02.11.2021

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (2 Kasım 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:


Çok teşekkür ederim, çok sağ olun, var olun. Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında, radyolardan, sosyal medya hesaplarından izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgilerimizi, saygılarımızı ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz. 
Güzel bir gündeyiz, sıkıntılar var biliyorum. Güzel bir ülkede yaşıyoruz, sıkıntılar var biliyorum ama hiç kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı yok. Beraber, bu ülkede hep birlikte demokrasiyi getireceğiz ve cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız. Bundan bütün vatandaşlarımın emin olmasını istiyorum. En aşağıdan en yukarıya kadar kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Cumhuriyetimizin 98’inci yılını kutladık. 98 yıl geçti, acısıyla tatlısıyla 98 yıl geçti. İki yıl sonra 100’üncü yılını kutlayacağız ve cumhuriyeti kurarken Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir" demiştir ve dolayısıyla biz cumhuriyeti telaffuz ederken -herkes şunu çok iyi bilmeli- bu cumhuriyet bilhassa kendisini kimsesiz hissedenlerin kimsesi olacaktır. Bizim temel hedefimiz, amacımız, felsefemiz de bu. Bunu herkesin bilmesini isterim. Dolayısıyla Mustafa Kemal, irfanı hür, vicdanı hür ve fikri hür gençler istemiştir. Aramızda gençler var; vicdanınız hür olacak, irfanınız hür olacak ve fikriniz hür olacak, özgür olacaksınız. Bütün gençlere, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında özgürlük vadediyorum. Onların hayalleri, bizim hedefimiz olacak. Bütün gençler, hangi partiden olursa olsun bizi özgürce eleştirebilecek. Bizim alkışa değil, sağlıklı tutarlı eleştiriye ihtiyacımız var. Hatamızı gösteren, bizim dostlarımızdır. Felsefemiz böyle, inancımız da böyle. 98 yıldır cumhuriyeti kurduk, sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Demokrasimizde aksamalar var ama bunu telafi edeceğiz. Beraber 100’üncü yılda güzel cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız. Beni üzen, bu süreç içinde beni üzen, Diyanet İşleri Başkanlığını ve Genelkurmay Başkanlığını aynı tarihte parlamentodan bir yasa çıkararak kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından anılmamasıdır. Bu gerçekten de kabul edilmesi gereken bir tavır, bir tutum değildir. Biz herkesin inancına saygılıyız, herkesin. 
En azından kendisini kuran, Diyanet İşleri Başkanlığını kuran bir iradeye en azından Cuma hutbesinde en azından saygı duyulması lazım, telaffuz edilmesi lazım. Ama hiç kimse merak etmesin, bunların tamamını yapacağız, bu ülkeye kesinlikle güzel baharı getireceğiz, çiçeklerin açtığı güzel baharı getireceğiz. 
Tabii değerli arkadaşlarım cumhuriyetin 98’inci yılını kutladık, 100’üncü yılına hazırlık yapıyoruz ama Anıtkabir'de hiç ama bugüne kadar rastlamadığımız bir garabet ile de karşılaştık. Bazı televizyon kanalları ve gazetelerin haber muhabirleri Anıtkabir'e alınmadı. Hiç rastlanmadık bir şey ama o kararı alanlara açık ve net söylüyorum: Anıtkabir'de bu ülkenin aslanı yatıyor aslanı, sizin gücünüz yetmez ona. 
Dolayısıyla ne yaparlarsa yapsınlar, davranışları kendi sonlarını getiriyor, bu milletin vicdanında derin yaralar açıyor. Dolayısıyla bunların tamamını iktidarımızda çözeceğiz. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Değerli arkadaşlarım, ciddi sorunlarımız var ama bütün sorunların kaynağını adaletsizlik oluşturuyor. Bir ülkede adalet yoksa, sağlıklı ve tutarlı bir devlet yönetimi yoktur. 15 Temmuz darbe girişim oldu. Hep beraber mücadele ettik, hep birlikte yaptık. Mücadele edildi, darbecilere karşı çıktık, Parlamento’da özel toplantılar yapıldı, iktidarı ve muhalefeti beraber oldu ama birileri 15 Temmuz’u “Allah’ın bir lütfu” olarak kabul edip, milletin ensesinde boza pişirmeye başladı. Değerli arkadaşlarım; 125 bin 678 kişinin kararnameyle görevlerine son verildi. İçinde eğrisi doğrusu, bilmiyorum ama haksızlığa uğradığını iddia edenler yargıya başvurdular, mahkemelere başvurdular. Mahkeme kararıyla beraat edenler, hakkında takipsizlik kararı verilenler veya soruşturma açılmasına dahi gerek duyulmayanlar, Anayasa Mahkemesi tarafından "evet burada bir suç yoktur, bunun göreve iadesi gerekir" diye karar verilenlerin tamamını görevlerine iade edeceğiz. Biraz sabretsinler, az kaldı; geliyor, gelmekte olan, az kaldı. 
Bir şey daha söyleyeyim: Anayasa Mahkemesi kararlarını, mahkeme kararlarını uygulamayan bürokratlar talimatı kimden aldılarsa, aynı şeyi yapmasınlar, yaptıkları taktirde onları devletin bürokrasisi içinde tutmayacağım; açık ve net söylüyorum. 
Mahkeme kararını uygulamak her devletin temel görevidir. Devleti ayakta tutan budur. Adaletin olmadığı yerde devlet yönetilmez. Devletin temeli adalettir. “Mahkeme karar vermiş, ben bunu uygulamayacağım.” Kimsin sen, hâkim misin? Değilsin. Bir üste itirazı, hayır o da değil. Anayasa Mahkemesi kararı; uygulayacaksın kardeşim sen bunu. “Uygulamayacağım” diyor. O zaman kusura bakma, senin devlet bürokrasisi içinde yerin yok. Senin yerin saraydır kardeşim. Gidersin oraya, her türlü görevi onların talimatıyla yapabilirsin ama devletin tutarlı, ahlaklı, adaletli bürokrasisi içinde senin yerin yoktur diyeceğiz ve alacağız onu, o görevinden alacağız. Herkesin bunu bilmesini isterim.
Değerli arkadaşlarım, adalet yok ama adaletle beraber ahlak dediğimiz kavram da çok önemlidir. Hepimizin hangi görüşten olursak olalım ahlakı temel ilke ediniriz, tıpkı adalet gibi. İkisi kardeş sözcükler zaten, yanına bir de liyakati ilave etmemiz lazım. Değerli arkadaşlarım; defalarca dile getirildi ve söylendi. Türkiye'nin bütün sıkıntıları dillendirildi. Bir baktık ki, Merkez Bankası’nda 128 milyar dolar buharlaşmış. Soru sorduk: Kime sattınız? Hangi kurdan sattınız? Niye Merkez Bankası’nı devre dışı bıraktınız ve hangi güç bunu Hazine ve Maliye Bakanlığı aracılığıyla sattı ve niye kamuoyuna bilgi verilmiyor diye. Bu sorunun cevabı hiç alınmadı. Ama bulacağız, bulacağız bu sorunun cevabını. Bugün olmasa bile yarın, yarın olmasa bile öbür gün bulacağız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmak, her birimizin tek tek ortak görevidir. Bunu gerçekleştireceğiz.
Şimdi değerli arkadaşlarım; Ak Parti'nin Grup Başkanvekili bir açıklama yapıyor. Diyor ki: "128 milyar dolar, 2019 yılının başından 2021 yılının yarısına kadar ülkemizde evlerine kapanan, işyerleri kapanan, faaliyetlerine devam etmeyen, işsiz kalan işçilere destek olmak üzere bu ülkenin insanlarının menfaatine harcanmıştır." Değerli arkadaşlarım, dedim ya ahlak denen bir şey var. Ahlakın temel kurallarından birisi yalan söylememektir. Yalan söylüyorsanız, sizin siyasette ne işiniz var? Milletin sorunlarını çözeceğim diye geliyorsunuz, 128 milyar dolar buharlaşıyor ve siz çıkıp milletin önüne açık ve net yalan söylüyorsunuz. Keşke mahkemeye verse de mahkemede bu 128 milyarlık dosyayı bir mahkemeye getirebilirsek. Verir mi? Veremez efendim, cesaret edemez. Bakın değerli arkadaşlar; yalanın hangisini söyleyeyim? 2019'da pandemi diyor, pandemi 2019'da başlamadı. Yani bu kadar atılmaz ya; atılır da yani biraz bu kadar atılmaz. Bakın değerli arkadaşlar, eğer bu millete harcandıysa, Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre 24 milyon 604 bin 86 hane var. Yani ortalama 24 milyon 600 bin hane var. Eğer bu millete dağıttıysan, verdiysen, 24 milyon 600 bin haneye 128 milyar dolardan kaç lira düşüyor? Hesabını yaptık, böldük. Basit, verseniz ilkokul öğrencisine bunu çıkarır. 5202 dolar para düşmesi lazım. Her bir haneye 5202 dolar para düşmesi lazım. Bugünkü rakamlarla bu 49 bin 578 lira. Nerede bu para? Manava soralım, bakkala soralım, ayakkabı tamircisine soralım, sanayiciye soralım, çünkü bütün haneleri alıyor. Sadece düşük gelirlilere değil, herkese soralım. Bu kadar para elinize geçti mi? Böyle bir menfaat size sağlandı mı? Örneğin 5202 liralık size maddi yardım verildi mi? Yiyecek verildi mi? Elbise verildi mi? İhtiyaçlarınız karşılandı mı? Ayakkabılar karşılandı mı? Doğalgaz faturaları, elektrik faturaları, su paraları karşılandı mı? Bunların hiçbirisi yok. Bu sorunun cevabını bulacağız. Çırpınıyorlar "acaba unutur muyuz?" diye. 128 milyar doları kul hakkını savunan hiç kimsenin unutmaya hakkı ve yetkisi yoktur. Devleti yöneteceksiniz, adaletle yöneteceksiniz. Birileri o parayı buharlaştırdıysa, onun kaynağını ve nedenini ortaya çıkaracaksınız. 
Değerli arkadaşlarım; milleti perişan ettiler gerçekten de. Bugün Sayın Bahçeli ne demiş? “Anadolu'ya milletvekillerini göndereceğim…” Değil mi? “CHP ne yapıyor diye...” Çok memnun oldum, hiç değilse vatandaşla muhatap olurlar. Vatandaş derdini anlatacak bir de MHP'yi bulacak. Gerçekten memnun olurum. Ben söyleyeyim, bir pazara girsinler, bir ayakkabı tamircisine uğrasınlar, bir işsize sorsunlar, bir çiftçiye sorsunlar ya; “bu CHP ne yapıyor?” kardeşim diye bir sorsunlar. Yeni mi keşfettiler bunu? Yani bakın gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi ile gurur duyuyorum. Demek ki Cumhur İttifakı'nın ortağına da yol açıyoruz, "gir milletin arasına" diyoruz, "gir ve gerçekleri gör" diyoruz. Gerçekleri gör ve elini asla ve asla fakirin fukaranın aleyhine gelen kanuna evet dememek için kaldır. İnşallah yaparlar, inşallah yaparlar. 
Efendim, herkesin durumu çok iyi. Saray öyle görüyor, herkesin durumu çok iyi. Şu rakamları hiç kimsenin unutmasın istemem. Milletvekili arkadaşlarımız da not alsınlar, gittikleri her yerde telaffuz etsinler. Bu rakamlar benim değil, devletin resmi rakamları, Temmuz 2021 rakamları: 7 milyon 578 bin 123 kişi asgari ücretin üçte biri kadar gelir elde ediyor. Bir daha ifade edeyim: 7 milyon 578 bin 123 kişi asgari ücretin üçte biri kadar gelir elde ediyor. Geliri çok düşük olduğu için, yani aylık 1192 lira gelir elde ettiği için, bunun altında gelir elde ettiği için bunların sosyal güvenlik primini devlet ödüyor. Senin gelirin yoktur diyor. Erdoğan'ın bu rakamlardan haberi var mı? Cumhur İttifakı'nın bu rakamlardan haberi var mı? Cumhur İttifakı'nı besleyen milletvekillerinin bu rakamlardan haberi var mı? Kendi rakamları, TÜİK'in rakamları... Bunun karşılığında prim yatırıyor devlet, onlara sağlık hizmeti verilsin diye. Aylık geliri asgari ücretin üçte birinden az, üçte birinden az 7 milyon 578 bin kişi... Hâlâ ülkeyi yönettiklerini sanıyorlar. Bu iktidar fakirin fukaranın yanında değil. Bu iktidar halkın yanında değil. Bu iktidar çiftçinin yanında değil. Bu iktidar emeklinin yanında değil. Bu iktidarın yeri Londra'daki tefecilerdir, Türkiye'deki tefecilerdir; onlara destek veriyor. 83 milyon insan Londra'daki bir avuç tefeciye çalışıyor. Sadece finans açısından değil, çiftçi açısından rakam vereceğim. Bunu da gittiğiniz her yerde lütfen anlatın. Gençlik kolları anlatacak, kadın kolları anlatacak, milletvekilleri anlatacak, il başkanları, ilçe başkanları anlatacak, il genel meclis üyelerimiz anlatacak, belediye meclis üyelerimiz anlatacak, namuslu, dürüst, çalışan, halkın çıkarlarını savunan sivil toplum örgütü üyeleri de anlatacak. Çiftçilere de ihanet ediyorlar. Rakam vereceğim: Buğdayı biz ton başına 2250 liradan alıyoruz. Gidiyoruz çiftçiden Toprak Mahsulleri Ofisi 2250 liradan buğdayı alıyor. Yetmiyor, dışarıdan buğday alıyoruz, ton başına 3343 lira ödüyoruz. Yani yüzde 48 dışarıdaki çiftçiye daha fazla para ödüyoruz. Arpayı 1750'den alıyor Türkiye, kendi çiftçisinden 1750'den alıyor. Yetmediği için dışarıdan alıyor, 3180 liradan alıyor tonunu; yüzde 82 daha fazla para ödüyor oraya. Bir örnek daha vereyim, nohut: 4050 liradan kendi çiftçimizden alıyoruz, üreticimizden alıyoruz. Yetmediği için dışarıdan tonunu 9 bin liradan alıyoruz. Fark yüzde 121. Yeşil mercimek: 4150 liradan alınıyor; kamu, devlet 4150'den alıyor. Yetmediği için dışarıdan 12 bin 160 liradan tonunu alıyoruz. Yüzde 195 zamlı alıyoruz. Şimdi ben Ak Parti'ye ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren, geçmişte oy veren ve bugün de kendisini kararsız gibi gören veya "oy vermeye devam edeceğim" diyen vatandaşlarıma sesleniyorum: Elinizi vicdanınıza koyun. Bu hükümet bizim çiftçimize mi çalışıyor, yabancıların çiftçisine mi çalışıyor? Bu rakamlar benim rakamlarım değil. Gümrükte kaç lira ödenmişse belli zaten, açın gümrük beyannamelerine bakın. Toprak Mahsulleri Ofisi kaça alıyor, oraya da bakın ve kıyaslayın. Bu hükümetin, Erdoğan şahsım hükümetinin bu devlete ve bu hükümete, artı bu millete vereceği hiçbir şey yoktur. Gerçekten de çiftçi perişan vaziyette. Sen bütün parayı dışarıya ödüyorsun, kendi çiftine ödemiyorsun. Emekliye ödemiyorsun, esnafa ödemiyorsun, destek olmuyorsun, ne olacak bu memleketin hali? Bu soru kafalarda ama söyledim konuşmanın başında, hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye zengin ülkedir, Türkiye güçlü ülkedir. Kendi çiftçimiz için, kendi sanayicimiz için, kendi üreticimiz için, kendi besicimiz için çalışırsak, Türkiye kısa sürede düzlüğe çıkar. Yabancıya değil, bu memlekete çalışacağız, bizim insanımıza çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım; 98 yıllık bir cumhuriyetten söz ettim. 7 yıl arka arkaya dolar bazında milli gelirin düştüğü dönem, Erdoğan şahsım hükümeti dönemidir. İkinci Dünya Savaşı'nda böyle bir şey olmadı. Kıbrıs çıkarmasında olmadı. Büyük Marmara depreminde böyle bir şey olmadı. Kore Savaşı'nda böyle bir şey olmadı. 7 yıldır arka arkaya kişi başına gelir dolar bazında düşüyor. İlk kez cumhuriyet tarihinde karşılaştığımız bir rakamdır. Bunun topluma faturası 227 milyar dolardır. 7 yılın topluma maliyeti 227 milyar dolardır ve Türkiye ilk 20 liginden düşmüştür. "İlk 10'a çıkaracağız" diyorlardı, ilk 20'den düştüler. Dolayısıyla her vatandaşımın düşünmesi lazım. Böyle bir tablo var ama değerli arkadaşlarım, biz eleştiriyle beraber çözüm de üretmek zorundayız. Kış geliyor, yağmur gibi zamlar geldi. Çıktık, önce enerji sektörünün bileşenleri ile bir araya geldim, onlarla konuştum, dertlerini dinledim, sıkıntılarını anlattılar ve arkasından çıkıp bir açıklama yaptım. Elektrik üreticileri ve dağıtım firmaları ciddi sorunlarla karşı karşıyalar, iflas tehlikesiyle karşı karşıyalar. Bu fiyatları bir şekliyle yansıtacaktır. Kime? Evde oturan vatandaşa ve çıktım kendimi sorunlu bularak -iktidarda değiliz ama bu millet için çalışıyoruz- dedim ki iktidara, çağrı yaptım: Bir karakış fonu kurun. Bu fonu mutlaka garibanlar için, düşük gelirliler için kullanın. Doğalgaz, elektrik, su; bütün bunlar, faturalar ağırlaşacak. İfade ettim ve kış aylarında elektrik faturalarında KDV'yi kaldırın dedik. TRT payını kaldırın en az yüzde 20 vatandaşın bütçesinde bir rahatlama olacak elektrik faturasında. Aynı şekilde doğalgaz ve mutfak tüpünde KDV'yi, ÖTV'yi kaldırın dedik. Aynı şekilde tarifeli sisteme geçin, kademeli fiyat tarifesi uygulayın dedik, düşük gelirler daha düşük bir fatura ödesinler diye. Değerli arkadaşlarım, bunları söylerken aslında dünyayı da izliyoruz, dünyadaki gelişmeleri de izliyoruz. Dünya ne yapıyor, bizimkiler ne yapıyor, ona da bakıyoruz. Dünyadaki gelişmeleri, akılcı politikaları takip ediyoruz ama onlar takip etmiyorlar. Bakın Fransa, aylık geliri 2 bin avronun altında olanların tamamına her ay 100 avro para verecek, 100 avro verecek. İtalya, doğalgaz faturalarının devlet tarafından, düşük gelirliler için devlet tarafından ödenmesine karar verdi. Almanya, doğalgaz faturalarındaki vergi yükünü düşürme kararı aldı. Belçika, 760 milyon avroluk paket açıkladı. Çekya, enerji üzerindeki vergileri kaldıracağım dedi. Bizimkiler ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyorlar değerli arkadaşlarım. Ama vatandaşlarıma söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin olduğu yerlerde, en büyüğünden en küçüğüne kadar, karakış fonu benzeri bir çalışmayı büyük ölçüde tamamladık. Bir vatandaşımız doğalgaz faturası, elektrik faturasını ödeyemez noktaya gelirse, belediyelerimiz devreye girecek. Onların yapmadığını biz yapacağız. Gönül isterdi ki, biz iktidar olalım ve gönül isterdi ki bütün Türkiye'de sıkıntıyla karşı karşıya olanlara biz yardım edelim. 
Ankara Büyükşehir Belediyemiz hemen karakış destek paketini açıkladı: İhtiyaç sahibi ailelere 400 milyon liralık doğalgaz yardımı yapacak. Bunların yapamadığını, hükümetin yapamadığını, sarayın yapamadığını yapacağız. Aralık ayında 220 bin ailenin başkent kartına 500 lira ayrıca ilave para yatacak. Yılbaşından itibaren 20 bin evladımızın okul servisi harcamalarının tamamı karşılanacak. “Karakış fonu kur” dedim sana, akıl verdim. Otur, üzerinde çalış dedim. Milleti perişan etme dedim. Sana yol gösterdim. Senin çevrenin sana göstermediği aklı sana verdim ama sen bildiğini okuyorsun. Ama bizim belediyelerimiz vatandaşın yanında, halkının yanında hiçbir ayrım yapmadan. Onun da altını çizeyim, hiçbir ayırım yapmadan: AK Partiliymiş, MHP'liymiş, falan partiliymiş, yok. Herkese eşit davranarak ve herkesi kucaklayarak. Neyin felsefesi bu? Cumhuriyet Halk Partisi'nin felsefesi. Neyin yönetimi bu? Cumhuriyet Halk Partili yönetimi. Gönül isterdi ki bunu Türkiye genelinde bütün yerlerde yapalım. O günler de inşallah gelecek gelecek. Gelecek gelmekte olan diyoruz ve gelecek. 
Sadece bunları yapmıyoruz tabii, her bir sektörün sorunlarıyla da belediye başkanlarımız ilgileniyorlar. Karabağlar Belediyesi'ne gittim, mobilyacılarla bir araya geldik. Mobilya sektörü bizim açımızdan çok önemli, Türkiye açısından çok önemli. Ara eleman bulamıyorlar, yetişmiş eleman bulamıyorlar. Bunların yapamadığını yaptık orada, mobilya akademisini kurdu belediyemiz. Mobilya Akademisi, ara eleman yetiştirecek. Bilgisayarlarla donatıldı. Elemanlar gelecek, yetişecekler, işleri hazır olacak. Bakınız bizi dinleyen bütün vatandaşlarıma sesleniyorum: Ülkeyi yönetemiyorlar, karakış geliyor, seslerini daha iyi çıkaramıyorlar. Sürekli sıkıştırıyoruz, şunu şunu yap diye, yapamıyorlar, yapmıyorlar, talimat alamadıkları için yapmıyorlar ama biz kendi belediyelerimizin olduğu yerlerde vatandaşlarımızın rahat etmesi için, bu karakışı en azından en az hasarla atlatmaları için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Bir şey daha önereyim, gene Erdoğan'a öneriyorum, senin lehine öneriyorum. Bir muhalefet ister ki, çok daha kötü bir tabloyla karşı karşıya bıraksınlar Türkiye'yi ama biz öyle istemiyoruz. Biz milletimizin hakkını, hukukunu savunuyoruz. Asgari ücret 2825 lira. Açlık sınırı 3093 lira. Bu da cumhuriyet tarihimizde bir ilktir. Asgari ücret, açlık sınırının altında. Erdoğan'a yine tavsiye, yaparsan sen oy alacaksın, millet takdir edecek seni. Hemen Asgari Ücret Tespit Komisyonu davet et, çağır; en azından şunu yap. Asgari ücret açlık sınırının altında olmaz, Türkiye böyle bir ayıbı taşımaz. Lütfen gereğini yapın. Asgari ücreti, net ödemeyi açlık sınırının üstüne çıkarın. Türkiye için Türkiye'yi bu ayıptan kurtarın demen lazım. Söylüyorum, bir daha söylüyorum, sizle de söyleyin, Plan Bütçe Komisyonunda görev alan arkadaşlarım da söylesinler. Adı üstünde asgari ücret, açlık sınırının altında; böyle bir rezaleti de hiç yaşamadık. Bunun da düzeltilmesi lazım. Bu konuda da arkadaşlarımın çaba harcaması gerekiyor değerli arkadaşlarım. Bir ton kömürün fiyatı asgari ücreti geçti. Eğer bir ton kömürün fiyatı, asgari ücreti geçtiyse, bu kışın karakış olacağını Erdoğan'ın bilmesi lazım. Aklı varsa, bilgisi varsa bilmesi lazım. Bir ton kömür asgari ücreti geçti. Peki nasıl ısınacak bu adam? Nasıl çoluk çocuğuna bakacak? O ailede yaşanan dramı acaba saray iktidarı bilecek mi? Bilmeyecek, bunun da bilmesi, bunun da bilinmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; öyle bir şahsım ve şürekası var ki, gerçekten utanıyorum. Samimi söylüyorum. Emin olun önümüze konulan tablo, hiçbirimizin kabul etmeyeceği türden bir tablo. Dışarıda tam bir kuzu şahsım, tam bir kuzu ama gözleri gülüyor Biden'ı görünce; onu görünce gözleri gülüyor. Allah aşkına bana söyler misiniz ya, Türkiye böyle bir tabloyla hiç karşılaştı mı? En büyük derdi ne? “Acaba ben onunla bir saat oturabilir miyim? Acaba onunla bir fotoğraf çektirebilir miyim, acaba onunla tokalaşabilir miyim?” Şu geldikleri hale bak, utanmaz mısınız böyle bir şeyden? Bu devletin itibarı yok mu Allah aşkına? Bu devletin bir saygınlığı yok mu Allah aşkına ya? Yeter ki kendisini huzuruna kabul etsin, bir 10 dakika, bir saat bir görüşebilsin. Değerli arkadaşlarım, böyle yapacak ki onun şürekası hep beraber onu kahraman ilan edecekler. "Oturdu, konuştu, meydan okudu, efendim esti gürledi" diye yazacaklar. Şu havuz medyasının da gitmeden önceki manşetleriyle, döndükten sonraki manşetlerini bir kıyaslayın. Ya 180 derece nasıl böyle dönebiliyorsunuz ya? Nasıl bir bel var bunlarda? Gerçekten hayret ediyorum, felaket bir bel var yani bunda. 
Tabii bu şahsım Biden ile görüşüyor ve Türkiye'ye geliyor. Türkiye'ye gelince de çok farklı bir tablo ortaya çıkıyor. 180 derece karakter tamamen değişmiş oluyor. Biden'ı görürken gözleri gülüyordu, Türkiye'ye gelirken çatık kaşlı; efendim tehditler, gözaltılar, hapisler, yalanlar, iftiralar... Sanayiciyi bitiriyor, esnafı bitiriyor, halkı bitiriyor, farklı bir tabloyla karşı karşıyayız. Kağıt toplayıcısını dövdürüyorlar arkadaşlar, alın teriyle kağıt toplayan adamı dövdürüyorlar, elindeki çekçeği alıyorlar. En fakire, en garibana güç gösterisi yapıyorlar. Dışarıda yapamıyor ama içerde garibanlara en ağır güç gösterisini yapıyor, elinde sopayla, bürokratlarının elindeki sopayla bu güç gösterisini yapıyor. Baskıcı yüzünü millete layık görüyor. Dışarıda kuzu, içeride ise kaplan kesiliyor, işin gerçeği bu. Hani diyordu ya, "ver papazı, al papazı" diyordun, ne oldu? Özel uçaklarla transfer yaptı ve papazı gönderdi. "Bu can bu tende kaldıkça alamazsın" diyordu.
Bakın açıkça söylüyorum değerli arkadaşlarım, haksız yere içerde tutulan Demirtaş ve Kavala var. Bir daha ifade edeyim: Haksız yere içeride tutulan Demirtaş ve Kavala var. Benim vicdanım kabul etmiyor. Belki onlar hayatlarının hiçbir döneminde Cumhuriyet Halk Partisi'ne sempati de duymadılar, belki oy da vermediler. Ama bizim görevimiz adalettir, haksızlığa karşı durmaktır. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa, o şeytanlar başka yerde oturuyor. Bunların tek suçu var, pasaportları Amerikan pasaportu değil. Amerikan pasaportu olsaydı bir telefonla çıkarlardı, apronda uçaklar beklerdi, binerlerdi ve giderlerdi. Böyle bir rezaletle Türkiye hiç karşı karşıya kaldı mı? Değerli arkadaşlarım, kimse yanlış anlamasın. Yani onlar içeride kalıyor diye bir özel şeyimiz yok, beklentimiz yok. Tam tersine, onların zaten hapiste tutulmaları yanlış hukukun gereği olarak. 
Değerli arkadaşlarım; gözleri Biden'ı görünce gülüyor ama Türkiye'ye gelince kâğıttan kaplan ve bir şey daha yapıyor baskı, zulüm dışında: Zamlar, yağmur gibi zamlar yağmaya başladı. Saray bunları hissetmez, şüreka da bunları hissetmez ama vatandaş perişan vaziyette. Bakın elektrik bu kısa süre içinde 3 kez zamlandı. Elektrik 3 kez zamlandı. Doğalgaza tam 9 kez zam yapıldı. Son olarak dün sanayide kullanılan doğalgaza yüzde 48,40 oranda zam yapıldı. Elektrik üretim santralleri için yüzde 46,82 oranında zam yapıldı. Bu zamlar kaçınılmaz olarak nereye gelecek? Evlerdeki elektriğe gelecek. Ya o zamları yapacaklar ya da o firmalar iflas edecek. Kömüre yüzde 30 zam geldi. Mutfak tüpüne yüzde 42 oranında zam geldi. Akaryakıt istasyonlarında artık geceleri kuyruk var. Zam gelecek, bu arada depoyu dolduralım diyorlar. LPG'ye 1 ayda 1,5 lira; fiyat oldu 6 lira 66 kuruş. Şeker zammı ise kapıda. Kimse şeker satmıyor, şeker stoklanıyor şu anda. Haberleri var mı onların? Emin olun haberleri bile yok. Çünkü sarayda bunların hiçbirisi görülmüyor. Değerli arkadaşlarım; tüm bu zamlardan sonra gıda fiyatlarındaki artış yüzde 40'ları aşacak. Şu anda yüzde 40'ları buldu. Peki gıda fiyatlarındaki artış yüzde 40'ı bulunca, bu adam, asgari ücretli nasıl geçinecek? Ben sana boşuna mı diyorum, Asgari Ücret Tespit Komisyon Komisyonunu derhal topla diye, boşuna mı diyorum? Karakış fonunu derhal kur diye boşuna mı diyorum? Bilgin yok, birikimin yok, bütün derdin, "Biden bana gülecek mi? Benimle tokalaşacak mı?" Ya sen Türkiye'yi düşün kardeşim, ateşe attığın Türkiye'yi düşün. Değerli arkadaşlarım, bu zam fırtınası öyle görünüyor ki devam edecek. İpin ucunu kaçırdılar, bunlar.
Tabii bütün bunlar olurken bu şahsımın trolleri var, İletişim Başkanlığı var. Trolleri ve İletişim Başkanlığı aracılığıyla, "efendim sen aslansın, sen kaplansın, sen dünya lidersin, sen asrın liderisin" gibi uydur uydur ipe diz. Yaptıkları iş bu. Mutfaktan haberleri yok bunların. Sanıyorlar ki, millet bunu yiyecek, millet bunu yutacak. Ya adam cebine bakıyor, mutfağa bakıyor, pazara bakıyor, alışveriş yaptığı dükkâna bakıyor, esnafa bakıyor; etiketler her gün değişiyor, her gün değişiyor. Adamların dünyadan haberleri yok. Devleti yönetemiyorlar, yönetme güçleri, kapasiteleri artık kalmadı. Değerli arkadaşlarım; aslansın, kaplansın diyorlar, açık ve net söylüyorum: Sen ne aslansın ne kaplansın, sen olsa olsa kâğıttan kaplansın. Kâğıttan kaplan... 
Bütün otokratların sahip olduğu bütün özelliklere sahip. Dünyanın neresinde bir otokrat varsa kıyaslayın, bu şahsımda da aynısı var. Vatandaşı gözü görmüyor. Değerli arkadaşlarım, kendisine seslenelim: Ya arkadaş, ya şahsım; ya bir de şu milletin, şu garibanların haline bir bak kardeşim. Ya bir de bunların gözlerine bir bak bakalım. Hangi dramlarla karşı karşıyalar bunlar. Hangi acılarla karşı karşıyalar bunlar. Buradan net söylüyorum, duysun: Seni Biden kurtaramaz arkadaş, seni Biden kurtaramaz. Sen, senin geleceğin bu milletin elindedir. Nereye gidersen git, ne yaparsan yap, sonunda sandığı bu milletin önüne getireceksin ve millet sana gerekli dersi o sandıkta verecek. Biliyorum, üzülüyorum... Biden'ın gözlerine bakıyorsun, heyecanlanıyorsun ama bu millet senin gözlerine bakınca hiç heyecanlanmıyor ve bu millet demokratik kurallar içinde sandık gelince görevini yapacaktır. Ve biz de -cümlenin, konuşmamın başında söylemiştim- 100’üncü yılında Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız. 
Hepinize en içten sevgi, saygılar sunuyorum.