16.03.2021
16.03.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle: Teşekkür ederim arkadaşlar, teşekkür ederim, sağ olun. Bütün çalışmaları, bu memleketi aydınlığa çıkarmak için beraber yapacağız, birlikte yapacağız. Birlikten gücün doğduğunu biliyorum. Aynı şeyi tekrarladığımız takdirde sadece Türkiye’de herkesin değil, dünyada herkesin duyacağını da çok iyi biliyorum. O nedenle birlik olmak, beraber olmak, sorunlara doğru teşhis koymak ve sağlıklı, tutarlı çözüm üretmek bizim görevimiz, hepimizin görevi ve biz bunu yapacağız.
Herkesin inanmasını istiyorum, herkesin. Herkes şu konuyu çok iyi bilsin: Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bir daha ifade edeyim, Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Türkiye’ye huzuru, bereketi, birlikteliği getirmek mümkündür, ama bunun tek yolu vardır, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar olması. Yapacağız; bütün baskılara rağmen yapacağız, bütün iftiralara rağmen yapacağız. Çünkü biz görüşü ne olursa olsun vatandaşlarımızı seviyoruz, kimliği ne olursa olsun vatandaşlarımızı seviyoruz, inancı ne olursa olsun vatandaşlarımızı seviyoruz, yaşam tarzı ne olursa olsun vatandaşlarımızı seviyoruz. Biz onların sorunlarına talibiz, biz devletin bütçesine talip değiliz. Devletin bütçesinden malı götürmeye talip değiliz. Biz vatandaşın sorunlarını çözmeye talibiz ve çözeceğiz.
Geçtiğimiz günlerde 14 Mart Tıp Bayramı’ydı. Malum bir pandemi süreci yaşıyoruz. Bütün sağlık çalışanlarına yürekten teşekkür ediyorum. Evet, onları alkışladık, onların hakları teslim edilmedi, bütün hakları teslim edilmedi, bunu da gayet iyi biliyoruz. Talepleri göz ardı edildi, onu da biliyoruz. Bir insanın hayatını kurtarmak için hayatını feda eden kişiye sağlık çalışanı denir. Bir daha ifade edeyim, bir kişinin hayatını kurtarmak için hayatını feda eden kişiye sağlık çalışanı denir. O nedenle biz bütün sağlık çalışanlarına minnet borçluyuz. Onların en büyük zevki tedavi ettikleri bir hastanın yürüyerek hastaneden çıkmış olmasıdır. Ve pandemi sürecinde 387 sağlık çalışanımız hayatını kaybetti, onlara Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına, milletimize de başsağlığı diliyoruz. Onlar içinde bulunduğumuz dönemin mutlaka meslek hastalığı sayılmasını, hayatını kaybeden sağlık çalışanları için meslek hastalığı olmasını istediler, ama iktidar bu görevi yerine getirmedi. Parlamento hazır buna, ama bir kanun teklifi, iktidar tarafından bir kanun teklifi gelmediği için parlamento bunu geçirmiyor, yani sarayın gölgesi, vesayeti Meclisin üstünde, bizim bu konuda verdiğimiz çalışmalar, verdiğimiz mücadeleyse maalesef sayımızın yetersizliği nedeniyle gerçekleşmedi, ama yapacağız, gerçekleştireceğiz. Ne zaman? İlk seçimde iktidar olacağız Allah’ın izniyle, o zaman gerçekleştireceğiz.
Efendim, Uşak, Manisa ve İzmir’deydim. Yoğun bir programdı, vatandaşlarla beraber olduk, çiftçimizle, esnafımızla, sanayicimizle, sokaktaki vatandaşlarla beraber olduk, onları dinledik. Herkesin derdi var, kabul etmek lazım, ama herkesin. Allah rızası için dertsiz bir kişiyi dahi görmedim; bir kişiyi bile, herkes burnundan soluyor. Onlara umut vermeye çalıştım, karamsar olmamalarını istedim, bunu düzelteceğimizi söyledim. Nasıl mı diye sorarsanız, beraber düzelteceğiz dedim. Sizlerin desteğiyle düzelteceğiz dedim. Birlikte olduğumuz zaman Türkiye bu sorunların tamamını aşar dedim. Muhtarlarla da ayrı bir toplantı yaptık. Her gittiğimiz yerde de yapmaya özen gösteriyoruz. Muhtarların aldıkları ödenekten tutun kaldıkları yere kadar, birer personel tayin edilmesinden tutun muhtarlık bütçesine kadar pek çok sorunu dile getirdim. Ama ben “muhtarlara birer personel verilmeli, bu kadar işsiz varken en azından işsizlik sorununun çözümüne bir nebze de olsa katkı olur” dediğim zaman dalga geçmeye başladılar “vay, işsizlik sorunu böyle mi çözülür” diye, bunu da bütün muhtarlara havale ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim bazı belediyelerimiz zaten muhtarlara birer personel görevlendiriyor. Bu yapılıyor zaten bazı belediyelerimiz tarafından, ama gönül ister ki bu doğrudan doğruya devletin bir tasarrufu olarak gündeme gelsin. Parlamentodan bir yasa olarak gündeme gelsin ve muhtarlıkta da var olan bürokrasi biraz hafiflesin. Muhtar ayrılıp gittiği zaman kapıyı kapatmak zorunda, vatandaş muhtara ulaşamıyor o zaman, aldığı aylık kesiliyor, ödenek alıyorlar, o da kesiliyor sorunu var, ama çözeceğiz. Muhtarlar bu sorunu bizim çözeceğimizi gayet iyi biliyorlar. Onlarla beraber bu sorunu çözeceğiz. Onların bütün sorunlarını çözeceğiz, artı muhtarlığı gerçekten de demokrasinin en önemli taşlarından biri haline getireceğiz.
Ege Bölgesi Yurt İşletmecileriyle de bir araya geldik. Gerçekten de perişan vaziyetteler, gördüğüm en büyük sıkıntı bunlarda, 2020’nin Mart’ından bu yana 1 lira bakın, 1 lira dahi kazanmış değiller. Bütün yurtlar kapalı, öğrenciler dışında burayı kullanmak mümkün değil, çünkü yasak; öğrenci gelmiyor. Çalışanlar var zorunlu olarak, hadi onlardan bir miktar para alınıyor kısa çalışma ödeneği diye, o da şimdi kesildi. Söyledikleri 11 bin 500 kişi işsiz kalacak. Bu sadece Ege bölgesindeki yurtlar için, 350 bin öğrenci kalıyor burada fakat şimdi tek bir öğrenci bile kalmıyor. Bu yurtlar açıldı, kapanıyor. Böyle giderse tamamını kapatacağız. An itibariyle, yani 13 Mart itibariyle 435 yurdun kapatıldığını söylediler, çünkü insanlar iflas ediyor ve geçinemiyor. Öğrenci başına kira desteği verilebilirse belki biz bu sorunu kısmen de olsa aşabiliriz. “Peki, bunu kamuya anlatmadınız mı, devlet yetkilileri, hükümet yetkilileri sizi dinlemedi mi” diye sorduğumda “Gençlik ve Spor Bakanlığının kapıları tamamen bize kapalı, konuşacak bir kişi bile bulamıyorum. Sokakta kalmış yetimler gibi kendimizi hissediyoruz” diyorlar. Grup Başkanvekili arkadaşlarıma söyleyeyim, Gençlik ve Spor Bakanlığı’yla konuşun, bu özel yurt işletmecileriyle onları yan yana getirmeye özen gösterin, dertlerini bir de öyle anlatsınlar bakalım. Çözüm üretirler mi? Çözüm üretmeyeceklerini biliyorum, ama en azından en yetkili kişilere, bu konuda en yetkili kişilere dertlerini aktarsınlar.
Ben Uşak’tayken, Manisa ve İzmir’deyken arkadaşlarım da Van’daydı, bir kısım arkadaşım da Van’daydı, onlarla da görüştüm nasıl Van diye. Aslında diğer illerde karşılaştığımız sorunların bir benzeri de orada, ama en temel sorunları onlar diyorlar ki; “Kapıköy sınır kapısı açılmıyor.” Van Ticaret Sanayi Odası, Esnaf Odası, barolar, sivil toplum kuruluşlarının tamamının ortak görüşü “Kapıköy sınır kapısı açılsın” diyorlar. Pandemi dolayısıyla, eğer bu pandemi dolayısıyla kapalıysa diyorlar ki; “Habur sınır kapısı, gene pandemi var, fakat orası açık. Kapıkule sınır kapısı var, orası açık, neden İran’la olan ilişkilerimizde Kapıköy sınır kapısı kapalı.” Bu en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün esnafı derinden etkilemiş. Vanlılar şöyle düşünüyorlar: Acaba hükümet bilinçli olarak mı burayı kapatıyor Vanlıları cezalandırmak için? Biz de uğraşacağız, eğer açamazsak bilinçli olarak Vanlıları cezalandırma konusundaki düşüncede haklı olabilirsiniz. O zaman ne yapacaksınız? Yarın önünüze sandık gelecek. Demokrasinin gereği olarak sandığa gideceksiniz ve oy kullanacaksınız. Oyu nasıl kullanacaksınız? O sınır kapısını açmayan iktidara ders vererek oy kullanacaksınız. O zaman ben de sizi alkışlayacağım.
Değerli arkadaşlarım; Sertifikalı Tarım Danışmanlığı, çoğu arkadaşımız bunu duymamıştır, vatandaşlarımızın büyük bir kısmı da duymamıştır. Kim bunlar? Tarım Kanunu 9. maddesine göre Sertifikalı Tarım Danışmanları var. Bunlar ziraat odalarında, birliklerde, Tarım Kredi Kooperatiflerinde veya özel olarak çalışıyorlar. Bir sertifika alıyorlar, biz Türk çiftçisine hizmet ediyoruz diyorlar, danışmanlık yapıyoruz, bu görevi yerine getiriyoruz. Talepleri var, diyorlar ki; “Çiftçilerle yapılan sözleşmeyle bizlerle yapılan sözleşmenin eşit olması lazım, eşitlik olmazsa sorun çıkıyor.” İkincisi, “Bakanlık bize 12 ay için 46 bin liralık destek veriyor -yani ilgili yere veriyor, onlar da bunlara ücret olarak ödüyorlar- 46 bin lira brüt, buradan vergi kesiliyor, sigorta primi kesiliyor, dolayısıyla kalan kısmından biz 12 aylık buradan maaş alıyoruz” diyorlar. “Asgari ücretten önce bu para bize verildiği için asgari ücret açıklandığında bizim aldığımız aylık asgari ücretin altına düşüyor. Hiç değilse bu parayı bize öderken ilgili kuruma öderken bize aylık olarak ödenmesi için asgari ücret belirlendikten sonra bu rakamı belirleyin ki asgari ücretin altında kalmayalım” diyorlar. Özlük haklarından yoksunlar, şu anda bunlar 2 bin 520 lira aylık alıyorlar; asgari ücretin altında, bunlar mühendis arkadaşlar, 2 bin 520 liraya çalışmak zorunda kalıyorlar. Tarım Bakanlığı’nda çalışan bir mühendis 6 bin 680 lira alıyor, teknikerse 5 bin 530 lira alıyor; bunlar 2 bin 520 liraya mahkûm ediliyor ve bunlar ayrıca kıdem tazminatı da alamıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bunların sorunları da var, bu konuyu da parlamentoda bir araştırma önergesi vererek Grup Başkanvekilleri kamuoyunun gündemine ve parlamentonun gündemine getirelim. Önerge görüşüldüğü zaman Sertifikalı Tarım Danışmanlarının tamamına telefon edelim. Diyelim ki: “Bugün bizim verdiğimiz önerge Meclis Genel Kurulunda görüşülecek, Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer partilerin size bakışını orada çok net göreceksiniz” ve onlar da o gün Meclis televizyonunu izlesinler.
Değerli arkadaşlarım, aramızda Bozkurt Belediye Başkanımız var. Bozkurt Belediye Başkanımızın özelliği geçen günlerde gazetelere çıktı; efendim, bir haciz uygulandı, koltuğu, misafir sandalyeleri, masası haczedildi. Olay neydi? Olay daha önceden, yani kendisi belediye başkanı olmadan önce bir AK Partili kardeşimizin belediye başkanlığı yaptığı dönemde bir kaza oluyor, bir kişi kolunu kaybediyor, davalar açıyor ve davayı kazanıyor. 600 bin lira tazminata mahkûm ediliyor. Belediye Başkanı da çağırıyor, bir protokol yapıyor. Diyorlar ki; “600 bin lirayı birden ödeyemem, bunu takside bağlayalım. 100 bin lira peşin vereyim” “Tamam” diyorlar, bir sözleşme imzalanıyor. Sonra bir AK Partili avukat devreye giriyor İzmir’den, diyor ki; “Hayır, taksit değil, tamamını ödeyeceksin” Tamamını ödeyecek gücü yok. “O zaman haciz uygulayacağız” diyorlar. Bu Belediye Başkanımız, “Evet, masayı, sandalyeyi alırsınız, ama duvardaki Atatürk posterini de istiyorlar, o portreyi bizden alamazsınız” diyor ve vermiyor. Bu Belediye Başkanımız gerçekten çok çalışkan bir hanımefendi; deprem oldu 6 şiddetinde, benzer bir ilçede yine deprem var 5.5 şiddetinde, orada bir AK Partili Belediye Başkanı var, ama Bozkurt ilçesinde Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanı var. AK Partili Belediye Başkanı’na 1 milyon 400 bin lira devlet desteği sağlanıyor, CHP’li Belediye Başkanı’na 500 bin lira destek sağlanıyor. Olabilir, hadi bunu çok fazla yadırgamıyorum. Niye yadırgamıyorum? Çünkü bunların meşrebi bu, yani 1 milyon 400 bin ödeselerdi, eşit ödeselerdi ben o zaman şaşıracaktım. Ya bunlar galiba tarafsız davranıyorlar, bunlar galiba bütün belediye başkanlarına eşit davranıyorlar diye düşünecektim, ama öyle olmadığını bütün belediye başkanı arkadaşlarım biliyorlar zaten. Bozkurt İlçesinde depremden sonra bakın, şöyle konutlar yapıldı Aydın Büyükşehir Belediye Başkanımızın desteğiyle, bu da AK Partili Belediye Başkanı’nın depremden sonra alınan bütün desteklere rağmen vatandaşlar burada oturuyorlar. Evet arkadaşlar, güleriz ağlanacak halimize, ama tablo maalesef bu ve bu belediye başkanımıza haciz geliyor değerli arkadaşlar. Ayrıca bir şey daha var, Acıpayam ilçesinde Ocak 2021’de jandarma eşliğinde hasarlı binalar için diyorlar ki; “30 gün içinde evinizi terk edeceksiniz, yoksa geleceğiz, biz bu evleri yıkacağız.” Bu acı tabloyu da bizleri dinleyen bütün belediye başkanlarının insafına sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Danıştay bir karar verdi, ortalık karıştı. Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu bir karar verdi, ortalık karıştı. Olay neydi? Andımızdı. 2013 yılında iktidar, yani Erdoğan, bölücü terör örgütüyle masaya oturdu mu? Oturdu. Onların şartı neydi? Andımızı kaldıracaksınız. Andımız bir yönetmelikle gelmişti ve Milli Eğitim Bakanlığı da Erdoğan’ın talimatı üzerine “Andımızı kaldırın” dedi, yönetmeliği değiştirdiler, kaldırdılar. Onun üzerine Türk Eğitim-Sen Danıştay’a bir dava açıp yönetmelikte yapılan değişikliğin iptalini istedi. Uzun süre geçti ve Danıştay bir karar verdi, “Hayır, Milli Eğitim Bakanlığının kararı doğru değil, yapılan değişikliği onaylamıyoruz” dedi, dolayısıyla değişikliği iptal etti. Andımızın okunması gerekiyordu. Değerli arkadaşlarım, bunun üzerine bana soruldu, televizyonda soruldu “ne diyorsun” diye. Yaptığım açıklama, o dönem tarafsız yayın yaptığına inandığımız CNN Türk bizi çağırmıştı, böyle demişim: “Türkiye ırk temeline dayalı bir devlet değildir, bir siyasi bilinç devletidir. Bu bizim parti programımızda yer alan hükümdedir. Eskiden beri okunuyor Andımız, oturdular çözüm sürecinde, bunu kaldıracağız dediler. Erdoğan’ın Danıştay hâkimlerini aşağılayarak, iptal kararından sonra aşağılayarak, küçümseyerek, azarlayarak meydan okuması insanın ağırına gidiyor. Normalde Danıştay üyelerinin buna tepki göstermesi gerekiyor, ama hâkim çıkıp konuşamaz, kararlarıyla konuşur. Danıştay kararını vermiştir, gerekçesi sağlam yerinde bir karardır. O karara uyulması lazım” Yani Andımızın okunması lazım, ama şunu söylüyorum: “Danıştay Genel Kurulu’nda Erdoğan’ın istediği şekilde karar çıkacaktır, bunu bir kenara yazın” diyorum. Ne zaman? 2018 yılında, oldu mu? Oldu. İki yıl geçti, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu oturdu, bir karar aldı. 4 hâkim tayin edildi, böylece Andımızın okunması Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu tarafından “evet, yasaklanmalıdır” dedi ve karar verildi.
Değerli arkadaşlarım, Andımız konusu doğruluğu, sevgiyi, saygıyı çocuklarımıza anlatan aslında o biz Andımızdır diyoruz, ama çocuklara sevgiyi anlatıyor, beraberliği anlatıyor, güzelliği anlatıyor, birlikteliği anlatıyor, büyüklere saygıyı anlatıyor, küçüklere sevgiyi anlatıyor, bunu anlatan bir Andımız var. Danıştay İdari Davalar Dairesi bu kararı verdikten sonra ben daha önce Erdoğan’a şu çağrıyı yapmıştım, Andımız kaldırıldığı zaman şu çağrıyı yapmıştım: “Andımızın hangi cümlesinden rahatsızsın, çık millete bunu anlat” demiştim. Bunu söyledim 2013 yılında, geldik 2021 yılına, bu soruma cevap almamışım, alamadım. Şimdi ben vatanını, milletini seven bütün ve AK Partiye oy veren bütün kardeşlerime seslenmek istiyorum, parantez içinde Bahçeli’ye de seslenmek istiyorum: Sayın Erdoğan, Andımızın hangi cümlesinden rahatsızdır, çıkıp milletin önüne bunu açıklasın, çıksın açıklasın, bekliyoruz bunu. Açıklayabilir mi? Açıklamaz. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunda 2 yıl bekledi, yerine oraya 4 hâkimi değiştirdiler, yeni hâkimler geldi oraya, yeni hâkimler Erdoğan’ın talimatıyla geldi ve Andımız kaldırıldı. Ben bunu 2018’de söylemiştim, demiştim “bir kenara yazın, bu olacak” diye ve bu oldu. Ben tahmin ettiğime göre kamuda uzun yıllar hocalık yapan Bahçeli’nin de tahmin etmesi lazım. Andımızı kim kaldırdı? Cumhur İttifakı kaldırdı. Eğer Sayın Bahçeli Erdoğan’ı değil de Danıştayı muhatap alıyorsa, muhatap aldığı yer yanlıştır. Danıştay’a hâkimi tayin eden kim? Erdoğan, bir partinin genel başkanı. Oradaki kumpası ayarlayan kim? Erdoğan. E sen kalkmışsın Erdoğan’ı değil, Danıştay’ı suçluyorsun. Muhatap alacaksan Erdoğan’ı muhatap alacaksın. Eğer Andımızın okunmasını istiyorsan bizim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi gibi tekrar Andımızın okunmasını istiyorsan yapacağın çok basit bir şey var; açarsın Erdoğan’a telefon, dersin ki kardeşim, bu Ant okunmadan kusura bakma, biz bir daha bir araya gelemeyiz. Neden? Ben ülkemi seviyorum, bayrağımı seviyorum, Andımın okunmasını istiyorum. Yapar mı? Göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, az önce söyledim, Manisa’da, Uşak’ta, Aksaray’da, İzmir’de vatandaş gerçekten burnundan soluyor. Ekonomi felaket vaziyette, uzun süredir bu böyle devam ediyor. 2018’in 11 Ağustosunda, İstanbul’da bir basın toplantısı yaptım. O zaman ekonomik krizle karşı karşıyaydık ve ekonomik krizden Türkiye nasıl çıkar diye 13 madde halinde bir açıklama yaptım, basın toplantısı yaptım. Kimseyi eleştirmedim. Yani bir ekonomik kriz geliyor kapımıza, bu krizi nasıl atlatırız diye 13 madde halinde açıkladım. Dediğim gibi kimseyi eleştirmedik, ama bunların yapılması lazım dedik, bunlar olmazsa kriz derinleşir ve ileride buhrana dönüşür dedik. Ama hiçbirine uyulmadı; ben ekonomik krizden nasıl çıkılır diye 13 madde halinde düşüncelerimizi anlatırken onlar döndüler, bizi suçladılar. Memlekette kriz yok kardeşim, nereden çıkardın, siz ekonomiyi ne bilirsiniz gibi bir sürü laf saydılar, ama bugün artık ekonomide bir buhranın olduğunu hepimiz biliyoruz. 10 milyonu aşkın işsizimiz var. Pazar artıklarından beslenen binlerimiz var, çocuklarımız var, kadınlarımız var. Siftah yapmayan esnafımız var. Ektiği ürünü satamayan çiftçimiz var. Ürettiği sütü birilerinin istediği fiyatla satmak zorunda kalan üreticilerimiz var ve dolayısıyla biz 2020’de bir buhranın içine düştük. Yine bir sorumlu olarak değerli arkadaşlar, 18 Mayıs 2020’de, yani 2 yıl sonra yine ekonomik buhrandan nasıl çıkarız diye çıkıp yine bir basın toplantısı yaptım, 16 madde ve yine kimseyi suçlamadım. Bu ekonomik buhrandan nasıl çıkılacağını anlatmaya çalıştım. Çıkıp şunu söyleyebilirlerdi: Efendim, eksik söyledi, yanlış söyledi, şunun olması lazım, siz bu işleri bilmiyorsunuz demesi lazım. Tık yok, herhangi bir yorum da yok, ama olay aynen devam etti ve en sonunda 12 Mart 2021’de Erdoğan ekonomi reformları tanıtım toplantısı yaptı. Biz de bekliyorduk herkes gibi, bütün ekonomi yazarları, sanayi odaları, ticaret odaları, esnaf odaları, ziraat odaları herkes bekliyor. Ekonomide hangi reformları yapacak ki, ekonomik buhrandan çıkmış olalım? Dağ fare doğurdu. Beklenen hiçbir şey olmadı, zaten bir heyecan da yaratmadı. Yapamayacaklarını ben gayet iyi biliyordum. Neden diye soracak olursanız, 2002’den bu yana 16’sı istihdamda teşvik olmak üzere toplam 23 reform paketi açıkladılar. 23 reform paketi, açıklanan her reform paketinden sonra, onların reform paketinden sonra işsizlik arttı. Döviz tutulamadı, istihdam düştü, ekonomide giderek bir kötüleşme ve gerçek anlamda bir ekonomik buhran ortaya çıktı. Bunları yapamazlar, Türkiye’nin sorununu bunlar çözemezler. Bunların Türkiye’nin sorunlarını çözme kapasiteleri yok. Bunlar kontrolü kaybetmiş vaziyette, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Eski kalkınma planlarından, eski programlardan cümleleri kopyalamışlar, alt alta yazmışlar ve biz ekonomiyi böyle düzelteceğiz. Öyle düzelmez ekonomi, ama haklı olarak vatandaş bize sorabilir: Ey Kılıçdaroğlu, sen böyle diyorsun, ama peki, Türkiye bu ekonomik buhrandan nasıl çıkar, neleri yapacaksın, neleri düşünüyorsun? Hatta bazı arkadaşlar şunu söylüyorlar: “Bırak Erdoğan’ı kardeşim, sen ne yapacağını anlat” diyorlar. Şimdi onu anlatacağım.
Türkiye bu ekonomik buhrandan nasıl çıkar, Türkiye selamete nasıl kavuşur; onu anlatacağım.
Biz iktidar olduğumuzda kamuda israfa derhal son vereceğiz ve bu konuyu halka taahhüt edeceğiz. Hangi konularda israfa son vereceğimizi tek tek açıklayacağız.
Bir; Bakanlıklar ve pek çok kamu kuruluşu, bazı bakanlıklar ve kamu kuruluşları kiralık binalarda oturuyorlar. Bir sürü devlet binası da boş bekliyor. Niye kira ödüyoruz, hangi gerekçeyle kira ödüyoruz, yandaşlar kazansın diye mi kira ödüyoruz, fakir fukaranın vergisini yandaşlara tahsis etmek için mi kira ödüyorsun? Bütün bakanlıklar ve kamu kuruluşları kendi binalarında oturacak. Bitireceğiz.
Araba saltanatına son vereceğiz. Açık ve net söylüyorum, araba saltanatına son vereceğiz. Herkesin altında bir değil, üç değil, ne yapıyorsunuz siz ya? Fakir fukaranın açlıktan nefesi kokuyor, bunların altında lüks arabalar, bitireceğiz onu.
Döviz garantili işler ivedilikle Türk lirasına çevrilecek. Açık ve net, buna en çok kamyon şoförleri memnun olacak. Zorla kamyon şoförlerini paralı yoldan, pahalı yoldan gönderiyorlar. Sonra da dönüp diyorlar ki bu ürünler niye bu kadar pahalı. Sen yolu pahalı yapmışsın, üstelik dövizle; bunu kaldıracağız, Türk lirasına çevireceğiz.
Yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gideceğiz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim yediyse, hesabını soracağız. Hiç kimse endişe etmesin.
Kamu ihalelerini, bütün kamu ihalelerini canlı yayınlayacağız. Bizim belediyelerin yaptığı gibi canlı yayınlayacağız kardeşim, ihaleye kimler girdi, kimler kazandı, herkes bunu bilecek. Yani 100 liralık işi bin liraya yaptırmayacağız.
İsrafın ve yolsuzluğun kaynağı olan Kamu İhale Kanunu’nu değiştireceğiz. Çağdaş ülkeler hangi standartları getirmişlerse, aynı standartları getireceğiz. Kamu ihale mevzuatında tam 186 kez değişiklik yaptılar. Niçin? Hangi ihaleyi kime vereceğim? Adam belli, ona bir ihale vereceksiniz. Kamu İhale Kanunu devleti soymanın en önemli aracı haline geldi. Bunu değiştireceğiz.
Vatandaşı iliğine kadar sömüren kamu-özel işletmeleri var. İliğine kadar sömüren, bunların tamamını kamulaştıracağız. Maliyeti çıkaracağız, makul bir kârı vereceğiz, al kardeşim paranı, bunlar devletin olacak. Vatandaşım diyecek ki ya bu kadar olur mu? Hemen kamulaştıracaksınız. Evet, kamulaştıracağız. Niçin? Örnek vereceğim, bir örnek vereceğim. Yapım ve işletme maliyeti 85 milyon 304 bin 878 lira olan bir havaalanı Kütahya Havaalanı, bir daha söyleyeyim. 85 milyon, küsuratları saymayayım, 85 milyona yapım ve imalat maliyeti, 2044 yılına kadar bu havaalanını yapan şirkete 208 milyon 131 bin 332 Euro para ödeyeceğiz. 85 milyona yapmış, 208 milyon ödeyeceğiz. Kimin sırtında? Tüyü bitmemiş yetimin sırtında. Bunun adı nedir? Bunun adı yasal soygundur. Yasal soyguna Cumhuriyet Halk Partisi göz yumar mı? Asla yummaz, çünkü yumarsak kendimizi inkâr etmiş oluruz.
Başka bir şey 600 milletvekili, ne yapıyor 600 milletvekili? 450 neyinize yetmiyor? Milletvekili sayısını da düşüreceğiz. İsrafta, eğer israf varsa bir yerde hepsini dikkate alacağız kardeşim, kimse kusura bakmasın. 600 milletvekili, ne yapıyor o 600 milletvekili? 600’ün yarısı el kaldırıp indirmekle meşgul, el kaldırıp indiren adamlara ben dünyanın parasını fakir fukaranın sırtından mı ödeyeceğim? Ödemeyeceğiz.
Saraylardaki şatafata son vereceğiz, lükse son vereceğiz. Devleti yöneten adam kendisi ve ailesiyle örnek olacak topluma, 50 bin Euro’luk çantayla gezerseniz devlete güven vermezsiniz, devlet de size güvenmez. Bu birinci maddemiz arkadaşlar, israfı bitireceğiz.
2. Herkesin can ve mal güvenliğini sağlayacağız. Demokrasi istiyorsak, yatırım yapacaksa bir işadamı herkesin can ve mal güvenliği olacak.
Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını kesinlikle sağlayacağız. Bir partinin genel başkanı mahkemelere hâkim tayin edemeyecek. Böyle rezalet olur mu ya? Partinin genel başkanı mahkemeye hâkim tayin ediyor. Sonra diyor ki bu hâkim tarafsız. Andımızda gördük ne olduğunu, hâkim tayin ediyorsun, istediğin dümeni çeviriyorsun orada, bilmiyor muyuz biz bunu? Devleti yönetenler mahkeme kararı olmadan hiç kimseyi suçlu ilan edemeyecekler. Sen hâkim misin ya? Ağzını açanı terörist ilan ediyorsun. Soğandan tut patatese kadar, köylüden tut esnafa kadar herkes terörist oldu. Hâkim misin sen? Yok. Devleti yöneten adam devletin adabına bakacak kardeşim, bu yetki hâkimde, hâkim kararı verse eyvallah. Hülle yoluyla Anayasa Mahkemesine de diğer mahkemelere de asla hâkim tayin edilmeyecek. Buna izin vermeyeceğiz.
Kişiler farklı düşündü diye sabahın köründe kapıları kırılıp, insanlar yerlere yatırılıp gözaltına alınmayacak. 21’inci yüzyılın dünyasında bu mu olur ya? Farklı düşündü diye sabahın köründe evini basacaksınız, kapısını kıracaksınız, çocuğu ve kadınları yere yatıracaksınız, sonra efendim, biz yanlışlık yaptık, özür dileriz. Yok efendim, yok öyle bir şey. Bu CHP’li olduğu için değil, kim olursa olsun Ak Partili de, MHP’li de, HDP’li de, İyi Partili de veya partisiz kim olursa olsun herkesin düşüncesine saygı göstereceksiniz kardeşim. Farklı düşündü diye bir insanın evi barkı çoluk çocuğun yanında bu şekliyle tahrip mi edilir?
Demokrasiyi getireceğiz, seçimle gelen seçimle gidecek kardeşim tam anlamıyla, seçimle geliyorsa seçimle gidecek. Biz yaptığımız bu uygulamayla tüm Müslüman ülkelere ve bütün mazlum ülkelere örnek olacağız. Herkes Türkiye Cumhuriyeti Devletindeki demokrasiyi görmüş olacak. Helal olsun diyecek, benzerini biz de yapacağız diyecekler.
Can ve mal güvenliğinin olduğu yere yabancı sermaye gelir. Şimdi yabancı sermaye geliyor mu? Geliyor. Ne için? Yatırım yapmak için değil, vurgun vurmak için geliyor, dünyanın faizini ödüyoruz. Bunları bitireceğiz.
3. Devlet yönetiminde kesinlikle liyakat olacak. İş ehline verilecek, bunu yapacağız. Devletin üst düzey kadrolarına eş, dost, yakın, eski milletvekili, eski bakan atanmayacak. Böyle bir rezalet mi olur ya? Akraban, yakının, partilimiz, eşimiz dostumuz, güreşçimiz, neymiş? Az maaş alıyor, milletvekili emekli aylığı az alıyor. Yönetim kurulu iki tane yetmez üç, üç yetmez dört, sonra kalkacaksınız diyeceksiniz ki bu ülkede liyakat var. Bunları bitireceğiz, bu rezaletlere son vereceğiz.
Rüşvet alanlardan büyükelçi olmaz. Ya hırsızdan büyükelçi mi olur ya? Hırsızdan büyükelçi. O hırsız adam Türk bayrağını taşıyor. Ya sizde hiç mi onur yok, hiç mi şeref yok sizde?
Sahte diplomayla banka yönetim kuruluna üye olmaz. Bunları bitireceğiz. Söz, namus sözü, bitireceğiz biz bunları.
KPSS sınavında kardeşim, KPSS sınavı açılıyor, puana göre alırsın. Mülakatta eleyeceğiz. Onu da bitireceğiz. Adaleti tam yerine getireceğiz, gerçeğiyle yerine getireceğiz.
4. Kuruluş Kanunlarına göre bağımsız olan kurumlar var. Sermaye Piyasası Kurumu, Merkez Bankası, Kamu İhale Kurumu, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu; bunlar var. Kanunları diyor, bağımsız bunlar diyor, ama müdahale ediliyor. Müdahale olmayacak bu kurumlara, bu kurumlar iktidarın izlediği ekonomi politikasının gereklerini yerine getirecekler. Büyümeye kilitlenecekler, fiyat istikrarına kilitlenecekler, bunu yapacaklar.
Bakın değerli arkadaşlarım, Erdoğan kendi reform paketini açıklarken şöyle bir cümle kullandı: “Fiyat istikrarını bir yana bıraktık” Ne demek? Yani enflasyon artık ne olursa olsun, bir yana bıraktık. E, ne olacak? Fiyat İstikrar komitesi kuracağız. Bunlar devleti bilmiyorlar, vallahi bilmiyorlar. Kardeşim, fiyat istikrarını sağlamakla görevli bir kurum var, onun adı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve o bankanın Kuruluş Kanunu’nda 4’üncü maddesinde şöyle yazar: “Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır” Sen bankayı bir tarafa atıyorsun, bir komite kuracağız, sen-ben beraber bu işi idare edeceğiz. Neden? Merkez Bankasında para kalmadı, 128 milyar dolar gitti. Orada iş bitti, başka bir dümen çevirecekler. Sordum, bir daha sorayım, cevabını alamadım, soracağım. Sizler de her gittiğiniz yerde Genel Başkan bu soruları sordu: 128 milyar dolarla ilgili bu satış, yani 128 milyar doların satışı hangi yöntemle yapıldı? Cevabını istiyorum. Bu satış hangi tarihlerde yapıldı? Hangi kurdan ne kadar döviz satıldı üçüncü soru, dördüncü soru bu ticaretin alıcıları kimlerdir? Beşinci soru, bu satış işleminin altında kimlerin imzası vardır? Devlet soyuldu ya, sorunun cevabını bekliyoruz.
5. Öngöreceğimiz hedeflerden beşincisi devleti yönetenlerin iç borçlanmada işledikleri ilk günah bizim iktidarımız döneminde asla olmayacaktır. Ne demek devleti yönetenlerin işledikleri ilk günah? Türkiye Cumhuriyeti Devletinde kendi vatandaşınızdan Türk lirasıyla değil, dolarla borçlanırsanız bunun adı iktisatta ilk günahtır ve bunun maliyeti çok ağırdır. Diyorlar ya yerli ve milliyiz diye, zinhar ilgileri yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde geçerli para Türk lirası, sen kendi vatandaşından Türk lirasıyla değil, dolarla borçlanıyorsun. Maliyeti yüzde 90 arkadaşlar, devlete maliyeti yüzde 90. Kimin sırtına? İşte o esnafın sırtına, kamyon şoförünün sırtına, apartman görevlisinin sırtına, işsizin sırtına biniyor. İç borç stoku döviz cinsinden arkadaşlar, 2017 yılında yüzde 39’ken, dolarla yüzde 39’ken bugün yüzde 56’ya çıkmış durumdadır. Kim devlete borç veriyor dolarla, siz mi veriyorsunuz, ben mi veriyorum, esnaf mı veriyor, kim veriyor? Spekülatif kazanç sağlayanlar, kur yükseliyor kazanıyor, faiz alıyor kazanıyor, bu işin zararı sıfır, kârı en az yüzde 90. Yüzde 90’la Türkiye Cumhuriyeti Devleti soyulacak ve biz buna bakacağız. Asla ve asla izin vermeyeceğiz.
6. Bir anayasal kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konseye işlev kazandıracağız. Ekonomik ve Sosyal Konseyi rahmetli Ecevit’in bu ülkeye getirdiği en önemli kurumlardan birisidir. Şimdi bunu kaldırıyorlar, daha doğrusu anayasal kurumu çalıştırmıyorlar. Kanunu da bitirdiler, duruyor orada, isim olarak Anayasada duruyor. Ne diyorlar? “Ekonomik Koordinasyon Kurulu kurulacaktır” diyor. Var zaten bu kurum, haberleri yok ya, var olan kurum bir daha kurulacak. Olur, bir daha kurun. Peki, bu kurulda kimler var? Cumhurbaşkanı yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, bazı üst düzey memurlar. Sen-ben-bizim oğlan oturup karar vereceğiz. Esnaf nerede, çiftçi nerede, emekli nerede, sanayici nerede, işsiz nerede, sendikalar nerede? Bunların hiçbirisi yok. Ekonomik Sosyal Konsey ne demek? Bir tarafta devlet var, ilgili bütün bakanlar, bir tarafta da sorunu yaşayanlar var. İşçisi, çiftçisi, emeklisi, memuru, sanayicisi, KOBİ’cisi, hepsi var. Sorunu yaşayan anlatacak, yaşadığı sorunu bunlar da çözecekler. Yan yana bile gelmiyorlar, biz getireceğiz değerli arkadaşlarım, Ecevit’in emanetine böylece sahip çıkacağız.
7. Bütçe disiplinini tam sağlayacağız. Bütçe dışında fon, ne demek bütçe dışında fon ya? Bunların tamamını, Türkiye varlık fonu dahil tamamını bütçenin içine koyacağız ve bir ayıptan Türkiye’yi kurtaracağız. Düyûn-ı Umûmiyeyi çağrıştıran Borçlar Genel Müdürlüğünü kapatacağız. Ne demek Borçlar Genel Müdürlüğü ya? İnsan utanır ya böyle bir genel müdürlük kurmak için, devlet o kadar çok borç aldı ki borçları yönetemiyor, ayrı bir genel müdürlük kurdu. Osmanlının son dönemindeki Düyûn-ı Umûmiye gibi kaldıracağız bunu da, çok parçalı bir yapı olmayacak. Bütün gelirler orada bütçede olacak, onu hepimiz göreceğiz. Bakın, sanatçılar için fon var Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, bilen var mı? Yok, rakamlar gizli, kimse bilmiyor. İnterneti yaygınlaştırmak için evrensel hizmet fonu vardı. Nedir bu fon, neler yaptı bu fon, ne kadar para var kimse bilmiyor. Kimden alınıyor bu para? Vatandaştan alınıyor, ama vatandaş bilmiyor. Kasasındaki parayı bilmeyen devlet devlet olmaz arkadaşlar, devlet dediğimiz kurum kasasındaki parayı bilecek, alacağı geliri bilecek, yapacağı borçlanmayı bilecek, önceliklerini iyi belirleyecek ve ona göre harcamasını yapacak. Öyle bir noktaya geldik ki 15 Temmuz şehit ve gazileri ve Beşiktaş’taki şehit ve gaziler için toplanan paranın bile ne kadar olduğunu kimse bilmiyor. Biz olmasaydık böyle bir tablo hiç görünmeyecekti.
8. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Biz iktidar olduğumuzda Allah’ın izniyle, halkın desteğiyle iktidar olduğumuzda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Yani geçen yılın bütçesinin hesaplarını muhalefet partisine vereceğiz, hesabını muhalefet partisine vereceğiz Kesin Hesap Komisyonu olarak, komisyon başkanlığı iktidardaki parti olmayacak başkanı, muhalefet, ana muhalefet olacak. Neden? 5 kuruşun hesabını vermekten biz onur duyacağız onur, şeref duyacağız şeref 5 kuruşun hesabını vermekten, gizli kapaklı işimiz asla olmayacak. Bakın, Bolu Belediyesi bunu yaptı. Denetim Komisyonunun Başkanlığına Ak Partili birisini getirdi. Sor kardeşim, ben de hesabını vereceğim. Özgüvenimiz bu kadar yüksek, inancımız da bu kadar yüksek, yapmakta da kararlıyız. Türkiye’yi gerçekten çağdaş uygarlığa taşımak zorundayız, bunu da yapacağız.
9. Ulusal Vergi Konseyi kuracağız ve vergide adaleti sağlayacağız. Vergiyi en çok çalışanlar ödüyor. Asgari ücret vergi mi öder ya? Adı üstünde asgari ücret, 4 kişilik bir ailenin geçimini sağlayacak bir ücret asgari ücret, vergi alıyorsun bundan ve bir de artan oranlı bir dilime tabi tutmuşsun, yılbaşında aldığı aylık 100 liraysa yılsonunda düşüyor 90 liraya. Niye? Vergi daha fazla olduğu için; bu ayıptan da Türkiye’yi kurtaracağız. Faiz baronları, asıl vergiyi ödemesi gerekenler faiz baronları, dünyanın parasını götürüyorlar. Bakın değerli arkadaşlar, Ocak 2021’de, bu yılın ocak ayında 624 milyon dolar dış borç faizi ödedik. Ak Parti döneminde 18 yılda 183 milyar 968 milyon dolar Türkiye Cumhuriyeti Devleti dışarıya faiz ödedi. 183 milyar dolar yeni bir Türkiye inşa edersiniz. Bir avuç tefeciye, bugün Türkiye günde, bir günde 28 milyon 390 bin dolar faiz ödüyor. Bir saatte, yani 1’le 2 arasında ödenen faiz 1 milyon 185 bin dolar dışarıya ödeniyor. Biz buna evet mi diyeceğiz? Bu batağa sokanlar, Türkiye’yi bu batağa sokanlar bu bataktan çıkarabilirler mi? Çıkaramazlar. Neden boşuna diyoruz ki Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı tehlike altındadır? Bunun için söylüyoruz. Borç alan talimat alıyor mu? Borç alan talimat alıyor. Faizi yükselt dediler, tak diye yükseldi, doları yükselt, doları yükseltiyorlar. İster dolar yükselsin, ister faiz; onlar kârlı, biz değiliz. Vurgunu onlar vuruyor.
Bakın değerli arkadaşlarım, şimdi ne yapıyorlar, biliyor musunuz? Para bulamadılar, kuyumculara diyorlar ki: “Her biriniz yarım kilo altın vereceksiniz bize” Akla bakın Allah aşkına, devlet yönetimine bakın, gücü kuyumcuya yetiyor. Beyefendi, sen saraydan tasarruf et de kuyumcuyu kurtar. Bu faizleri kuyumcu mu aldı, bu paraları kuyumcu mu aldı, Londra’daki tefecileri kuyumcular mı besledi? Gücünüz onlara yetiyor. Mücadele edeceğiz, mücadele, hak mücadelesi veriyoruz.
Bakınız, ben bir ara Man Adasından gelen paraları söylemiştim. Dolarlar, dünyanın parası, Erdoğan ailesine ait paralar, 5 kuruş vergi vermediler onlar, 5 kuruş, 1 lira, 5 kuruş, 1 kuruş dahi vergi vermediler. 2006’da Kurumlar Vergisi Kanunu çıktı: “Vergi cennetlerinden gelen para yüzde 30 oranında vergilenir” diyor, ama bunun için Cumhurbaşkanlığının bir kararname çıkarması lazım. 2006, 2021; bir kararname dahi çıkmadı. Niye çıkmıyor? Asgari ücretliye gelince vergi, kuyumcuya gelince yarım kilo altın, yurtdışından Man adasından milyonlar geliyor, bir kuruş vergi yok. Bu mudur adalet, bu mudur ahlâk, bu mudur memleket yönetimi? Değiştireceğiz, değiştireceğiz, tamamını değiştireceğiz.
10. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan bir kurum var. Yani vatandaşın ödediği bütün vergilerin nerelere harcandığını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir kurum denetler: Adı Sayıştay. Sayıştay’ın evrensel ölçülerde denetim yapması lazım, Sayıştay’ın mali raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmeden bütçenin görüşülmemesi lazım ve Sayıştay Türkiye’nin en büyük kurumlarını bünyesinde toplayan Türkiye Varlık Fonunu denetleyemiyor. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kadar büyük bir potansiyeli denetleyemiyor. Tamamını bütçenin içine alacağız, Sayıştay’da evrensel ölçütlerde denetim yapmasını sağlayacağız. Bunların tamamı olacak.
11. Kaynakların en verimli ve güzel kullanılmasını sağlamak amacıyla mutlaka bir Stratejik Planlama Kurulu kuracağız, Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız. Bunların yaptığı neydi, biliyor musunuz? Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar ya, her aile, her kişi en azından aybaşına kadar bir hesap yapar, bir planlama yapar. Elin oğlu 50 yılı, 30 yılı, 40 yılı planlıyor, bunlar kalktılar Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar. Oradaki insanların tamamını da, en yetişmiş beyinleri sağa-sola sürdüler. Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kesinlikle kuracağız. En nitelikli insanları oraya alacağız, var olan kaynaklar en verimli ve en çok kalkınmamıza hizmet edecek alanlarda kullanılacaktır. Bunun planlaması yapılacaktır, bunu gerçekleştireceğiz. Türkiye bugün yüksek faiz, döviz ekseninde spekülatif kazanç sağlayanların merkezi haline gelmiştir. Türkiye’yi buradan kurtarmamız lazım. 83 milyon kişi plansızlıktan, programsızlıktan Londra’daki bir avut tefeciye hizmet eder hale gelmiştir. Çiftçi her yıl ektiği ürünü ya acaba satabilecek miyim, bir alıcı çıkacak mı diye bekliyor. Çiftçiyi bu korkudan arındıracağız. Ne ekiyorsa bilecek, satamadığını devlet satın alacak, ama önceden söyleyecek. “Şu fiyattan sen ürününü satamazsan ben satın alırım” diyecek. Efendim, ürün fazla, ne olacak? Ürün fazlaysa alırsın, Filistin’e gönderirsin kardeşim, Afrika’ya gönderirsin garibanlara, bedava dağıtırsın. O kadar plansız, o kadar programsız ki Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atıyorlar. Sanayiciye söylediğimde o da şaşırdı, Akkuyu Nükleer Santrali parlamentoda görüşürken dedik ki teknolojiyi alın, Ruslar teknolojiyi vermedi. Geldiler kurdular, Rus teknisyenler, Rus uzmanlar çalışacak, garanti verildi onlara “ürettiğin elektriği 12.35 dolar centten satın alacağım” diye, hatta bu 15 cent 83 penny mi oluyor ondan sonrası? Oraya kadar çıkacak. Yani 15.85 cente kadar çıkacak. Dünyanın en pahalı enerjisi, bugün bunun altında, ileride enerjide kw/saat 3 cente düşecek, biz 12.5 centten enerjiyi sanayiciye satacağız. Sanayiciye diyeceğiz ki: “Git efendim, yabancı üreticilerle rekabet et” Nasıl rekabet edecek? Kazığı atan kim? Hükümetin kendisi. Kaç sanayici bunu gördü, kaç üretici bunu gördü? Plansızlık buraya geliyor.
Yine bir şey daha, Paris İklim Sözleşmesi imzalamıyoruz. Geçti, parlamentodan geçirmiyoruz. Avrupa yeşil mutabakatı kabul etmedik. Fazla değil, 2-3 yıl sonra bu sözleşmeyi imzalamadığınız andan itibaren Avrupa’ya gönderdiğiniz her mala vergi konulacak, Türkiye maliyeti 2 milyar Euro, ben görüyorum, biz görüyoruz, sanayici görüyor, ama bu devleti yönetenler görmüyor, gözleri kör. Çünkü sadece ve sadece ceplerini görüyorlar. Nasıl köşeyi döneriz, onun arayışı içindeler. Bu kabul edilemez. Planlama budur işte arkadaşlar, sanayiciyi koruyacaksın, üretim yapacak, istihdam yaratacak. Dünyanın en pahalı elektriğini vereceksin, git rekabet et. Avrupa yeşil mutabakatına imza atmayacaksın, mal gönderecek oraya, 2 milyar Euro ayrıca vergi ödeyecek. İspanya daha ucuza verecek, Fransa daha ucuza verecek, Güney Kore daha ucuza, herkes daha ucuza verecek, ama Türkiye’ye gelince 2 milyar Euro ekstradan para vereceksin. Nasıl rekabet edecek bu insan? Bunu düşünen var mı sarayda? Bir önlem almamız gerekiyor, düşünen var mı? Yok. Bunlar dağılmış vaziyetteler, devleti yönetemiyorlar, yönetme güçleri, erkleri, kapasiteleri ve bilgileri tamamen dumura uğramış.
12. Türkiye siyasetini kirlilikten arındıracağız. İhale takipçisi milletvekili olmaz arkadaşlar, milletvekilinin temiz ve ahlâklı olması lazım, kendisine oy veren milletin hakkını, hukukunu savunması lazım. Bir merkezden talimat almaması lazım, Siyasi Ahlâk Yasasını mutlaka, ama mutlaka çıkaracağız. Siyaset ahlâklı insanların işi olacak, alanı olacak. Siyasetçi yalan söylemeyecek milletine, neyse doğru doğrusunu söyleyecek, doğruları ifade edecek. Akılda kalsın diye tek bir örnek vereceğim. Erdoğan 12 Şubat 2021’de açıklama yapıyor: “Milli Eğitim Bakanlığı 2 milyonu aşkın tablet dağıttı” diyor. İnanacaksınız ya, koskoca cumhurbaşkanlığı makamında oturuyor. Devletin bütün bilgileri ona geliyor. 2 milyondan fazla tablet dağıtılmışsa, bunun doğru olması lazım. Bizim arkadaşımız Ömer Fethi Gürer de bir önerge verdi “kaç tablet dağıttınız” diye, 15 Ocak 2021’de cevabı gelmiş: 359 bin 120 tablet dağıtılmış. Arada 1 milyon 600 bin fark var. Devletin en tepesindeki adam kendi halkına, kendi milletine yalan söyler mi? Ahlâklı olmak farklı bir şey, ahlâkı egemen kılacağız siyasete, temiz siyaset olacak, düzgün siyaset olacak, ahlâklı siyaset olacak, halka yalan söylemeyecek. Alıyorsunuz getiriyorsunuz, görev veriyorsunuz, ilk işi devleti nasıl soyarım, devletten nasıl palazlanırım? Bundan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurtaracağız. Söz veriyorum söz, kurtaracağız, söz.
13. İzlenen kavgacı ve İhvancı dış politikanın tamamen değiştireceğiz. Yurtta barış dünyada barış eksenini oturtacağız. İhvancı dış politika mı olur ya? Mısır’dan, Suriye’den, Irak’tan kavga etmediğimiz kimse kalmadı. Kim zarar görüyor? Saraydakiler değil, bizim esnaf zarar görüyor, sanayici zarar görüyor, kamyoncu zarar görüyor, ihracatçı zarar görüyor, ithalatçı zarar görüyor, hepsi zarar görüyorlar. Mısır’la niye kavga ettin, niye kavga ettin Mısır’la? Mısır’ın içişlerine karışmak senin ne işine? Onlar İhvan’ı terör örgütü görüyorlar. Sen getiriyorsun, Türkiye’ye baş tacı ediyorsun, bir de kalkıyorsun adamı en sert şekilde eleştiriyorsun ve hakaret ediyorsun. Şimdi de dönmüş yalvarıyorsun gel barışalım diye, bu mudur devleti yönetmek, bu mudur ahlâk Allah aşkına ya? Türkiye’nin nereden nereye savrulduğunu görüyor musunuz? Akdeniz’de doğalgaz var, karbon yatakları var. Türkiye üzerinden geçmesi lazım; Akdeniz Gaz Forumu kurdular, Doğu Akdeniz Gaz Forumu. Değerli arkadaşlar, Yunanistan var, zaten Mısır’ın başkanlığında Yunanistan var, Güney Kıbrıs Rum yönetimi var, İsrail var, İtalya var, Ürdün var, Filistin var. Türkiye yok, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, o da yok. Ayrıca Avrupa Birliği, Amerika ve Fransa da Gaz Forumuna gözlemci üye olarak katıldı. Ne yüzünden? İzledikleri yanlış dış politika yüzünden. Kim zarar görüyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti zarar görüyor. Gelecek kuşakların tamamı zarar görüyor. Diyorum ya bunlar devleti yönetmesini bilmiyorlar. Devletler saraydan yönetilmez, devletler akılla, bilimle yönetilir, irfanla yönetilir, bilgiyle yönetilir devletler, kinle, intikam duygusuyla devletler yönetilmez. Dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir. Dün söylediğin sözleri bugün geri alıyorsan sen devleti yönetemiyorsun demektir.
Değerli arkadaşlarım, biz bütün bunları değiştireceğiz. Milletime söz veriyorum, söz: Doğu Akdeniz’de çıkan karbon yataklarının tamamı, doğalgazın tamamı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecektir, bunu mutlaka sağlayacağız. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatını kuracağız. Bütün ülkelerle barışacağız. Ortak çıkarları adilane bir şekilde bölüşeceğiz, istihdam yaratacağız. Türkiye’nin milli gelirinde ciddi bir sıçrama yapacağız. İşsizlikle mücadele akılla olur, programla olmaz. Çünkü o programı akılla yapacaksın. Bir yerden kopya çekip şu cümleler güzel, şunu kalkıp kamuoyuna açıklayalım dediğiniz zamanda olmaz, önce yüreğiniz inanacak, ben bu sorunu çözerim diyeceksiniz. Tabii bütün bunların tamamı belli bir takvim içinde olacak. Neyi ne zaman yapacağınızı halka anlatacaksınız. Şu tarihte şunu yapacağım, şu tarihte şunu yapacağım. O zaman siz halka güven vermiş olursunuz.
Biraz da gülelim arkadaşlar, Erdoğan Gençlik Kolları Kurultayına katılmış. Güzel alkışlar alıyor, sloganlar falan, tabii konusu doğal olarak Bay Kemal, ne olacak ki? Türkiye’de işsizlik var mı, şu bu var mı umurunda bile değil. 15 Temmuzla ilgili diyor, hayatın korkuyla geçmiş. Bana söylüyor. “Korkaksın, bitkinsin, senin öyle bir derdin yok” Cümle biraz karışık, ama olsun, gene prompter’dan kopmuş, öyle anlaşılıyor. “Bu işler korkakların, bitiklerin işi değil, bu yürek ister. Sandalda kürek değil, yürek ister, yürek” Güzel, ben tabii Ak Partili Gençlik Kollarındaki bütün gençleri seviyorum. Onlara sevgimi, saygımı da gönderiyorum. Onlara şunu söylemek isterim: Erdoğan hiç kimseden korkmaz sanıyorsunuz, ama Erdoğan benden korkuyor. Çünkü Erdoğan onun televizyon kanalında bile karşıma çıkmaya cesaret edemiyor. Çünkü o çok iyi biliyor ki çıkarsa karşıma onu madara edeceğim.
Teşekkür ederim arkadaşlar.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024