12.02.2019
12.02.2019
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU (12 ŞUBAT 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Efendim hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Biz bu ülkenin insanları olarak haksızlığa uğramış, hukuksuzlukla karşı karşıya kalmış bütün insanları bir araya gelmek zorundayız. Eğer biz mazlumların hakkını koruyacak ve savunacaksak, bir arada olmak ve ortak ses çıkarmak zorundayız. Eğer insanlar haksız yere üniversitelerden atıldıysa, haksız yere kamudan ihraç edildiyse, haksız yere hapishanelerde tutuluyorsa bunlara sahip çıkmak hepimizin ortak görevidir. O nedenle bizler, bu ülkenin saygıdeğer insanları, ister bu salonda olun, ister bu salonun dışında olun, Türkiye’nin hangi coğrafyasında olursanız olun ortak ses çıkarmak zorundayız. Mazlumun hakkını, fakirin fukaranın hakkını savunmak zorundayız. Onların hakkını ve hukukunu savunduğumuz zaman bu ülkeye barış gelir, bu ülkeye huzur gelir, bu ülkeye bereket gelir.
ASLA DİLSİZ ŞEYTAN OLMAYACAĞIZ
Adaleti söyledim, defalarca söyledim, adalet için yürüdüm. Ne için? Benim için mi? Hayır, hepimiz için, 82 milyonun hakkı ve hukuku için yürüdüm. Eğer bir insan haksızlıkla karşı karşıyaysa ve siz onun karşısında sessiz kalıyorsanız, dilsiz şeytan olursunuz. Bizim dilsiz şeytan olmaya sabrımız yoktur, tahammülümüz yoktur, kararımız yoktur, inancımız yoktur, biz asla ve asla dilsiz şeytan olmayacağız.
Zulme karşı mücadele etmek, adaleti savunmak için mücadele etmek bizim görevimizdir. Eğer biz bu görevimizi yapmıyorsak memleketi nasıl idare edeceğiz? Biz bu ülkeyi bunların yaptığı gibi yönetmek istemiyoruz. Birileri bir şey söyleyecek, herkes ona uyacak, birileri bir şey söyleyecek, söylediği söz doğruysa ona uyacak, doğru değilse çıkıp diyecek ki bu doğru değil, bu ahlaki değil, bu hukuksuzdur diyecek. Eğer birilerinin talimatıyla diğerleri sessiz kalıyorsa, zulme boyun eğiyorsa, işte onların adı dilsiz şeytandır. Onları biz öyle tanımlıyoruz.
Efendim hepiniz hoş geldiniz, hepiniz şeref verdiniz. Bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarıma, hangi görüşten olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun bütün vatandaşlarıma; yeter ki gönülleri adaletten yana olsun, yeter ki gönülleri huzurdan yana olsun, yeter ki gönülleri birlikte yaşamaktan yana olsun, yeter ki gönülleri hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği Türkiye’den yana olsun; onları sizler adına yürekten kucaklıyorum ve onlara selamlarımı saygılarımı gönderiyorum.
21 YILDA İSTANBUL’DA DEPREME KARŞI HANGİ ÖNLEMLER ALINDI
İsteriz ki bizim memleketimizde hiç acı olay olmasın, isteriz ki hiç kimse şu veya bu şekilde yaşamını yitirmesin, herkes eceli neyse… Ama bir de farklı gelişmeler var, acı tablolar var. Bunlar karşısında da düşüncelerimizi ifade etmek zorundayız. Bakınız Kartal’da bir bina çöktü, 21 vatandaşımız hayatını kaybetti. O binayla ilgili çok şey biliyorduk, ama enkazın altında insanlar varken onu politik bir sürecin parçası haline getirmemeye özen gösterdik. İnsanlar can derdinde, bunlar ne derdindedir diye bir soruya muhatap olmak istemedik. Enkaz kaldırıldı ve o enkazın müsebbiplerini grup başkanvekilimiz bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı. O binayı kaçak yaptıran, üstüne kaçak kat çıkaran kişi şu anda Erzurum’da Büyükşehir Belediye Başkanı, herkes bu gerçeği bilsin.
Bakınız değerli arkadaşlarım, bina elbette yapılır, kimse aç ve açıkta kalmasın. Ama binayı yaparken kuralına uygun yapacaksın. Orayı bir tabutluk gibi yapmayacaksın. En ufak bir olayda... Deprem yok, bir de üstelik deprem olsa kim bilir kaç bina daha yıkılacak. Bakın 1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçti arkadaşlar, 21 yılda İstanbul’da ne yapıldı? Depreme karşı hangi önlemler alındı, hangi çalışmalar yapıldı? İmar affı çıkardılar. Arkadaş imar affı çıkarıyorsan sağlam binaya çıkar, çürük binayı da zaten yıkacaksın, ama tescilli tabut haline getirdiler. Ve bütün bunların İstanbullular tarafından da bilinmesi lazım. Siz 25 yıldır İstanbul’u yöneteceksiniz ve İstanbul’da binalar yıkılacak deprem olmadan, çökecek. Ve bir de bir iftira furyası, efendim bizim belediye başkanımız oraya gitmemiş. Hayır efendim, Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz oradaydı, bütün gün oradaydı.
Değerli arkadaşlarım, 99 depreminde resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti. Uzmanlar diyorlar ki yakın bir gelecekte bir deprem daha olacak. 21 yıl geçti, 21 yılda bir ülke baştan sona yeniden inşa edilir. 25 yıldır da yönetiyorlar İstanbul’u. Bunun vebali de günahı da o yönetimin boynundadır, hiç kimse unutmasın. Hiç kimse unutmasın!
Tabii bu arada dün İstanbul’da bir helikopterimiz düştü, dört askerimiz şehit oldu. Yüzbaşı Ümit Özer, Yüzbaşı Semih Özcan, Astsubay Başçavuş İlyas Kaya, Astsubay Üstçavuş Yakup Akşar hayatlarını kaybettiler. Allahtan rahmet diliyoruz, ailelerine yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Kahraman ordumuzun başı sağ olsun, kahraman ordumuzla her zaman her ortamda, her yerde onu saygıyla anıyoruz, ona saygı duyuyoruz. Bizim için, biz rahat uyuyalım diye mücadele eden başta ordumuz ve bütün güvenlik görevlilerine de şükranlarımızı ve saygılarımızı sunuyoruz. Bu şehadet, elbette şehadet önemlidir, ama bu helikopter bir hayli eski bir helikopter, bunların yeniden gözden geçirilmesi lazım, düşen ikinci helikopterimiz. Dolayısıyla bu konuda yetkililerin daha duyarlı olmaları gerekiyor.
BİR İNSAN SEHVEN İDAM SEHPASINA GÖNDERİLİR Mİ
Değerli arkadaşlarım, adaletten bahsettik. Adalet nedir biliyor musunuz? Adalet şudur: Sizin evinizde yangın çıkar ve siz o yangını söndürmeye kalkarsanız bu adalet değildir, zaten evinizdeki yangını söndüreceksiniz. Ama adalet, komşunun evinde yangın çıkarsa, suyla gidip o yangını söndürmeye kalkıyorsanız adalet odur. Çünkü senin başına gelen bir konuda sen mücadele ediyorsun, komşunun başına bir olay geldiğinde mücadele etmeyip sessiz ve seyirci kalırsan, sen adaletsiz bir kişisin. En basit tanımıyla adalet budur. Hakkı ve hukuku gözetmenin kuralı budur. Benim başıma gelmesini istemediğim bir olay, hiç sevmediğim, yanında olmadığım, düşüncesini beğenmediğim bir insanın başına gelirse, ben haksızlık karşısında onun yanında olmak zorundayım, adalet budur.
Şunun için anlattım: Karar Gazetesi 6 Şubat’ta manşetten bir haber verdi. Efendim Hüseyin diye birisi, Müslüman Kardeşlerin üyesi Hüseyin diye birisi İstanbul’a geliyor, güvenlik güçleri alıyorlar ve bunu Mısır’a teslim ediyorlar. İdamla yargılanıyor, İhvan üyesi birisi. Biliyorsunuz ben İhvanı her zaman her ortamda eleştiririm, eleştirmeye de devam ederim. Ama ben insanların hakkını ve hukukunu savunmak zorundayım. Savunmazsam; yandaşımın hakkını hukukunu savunurum, karşımda olanın hakkını ve hukukunu savunmam gibi bir çifte standarda imza atmış olurum. Bu bizim yapımıza, bu bizim ahlakımıza, bu bizim inancımıza uygun değildir. İhvan üyesi birisi idamla yargılanıyor, İstanbul’a geliyor Sudan’dan ve yakalanıyor Mısır’a teslim ediliyor. İdamla yargılanıyor! Şu anda işkence gördüğü söyleniyor, yarın idam edilecek, öbür gün idam edilecek.
Değerli arkadaşlarım, siz düşüncesini beğenmeyebilirsiniz, ama idamla yargılanan birisini nasıl olur da oraya gönderirsiniz? Hangi hakla ve hukukla oraya gönderirsiniz? Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararı var. Eğer bir kişi siyasi mülteci gelirse, idamla kendi ülkesinde yargılanıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti onu iade etmez diye kararı var. Siz bir insanı idama gönderiyorsunuz ve iktidar kanadından ses yok. Ne zamana kadar? Karar Gazetesi bunu manşete taşıdı, sonra çıkıp dediler ki, “Biz bunu sehven göndermişiz…” Allah aşkına, 82 milyon vatandaşın vicdanına sesleniyorum. Bir insan sehven idam sehpasına gönderilir mi? Sehven bir insan idam sehpasına gönderilir mi?
Dolayısıyla bu tür olaylar karşısında, eğer Karar Gazetesi yazmasaydı hiçbir şey olmayacaktı. Sonra ne oldu? Kabak polislerin başına patladı, niye iade ettiniz diye. Karar Gazetesi yazmasaydı hiçbir şey yapmayacaktı. Sisi’ye selam mı gönderiyor, onu bilmiyorum. Yine bir şeyler mi çeviriyor, onu da bilmiyoruz. Ama bu bir insanı idama göndermek kadar büyük bir suç ve büyük bir onursuzluk olamaz. Bakın büyük bir suç ve büyük bir onursuzluk olamaz.
YENİ BİR GELENEĞİN KAPISINI AÇTIK
Efendim hafta sonu güzel bir toplantı yaptık. Belediye başkanlarımızı, belediye başkan adaylarımızı kamuoyuyla paylaştık. Güzel bir toplantı oldu ve bu toplantıda bütün adaylarımızı hem partililerimize hem kamuoyuna bir şekliyle tanıttık.
Değerli arkadaşlarım, bu adaylıkların belirlenme sürecinde önemli bir adım atıldı. Diyeceksiniz nedir bu önemli adım? İstanbul, Adana, Antalya ve Bursa’da ilçe belediye başkanları ilçe belediye başkanlıklarından ayrılıp, büyükşehir belediye başkan adayı oldular. Bu çok güzel ve çok önemli bir gelişmedir. Dolayısıyla bir yerde ilçe veya belediye başkanı olan bir arkadaşımız, bir sonraki seçimde daha büyük bir alana aday olma geleneğini sürdürmelidir. Bu geleneğin kapısını açtık. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Adana’da Zeydan Karalar, Antalya’da Muhittin Böcek, Bursa’da Mustafa Bozbey göreceksiniz kazanacaklar. Bunlar ilçe belediyesinden Büyükşehir Belediye başkan adayı olan arkadaşlar, yeni bir geleneği başlatıyoruz. İzmir Büyükşehir bizimdi, ama bu dört yer CHP’li belediyelere ait değil. Dolayısıyla burada ilçe belediye başkan adaylarımız önemli bir gelişmeye imza attılar. Başarılarını bütün beldeye, bütün büyükşehire yazmak istiyorlar, bütün büyükşehire diyecekler ki biz ilçede kazandığımız başarıyı büyükşehir bağlamında da hayata geçireceğiz. Bu iddiayla yola çıkıyorlar.
İzmir’de de bir başka arkadaşımız, Seferihisar’da belediye başkanı olan arkadaşımız, Seferihisar’a bütün dünyaya tanıttı. Aziz Kocaoğlu’yla birlikte yaptılar bunu, onun da altını çizeyim. Aziz Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye başkanlığını başarıyla onurla ve gururla yapmıştır ve bir bayrak devir teslimini de önümüzdeki süreç içinde gerçekleştirecektir. Ve Aziz Kocaoğlu İzmir’i bir bölge, bir dünya markası haline getirdi. O markayı parlatacak olan da bayrağı devir teslim edeceği arkadaşıdır. Dolayısıyla Tunç Soyer de önümüzdeki süreç içinde Aziz Bey’in bıraktığı başarıları kararlılıkla ve azimle sürdürecektir.
Bir başka arkadaşımız Yılmaz Büyükerşen. Eskişehir’i Eskişehir yapan, bir beton kenti düşünün, Bursa’yı düşünün, beton Bursa’yı, bir de yemyeşil olan çöldeki bir vaha gibi Eskişehir’i düşünün. Bursa’dan daha fazla turist Eskişehir’e gelir. Ankara’dan Eskişehir’i gezmeye giderler ve Eskişehir’i Eskişehir yapan bir yıldız haline getiren Yılmaz Büyükerşen’dir. O da bu süreç içinde görevini yerine getirecektir.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Osman Gürün. Çok sayıda çevreyle ilgili yatırımlar yaptı, arıtma tesisleri yaptı, yaşlı kuşağı üretime kattı, onları bir anlamda üretimin bir parçası haline getirdi, gelir elde ediyorlar, güney enerjisi ve altyapı yatırımlarına büyük önem verdi.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Lütfü Savaş. Suriye sorununu en ağır yaşayan kentlerden birisidir Hatay ve Hatay’ı bütün o sorunlara rağmen barış kardeşlik ve huzurun kenti haline getirdi. Hiç kavgaya izin vermedi, hiç kimseyi ayrıştırmadı ve bölmedi. Hatay’ı tarihine ve kültürüne uygun bir şekilde yönetti ve yönetmeye de devam ediyor, herkese dokundu ve dokunmaya da devam ediyor. Bütün olumsuz koşullara rağmen Hatay’ı Hatay yaptı ve başarıyla bunu da sürdürecekler.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanımız Özlem Çerçioğlu, yani bizim topuklu efemiz. Bütün Aydın onu özlemle yeni süreçte tekrar bekliyor. Özlem Çerçioğlu gerçekten de Aydın’ı bölgenin bir markası haline getirdi. Yeşil alan mı olsun, bina mı yapalım diye referandum yapan bir belediye başkanımızdır. Aydınlıların tercihine uygun olarak tercihini ortaya koydu. Kırsalla kent arasındaki sorunu çözdü, gelir dağılımını dengeli hale getirmek için mücadele etti, yatırımlar yaptı, yapmaya da devam edecek. Efendim bir kadın büyükşehir belediye başkanlığı yapar mı? Niye yapmasın, en güzelini yaptı, en güzelini yapmaya da devam edecek.
Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız, Tekirdağlıların Kadir Ağabeyi, sevecen bir belediye başkanımız, gerçekten sevecen bir belediye başkanı. Herkesin sorununa eğilen bir belediye başkanı, bütün ilçelere Milli Eğitim Bakanlığının yapmadığı okulları yaptı ve Milli Eğitim Bakanlığına bağışladı. Niçin? Benim Büyükşehir Belediye başkanlığı yaptığım yerde bizim çocuklarımız güzel okullarda okusunlar diye. Kırsal alanda binlerce dönüm ve merayı ihya etti, kırsala hizmet götürdü ve o da inşallah görevini başarıyla sürdürecek.
Efendim Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediye başkanımız. Mansur Yavaş Ankara’nın Beypazarı ilçesinde belediye başkanıydı. Beypazarı’nı Ankara’nın en önemli ilçesi haline getirdi. Ankaralılar Beypazarı’nı gezmeye giderler. Bürokratken gezmeye gidenlerden birisi de bendim, eşim ve çocuklarımla beraber Beypazarı’nı gezmeye gittik. Şimdi Mansur Yavaş Ankara’yı bir cumhuriyet kentini, bir başkenti yeniden bölgenin en önemli kentlerinden birisi haline getirecektir, bir kültür kenti haline getirecektir, bir sanat kenti haline getirecektir, bir üniversite kenti haline getirecektir, bir tarım kenti haline getirecektir. Tarımla, yani kırsalla kenti barıştıracaktır. Ayrışmayı değil, barışmayı getirecektir. Ve Mansur Yavaş Mustafa Kemal’in izinden yürüyerek Ankara’yı gerçekten de kurtuluşun başkenti haline getirecektir.
CHP’Lİ BELEDİYELERİN OLDUĞU YERLERDE HİÇBİR ÇOCUK YATAĞA AÇ GİRMEYECEK
Efendim yerel yönetimlerde ne yapacağız? Onu açıkladım, 12 madde halinde açıkladım. Bütün il başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, mahalle temsilcilerimiz, belediye başkanlarımız, belediye başkan adaylarımız, parti meclisi üyelerimiz, milletvekillerimiz 12 maddeyi ezberleyecek. Ali böyle yaptı, Veli böyle yaptı değil, biz ne yapacağız arkadaşlar, biz ne yapacağız? Biz kazandığımız her yerde her beldede hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Oy versin vermesin her vatandaşı baş tacı edeceğiz. Oy vermeyen vatandaşa hizmet götüreceğiz, bize yönelik önyargısının kırılmasını sağlayacağız. Buradan söz veriyorum, 82 milyon vatandaşıma söz veriyorum, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin olduğu illerde, ilçelerde, beldelerde büyükşehirlerde hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek, bunun sözünü veriyorum.
17 yıldır ülkeyi yönetiyorlar, çocuklar açlıktan öldü. Bizim belediyelerimizin olduğu yerlerde insana sevgi olacak, insana saygı olacak, çocuklarımızı baş tacı yapacağız. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek derken şunu söylüyorum. Açlık sınırı 2 bin 900 lira, eğer bir ailenin geliri bunun altındaysa ve bunu ispat ederse, belediye başkanımız o ailenin elektrik parası, doğalgaz parası, varsa su parası, bütün bunları belli limitler içinde ödeyecek. Çocuk okula giderken servisle gidecek, servisle gelecek, aile servis için beş kuruş para ödemeyecek. Servis ücretlerinin parasını belediye ödeyecek. Bir çocuğa yapılan hizmet Türkiye’nin geleceğine yapılan hizmettir. O çocuklar hepimizin çocukları.
Bakın, biz bunları zaten yapıyoruz çoğu yerde, ama istiyoruz ki diğer belediyelerde de yapalım, bütün belediyelerde yapalım ve halka hizmet nasıl olurmuş, aileye hizmet nasıl olurmuş, çocuklara hizmet nasıl olurmuş, sadece kendi ülkemize değil bütün dünyaya gösterelim istiyoruz. Biz bunu istiyoruz.
BİZ İNSANLARIN İŞİYLE, AŞIYLA, EKMEĞİYLE OYNAMAYIZ
Ve bir şey daha, CHP dışındaki belediyelerde çalışan asgari ücretli kardeşlerime sesleniyorum. Sana 2 bin 20 lira veriyorlar. Bizim belediyelerimizde asgari ücretliye 2 bin 200 lira veriyoruz. Ne zamandan beri? 1 Ocak’tan beri. Mart’ta seçimler var sandığa gideceğiz. Oyunu gel Cumhuriyet Halk Partili belediyeye ver, 1 Nisan’dan itibaren sen de ayda 2 bin 200 lira net asgari ücret al kardeşim. Bakın çok açık çok net, bizde palavra yok, gayet açık. Efendim veremezsiniz. Yüzlerce belediyemiz zaten veriyor, ne demek veremezsiniz? Zaten veriyoruz.
Bir şey daha… Biz insanların işiyle, aşıyla, ekmeğiyle oynamayız; hangi görüşten olursa olsun ister AK Partili olsun ister MHP’li olsun, hangi partiden olursa olsun, çalışıyorsa başımızın üstüne. Ve onların da iş garantisi bizdedir, bendedir. Birisinin işine son verilmeyecek, kimsenin ekmeğiyle oynanmayacak hangi görüşte olursa olsun. Gelecek, çalışıyorsa 2 bin 200 lirasını alacak.
“İHANET ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ” DİYE OY İSTİYORLAR
Bakın, devleti yönetiyorlar, bunu beceremiyorlar, ama biz bunu belediyelerimiz aracılığıyla yapacağız. Ve bütün kentleri ormana döndüreceğiz. Çocuklar araba geçen yolda top mu oynar Allah aşkına? Orada mı eğlenirler, top oynarlar veya başka oyunlarını orada oynarlar? Park yok mu? Çocukların gideceği, yaşlıların gideceği, kadınların gideceği yeşil alanlar yok mu? Yapmıyorlar, yeşile düşmanlar aslında, oraya beton bina yapacaklar, gökdelenler yapacaklar. Çocuklar nerede oynayacak kardeşim? Şehirde yaşayıp da ağaç görmeyen insan olur mu Allah aşkına? Hepimiz şu veya bu şekilde - bizim kuşağımız - kırsaldan geldik; ağaç nedir, hayvanlar nedir, nasıl beslenir, ağaca duyduğumuz sevgi nedir, bütün bunları biliriz. Şehre geldiler bir beton, bakıyorsun duvara beton, dışarıya bakıyorsun beton, İstanbul’a bakıyorsun tamamen beton. Çıkmışlar “Biz İstanbul’a ihanet ettik…” İhanet etmeye devam edeceğiz diye oy istiyorlar. Akıl mantık tutulur. İhanet edeceğiz diye oy istiyor. “İstanbul’un trafik sorununu çözemeyiz...” İstanbul’un trafik sorununu çözemiyorsan niye adaysın kardeşim, hangi gerekçeyle adaysın? Ekrem İmamoğlu, tamamını çözecek, hiç endişe etmeyin.
Başta gecekondu bölgeleri olmak üzere, bütün belediyelerimiz oralarda kreş yapmıştır. Anne baba getirecek güven içinde çocuğunu kreşe teslim edecek, akşam da alacak evine götürecek. Biz bunu yapıyoruz. İstanbul’da AK Partiye ait 14 belediyede bir kreş bile yok. Ama biz yapacağız, anneler rahat içinde, gönül rahatlığı içinde, huzur içinde gelecekler çocuklarını bırakacaklar, gözleri arkada kalmayacak. Beslenme orada, eğitim orada, çocuk akşam annesi gelecek alıp çocuğunu tekrar evine götürecek. Bütün bunların hepsini gerçekleştireceğiz değerli arkadaşlarım.
Tabii biz bunları yaparken adaylık sürecini gerçekleştirirken, İYİ Partiyle, Saadet Partisiyle... İYİ Partiyle bir iş birliği, Saadet Partisiyle Sayın Karamollaoğlu’nun ifadesine göre “bir dirsek teması” yaptık. Dolayısıyla ben her iki genel başkana da şükranlarımı borçluyum. Ayrıca Adalet Partisinin Sayın Genel Başkanı Necdet Öz, 56 ilde örgütü olan Adalet Partisi de hiçbir beklentisi olmadan Cumhuriyet Halk Partisine, demokrasiye katkı vermeye devam edecek. Ben Sayın Genel Başkana ve arkadaşlarına da yürekten teşekkür ediyorum.
NASIL OLUYOR DA BU ADAM DIŞARIDA, ASKERİ ÖĞRENCİLER İÇERİDE
Şimdi gelelim sizin sorununuza. Bakınız, sözlerime başlarken bizim insan olarak mazlumun yanında olmamız gerektiğini söyledim, bizim insan olarak adaletten yana olmamız gerektiğini söyledim, bizim insan olarak fakirden fukaradan güçsüzden yana olmak istediğimizi söyledim. Bu bizim kültürümüzde var, babamızdan böyle terbiye aldık, annemizden böyle terbiye aldık. Birisi eğer yere düşmüşse, onu kaldıracaksınız, arkasından kötü söz söylemeyeceksiniz, o insana saygı duyacaksınız. O insanın değerleri var, o insanın inancı var, o insanın kimliği var, insanı Allah’ın yarattığı en değerli varlık olarak kabul edeceksiniz ve o insana saygı duyacaksınız. Benim felsefem böyledir. Biz Cumhuriyet Halk Partililerin de felsefesi böyledir. Hiç kimseyi ötekileştirme gibi bir düşüncemiz asla ve asla yoktur.
Şimdi bunu niye söylüyorum? Geçen grup toplantısında bir kişiden söz ettim, Fettah Tamince’den. 17-25 Aralık’tan sonra bu beyefendi Pensilvanya’ya gider, kendisi de söylüyor. Sorarlar, “Pensilvanya’ya niye gittin, kimlerle gittin?” “İsimlerini soyadlarını hatırlamıyorum” diyor, ama gittiğini söylüyor. Buna dokunan var mı? Kimse dokunmuyor. Yine 17-25’ten sonra ailesi Bank Asya’ya para yatırıyor. “Yatırdın mı?” “Yatırdım parayı” diyor. Buna dokunan var mı? Buna dokunan yok, ama Bankasya’nın önünden birisi geçmişse, vay! Yakaladılar, devlet memuruysa devlet memuriyetinden attılar veya yakaladılar hapse attılar veya devlet memuruysa memuriyetten attılar kanun hükmünde kararnamelerle. Sonra... Bununla ilgili çok sayıda, ama çok sayıda kişi bunun Gülen cemaatinin bir unsuru olduğunu zaten söylüyor. Peki, kardeşim sen buna FETÖ terör örgütü diyorsan ve bütün bunlar ortadayken, aradığın 16 kriterin tamamı bu adamda varken, bu adam nasıl oluyor da dışarıda, nasıl oluyor da askeri öğrenciler içeride? Bu adam dışarıda, nasıl oluyor da kanun hükmünde kararnameyle atılanlar dışarıda?
Bir şey daha, üniversiteler, yani örgüte ait olduğu söylenilen üniversitelerin tamamı kapatıldı, Fettah Tamince’nin üniversitesine dokunulmadı, sadece adı değiştirildi, yine onun başkanı. Şimdi geçen sordum, “Fettah Tamince’ye bu gücü kim veriyor, kim destek veriyor? Garipler içeride, parası olmayanlar içeride, parası olanlar dayısı olanlar arkası olanlar kayınpederi olanların tamamı dışarıda, nasıl oluyor bu, bu hangi adalettir, hangi vicdandır, hangi ahlaktır” dedim, sordum.
RIZA ZARRAF’I DA OTURTMUŞTU PROTOKOL MASASINA
Ben size gerçeği söyleyeyim. Fettah Tamince’nin avukatları Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatlarıdır da, onun için dışarıda bu adam, onun için kimse buna dokunamıyor. Bir daha söylüyorum, sağır kulaklar duysun diye söylüyorum. Garibanları içeri atarsın, avukat tutacak paraları yoktur, askeri öğrencileri içeri atarsın, doğru dürüst avukat tutacak paraları yoktur, Fettah Tamince gibi para babalarını alırsın bir de devletin protokolüne oturtursun. Ve dün de Atatürk Kültür Merkezinin açılışında ihale verdiler bu beyefendiye, Erdoğan’la aynı karenin içinde. Ben söylüyorum, bir daha söyleyeyim. Ne dedim? “FETÖ terör örgütünün bir numaralı siyasi ayağı sarayda oturan zattır” diye. Yanına Fettah Tamince’yi ben mi alıyorum, o mu alıyor? Fettah Tamince’yi ben mi koruyorum, o mu koruyor? Ben garibin gurebanın mazlumun hakkını savunuyorum, sen de zalimlerden yana tavır takınıyorsun. Parası var diye alıyorsun yanına, parası pulu var diye. Hatırlar mısınız Rıza Zarraf’ı da yanına almıştı, Rıza Zarraf’ı da oturtmuştu protokol masasına. Aynı protokol masasına şimdi Fettah Tamince’yi oturtuyor.
ÇOCUK MU KANDIRIYORSUNUZ
Eren Erdem... Eren Erdem niye hapiste, hangi gerekçeyle Eren Erdem hapiste? Şu adalete bakın Allah aşkına. Bir mahkeme var, oturuyor mahkeme karar veriyor, Eren Erdem’in tahliyesine karar veriyor. Gidiyor bizim milletvekili arkadaşlarımız da Silivri’den Eren Erdem Beyi alacaklar. Savcı itiraz ediyor bir üst mahkemeye mi gidiyor, yan mahkeme mi bilmiyorum, o mahkeme de oyçokluğuyla tutuklanmasına karar veriyor. 50’nin üstündeki dosyayı çok kısa sürede okuyup, vicdani kanaat getirip tutuklanmasına karar veriyorlar ve tahliyesi engelleniyor. Aradan bir ay geçiyor, tahliyesine karar veren mahkemeye dilekçe veriyor avukatı, tahliye talebinde bulunuyor tekrar. Tahliye eden hâkimler bu sefer diyorlar ki, tahliyesine gerek yok, tutuklanması lazım. Bu mudur adalet Allah aşkına? Siz çocuk mu kandırıyorsunuz? Adalete en büyük zararı veren işte bu anlayıştır. Verdiği kararın arkasında durma yürekliliğini ve cesaretini göstermemektir. Sarayın gölgesi altında kalmaktır. Bu mudur adalet? Adalete en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz. Adaleti yok ettiniz bu ülkede, adalet kavramını yok ettiniz bu ülkede. Sizden hâkim olmaz, siz lütfen cübbelerinizi çıkarınız, başka cübbeler giyiniz ve o makama öyle oturunuz.
Askeri öğrenciler, askeri öğrenciler niye hapiste Allah aşkına? Para babaları dışarıda, öğrenciler hapiste. Nedir bu, bu mudur adalet? Ben bunu seslendirdiğim zaman beni suçluyorlar. İstediğiniz kadar suçlayın, ben sonuna kadar mazlumların yanında olacağım, fakirin yanında olacağım, arkası olmayanın yanında olacağım, sonuna kadar olacağım.
Bir beyefendi yeni ihaleler alır, 17-25’ten sonra Pensilvanya’ya gider, ziyaretlerini yapar gelir, hiç kimse dokunamaz buna. Çünkü korumaları vardır, Erdoğan’ın avukatları, ama Osman Kavala 469 gündür hapiste. Niye hapiste, hangi gerekçeyle hapiste, niye iddianame yok 469 gündür!
Değerli arkadaşlarım, Ayşe Düzkan hapiste, Selçuk Kozağaçlı... Selçuk Kozağaçlı niye hapiste, hangi gerekçeyle hapiste? Birileri istedi diye hapiste. Bunu da bize adalet diye satıyorlar. Bizim de bunun adalet olduğuna inanmamızı istiyorlar. Biz bunlara inanmayız ki zaten, bunların adaletle ilgisi yoktur.
DEVLETİ DEVLET YAPAN LİYAKATTİR
Adaletsizliğe bir örnek daha vereyim, ilginç bir örnek, bu sefer başka bir cepheden bir örnek vereyim. Bir anne baba düşünün, çocuğu okusun diye boğazından keser, üniversiteye gönderir, kendisi yemez ona yedirir, giymez çocuğuna giydirir ve mezun olur üniversiteden, başarıyla mezun olur üniversiteden. Deniz Eren Demir’den söz ediyorum, fizik öğretmeni adayı. Üniversiteyi bitirir, KPSS sınavına girer ve Türkiye birincisi olur. Türkiye birincisi, binlerce kişinin, on binlerce kişinin girdiği sınavda Türkiye birincisi olur; eli yüzü düzgün bir fizik öğretmeni adayı. Sözlüye girer mülakatta elenir, seni almıyoruz derler. Bu mudur adalet Allah aşkına, bu mudur? Bunların yatacak yeri yok, vallahi de billahi de yatacak yerleri yok. Ve diyor ki bu kardeşimiz, “sınava girdim, mülakatta ne sordularsa hepsinin cevabını verdim…” Sen cevabını verdin de kardeşim, karşındaki insanlar insan değil, insanlığını unutmuş kişiler. Bir kişinin bilgisi var, becerisi var, birikimi var, üniversiteyi bitirmiş, girdiği sınavlarda birinci olmuş, sen bunu sözlüde eliyorsun. Yıllar boyu kamuda çalıştım, belki yüzlerce sınava girdim, sınavlarda adaletsizlik yapmazdım. Sınavın hele birinci, ikinci, üçüncü, beşinci, onuncu sayıya göre değişirdi, olanlara sadece usulen soru sorardık, çünkü bu birinci olmuş bir kişi, bunun devlete gelmesi lazım. Bilgisi birikimi var, liyakati olması lazım devlette. Döküntü adamın devlette işi yok, bilgili ve birikimli insanların devlette işi vardır. Devleti devlet yapan liyakattir. Siz liyakatli kişileri değil de, torpilli kişileri devletin en önemli makamlarına getirirseniz devleti çökertirsiniz. Bunların yaptığı da o.
HÂLÂ 10 BİNLERCE TAŞERON İŞÇİSİ KAMUDA ÇALIŞIYOR
Değerli arkadaşlarım, geleyim başka bir konuya, taşeron işçilere geleyim. Niye geldim taşeron işçilere? Taşeron işçisi Türkiye’nin gündeminde hiç yok, Türkiye’nin gündemine getiren biziz. Her ortamda onlara kadro sözü verdik. Sonra baktılar ki, taşeron işçileri gelecek CHP’ye oy verecek, dediler ki “biz size kadro vereceğiz.” Verirseniz seviniriz. Bir kısmına verdiler, bir kısmına kadro vermediler. Kadro verdiklerini de perişan ettiler. Erdoğan gitti Sivas’ta konuşma yapıyor. Oradaki taşeron işçileri bağırıyorlar “bize kadro ver” diye, niye kadro vermiyorsunuz bize? Erdoğan söylüyor, “Bak kardeşim biz KİT’lere filan hepsine kadrolarını verdik, bizden bir şey beklemeyin tamam, provoke etmeyin, her şeyi verdik her şeyi verdik” diyor. Vermediler, hâlâ 10 binlerce taşeron işçisi kamuda çalışıyor. Bakın bir daha söylüyorum, hâlâ 10 binlerce taşeron işçisi kamuda çalışıyor. Dedim ya mazlumun yanında olacağız, dedim ya haklının yanında olacağız, dedim ya emekten ve alın terinden yana olacağız, sonuna kadar taşeron işçilerine kadro verilinceye kadar onların da yanında olacağız. Son bir kişiye kadar hepsinin yanında olacağız.
SANDIĞA GİT, BİR DERS VER KARDEŞİM
Kadro verdiler, ama ne yaptılar biliyor musunuz? Beyefendi yüzde 26 çift dikiş aylık alırken, bunlara dediler ki size yüzde 4 vereceğiz. Niye? Size kadro verdik. Enflasyon kaç, mutfaktaki enflasyon? Yüzde 100’ü aşmış neredeyse, yüzde 100. Yüzde 4 veriyor. Ne demektir bu biliyor musunuz? Köleliğe devam edeceksiniz diyor, sizi aç bıraktım, kadro verdim size diyor, sus diyor. Bu kölelik zulmüne hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Bu yüzde 26 çift dikiş kendi maaşına zam yapan zat, kira ödemez, dolmuş parası ödemez, otobüs parası ödemez, ev kirası ödemez, uçak parası ödemez, yemek parası ödemez, hiçbir şey ödemez, maaşına çift dikiş yüzde 26 zam yapar, taşerona gelince taşeron işçisi eski, sana kadro verdim yüzde 4’le idare et der. Ne diyorum? Bunlarda vicdan yok, bunların yatacak yeri yok.
O nedenle sesleniyorum, hep birlikte haksızlığa karşı çıkacaksanız, bak Mart ayı geliyor, bir ders ver kardeşim; sandığa git, bir ders ver kardeşim. Ders vereceksin, sandığa gideceksin.
BİNDİRİM YAPTIN, NE İNDİRİMİ
Efendim, diyorlar ki, “Elektrikte ve doğalgazda fiyat indirdik.” Tam bir aldatmaca, tam bir kandırmaca, örnek vereyim size, önce elektrik. 1 Ocak 2018 elektriğe zam konutlarda yüzde 8,8; 1 Nisan 2018 elektriğe zam yüzde 2,89; 1 Ocak 2019 elektriğe zam yüzde 9,57; 1 Eylül 2018 elektriğe zam yüzde 9; 1 Ekim 2018 elektriğe zam yüzde 9. Beş kez arka arkaya elektriğe zam yaparlar. Seçimler gelir 1 Ocak’ta derler ki, “Elektrikte indirim yaptık, yüzde 10 indirim yaptık.” Yüzde 90 zam yapmışsın kardeşim, yüzde 10 yapsan ne olur, yapmasan ne olur? Milleti kandırmaya çalışıyorlar, indirim yaptık. Sen bindirim yaptın kardeşim ne indirimi? Yüzde 90 zam, yüzde 80 oldu ne oldu? Sen o kişinin bütçesine yüzde 90 zam yaptın mı? Hayır. Aynı oyun doğalgazda da var. 1 Nisan 2018 doğalgaza zam yüzde 9,7, 1 Ağustos yüzde 9, 1 Eylül yüzde 9, 1 Ekim yüzde 9, efendim 1 Ocak seçim geliyor yüzde 10 indirim. Yüzde 90 zam, yüzde 10 indirim ve bunun adı da indirim oluyor.
DEVLET ADAMI HALKINA YALAN SÖYLEMEZ
Değerli arkadaşlarım, hep şunu söylerim. Devleti yöneten insanların halka doğruları söylemesi lazım, yanlıştan kaçınması lazım; çünkü devleti yönetiyorsunuz. Devleti yöneten kişinin bir saygınlığının olması lazım; hangi görüşten olursa olsun saygınlığı ölçen kurallardan birisi de, halka doğruları söylemesidir. Erdoğan Sivas’a gitti, malum bu taşeron vesaire işini konuştuktan sonra, “Bizden önce Sivas’ta üniversite mi vardı?” diyor. Yok diyor, bizimle beraber Sivas’a üniversite geldi diyor. O toplantıda bulunanların çoğu Sivas Üniversitesinden belki mezun olanlardan da oluşuyor ve onlar da kendi kendilerine gülmüşlerdir, 1974’te yapıldı bu üniversite, 1974’te! Binlerce kişiyi topluyor, 1974’te yapılan üniversiteye “Benden önce burada üniversite yoktu, şimdi biz burada üniversiteyi yaptık ve çocuklarımız üniversiteye gidiyor” diyor.
BU KADAR BÜYÜK BİR YALANCI YOKTU
Değerli arkadaşlarım, devlet adamı pozisyonunda olan kişi halkına yalan söylemez. Ama Erdoğan haklı tabii, Erdoğan’a göre zaten memlekette üniversite yoktu, ondan sonra kuruldu. Zaten ilkokul, ortaokul, lise bunlar da yoktu, Erdoğan’la beraber bu memlekete ilkokul, ortaokul, lise geldi. Aynı zamanda Erdoğan yokken bu memlekette uçak da yoktu, uçak da Erdoğan’la beraber geldi. Efendim gemi yoktu, demiryolu yoktu, hatta otobüs bile yoktu. Sağ olsun başbakan oldu da, 2002’den sonra bu ülkede otobüs de olmaya başladı. Baraj yoktu, elektrik yoktu, yol yoktu, su yoktu, köprü yoktu, tünel yoktu, Erdoğan’dan önce hiç fabrika bile yoktu, hepsi Erdoğan’dan sonra oldu. Ama bir şeyin altını özenle çizeyim. Erdoğan’dan önce bu kadar büyük bir yalancı yoktu.
Efendim Tank Palet Fabrikasıyla ilgili değişik zamanlarda sorular sordum, dokuz soru sordum. Tank Palet Fabrikası, gözbebeğimiz bir fabrika, Silahlı Kuvvetlere ait bir fabrika. Değeri 20 milyar dolar, bugün kursanız 20 milyar dolar. Önemli silahlar yapıyor ve bunu kalkıyorsunuz Katar ordusuna peşkeş çekiyorsunuz. “Efendim bu özelleştirme değil…” Bereket versin Resmi Gazetede 20 Aralık’ta yayınlandı, orada özelleştirmenin yılsonuna kadar, 2019 yılsonuna kadar yapılması gerektiğini Erdoğan söylüyor, ben söylemiyorum. Onun imzası var altında. Israr edince, sorularda ısrar edince, beni suçlamaya başlıyor tekrar, “Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor” diye.
Şimdi bakın, “fabrika arazisindeki her türlü taşınmazın üretim bakım ve onarımda kullanılan her türlü teçhizatın mülkiyeti devlete aittir, böyle kalacaktır.” Telekom da öyleydi, Telekom öyle değil miydi? Ne oldu Telekom’da? Gittiler Türk bankalarından para aldılar, Telekom’u çalıştırdılar, kârların tamamını alıp yurtdışına götürdüler, bankaya olan paraları ödemediler, o para da 82 milyonun sırtında kaldı. Binalarını sattılar, bakır tellerini sattılar, her şeyi sattılar. Şimdi yönetimini bunlara vereceksiniz. Ama devam ediyor... Allah büyüktür, gerçekten Allah büyüktür. Diyor ki, hatta “şu anda bu alımı yapan firma” dikkat buyurun... Kime aitti bu? “Bu alımı yapan firma yüzde 50 Katar, yüzde 50 Türk ortaklığı olan bir firmadır…” Alımın yapıldığını sen söylüyorsun kardeşim. Diyorum ya, Allah büyüktür. Alımı yapan firma var, yüzde 50’si Katar’a ait Katar ordusuna ait, yüzde 50’si diğerine ait, hâlâ diyor ki Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor.
SİLAH FABRİKASINA KARŞI UÇAK, BEYEFENDİ UÇAĞA BİNECEK!
Ben söylüyorum, sen vatansever değilsin kardeşim. Söylüyorum, sen vatansever değilsin. Dedim ki “Bana dünyada bir örnek göster, dünyada bir örnek! Amerika’dan göster, Almanya’dan göster, Japonya’dan göster, Güney Kore’den göster, Papua Yeni Gine’den göster, Yeni Zelanda’dan göster, kendi askeri fabrikasını yabancı orduya teslim eden bir ülke örnek ver bana.” Kime veriyor? BMC’ye. Sahibi kimdi bunun? Ethem Sancak, eski Mao’cu, ben Türk değilim diye övünen birisi.
Şimdi bakın değerli arkadaşlarım, diyor ki “burayı 25 yıllığına verdik.” Peki sorduk, ihale yaptın mı? Yapmadın ihale. İhalenin ilanı çıktı mı? Hayır. Peki, nasıl veriyorsun sen buna, hangi gerekçeyle veriyorsun? Bu fabrikayı Katar ordusuna teslim eden, teslim et diye sana yetki veren hangi kanun var? Fabrikanın değer tespitini yaptırdın mı sen? Hayır, bunların hiçbirisi yok.
Bir soru daha sordum, “Bu fabrikayı sen oraya peşkeş çekerken, Katar kralı sana bir uçan saray verdi, bu arada bir bağlantı var mı” diye sormuştum. Var mı bir bağlantı? Silah fabrikasına karşı uçak, beyefendi uçağa binecek. O fabrikanın değeri 20 milyar dolar bugün yapmaya kalksak. Şimdi beyefendiye bir de otobüs armağan etmişler. Evet, aynı firma bir de otobüs vermiş seçimlerde kullansın diye. İnsanın yüzü kızarır, vallahi yüzü kızarır. Ar damarı olması lazım bir insanda, başka ne diyeyim?
TARIM ÜRÜNLERİNİN İTHALATINA 94 MİLYAR DOLAR PARA VERİLDİ
Efendim, geldik son konuya, tarım. Tarım bütün dünyada stratejik sektördür. Çünkü herkesin bir şekliyle beslenmesi lazım, her canlının bir şekliyle beslenmesi lazım ve tarım öteden beri insanlığın üzerinde özenle durduğu bir alandır. Sanayi devrimi var evet tamam, ama tarımı hiç kimse terk etmiş değildir. Çünkü sonuçta 82 milyonun beslenmesi lazım. Tarımın temel sorunu nedir? Tarımı yapacak olan çiftçinin hangi ürünü ekeceğini ve bir yıl sonra kaça satacağını bilmesi lazım ki, o zaman çiftçi kazansın. Ben neyi ekeceğimi bileceğim ve onu kaça satacağımı da bileceğim, onun da garantisi olacak ve ben ürünümü ekeceğim. Bu neyle oluyor? Planlamayla oluyor. Eğer planlama yapmazsanız tarım iflas eder. Nitekim geldiğimiz noktada tarım iflas etti.
Bakın, ben size cumhuriyetin kuruluşunda tarıma verilen değeri anlatayım. Gazi Mustafa Kemal’in sözüdür, “Milli ekonominin temeli ziraattır” diyor. O savaşta cephelerde olan insanları bu köylüler doyurdu, onlar ektiler biçtiler, onlar doyurdular. İthalat mı vardı o zaman, buğday ithalatı? Hayır, o insanlar dişe diş, göze göz mücadele ettiler, ürettiler, cephedeki askeri beslediler. Devam ediyor, “Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi gerçek üretici olan çiftçilerdir”. Bugün çiftçiyi hangi hale düşürdünüz? Devam ediyor, “Eğer milletimizin ekseriyeti azamisi çiftçi olmasaydı bugün dünya yüzünde bulanmayacaktık” diyor. Çiftçilerin yaptıkları üretimlerle bu Türkiye ayakta durmaya çalıştı. Sanayi devrimini oradan alınan birikimlerle oluşturmaya çalıştı. Ve siz şimdi Türkiye’de yetişen her şeyi ithal ediyorsunuz. 94 milyar dolar para tarımda ithalata verildi, para verildi, tarım ürünlerinin ithalatına 94 milyar dolar para verildi. Bu paranın yarısı bizim köylüye verilseydi, çiftçiye verilseydi, sadece Türkiye değil Avrupa’yı da Ortadoğu’yu da beslerdi, bütün üretimi yapabilirdi.
İTHALATIN SEBEBİ MERMİLER Mİ!
Tarım Kanununun gereğini yapmadılar, her çiftçinin 68 bin lira alacağı var AK Parti hükümetlerinden, 68 bin lira! Bu parayı da vermediler. Ve isyan ediyor insanlar, bağırıyorlar geçinemiyoruz diye, “açım aç” diyor bir kadın, “evime ekmek götürmek istiyorum” diyor. Ve Erdoğan, biberden bahsediyorlar, soğandan bahsediyorlar, domatesten bahsediyorlar. Neden bahsetsin peki vatandaş? Ekmekten bahsetmeyip neden bahsetsin, aç adam aç! Onun açlığını istismar ediyor. Ve dönüp diyor ki, “Sen merminin fiyatını biliyor musun?” diyor. Senin diyor patatesten söz etmeye, ekmekten söz etmeye, domatesten söz etmeye, biberden söz etmeye hakkın yoktur diyor, sen diyor mermiden bahset diyor. Hayatımda bu kadar çarpık, bu kadar uçuk, bu kadar temelsiz bir suçlamayla karşılaşmadım. Emin olun karşılaşmadım. Düşünün, söz döndü dolaştı vatandaşa şikâyet olarak geldi, niye şikâyet ediyorsun? Bu adam geçinecek. Şimdi soruyorum kendisine, samandan mercimeğe, canlı hayvandan ete kadar her şeyi ithal ediyorsun kardeşim. Bunun sebebi, yani bu ithalatın sebebi terör örgütüyle mücadele eden güvenlik güçlerimizin attıkları mermiler mi arkadaş? Sen bunları nasıl yan yana getirirsin? Yine aynı şekilde, iki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor Türkiye’de, iki Trakya büyüklüğünde alan! İki Trakya büyüklüğündeki alanı çiftçiler niye ekmiyorlar? Terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin attıkları mermiler dolayısıyla mı ekilmiyor? Yoksa senin beceriksizliğin yüzünden mi ekilmiyor? Çiftçiyi açlığa mahkûm ettiğin için mi ekilmiyor? İhaleleri aldın, yandaşa dolarla verdin. Köprü geçişi dolarla, tünel geçişi dolarla, garantiler dolarla, bütün bunları dolarla verdin. Dolarla vermenin nedeni güvenlik güçlerinin terör örgütlerine attıkları kurşun mu? Bu kadar saçma şey olabilir mi?
DÜNYANIN ŞAMAR OĞLANI
Kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk Osmanlının borcunu son kuruşuna kadar ödedi, hiç kimsenin önünde diz çökmedi. “Ben Osmanlının devamıyım ve dolayısıyla Osmanlının borcunu da son kuruşuna kadar ödeyeceğim” dedi, kimsenin önünde diz çökmem” dedi. 17 yılda Türkiye’yi, Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettiler. Şu anda Erdoğan ve ekibi, bir de sosyete damat var, o dahil olmak üzere ekibi batının egemen güçlerinin oyuncağı konumunda. “Hapisten çıkar” diyor, derhal çıkarıyorlar. Ne diyor Trump? Söyledim diyor, hapisten çıkarın Brunson’u papazı, hemen çıkardılar diyor. Hani sen dünya lideriydin, hani sen dünyada önemli bir adamdın? Dünya lideri olmak ayrı, dünyanın şamar oğlanı olmak ayrı, ikisinin arasında temel fark var.
Bakın bütün bunlar yetmedi, gittiler Sudan’da 780 bin hektar arazi kiraladılar. Çiftçi burada, iki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor kardeşim, kurşun mu bunun sebebi, terör mü bunun sebebi? Beceriksizlik bunun sebebi; beceriksizlik, hesapsızlık, kitapsızlıktır bunun sebebi. Cebini düşünürsen, vatandaşı düşünmezsen sonuç bu olur. Sormak lazım, senin Bakanlarına boşuna mı şövalye nişanı verdiler Fransa’da. Fransa tarımına yaptığı katkı dolayısıyla... Evet, boşuna mı verdiler onu?
HAL ESNAFI VE PAZARCILAR TERÖRİST OLDU
Değerli arkadaşlarım, şimdi sıra geldi hal esnafı ve pazarcıları suçlamaya. Hal esnafı ve pazarcılar terörist oldu bunların gözünde. Bu Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat, bunlara terörist demeye başladı. Peki, bu zam teröristlerine ne diyeceğiz? Doğalgaza zam yapan, elektriğe zam yapan, köprüye zam yapan, tünele zam yapan bu zam teröristlerine ne diyecek? Öbür adam geçinmek istiyor, varsa fahiş fiyat yakalarsın. Onu nasıl sen terörist olarak suçlarsın? Eğer o teröristse, en büyüğü sensin arkadaş, en büyük zammı sen yapıyorsun.
Bakın değerli arkadaşlar, şunlar işsizlik kuyruğu, sabaha karşı 04.00’te çekilmiş Zonguldak’ta, kara elmasın diyarında. Kömür de ithal ediyoruz, kömüre de dolarlar veriyoruz. Yeraltında servet var, üstte çalışacak işçiler var, gencecik pırıl pırıl çocuklar geçici bir iş bulmak için sabahın 04.00’ünde kuyruğa girmiş vaziyetteler. Türkiye’nin 21.Yüzyıl tablosu budur.
Başka bir tablo, soğan kuyruğu tablosu... Hiç aklınıza gelir miydi Allah aşkına, aklınıza hiç gelir miydi? Bu memlekette vatandaş soğan kuyruğuna girecek diye hiç aklınıza gelir miydi? Buyurun bir başka kuyruk yine.
VARLIK İÇİNDE YOKLUK YAŞIYORUZ
Değerli arkadaşlarım, cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz. Bütün coğrafyamız çok güzel, insanlarımız çok güzel, insanlarımız konuksever, herkes birbirini sevsin istiyorum, herkes birbiriyle dost olsun istiyorum. Hani doğalgaz dışarıdan gelir anlarım, petrol dışarıdan gelir anlarım, yahu soğan da dışarıdan gelir mi Allah aşkına? Soğan da dışarıdan gelir mi? Romanya’dan canlı hayvan getiriyorsun, Bulgaristan’dan da saman getiriyorsun Türkiye’de besliyorsun, akıl var mantık var. Devleti böyle yönetiyorlar, Romanya’dan hayvan, Bulgaristan’dan saman, ikisine de dolar veriyorsun, yazık günah değil mi? Ve binlerce milyonlarca çocuğumuz, gencecik fidan gibi çocuğumuz...
VATANDAŞI SOĞANA MUHTAÇ HALE GETİRDİLER
Değerli arkadaşlarım, varlık içinde yokluk yaşıyoruz ve 21.Yüzyılın Türkiye’sinde yaşıyoruz. Her ilinde üniversite olan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Binlerce, on binlerce üniversite mezununun işsiz olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ben bunları dillendirince rahatsız oluyorlar. Bu nedir? Bakın, geldiğimiz nokta şu: Borç ödemek için de borçlanıyorlar ve faiz ödemek için de borçlanıyorlar. Bir borç batağına saplandılar. Biz buna ne diyorduk? Hortumcu piyasa ekonomisi; vatandaşa değil, birilerinin cebine, vatandaşın cebinden bir avuç çıkarcının cebine bağlanan hortumlardır bunlar. Şimdi vatandaşı soğana muhtaç hale getirdiler.
Yarın bunlar ne diyecek biliyor musunuz? Sarayda oturan zat ve onun sosyete damadı, efendim ekmek bulamadılarsa, soğan bulamadılarsa efuli alsınlar diyecek, ejder meyvesi alsın diyecekler, pasta yesinler diyecekler ekmek bulamıyorlarsa. Geldiğimiz nokta budur. Ama Türkiye’yi bunun dışına çıkaracağız, bu çemberin dışına çıkaracağız. Ne zaman? Baharda, baharda yapacağız bunu, hep birlikte yapacağız.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024