16.11.2021
16.11.2021
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
“Helalleşeceğiz dostlarım, helalleşeceğiz. Açık yaralar var. Biliyorum zor olacak ama kesinlikle yapacağız ve başaracağız. 28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp, helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımıza helalleşeceğiz. Roboski ile helalleşeceğiz. Bakın hukuk başka, helalleşme başka... İnsanlara devlet tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkumları ile helalleşeceğiz. Mahalleleri gasp edip sürülen ve mahallelerine lüks siteler dikilen Romanlarla helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıkla, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz. Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleriyle helalleşeceğiz. Bugün Londra'ya göç etmiş en parlak beyinlerimiz ile helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz'ın ailesiyle helalleşeceğiz. Soma ile helalleşeceğiz. Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede; bir sağdan, bir soldan, o insanlarımızla helalleşeceğiz. 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründüren Mısra Öz ile helalleşeceğiz. Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz. Helalleşeceğiz dostlarım ve yakın bir gelecekte bir gün çocuklarımız geçmişe baktıklarında, ‘neler olmuş ama önümüze bakmayı bilmişiz; helal olsun onlara’ diyecekler.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Bizleri televizyonları başında, sosyal medya hesaplarında veya radyolarında dinleyen bütün vatandaşlarıma Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgilerimizi, saygılarımızı ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz. Umarım keyifli bir grup toplantısı gerçekleştirmiş oluruz.
Tabii Türkiye'nin sorunları çok, hepimiz biliyoruz. Sorunları bizzat hepimiz, her bir vatandaş, herkes bu sorunları yaşıyor. Ama sorunları yerinde tespit etmek, vatandaşlarla konuşmak, o sorunları aşmak için çözümler üretmek hepimizin ortak görevidir. Kayseri'ye yarın seçim varmış gibi giden 38 milletvekilimiz, Cumhuriyet Halk Partisi Esnaf Masası gitti. Hem il merkezini, hem bütün ilçeleri gezdi, vatandaşları dinledi, dertlerini dinledi ve onlara şunu söyledik: Üzülmeyin, meraklanmayın, sıkıntı yaşıyorsunuz biliyoruz. Biz de aynı sıkıntıları yaşıyoruz, her birimiz bu sıkıntıları yaşıyoruz. Ayrıca bizler çözüm de üretmek istiyoruz. Sizin yaşadığınız sıkıntıları aşmak istiyoruz ve bunun için mücadele edeceğiz ve bunun için halktan destek istiyoruz. Bunu söyledik. Vatandaşların şikayetleri var. Onlardan bazılarını satır başları itibariyle okuyayım.
Emekli bir vatandaşımız şunu söylüyor: "Ülkenin hali harap. Geleceği hiç iyi görmüyorum. Emekliyim, aylık 1800 lira maaşım var. Geçinemediğimiz için gündelik inşaat işlerine gidiyorum. 600 milletvekilimiz var, 1800 liraya bir tanesi geçinsin, ben her ay maaşımı ona vereceğim" diyor. Doğru söylüyor, doğru söylüyor.
Tabii bu emekli vatandaşımız şunu bilmiyor. Belki de biliyor, şimdi telaffuz etmedi. Bir de sarayda oturanlar var. Bir yerden, değil beş yerden maaş alıyorlar. Onlara da teklif ettim, onlara da söyledim. Emeklinin halini, asgari ücretlinin halini öğrenmek istiyorsanız, bir ay sadece 1800 lira alın. Bakın bakalım pazara çıkın, bir bakın bakalım; geçiniyor musunuz, geçinemiyor musunuz? Bunu denemek istemiyorlar ama biz vatandaşın halini biliyoruz.
Kayseri'de Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı, "Eskiden bir ton et ile 25 ton yem alıyorduk, bir ton et satıyorduk, 25 ton yem alıyorduk; şimdi bir ton et satıyoruz, 15-16 ton yem alabiliyoruz" diyor. Gübre bayii bir çiftçi, "gübre bayisi olmama rağmen 40 dönüm ekim yaptım ama gübresiz ekip yaptım; düşünün gelinen durumu" diye aktarıyor. Çiftlik Beldesi’nde bir fırıncı esnaf: "5 ay önce 153 liraya aldığımız un şu anda 246 lira, 98 liraya aldığımız maya da 150 lira. Ancak yevmiyemizi çıkarabiliyoruz. Cumhurbaşkanımız abartıyorsunuz diyor ama bizim enflasyonu biz yüzde 70" diyor içinde yaşayan vatandaş. Yani ortada bir abartmanın olmadığını ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım; pahalılığın can yaktığını biliyorum. İnsanların geçinemediğini biliyorum. Memuru, işçisi, emeklisi, asgari ücretlisi geçinemiyor. Gaziler geçinemiyor, şehit yakınları onlara bağlanan aylıklarla geçinemiyorlar. Herkes büyük bir sıkıntı içinde. Bugün aldığını, esnaf yarın sabah yerine koyamıyor. Saat başı etiketler değişiyor. Bütün bunların tamamını biliyoruz ama bütün bunlara rağmen diyoruz ki, meraklanmayın. Biraz sıkıntı çekeceksiniz, az kaldı, geliyor gelmekte olan. Buna inanın, buna inanın.
İlk yapacağımız işlerden birisi, ilk yapacağımız işlerden birisi devleti derleyip toparlamaktır. Her kurum, devleti oluşturan her kurumun kanuni görevini kendilerine teslim etmektir ve onlardan görev beklemektir. Parlamento kanun çıkarıyor, gayet güzel; kanunları kim uygulayacak? Yürütme organı. Bazen takılırım arkadaşlara, derim ki: “Cumhuriyet Halk Partisi’ni yönetmek, devleti yönetmekten daha zordur” diye. Arkadaşlarım da gülümserler. Devleti yönetmek zor bir şey değildir. Devleti liyakatle, adaletle, erdemle, bilgiyle yönetirseniz bütün sorunları aşarsınız. Aklınızı ve mantığınızı kullanacaksınız. İşi ehline teslim edeceksiniz ve görev bekleyeceksiniz ondan. Bakın, bizim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası var. Gayet güzel. Düne kadar hiçbir sorunumuz yoktu Merkez Bankası ile. Fiyat istikrarından kim sorumluydu? Merkez Bankası sorumluydu fiyat istikrarından. Çiftçi kardeşim, emekli kardeşim, manav kardeşim, apartman görevlisi, asgari ücretli; fiyat yakıyor biliyorum, mutfaklarda yangın var biliyorum ama bu konuyla uğraşacak olan merkezin, yani Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın eli kolu bağlanmış vaziyette. Görev yaptırmıyorlar. Yukarıdan talimat veriyorlar, "bunu yapmazsan seni değiştireceğiz" diyorlar. O da sarayın talimatını yerine getiriyor ve malum bu tablo ortaya çıktı. Bakın Merkez Bankası Kanunu madde 4: "Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır." Anlaşılmayan bir şey var mı? Yok. Demek ki Türkiye Cumhuriyeti'nde bu görevi, fiyat istikrarı görevini kim yerine getirecek? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Paranın değerini koruyacak, liranın değerini koruyacak, dövize karşı kar gibi erimesine engel olacak ve fiyat istikrarını sağlayacak. Kimin görevi? Merkez Bankası'nın... Devam ediyor: "Banka, yani Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler” diyor. Başkası değil, doğrudan kendisi belirler. Ama bu yetki bir kararnameyle Merkez Bankası'ndan alındı. 30.6.2021 tarihli Resmî Gazete'de Fiyat İstikrarı Komitesi kuruldu. Bankanın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bankaya verdiği bir görevi, sarayda oturan zat bir kararnameyle elinden aldı, başka bir komiteye verdi "fiyat istikrarını sen sağlayacaksın" diye. Peki bu komite hiç çalıştı mı? Bu komite bu fiyatlara, bu zamlara bir şey dedi mi? "Şu önlemlerin alınması gerekir" diye bir rapor hazırladı mı? İlgili kişiler acaba bir araya gelip, "yahu ne oluyor, bu kadar zam nereden geliyor, bu Türk lirası neden böyle güneş görmüş kar gibi eriyor?" diye düşündü mü? Hiç düşünmedi, hiç ama hiç düşünmedi ve memleket bu hale geldi. Ateş pahası... Neyi tutsanız elinizde kalıyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıya. Merkez Bankası'na müdahale ettiler de ne oldu? Öyle ya, bu da bir soru. Erdoğan müdahale ediyor, ne oldu?
Bir; 128 milyar dolar, Merkez Bankası Kanunu’na aykırı olarak kayınpeder-damat arasında yok edildi, 128 milyar dolar buhar oldu. Soruyorum: Nereye gitti 128 milyar dolar? Cevabını hâlâ almış değiliz. Merkez Bankası'nın kasasında şu anda, 128 milyar doları buharlaştırdılar, kendisine ait, öz malı olan ne 1 dolar, ne de bir sent var şu anda Merkez Bankası'nın. Ne bir dolar var mülkiyeti kendisine ait, ne de bir sent. Tam 35 milyar dolar eksi bakiyesi var. Değerli arkadaşlarım, doları kontrol edeyim derken 128 milyar dolar buharlaştı ve bugün dolar eski parayla 10 bin liranın üstüne çıktı, yani 10 liranın üstüne çıktı. 1 dolar, eşittir 10 bin lira. Ne oldu, bu Cumhur İttifakı'nın milli ve yerlilerine ne oldu? Türk lirası tarihinde bu kadar böyle kötü duruma düşmüş müydü? Düşmemişti. Beyleri ne yapıyor? Ha bire bize çatıyorlar, ha bire bize kızıyorlar, ha bire bizim eleştirilerimize tahammül edemiyorlar. Yahu bizim söylediğimizden ders al kardeşim, ders al. Devletin nasıl yönetileceğini ben sana söylüyorum, ben sana anlatıyorum. Liyakati esas yap diyorum. Hani söylemesem, sadece eleştirsem diyebilirler: "Yahu şu CHP de hep eleştiriyor, hiç öneri getirmedi." Her eleştirinin arkasına mutlaka öneriyi de getiriyorum. Zam yağmuru geldi, iğneden ipliğe zam görüyoruz değerli arkadaşlar. Öyle bir duruma geldik ki Türkiye, damat ayrılırken "at izi it izine karıştı" demek zorunda kaldı. Düşünebiliyor musunuz? Damat-kayınpeder; birisi oturmuş paranın başına, doların başına, öbürü oturmuş saraya, 128 milyar doları iç ettiler. Görevden alındığında da ya da istifa ettiğinde de "at izi it izine karıştı, Allah bu millete sabır versin" diye cümleler kurdu.
Efendim hedefleri şu: “Türk lirası erisin, dolar yükselsin, memleket fakirleşsin, bizim servetlerimiz pula insin ve biz her şeyi ihraç edelim. Dışarıdan dolar gelsin, dolardan cari fazla oluşturalım. Cari fazlayla biz bu durumu düzeltiriz, memleketi önce fakirleştirelim.” Yahu akıl alacak şey değil, akıl alacak şey değil. Dünyada böyle bir şey yok aslında. Ne bilimde, ne ekonomi biliminde böyle bir şey yok. Paranın itibarını koruyacaksın, değerini koruyacaksın, sağlıklı bir denge oluşturacaksın. Bunun için sadece para politikası değil, maliye politikası var, onunla da uğraşacaksın. Bunların hiçbirisi yapılmadı değerli arkadaşlarım.
Peki, fakirliği bu kadar temel bir argüman olarak beslerseniz ve teşvik ederseniz, iç piyasanın durumu ne olur? İç piyasanın durumu, işte Kayseri'de konuşan esnafın derdi olur. Kimse gidip alışveriş yapmaz. Para yok, ne yapacak? Kahveye bile gidip çay içemeyecek duruma gelebilir değerli arkadaşlarım. Müdahale ettiler, 128 milyar dolar buharlaştı, son 7 yılda dolar bazında milli gelir sürekli düştü. Cumhuriyet tarihinde hiç örneği yoktu, bunlarda oldu. İşsizliği zaten rekor düzeye çıkardılar. Memleketi de kara paraya umut bağladılar. Baronların rüşvet paraları, uyuşturucu paraları Türkiye'ye nasıl gelir? Dolar buradan biraz Türkiye'ye gelsin, biz buradan acaba köşeyi dönebilir miyiz? O uyuşturucu baronu Türkiye'ye parasını getiriyor, bir gün tutuyor, burada aklıyor, sonra yurt götürüyor. Bunlar da aracılık ediyorlar. Sadece uyuşturucu parası mı? Hayır. Ne kadarı yasadışı para varsa aynı yöntemlerle bu paraları değerli arkadaşlarım aklıyorlar. Ve bütün bunlar olurken çıkıp diyor ki: "Biz kitabını mı yazdık" diyor? “Ekonominin kitabını yazdık” diyor. Yazdıkları ekonominin kitabından bir sayfa okuyayım size, bir sayfa okuyayım. Hepinizin dinleyin. Televizyonları başında bizi dinleyen AK Partili kardeşlerim de ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerim de dinlesinler, Erdoğan'ın ekonomi kitabından bir sayfa okuyorum:
Zafer Havalimanı, Kütahya'daki Zafer Havalimanı… Bu yılın ilk 8 ayında garanti vermişler, dolar bazında garanti vermişler, demişler ki: 878 bin 488 kişi buradan uçacak, 878 bin 478 kişi... Erdoğan'ın kitabında böyle yazıyor, sözleşmesi var, altına da atmış imzayı. Ama giden yolcuya bakmışlar, kaç kişi? 878 bin kişi değil, 5 bin 725 kişi. Peki devletin hazinesinden beşli çeteye giden para ne kadar? 4 milyon 650 bin avro. Erdoğan'ın kitabında bu yazıyor. Sömürüyü görüyorsunuz değil mi? Haksızlığı görüyorsunuz... Ak Parti'ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum: Senin alın terini çalıyorlar, senin emeğini çalıyorlar. MHP'li kardeşlerime de sesleniyorum: Bakmayın öyle, yok şöyledir, yok böyledir diye; ne kadar yolsuzluk varsa ilk alkışlayan da Sayın Devlet Bahçeli'dir.
"Efendim sonuna kadar destekleyeceğiz..." Siz hiçbir zaman MHP'nin esnaf dediğini duydunuz mu, çiftçi dediğini duydunuz mu, emekli dediğini duydunuz mu? Bir şey söylüyorlar: “Yaşasın saray; talimat geldi el kaldıracağız, talimat geldi el indireceğiz.” Yahu bu ülkenin en köklü partilerinden birisi Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Bu hale nasıl geldi? Gerçekten üzülüyorum ve bunun yazdığı kitabın sonucu, finansal çöküş getirdi. Merkez Bankası eksi bakiye, eksi 35 milyar dolar; tam bir finansal çöküş. Ticari çöküş getirdi, ticarette herkes biliyor ne olduğunu. Siyasi çöküş getirdi, bir kişi her şeye egemen. O kadar komik ki, Türk Hava Kurumu Başkanı istifa dilekçesi vermiş. Aylardır "istifa ettim" diyor, istifası kabul olmuyor. Mahkemeye başvuruyor, "ya ben istifa ettim, imza atmıyorum." “Hayır, sen orada duracaksın kayyum olarak.” Şu düzene bakın Allah aşkına ya, şu düzene bakın. Sosyal çöküş getirdi, ahlaki temellerimizde ciddi zedelenmeler var. Bu iktidar, sabah akşam dinden imandan bahseden bu iktidar, en büyük ahlaki çöküşü getirdi bu ülkeye, en büyük ahlaki çöküşü...
Uyuşturucu bataklığı içinde şu anda, uyuşturucu bataklığı içinde. Baronlar el üstünde tutuluyor, baronlar serbest bırakılıyor. Polisin yakaladığı baronlar, mahkemeler tarafından serbest bırakılıyor. Sebebi ne? Sebebi bu. Baron siyaseti satın almışsa, o baron hapiste kalmaz. Gidiyorsunuz, İçişleri Bakanı konuşuyor, "efendim, virane yerlerde garibanlar uyuşturucu kullanıyor, derhal yıkın orayı." Gücün yetiyorsa neden o büyük baronlara sesin çıkmıyor? Onlara sesi çıkamaz. Ayda 10 bin dolar rüşvet aldığını söylediğin kişi kim? Hâlâ soruyoruz. Devletin İçişleri Bakanı kalkıp, diyecek: Ayda 10 bin dolar para alıyor bu kişi. Kim bu? Ses yok… Ve kültürel çöküş başladı değerli arkadaşlarım; ahlaki değerlerimizle birlikte kültürel çöküş de başladı. Bunların hepsini çözeceğiz inşallah. Hiç kimse merak etmesin, çözülmeyecek hiçbir sorun yok. Ahlakımızla çözeceğiz. Rüşvet alanların burnundan getireceğiz. Bu ülkede uyuşturucu satan bütün baronları bu topraklardan sileceğiz.
Gencecik fidan gibi evlatlarımız, özellikle fakir ailelerin çocukları uyuşturucuya alıştırılıyor. Erdoğan ve şürekasının sesi daha hiç çıkmıyor. Kendi genel merkezlerindeki tabloyu görüyorlar mı acaba? Gencecik fidan gibi çocuklar o lüks araçların içinde o -kokain miydi neydi, pudra şekerini çekerken acaba bunlar hiç düşünmediler mi? Ya nereye getirdik biz bu memleketi?
Değerli arkadaşlarım; söyledim ya, toplumun her katmanıyla ilgileniyoruz. Ne dedik? Sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapacağız. Apartman görevlisi; derdi varsa bize gelecek, biliyoruz. Manav bize gelecek, esnaf bize gelecek; derdi varsa çözeceğiz ya da biz onun ayağına gideceğiz, oturup konuşacağız. Çiftçi; ayağına gidiyoruz, oturup konuşuyoruz. Kanaat önderleri; Türkiye'nin gidişinden rahatsız olanlar, ayaklarına gidiyoruz, oturuyoruz, konuşuyoruz. Muhtarlar; oturup konuşuyoruz. Geçen davet ettiler Antalya özel halk otobüsü bileşenleri. Birden fazla dernekleri var, üst çatı örgütleri var. Bunlar da bizim sorunlarımız çok, acaba Kılıçdaroğlu bizim sorunlarımızı dinler mi diye. Tabii dinlerim, niye dinlemeyeyim? Bu ülkede yaşıyorsunuz, direksiyon sallıyorsunuz, alın teri döküyorsunuz... Hakkınız olan kârı alıyor musunuz, almıyor musunuz, hangi derdiniz var? Çözmek istiyoruz... Evet, çözümüne katkı vereceğiz. 22 bin özel halk otobüsü var, 22 bin. 60 bin kişi bu sektörde çalışıyor, ailelerle beraber yüzbinlerce kişi... "Biz sahipsiziz diyorlar. Derdimizi anlatacak kişiyi bulamadık." Dedim, hiç meraklanmayın. Derdinizi anlatacak kardeşiniz burada, anlatın derdinizi. Ama ben buraya gelirken hazırlıklı geldim. Hem derdinizi dinleyeceğim, hem çözümlerini anlatacağım. “Çözümsüz hiçbir sorun yoktur, bundan emin olmanızı istiyorum” dedim.
Değerli arkadaşlar; uygulama birliğinin olmadığını söylediler. 5 farklı statüde çalışan şoför olduğunu söylediler. Ücretsiz taşıma derdimiz var dediler. Evet, gerçekten de illere göre 15 ile 25 arasında ya ücretsiz veya indirimli yolcu taşıyorlar. 2018 yılından bu yana fiyatlar hiç artmamış. Antalya'yı örnek verdi Antalya'daki başkan: 1 milyon 776 bin 998 kişiyi bir ayda ücretsiz taşımışlar. Çünkü dijital ortamda kimin ücretli, kimin ücretsiz olduğunu tespit etmek mümkün. Ne kadar veriyorlar? Otobüs başına bin lira veriyorlar, otobüs başına... Ankara-İstanbul 1300, diğer büyükşehirlerde bin lira, diğer illerde de 800 lira veriyorlar otobüs başına. Nasıl yaşayacak bu adam, nasıl geçinecek? Böyle bir örneği yok değerli arkadaşlarım.
Onlara şunu söyledim sizin sorununuzu nasıl çözeceğiz diye. Bizi onlar şimdi dinliyorlar; söyledim, bizi dinleyin, çözümlerimizi anlatacağım ve bu konuda hazırlıklarımızı yapacağız. Grup başkanvekillerine talimat vereceğiz, grup başkanvekilleri hazırlıkları yapacaklar, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne getirecekler. Sorunlar nasıl çözülür?
1) Kesinlik de bir esnaf bakanlığı kuracağız ve sizin muhatabınız esnaf bakanlığı olacak. Şimdi muhatapları yok, muhatapları yok.
2) Özel halk otobüsleriyle ilgili mevzuat çok değişik, herkes ayrı uyguluyor. Bunu tekleştireceğiz. Bir kanun çıkacak veya bir yönetmelik, bir tüzük çıkacak, bu konuda Türkiye genelinde uygulamayı tekleştireceğiz. Böylece herkes ne yapacağını bilecek.
3) Devlet veya hükümet; "efendim şunlar bedava binsin, emekliler veya engelliler bedava binsin." Eyvallah bedava binsin, ona karşı değiliz ama sen bedava binsin diyorsan, şoförün sırtından değil -devletsin sen, hükümetsin sen- bedava bindirdiğin kişinin parasını sen ödeyeceksin, onun sırtına binmeyeceksin. Zaten ne kazanıyoruz o? Eğer hükümet herhangi bir kurumun ücretsiz binmesini istiyorsa, bu günkü dijital ortamda var; kaç kişinin bindiği, ne kadar seyahat ettiği, hepsi var. Dolayısıyla onun parasını genel bütçeden karşılayacağız.
4) Özel halk otobüslerinin ve şoförlerinin müktesep haklarını, yani kazanılmış haklarını aynen koruyacağız. Öyle her önüne gelene plaka vermeyeceğiz. O plaka değerlendikçe, o plaka o şoförün kıdem tazminatı olacak. Nasıl taksi plakası değerliyse, özel halk otobüsü şoförlerinin, otobüslerin plakası da değerli olmalı. Zam öyle birilerinin keyfine göre değil, objektif bir kural belirlenecek, objektif kurala göre enflasyon neyse ona göre her yıl zam yapılacak ve dolayısıyla bu çerçevede işler yürüyecek, bunlar da alın terlerinin karşılığını alacaklar. Kamunun taahhüt ettiği ücret zamanında ödenmezse; bedava bindirdik, zamanında ödemiyor, devlet. O zaman faiz ödeyecek. Yeni araç alınması lazım belli bir süre kullandıktan sonra; yeni araç alındığı zaman KOSGEB veya Esnaf Kefalet Kooperatifi en az 1 milyon lira olmak üzere düşük faizli kredi verecek ve o insan da kendi otobüsünü yenileyecek. İnsanlar daha yeni, daha modern, daha güzel bir otobüse binmiş olacaklar. Halk otobüsü şoförlerine şunu söyledim, dedim ki: Sizinle bir isim kardeşliğimiz var dedim. Bizim adımız Cumhuriyet Halk Partisi, sizin adınız da özel halk otobüsleri. Dolayısıyla halk ikimize de var ve temelini de halk oluşturuyor, bu kardeşliğimiz de var.
Değerli arkadaşlarım; geçen gün Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı olarak çalışan geçici Kur'an kursu öğreticileri ve vekil imam hatipler geldiler. Dediler ki: “Siz bütün sorunları çözüyorsunuz. Bizim dertlerimize gitmediğimiz, çalmadığımız kapı kalmadı. Yahu CHP'ye gidelim, onlar bizim sorunlarımızı çözerler.” Tabii dedim. Bunların sayıları bir dönem 25 bin kadardı. En son 14 bin kişinin işine son verdiler ve kapının önüne koydular. Bunlar iki yılda bir KPSS sınavına giriyorlar; bu görevi yaparken yapmaları için 2 yılda bir KPSS sınavına giriyorlar. Ayrıca din hizmetleri alan bölümü testine de tabi tutuluyorlar 2 yılda bir. Yani öyle sokaktan bulunup da, "gel bu işi yap" dediğimiz kişiler değil. Sınava giriyorlar, test sınavına giriyorlar, kazandıktan sonra bunlara görev veriliyor. Bunlar ayda 1000 lira ile 1300 lira arasında bir para alıyorlar. Yani açlık sınırının, yoksulluk sınırının, asgari ücretin altında bir para alıyorlar. Kadrolu öğreticiler ile aynı işi yapıyorlar. Daha zor şartlarda yapıyorlar ama onlar yüksek ücret alıyor kadrolu, bunlar kadrosuz olduğu için bunlara en düşük para veriliyor. Hiçbir güvenceleri yok. Her sene istifaya zorluyorlar, sonra tekrar işe alırken yeniden sözleşme yapıyorlar. İşsizlik sigortasından yararlanamıyorlar. Haftalık veya senelik ücretsiz izinleri yok. Ayda 2 gün izin hakları var ama izin haklarını kullandıkları zaman aylıklarından kesilme oluyor. Gitmişler, kapıları çalmışlar. Önce AK Parti'ye gitmişler. Dönemin Başbakanı Sayın Binali Yıldırım, "biz bu sorunu çözeceğiz" demiş. Ne zaman? 28 Haziran 2016. Şöyle diyor: "Bizim inancımız şudur. Aynı işi yapıyorsa bütün çalışanların aynı şekilde muamele görmesi gerekir." Doğru mu? Doğru. "Alın terini, akıl terini, üretime, bu ülkenin geleceğine koyan insanların farklı bir sınıflandırmaya tabi tutulması asla ve asla kabul edilemez." Doğru mu? Doğru. "Bu çalışma barışına da aykırıdır." Doğru mu? Doğru. "Bizim inancımıza da aykırıdır." Doğru mu? Doğru. "Onun için bu çarpıklığı, bu yanlışı ortadan kaldırmak için hükümetimiz ortaya bir irade koydu." Ne zaman? 2016. Hangi tarihteyiz? 2021. İrade nerede? Çöp sepetinde, böyle bir irade yok.
Yetmiyor, 1 Temmuz 2018: "Cumhurbaşkanımız talimat verdi, fahri din görevlileri artık müjde bekliyor." O da bir toplantıda buna benzer cümleler kurmuş ve çok düşük ücret aldıklarını öğrenince: "Yahu burada hayret ettim, gerçekten böyle mi? Derhal düzeltin" diye talimat vermiş. 2018-2021... Herhangi bir şey yok. Erdoğan'ın konuşmasından sonra tabii MHP "acaba rol yapabilir miyim" diye hemen onlar da bir kanun teklifi vermişler 24 Ekim 2018'de. Kanun teklifinde bunların kadroya alınmaları ile ilgili düzenleme öngörülmüş. Kanun teklifini veren Sayın Mustafa Kalaycı Konya Milletvekili ve bunun üzerine hemen arkasından bir gün sonra Sayın İsmet Büyükataman Devlet Bahçeli adına bir tweet atıyor. Tweet aynen şöyle: "Kadro alamayan taşeron işçiler, 4B'li vekil, sözleşmeli, fahri veya geçici statüde çalışanlar kadroya alınacaktır. Devlet Bahçeli" 26.5.2018. Herhangi bir şey yok, tık yok. Daha sonra Cumhur İttifakı'nın MHP ile beraber, AK Parti'yle beraber yayınladıkları bir kitap var, “Millet Aklı” adı altında bir kitap var. Onun 121 inci sayfasında da bunlara kadro verileceği sözü verilmiş. Sonra Büyük Birlik Partisi 2019'da teklif veriyor. Bunlardan bir şey çıkmaz, bir halt olmaz. Biliyoruz, bunu yapacak olan Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Biz halkın partisiyiz. Biz ayrımcılık yapmayız. Biz alın terine değer veririz. Birilerinin emeğinin sömürülmesine izin vermeyiz. Aynı işi yapan, aynı ücreti alacaktır. Eşit işe, eşit ücret diyoruz biz, bizim felsefemiz budur. Şimdi grup başkanvekillerinden bir kanun teklifi hazırlayın. Bu konudaki sivil toplum kuruluşuyla sizi buluşturacağım; söyleyeceğim, gelip sizinle görüşecekler. Soru önergeleri hazırlayın ve bir de araştırma önergesi. Bunların içinde yaşadıkları büyük dramlar var değerli arkadaşlarım. Biz bunu çözeceğiz, çözmezlerse çözeceğiz. Bugün diyor ya Sayın Bahçeli: "Efendim EYT'liler çözülmeli, 3600 ek gösterge çözülmeli, asgari ücret yükseltilmeli..." Sen onu benim külahıma anlat. Saraya anlatabiliyor musun? Anlatamıyorsun.
Gücün varsa, dersin ki: Arkadaş bu üçü çıkmadan ben elimi kaldırmayacağım. O zaman ben derim ki, “ya gerçekten de Cumhur İttifakı içinde MHP'nin bir ağırlığı var” derim, “müdahale ediyor” derim. Sadece salı günü bir konuşma, 3600 ek gösterge çıkmalı... 2022'nin sonuna attı Erdoğan, “çıkarmayacağım” diyor. Efendim eğer EYT'lilerin sorunu; birisi diyor çözeceğim, öbürü diyor çözmeyeceğim. Nasıl bakıyorsun sen bunu? Efendim asgari ücret artsın. Artsın, elinden tutan mı var mı? Hükümetin ortağısın. Ortağı değilim diyorsun ama koşulsuz ortağısın. "Koşulsuz, hiçbir beklenti olmadan ben sonuna kadar seni destekleyeceğim" diyorsun.
Sevgili dostlarım; bugün konuşmayı sonlandırırken dün akşam Türkiye'ye yazdığım bir mektubu okuyacağım size. Hafta sonu bir video ile milletimize seslenme ihtiyacı duydum. İktidara geliyoruz ama bunun bana yetmediğini anlatmaya çalıştım. Hayatımın her aşamasında benim için sarayların, konvoyların zerre kadar önemi olmaz. Ben evimden, mütevazi hayatımdan memnunum. Ne yapayım ben tüm bunları konvoyları, sarayları? Tüm bunların tek bir anlamı var benim için, o da ülkemizin makus talihini kırabiliyor muyum? Eğer kırabiliyorsam, ben iktidar olayım. Olayım ki, çocuklarımıza bembeyaz bir Türkiye bırakalım.
Videomda söyledim. Ben ülkemizde iktidar olmaktan çok, iz bırakan, başka bir miras bırakan biri olarak anılmak istiyorum. Bizden sonra gelecek yüz tane iktidar da artık ülkeyi hep bir şeyler ekleyerek yürüsün diyorum. Bizden sonra gelecek iktidarlar da bizim üzerimize bir şeyler ekleyerek yürüsün. Batıda nasıl iktidar değiştiğinde kimse kaygı yaşamıyorsa, işte böyle bir Türkiye olsun istiyorum. Yaralarımızı sarmamız lazım. Biliyorum, bazılarımız zorlanıyor bu konuyu konuşmaktan. Yaralar hâlâ açık ama yapacağız, çocuklarımız için yapacağız, geleceğimiz için yapacağız. Bizim gördüğümüzü, yaşadığımızı, milletimizin çocukları gelecekte yaşamayacak, yaşamamalı. Bundan daha büyük bir ödül olur mu Allah aşkına? Helalleşme ile hukuku karıştıranlar oldu. Helalleşmek, “yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek” demektir. Bunu yarası olan topluluklara yapacağız. Hukuk başka; kim ne suç işlediyse, onun karşılığı hukuktur. Hukukla helalleşmeyi karıştırmamak lazım. Zaten hukukla, yani onunla zaten helalleşmek imkânsız. Hukuk onun hesabını soracak, bunu ben videoda da söyledim. Bir de medyada bazılarının "ne güzel muhalefet zaten kazanıyor, ne gerek vardı tüm bunlara" demesine hüzünlendim. Çünkü bunlar bu söylediklerimi strateji zannediyor. Ne stratejisi? Ben gelecekte bu ülke çocuklarının, ardımdan bu ülkeyi barıştırdığımı söylemelerini istiyorum. Böyle anılmak istiyorum. Ne stratejisi?
Evlatlarımız diyorum; hangi strateji çocuklarımızın geleceğinden daha önemli? Helalleşeceğiz dostlarım, helalleşeceğiz. Açık yaralar var. Biliyorum zor olacak ama kesinlikle yapacağız ve başaracağız.
28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp, helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımıza helalleşeceğiz.
Roboski ile helalleşeceğiz. Bakın hukuk başka, helalleşme başka... İnsanlara devlet tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz.
Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkumları ile helalleşeceğiz.
Mahalleleri gasp edip sürülen ve mahallelerine lüks siteler dikilen Romanlarla helalleşeceğiz.
Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıkla, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz.
Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleriyle helalleşeceğiz. Bugün Londra'ya göç etmiş en parlak beyinlerimiz ile helalleşeceğiz.
Ali İsmail Korkmaz'ın ailesiyle helalleşeceğiz.
Soma ile helalleşeceğiz.
Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede; bir sağdan, bir soldan, o insanlarımızla helalleşeceğiz.
9 yaşındaki Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründüren Mısra Öz ile helalleşeceğiz.
Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz.
Helalleşeceğiz dostlarım ve yakın bir gelecekte bir gün çocuklarımız geçmişe baktıklarında, "neler olmuş ama önümüze bakmayı bilmişiz; helal olsun onlara" diyecekler. Laik, demokrat, insan haklarına saygılı, müreffeh, Atatürkçü bir ülkede yaşayan çocuklarımız, birileri buna cesaret ettiği için teşekkür edecekler bize. Bizim iktidarımızı konuşmuyorum ben sevgili dostlarım; bizden sonra gelecek yüz iktidara bir kapı aralamamız gerekiyor. Doğru bir kapı açmamız... Evet, bütün baskıyı biz yaşayacağız ama birinin bunu yapması gerekiyordu. Nasip bize oldu.
Hepinize teşekkür ederim.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
13.10.2024
13.10.2024
13.10.2024
13.10.2024