diyecek ki: "Biz Bahçeli'yi de alaşağı edeceğiz, o da engel çıkarırsa onu da al aşağı edeceğiz" diyecek. Ne diyeceksin peki sen?
Devletin omurgası bürokrasidir değerli arkadaşlarım. Ya dünyada bürokrasi olmayan bir devlet olur mu? "Alaşağı edeceğiz" diyor. "Hiç bakmayın ona, istediğinizi yaparız" diyor. Akıl alacak şey değil değerli arkadaşlar, gerçekten akıl alacak şey değil. Yabancı ona rağmen niye gelmiyor? Yalvarıyor, yakarıyor, "bürokrasi alaşağı ederiz, mevzuatı değiştiririz, gelin..." Gelmiyor, ona rağmen gelmiyor. Çünkü diyor ki: "Sizin ülkenizde can ve mal güvenliği yok kardeşim. Ben niye geleyim? Hele ben sizin istediğiniz gibi mevzuatı değiştiririz diyorsan, yarın da bir başkası gelir, sen hiç meraklanma, ben o mevzuatı da değiştiririm dersin. Biz istikrar isteriz önce, istikrar olması lazım." İstikrarın olmadığı yerde mevzuat da olur, ekonomi de olur, para politikaların da olur, maliye politikaların da olur. İstikrar yoksa adam niye gelsin buraya? Bilmiyorlar ve yönetemiyor değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar; öteden beri hep derim ki ve defalarca söyledim, bu kamu-özel işbirliği, yap-işlet-devret modeli, bu memleketin başına bela olacak. Bir faiz belası vardı, şimdi bir de taahhüt belası var. Her seferinde Erdoğan dedi ki: "Hayır efendim, bu milletin cebinden beş kuruş para çıkmaz. Devletin cebinden para çıkmaz" dedi. Şimdi bununla ilgili güzel bir filmimiz var. Erdoğan konuşuyor, hep beraber dinleyelim Allah aşkına; bakalım neler söylüyor.
(Video gösterimi yapıldı)
Evet değerli arkadaşlar; yıllar yılı bu millete yalan söyleyip, oy devşirip, yıllar geçtikten sonra benim söylediğim noktaya gelip, "evet biz bunu devletin kasasından ödeyeceğiz" deyip, itiraf eden adamın o koltukta bir saniye dahi oturmaması lazım, bir saniye dahi.
Efendim diyor ki: "Bay Kemal'in kafası bu işlere basmaz." Vallahi basmaz. Biz böyle Ali Cengiz oyunlarını nereden bilelim? Şeytana pabucunu ters giydiriyorlar.
Yalan söylemek... Devletin en tepesinde oturan kişinin yıllar yılı, yıllar yılı... Ya devletin cebinden beş kuruş çıkmayacak, milletin cebinden beş kuruş çıkmayacak diye yıllar yılı yalan söylemesi ve hala dönüp o koltukta oturması ve en sonunda da "arada fark çıkarsa onu da devletin bütçesinden biz ödeyeceğiz" demesi... Niye oturuyorsun sen orada; niye oturuyorsun arkadaş sen orada diye sormak benim hakkım değil mi? Bu milletin hakkını, hukukunu savunmak varken, milletin cebinden parayı alıp da götürüp bir avuç beşli çeteye tahsis etmek, hangi adalette, hangi hukukta vardır, hangi ahlakta vardır, hangi edepte vardır?
Değerli arkadaşlarım; bakın ne dedik? Sadece faiz batağına sokmadılar, bir de böyle bir batak var. Bu faiz batağından daha felaket. Bir taraftan faiz ödüyorsun tefecilere, öbür taraftan da köprüden ister geç, ister geçme; havaalanından ister uç, ister uçma, dünyanın parasını ödeyeceksin. Dört tane örnek veriyorum, dört örnek...
AK Parti'ye geçmişte oy vermiş veya MHP'ye oy vermiş bütün vatandaşlarım, ellerini vicdanlarına koyup beni dinlesinler. Bir daha söylüyorum: Ak Parti'ye oy vermiş veya Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy vermiş kardeşlerim, ellerini vicdanlarına koyup beni dinlesinler: Şehir hastaneleri, güzel... Defalarca söyledik değil mi? Bu şehir hastaneleri nedir Allah aşkına ya? Nedir bu? Kaça mal ettiniz? Taahhütleriniz nedir, yükümlülükler nedir bilmiyoruz. Yapım maliyeti, 10.2 milyar dolar. Taahhüt edilen, çetelere taahhüt edilen para 82 milyar dolar. 10 milyar dolara yapıyor, 80 milyar dolar para ödeyeceğiz. Altına da imza atmışlar: "Yetkili olarak da Londra mahkemeleri" diyorlar, "iktidar değişirse kimse bize dokunmasın." Bir de gidip sigorta yaptırmışlar, "elimizden alırlarsa sigortadan parayı alalım." Onların tamamını alacağız, tamamını alacağız.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde 84 milyon, bir avuç kişinin sömürü alanı haline getirilemez. Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün yapım maliyeti 3.3milyar dolar. Hazine garantisi 9 milyar. 3 milyara mal ediyorsun, 9 milyar alıyorsun. Erdoğan'ın baştan dediği neydi? Devletin kesesinden 5 kuruş çıkmayacak. Şimdi kaç lira çıkıyor? 9 milyar dolar çıkacak.
Osmangazi Köprüsü’nün bağlantı yolları ile birlikte Hazine garantisi 15 milyar dolar. Bu 15 milyar dolar, 82 milyar dolar, 9 milyar dolar; bunlar sıradan rakamlar değil, sıradan rakamlar değil ve bunlar sadece beşli çeteye bırakılacak kadar da küçük rakamlar değil. Neyi kastettiğimi herhalde herkes gayet iyi anlıyor.
Kütahya Zafer Havalimanı, 50 milyon avroya yapmışlar, 50 milyon avro maliyeti. 2044'e kadar ödeyeceğimiz para 208 milyon avro. 50 milyona yap, 208 milyon avro para ödeyeceksin. Ya bunlarda din, iman da yok ya; vallahi billahi yok ya. Ya adamda bir iman olur, din olur, ahlak olur, edep olur ya... Ya bu memleket siz nasıl bu kadar sömürüyorsunuz siz? Nasıl yaparsınız siz bunu? Bu paralar beşli çeteye giden para değil tek başına.
Herkesin buradan, herkesin buradan benim çağrımı dinlemesini isterim. Az önce ne dedim? Elini vicdanına koyup herkes beni dinlesin diye: Eğer önümüzdeki seçimlerde hala gidip de "ben AK Partiye oy vereceğim, ben MHP'ye oy vereceğim" diyorsanız, bu soygunun tarafı olursunuz. Kimse kusura bakmasın, soygunun tarafı olursunuz.
Garanti edilen yolcu vereyim, o da çok çarpıcı. Kütahya Zafer Havaalanı'nda garanti edilen yolcu sayısı Ocak ayında 109 bin 811 kişi uçacak demişler. Uçan kişi 109 bin değil -küsuratları atıyorum- 1304 kişi. Aradaki fark? Erdoğan ödeyecek... Kendi cebinden ödüyorsan alkışlayacağım. Milletin cebinden ödüyorsan, sonuna kadar kınayacağım, sonuna kadar kınayacağım.
Yıllar yılı bu millete yalan söyleyeceksiniz, bunları yapıyoruz diyeceksin. Bakın dedim ya, bu kadar büyük para öyle sadece beşli çeteye bırakılacak para değil. Buradan nasiplenenler var. Size sözüm söz, o nasiplenenlerin tamamını çıkaracağım ortaya, tamamını çıkaracağım ortaya. Paralarını Londra'ya götürdüler bu oligarklar, o paraların da tamamını getireceğim buraya, tamamı gelecek buraya. Beşli çetenin hamisi ve pazarlamacısının adı Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Bir daha ifade edeyim: Beşli çetenin hamisi... Keşke mahkemeye verse, götürüp de o kendi imzaladığı yazılarla, onaylarla her birisine hakimin önüne koyacağım. Her birisini nasıl yazı ihalesiz verdiklerini, hepsini koyacağım onlara. Beşli çetenin hamisi ve pazarlamacısı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Kimse kusura bakmasın.
Efendim Suriyelileri de göndermeyecekmiş beyefendi, "biz göndermeyeceğiz Suriyelileri" dedi. Sevgili AK Partili kardeşim, sevgili Milliyetçi Hareket Partili kardeşim; benim rahatsız olduğum kadar, sen de rahatsızsın biliyorum, kültürel dokularımızın değiştiğini biliyorum, gettoların oluşturulduğunu biliyorum, esnafa karşı haksız rekabetin olduğunu biliyorum, Suriyelilerin emeklerinin asgari ücretin yarısıyla sömürüldüğünü biliyorum, onlara büyük haksızlıklar yapıldığını biliyorum... Ama ne dedik? Biz onları kendi özgür iradeleriyle Suriye'ye göndereceğiz. Bunu yapacağız. "Göndermeyeceğim" diyor. Niçin? “Göndermeyeceğim” ne demek? "Ben onlara vatandaşlık vereceğim, onlar gelecekler, benim için oy kullanacaklar."
Devleti yöneten, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni tek başına yöneten bir kişi, kendi halkının iradesine değil de Suriyeliler’in iradesine güvenip koltuğunu koruyorsa, bilin ki artık onun bu memlekete vereceği hiçbir şey yoktur, hiçbir şey yoktur.
Efendim, kapatmadan önce şunu söyleyeyim: Bugün Bahçeli grup toplantısında "Eğer köprüden geçmem diyorsanız, buyurun denize atlayıp, yüze yüze, karşıdan karşıya gidip gelebilirsiniz" demiş. Tek bir sorum olacak: Sen barajı geçemeyince nereye yüzeceksin? Merakım o…
Teşekkür ederim.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024