12.10.2021
12.10.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle: Değerli arkadaşlarım, televizyonları başında, radyolarında bizi dinleyen saygıdeğer vatandaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan herkese kucak dolusu sevgiler, saygılar, hürmetler gönderiyoruz. Güzel bir Türkiye, huzurlu bir Türkiye, hep beraber birlikte huzur içinde yaşadığımız bir Türkiye özlemiyle yine bütün vatandaşlarımıza sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 20’nci Yüzyıl’da terörden en büyük acıyı yaşayan hangi ülkeleri saysak, Türkiye bunların başında gelir. Teröre karşı hep birlikte durduk, durmak zorundayız. Terörü bir insanlık suçu olarak gördük ve her yerde, her ortamda kimin tarafından veya kimler tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin lanetledik. 10 Ekim 2015 Ankara katliamı yüreğimizde derin bir yara olarak duruyor. 102 yurttaşımız hayatını kaybetti, bunların içinde 9 yaşında Veysel de vardı. Veysel’in günahı neydi? Terörün bu kadar acımasız olduğunu biliyoruz, dolayısıyla teröre karşı her birimizin tek tek ister dernek olalım, ister siyasal parti olalım, ister meslek kuruluşu olalım her birimizin tek tek veya kitleler halinde teröre karşı çıkması lazım.
Değerli arkadaşlarım, aynı zamanda adalet istiyoruz kendi ülkemizde. Adaleti kendim için istemiyorum, 83 milyon adına bu ülkede adalet istiyorum. Masum insanların hapishanelerde kin ve intikam duygusuyla tutulmasını istemiyorum. Osman Kavala neden hapiste, Selahattin Demirtaş neden hapiste, askeri öğrenciler neden hapiste, avukatlar neden hapiste, adaleti arayan avukatlar neden hapiste? Türkiye’nin bir yol temizliğine ihtiyacı var. Adaleti getireceğiz, kinle, öfkeyle devleti yönetmeyeceğiz. Kinle, öfkeyle devleti yönetmeye kalkarsanız bugünkü tablo ortaya çıkar. Yanımda durmayan hapishaneye, selam vermeyen hapishaneye, beni alkışlamayan hapishaneye, beni eleştiren hapishaneye; böyle bir yapı olmaz. Türkiye’nin buradan süratle çıkması lazım. Bunu yapacağız, birlikte yapacağız.
Milletvekili arkadaşlarım Parlamento açıldıktan sonra her zamanki gibi görevlerini yapıyorlar. Kalabalık gruplar halinde belli illere gidiyorlar, programlanmış belli illere gidiyorlar. Daha önce Anadolu’ya, özellikle İç Anadolu’ya, Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz’e gitmişlerdi, bu kez arkadaşlarımız İzmir’e gittiler. 8-9 Ekim tarihlerinde 31 milletvekili 2 yüksek disiplin kurulu üyesiyle beraber gittiler. 8 ilçe, 41 merkez ve mahalle, 190 da köy ziyaret edildi. Hepsinin derdi aslında aynı, ister Hakkari’ye gidin, ister İzmir’e, ister Konya’ya gidin, ister Yozgat’a; aynı sorunla karşılaşıyorsunuz. Hayat pahalılığı herkesin dilinde, esnaf da şikâyet ediyor, çiftçi de şikâyet ediyor, ev kadını da şikâyet ediyor, çalışan kadın da şikâyet ediyor. Herkesin ortak derdi. Çiftçi özellikle girdi maliyetleri çok yüksek, gübreden tutun yeme kadar her şey çok pahalı, bundan şikâyet ediyor. Bir çiftçinin söylediği: “Gırtlağımıza kadar borç içindeyiz, Tarım Kredi Kooperatifleri yakında satılık köy ilanlarına çıkabilir”. Acı, ama maalesef bir gerçek. Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Çiftçi kardeşim, esnaf kardeşim, ev kadını kardeşim, çalışan işçi kardeşim, memur kardeşim, sanayici kardeşim, sana sesleniyorum: Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Biliyorum Erdoğan “Bay Kemal” diyecek, ama sen de biliyorsun ki benim yetkim yok, ama bana yetkiyi vereceksiniz, bize yetkiyi vereceksiniz, dostlarımızla beraber bu ülkede nasıl bir bahar havası estireceğimizi göreceksiniz. Gerçekten da bahar havası estireceğiz, gerçekten de herkesi kucaklayacağız, gerçekten de hiç kimseye kötülük yapmayacağız. Böyle bir niyetimiz zaten yok, çünkü biz insanız, insanın ne olduğunu biliriz. O bağlamda söylüyorum, dertlisiniz biliyorum, ciddi sorunlar var biliyorum, ama sakın umutsuzluğa kapılmayın. Sakın ola ki Türkiye güçlü ülkedir, sadece yönetilmiyor Türkiye, temel sorunu bu. İnşallah Türkiye’yi çok güzel yöneteceğiz. Adaletle yöneteceğiz, ahlâkla yöneteceğiz, bilgiyle yöneteceğiz, birikimle yöneteceğiz, liyakatle yöneteceğiz ve herkesin mutlu olduğu bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.
Türkiye böyle, ama 7 milyon da yurtdışında çalışan vatandaşlarımız var. Yıllardır oradalar, çalışıyorlar, alın teri döküyorlar. Kimisi işçiliği bıraktı, iş dünyasına geçti, büyük şirketleri var, çalışıyorlar, üretiyorlar. Bazen birikimlerini Türkiye’ye gönderiyorlar. Otomatik bilgi paylaşımı anlaşmasını Ak Partililer imzaladılar, yani hükümet imzaladı. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın birikimleri ilgili ülkelerdeki, yani çalıştıkları veya bulundukları ülkelerdeki Maliye Bakanlıklarına bildirilecek. Bildirilmeye başlandı. Yakında 7 milyon yurttaşımızın büyük bir kısmı Fransa’nın, Almanya’nın, İtalya’nın, İngiltere’nin, Hollanda’nın vergi daireleriyle muhatap olacak. Çoğu vergi vermediniz diye ayrıca cezayla karşı karşıya kalacak. Hükümeti defalarca uyardık, önce yurtdışındaki vatandaşlarımızı uyarın, bakın pandemi süreci var, bunu da gerekçe gösterin, bunu derhal uygulamaya koymayın, belli bir süre geçsin, ondan sonra uygulamaya koyun dedik, ama yapmadılar. Sadece ben yapmadım bu uyarıyı Allah’ı var, Temel Bey de yaptı. Sayın Karamollaoğlu, o da ifade etti, “yapmayın etmeyin” dedi. Orada insanlarımız ceza ödeyecekler. En azından hazırlıklı olsunlar, neyi nasıl yapacaklarını çağrıldıkları zaman hazırlıklı bir şekilde ilgili vergi dairesine gitsinler, ama bu da olmadı. İnşallah ciddi bir sorunla karşılaşmazlar.
Değerli arkadaşlarım; çalışmak kadar değerli bir şey yoktur, alın teri dökmek kadar değerli bir şey yoktur. Evine helal ekmek götürmek kadar değerli bir şey yoktur. Çalışmak, üretmek, alın teri dökmek ve evine gururla gidebilmek, herkes çok güzel işlerde çalışmak ister, ama bazen insanlar zorunlu olarak belli alanlarda çalışmayı göze alırlar. Çöplerden kâğıt toplayan gencecik fidan gibi evlatlarımız, bunlar kâğıt topluyorlar. Topladıkları kâğıtları bir yerde depoluyorlar, sonra bunu satıyorlar. Buradan elde ettikleri gelirlerle de ailelerine bakıyorlar. Bunların üzerine baskı kurulmaya başlandı. Depoları basıldı, biriktirdikleri kartonlar, kağıtlar ellerinden alındı, götürüldü satıldı, başkalarına para verildi. Ya bunlarda vicdan var mı, ahlâk var mı bunlarda? Gerçekten akıl alacak şey değil. Duyduğumda gittim, benden önce randevu istediler, siz gelmeyin dedim, ben geleceğim size, beraber oturacağız konuşacağız.
Değerli arkadaşlarım, bunlar hırsızlık yapmıyorlar, yolsuzluk yapmıyorlar, devleti soymuyorlar, vergi cennetlerinde hesap açmıyorlar. Devlete 5 kuruş vergi ödemiyorlar diye söyleniyor. Hayır efendim, “yapsınlar, vergimizi de öderiz” diyorlar, “bizi tanısınlar, bilsinler bizim bu işi yaptığımızı, ama baskı kuruyorlar.” Gittim bakın, birisi bana derdini anlattı: “Fen, edebiyat, biyoloji mezunu öğretmenim -yani atama bekleyen öğretmen- 4 yıldır ben de bu işi yapıyorum. Ben başımı öne eğip bu işi yapıyorsam tam uçurumun kenarında kendime tutunacak bir dal bulduysam ve birileri gelip benim bu emeğimi hiçe sayıyorsa, ben burada bir sıkıntı duyuyorum” diyor. Sen sıkıntı duymuyorsun kardeşim, zorluklarla mücadele ediyorsun. Birileri gelip senin alın terini çalmak istiyor, senin emeğini elinden almak istiyorlar ve biz emekçilerin yanında olacağız.
Ne diyorduk? Cumhuriyet Halk Partisi fakirin, fukaranın, garibin, gurebanın ve kimsesizlerin kimsesi olacaktır. Birisi de şöyle diyor: “Yoksulum, mağdurum, ben mecburen bu işi yapacağım. Çünkü uçurumun kenarındayım, tutunacak dalım sadece bu”. Siz o dalı bile elinden alıyorsunuz, ama beşli çeteye gelince her şey serbest, devletin soyulmasına gelince her şey serbest. Kâğıt toplayıp, alın teri döküp çekçekleriyle günde 10 km, 15 km gezip kâğıt toplayan insanları efendim, niye bunlar para kazanıyorlar? Ne yapsınlar, hırsızlık mı yapsınlar, uyuşturucu mu satsınlar, torbacılık mı yapsınlar? Alın terleriyle çalışıyorlar. Eğer sen -sarayda oturan zata soruyorum- eğer sen devleti yönettiğini zannediyorsan bunlara sosyal güvenlik sağlayacak uygulamayı yapacaksın. Biliyorum, belki diyecek ki: “Ey Kılıçdaroğlu, ben o çöpten kâğıt toplayanlara sosyal güvenlik hakkını sağlayacağıma söz vermiştim, senin daha haberim yok.” İnşallah öyledir, ama sen yapmazsan milletin iradesiyle iktidar olduğumuzda çöpten kâğıt toplayan herkesin sosyal güvenliği olacak. Ne dedik? Mazlumdan yanayız. Çünkü mazlumun ahı indirecektir şahı. Bunu herkesin bilmesini isterim. Kendisini şah görenler, padişah görenler mazlumların karşısında nasıl düştüklerini göreceklerdir. Demokratik yollarla göreceklerdir, bunu sağlayacağız.
Değerli arkadaşlarım, toplumun her kesimine hitap ediyoruz. Her sosyal kimliğin yanındayız. Önce dinliyoruz, sorunlarını öğreniyoruz, çözümlerini üretiyoruz ve yan yana geliyoruz. Dolayısıyla kimin sorunu varsa ilk başvurduğu adresin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu bütün milletime duyurmak isterim. Kimin sorunu varsa buyursun, hangi sosyal kimliğin sorunu varsa buyursun. 3600 gösterge yıllardır söylüyorum, miting yaparken Anadolu’da korumalar gelir derlerdi ki: “Efendim, polis arkadaşlar diyor ki, acaba bizim 3600 ek göstergeyi de Sayın Genel Başkan dillendirebilir mi?” Yıllardır 2014, 2015, 2016 her seferinde söyledim tıpkı emeklilere iki maaş ikramiye gibi, yapmadılar, kulak arkası ettiler. Sonunda Erdoğan: “Ben 3600’ü vereceğim” dedi. Güzel, gayet güzel, demek ki sözümüzü dinlemeye başladı. Güzel, bu iyiye işaret. Şimdi diyor ki, yani 3600’ü kastediyor: “Bunun üzerine çok spekülasyonlar yapılıyor. Ana muhalefetin başındaki zat bu sözü biz verdik falan filan, biz kuru kuruya söz vermeyiz, biz yaparız” Eyvallah, yap. Sen yaptın da ben elinden mi tuttum? Sen yaparsan ben alkışlayacağım, sen yaparsan milletvekillerimiz Mecliste el kaldıracaklar, “evet, biz de istiyoruz” diyecekler, ama sen milleti oyalıyorsun. Sanıyor ki, Kılıçdaroğlu bunu bir kez söyledi, artık unuttu, mesele bitti. Yok kardeşim, 3600 ek gösterge sağlanıncaya kadar her gün dillendireceğim, ben ve arkadaşlarım dillendireceğiz.
Efendim, ilk verdiği sözden bu yana, yani 2018’den bu yana tam tam 41 ay geçmiş. 1 ay değil, 5 ay değil, 10 ay değil, 20 ay değil, 30 ay değil, 40 ay değil, tam 41 ay. 2018, 2019, 2020, 2021; ortada yok 3600, “2022’de yapacağız” diyor. Kaçacak mı 2022’de, ne yapacak? Niye şimdi yapmıyorsun kardeşim? Meclis açık, getir, niye getirmiyorsun? Yine vaadinden kaçacak, yine başka bir gerekçe uyduracak. Ya para yok diyecek, ya başka bir şey diyecek veya beni seçerseniz ben yapacağım diyecek. Artık seni kimse seçmeyecek, sen kusura bakma.
Beşli çeteye gelince eli çok bereketli, her türlü para var, imkân var, yeter ki beşli çete olsun imkanlar, dolar bazında garantiler, dolarlar, Euro’lar her şey var. Memura geliyor, 3600 ek gösterge yok. Buradan söylüyorum, herkes dinlesin, bütün siyasi partiler de dinlesinler. Öğretmen, sağlık çalışanı, polisler, din görevlileri, infaz koruma memurları; bunların tamamına 3600’ü vereceksiniz. Vermezseniz söke söke alacağız. Sadece bunlar değil, EYT’liler de var biliyorsunuz, ama EYT’liler biraz şanslı, onlar terörist grubunda değil, onlar “türedi” grubundalar. Erdoğan onlara “türedi” demişti. Onların da haklarını teslim edeceğiz. Yapıyorsan yap, henüz söz verdi mi, vermedi mi onu da bilmiyorum, ama onların da sorunlarını inşallah biz çözeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, devlet yönetimi basiretli insanların işidir. Devleti yöneten kişi olayları görür, dünyayı iyi okur, ekonomiyi yakından takip eder. Sadece kendi ülkesi değil, dünyadaki ekonomiyi yakından takip eder. Düzenli bilgiler alır, kaynaklarımız ne kadardır, ona bakar, önceliklerimiz nedir ona bakar, vatandaş hangi sıkıntıyla karşılaşır önümüzdeki süreç içinde, o sıkıntıları vatandaş en kolay nasıl atlatabilir, buna bakması lazım. Türk Ticaret Kanunu bile tacir için “basiretli bir işadamı gibi davranmak zorundadır” der. Bir tüccar bile basiretli işadamı gibi davranmak zorundadır. Bizler de ev yönetiminde basiretli davranırız. Kış olur, kömürümüzü alırız önceden, odunumuzu alırız. Kars’ta, Ardahan’da, Iğdır’da tezeğimizi alırız. Kış geliyor, ona göre hazırlık yaparız, belli bir hazırlık içine gireriz. Niçin? Kış olunca daha büyük sıkıntıları yaşamamak için. Devleti yönetenler 83 milyonu düşünürler. 83 milyon insan kış geliyor, çok zor koşullar olabilir, önlemini almamız lazım diye düşünürler.
Değerli arkadaşlarım, gördüğüm kadarıyla, bildiğim kadarıyla, okuduğum kadarıyla ve devletin rakamlarıyla bunlar kışa hiçbir hazırlık yapmamışlar. Tefeciye gelince her türlü para tamam veriliyor, hiçbir tereddüt yok tefeciye, sadece 9 ayda ödedikleri faiz 124 milyar lira, 2021 yılının ilk 9 ayında bu ülkenin tefecilerine, Londra’daki tefecilere ödedikleri faiz 124 milyar lira. 9 ayda vatandaşa ne verdiniz? Sadece zam verdiler. Bakın, bundan yanlış hatırlamıyorsam 1 ay önce yine bu kürsüde vatandaşlara soruyorlar: Türkiye iyiye mi gidiyor, kötüye mi gidiyor? O zaman “Türkiye iyiye gidiyor” diyenlerin oranı yüzde 16-17 civarındaydı. Son çalışmalar şunu gösteriyor: Türkiye iyiye gidiyor diyenlerin oranı yüzde 16’dan yüzde 9’a düşmüş durumda. Ak Partili seçmenlere soruyorlar: Türkiye iyiye mi gidiyor, kötüye mi gidiyor? İyiye gidiyor diyenlerin oranı yüzde 18, yüzde 82’si “kötüye gidiyor” diyor. Ak Partiye oy verenler de bunu söylüyorlar. MHP’lilerse onlar yüzde 13, onların da yüzde 87’si “kötüye gidiyor” diyor. Türkiye’nin kötüye gittiğini artık hepimiz biliyoruz, yönetilmediğini de hepimiz gayet iyi biliyoruz ve bütün vatandaşlarıma, özellikle Ak Partili kardeşlerime seslenmek isterim. Faiz lobisinin bir numaralı adamı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bunu bileceksiniz, faiz lobisinin Türkiye’deki bir numaralı adamı Recep Tayyip Erdoğan’dır. 83 milyonu bir avuç tefeciye mahkûm etti. Devlete vergi ödüyoruz, büyük bir kısmı tefecilere gidiyor. Faizi düşüreceğiz diyorlar. Tefeciler öyle bir yakalamış ki faizi düşüreceğim deyince doları yükseltiyorlar, doları düşüreceğim deyince öbür tarafı yükseltiyorlar. Bir ülkenin nasıl yönetileceğini bilmiyor, bir ülkenin asıl hedefi üretim olmalı, üreteceksiniz. Bunlar üretmiyorlar, 128 milyar dolar da böyle gitti. Bakın, daha kış gelmeden 2021’in ilk 5 ayında Ak Partili kardeşlerim dinlesinler özellikle, 2021’in ilk 5 ayında 1 milyon 525 bin abonenin elektriği kesildi. 1 milyon 525 hanenin elektriğini kesiyorsunuz. Saray duyuyor mu acaba bunu, sarayın şürekâsı duyuyor mu bunu, bakanlar duyuyor mu bunu, Ak Partinin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin milletvekilleri biliyor mu bunu? Onların tamamının tuzu kuru, iradesini kiraya vermiş olanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde halkın yararına çalışamazlar. Bir daha ifade edeyim: İradesini saraya kiraya vermiş olanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde halkın sorunlarını çözemezler. Yine ilk 5 aydır, bu yılın ilk 5 ayında ocak, şubat, mart, nisan, mayıs ilk 5 ayda 674 bin abonenin de doğalgazı kesildi. 674 bin hanede bu kış ne olacak? Ben düşünüyorum, Millet İttifakını oluşturan saygıdeğer partiler de düşünüyorlar, ama iki partinin hiç umurunda bile değil: Ak Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi… Hiç umurlarında değil. İnsanlar açlıktan mı ölmüş? “Hayır efendim, fazla yemek yedi, onun için öldü” diyecekler. Emin olun böyle diyecekler. Geldiğimiz nokta budur.
Değerli arkadaşlarım, tablo böyleyken devleti yöneten zat kalkmış diyor ki: “Biz kendi vatandaşımı korumak için her türlü fedakârlığı yapıyoruz”. Hangi fedakârlığı yaptın? Mesela, Ak Partiye oy veren geçmişte, Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veren kardeşlerimize soralım: Milletin yararına hangi fedakârlığı yaptılar? Doğalgazda, elektrikte, yiyecekte içecekte, suda hangi yararı yaptı, hangi faydayı getirdiler? Bunu söyleyen zat devleti yönetiyor, 2020 Ekiminden 2021 Ekimine kadar tam 31 kez elektrik, gaz, doğalgaza zam yaptılar. Elektrik evet, doğalgaz ve akaryakıt ürünlerine tam 31 kez zam yaptılar. Dön bakalım, senin perişan dediğin ülkelere bir sor bakalım, onlar bir yılda 31 kez zam yaptılar mı? Bunun fedakârlık dediği biz zam yaptık, daha arkası gelecek, şimdilik yapmıyoruz diyorlar.
Değerli arkadaşlarım, devleti yönetenler önümüzde kara kış geliyor, kara kışın topluma maliyetini iyi hesaplamak zorundadırlar. Bunların umurunda değil, ama biz ülkemizi seviyoruz, insanımızı seviyoruz. Hangi görüşten, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun insanlarımızın sorunlarıyla ilgileniyoruz. Çözmüyor, ben yine neden basiretsiz olduklarını anlatan kısa bir açıklama daha yapayım. Neden basiretsiz bunlar? Doğalgaz alıyorsunuz değil mi? Bunu depolayacaksınız. Örnek verdim, kış geliyor; odun alırız, kömür alırız, tezek alırız yerine göre ve hazırlığımızı yaparız. Bizim Silivri’de, Tuz Gölü’nde depolama tesislerimiz var. Akaryakıt depolama tesislerimiz var, ayrıca sıvılaştırılmış doğalgazı da depoluyoruz. 9 Ekim itibariyle bu depolarda bulunan gaz miktarı 2 milyon 791 m3, bu sadece 15 günlük ihtiyacımızı karşılıyor. Doluluk oranı yüzde 54. Aynı tarihte Avrupa’ya bakıyoruz, Avrupalılar ne yapmış? Perişan olan, kuyruklarda olan, açlıktan ölen Avrupalılara bakıyoruz, onların yöneticilerine bakıyoruz, onlar ne yapmışlar acaba? Onlarda doluluk oranı yüzde 54 değil, yüzde 76. Basiretli bir politikacı, ülkesini, vatanını seven bir politikacıya bakın, kendi vatandaşını koruyor, depolamayı yapıyor, kışına hazırlığını yapıyor. Eğer doğalgazda fiyatlar çok yükselirse önlemini alıyor. Bizimkilerin umurunda bile değil, haberleri bile yok. Şu soruyu bile sormamışlardır: Bizim bu depolar dolu mu, değil mi arkadaş? Kışa giriyoruz. Devleti yönetemiyorlar. Yönetme güçleri ve kapasiteleri bitmiş artık bunların, öyle bir noktaya geldik ki gittiklerini biliyorlar, artık devleti soyma üzerine ne götürürsek kârdır mantığıyla çalışıyorlar şu anda, ne götürürsek kârdır.
Değerli arkadaşlarım, elektrik dağıtıcıları da açıklama yaptılar biliyorsunuz, üreticileri, dağıtıcıları: “En az yüzde 45 zam olmazsa biz dükkanı kapatacağız” diyorlar. Ne demektir bu? Bu vatandaş ne yapacak? Erdoğan bunları biliyor, neden önlemini almadı? Devletin hazinesinin talan edildiğini kendisi tarafından ve damadıyla beraber talan edildiğini bilmiyor muyuz biz? 128 milyar dolarımız olsaydı böyle bir tabloyla karşılaşmazdık.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlara rağmen çıkıyor milletin önüne komedi gibi, gerçekten komedi gibi “Amerika’nın, İngiltere’nin halini görüyorsunuz, değil mi?” diyor. Görüyoruz evet, “benzin yok, benzin” diyor. Allah akıl fikir versin. Benzini başka bir şey mi sandı, nedir bu? Aynı şekilde Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar yiyeceklerini bulamıyorlar. Peki ya, arkadaş, orada kişi başına gelir 50.000 dolar, 30. 000 dolar, 70.000 dolar. Adam hayal aleminde geziyor ve bu devasa Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetiyor. Türkiye’den haberi yok. Sen Adana’da miting yaparken polisin yemeyip bıraktıkları yiyecekleri o gariban vatandaşların nasıl topladığını görmedin mi sen, sana göstermediler mi bu lafları ederken? Bunlar devleti yönetemezler. O nedenle diyorum, topluma daha ağır bir yük olmasın, topluma daha ciddi bir maliyet yüklemesinler diye bir an önce sandığı getir kardeşim, milleti perişan edeceksin. Yönetemiyorsun, yöneteceğiz.
Değerli arkadaşlarım, şu bir gerçek: Türkiye’yi yönetemediklerini sadece ben değil, çiftçi de biliyor, emekli de biliyor, esnaf da biliyor, EYT’li de biliyor, beşli çete de çok iyi biliyor, saray da çok iyi biliyor, sarayın şürekâsı da biliyor, hepsi biliyor. Bunlar Türkiye’yi yönetemiyorlar. Türkiye’yi gerçek anlamda yönetmemiz lazım.
Değerli arkadaşlarım, şu bir gerçek: Erdoğan artık Türkiye’nin önündeki en büyük takozdur. Erdoğan Türkiye’nin büyümesi ve ilerlemesi konusunda Türkiye’nin önündeki en büyük takozdur. Demokrasinin önündeki en büyük takozdur, Türkiye’nin büyümesinin önündeki en büyük takozdur, Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük takozdur. Türkiye büyüyecek, gelişecek, dinamizmi var, gücü var, ama önüne çıkmış her şeyi engelliyor. Ben ve sizler ve hep beraber ülkemizin insanını seviyoruz. Kışı huzur içinde geçirmelerini istiyoruz. Varsa bir sorunları sosyal devletin müdahale edip sorunlarını çözmesini istiyoruz. O nedenle kendisine önerdim: Süratli bir şekilde kara kış fonu oluştur. Kara kış belki hoşuna gitmeyebilir, böyle bir fon mu olur? Olur, bahar fonu de, başka bir fon de, saray fonu de, sarayın yardım fonu de ne dersen de, ama bu kışın bu yılın ilk 5 ayında 1,5 milyonu aşkın kişinin elektriği kesilmişse, 700 bine yakın kişinin doğalgazı kesilmişse, önümüzdeki kış çok büyük bir felaket geliyor demektir. Bir fon kur kardeşim, fakir fukaraya yardım için, garibe gurebaya yardım için bir fon kur. Kaynaklarını da söyledim kendisine, senin beşli çeten var. O beşli çetenin her birisi 1’er milyar dolar para versin. Dünyanın parasını kazandılar, hâlâ kazanmaya devam ediyorlar, paralarının büyük bir kısmını da yurtdışına götürdüler. Beşli çetene söyleyeceksin, bak kara kış geliyor kardeşim, fakir fukara perişan vaziyette, emekli perişan vaziyette, işsizler var perişan vaziyette, çöpten kâğıt toplayanlar perişan vaziyette, elektriği kesiliyor, doğalgazı kesiliyor. Oraya 1’er milyar dolar bırakın, 5 milyar dolar, yeter mi? Hayır. Çıkıp milletin önüne şunu söyleyeceksin: 5 milyar doları beşli çeteden aldın veya başka türlü isim bulursun sen onlara, vatansever mi dersin onlara, memleket sever mi dersin bilmiyorum artık, “ben de 13 uçağımdan 12’sini satacağım, ben de bu fona koyacağım. Ben de milletimin yanında duracağım, ben de fakirin, fukaranın, garibin, gurebanın yanında duracağım. Ben hiç kimsenin elektriği kesilsin istemiyorum, hiç kimsenin doğalgazı kesilsin istemiyorum, hiçbir evde bir çocuk üşümesin istiyorum” diyeceksin. Başka? Vergi cennetlerinden gelen para var. Ekmek alırken vergi ödersiniz, musluğu açarken vergi ödersiniz, elektriği yakarken vergi ödersiniz, su içerken vergi ödersiniz, ama vergi cennetlerinden milyar dolarlar, milyon dolarlar gelir, 5 kuruş vergi ödemezsiniz. Diyeceksin ki, ben bu ülkede vatandaşlarımın kara kış tablosuyla karşılaşmaları için ve her evde huzur için, eğer bir ailede yoksulluk olursa süratli bir şekilde sosyal devlet onun yanında olacaktır, bunun için ben vergi cennetlerinden gelen paraları vergileyeceğim, milyon dolarları vergileyeceğim diyeceksin. Kanun var: “Yüzde 30 oranında vergilenir” diyor. Ne zaman çıktı? 2006’da çıktı. Hangi yıldayız? 2021. Efendim, vergi cennetleri listesini bilmiyorum diyebilir. Aslında benden çok daha iyi bilir de hadi bilmiyorum diyebilir. O zaman kardeşim, bana bir telefon edeceksin. “Ey Kılıçdaroğlu veya ey Bay Kemal diyeceksin, konuşuyorsun, şu vergi cennetleri listesini bana gönder” diyeceksin. Söz veriyorum, 83 milyonun huzurunda söz veriyorum, yarım saat içinde sana göndereceğim.
Ayrıca bir şey daha bu karakış fonu işine: Havuz medyası besleniyor biliyorsunuz, seyredilmeyen onlarca televizyonları var, satılmayan gazeteleri var. Dünyanın masrafını yapıyorlar ve bunları besleyen kamu bankaları, kamu kuruluşları sayfa sayfa ilanlar, televizyonlara ilanlar veriyorlar onlar beslensin, Erdoğan’ın propagandasını yapsınlar diye… Diyeceksin ki: “Kardeşim, artık yol ayrımına geldik, gerçekten de bir karakış tablosu var ve gerçekten de yeri geldiğinde büyük bir ihtimalle bu kışın elektrik ve doğalgaz kesintileri de olacak. Bu milleti perişan etmeyelim, kamu kuruluşlarının havuz medyasına verdiği bütün reklam paralarının tamamını karakış fonuna yatıracağız”. Vallahi memleketi güzel yönetirsin, fakirin fukaranın yanında olursun ve oturup da bana dua edersin bu Kılıçdaroğlu bana akıl verdi diye, dua edersin.
Ne diyordu? İngiltere perişan oldu, Almanya perişan oldu, kuyruklar oldu. Erdoğan biliyor mu acaba İngiltere’de şoför kıtlığı var, şoför yok, şoför arıyorlar. Türkiye’de milyonlarca işsizimiz var. Efendim, her kesimin sorunlarıyla ilgileniyoruz dedim. Erdoğan böyle bir fon kurarsa prim yapacak, böyle bir fon kurarsa hiç kimsenin elektriği kesilmeyecek, böyle bir fon kurarsa hiç kimsenin doğalgazı kesilmeyecek, böyle bir fon kurarsa fakirin fukaranın elektrik parasını sosyal devlet karşılayacak, doğalgaz parasını sosyal devlet karşılayacak. Sen dünyanın fonunu kurdun, aldın paraları götürdün, yandaşlarına dağıttın, bir de 83 milyona ver ya, fakir fukaraya ver kardeşim, garibe gurebaya ver, niye vermiyorsun? Sosyal devlet diyorsun, sosyal devlet fakir fukaranın devletidir.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihinde bir şey yaptık. İlk kez yaptık. Diyoruz ya sosyal kimlikler üzerinden politika yapıyoruz, inanç üzerinden değil, etnik kimlik üzerinden değil, yaşam tarzı üzerinden değil. Herkesin kimliği başımızın üstüne, herkesin inancı başımızın üstüne, herkesin yaşam tarzı başımızın üstüne. Bizim sorunumuz ne ya da bizim çözmek istediğimiz sorun ne? O kişilerin yaşadıkları sorunlara nasıl çare bulabiliriz? Bizim derdimiz o. 6 Ekim’de Mersin’de büyük nakliyeci buluşması gerçekleştirdik. Nakliye sektörünün bütün bileşenlerini bir araya getirdik. Bunu ben söylemiyorum, tarihte ilk kez böyle oldu, cumhuriyet tarihinde, onlar söylediler: “Cumhuriyet tarihinde ilk kez nakliye sektörünün bütün tarafları bir araya geldi, sorunlar masaya yatırıldı ve bir genel başkan geldi, bizi dinledi”. Evet, ne dedik? Kimsesizlerin kimsesi olacağız. Sesini çıkaramayanların sesi olacağız, sorununu dile getiremeyenlerin sorunlarını dile getireceğiz, aynı zamanda çözümlerimizi de onlara aktaracağız. Kürsüye çıkıp konuştuğumda şöyle bir cümleyle başlamıştım: “Kamyoncu esnafı doğru, sizin sahibiniz var mı? Siz sahipsizsiniz, siz derdinizi anlatmak için bir bakana ulaşamazsınız. Bir milletvekiline hiç ulaşamazsınız, hele cumhurbaşkanına, sarayın etrafına bile gidemezsiniz ve sizin sorunlarınız çözülmüyor, ama biz çözeceğiz” dedik. Sizin sorunlarınızı çözeceğiz. Her bir sorunun nasıl çözüleceğini de anlattım. Şimdi kısaca bunu yine bütün vatandaşlarımla direksiyon başında, radyolarında bizi dinleyen bütün şoför arkadaşlarımın da dinlemesini isterim.
Sorunları biliyoruz ve bizim çözümlerimiz var. Bütün milletvekili arkadaşlara bunları dağıtacağız. Bunları not alacaklar ve her bir milletvekili arkadaşımız nerede bir otobüs şoförü, nerede bir tır şoförü, nerede bir kamyon şoförü, nerede bir minibüs şoförü görürse bizim çözümlerimiz budur diye verecek. Onlar yapamıyorlar, bizim yaptığımızı, sorunlara ne kadar vakıf olduğumuzu onların da bilmesini isterim. Araç muayene istasyonlarının fiyatları ancak enflasyon kadar artacak. Öyle önüne gelen fiyat arttırmayacak. Zaten ihale yaptılar, zaten dünyanın parasını kazanıyorlar. Enflasyon ne kadarsa o kadar artacak.
20 yaşını doldurmuş kamyonlar var, tırlar var, otobüsler var, bunlara hurda desteği vereceğiz, arabasını yenileyecek. Sosyal devlet değil miyiz? Bir kişinin arabası yıprandı, eskidi, değiştirmesi lazım. Fiyatlar füze gibi gidiyor. Hurda desteği vereceğiz, aracını yenileyecek. K1 belgeleri var, dünyanın parasını ödüyorlar. K1 belgelerinin satışına ve devrine izin vereceğiz, yasak getirmeyeceğiz. Yasaklıyorlar, belge hem satışı, hem devri serbest olacak. Kamyon ve tırlarda ve şehirlerarası otobüslerde plaka tahdidi getireceğiz. Her parası olan kamyonu çekiyor, sonra hep beraber sıkıntı çekiyorlar. Taksinin plaka tahdidi var mı, var. Otobüslerin var mı? Var, belediye otobüslerinin, özel otobüslerin, minibüslerin plaka tahdidi var. Her plaka bunların bir gelecek güvencesidir. Plaka değer kazandıkça gelecek güvencesi oluyor. Kamyon şoförü, tır şoförünün de plakası değer kazanırsa, onların da geleceği olacak. Memur emekli olunca emekli ikramiyesi alıyor, işçi emekli olunca kıdem tazminatı alıyor. Taksi plakası çok değerli, minibüs plakası çok değerli, kamyon ve tır plakası niye değerli değil? Bunu da değerli hale getireceğiz.
Az önce söyledim, o perişan olan, yoksulluk altında ezilen, çöplerden yiyecek toplayan İngilizler şoför sıkıntısı çekiyorlar. Bizde de nakliye sektörünün ciddi, tutarlı, işini çok iyi bilen şoförlere ihtiyacımız var ve bunun için YÖK’ün, otobüs sürücülüğü yüksek okulu, tır sürücülüğü yüksek okulu diye iki okul açmamız lazım. Bunu yapacağız.
Uluslararası Çalışma Örgütü kural getirmiş: Şoför 9 saat çalışır. Güzel, 9 saat çalışan şoförün dinlenmesi lazım. Dinlenme tesisleri yok, banyo yapacağı yer yok, oturacağı, konuşacağı bir yer yok. Bunu yapacağız. Dinlenme alanlarını belirleyeceğiz, oralarda güzel tesisler yapacağız, o tesisleri kendileri yapacaklar, bir teşvik vereceğiz. Her bir yerde bunlar olacak ve şoför esnafı istirahat ettiği zaman, 9 saatin sonunda istirahat saati geldiğinde gidecek, insani koşullarda orada dinlenecek. Parkı, oteli, gerekli dinlenme tesisleri yapılacak.
Dövize endekslenmiş fiyatlar var otoyollarda, köprülerde, tünellerde; şoför arkadaşlarıma söyledim, az kaldı, biraz sabredin, bunların tamamını kamulaştıracağız, insani rakamlar ödeyeceksiniz, öyle afaki rakamlar değil. Düşük bedellerle bu yollardan gideceksiniz. Rahmetli Özal’ın yaptığı yollarda kaç lira ödüyorsak burada da aynı bedeli ödeyeceksiniz. Bunu da kendilerine söyledim.
Bakın, Kapıkule Hamzabeyli ve İpsala sınır kapılarında ÖTV’siz ve KDV’siz mazot satılıyor. Normalde maliyet artı yüzde 8’lik bir kâr olması lazım, ama fahiş fiyatlarla satıyorlar. Adamları bulmuşlar, yüksek bedellerle satıyorlar. Buraları düzelteceğiz. Uluslararası Nakliyeciler Derneği daha önce bunu yapıyordu, çok makul rakamlarla satılıyordu ÖTV’siz ve KDV’siz mazot, bunu tekrar düzelteceğiz.
Birçok Avrupa ülkesinde 12 ton ve daha fazla yük taşıyan tırlara mazot desteği veriliyor. Biz de kendi tır şoförlerimize mazot desteği vereceğiz, Avrupalılarla bizimkiler aynı şartlarda rekabet edecekler. Şu anda aynı şartlarda rekabet edemiyorlar. Avrupa Birliği ile motor emisyon sorunumuz var. Egzozdan çıkan gaz yani, burada sorunumuz var. Türkiye’de Avrupa standartlarına uygun araç üretilmesini zorunlu kılacağız. Önüne gelen isteyen istediği şekilde olmayacak, yapmayacak.
Haksız rekabetin önlenmesi için asgari fiyat tarifesi getireceğiz. Avrupa’da ve Amerika’da var, alıyorsunuz, haksız bir rekabet var, zararına yük taşıyor. Oysa kilometre başına asgari fiyat tarifesi getirdiğiniz zaman kimse onun altına düşmeyecek. Bu aynı zamanda devletin daha fazla gelir elde etmesine de yol açacak. Aynı zamanda nakliye esnafının KOSGEB kredilerinden yararlanmasına da imkân sağlayacağız.
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Rusya’ya giden tır şoförlerinde ciddi sorunlar var. Bakın değerli arkadaşlar, Kazakistan bizim tır şoförlerini Ro-Ro’yu zorluyor Hazar Denizi’nden geçsinler diye… Tır başına 2 bin 500 dolar para alıyor. Hiçbir yabancı tırdan alınmayan para bizim tırlardan alınıyor. Dost Azerbaycan 350 dolar alıyor, hiçbir yabancı tırdan almıyor, sadece bizden alıyor. Hani kardeşim biz iki devlet bir millettik, ne oldu iki devlet bir millet, nerede bu Ulaştırma Bakanı, nerede bu Dışişleri Bakanı, bu rezalete neden son vermiyorlar? Şoför kardeşim, az kaldı az, seçimlerden sonra göreceksin; ne 2 bin 500 dolar olacak, ne 350 dolar olacak.
Bu sorunlar öyle 10 yılda, 15 yılda çözülecek değil, bu sorunların tamamı 1 yılda çözülür. Bir yılda çözmezsek zaten siyaseti bırakırız.
Değerli arkadaşlarım, her birimize görev düşüyor. Alana gideceğiz, nerede bir kamyon şoförü bulursak, nerede bir tır şoförü bulursak onların özel yerleri var, Kocaeli’nde var, Konya’da var, Kütahya’da var, Burdur’da var, Bucak’ta var, buralara gittiğinizde bunları anlatacaksınız. Kimsenin sahipsiz olmadığını, Türkiye’nin bu sorunu çözeceğini, bizim bu sorunu çözeceğimizi anlatacaksınız. Aktif bir dış politikayla çözeceğiz. Ne demek 2 bin 500 dolar ya? Sen Hollanda’nın tırından almayacaksın, Alman’ın tırından almayacaksın, Türk tırları geçiyor diye alacaksın. Dost Azerbaycan 350 dolar alacak. Niye diğerlerinden almıyorsun da bizden alıyorsun? Bütün bunları çözeceğiz. Bunların hepsini anlatın ve şunu söyleyin lütfen: Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yoktur. Bütün sorunların çözümü vardır ve şunu eklemeyi unutmayın sakın: Biz sizin oyunuza değil, biz sizin sorunlarınıza talibiz, sizin sorunlarınızı çözeceğiz.
Hepinize teşekkür ederim değerli arkadaşlarım.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
26.11.2024
26.11.2024
26.11.2024
26.11.2024