28.09.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, “SURİYE’DE BARIŞA AÇILAN KAPI” TEMALI ULUSLARARASI SURİYE KONFERANSI’NDA KONUŞTU (28 EYLÜL 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, “SURİYE’DE BARIŞA AÇILAN KAPI” TEMALI ULUSLARARASI SURİYE KONFERANSI’NDA KONUŞTU
(28 EYLÜL 2019)
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP tarafından "Suriye'de Barışa Açılan Kapı" temasıyla gerçekleştirilen Uluslararası Suriye Konferansı'nın açış konuşmasını yaptı.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada şunları kaydetti:


Sayın Genel Başkanlarım, siyasi partilerimizin saygıdeğer temsilcileri, saygıdeğer katılımcılar, değerli konuklarımız ve değerli basın mensupları, “Suriye’de Barışa Açılan Kapı” başlıklı konferansımıza hoş geldiniz.
Konuşmamın başında hemen şunu belirtmeliyim ki; bizim barışa ihtiyacımız var, dostluğa ihtiyacımız var, birlikte yaşamaya ihtiyacımız var, yerinden yurdundan edilen milyonlarca insanın acısını gidermeye ihtiyacımız var, savaşın yıkıcılığına değil barışın sıcaklığına ihtiyacımız var.
Değerli konuklar; bugün sizlere en uzun kara sınırını paylaştığımız, ortak tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğumuz Ortadoğu’ya ve Körfez’e açılan kapılarımızdan biri olan Suriye’yle, bir an önce dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerini yeniden kurmak isteyen bir siyasi partinin Genel Başkanı olarak sesleniyorum. Bugün sizlere bölgesinde savaş değil barış isteyen, komşularıyla ilişkilerini de bu anlayış ve vizyon üzerine kuran, Türkiye Cumhuriyetinin olduğu gibi partimizin de kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün en veciz sözü “Yurtta barış, cihanda barış” ilkesine sahip çıkmak üzere sesleniyorum.
Değerli konuklar; Mart 2011’de Suriye’de iç karışıklıklarla başlayan, daha sonra ülke geneline yayılan ve dış müdahalelerin de etkisiyle derinleşen iç savaş, kısa sürede küresel ölçekte büyük bir insani felakete dönüştü. Türkiye, bölgemizdeki bu yangını söndürebilecek kapasiteye sahip güçlü ve itibarlı bir bölge ülkesi iken, uygulanan yanlış Suriye politikaları nedeniyle komşularımızdaki yangının büyümesine neden oldu. Ve bu yangın hiç tereddütsüz doğrudan Türkiye’yi de etkiledi. İşte bu konferans, bölgemizdeki yangını söndürmek istek ve niyetimizin, Türkiye ve Suriye halkları arasındaki tarihsel bağlara ve kardeşliğe verdiğimiz önemin, bölgemizin huzur ve refahına katkı yapma çabamızın ve her şeyden önemlisi Türkiye’nin dış politikasının yeniden barışçıl temeller üzerinde yükselmesine yönelik özlemimizin bir çabasıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konferansla Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkileri onarmak için Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana attığımız adımlara bir yenisini ekliyoruz. Hatırlatmam gerekirse 2011 yılından bu yana;
1)    Suriye’de akan kan dursun, bölgemizde barış rüzgarları essin diye, Suriye yönetimiyle Eylül 2011’de, Suriye muhalefetiyle ise Aralık 2012’de temas ederek diyalog ortamı kurmaya çalıştık.
2)    Nisan 2012’de TBMM’de bir genel görüşme önerisi vererek, Suriye konusunda bütün siyasi partilerin barıştan yana ortak bir tutum almaları için çaba gösterdik.
3)    Yine Nisan 2012’de, İstanbul’da bir “Arap Baharı Konferansı” toplayarak bölgemizin barışa, eşitliğe ve özgürlüğe olan özlemini dile getirdik.
4)    Ağustos 2012’de, Suriye’deki savaşa son vermek için Türkiye öncülüğünde bir uluslararası konferans toplanmasını istedik. İktidar tarafından reddedilen önerimizin bir benzeri Cenevre Süreci olarak bugün işlemektedir.
5)    Şubat 2013’te, Sosyalist Enternasyonal bünyesinde bir Suriye Çalışma Grubu kurulmasını sağladık.
6)    Mart 2013’te, dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Ban Ki Moon’a Suriye konusunda çözüm için önerilerimizi içeren bir mektup gönderdik.
7)    Haziran 2016’da, ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar sorununa sosyal demokrat bir perspektifle çözüm önerileri üreten bir kitap yayınladık. Aynı konuda Mart 2019’da da iki adet rapor yayınladık.
8)    Mayıs 2018’de açıkladığımız Seçim Bildirgemizde; Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı, kısaca OBİT’in kurulmasını istedik. Gururla ifade etmek isterim ki; başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere, özellikle Ortadoğu’ya yönelik hassasiyeti bulunan tüm ülkelerin siyasi ve diplomatik temsilcileri OBİT’i bölge için en önemli önermelerden biri olarak kabul ettiklerini ifade ediyorlar. İlk etapta Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin katılımıyla kurulmasını öngördüğümüz OBİT’in, kısa sürede bölgeden tüm dünyaya yayılacak barışın öncüsü olacağına inanıyoruz.
9)    Eylül 2018’de, İdlib konusunda 6 maddelik bir çağrı yaparak yaklaşan tehlikeye karşı bütün sorumluları uyardık.
Değerli konuklar; bu çabalarımızın tek bir amacı vardı, doğunun ve batının buluştuğu, kültürlerin bin yıldır birbiriyle kucaklaştığı coğrafyamızda akan kanı durdurmak ve bölge halklarının geleceğe eşitlik ve kardeşlik içinde umutla bakmalarını sağlamaktı.
İzlenen dış politikanın Türkiye’nin çıkarlarına endekslenmiş bir dış politika olmadığını, 90 yıllık dış politikamızın kısa süreç içinde perişan edildiğini ve bütün birikimlerimizin çöp sepetine atıldığını, Ortadoğu’ya mezhep eksenli bakılmasının Türkiye’nin tarihinde görülmemiş olduğunu hep vurguladık. Eskiden, Türkiye Ortadoğu coğrafyasına tarafsız bakışıyla bütün bölge ülkelerinde saygı görürdü. Son yıllarda izlenen politika ise tam tersi bir tablonun ortaya çıkmasına yol açtı, şimdi komşularımız Türkiye bize neden düşman diye soruyorlar.
Değerli konuklar; şu hususun altını özenle çizmek isterim, biz uluslararası hukuktan yanayız. Silahlı müdahaleler bakımından uluslararası meşruiyetin tek kaynağı hala Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarıdır. Uluslararası hukuka ve sağduyulu bir dış politikaya saygı göstererek hareket etmek zorundayız. 2011 yılından bu yana yaşadıklarımız ve bugün geldiğimiz nokta, Cumhuriyet Halk Partisinin konuya ilişkin tutumunun ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz.
Değerli konuklar, Suriye’deki savaşın sona ermekte olduğuna ilişkin kanaat her geçen gün güçlenirken, Ankara ve Şam’ın önlerinde yanıt bekleyen sorular bulunduğunu ve barışa doğru atılması gereken adımların olduğunu unutmamalıyız. Öncelikle; Suriye Anayasasını yazacak bir Anayasa Komitesinin nihayet oluşturulmasını not ediyor, yeni anayasanın Suriye’nin demokratikleşmesini sağlamasını ve Suriye halkının geleceğini aydınlatmasını diliyoruz. Anayasa Komitesi, hepimizin bildiği gibi Suriye yönetiminin, Suriye muhalefet temsilcilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının belirledikleri 50’şer isimden oluşan 150 kişilik bir listedir. Bu komitenin dış müdahalelerden uzak bir şekilde, Suriye halkının ortak çıkarları zemininde mutabakat sağlamaya odaklanması beklenir. Aynı şekilde; Suriye’nin farklı dil, din, mezhep ve etnik aidiyetlerinin oluşturduğu çoğulcu ve seküler toplum yapısının korunmasının da özen gösterilmesi gereken bir alan olduğu unutulmamalıdır. Biz hep savunageldik, bugün de aynı kararlılıkla savunuyoruz, Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vermesi demokrasinin, egemenliğin ve bağımsızlığın olmazsa olmazıdır. Bu nedenle Suriye’deki yeni anayasa çalışmalarına atıfla rahatlıkla söyleyebilirim ki, egemenlik kayıtsız şartsız Suriye halkın olmalıdır.
Değerli konuklar, İdlib’deki gelişmeler son derece kaygı vericidir. İdlib’de El-Kaide ve türevi örgütlere mensup on binlerce teröristin Türkiye’ye sızma olasılıkları, ülkemizin güven ve istikrarı için ciddi bir tehlikedir. İdlib’de gözetleme noktalarındaki askerlerimizin can güvenliği hepimizin ortak kaygısıdır. Öte yandan, iktidarın izlediği savaş politikalarının mağdurları olarak ülkemize sığınan milyonlarca Suriyelinin durumu, sadece bizim değil bütün demokratik dünyayı düşündürmelidir.
Değerli konuklar, Türkiye çok uzun süredir terör örgütlerinin hedefi altındadır. Ülkemiz içinde teröre karşı sürdürülen mücadelenin sınırlarımızın ötesinde sürmesi ise, uluslararası anlaşmaların ve angajmanların sağladığı bir haktır. Bu bağlamda, Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak amacıyla Suriye toprakları üzerinde sürdürdüğü terörle mücadelenin meşruluğuna inanıyoruz. Ancak terörle mücadelenin Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilerek ve doğrudan Şam yönetimiyle ilişki kurularak sürdürülmesinin en doğru yol olduğu inancındayız. Aklımızdan çıkarmamamız gereken bir gerçek var, o da Suriye’nin barışı ile Türkiye’nin huzurunun iç içe geçmiş olduğudur.
Bunun için, Suriye için, Türkiye için, barış için ne yapmalıyız, ne düşünmeliyiz?
1)    Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye’nin geleceğine ancak Suriye halkının karar verebileceğini hiç unutmamalıyız.
2)    ABD ve Rusya’nın çıkarları arasında savurulmamak için; toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlık, egemenlik, iyi komşuluk ilişkilerine dayanan bütünlüklü, uyumlu tek bir Suriye politikası izlemeliyiz.
3)    Suriye yönetimi başta olmak üzere; uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı, meşruluğu olan bütün aktörlerle tıpkı burada olduğu gibi konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız.
4)    Bugüne kadar uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
5)    Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra, ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerini teşvik etmeli ve bu amaca uygun politikalar geliştirmeliyiz.
Değerli konuklar; Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye’de ellerini hep barışa uzatan en güçlü siyasi parti olduğunu bir kez daha vurgulayarak ve konferansımızın başarılı geçmesini dileyerek Nazım Hikmet’in dizeleriyle sözlerime son vermek istiyorum. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...” Türkiye ve Suriye halklarının barış içinde, bir orman gibi kardeşçe yaşamaları için çalışmaya devam edeceğiz.
Hepinize şükranlarımı sunuyorum.