13.07.2021
13.07.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; galiba bu son salı oluyor değil mi bu dönem? Dolayısıyla biraz vatandaşların dikkatini çekmek için, neler üzerinde duruyoruz, hangi konulara ağırlık veriyoruz, bunları bir şekilde sizlere aktarmak istedim. Bir de iktidar sahiplerinin demokrasiye olan inançlarını nasıl kaybettiklerini de özellikle vurgulamak isterim. Ama önce Srebrenitsa'ya değinmemiz gerekiyor:
8 bin 372 Boşnak katledildi, Avrupa'nın göbeğinde katledildi. Onları unutmak asla mümkün değil ve unutturmamamız da gerekiyor. 21’inci Yüzyıl'da bir anlamda uygarlığın beşiği olan Avrupa'da böyle bir katliamın yaşanmasını asla kabul edemeyiz. Bunu unutmayacağız, unutturmayacağız ama kendi ülkemizde de provokasyonlara çok dikkat edeceğiz. Kadıköy'de bir kilisenin duvarlarına çıkıp eylem yapanların provokatör olduklarını asla unutmayacağız, birilerinin maşaları onlar. Maşaların bu topluma yön vermesini asla kabul etmeyeceğiz. Her inançtan olan insan, bizim başımızın üstündedir. İnsanlar inançlarını, Allah'a dualarını, ibadetlerini nerede yapıyorlarsa, tertemiz bir ortamı sağlamak bizim görevimizdir. Bu konuda belediye başkanlarına verdiğim ilk talimat, bulunduğunuz bölgede, beldede, cami, kilise, havra, cemevi, ne varsa insanlar ibadet ediyorlarsa, orayı pırıl pırıl yapacaksınız. İnsanlar gidecek, ibadetlerini güzel bir ortamda yapacak. Bu tür provokatörler var. Önümüzdeki süreçte de buna benzer olaylar olabilir. Hepimizin dikkatli olması lazım.
Tabii acı olaylar da yaşıyoruz değerli arkadaşlarım; Sakarya, Düzce ve Zonguldak'ta sel felaketleri oldu. 20 yaşındaki Emirhan adlı bir genç hayatını kaybetti. Yine 78 yaşında Sami Özkul diye bir yaşlı vatandaşımız Akyazı İlçesi’nde sele kapılarak hayatını kaybetti. Allah'tan rahmet diliyoruz, ailelerine baş sağlığı diliyoruz.
Beni derinden üzen iki gencecik evladımızı kaybetmektir; Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kollarından iki gencecik evladımız, Konyaaltı Gençlik Kolları Başkanımız Deniz Demiral genç yaşta hayatını kaybetti. Silifke İlçe Gençlik Kolları Başkan Yardımcımız Batuhan Uysal'ı da kaybettik. Anadolu'da söylenen bir söz vardır, "Allah kimseye evlat acısı vermesin" diye. Sıralı ölüme katlanıyoruz da, gencecik fidan gibi çocukların genç yaşta hayatlarını kaybetmeleri anne ve babalara, çevrelerine derin üzüntüler veriyor. Dolayısıyla ailelerine de Allah'tan sabır diliyoruz.
Bu arada değerli arkadaşlarım; Soma'da ellerinden alınan hakları almak için mücadele eden işçiler vardı; hak arıyorlardı, haklarını arıyorlardı. Geldiler Ankara'ya kadar ama Ankara'ya sokulmalıdır. Acaba bu sarayın adaletle bir ilgisi var mı? Adaletin ne olduğunu biliyor mu acaba? Soma'da 301 kişi hayatını kaybederken, hani onların hakları teslim edilecekti! Ankara'ya sokulmalıdır ve bir süre sonra dönmek zorunda kaldılar. Madenci Ali Faik İnter -ki 25 yaşında- ve diğer madenci Tahir Çetin -o da 42 yaşında- trafik kazasında hayatlarını kaybettiler. Hak ararken, hayatlarını kaybettiler. Onlara da Allah'tan rahmet diliyoruz. Tabii gönül isterdi ki bu madenci arkadaşlarımıza öncelikle sendikalar sahip çıksın. Kendi aralarında ayrı ayrı sendikalar, konfederasyonlar olabilirler, buna saygı duyarım ama bir işçi hak istiyorsa, 3 konfederasyonun da orada olması lazım, beraber olmaları lazım, birlikte olmaları lazım, mücadeleyi birlikte vermeleri lazım. Bunu maalesef göremedik değerli arkadaşlarım.
Konuşmamın başında söyledim, bu grup sonbahara kadar yapılacak olan son toplantı oluyor, son grubumuz oluyor eğer olağanüstü bir durum çıkmazsa. Türkiye nereye gidiyor? İyiye mi gidiyor Türkiye, kötüye mi gidiyor? Arkadaşlarımız evleri geziyorlar, nabızları tutuyorlar ama onun dışında bu konuda profesyonelce çalışan kurumlar var, anketler yapıyorlar. Soruyorlar: Türkiye'nin gidişatı iyiye doğru mu gidiyor, kötüye doğru mu? "İyiye doğru gidiyor" diyenlerin oranı yüzde 16,9, yani yüzde 17. Yüz kişiden 17 kişi "iyiye gidiyor" diyor, diğerleri "hayır iyiye gitmiyor" diyor. Değerli arkadaşlarım "durum iyiye gidiyor diyenler" kimler? Devletten dolarla ihale alanlar; dolar yükseldikçe onların zaten keyfi yerinde. Hayat ucuzluyor onlar için, her şey ucuzluyor onlar için. Dolarla devlete borç verenler; onlar da son derece mutlular. Büyük bankalarda dolarla hesabı olanlar; onların da hiçbir sorunu yok. Dolarla aylık alanlar; onların da hiçbir sorunu yok. Sarayın beslemeleri, 3 yerden, 5 yerden, 10 yerden aylık alanlar; onların da hiçbir derdi, hiçbir sorunu yok. Uyuşturucu baronları; onların da hiç bir derdi yok, onlar da rahatlıkla Türkiye'de at koşturuyorlar. Değerli arkadaşlarım, böyle bir tablo Türkiye hiç yaşamadı. Böyle bir tabloyu ilk kez Türkiye yaşıyor.
Zaman zaman sıkıntılardan söz ederken "en çok karşılaştığımız kamu görevlisi kimdir?" deseler, aklımıza önce güvenlik görevlileri gelir, polisler gelir. Sokağa çıkma yasağı olur, polisler görevdedir. OHAL ilan edilir, polisler görevdedir. Bir yerde miting yapılır, polisler görevlidir. Bir yerde yollar kesilir, polisler görevdedir. Yani 24 saat polisleri görmek mümkün, 24 saat çalışırlar. Peki bu kadar yoğun çalışan polislerin hakkı teslim ediliyor mu? Hakkı teslim edilmiyor. Onlar bizim evlatlarımız, onlar günün 24 saati çalışıyorlar. Biz yataklarımıza rahat uyurken, onlar nöbet tutuyorlar. Peki onların hakkı, hukuku neden teslim edilmiyor? Uyuşturucu baronlarına gelince kucaklıyorsunuz. Ayda 10 bin dolar rüşvet alan adama iyi makamlar veriyorsunuz. Rüşvetçileri büyükelçi tayin ediyorsunuz. E peki sokakta vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyan polise niçin sahip çıkmıyorsunuz? Bu soruyu vicdanı olan herkesin kendisine sorması lazım. Mayıs 2018'de Erdoğan söz verdi, "polislere, yani güvenlik görevlilerine, artı cami imamlarına, artı öğretmenlere, artı sağlıkçılara 3600 ek göstergeyi vereceğim" diye. 2018 Mayıs ayında ve 3 yıl 2 ay geçti. Ya bir insan verdiği sözü tutmazsa ne olur? Ne denir ona? Yalancı denir, başka ne denebilir? Söz veriyorsun, sözünde durmuyorsan, sana “yalancı” denir. Erdoğan kendisi neden bu pozisyonun içine sokuyor? Hangi gerekçeyle böyle bir pozisyonun içinde kendisini konumlandırıyor. Çünkü polise verecek parası yok, öğretmene verecek parası yok. Parayı, bütçeyi başkalarına tahsis etmiş durumda. Ama bu arkadaşlara sözüm sözdür: Söke söke bu 3600 ek göstergeyi alacağım ve bu arkadaşlara vereceğim.
Evet son salı grup toplantısı ama arkadaşlarımız çalışıyor, hep beraber çalışıyoruz. Bütün milletvekili arkadaşlarımız, disiplin kurulu üyelerimiz, efendim parti meclisi üyelerimiz, milletvekili arkadaşlarımız, belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, hepimiz çalışıyoruz. Eğer bu toplumda vatandaşın yüzde 17'si sadece "memleket iyiye gidiyor" diyor da, büyük bir kesimi, "hayır durum kötüye gidiyor" diyorsa, çalışmamız lazım, vatandaşın nabzını tutmamız lazım. Ben 1 Temmuz'da Samsun'a gitmiştim. Samsun'da bir görevlendirme yaptık. Sinop Milletvekilimiz Sayın Barış Karadeniz bir grup arkadaşla birlikte "Hopa'dan başlayarak İskenderun'a kadar bütün limanlar gezilecek" dedim ve geziliyor. Artvin'i, Rize'yi, Trabzon'u, Giresun'u, Ordu'yu ve Samsun'u gezdi, bugün Sinop'a geliyor ve Sinop'ta balıkçılarla yine buluşacaklar. Sorunlar nedir, sorunları saptayacaklar. Ben Barış Karadeniz ve birlikte görev yaptığı arkadaşlara buradan hem sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum, hem de başarı dileklerimi iletiyorum.
Tabii denizde görev yapıyoruz ama karada da görev yapıyoruz. Bütün vatandaşların bilmesini isterim. Herkes diyor ki: "Efendim CHP çalışıyor mu?" CHP tarihinde ilk kez belki de bu kadar yoğun çalışıyor. Tarihinde ilk kez bu kadar yoğun çalışıyor. Balıkçıların sorunu mu? Hopa'dan başlayarak ta İskenderun'a kadar gidecekler. Her bölgede sorunlar var, balıkçıların sorunları ve her birisinin raporlayacaklar. Bunların yapamadığını yapıyoruz. Bunların yapamadığını yapacağız. Çünkü biz iktidar olacağız ve bütün sorunları çözeceğiz.
Neden şimdi sorunları saptıyoruz? İktidar olduğumuzda "ya bu memleketin sorunları neydi?" diye zaman kaybetmemek için. Hepimiz bileceğiz ki evet sorunlar var, raporlaştırıyoruz. Hiçbir üniversitede, hiçbir akademisyenin sahip olmadığı bütün bilgiler var bizde. Esnafın var, çiftçinin var, sanayicinin var, üreticinin var, işsizin var, sabahçı kahvesinin var, kahvehanelerin var, apartman görevlileri var, hepsinin sorunlarını biliyoruz ve hepsinin çözümlerini de üretiyoruz. Sadece geçen hafta Niğde, Zonguldak, Sakarya ve Düzce'ye gitti arkadaşlarımız. Ayrıca Ekonomi Masamız Trabzon, Ordu ve Giresun'a gittiler, ben de Edirne'ye gittim. Çalışıyoruz, sorunları saptıyoruz; yaptığımız her konuşmada sorun iletildiğinde sorunun nasıl çözüleceğini de anlatıyoruz. Böylece vatandaşla partimiz arasında güçlü bir güven bağının oluşmasını istiyoruz. Asla karamsarlığa kapılmayın, her sorunu çözeceğiz. Çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur. Bize güvenin, kendinize güvenin ve emin olun Türkiye'nin çözülmeyecek hiçbir sorunu yoktur, hepsini çözeceğiz.
Bu arada 2 milletvekili arkadaşımız da Artvin Hopa'da tırların kilometrelerce beklediği yere gitti. Orada da sorun var. Kamyoncu, yani sürücü esnafının sorunlarını da en iyi saptayan parti biziz. Bunların bütün bölgelerine gidip, bekledikleri bütün bölgelere milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirdik, "kamyoncu esnafımızın sorunu nedir, taksici esnafımızın sorunu nedir, uluslararası taşımacılık yapan esnafımızın sorunları nedir?" diye. Buraya da gitti arkadaşlarımız. Hiçbir yorum yapmayacağım, bir TIR şoförünün yaptığı açıklamayı okuyacağım:
"Kafkas ülkelerine Avrupa'dan gelip, Türkiye üzerinden geçen yabancı plakalı bir TIR transit geçiş yaparken, yalnızca Türk TIR'ları haftalarca sınırda bekliyor. Avrupa'dan geliyor başka ülkelerin TIR'ları, Türkiye'yi geçiyor, geliyor Hopa'ya, Sarp Sınır Kapısına, oradan hiç beklemeden geçiyor. Yabancı TIR'larda hiç bekleme yok, bizim TIR'lar bekliyorlar.” “Bekleyeceksiniz” diyorlar. Bu saray ne yapıyor acaba? Saray ve beslenmelerinin bundan haberi var mı? Emin olun haberleri bile yoktur.
Devam ediyorum. "Biz haftalardır buradayız" diyor bu TIR şoförü. "Benim bugün burada 17’nci günüm. Bir bizim halimize, üstümüze, başımıza bakın, bir de yabancılara bakın. Temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz. Yabancı TIR'lar takır takır çalışıyor, takır takır geçiyor. Biz büyük devletmişiz. Hani nerede büyük devlet? Sınırı geçtikten sonra Türk TIR'larından yer bastı parası, karayolu cezası, geçiş cezası, evrak bahanesiyle rüşvetler, paralar alınıyor. Türkiye'de kantar ücreti 42 ton iken, kardeş ülke dediğimiz Azerbaycan da dahil bizden 38 tondan sonra para almaya başladılar. Şamar oğlanına döndük" diye uzun uzun devam ediyor ve diyor ki en sonunda: "Ama kimse bizim sesimiz olmuyor, sorunlarımızı çözmüyor." Sevgili kardeşim; söylediğini burada söyledim, aynen okudum. Senin sesin olmak benim görevimdir zaten senin, sorununu çözmek benim görevimdir zaten. Eğer iki Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili gelip seni dinliyorsa, sen sorunlarını aktarıyorsan, bil ki senin sözcün Cumhuriyet Halk Partisi’dir ve o arkadaşlardır.
"Sorun çözülmüyor." Çözümü var. Sandık gelecek. Bu kadar şikayet ediyorsun. Gideceksin sandığa, bu saray beslemelerine, sarayın aktörü ve beslemelerine güzel bir ders vereceksin kardeşim. Ders vereceksin, oyun bitecek. O zaman göreceksin sen Türk tırları bekliyor mu, beklemiyor mu? O zaman göreceksin... Sorun çözülüyor mu, çözülmüyor mu? O zaman göreceksin... İçerde efelenip, dışarıda kedi kesilenler kimlerdir, o zaman göreceksin, biz bunları biliyoruz.
Esnaf Masamızla Niğde'deydim; onlar da Niğde'de hem merkezi, hem bütün ilçeleri gezdiler. 30 milletvekili, Yüksek Disiplin Kurulu üyeleri, Parti Meclisi üyelerimiz birlikte gittiler. Yine hiç yorum yapmadan bir çiftçi arkadaşımızın söylediklerini aynen okuyorum, bu kadar güzel anlatamam zaten: "Zam yapmasınlar. Biz destek falan istemiyoruz. Gübreyi, mazotu sabit tutsunlar. Hacdan geldim 60 liraya gübreyi alıyorduk, ‘yüzde 50 indirdik’ dediler. İyi ya dedim. Anam gübreyi 160 milyar liraya çıkarmışlar da onun 10 lirasını indireceklermiş. Resmen dalga geçiyorlar ya, resmen kafa buluyorlar. Elim kırılsaydı da bunlara oy vermeseydim" diyor.
Devam ediyor: "O TRT'ye de haram zıkkım olsun, bizden aldığı vergilerle yalan söylüyor" diye. Evet, vatandaşın dediği bu.
Bu kardeşime de söyleyeyim: 19 yılda memleketi bu hale getirdiler, 19 yılda. Sandığa gideceksin, oyunu vereceksin, öyle 19 yıl değil, 5 yıl sonra Türkiye'nin nereye geldiğini göreceksin, 5 yıl sonra...
Haramilerin iktidarını nasıl indirdiğimiz göreceksin. Milletin hakkını nasıl teslim edildiğini göreceksin. Üretimin nasıl teşvik edildiğini göreceksin. Alın terinin ne kadar değerli olduğunu göreceksin. Güven ve oyunu ver, o zaman göreceksin. O zaman Türkiye nasıl şaha kalkıyormuş, göreceksin.
Efendim, 8-9 Temmuz'da Zonguldak'a gene 25 kişilik bir heyet gitti. Orada da milletvekili arkadaşlarımız, Disiplin Kurulu arkadaşlarımız ve Parti Meclisi üyesi arkadaşlarımız 8 ilçeyi ziyaret ettiler. Onlar da büyük sıkıntıları dinlediler. Zonguldak'ın önemi, emeğin başkenti olarak tanımlanır Zonguldak. Yeraltının kilometrelerce altında, insanlar alın teriyle kömür çıkarırlar. Kömür karasının ne kadar değerli olduğunu öğrenmek istiyorsa bir vatandaş, Zonguldak'a mutlaka gitmeli. 5 bin kişilik söz verdiler, 19 yıldır asla bu sözü yerine getirmediler. Türkiye taş kömürünün 5 bin kişilik işçiye ihtiyacı var. Dışarıda 10 milyon işsiz var ama kadro vermiyorlar. Niçin? "Niye Zonguldak'tan kömür çıkaralım ki, yurt dışından kömür getiriyoruz" diyorlar. Bizim işçi kazanacak. "Niye bizim işçi kazansın ki, yurtdışındaki işçi kazansın." Ama sana oy vermez. "Hayır" diyor efendim, "hayır" diyor iktidar sahibi. Hem saray, hem beslemeleri hayır diyor. "Sen istediğin kadar konuş, Ben onlara 5 bin kişilik kadro da vermem ama sandık geldiğinde onlar gene giderler AK Partiye oy verirler" diyor. Zonguldaklı kardeşim, yeraltında çalışan kardeşim; sen hâlâ sandığa gittiğinde AK Partiye oy veriyorsan şikayet etmeyeceksin. Aç kaldığında da şikayet etmeyeceksin, hakkını da aramayacaksın. Ama hakkını arıyorsan, çoluk çocuğun işsizse ve yeraltında kömür dururken o kömürü buradan çıkarmayıp da, dışarıdan getiriyorlarsa, sandığa gideceksin, bir dersini vereceksin. Tek oyla dersini vereceksin. O zaman bu ülke kurtulur. O zaman Zonguldak şaha kalkar. Nüfusu azalıyor Zonguldak'ın, herkes Zonguldak'ı terk ediyor. Zonguldak çalışan işçilerin kenti değil, emeklilerin kenti oldu. Bu ayıptan kim kurtaracak? Zonguldaklılar kurtaracak. Efendim, bir pazarcı kadın milletvekili arkadaşlarımıza şunu söylüyor. Diyorlar ki, bu ürünleri pazarda satıyor, "siz mi üretiyorsunuz?”. "Kendimiz üretiyoruz. Eskiden alıyorlardı kiloyla. Şimdi alım gücü düştüğü için 250 gram, 250 gram alıyor. 250 gram yeter" diyorlar. Geldiğimiz nokta budur.
Değerli arkadaşlarım; geçen salı günü Adıyaman'da tütün üreticilerinden söz etmiştik, onlar da hak istiyorlar, onlar da mücadele ediyorlar. Siz misiniz hak isteyen? Sabahın köründe hak isteyen tütün üreticilerinin evleri basıldı talimatla. 16 üreticiyi aldılar, karakola götürdüler, gözaltında tuttular, mahkemeye çıkardılar. 6'sını adli kontrol şartıyla serbest bıraktılar, 10'unu da hapishaneye gönderdiler. Adıyamanlı kardeşim, sen de duyuyorsun beni değil mi? Hak istemenin maliyetinin ne olduğunu görüyorsun değil mi? Hak istiyorsun, alın terinin karşılığını istiyorsun, sabahın köründe evin basılıyor, gözaltına alınıyorsun, mahkemeye çıkarılıyorsun, talimatla tutuklanıyorsun ve hapse atılıyorsun. Kime güveneceksin? Açık ve net cevabını veriyorum: Bu kardeşine güveneceksin kardeşim, bu kardeşine güveneceksin.
Eğer Ankara'dan İstanbul'a 420 kilometre adalet için yürüdüysek, tütün üreticisi adalet istiyor, onun da yanında duracağız. 8 Temmuz'da, yani geçen hafta bu sorunu Meclis gündemine getirdi arkadaşlarım. Tartışalım, bir sorun var çözelim. AK Parti ve MHP milletvekilleri tarafından reddedildi. "Bu sorunu konuşmayın, Meclis'te başka işiniz mi yok? Ne demek tütün üreticisinin sorunları? Onların sorunları yok. Bağıran çağıran vardı birkaç kişi, onları da yakaladık, hapse attık, mesele bitti" dediler. Öyle görüyorlar. İktidar sahipleri öyle görüyor. Tütünü tekellere teslim ettiler. 400 bin aile geçiniyordu bu tütün işinden, 400 bin aile. Değerli arkadaşlarım, tütünü mahvettik, tütün ekimi büyük ölçüde engellendi, dışarıdan tütün getiriyoruz. Adıyamanlı kardeşlerim dinlesinler: 2021 Mayıs dönemi itibariyle 1 milyon 275 bin ton tütün yurtdışından ithal edildi. Türkiye'de tütün üreten yok çünkü. Bunun karşılığında 6 milyar 435 milyon dolar para ödendi. 6 milyar 435 milyon dolar ithal edilen tütüne para ödendi. Şimdi Adıyamanlı, Malatyalı kardeşlerime seslenmek isterim: Bu 6 milyar 435 milyon dolar size ödenseydi, yahu siz dağın taşın tamamına tütün ekerdiniz değil mi? Bütün dünyaya tütün ihraç ederdiniz değil mi? 6 milyar doları kime verdiler? Sana mı verdiler? Hayır. Kime verdiler? Yabancılara verdiler, başka çiftçilere verdiler. Ne diyorlar bunlar? "Efendim, biz yerliyiz ve milliyiz." Batsın sizin yerliliğiniz ve milliliğiniz, batsın...
Ne diyordu vatandaşların yüzde 17'si? "Memleketin durumu kötüye gidiyor" diyordu. Affedersin iyiye gidiyor diyordu, büyük bir kısmı da kötüye gidiyor diyordu. Neden toplumun büyük bir kısmı, "ya bu memleketin durumu kötüye gidiyor, ekonomi kötüye gidiyor" diyor. Çünkü yaşıyor. Oğlu var işsiz, kızı var işsiz. Hadi oku dediler, okudu; hadi üniversiteyi bitirsin, üniversiteyi bitirdi. "Hangi görev olursa olsun çalışacağım" diyor. İş yok. Erdoğan gençlerle konuşuyor, aklına nereden geldiyse gençleri hatırlamak. Benim hatırlattığımı da kimse unutmasın. "Gençleri yaftalamayın, hafife almayın, istismar etmeyin" diyor. Ya gençleri yaftalayan sensin, hafife alan sensin, istismar eden de sensin kardeşim. Gittin gençlerle beraber bir kahvede oturacaksın, bir tane genç kızımız ayak ayak üstüne atmış. Vay efendim, "derhal esas duruşa geç!" Niçin? "Erdoğan burada." Akıl alacak şey değil. Bunlar gençlerle nasıl konuşacaklarını da bilmiyorlar, nasıl şakalaşacaklarını da bilmiyorlar.
İşsizlik gerçekten kol geziyor Türkiye'de. 5 aylık, 6 aylık, 7 aylık geçici işsizlik için bile yüzbinler sıraya giriyor, yüzbinler sıraya giriyor. İntihar vakaları var. İşsizliğin en acı tarafı nedir biliyor musunuz? Aile kurumunu temelden sarsıyor, aile kurumunu. Bunlar diyorlar ya bu saray beslemeleri, "biz aileye çok değer veriyoruz" diye. Aileyi mahvettiniz siz ya, ailenin temeline dinamit koydunuz siz. Baba işsiz, anne işsiz, üniversiteyi bitiren oğul işsiz, evde birbirlerinin yüzüne bakmıyorlar. Ya bir bakın bakalım ya, boşanma davalarına bakın siz. Uyuşturucuya bakın siz, kumara bakın siz. Uyuşturucu senin genel merkezine kadar girdi. Gencecik fidan gibi çocuklarımız bunlar. Hep söylerim, bir daha söylüyorum, "işsizlik bütün kötülüklerin anasıdır” diye. Bir adam işsiz kaldığında ne yapacak? Şimdi kalkmış ahkam kesiyor gençlerle ilgili. Bir genç tweet atmış Erdoğan'ın bu konuşması üzerine: "Ortalama bir araç nasıl 200-250 bin oluyor? 200-250 bin araç, bir otomobil... Ortalama bir ev nasıl 1 milyon oluyor? Ülkenin ana gündemi bu olmal.” Evet, ülkenin ana gündemi bu olmalı. “Çalışarak, helal parayla bir ev, bir araba alamıyoruz.” Alamazsın kardeşim, öyle bir tablo yarattılar zaten. "Kredi borcu ödemekten ciğerimiz soldu, cidden yeter artık ya" diyor. Evet gençler, yeter artık ya. Genç arkadaşlarıma sesleniyorum: Sevgili gençler, bir şeyi bilmenizi isterim. Sizin hayalleriniz, bizim hedeflerimizdir. Bu konuda bir anlaşalım. Kurduğunuz bütün hayaller Cumhuriyet Halk Partisi'nin hedefi olacaktır, o hedefe yürüyeceğiz.
Bu saray ve beslenmelerinin masallarını bırakın, onların size getirebileceği hiçbir fayda yok. İşsizlik diz boyu, bunu da gayet iyi biliyorum. Erdoğan'ın söylemlerinin tamamına kulaklarınızı tıkayın, "böyle bir adam yoktur" deyin. Biz yeniden güç birliği yapmak zorundayız. Türkiye'nin kaderini değiştirecek olan sizlersiniz sevgili gençler, sizlersiniz. İlk kez sandığa gidip oy kullanacak olan 6 milyon 300 bin genç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kaderini belirleyecek. Demokrasi mi istiyorsunuz? Sandığa gidin. Özgürlük mü istiyorsunuz? Sandığa gidin. "İktidarı değiştirdikten sonra, Millet İttifakı'na teslim ettikten sonra tweet atarsam gözaltına alınır mıyım?" diye sakın düşünmeyin. Sizin güvenceniz bu kardeşiniz olacaktır.
Hayallerinizi tükettiler, biliyorum. Acılar yaşattılar, biliyorum. İşsiz kaldınız, biliyorum. Yoksul kaldınız, biliyorum. Yurtdışına çıkmak istiyorsunuz, biliyorum. O kadar acımasızlar ki, Melih Bulu kendisine Boğaziçi Üniversitesi'ni bir hapishaneye döndürdüğünü. Etrafını çevirdi, akademisyenler giremiyor, öğrenciler giremiyor; 2 öğrenciyi gözaltına aldılar. Serbest bıraktılar, hakim serbest bıraktı, yurtdışına çıkış yasağı koydular. Bu iki öğrenci, yurtdışından burs kazanan iki öğrenci. Şu devlet mantığına, daha doğrusu şu saray mantığına bakar mısınız Allah aşkına? Gençlerden intikam almak istiyorlar. "Ha sen yurtdışına gidecektin, orada okuyacaktın, burs kazandın değil mi? O zaman seni göndermiyorum." Niçin? Kendi üniversitesinin hakkını savunduğu için. Bunlara son vereceğiz. Hiç endişe etmeyin, bunlara son vereceğiz.
Değerli arkadaşlarım; 2 gün sonra 15 Temmuz... Biliyorsunuz iki 15 Temmuz var: Bir sarayın 15 Temmuz'u, bir de halkın 15 Temmuz'u. Halkın 15 Temmuz'da direnen insanlar var, darbeye direnen insanlar var. Sarayın 15 Temmuz'unda ise OHAL ilan, edip milletin ensesinde boza pişirenler var. 251 şehidimiz var. Para topladılar, 251 bir şehidimizin ve gazilerimizin paralarına çöktüler ve bir şeyi hiç kimsenin unutmasını istemem: 15 Temmuz sonrası büyük ısrarlarımız sonuncunda 15 Temmuz darbe girişiminin sonuçlarının araştırılması istendi ve kabul edildi. Komisyon kuruldu. Kaç yıl geçti aradan, rapor yayınlanmıyor. Niye rapor yayınlanmıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 15 Temmuz darbe girişiminin nedenleri, sonuçları bütün bunlar araştırıldı, gayet güzel bir rapor çıktı ortaya, olağanüstü güzel bir muhalefet şerhimiz var ama bu raporu korkudan yayınlamıyor. Niçin? Vatandaşlarımızın bilmesini isterim, bu rapor yayınlanmıyor.
Değerli arkadaşlarım; Erdoğan konuşmuş, diyor ki: “Biz istikametini kaybetmiş avara kasnak gibi dolaşanlar da bu memleketi teslim edemeyiz" diyor. "Ya neler söylediğini görüyorsunuz." Bunu bana söylüyor... "Neler söylediğini görüyorsunuz. Neymiş? Gelince uçakları satacakmış." Vallahi de satacağım, billahi de satacağım. Söke söke alacağım ve satacağım.
Erdoğan duysun; sadece uçakları değil, o garaja koyduğu her birisi milyon dolar olan o pahalı arabaların tamamını satacağım, tamamını satacağım.
"Ya senden öncekiler de bunları söyledi." Benden öncekiler ne söyledi, onu bilmem. Sen demek ki not tutmuşsun ama benim söylediğimi önemseyeceksin kardeşim. Ben söylersem gelirim ve yaparım. Hiçbir güç engel olamaz, sen dahil. "Bir defa devlet yönetmenin ne anlama geldiğinden senin haberin yok diyor". Bana diyor. Vallahi senin gibi devlet yönetmeden benim haberim yok, orada doğru. Ben öyle bir devlet yönetimi bilmem ama devlet yönetmenin şu olduğunu çok iyi bilirim: Vatandaştan alınan her kuruşun hesabını vatandaşa vermenin devlet görevi olduğunu bilirim.
Saray ve beslenmelerinin tamamının işine son vereceğim. Öyle bir yerden 3 maaş, 5 maaş, 7 maaş; bunları bitireceğim Erdoğan duy, bunları da bitireceğim.
Gelecekler, kene gibi milletin sırtına çöreklenecekler, milletin kanını emecekler, bunun adına da devlet yönetimi diyecekler. Batsın sizin anlayışınız ya, ne devlet yönetimi? Böyle devlet yönetimi mi olur? Efendim, devam ediyor: "Yani uçakları sattığın zaman devleti yönetmiş mi oluyorsun?" Hayır efendim, uçakları sattığımız zaman değil; harama meydan okuyorum ben, israfa meydan okuyorum, bunu yapıyoruz zaten biz.
"Dünyayı dolaşacaksın, neyle?" diyor. "Tarifeli uçaklarla mı?" Merkel de geziyor tarifeli uçaklarla. Bizi kıskanıyor mu Merkel? Kesin kıskanıyor "benim niye 13 uçağım yok, 15 uçağım yok?" diye. Allah bunlara akıl fikir versin. Yani parayla itibar olacağını sanıyorlar. Parayla itibar olmaz kardeşim, parayla itibar olmaz. Hele israfa itibar hiç olmaz. Böyle görüyorlar. İtibarın stratejik bir akıl olduğunun farkında bile değiller bunlar. Sen adaletli davrandığın zaman herkes sana itibar gösterir. Namuslu olduğu zaman, harama eli uzatmadığın zaman itibarın olur senin; gücün olur, kuvvetin olur, meydan okursun o zaman insanlara.
Ne diyor? "Biz istikametini kaybetmiş avara kasnak gibi dolaşanlara bu memleketi teslim edemeyiz" diyor. Şimdi ben saraya sesleneyim haklı olarak: Erdoğan beni dinle. Kulaklarını aç, gözünü de kapa, beni rahatlıkta dinle. Sen bu güzel memleketi, bu Milli Kurtuluş Savaşı sonrasında bağımsızlığımızı ilan ettiğimiz bu güzel memleketi kimlere teslim ettin? Sayacağım dinle:
1) Bu memleketin şanlı bayrağını rüşvet almış kişilerin eline teslim ettin sen. Evet, rüşvet alan kişileri önce büyükelçi tayin etti, "bayrağı sen taşıyacaksın" diyor. Hangi devlet rüşvet alan bir kişiyi büyükelçi tayin eder ve kendi devletinin bayrağını ona emanet eder? Böyle bir devleti dünyada bana göstersin. Böyle bir aymazlığı bana dünyada göstersin.
2) Bu memleketin Tank Palet Fabrikası Katar ordusuna teslim ettin sen yahu. Tank üretilmesin diye, bakın bu memlekette tank üretilmesin diye koskoca fabrikayı, değeri 20 milyar dolar olan fabrikayı birilerine peşkeş çektin. Katar ordusuna devletin bütün sırlarını teslim ettin sen. Kalkmış bir de diyor ki: "Biz size devleti teslim edemeyiz."
3) Yahu sen bu memleketin ekonomisini Londra'daki bir avuç tefeciye teslim ettin. Yüzün kızarmıyor mı senin hiç? Bu memleketin ekonomisini Londra'daki bir avuç tefeciye teslim ettin. Rakam vereyim; bir ayda, sadece bir ayda ortalama ödenen faiz 1 milyar 800 milyon dolar. Cumhuriyet tarihinde hiç yoktur örneği. Her ay ortalama 1 milyar 800 milyon dolar tefecilere para ödüyoruz. Bir günde 57 milyon 600 bin dolar faiz ödeniyor. Bir saatte 2 milyon 400 bin dolar faiz ödeniyor. Bana söyler misin, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ekonomisini Londra'daki tefecilere teslim eden ikinci bir başbakan, cumhurbaşkanı var mı?
4) Sen Süleyman Şah Türbesi'ni, bayrağını indirerek kendi topraklarından kaçtın ve toprağını düşmana teslim ettin sen ya. Neymiş? Memleketi bize teslim etmeyecekmiş. Bunu söyleyecek insanın önce dönüp bir geçmişine bakması lazım. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kendi topraklarını terk eden, kaçanlar, bayrağını indirenler bunlardır. "Yerliyim, milliyim" diyorlar. Ne yerlisiniz, ne millisiniz, siz ahlaksızsınız. Kendi toprağını terk eden adama, ahlaklı adam denemez.
Can verilir, baş verilir, o toprak terk edilmez. Sen devletin en büyük ihalelerini beşli çeteye verdin ve devletin bütçesini bu beşli çeteye teslim ettin. En büyük harcamalar oraya. Sen rüşvet alanları, yolsuzluk yapanları, uyuşturucu baronlarını kolladın, korudun ve adaleti onlara teslim ettin. Adaletin uyuşturucu baronlarına teslim edildiği bir düzen yaşandı mı bu topraklarda? Brezilya'dan uyuşturucu geliyor, kokain, kilolarca, tonlarca... Yakalanıyor, soruşturma açan yok. Kim koruyor? Kim koruyor bunları? Sen devlette liyakati bitirdin. Devletin bürokrasisini saray beslenmelerine teslim ettin. Daha acı olanı ne Erdoğan, onu söyleyeyim. Daha acı olanı, sen sahip olduğun o haram mal varlığı dolayısıyla tehdit edildin ve kendini Trump'a teslim ettin. Bir telefonla papazı serbest bıraktın. Sana açıkça mektup yazdı, "aptal olma" dedi, sen sesini bile çıkaramadın. Ya benim ağırıma gidiyor ya, benim ağrıma gidiyor. Sırf Trump kendisini desteklesin diye son 4 yılda 30 milyon 500 bin dolar lobilere para ödediler. 30 milyon 500 bin dolar lobilere para ödediler, Trump Erdoğan'ı desteklesin diye.
Değerli arkadaşlarım, sevgili vatandaşlarım; Erdoğan dönemi bitmiştir. Erdoğan dönemi ciddi hasarlar vermiştir ve vermeye de devam etmektedir ama biz bu ülkeyi seven insanlar olarak hiçbir ayrım yapmadan, ülkenin çıkarlarını önceleyerek birlikte hareket etmek zorundayız. Erdoğan diyor ki: "Memleketi size teslim etmeyeceğiz." Memleketi sen bize teslim etmeyeceksin, memleketi, millet teslim edecek Millet İttifak'ına.
Bu millet, Millet İttifakı'na iktidarı teslim edecektir, buna inanıyorum ve bütün bu rezaletler sona erecektir. Daha güzel bir Türkiye'yi, daha barışçı bir Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz. Güzellikle inşa edeceğiz. Hiç kimseyi ayırmayacağız. Kimliği, yaşam tarzı, inancı ne olursa olsun herkesi kucaklayacağız. Ayrımcılık yapmayacağız. Vatandaşın devletine güvenerek ödediği her kuruşun hesabını vereceğiz. Yaptığımız her yatırımın maliyetini, kaça mal olduğunu vatandaşımıza anlatacağız. Bütün ihaleleri şeffaf yapacağız. Beşli çete saltanatına son vereceğiz. 3 maaş, 5 maaş, 10 maaş alan besleme düzenine son vereceğiz. Herkesin hakkını teslim edeceğiz.
İlk işimiz üretim olacak, üretim... Üreten Türkiye olacağız, her alanda üreteceğiz. Üreten herkes kazanacak, alın teri döken herkes kazanacak. Güvenlik güçlerimize sadece hedef vereceğiz. "Uyuşturucuyu bitirin" diyeceğiz. Kim önünüze çıkarsa, gelin bize söyleyin. Kim önünüze çıkarsa, gücü ne olursa olsun... Eminim bu ülkenin güvenlik görevlileri uyuşturucu belasından da, diğer bütün yeraltı dünyasının aktörlerinden de bu memleketi temizlerler. Yeter ki önlerine engel çıkmasın. Bütün bunların tamamını yapacağız, bu ülkeye baharı getireceğiz. Bu ülkede birlikte yaşayacağız. Kavgadan uzak yaşayacağız, huzur içinde yaşayacağız. Çocuklarımız da huzur içinde okula gidecek. Hiçbir evladımız geleceğini yurtdışında aramayacak, kendi güzel ülkesinde çalışacak, işyeri olacak. Siyaset kurumunu dilediği gibi eleştirecek, eleştirdiği için asla gözaltına alınmayacak, asla tutuklanmayacak. Biz, onun eleştirilerinden ders çıkarmaya çalışacağız. Bir eleştiri varsa onun haklılık payı olup olmadığına bakacağız. Despot olmayacağız, baskıcı olmayacağız.
Anayasa konusuna da gireyim, cumhurbaşkanlığı konusuna da gireyim. Sordular bana: Nasıl bir cumhurbaşkanı? 83 milyonu kucaklayan bir cumhurbaşkanı, ayrımsız 83 milyonu kucaklayan bir cumhurbaşkanı... Kendisinin ve ailesinin yaşamıyla topluma örnek olan bir cumhurbaşkanı... Harcanan her kuruşun hesabını milletine veren bir cumhurbaşkanı... Eğer bir yerde bir sorun varsa, soruna eğilen, insanca eğilen, kaynakların sağlıkta kullanılıp kullanılmadığına bakan, saygın bir cumhurbaşkanı... Mal varlığı dolayısıyla tehdit edilmeyen, onurlu ve dik duran bir cumhurbaşkanı.... Ve en önemlisi, güç eline geçtiği zaman, yani seçildiği zaman yozlaşmayan bir cumhurbaşkanı; gücü parlamentoya rahatlıkla veren, başbakana bütün yetkileri veren bir cumhurbaşkanı... "Artık ben güçlendim, bütün yetkiler bende, istediğimi yaparım" anlayışından uzak bir cumhurbaşkanı, yozlaşmayan bir cumhurbaşkanı... Gücü akılcı kontrol eden bir cumhurbaşkanı; kendi egosunu yenen bir cumhurbaşkanı... İstediğimiz cumhurbaşkanı budur, yozlaşmayan bir cumhurbaşkanı. Dolayısıyla bütün vatandaşlarımızdan isteğim, sandığa gittiğiniz zaman elinizi vicdanınıza koyun, vicdanınızın sesini dinleyin. Eğer bu ülkede nüfusun yüzde 17'si sadece "işler iyiye gidiyor" ve büyük bir kesimi "Türkiye kötüye gidiyor" diyorsa sakın umutsuzluğa kapılmayın. Türkiye'nin çözülmeyecek sorunu yoktur. Her sorun çözülür akılla, mantıkla. Çok değerli insanlarımız var. Bürokraside de çok değerli insanlarımız var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimiz var. Onların önünü açtığınız zaman, emin olun yaratıcılıklarıyla dünyaya meydan okurlar. Olağanüstü hafızaları var, olağanüstü bellekleri var ve biz bunların önünü açmalıyız ve biz bunu yapmalıyız ve biz bunu yapmak zorundayız. Dolayısıyla "yetkiyi vermem, iktidarı bunlara vermem" değil, Millet İttifakı'na iktidarı millet verecektir. Millet İttifakı bize iktidar verdiği zaman onun önünde hiçbir güç duramayacaktır. En somut örneğini de İstanbul göstermiştir. Bu milletin ferasetine, bu milletin ahlakına güveniyorum. Bu millet adaletten yanadır, hukuktan yanadır, sevgiden yanadır, barıştan yanadır, huzurdan yanadır, çalışmaktan yanadır, alın teri dökmekten yanadır, kazanmaktan yanadır ve her şeyden önemlisi, bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında gezerken başı dik gezmekten yanadır. Budur, bunu istiyorum. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum değerli arkadaşlar.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
26.11.2024
26.11.2024
26.11.2024
26.11.2024