02.10.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU (2 EKİM 2018)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU (2 EKİM 2018)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Kendi milletine ve devletine güvenmeyip bir Amerikan şirketine güvenen bir hükümetin Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yeri yoktur. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni ve 16 bakanlığı bir Amerikan şirketine denetletiyorsanız sizin sarayda da yeriniz yoktur. Düşün milletin yakasından." dedi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:


Değerli arkadaşlarım, parlamentoda yeni bir döneme başlıyoruz. Şundan herkesin emin olmasını istiyorum; nerede bir haksızlık olursa, nerede bir hukuksuzluk olursa, nerede bir adaletsizlik olursa, halkın partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi onların yanında olacaktır.
Bu cümleyle başlamamın nedeni şu -elbette ki ülkemizi seviyoruz, elbette ki insanlarımızı seviyoruz-bu cümleyle başlamamın nedeni şu: Haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayan herkesin yanında olmak, her şeyden önce bizim görevimizdir. Bu görevi yerine getirmeye özen göstereceğiz. Her yerde, her ortamda bu görevi yerine getireceğiz.
Tabii bu arada aramızda Sayın Enis Berberoğlu var, kendisine de hoş geldin diyoruz. 464 günlük bir esaret yaşadı. Haksız ve hukuksuz olarak hapiste tutuldu. Bu esareti aştık, dün parlamentoda yemin etti, şimdi görev demokrasi üzerine düşen gölgeyi kaldırma görevi Anayasa Mahkemesinin. Bu ayıba Anayasa Mahkemesinin son vermesi lazım, bekliyoruz hep beraber, hep birlikte bekliyoruz. Sorun Enis Berberoğlu sorunu değildir, sorun bir demokrasi sorunudur, sorun milletvekillerine verilen anayasal hakkın ihlal edilmesi sorunudur. Dolayısıyla sorunu sadece bir milletvekiline indirgersek haksızlık yapmış oluruz. Demokrasi standartları eğer yükselecekse, Enis Berberoğlu davası bu konuda mihenk taşıdır.
Tabii hapiste çok sayıda arkadaşımız var. Ece Sevim Öztürk dört aydır tutuklu, gazeteci. Hiçbir günahı yok, ama “atın içeri” deniyor, içeride. İsminaz Temel, bir yıldır cezaevinde, sadece cumartesi annelerinin haklarını savunduğu için. Cumartesi annelerinin haklarını arayışlarını hukuklarını adaletlerini hep birlikte savunuyoruz. Demokrasi varsa sadece bizim için değil, sadece bir kesim için değil, demokrasi hepimiz için geçerli bir kavramdır. İnsanlar şiddete başvurmamak kaydıyla anayasal haklarını her zaman kullanabilirler, kimseden izin almalarına gerek de yoktur. Bütün çağdaş demokrasilerde olan standartların bizim ülkemizde de olması gerekir. Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, aynı şekilde hapiste çok sayıda gazeteci var. Parti Meclisi üyemiz Eren Erdem niye hapiste, hangi gerekçeyle hapiste Eren Erdem? Efendim yurtdışına kaçacak. Niye kaçsın? Dokunulmazlığı olmadığı dönemde defalarca gitti geldi. Efendim Eren Erdem FETÖ’cü... Siz FETÖ’yle kol kola gezerken, beraber malı götürürken Eren Erdem burjuvazi diye sizi eleştirdi, FETÖ’yü eleştirdi. Ama o şimdi hapiste, parası olanlar, dayısı olanlar dışarıdalar. Hatta bazıları önemli görevlere getiriliyorlar. Bunun bizim gözümüzden kaçtığını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Aynı şekilde akademisyenler hapiste, aynı şekilde öğrenciler hapiste, aynı şekilde işçiler hapiste, avukatlar hapiste.
İşçi deyince, Flormar işçileri aramızda, hoş geldiniz diyorum. Şimdi ne istiyor işçiler? En somut anlatımla, anayasadaki haklarını kullanıyorlar, bize engel olmayın diyorlar, biz sendika kurmak istiyoruz. Yasak mı sendika kurmak? Hayır, yasak değil. Sendikayı kuruyorlar, gidip üye oluyorlar. Niye sendikaya üye oldunuz diye 132 işçinin işine son veriliyor ve şimdi onlar suçlu konumda, ama patron suçlu değil. Bir Fransız şirketi, eğer bu Fransız şirketi Fransa’da aynı tabloyla karşılaşsaydı yer gök inlerdi. Ama bizde 132 işçinin işine son verilir, kapının önüne konulur, içerideki işçilerle konuşmasınlar diye tel örgü örülür, konuşmak için sesli araçları var, ona da el konulur. Bağırmayacaksınız, konuşmayacaksınız, slogan atmayacaksınız, sesinizi çıkarmayacaksınız diye ve bunu da demokrasi diye bize yutturacaklar. Değerli işçi kardeşlerim, sendikaların size sahip çıktığından çok daha fazla halkın partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi size sahip çıkacaktır. Gönül isterdi ki sadece üye olduğunuz sendika değil, diğer sendikalar, konfederasyonlar da size sahip çıksaydı. Siz hak arıyorsunuz, sendikalı olmak istiyorsunuz, mücadele ediyorsunuz. Şimdi sizlere Anayasadan bir bölüm okumak istiyorum. Anayasa madde 49: “Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.” Sizin hakkınız, çalışacaksınız. Nasıl? Ödev olarak bileceksiniz, ücret alıyorsam burada çalışacağım, hakkınızı yerine getiriyorsunuz. “Devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” Kim söylüyor? Anayasa söylüyor. Hangisini yaptılar? Hiçbirisini yapmadılar. Geliyorum madde 51: “Sendika kurma hakkı: Çalışanlar ve işverenler üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme hakkına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz” diyor. Siz sendikaya üye oluyorsunuz diye, anayasaya aykırı hukuka aykırı insan haklarına aykırı evrensel hukuka aykırı olarak sizin görevlerinize son veriliyor, açlığa mahkûm ediliyorsunuz. Siz haklısınız, sonuna kadar biz sizi destekleyeceğiz ve desteklemeye de devam edeceğiz. Mücadeleyi yapın, yanınızda olacağız.
Bu arada işçi demişken, 3. Havaalanında şu anda hapiste olan 24 işçi var. Bunlar ne istiyorlardı? Eyleme katılan işçiler, yani sendika kurmak isteyen işçileri işten atmayın diyorlar. Habersiz bir şekilde işten atılanlar var, bunları geri alın diyorlar. Servis sorunumuz var, gidip gelişte sıkıntı yaşıyoruz, servis sorunumuzu çözün diyorlar. Yatakhanede, lavaboda banyoda temizlik yok diyorlar, tahtakurusu kanımızı yiyor içiyor, bu tahtakurusunu yok edin diyorlar. Maaşların tamamını banka hesabına yatırın diyorlar, elden vermeyin. Ne demek elden vermek? Elden verirseniz hem sigortalı gösterilmiyorlar, hem vergi vermiyorlar. Böylece bir haksızlıkla karşı karşıya kalıyorlar. Geçmişe dönük ücretlerimiz var, bunu verin diyorlar. İş cinayetleri çözülsün diyorlar, her gün işçiler ölüyor, işçiler kaza yapıyor ve yaralanıyorlar, bunları engelleyin. Altı aydır maaşını alamayan işçiler var, bunların paralarını bankaya yatırın diyorlar ve bize işçi kıyafeti verin diyorlar. Bu talepte bulundular diye 24 işçimiz şu anda hapiste. Cumhuriyet Halk Partisi grubundan bu partinin genel başkanı olarak hapisteki bütün işçilere Cumhuriyet Halk Partisi grubundan selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyoruz. Ne yapıyor işçiler? Çalışmak istiyorlar, alın teri dökmek istiyorlar, evlerine helal ekmek götürmek istiyorlar. Yolsuzluk yapmıyorlar, malı götürmüyorlar, vurgun yapmıyorlar, tefecilik yapmıyorlar; çalışmak, üretmek, kazanmak, evlerine helal ekmek götürmek istiyorlar. İktidar partisi tek adam rejiminde bunlara tahammül edemiyor. Biz sizin hakkınızı sonuna kadar savunacağız.
Aramızda cumartesi anneleri de var, hoş geldiniz. Grubumuza şeref verdiniz, onur verdiniz. 1995 yılından bu yana diyorlar ki, bizim çocuklarımızın mezarı nerede onu gösterin. En azından gidelim, bayramlarda mezarının başında bir Fatiha okuruz, bir yeri olsun bizim çocukların, gözyaşı dökeriz en azından 1995’ten bu yana. Ne yapıyorlar? Galatasaray Meydanında oturuyorlar, belli bir süre oturuyorlar, sonra evlerine gidiyorlar. Cam çerçeve kırılıyor mu? Hayır. İnsanlara hakaret yapılıyor mu? Hayır. Bir taşkınlık yapılıyor mu? Hayır. Zaten bunlar anne, bunları yapamazlar, annenin gönlünde bunlar olmaz zaten. Anne evlat yetiştirir, anne evin direğidir, anne bize dil öğretir, sevgiyi öğretir, kardeşliği öğretir, birlikte yaşamayı öğretir, anne “aman çocuklar kötü işlerle uğraşmayın” diye bizi uyarır. O nedenle cennet annelerin ayakları altındadır. Sevgili anneler, hiç endişe etmeyin, cennet sizin ayaklarınızın altındadır. Siz sevgiyi hoşgörüyü ve kardeşliği bütün dünyaya gösteriyorsunuz. Efendim niye toplanıyorsunuz diye baskılar, niye toplanıyorsunuz diye coplar biber gazları. Haksızlıktır, hukuksuzluktur, günahtır, böyle bir şeyi annelere reva görmek doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım, bir şeyi söyleyeceğim, bu dış politikada çok büyük sorunlarımız var, ama belki bir grup toplantısını tümüyle dış politikaya ayırmak lazım. Ama dış politikada bir kural vardır, içeride neyseniz dışarıda da öyle olacaksınız, içeride neyi söylüyorsanız dışarıda da onu söyleyeceksiniz, çifte standart yapmayacaksınız. Kudüs başkent olarak ilan edildi. Nerede? İsrail’de. Ne yapıldı? Hep beraber, 80 milyon hep beraber itiraz ettik. Ülkeyi yöneten, tek başına ülkeyi yöneten Erdoğan miting yaptı, “bunun hesabını soracağız” dedi, “Filistinli kardeşlerimizle kucaklaşacağız” dedi, “Kudüs’te büyükelçilik açacağız” dedi. Aradan bir süre geçti, ne oldu? Gitti Birleşmiş Milletlere konuştu, Filistin’le ilgili ağzından bir cümle çıktı mı? Bir cümle çıkmadı. AK Partiye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, senin vicdanına sesleniyorum vicdanına! Eğer Filistinliler böyle kalsın diyorsan, oyunu vermeye devam et. Hayır, Filistinlilerin haklarını sonuna kadar savunacağız diyorsan yönünü Cumhuriyet Halk Partisine çevirmenin zamanıdır artık. O kadar ki, İsrail’den gelenler vizesiz gelirler Türkiye’ye, Filistinliler vize almak zorundadırlar ve bize diyorlar ki, bunu hatırlatmayın millete. Filistin topraklarında bu ülkenin çocukları yatıyor, Filistin’in bağımsızlığı için yatıyor. Biz onları unutmadık. Filistinlileri ve onların haklarını savunmak bizim görevimizdir. Dışarıya gideceksiniz başka konuşacaksınız, içeriye gelip ahkâm keseceksiniz. Bu çifte standarda tahammül edemiyorum. Bu çifte standardı milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum, gittiğiniz her yerde anlatın, bunların gerçek yüzü nedir millet görsün.
Değerli arkadaşlarım, ekonomik krizin başındayız. Daha henüz mutfaklara tam yansımış değil, daha henüz çiftçiye tam yansımış değil, daha henüz esnafa tam yansımış değil. Sorun nedir? Sorun şudur: 2001’de bir krizden sonra iktidar oldular, bir ekonomik krizden sonra iktidar oldular. 16 yıldır yönetiyorlar, tek başına yönetiyorlar. İstedikleri kanunu çıkarıyorlar, istedikleri bütçeyi yapıyorlar, 16 yılın sonunda Türkiye yeniden bir ekonomik krizle karşı karşıya. Efendim ekonomik krizin sebepleri ne? Türkiye’nin yönetilmemesi. Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor, yönetilmiyor Türkiye. Eğer Türkiye insan gibi yönetilseydi, akılcı yönetilseydi, devlet geleneklerine bağlı kalınarak yönetilseydi böyle bir ekonomik krizle Türkiye karşı karşıya kalmazdı. Ne yaptılar? Aşırı borçlandılar. Dünya kadar vergi topladılar yetmedi, kim önüne geldiyse borçlandılar. Faiz yükü aldı başını gidiyor, tefecilere teslim olan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme de yaptılar, ne varsa sattılar yine yetmedi. Çünkü tefecilerin faizi çok yüksek, öyle yüzde 1-2 değil. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, tefecinin faizini ödemek için de borçlanıyorlar. Geldiğimiz nokta budur.
Değerli arkadaşlarım, Londra’ya gidiyorlar, Washington’a gidiyorlar, New York’a gidiyorlar, Berlin’e gidiyorlar. Ne için? Yeniden bize borç para verin diye. Yalvarıyorlar, yeniden bize borç para verin diye. Biz bu krizi aşarız, bize ne olursunuz nefes alacak para verin diye. Tefeci diyor ki, benim şartlarım var, şartlarımı yerine getirirsen sana borç para veririm diyor. Sadece borçlanmadılar, her şeyi dolara bağladılar. Bunların döneminde 16 yılda Türk Lirası ikinci sınıf paraydı, bir numaralı para dolar. Dolarla ihale yapıyorsun, dolarla garanti veriyorsun, dolarla ücret belirliyorsun, dolarla kiralar belirleniyor, her şey dolarla. Şimdi efendim Türk Lirasına döneceğiz. Dön kardeşim. Diyoruz ki, Türk Lirasına döneceksen, dolarla yaptığın ihaleleri Türk Lirasına çevir, ama çevirmiyor, çeviremez. Niye çeviremeyeceğini birazdan anlatacağız. Ve bunun sonucu olarak iğneden ipliğe, mercimekten tutun ete kadar, ulaşımdan tutun doğalgaza kadar, elektrikten tutun mercimeğe kadar iğneden ipliğe her şeye yağmur gibi zam geliyor. Şimdi beyefendi öfkeleniyor, vay nasıl zam yaparsınız? Sen elektriğe nasıl zam yapıyorsun, doğalgaza nasıl zam yapıyorsun? Sana bunu kim soruyor, esnaf sorabiliyor mu? Soramıyor. Sanayici sorabiliyor mu? Soramıyor. Çiftçi sorabiliyor mu? Soramıyor. Esnafın da çiftçinin de sanayicinin de emeklinin de sesi ve sözü olarak sadece ve sadece CHP soruyor, biz soruyoruz.
Tabii sorumlu bulacaklar, kim yapıyor bunları? Dış güçler. İyi de, 16 yıldır memleketi sen mi yönetiyorsun, dış güçler mi yönetiyor? Yönettiğini söylüyorsun, bu zam yağmuru ne? Kışı göreceğiz hep beraber, karamsar bir kış geçireceğiz. Ama Mart’ta Allahın izniyle bu ülkeye baharı getireceğiz hep beraber.
Güvenmediler ekonomiyi düzelteceğiz dediler, Yeni Ekonomi Programı açıkladılar; 16 yılın sonunda yeni ekonomi programı. Neymiş? Efendim ekonomiyi düzeltecekmişiz. 16 yılda bozdular, bir yılda düzeltecekler, üç yılda düzeltecekler. Yüksek enflasyona artık alışacağız, öyle diyor yeni ekonomik program, yüksek enflasyon. İşsizlik artacak, vergiler artacak, özelleştirmeler artacak, devlet daha fazla faiz ödeyecek ve devlet daha az yatırım yapacak. Yine ekonomik programın özeti budur, yani ekonomide durgunluk olacak. Sadece bir örnek vereyim, hafızalarınızda lütfen tutun. Türkiye’nin yılsonuna kadar ödeyeceği borç 26 Milyar Dolar, yılsonuna kadar 26 Milyar Dolar para ödemesi lazım. Ama bir de cari açık var, onun da miktarı 12 Milyar Dolar. Toplam 38 Milyar Dolar Türkiye’nin para bulması lazım. Şu anda Merkez Bankasının net rezervi 28 Milyar Dolar, borca yetmiyor. Ülkeyi bu hale getirdiler. Bu memleket bu hale gelecek durumda mıydı? Bu hale getirdiler.
Şimdi ne olacak? Diyorlar ki, biz daha fazla faiz ödeyeceğiz, faize karşılar ya. Okuyorum, bunların rakamlarını okuyorum, Yeni Ekonomi Programının rakamını okuyorum: 2018’de ödeyecekleri faiz 81 Milyar 400 Milyon lira, eski parayla 81 Katrilyon lira faiz ödenecek bu yıl. Seneye 2019’da ödenecek faiz 81 Milyar değil, 124 Milyar 700 Milyon lira, yani 124 Katrilyon lira faiz ödeyecekler. Geçiyorum 2020’ye, 124 Milyar değil, 156 Milyar 200 Milyon Lira faiz ödeyecekler. Peki, 2021’de 156 Milyar değil, 180 Milyar 700 Milyon Lira faiz ödeyecekler. Yani çalışacağız, koşturacağız, üreteceğiz, vergi ödeyeceğiz, tefeciler rahat etsinler diye. Bu faizi kim ödüyor? Sarayda oturan zat mı ödüyor? Hayır, bu ülkenin fakir fukarası ödüyor, işçisi çiftçisi memuru emeklisi yeni doğan çocuğu hepsi faizciler ve tefeciler için çalışacak.
Peki, vergi... Vergi de çok artacak. Bu faizi nereden ödeyecekler? Vatandaştan toplayacakları vergiyle... 2018’de 644 Milyar Lira vergi alacağız diyorlar, 2020’de verginin miktarı 1 Trilyon 26 Milyar Lira olacak. Yeni parayla söylüyorum, bu kadar vatandaştan vergi alacağız diyorlar. Yetiyor mu? Hayır, bir de ne varsa satmaya devam edeceğiz diyorlar. 2018’de 8 Milyar Lira, 2020’de 22 Milyar Liralık özelleştirme yapacağız diyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu krizin faturası kime çıkıyor? Hepiniz biliyorsunuz aslında, ama eksik biliyoruz, krizden kim etkilenir kim etkilenmez? Önce bu tespiti yapmamız lazım. Üç grup var, Türkiye’de üç grup var; bir, saray; iki, sarayın çevresi; üç, halk.
Saraya bakalım, 1100 odalı saray. Kriz var mı sarayda? Vallahi kriz yok, billahi de kriz yok. Her türlü yemin ederim sarayda kriz yok. Her şey var, badem unu sarayda var, badem sütü var, ejder meyvesi var, bilmem Smoothie’li, bilmem neler var, bunların hepsi var. Asla ve asla ev kirası yok, elektrik parası yok, doğalgaz parası yok, her şey bedava. Burada kriz var mı? Sarayda kriz yok. Yani Erdoğan ne diyor? “Kriz mriz yok” diyor. Doğru diyor, saraya bakıyor, mutfağa bakıyor, elektriğe bakıyor, doğalgaza bakıyor, cebindeki dolarlara bakıyor her şey yerli yerinde, sürekli artıyor. Ne krizi diyor, kriz yok. Peki, bir de buradaki kural ne? Kural şu: Her türlü israfı yapabilirsin, çünkü her türlü israf aynı zamanda itibardır. İsraf haramdır, israf günahtır, her şeyin israfı haramdır, ama bu israfı itibar olarak görüyor “benim itibarımdır” diyor. Dünya israf edenleri ayıplar, israf her yerde ve her inançta doğru kabul edilmez.
Bir de sarayın çevresi var. Bunlar sarayın dışında, ama sarayın beslemeleridir bunlar. Bunlar her türlü en büyük ihaleleri bunlar alırlar, dolar bazında alırlar. Köprü geçişleri de dolarladır, bunların fiyatları da dolarladır. Köprüden geçersiniz dolar üzerinden para ödersiniz. Bunları kriz etkiler mi? Hayır. Dolar olmuş 7 lira, dolar olmuş 6 lira, bunlar için hiç fark etmiyor. Dolar ne kadar yükselirse, bunların kârı da o kadar artar. Sadece müteahhitler mi? Hayır, beslemeciler var. Havuz medyası var. Bakın bu medyadan hiç şikâyet gelmez, hiç ama. Çünkü hepsi beslenirler. Yazı yazarken bir yerden talimat gelir şöyle yazacaksınız. Bunların temel kuralı nedir? Saraya koşulsuz itaat, saraya koşulsuz itaat eden beslemeler müteahhitler havuz medyacıları, asla ve asla krizden etkilenmezler. Onlar için kriz söz konusu değil.
Geliyorum, krizden kim etkilendi? İşçi, zamlar arttı, işçinin aylığı arttı mı? Hayır. Emekli... Emeklinin maaşı arttı mı? Hayır. Memur... Memurun maaşı arttı mı? Hayır, ama bütün fiyatlar arttı. 30 arttı, 40 arttı, 50 arttı, yüzde 100 artanlar var, ama aynı yerde duruyor. Dolayısıyla halk, Osmanlının deyimiyle avam, bu krizin yükünü çekecek. Henüz daha sırtındaki yükü tam hissetmiş değil, önümüzdeki süreçte daha iyi hissedecek ve ben bütün halkıma sesleniyorum, hangi partiden olursa olsun. Çünkü halk dediğimiz kitlenin içinde CHP de var, AK Parti de var, MHP de var, Saadet Partisi de var, Vatan Partisi de var, bütün vatandaşlarımız var. Emekliler var, işçiler var, işsizler var, hepsi var. Yükü sizin sırtınıza yıkacaklar, yükü sizin sırtınıza yıkacaklar! Bu konuda önümüzdeki günlerde tabloyu çok daha net göreceksin ve senin sesin olan, senin sorumluluğunu paylaşan, senin derdini her ortamda anlatan Cumhuriyet Halk Partisine daha fazla kulak ver kardeşim, senden bunu bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi efendim kim stokçuluk yapıyorsa onu suçlamaya başladı. Ne suçluyorsun kardeşim, sen devlet değil misin? Tek başına devletsin, kim yapıyorsa git yakasından tut. Efendim bana ihbar edin. Vatandaşları ihbar etmeye davet ediyor. Vatandaş muhbir mi kardeşim? Sen görevini yapsana, stokçuluk yapan senin adamların zaten, köşeyi dönen senin adamların, dolar istifleyenler senin adamların, sen zaten baronların adamı değil misin dolar baronlarının? Onları korumuyor musun, onların yanında değil misin? Beş saatte 84 bin dolar para kazandırmadın mı? Bunların hepsinin belgeleri de var, hepsinin dokümanları da var. Esnafı suçlayacak. Kime... Gücü ona yetiyor, çünkü esnaf korkudan ses çıkaramıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi az önce dedim, her tarafa koşturuyorlar. New York’a, Washington’a, Berlin’e, ne olursunuz bize para verin. Tefeciler diyor ki bir dakika, para vereceğiz, ama biz sana güvenmiyoruz, senin ne yapacağını bilmiyoruz. Efendim biz Yeni Ekonomi Programı açıkladık, bak burada hükümler var. Diyorlar vallahi kusura bakmayın, biz güvenmiyoruz. Ne olacak? Sen bir Amerikan danışmanlık firması tut, o gelsin her üç ayda bir denetlesin, ben onun raporuna güvenirim. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ne yönetimine, ne de kendisine güvenmem diyor. Ve gittiler Amerika’da açıklama yaptılar. Ne diyor? “Yeni program bünyesinde kurulan maliyet ve dönüşüm ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile anlaşmaya karar verdik, 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte, yani her üç ayda bir kontrol edecek” diyor. Tabii yanlış söylüyoruz, maliyet ve dönüşüm ofisi değil, doğrusu kamu maliyesi ve dönüşüm ofisi. Değerli arkadaşlarım, üç ayda bir gelip denetleyecekler. Şimdi bu söylendiği zaman, “bu sıradan bir sözleşme kardeşim, niye bu kadar gürültü koparıyorsunuz” diye bir sürü laf söylediler. Şimdi ben Erdoğan’a 10 soru soruyorum. Eğer sarayda beni dinliyorsa not alsın. Not almaktan acizse, kendisine bu 10 soruyu göndereceğim, 10 sorunun cevabını 81 milyon vatandaşım adına bekliyorum.
Soru 1: Erdoğan’a göre yaşadığımız ekonomik krizin sorumlusu dış güçlerdir. Dış güçlerin başında da Amerika ve Trump geliyordu, kendisi söylüyordu. Peki, krizi aşmak için kimden liderlik istiyorsunuz? Bir Amerikan danışmanlık şirketinden… Bizi batırıyorlar dediğiniz bir ülkenin şirketinden sizi kurtarmasını hangi akılla bekliyorsunuz?
Soru 2: Erdoğan’a göre bunlar ezanımıza, bayrağımıza saldıranlardı. Peki, ezanımıza bayrağımıza saldıranlardan para karşılığı yardım istemeyi bu millete nasıl anlatacaksınız? Hangi yüzle yaptınız bu anlaşmayı? Daha acı olanı ise, bu tutumunuz, ben bu ekonomiyi yönetemiyorum gelin siz yönetim” anlamına gelmiyor mu?
Soru 3: Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde kamu maliyeti değişim ve dönüşüm ofisi olacak. Güzel ve bu ofiste 16 bakanlıktan temsilci olacak. Bunların aldıkları her karar, yaptıkları her uygulama, düzenledikleri her rapor üç ayda bir McKinsey tarafından kontrol edilecek. Türkiye’de bunu yapacak kurum kuruluş ya da şirket yok mu? Bunu içinize nasıl sindirdiniz?
Soru 4: Devletin kozmik odasını FETÖ’ye teslim ettiniz, şimdi de devletin tüm mali bilgilerini, ezanımıza ve bayrağımıza saldıranlara teslim edeceksiniz. Bunu hangi ahlaki temele dayanarak yapacaksınız?
Soru 5: Size Türkiye’de liderlik yapacak olan McKinsey’e bu işi ihaleyle mi, yoksa birilerinin tavsiyesi üzerine mi verdiniz? Tavsiye üzerine verdiyseniz, size bu şirketi kim ya da kimler önerdi?
Soru 6: Bu anlaşmanın tutarı, kapsamı ve süresi nedir? Bunları açıklayacak mısınız? Biliyorum ki açıklamayacaksınız. Ezanımıza bayrağımıza saldıranlar bunu biliyorlar, ama necip Türk Milleti bunu öğrenemeyecek. Bu tutum aynı zamanda sizin gayri yerli ve gayri milli karakterinizi göstermiyor mu?
Soru 7: Diyorsunuz ki, söz konusu danışmanlığın hiçbir icra fonksiyonu ya da yetkisi olmayacaktır. Fonksiyonsuz ve yetkisiz bir şirkete hangi vicdanla milyonlarca dolar para ödeyeceksiniz? Fonksiyonsuz ve yetkisiz bir şirket neden üç ayda bir 16 bakanlığı denetlesin?
Soru 8: Allah aşkına, neyin nasıl tasarruf edileceğini Türkiye’de hiç kimse bilmediği için mi McKinsey firmasından milyon dolarlar ödeyip görüş alacaksınız?
Soru 9: Sevgili Erdoğan, 15 Mart 2015 tarihinde Balıkesir’de yaptığın konuşmada, “benim derdim ne biliyor musunuz, bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” diyordun. McKinsey ile yapılan anlaşma, devleti bir şirket gibi yönetme arzusundan mı kaynaklanmaktadır? Bu anlaşım, hanedan devlet anlayışı değil midir?
Soru 10: McKinsey’in üç ayda bir düzenlediği raporları kamuoyuna açıklayacak mısınız? Açıklayamazsınız. Ezanımıza bayrağımıza saldıranlar raporları bilecek, ama bizler 600 milletvekili dahil öğrenemeyeceğiz. Bu sizin vatanseverlik anlayışınızı yansıtmıyor mu?
Kendi milletine, kendi devletine güvenmeyip, kendi milletine ve devletine güvenmeyip bir Amerikan şirketine güvenen bir hükümetin Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yeri yoktur. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve 16 bakanlığı bir Amerikan şirketine denetletiyorsanız, sizin sarayda da yeriniz yoktur. Düşün milletin yakasından.
Bu sözü niye söyledim? 6 Mart 1922, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gizli bir toplantı yapılır. Gazi Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve şöyle söyler: “Hangi istiklâl vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir” diyor. Yani gidip yabancıya, yani ecnebiye teslim olursanız, sizin geleceğiniz yoktur, tarih bunu kaydetmemiştir der. Ve şöyle devam eder Mustafa Kemal: “İzzet Paşayı hatırlatmak isterim. Malum-u alinizdir ki, Balkan muharebesini müteakip vicdani kafası zayıf olanlar, bu milletin artık hayat ve necat bulamayacağına kani olmak zannı batılında bulunmuş oldular.” Yani diyor ki, bunlar Türkiye’nin kendisini yönetemeyeceğine kanaat getirdiler. Bunların başında da İzzet Paşa vardı diyor. İzzet Paşa o zaman dedi ki, “biz kendi kendimizi adam ve insan edemeyiz. Biz kendi kendimizi ıslaha muktedir değiliz. Binaenaleyh bila kaydü şart bir heyeti ıslahiye getirtelim ve onlara tevdii mevkii edelim” diyor. Yani Osmanlıyı onlara teslim edelim diyor, biz kendi kendimizi yönetemeyiz diyor.
21.yüzyılda Türkiye’yi getirdikleri nokta bu. Biz kendi kendimizi yönetemiyoruz, kendi kendimizi denetleyemiyoruz diyorlar, kendi kurumlarımıza güvenmiyoruz diyorlar. Sarayda oturuyorsun kışlık sarayda, yazın oluyor yazlık sarayda, bir yere gideceksin uçan sarayda. Yetmiyor mu? Şimdi Türkiye Cumhuriyetinin ekonomisini yönetimini Amerikalılara teslim edeceksin, Amerikan şirketine teslim edeceksin, milletin önüne çıkacaksın, yüzün kızarmadan yerliyim milliyim diyeceksin.
Saraydaki zata çok açık ve net söylüyorum. Onurun, gururun ve haysiyetin varsa, onur gurur ve haysiyet sahibiysen anlaşmayı iptal et, uçağı da iade et.
Teşekkür ederim arkadaşlarım.