10.05.2021

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU T24 YAYININA KATILDI (09 MAYIS 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, T24 yayınında Gazeteci Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Türkiye’de yaşamı bayrama çevirmek çok kolay aslında. Herkese saygı duyacaksınız, kimsenin yaşam tarzına, kimliğine müdahale etmeyeceksiniz. Herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye olacak."


Murat SABUNCU- T24’e hoş geldiniz. İçine bayramı da alan uzun bir kapanma sürecinin içinde toplumun değişik kesimleriyle ve siyasi parti liderleriyle yaptığımız söyleşi içerisinde bugün konuğumuz CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal Bey hoş geldiniz yayınımıza.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim sağ olun.
Murat SABUNCU- Efendim bayramın sözlük anlamı milli veya dini bakımdan kutlanan gün ama mecaz anlamda sevinç ve neşeyle tarif ediyor. Sizinle hem sözlük, hem mecaz anlamını konuşacağız ve söyleşi serisinin adını veren Türkiye’de hayat nasıl bayram olur sorusunu sonuna saklayacağız çünkü sıcak siyasi gündem var karşımızda. Mesela bir animasyon var. AKP’nin hazırladığı, daha sonradan yayından kaldırdığı 128 milyar dolar sorusunu belki biraz unuttururuz diye düşündüğü ama sizin o animasyondaki ağzınızdan defalarca bu sorunun tekrarlatıldığı bir animasyon ne diyorsunuz bu animasyona, kendinizi nasıl buldunuz, animasyonu nasıl buldunuz? Kaldırılmasını nasıl karşılıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey önce şunu ifade edeyim. Gerçekten animasyonu ilk izlediğimde gülümseyerek izledim ve arkadaşlara dedim ki gerçekten siz emin misiniz yani bunu AK Partinin yayına koyduğundan emin misiniz? Evet dediler. Çok iyi dedim. O zaman biz bunu alalım kendi sitemize koyalım dolayısıyla bizde bunu yayınlayalım diye.
Şöyle, Murat Bey samimi bir düşüncemi ifade etmek gerekirse AK Parti artık Türkiye’yi yönetemiyor. Yani bu noktaya gelmiş durumda. Bir şeyler yapmak istiyor ama beceremiyor. Bizi eleştirmek istiyor ama eleştiremiyor. Çünkü aslında ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Beni asıl üzen ise trollerini çok zor durumda bırakmaları. Çünkü trolleri de ne söyleyeceklerini bilmiyorlar. Her söylediğimiz doğru. Yani eğer yanlış bir şey varsa zaten bütün alanlardan üstümüze gelirler ama söylediklerimizin hepsi doğru. 128 milyar dolar evet, 128 milyar doların nerelere gittiği, kimlere verildiği, nasıl harcandığı ve neden Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının yetkileri bir protokolle hazine ve maliye bakanlığına devredilir. Yani genelgelerle yönetilen, protokollerle yönetilen bir devlet konumuna geldik. Yasalar tamamen askıya alındı, anayasa askıya alındı. Böyle bir süreçle karşı karşıyayız. Ben samimi olarak düşüncemi ifade etmek gerekirse ülkeyi yönetemiyorlar, yönetemediklerinin de farkındalar. Sözde bizim 128 milyar dolar nerede sorumuzu en azından tiye alacakları ve bunun doğru olmadığını sözde ifade edeceklerdi ama onlarda gayet iyi biliyorlar ki, bu sorunun cevabını veremediler ve 128 milyar dolar nerede sorusu hala yanıt bekliyor.
Murat SABUNCU- Kemal Bey tabi hani animasyon, gülümsüyoruz, konuşuyoruz falan ama tabi 128 milyar dolar konusu son derece ciddi bir konu. Ekonomistler ortaya çıkarttı, siz bunu hemen hemen her grup toplantınızda dile getirdiniz, kamuoyunun gündemine oturttunuz. Fakat tabi şöylede bir durumla karşı karşıya kaldık. 128 milyar dolar neredeyi sormak için CHP’nin astığı pankartlar, savcı talimatı polis zoruyla aşağı indirildi. Aslında hakaret yok, şiddete çağrı yok, nefret suçu yok ve hukukla alakası olmayan bir şekilde bunlar aşağı indirildi. Birde böyle bir durum var. Yani soran ana muhalefet partisi diğer partilerde sordular gerçi ama bu hukuksuz bir şekilde aşağı indirilen bir şeyle karşı karşıyayız. Yani aslında gülümsemenin dışında hem soru meşru, hem bu meşru sorunun ortadan kaldırılması için yapılan çabanın son derece hukuksuz olduğunu da görüyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi az önce ifade ettim bunlar artık ülkeyi yönetemiyorlar, yönetme güçleri, bilgileri, birikimleri, kapasiteleri neredeyse sıfırlanmış vaziyette. Dünyanın en normal sorusunu soruyoruz aslında. Biz değil herhangi bir kişide sorabilirdi bu soruyu. Yani 128 milyar dolar bilançoları analiz eden kişiler var zaten onlarda daha önce bunu defalarca gündeme getirdiler, ben bir yıldan fazladır gündeme getiriyorum. Ama bir türlü yanıt alamayınca dedik en iyisi biz bunu pankart yapalım, billboardlarda soralım bu soruyu artı billboardlar dışında da kendi il binalarımıza, ilçe binalarımıza 128 milyar dolar nerede sorusunu soralım. Bakın, hakaret yok, küfür yok, hiçbir şey yok. Sadece bir soru soruyoruz ve soruyu kimin adına soruyoruz? Aslında vatandaş adına soruyoruz yani 83 milyon kişinin merak ettiği bir soruyu devleti yönetenlerin çıkıp yanıtlaması gerekiyor. Çünkü daha önce 128 milyar dolar nerede diye sorduğumuzda her kafadan bir ses çıktı. Birisi dedi ki, 128 milyar dolar satılacak paramız hiç olmadı, birisi dedi ki 128 milyar dolar aynen kasada, bir başkası dedi ki ne 128 milyar dolar onu aldık Merkez Bankası bir kısmı vatandaşın elinde, bir kısmı başkalarının elinde. İyide kim, hangi kur üzerinden, ne zaman, niçin sattınız biz bunları bilmiyoruz. Hala da bilmiyoruz. Dediğiniz gibi bu olay aslında espriyle geçiştirilecek bir olay değil. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti herhangi bir savaşa girse kendisine ait bir centi bile yok, bir dolar diyordum ama bir centi bile yok. Merkez Bankasında şuanda eksi 46 milyar dolarlık bir rezerv yani başkalarının paralarını getirip Merkez Bankasının kasasına koymuşuz ama o parada bizim değil eksi 46 milyar dolarlık bir rezerv var. Dolayısıyla artı 128 milyarı siz Merkez Bankasının yetkilerini bir protokolle elinden alıp Hazine ve Maliye Bakanlığına veriyorsunuz,  Hazine ve Maliye Bakanlığı bu parayı niçin, hangi gerekçelerle hangi kur üzerinden kimlere sattığını açıklamıyor.
Çok önemli bir şey daha var onu da ifade edeyim. Bakın Murat Bey, geçmişte Merkez Bankası döviz satmadı mı? Elbette sattı. Yani satıyordu, ihaleye çıkıyordu, ondan sonra yapılan satışları gerçekleştikten sonra kendi internet sitesine koyuyordu şu kur üzerinden şu kadar dolar, avro neyse sattım diye. Merak eden, analistler, iktisatçılar, para politikasını izleyenler, maliyeciler Merkez Bankasının internet sitesine girip Merkez Bankasının dolarları, avroları yani dövizi hangi kur üzerinden kaça sattığını orada görüyordu. Ama böyle bir tabloyu görmedik çünkü o tabloyu Merkez Bankası bilinçli olarak koymadı. Neden koymadı? Çünkü kendisi satıcı değildi. Aslında yanıtlaması gereken Hazine ve Maliye Bakanı diyor ki bu soruya Merkez Bankasının yanıt vermesi lazım doğru olanı budur. İyi de Merkez Bankası bunu satmadı ki. Asıl bu soru ya da bu öneriyi getiren bakanın kendisinin yanıtlaması lazım, kendisinden önceki Hazine ve Maliye Bakanı bunun satışını yaptı bütün kayıtlarının da Hazine ve Maliye Bakanlığında olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla o açıklamaları yapmak zorundalar. Bunun peşini bırakmayacağız onu ifade edeyim. Eğer siz ülkenizi seviyorsanız, ülkenizin çıkarlarını savunuyorsanız, ülkenizin geleceğini düşünüyorsanız devleti bu kadar pespaye bir anlayışla yöneten bir siyasi iktidara vatandaş adına bu soruları sormak zorundasınız ve onlarda bu soruların yanıtını vermek zorunda.
Murat SABUNCU- Kemal Bey, tabi siz maliye kökenlisiniz. Türkiye’de geçmişi düşündüğümüz zaman hatırlarsınız 2021 krizi sırasında dönemin Merkez Bankası Başkanı kime sattığı 5 milyar dolarlık bir para satılmıştı hem kendi hesabını değiştirip dolar yapmıştı hem sattığı kimdi hangi kurdan hangi bankalara sattığı yabancı bankalar falanda vardı çok uzun süre konuşuldu. Bu dava konusu oldu, Yargıtay’a gitti ceza kesinleşti. 2002 meclisinde bununla ilgili özel bir komisyon kuruldu. Yani Türkiye 2001’de 5 milyar doların hesabını sorarken kim aldı, kimler aldı sorusunu sorarken 20 sene sonra bunu sormak suç haline geldi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey, Erdoğan 2003 bütçesini sunarken parlamentoda ondan önce bir yolsuzlukları araştırma komisyonu kurulmuştu bende o komisyonun üyesiydim. Bu konuda gündeme gelmişti Merkez Bankasının yanlış hatırlamıyorsam 4 milyar 9 milyon dolarlık bir satışı var ve dönemin Merkez Bankası Başkanı kendisine döviz endeksli bir hesap açmış, bu konu gündeme geldi ve Erdoğan çok sert bir şekilde bunu hangi dolardan kime sattınız, tüyü bitmemiş yetimin hakkını soracağım diye oldukça ateşli bir konuşma yaptı ve bütün AK Partililerde alkışladılar. Şimdi değil 4 milyar 900 milyon 128 milyar dolar üstelik Merkez Bankası da değil yasalara aykırı olarak bir protokolle Merkez Bankasının yetkisi alınıyor, banka meclisinin yetkisi alınıyor Hazine ve Maliye Bakanlığına devrediliyor yasalara aykırı olarak ve Hazine Maliye Bakanına deniyor ki bu parayı ben talimat vereceğim kim istiyorsa o kur üzerinden verin ve veriliyor. Acaba 5’li çete buradan ne kadar para aldı? Bakın bir daha, 5’li çete kaç lira döviz aldı ben merak ediyorum. Vatandaşa soruyorum Murat Bey, manavı var, kasabı var, taksicisi var, servisçisi var, köylüsü var, çiftçisi var, işçisi, emeklisi, memuru soruyorum 128 milyar dolardan 1 dolar aldın mı? Alan yok. Peki kim bu paraları? Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurulurken partisi ilk iktidar olduğunda şahin kesilen ve bütün yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gideceğim diyen Erdoğan neden 128 dolarla ilgili doğruları söylemiyor ve vatandaşla paylaşmıyor? Asıl yanıtlanması gereken bana göre soru bu. Bu soru 128 milyar dolar nereye gitti sorusundan çok daha önemli. Eğer devleti yönetirken devleti bir şirket gibi yöneteceğiz diyor. Bir şirket gibi daha iyi yönetmeden çünkü bir şirketi basiretli bir işadamı gibi yönetirsiniz. Ama devleti soyulacak bir organ gibi görüp onun soyulmasına göz yumarsanız verecek hesabınız var demektir. Bunun cevabını almış değiliz.
Murat SABUNCU- Kemal Bey, bu tam kapanma gerçi pandeminin başından beri yani arka arkaya yapılan hatalar o kadar çok geniş kitleleri etkiledi ki biraz sonra ekonomi kısmında size onu soracağım ama son kapanma sürecinde marketlerde satılacak ürünler listesi yani böyle bir çocuk oyuncağı gibi bir genelge çıktı başka bir genelge sağlık ürünlerine kadar bu gitti falan ama esas başlangıcı biliyorsunuz bir alkol satışı sözle İçişleri Bakanının sözüyle başlayan bir yasaklama oldu. Arkasından il hıfzıssıhhanın kararıyla yasakladık dendi. Geçen gün Sayın Bakan televizyonda sağlığa bağladı bunları. Esasında hani konu alkol satışı değil ya da başka satışlar değil doğrudan hani insanların yaşamlarına, tercihlerine, hayatlarına bir müdahale şeklinde de algıladı. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey, baştan söylemiştim bunlar devleti yönetemiyorlar devleti yönetmekten acizler diye. Karar alıyorlar o kararın sonuçlarını bilmiyorlar. Çünkü saraydan bakınca vatandaşın derdi görünmüyor, kimin ne alacağı, ne vereceği pek belli değil. Vatandaş alışverişe çıktığı zaman neyi alacağını bilmiyorlar. Dolayısıyla kendilerine göre bir karar veriyorlar. Verdikleri karar sosyal medyadan veya siyasilerden veya vatandaşlardan örneğin esnaf odalarından bir tepki gelince o tepkiyi düzeltmek için tekrar bir genelge çıkarıyorlar ama çıkardıkları genelge başka bir soruna yol açıyor. Aslında devlet dediğimiz kurumun akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle yönetilmesi lazım. Bir karar aldığınız zaman o kararın yansımalarını mutlaka görmeleri lazım, onu test etmeleri lazım. En baştan beri Covid-19 olayı Türkiye’nin gündemine geldiği andan itibaren ilk çağrım şu olmuştu Erdoğan’a, bu ülkeyi seven bir vatandaş olarak yapmıştım. Lütfen Ekonomik ve Sosyal Konsey’i toplayın, karşısına da bakanlarınızı koyun, sorunu yaşayanları bir dinleyin, sorunu yaşayanları dinledikten sonra çözümler üretin. Sorunu yaşayanları hiç dinlemiyorlar. Karar alıyorlar sorunu yaşayan bir yere basıyorlar bir başka yerden feryat çıkıyor. Oraya müdahale ediyorlar başka bir yerden feryat çıkıyor. Çünkü dediğim gibi ülkeyi yönetmekten tamamen kopmuşlar. Yani bir saray atmosferi var, sarayın bir eko sistemi var o sistem içinde herkes mutlu, o sistem içinde sorun yok, bir bağırtı geldiği zaman ona uygun bir çözüm getiriyorlar ama çözüm başka bağırtılara yol açıyor. Bunların devleti yönetme gibi bir bilgileri, bir becerileri kesinlikle yok.
Kişilerin özel yaşamına müdahalesi, başka şeyler. Dediğim gibi devleti sağlıklı yönetme gücünü kaybettiğiniz andan itibaren aldığınız her karar devlet yönetiminde yeni sorunların doğmasına yol açar. Bunlarında yaptığı odur. Alınan her karar yeni sorunların doğmasına yol açıyor.
Murat SABUNCU- Kemal Bey, bu Ekrem İmamoğlu soruşturması var biliyorsunuz. İçişleri Bakanından başlamışken biraz oradan gidiyim diye düşündüm. Şimdi iki tane boyutu var. Bir, ellerini arkadan bağladı Ekrem Bey Fatih Sultan Mehmet’in kabrinin olduğu yerde ki eşinin kabriydi neyse. El arkada noktası. İki, HDP’li belediyelerle görüşme kısmı ikiye ayrılan. İçişleri Bakanı yeni bir hukuka bakış getirdi yaptığı bana göre suç ya da değil dönemi biliyorsunuz. Hani daha evvel insanları itham ettikleri terörist, hain falan böyle bir sürü şey vardı ama bana göre diye bir suç şeklide ortaya çıkmış oldu. Hem Ekrem İmamoğlu’nun bu elleri arkada yürüme ve HDP’li belediyelerle görüşme kısmı, hem bana göre suçu nasıl tarif ediyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Akıldışı, yani tarifse akıldışı bir tanımlama. Yani akılla bağdaşmayan, hukukla bağdaşmayan, normal yaşamla bağdaşmayan bir tanımlama. Bana göre suç. İyi de siz kimsiniz, siz ceza kanunu musunuz, parlamentonun onayladığı sizin her söylediğinizin bir yasa metni ya da yasal düzenleme olduğunu kabul eden bir TBMM kararı mı var? Nereden alıyorsunuz siz böyle bir yetkiyi? Bana göre suç ve bunu söyleyende işin garip tarafı tabi devletin bütün güvenlik güçlerini yöneten kişi aynı zamanda talimatıyla yöneten kişi. Polisi ve jandarmasını yöneten kişi. Size göre suç. Size göre suç olduğu andan itibaren yani suç şahsileştiği andan itibaren o zaman herkes beğenmediği kişiyi suçlayabilir. Şu soruyu sormak lazım, İçişleri Bakanı bu gücü nereden alıyor, bu anlayışı nereden alıyor? Erdoğan’dan alıyor. Erdoğan soğan, patates üreticilerini bile terörist ilan etmedi mi? Terörist dedi bunlar. Bakkalları terörist ilan etti. Şimdi balık baştan kokar diye bizim bir atasözümüz var. En tepedeki istediği kişiyi istediği zaman en ağır şekilde suçlayabiliyor, terörist ilan edebiliyor. Bizim 128 milyar dolar nerede sorusunu bile suç kabul edip, hakaret kabul edip pankartlardan indiriyorlar Süleyman Soylu’da onu yapar tabi İçişleri Bakanı da onu yapar. Yani dolayısıyla baş öyleyse etrafı da böyle olacaktır. Kendisine göre suç yaratacaktır. Efendim suçmuş da yine de soruşturma için izin vermeyecekmiş. Ver kardeşim. Eğer suç konusunda soruşturma iznini vermiyorsan o zaman sen suçlusun. Kendisi de kabul ediyor aslında. Söylediğinin doğru olmadığını kendisi de kabul ediyor. Ama bir şekliyle yukarıya yaranmak için, Erdoğan’a yaranmak için böyle bir söylem geliştirmiş benim şahsi kanaatim bu.
Ekrem Bey, tutumuyla, davranışıyla gerçekten bir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak topluma örnek olan bir kişi, yaşayışıyla da topluma örnek olan bir kişi. Herkese saygı duymuştur, inançlara saygılıdır, insanlara saygılıdır. Kendisi gibi düşünmeyen insanlarda dahil olmak üzere saygılıdır, çevreye saygılıdır, İstanbul’a saygılıdır, İstanbul’a ihanet etmemek için geçmişte yapılan ihanetleri nasıl telafi ederim diye çaba harcayan bir belediye başkanıdır. Şimdi onun elini, kolunu bağlayarak acaba hizmet edemez hale nasıl getirebiliriz diye bir arayış içindeler. Murat Bey, bütün Belediye Başkanı arkadaşlarıma şunu söyledim. Sakın ola ki asla şikayet etmeyeceksiniz. Sizin göreviniz şikayeti aşmak, bariyeri aşmak ve vatandaşa hizmeti götürmektir onu yapıyorlar. Onlar istediği kadar konuşsunlar, istediği kadar bağırsınlar ne söylerlerse söylesinler Belediye Başkanları bulundukları beldede hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceği bir beldeyi güzelleştirecekler, bir beldeyi inşa edecekler, böyle güzellikler yapacaklar.
Murat SABUNCU- Bir taraftan eli arkadan bağlama konuları soruşturma konusu olurken bir taraftan da çok ciddi gündeme gelen konular hiç bakılmıyor. Örnek hemen vereyim efendim. Bir süredir biliyorsunuz bir organize suç örgütü lideri Sedat Peker yurtdışından videolar Türkiye’ye yolluyor. Çok ağır ithamlar var. Kimle ilgili var? İşte Mehmet Ağar’la ilgili var, oğlu AKP milletvekiliyle ilgili iddialar var. Onun iddiasına göre mala çökme var başka konular var. Şimdi biz aslında 3 Kasım 1996 Susurluk’taki o meşhur kaza. Orada Türkiye bir şeyle yüzleşmişti Kemal Bey. Yani orada ki arkasından gelen süreçte işte Türkbank ihalesine Alaattin Çakıcı’nın nasıl katıldığı, siyasetin nasıl bu yeraltı örgütleriyle bağlı olduğu, bir evvele gidersek 1987 yılındaki meşhur MİT raporu, polisin bir kısmıyla yeraltı. Yani şimdi 2021 yılında tekrar bir şeyler konuşulmaya çünkü belli ki hesaplar çakıştı farklı farklı yerlere gitti. Ortaya dökülmeye başladı. Tekrardan bugünleri yaşıyor, bunları görüyor olmamızı nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devleti yönetememe, bazı çevrelere teslim olma. Yani mafya örgütünü ya da örgütlerini değişik mafya grupları var Türkiye’de bunlar zaman zaman bir araya geliyorlar, zaman zamanda çatışma içindeler. Şimdi Sedat Peker yurtdışına giderken bunlar ne kadar suçlu olup olmadığını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı. Pasaport verildi mi? Verildi. Gönderildi mi? Gönderildi. Bir başka mafya lideri bir ülkenin siyasal partisinin başkanı olan bir kişi tarafından gidilip hapishanede ziyaret edildi mi? Edildi. Serbest bırakıldı mı? Bırakıldı. Onunla ilgili özel düzenleme yapıldı mı? Yapıldı. Eski bir İçişleri Bakanı gidip bunlarla beraber bir fotoğraf verdi mi? Verdi. Şimdi kendi aralarında kavga var ve devlet seyirci garip olanı bu. İçişleri Bakanı bu tartışmalara sadece seyirci. Türkiye’de uyuşturucunun ne kadar arttığını acaba biliyorlar mı? Fakir fukaranın çocuklarının önce uyuşturucuya alıştırılıp sonra bunların torbacı yapıldığını biliyorlar mı acaba? En çok AK Partiye oy veren mahallelerde bu olayların çok daha büyüdüğünü biliyorlar mı acaba? Bu uyuşturucu ticaretinin yöneticilerinin kim olduğunu hepsi biliyor. Kokain kullanan, pudraşekeri kullanan o gençlerin günahı yok. O gençlerin önüne o kokaini koyanlardan asıl siz hesap soracaksınız. Onlara hesap sorulur mu? Asla sorulamaz. Türkiye insan kaçakçılığı cennetine döndü her taraftan geliyorlar, sınırlar kevgir gibi. Nerede bu ülkenin güvenlik güçleri, nerede bu ülkeyi kim nasıl yönetiyor, kim nerelerden nasıl besleniyor? Bunlar bilinmiyor mu? Hepimiz biliyoruz. Ben, Saadettin Tantan İstanbul Emniyet Müdürüyken İstanbul’da bütün suç örgütlerini sıfırladı Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemde. Müthiş bir başarı göstermişti, suç örgütlerinin tamamı İstanbul’un varoşlarını yani Emniyet Müdürü’nün denetleyemeyeceği alanlara gitmişlerdi. Demek ki, siz kararlı olursanız tavrınızı açık ve net yasalardan ve insan haklarından yana koyarsanız mafyayı engellersiniz, yeraltı örgütlerini engellersiniz. Eğer siyasetçiyle mafya el ele tutuşursa, bunlar bir araya gelip de kendi sorunlarını bir şekliyle mafya aracılığıyla çözmeye çalışırlarsa Türkiye farklı bir sürecin içine evrilmiş olur. Yaşadığımız tablo da maalesef budur. Murat Bey birbirlerini eleştiriyorlar devlet seyirci.
Murat SABUNCU- Ki, o organize suç örgütü liderlerinden bir tanesi de sizi tehdit etti şu anda özel olarak korunan Çakıcı biliyorsunuz dava arkadaşımız diye sizi tehdit etti İçişleri Bakanı gene sustu. İçişleri Bakanı daha tırnak içinde kendine daha kolay gördüğü konularda konuşup böyle “Bizim ortağa dokunan bir şey varsa biraz duralım” diyor herhalde o da onun bakışı olarak not etmek gerekiyor.  
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devleti yönetenler yani hükümet olanlar suçlamazlar. Hükümet olanlar var olan suçu engellerler, bir suçun oluşmasını engellerler. Siz suçun oluşmasını engellemiyorsunuz. Onların sırtını sıvazlıyorsunuz. Allah aşkına bu Türkiye’yi Amerika’ya kaçan Rıza Zarrab neydi? Rıza Zarrab devletin protokolüne oturtulmadı mı? Rıza Zarrab için iki kez Amerika’ya nota verilmedi mi? Neden bize vermiyorsunuz Rıza Zarrab’ı diye. Niye suç örgütü bir kişi daha var Türkiye’de şimdi yurtdışına o da kaçtı bir holdingin sahibi Amerika’da kara para ile aranan kişi Türkiye’den elini kolunu sallayarak çıktı. 
Murat SABUNCU- Baran Korkmaz SBK Holding onu söylüyorsunuz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet elini kolunu sallayarak çıktı. Peki siz devlet olarak hangi önlemi aldınız, hükümet olarak hangi önlemi aldınız? Yazık günah değil mi Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını bu şekliyle yerle bir ediyorsunuz. Bütün bunların hepsinin üzerinde durmamız lazım. Yine aynı şekilde 17-25’den sonra bile terör örgütüyle yani Fethullah Gülen terör örgütüyle ilişkisini sürdüren kişi devletin protokolüne almadınız mı Fettah Tamince’yi ben unuttum mu sanıyorlar? Hayır hale büyük ihaleler veriyorlar. Bank Asya’nın önünden geçeni hapse attılar beyefendiler krallar gibi yaşıyorlar biz bunları biliyoruz. Hükümet eğer mafyayla gerçekten etkin mücadele yapmak istiyorsa, kararlı bir mücadele yapmak istiyorsa bütün veriler devletin arşivlerinde vardır, kimin ne yaptığını devlet çok iyi bilir ama bütün mesele devletin arşivinde aldığı, gördüğü olayları devleti yöneten hükümet yetkililerinin görmemesidir, onların sırtını sıvazlamasıdır, asıl acı olan da zaten budur.
Murat SABUNCU- Aslına çok görünen şey var Kemal Bey, Türkiye’nin gözünün önünde olan soruşturma açılmayan. Bir örnek daha vereyim başka konulara geçeceğim. Çok basit bir yolsuzluk tanımı var Kemal Bey “Kamu yararını kişisel çıkar için kullanmaya” yolsuzluk deniyor dünyanın referans aldığı bir şey. Şimdi Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan kısa bir süre evvel görevden alınan kendi şirketinden kendi yönettiği bakanlığa mal satarken yakalandı. Yani gazeteciler Oda TV ilk olarak bu haberi yaptı yakalandı. Ne bir soruşturma var, ne bir konuşan var, ne iktidardan bir açıklama var. Sanki yani vakayı adiye gibi sıradan bir olaymış gibi öyle duruyor orta yerde. Mesela bu konuda herhangi bir girişim yok.  
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey,  bıraktım Türkiye Cumhuriyeti tarihini dünyadaki bütün ülkelerin tarihlerine bakın. Rüşvet alan kişi, rüşvet aldığı yüzde 100 bilinen kişi bir başka ülkeye büyük elçi atanır mı? Atadılar. Rüşvet aldığı belli hatta birisinin rüşvet belgesini ben açıklamıştım 1 milyon dolar, üstelik dava dosyasından çıkarmıştım bunu. 2 tane büyükelçimiz rüşvet alan kişiler ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti bayrağını taşıyorlar. Şimdi orası öyle olursa Ticaret Bakanı da böyle yapar ne olmuş yani? O da diyor ki ne olmuş yani. Şirket kurduk mu kurduk. Malzeme lazımdı biz de gittik kendi şirketimizden aldık. Dışarıda daha ucuzmuş önemli değil, devlet varlıklıdır, devlet zengindir benim şirketime biraz daha para ödemiş bu da yolsuzluk sayılır mı diyor. Kim diyor Erdoğan söylüyor. Açık söylemiyor bunu ama içinden yüreğinden “Burada yolsuzluk yoktur” diyor. Çünkü yolsuzluğu meşrulaştırdığınız andan itibaren yolsuzlukla mücadele edemezsiniz. “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunacağım. Parmağımda şu yüzükten başka bir şey görürseniz bilin ki Recep Tayyip Erdoğan hırsızlık yapmıştır” diye açıklamalar yapan bir kişi nerelerde oturuyor, mal varlığı dolayısıyla tehdit ediliyor. Tehdit edildiğinde dahi sesini çıkaramıyor. Benim malvarlığımı araştırmazsanız namertsiniz diyemiyor. Peki Ruhsar Pekcan’ı bakanlıktan aldık ne olacak yarın onu da bir yere büyükelçi tayin ederler ne olacak yani. O da 3-4 maaşı birden alır, köşeyi döner zaten. Rüşvet alanlar büyükelçi atandığına göre potansiyel büyükelçi adayımız da Ruhsar Pekcan.
Bu konun yalnız arkasını bırakmayacağız Murat Bey. Bu konuda bir soruşturma komisyonu açılması için imzalarımızı atacağız, bütün meclisteki milletvekillerinin imzasına açacağız bakalım tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim savunuyor, kim savunmuyor. Yolsuzlukların arkasında kapı gibi duran kim, yolsuzlukların karşısında duranlar kim bunu da kamuoyunun karşısına koyacağız. Böylece hani bizde yolsuzluk olmaz, şu olmaz bu olmaz falan değil bütün bunların hepsini toplumun önüne koyacağız ve topluma diyeceğiz ki artık zamanı geldi şapkayı önümüze koyup hep beraber düşünmek zorundayız. Türkiye Cumhuriyeti devleti belli kişilere çıkar sağlayan bir organizasyon değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti soyulan bir devlet olmamalıdır diyeceğiz.  
Murat SABUNCU- Kemal Bey, dünyada pandemi kadar çok ciddi bir diğer kriz iklim krizi. Yani esasında gerçek madenlerin, gerçek gücün memleketlerin ağacı, suyu, çevresi, ormanı olduğunu biliyoruz ama her geçen gün başka bir yerden bir çevre katliamı haberi geliyor en son İkizdere biliyorsunuz. Orada direnen köylüler var. Oradaki durum var çok içler acısı. Daha evvel Hasankeyf’i, Cerattepe’yi, Kazdağları’nı biliyoruz. Esas madenleri Türkiye kaybediyor. Bir taraftan da Kemal Bey yine geri dönülemeyecek bir şekilde herhalde Haziran’da temeli atılacak Kanal İstanbul konusu var. Dün akşam Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu burada kaybedeceğimiz su havzası biliyorsunuz Kanal İstanbul yapıldığı zaman İstanbul’a su taşıyan çok ciddi su havzaları yok olacak, gidecek. Burada kaybedeceğimiz su havzasını yeni yapacağımız iki barajla çok daha fazlasını İstanbul’a kazandıracağız diyor. Yani dünya iklim krizi yüzünden su kaybediyor, su riski var, İstanbul çok ciddi bir krizle karşı karşıya ama biz yeni baraj yaparız. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? Yani bu çevre felaketleri, yeni felaketlere yol açabilecek Kanal İstanbul projesi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devleti soyulacak bir organizasyon olarak görüp, yarattığınız rantları da kendinizin hakkıymış gibi düşünürseniz Kanal İstanbul’da olur başka kanallar da olur. Yani İstanbul’a gökdelenleri dikip biz İstanbul’a ihanet ettik, manzarayı gördükten sonra vicdanının sesi dinlediği zaman “Ya biz İstanbul’a galiba ihanet ettik” diyen bir kişiden her şey beklenir niye beklenmesin yani.
Bakınız o havzayı gezdim, olağanüstü bir doğa harikası aslında. Tarihi eserleri var, çok güzel ama çok güzel bir doğa harikası orası orayı yok edeceksiniz. Murat Bey, şunu açık ve net olarak ifade edeyim ister ihale etsinler ister etmesinler kime verirlerse versinler iktidar olduğumuzda. Bir; eğer o ihaleye giren yabancı bir ülke olursa bir sefer o yabancı ülkeyle aramıza mesafe koyacağız. İki; bunların paralarını kesinlikle ödemeyeceğiz nereye giderlerse gitsinler. Türkiye soyulacak bir ülke değildir. Türkiye birilerine rant yaratacak bir ülke değildir. Eğer bir rant varsa bir yerde o rantın sahibi orada yaşayanlardır. Orada yaşamayıp efendim bilmem hangi ülkede yaşadım, orada arsalar aldım, arsalardan büyük vurgunlar vuracağım. Türkiye Cumhuriyeti devleti size rant sağlamak zorunda değil ki. Hükümetin oturması konuşması lazım, burada eğer bir rant varsa bu rant İstanbullularındır. Ne kanalı, ne yapıyorsunuz siz bu kanalla, dünyanın parasını buraya nasıl gömüyorsunuz? Onu yapacağınıza Harran Ovası duruyor orada gidin sulayın Harran Ovasını. Mavi Tünel, Konya Ovası bekliyor Mavi Tünel’i yapın, hadi gidin Aksaray-Mersin demiryolunu yapın, hızlı trenleri yapın. Samsun, Mersin petrol boru hattını yapın, İskenderun petrol boru hattını yapın. Yük azalmış olur en azından boğazların yükü çok daha hafiflemiş olur. Bütün bunlar çok daha düşük maliyetlerle ve çok daha ekonomik üstelik Türkiye ekonomisine katkı yapacak dünyanın projeleri var paraları buraya harcayın. Neden oraya harcanıyor, hangi gerekçeyle oraya harcanıyor. Toplumun önüne çıkıp aklı başında bir adam açıklama yapmış değil. Çünkü bu akılcı bir proje değil. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Ben bunun gerçekleşeceğini sanmıyorum. Samimi düşüncemi ifade edeyim gerçekleşeceğini sanmıyorum. Arada bir gündem değiştirmek için bunu yapıyorlar. Hiçbir ülkenin şirketinin de kalkıp bu projeye gireceğini de düşünmüyorum. Artı bankaların buna finans kaynağı ayıracağını da düşünmüyorum. Eğer bizden bir banka buraya kredi verirse günü geldiğinde o da görür. Bakın bu kadar açık, net söylüyorum. Bu ülke talan ülkesi değildir, talan edilecek ülke değildir. Herkesin sorumluluğu vardır. Kredi açanlarında sorumluluğu vardır. Bizimle dost olan ülkelerinde kendilerine göre sorumlulukları vardır. Biz bunların hepsini düşündük, düşüneceğiz gereğini de yapacağız Murat Bey. O yüzden ben Kanal İstanbul’un yani ihaleye bile çıkılacağını düşünmüyorum.
Murat SABUNCU- Türkiye’nin tabi esas yakıcı gündemi yoksulluk malum. Yoksulluk öyle bir noktaya geldi ki derin yoksulluk ağı var Hacer Foggo bende onlarla zaman zaman geziyorum, sokaklara gidiyorum hakikaten çok ciddi bir şekilde yaygın. Bir taraftan böyle bir durum var. Bir taraftan Türkiye’nin dışında dünyada mesela kapitalizmin merkezinde Amerika’da bile Joe Biden 100. gün konuşmasında zenginlerden daha fazla vergi alacağız. Tam servet vergisi demedi ama benzer bir şey söylemeye başladı. Yani başka bir şey oluyor. Thomas Piketty’nin öncülüğünde bir grup akademisyen bir araştırma yaptı yoksullar daha evvel son 30, 40 senede dünyada da sola fazla oy vermemişlerdi tekrar bir geri dönüş var mı yok mu tartışılıyor. Önemli tartışmalar var. Şimdi temel olarak Kemal Bey yani yoksulluğu çözmek çünkü hani yoksulu bağımlı hale getirmekte bir politika oldu ne yazık ki yıllarca. Yani yoksullar bağımlı hale gelecekler bize oy verecekler. Onun yerine yoksulluğu çözmeyi tercih etmediler. CHP işte sizin deyiminizle dostlarıyla beraber yani iktidar olursa bu yoksulluğu çözmek için hangi yollara gidecek ve bu konuşulmaya başlayan servet vergisi konusu dünyada konuşuluyor. Türkiye’de sizin kafanızdan bu tip bir proje geçiyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, bizim yoksullukla mücadele ve yoksulluğu gerçekten bu bölgede ya da Türkiye sathında mantıklı bir yöntemle yok etmenin yolu uluslararası çalışma örgütünün kabul ettiği Sosyal Güvenliğin asgari normları sözleşmesinin bütün hükümlerini Türkiye’de uygulamak. Uygulanmayan bir sigorta dalımız var Aile Destekleri Sigortası. Aile Destekleri Sigortasını uygulayacağız. Böylece geliri olmayan veya geliri belli bir rakamın altında olan bütün ailelere Aile Destekleri Sigortasından katkı yapılacaktır. Bu 1971 yılında yanlış hatırlamıyorsam parlamentoda kabul edilmiş 102 sayılı sözleşme, bunun hayata geçirileceği söylenmiş. En son rahmetli Ecevit döneminde işsizlik sigortası kabul edildi şimdi Aile Destekleri Sigortası 50 yıldır bekliyor. Çıkmıyor bir türlü. Çünkü özellikle AK Parti yoksulluğu sonlandırmak değil yoksulluğu yöneterek oy devşirme politikası olarak gördü bunu. Biz bu alanı tümüyle bu anlayıştan arındıracağız, eğer bir yerde yoksulluk varsa doğrudan doğruya o yoksullukla mücadele, aileye de belli bir gelir güvencesini sağlama. Tabi bütün bunlar yapılırken şu da bir gerçek. Bunları yapacağım ama kaynak nereden az önce sizin de sorduğunuz gibi kaynak nereden? Sağlıklı ve tutarlı bir vergi politikasıyla bu sağlanabilir. Devlette olağanüstü bir israf var, israf büyük ölçüde engellenebilir. Kaynaklar verimli ve doğru yerde ve zamanda kullanılabilir. Çünkü Türkiye çok dinamik bir ülke aslında. Pandeminin özellikle gelir dağılımında büyük bozulmalara yol açtığını biliyoruz. Örneğin sanayici veya üretici herhangi bir sıkıntısı yok onun sürekli fabrikalar çalışıyor, onlar ihracatı yapıyorlar, zaten Türk lirası da değer kaybedince çok daha cazip hale geliyor. Ama bunun yanında asgari ücret dediğimiz bir rakam var bu rakamla geçinmek mümkün değil. 10 milyonun üstünde işsiz var bu işsizlere iş alanı yaratılamıyor. Dolayısıyla bütün bunlarla mücadele etmek gerekiyor. Güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Güçlü bir sosyal devlet para ve vergi politikalarını da bu bağlamda kullanmak lazım. Şuanda vergi politikası diye bir politika zaten sözkonusu değil. Her şey para politikasıyla çözülmek isteniyor. İşte 128 milyar doların arka kapıdan birilerine peşkeş çekilmesinin temelinde de bu para politikasını kurtarıcı politika olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Oysa maliye ve para politikasını dengeli kullanmazsanız çünkü para politikası geçicidir ama kalıcı olan maliye politikasıdır, bütçe politikasıdır, vergi politikasıdır. Bu politikalarla siz para politikasıyla desteklersiniz, üreten bir Türkiye’yi inşa edersiniz, istihdam alanı yaratırsınız ve Türkiye bütün bu sıkıntıları büyük ölçüde aşmış olur.
Bu konuda bizim çalışmalarımız var. Murat Bey, çok güzel bir projemiz var. O projenin şimdi üzerinde çalışıyoruz, bir grup uzman arkadaş çalışıyor. Onu önümüzdeki günlerde yani seçime yakın bir dönemde kamuoyuyla paylaşacağız, istihdam yaratan bir proje, Türkiye’yi gerçekten 5 yıl içinde gerçekten olağanüstü bir yere taşıyacak olan bir proje. Bunların hepsini yapacağız.
Murat SABUNCU- Efendim tabi yoksulluk bir taraftan Türkiye’de öyle bir noktadaki geçen hafta bayramda yayınlanmak üzere hem DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, hem Osman Erbek doçent doktor Türk Tabipler Birliğinden konuştuğum zaman pandeminin özellikle yoksul kesimleri, mavi yakalıları vurduğunu söylüyorlardı. Özellikle B-100 karayolunun üst kısmı diye tarif ediyor Osman Erbek. Çin ile aramızı bozan başlıklar yaptınız dediler insanların Uygur Türklerine yapılan Çin baskısını protesto etmesi ki muhalefet sizlerde yaptınız tüm dünyayla beraber. O bir suç unsuru olarak ortaya kondu veya Dışişleri Bakanı Almanya’da turistleri görünce herkes aşılanacak diye Türkiye’deki insanları nereye koyduğunu ortaya çıkarttı. Yani yoksulların hem maddi durumu kötü, evde kalmak zorunda olanların işleri yok, paraları da yok. Dışarıda olanlar hastalanmış durumda, aşı yok. Birde böyle bir durumla karşı karşıya Türkiye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey, Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı eski tanımıyla Zehra Hanım bir açıklama yaptı. Efendim yoksulluk özellikle aşırı yoksulluk Türkiye için sorun olmaktan kalktı diye. Dünyadan habersiz bir bakan ancak böyle olabilir. İntiharlardan bile haberi yok bunun. Bir insan intihar ediyorsa ve intihar sadece bir bölgede değil Türkiye’nin değişik bölgelerinde insanlar açlıktan, yoksulluktan, borçlarını ödeyememekten intihar ediyorlarsa ve o ülkeyi yöneten bir hükümet erbabı bütün bunlardan habersiz ve yoksulluk artık hele hele derin yoksulluk hiç yoktur diyorsa gerçeklerden tamamen kopmuştur.
Murat SABUNCU- Kemal Bey, biliyorsunuz hanımefendiyi ödüllendirip bakanlıktan sonra özel bir Kardemir’e atadılar yüksek bir maaşla. Bu bilmemesinin karşılığında birde ödül aldı bakanlıktan alındıktan sonra.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 39 bin 425 lira aylıkla. Asgari ücrette 2 bin 825 lira. İyi de oraya şimdi bakan maaşı alacak arkadan gidecek 39 bin 425 lira aylık alacak. Şimdi bu baktığı zaman yoksulluk var mı? Yoksulluk yok. İmkanı var mı? Her türlü imkanı var istediği her şeyi alabiliyor. Çünkü kendi dünyasını 83 milyonun dünyası olarak görüyor. Oysa sen ülkeyi yönetiyorsun, sen hükümet erbabısın gerçekleri bilmen lazım. Sen hükümet olarak asgari ücreti 2 bin 825 lira verirken, biz asgari ücreti 3 bin 100 lira yaptık. Murat Bey, Karkamış Belediye Başkanımız Gaziantep’in en küçük belediye başkanlarımızdan birisidir nüfus olarak. Nurhak Kahramanmaraş’ın belediye başkanı en küçük ilçelerden birisidir. Bu ikisi 3 bin 100 lira asgari ücret veriyorlar en düşük 3 bin 100 lira. Koskoca bütçeyi yöneten Türkiye Cumhuriyetinin hükümeti 2 bin 825 lira veriyor. Bu neyi gösteriyor? Onların yönetemediğini ama bizim yönettiğimizi gösteriyor. Onların emeğe değer vermediğini bizim emeğe değer verdiğimizi gösteriyor. Bizim en küçük belediyeler bunu öderken onların devasa bütçeleri var ama bunu ödemiyorlar. Ama kendilerine ayda 39 bin 425 lira parayı alabiliyorlar. Bir yerden değil, iki yerden değil 5 yerden aylık alanlar var. Devleti arpalığa çevirdiler bunlar. Bizim arpalıklar broşürü de vardı Murat Bey onu da yasakladılar. 128 milyar dolar nerede pankartını astık yasakladılar cumhurbaşkanına hakaret diye. Arpalıklar broşürümüzü de yasakladılar. Orada da kimin nerelerden ne kadar nasiplendiğini, her birisinin nerelerden kaçar lira maaş aldığını bir broşür halinde yayınlamıştık.
Aşılara gelince, dün parti sözcümüz çok güzel bir belge açıkladı. Sayın Sağlık Bakanı dedi ki, biz Çin’le doğrudan sözleşme yaptık Sinovac’la doğrudan sözleşme yaptık arada aracı yok. Birinci gerçek, bakan doğruyu söylemiyor arada aracı var Keymen ilaç. Soru şu, devleti yöneten bir bakan hangi gerekçeyle kendi halkına yalan söyler? İki, seçtikleri firma yani Keymen ilaç Devlet Malzeme Ofisiyle yaptığı sözleşme dolayısıyla belli bir parayı ödemek zorunda ona, teminat vermek zorunda. Teminatı veremiyor. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti aşı gibi yaşamsal bir alanda bir sözleşme yapıyor ama sözleşme yaptığı şirket Devlet Malzeme Ofisine teminat verebilecek parayı bulamıyor. Dünyada böyle komik duruma düşen ya da zavallı duruma düşen bir hükümet gördünüz mü siz? Sözleşme yapıyorlar, rakamlar var 20 milyon Aralık ayında, 20 milyon Ocak ayında, 10 milyonda Şubat ayında. Yani 50 milyon doz aşı Şubat ayının sonunda Türkiye’de olacak. 50 milyon doz aşı, bu şu demektir, 25 milyon insan iki yapmış olacaktı. Olmadı. Niye olmadı? Olmadığı takdirde malum Keymen ilaç teminat yatıramamıştı, teminat yatıramadığı için Sinovac devreye girdi, ben size 1 milyon doz aşıyı bedava gönderiyim sen bunu 12 milyon dolara sat teminatı yatır. 50 milyon doz aşı gelmediği için teminat mektubu paraya çevrildi mi, çevrilmedi mi? Bu sorunun da yanıtı şuana kadar verilmiş değil. Hazine ve Maliye Bakanının bu soruya yanıt vermesi lazım. 50 milyon doz aşı hangi gerekçeyle gelmedi, kimler engelledi, 50 milyon doz aşı gelmediği için firmanın yatırdığı teminat mektubu paraya çevrildi mi, çevrilmedi mi? Teminat mektubunun miktarı ne kadardı? Dedim ya bunlar devleti yönetmiyorlar, yönetemiyorlar devleti, acz içindeler.
Murat SABUNCU- Kemal Bey, siz yönetememenin altını çok çiziyorsunuz ve bazı anketler var metropolün bir anketi var şuanda önümde. Metropole göre millet ittifakına yakın hissedenler yüzde 46.1’e ulaşmış durumdalar. Cumhura yakın olanlar ise yüzde 42.8’de kalıyorlar yani millet ittifakının bir şeyi açılmaya başlamış gözüküyor metropolün son anketi yakın hissedenler açısından. Geçenlerde İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener millet ittifakının genişleyebileceğini de söyledi. DEVA, Gelecek’ten de bahsetti. Nedir efendim bu ittifakların birleşmesi konusunda, yani millet ittifakının genişlemesi konusunda nasıl adımlar atıyorsunuz, hangi noktalarda birleşip bir araya geliyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey, biliyorsunuz şuanda millet ittifakı dediğimiz bir ittifakımız var. Milletvekili seçimlerinde bu ittifakı oluşturmuştuk, yerel seçimlerde bir ittifak sözkonusu değildi ama vatandaşlar oturup kendi ittifaklarını bir şekliyle gerçekleştirdiler. Daha sonra DEVA Partisi kuruldu, Gelecek Partisi kuruldu, bundan sonra başka partilerde kurulabilir mi, kurulamaz mı onu da önümüzdeki süreç içinde göreceğiz.
Şimdi şöyle, var olan sistemden ya da rejimden rahatsız olan bütün partilerin ortak geliştirdikleri bir söylem var güçlendirilmiş parlamenter sisteme yeniden dönelim. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönelim derken eskiye dönelim değil. Eskinin hatalarını tümüyle telafi ederek, darbe hukukunun bozduğu bütün o anlayışları, düzenlemeleri tümüyle değiştirerek çağdaş, uygar, yeni bir anayasayı oluşturalım ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistem olsun. Bakanlar, başbakan, parlamento içinden çıksın. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı tarafsız olsun, cumhurbaşkanı böyle her gün, her saat konuşmasın. Belli günlerde, belli aralıklarda, belli zaman dilimlerinde konuşsun. Konuştuğu zaman her partiliden vatandaş rahatlıkla cumhurbaşkanını dinlesin. Böyle bir tablo istiyoruz biz. Artı ödenen vergilerin hesabının mutlaka verilmesi lazım. Yani devlet yönetiminin şeffaf olması lazım, saydam olması lazım, devlette liyakat olması lazım, her önüne gelenin belli yerlere atanmaması lazım. Devlette liyakati çökerttiğiniz zaman devletin hizmet verebilecek olan bütün mekanizmalarını bir anlamda çürütmüş olursunuz. Bu çerçevede bir çalışma var.
Şimdi şöyle Murat Bey, millet ittifakının bileşenleri olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemden ne alıyoruz biz? Tabi bunu da toplumun önüne, vatandaşın önüne koymamız lazım. Biz bir çalışma yapıyoruz, Sayın Davutoğlu bir çalışmayı yaptı geldi çalışmayı bize ve diğer partilere sundu biz bu çalışmayı yaptık diye. Sayın Babacan bir çalışma yapıyor onların DEVA Partisi. Biz bir çalışma yapıyoruz, çalışmamızı bitirdik kendi MYK’mıza sunduk çalışmayı şuanda onun üzerinde çalışıyoruz. Aynı zamanda Parti Meclisine sunacağız. Daha sonra bunu ilkeler haline getirmemiz lazım. Yani hangi ilkelerden yola çıkarak biz ya da hangi ilkeleri benimseyerek biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz. O ilkeleri belirledikten sonrada herhalde oturulup millet ittifakını oluşturan partiler bir araya gelip bir karar vereceklerdir.
Murat SABUNCU- Yani parlamenter sistemi isteyen partilerin bir araya geldiği bir ittifak oluşmaya başladı DEVA’da, Gelecek’te buraya yakınlar. HDP burada nereye düşüyor? Yani HDP’yi iktidar ötekileştirmek, hedef göstermek için çaba içinde ve bu sayılanlar arasında HDP yok. HDP’yi nerede tutacak millet ittifakı nasıl görüyor burayı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bizim millet ittifakının içinde HDP yok ama HDP’nin zaman zaman yöneticileri de güçlendirilmiş parlamenter sistemden söz ediyorlar onlarında hakkını yememek lazım. Dolayısıyla böyle bir düzenleme zaten bu düzenleme bir anayasal değişikliği gerektiriyor. Dolayısıyla anayasal değişiklik olduğu zaman siz parlamentodaki bütün partilerinde destek verebileceği bir düzenlemeyi istersiniz, öyle bir düzenlemeyi hayata geçirmeyi istersiniz. Yani ben güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerken cumhur ittifakını oluşturan pek çok milletvekilinin var olan sistemin yanlışlarını gördüler, hatalarını gördüler, bunun Türkiye için bir felaket olduğunu gördüler, bir derebeylik anlayışının Türkiye yönetimine egemen olduğunu gördüler dolayısıyla güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyi onlarda kabul edeceklerdir, onlarda benimseyeceklerdir diye düşünüyorum. HDP’yi de bu bağlamda düşünmemiz lazım. HDP elbette ki yani siyasal yaşamımız açısından siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsuru iseler HDP’de bu unsurlardan birisi zaten.
Murat SABUNCU- MHP bir anayasa önerisinde bulundu. 100 maddelik bir öneride bulundu. Daha çok aslında mevcut cumhurbaşkanlığı sistemini biraz daha kalıcı hale getirmek için yapıldığı anlaşılan bir öneri serisi. Şimdi tabi burada şöyle bir durum var. AKP’de kendisi hazırlıyor beraber olacaklar ama cumhur ittifakının mecliste MHP’yle beraber 337 tane sandalyesi var. Değişiklik 400, referandum için 360 yani referandum için bile 23 milletvekili gerekiyor. Bu anayasa MHP’nin ortaya koyduğu süreci bir şekilde zaman kazanmak için mi görüyorsunuz, yoksa 23 milletvekili buluruz umutları mı var? Veya siz hani belli ki çok ayrı bir yer bir taraf cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diyor, bir taraf çok net güçlendirilmiş parlamenter sistem diyor. Bunların buluşamayacağı da belliyken bu teklifi nasıl görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tümüyle gündem değiştirmeye yönelik bir uygulama olarak görüyorum. Çünkü bugün samimi söylemek gerekirse AK Parti milletvekillerinin pek çoğu var olan sistemden memnun değiller. Kamuoyu yoklamaları da zaten bunu gösteriyor. Devletin bütün yetkileri bir kişiye bağlanamaz, bir kişi devlet adına her şeyi yapamaz. Yani bir koltukta bir karpuz olur yani bir koltukta iki karpuz bile olmaz. Biz bırakmışız iki karpuzu yüzlerce vermişiz genelge dahi yani karar yazıyor yazdığı kararı üç gün sonra değiştiriyor, resmi gazetede tarih atmasını dahi bilmiyorlar, tarihi bile yanlış atıyorlar. Düşünün yani devletin resmi gazetesi hiç olmayan hataları, hiç başımıza gelmeyen yanlışlıkları bütün bunların tamamını görüyoruz. Dolayısıyla bu mümkün değil. Böyle bir anlayışla devlet asla yönetilemez.
Bakın Murat Bey, bizim bir gemimiz Akdeniz’de aranmak istendi Libya’ya acaba silah götürülüyor mu görülmüyor mu diye. 4 saat kimse Türkiye Cumhuriyetindeki yetkiliye ulaşamadı. Yani 4 saat dediğim Roma’daki büyükelçi. Sonra arama yapacağız dediler büyükelçi bir saat daha izin verin dedi belki ulaşırız dedi. 5 saat geçti kimse ulaşamadı kime? Erdoğan’a. Çünkü Erdoğan dışında yetkili yok ve gemi arandı. Ya savaş çıksaydı ne olacaktı? 5 saat ne olacak? Dolayısıyla bu tabloyu her vatandaşın bilmesi gerekiyor, her vatandaşın görmesi gerekiyor. Bu tablo bize yakışan bir tablo değildir. Bize yakışan tablo bir parlamenter sistemimiz var, bunun güçlenmesi lazım, eksiklikler var mıydı? Evet vardı. O eksiklikler kriz yaratabiliyor veya çıkarabiliyor muydu? Evet vardı. Bütün bunları telafi etmek mümkün mü? Evet telafi etmek mümkün ve telafi edeceğiz dostlarımızla birlikte.
Murat SABUNCU- Kemal Bey, AKP’nin tabanında da bu elemeyle beraber bir arayış var ama bir taraftan da benim de konuştuğum muhafazakar kesimdeki eski AKP’liler ya da daha farklı kesimler bir endişe taşıyorlar ki bu endişeyle ilgili Karar gazetesinde Ahmet Taşgetiren ya giderse bir köşe yazdı biliyorsunuz. Yani başörtüsüyle ilgili sorunlar tekrar gelir mi veya kazanılmış hakları çünkü çok haksızlığa uğradılar bu ülkede başörtülüler. Okula gidemediler, başka yere gidemediler veya işte bu sistemde tekrar dışlama olur mu? Kaybederse Erdoğan ve AKP özel soruşturmalar, özel yargılamalar olur mu bunu merak ediyor muhafazakar kesimdeki insanlar ve bu soru önemli tabi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Murat Bey, devlet kinle, intikam duygusuyla, öfkeyle yönetilmez. Dolayısıyla hani böyle devri sabık yaratacağız, çıkaracağız mahkemelere bunlar doğru değil. Bu anlayış doğru değil. Devletin ciddiyetine ve vakarına yakışmaz. Dolayısıyla bu anlayış darbeler döneminde olan bir anlayıştır ve intikam üzerine mahkemeler kurulur, mahkemeler bağımsız ve tarafsız değildir. Dolayısıyla o mahkemelerin verdiği kararlar belli bir zaman diliminden sonra toplum vicdanında sorgulanır ve yapılan yanlışlıklar nedeniyle idam ettiğimiz, astığımız kişiler adına üniversiteler kurarız, yollar yaparız, havaalanları yaparız, isimlerini veririz yaptığımız hataları telafi etmek için. Bu defteri tümüyle kapatmamız lazım böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla devleti bilgiyle, birikimle, ahlakla, adaletle yönetmek zorundasınız. Bunu yaptığınız takdirde zaten vatandaş size güvenir, karşılıklı güveni sağlamak zorundasınız.
Efendim işte CHP iktidara geldiği takdirde efendim işte başörtüsü, şu bu acaba elde ettiğimiz kazanımlar tekrar elimizden alınır mı diye bir kaygı pompalanmak isteniyor. Murat Bey, dostlarımızla beraber iktidar olduğumuzda orada Temel Beyde olacak. Temel Beye başörtüsü konusunda güvenmiyorlar mı? Temel Bey demeyecek mi kardeşim ben buradayım güvenceyle en büyük güvence benim diyecek. İYİ Parti orada olacak. Güvence mi en büyük güvence o. Dolayısıyla hani yanlış bir algı üzerinden acaba işte gidip oyumuzu verirsek CHP’ye böyle bir tablo ortaya çıkar mı? Bakın daha önce koalisyonlar seçimlerden sonra oluşurdu. Parlamentoda yeterli çoğunluk sağlanamazdı. Şimdi koalisyonlar yeni düzende seçimlerden önce oluşuyor. Biz millet ittifakını dostlarımızla beraber iktidar olacağımızı ve dostlarımızla beraber Türkiye’yi adaletle yöneteceğimizi söylüyoruz. Kaldı ki, öteden beri ısrarla söylediğim bir söz var hiç kimsenin inancını, hiç kimsenin kimliğini, hiç kimsenin yaşam tarzını kısır siyasete alet etmeyeceğiz. Artık Türkiye bunları aşmak zorundadır. Eğer Türkiye bunları aşmazsa o zaman siyaset Türkiye’yi sorun haline getirebilir. Buradan kesinlikle ayrılmak gerekiyor. Biz herkesin kimliğine, yaşam tarzına, herkesin inancına saygı göstereceğiz. Bizim sorunumuz ne? Onun çocuğu işsiz mi, değil mi, geliri yeterli mi, yeterli değil mi, hastaneye gittiği zaman iyi tedavi oluyor mu olmuyor mu, engelli çocuğu varsa kent engelliler için yaşanabilir bir kent haline geldi mi, gelmedi mi? Yani sosyal yaşamda herkesin huzur içinde yaşayabileceği bir Türkiye’yi inşa etmek ana hedefimiz bu. Bunu yapacağız.
Murat SABUNCU- Erken seçim bekliyor musunuz Kemal Bey? Yani bu sıkışmışlıktan herhangi bir şekilde böyle bir noktaya doğru Türkiye gidebilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’yi yönetemeyecekler, havlu atmak zorundalar bir süre sonra ve seçime gitmek zorundalar. O zaman tabi bunun tarihini belirleyecek olanlar Erdoğan’la Bahçeli.
Murat SABUNCU- Türkiye’de hayat hepimiz için, herkes için nasıl bayram olur Kemal Bey?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’de yaşamı bayrama çevirmek çok kolay aslında. Neden çok kolay? Şunun için söylüyorum bir, herkese saygı duyacaksınız, kimsenin yaşam tarzına, kimliğine müdahale etmeyeceksiniz, herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye olacak. Ben hep şunu söylerim, evet CHP’ye oy verin çünkü atacağınız tweet dolayısıyla yazacağınız yazı dolayısıyla asla yargılanmayacaksınız, asla kötü muamele görmeyeceksiniz. Özgürce eleştireceksiniz ve bende yapılan bütün eleştirilerden ders çıkarmaya çalışacağım. Hatam varsa hatamı gidermeye çalışacağım. Bir siyasetçi için vazgeçilmez alan eleştiridir. Eleştiri gelecek ki biz eksiğimizi görelim dolayısıyla kendimizi yeni bir arayış içine itelim o eksiklikleri gidermeye çalışalım. Bütün bunları yapacağız. Artı herkese iş imkanı sağlamak, saydam olmak, her kuruşun hesabını vatandaşa vermek, vatandaş bilmeli ki ben vergi ödüyorum benim vergim doğru yerlere harcanıyor. İsrafı engellemek, israfı önlemek. Kredi Yurtlar Kurumundan öğrenciyken borç alan daha doğrusu kredi alan öğrenciler var. Şimdi bunların hem işi yok, hem bunlardan para istiyorsunuz, haciz uyguluyorsunuz babalarının gelirlerine. Buna benzer çok dramatik olaylar var. Bütün bunların tamamını bakın Murat Bey bir hafta içinde çözeceğiz. Bir hafta içinde şu görülecek, çiftçisi ve esnafı faizlerin nasıl silindiğini görecek ve tanık olacak. Çiftçi ve esnaf gerçekten de bayram yapacak. Yüzbinlerce üniversite öğrencisi Kredi Yurtlar Kurumundan aldığı kredi dolayısıyla faizlerin nasıl silindiğini görecek, bütün bunların tanığı olacak. Türkiye’yi bayrama dönüştürmek çok kolay. Eski bir maliyeci olarak 27,5 yılını devlete veren bir kişi olarak ve yaşamının her alanının hesabını kendi ülkesinin insanına veren bir kişi olarak rahatlıkla söyleyebilirim vatandaş gibi yaşayacaksınız, vatandaşın sorunlarına her zaman ama her zaman kulak vereceksiniz. Çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur, Türkiye zengin bir ülkedir. Türkiye çok kısa süre içerisinde bütün sorunlarını aşıp bölgesinin en güçlü ülkesi olabilir. Ve yine şunu söyleyeyim, iktidar olduğumuzda Allah nasip ederse ne Mısır’la, en Suriye’yle, ne Irak’la, ne İran’la hiçbir sorunumuz kalmayacak. Bütün sorunlarımızı çözeceğiz. Ben Mustafa Kemal’in bize bıraktığı çok güzel bir özdeyiş vardır yurtta ve cihanda barış diye bütün bunların hepsini bir şekliyle hayata geçireceğiz ve barışı kendi bölgemizde de sağlamış olacağız. Bütün maddi ve manevi ihlal edilen hakların tamamını telafi edeceğiz. Hiç kimse uğradığı bir haksızlık dolayısıyla hani haksızlığa uğramıştık bana telafi etme sözü verdiniz evet onu da yerine getireceğiz. Mutlaka telafi edeceğiz o haksızlığı da. Bu maddide olabilir, manevide olabilir. Haksızlıkların üzerine gideceğiz.
Murat SABUNCU- Kemal Bey çok teşekkür ediyoruz katıldığınız için yayınımıza.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey daha, çevreyi koruyacağız. Özellikle gençler, yeni kuşak çevre konusunda çok duyarlı. Eko sistemi koruyacağız. Şunu kabul ediyorum, insan olarak bizim haklarımız var ama bizimle birlikte yaşayan bütün canlılarında hakları var. Biz onları da korumak zorundayız. Artı Türkiye’nin geleceğini iyi okumak zorundasınız, dünyanın geleceğini iyi okumak zorundasınız. Bakın, internet altyapısı en ağır ve en kötü olan ülke Türkiye AB içinde neden? Türkiye bunu hak ediyor mu? Bütün bunları çözeceğiz. Gençler özgürce bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında gezecekler. Hiç kimse onlara müdahale etmeyecek. Onlar yeri geldiğinde siyaset kurumunda siyasetçiyi de en sert şekilde eleştirebilecekler. Bu özgürlüğü ona vereceğiz. Onlar kendi ülkelerinde bayramı bayram gibi yaşayacaklar.
Murat SABUNCU- Her geçen gün dünyada daha çok insan çevre konusunda duyarlı hale geliyor. Almanya’da biliyorsunuz seçimler var bu sene en yüksek oy alan anketlere göre parti şuan itibariyle yeşiller partisi. Yani çevre konusunda dediğiniz gibi özgürlükler, yoksullukla mücadele ve çevre çok önemli. Umarım tamamının çözüldüğü bir Türkiye’de hepimizin bayramının olacağı günlere doğru gideriz. Çok teşekkür ediyorum yayınımıza katıldığınız için.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkürler efendim.