15.02.2019
15.02.2019
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, “SOKAK EKONOMİSİ VE GÜVENCESİZLER ÇALIŞTAYI”NDA KONUŞTU
(15 ŞUBAT 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Emek Büroları’nın düzenlediği "Sokak Ekonomisi ve Güvencesizler Çalıştayı"nda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Gerçekten de bizim için de özel bir gün. Arkadaşlarımız konuşmalarını yaparken güvencesizlikten, güvencesiz olanlardan ve görünmeyenlerden söz ettiler. Aslında hepimiz onları görüyoruz. İster Kızılay’a gidin, ister Beyoğlu’na gidin, ister Adana’ya, ister Mersin’e gidin, ister Hakkari’ye gidin; bunlar zaten gözümüzün önünde. Gözümüzün önünde ama bu insanların sorunu var mı, yok mu bunu düşünmüyoruz. Caddeden, sokaktan geçerken kulağımıza bir müzik sesi gelebiliyor, oturup onu dinleyebiliyoruz. Cebimizden 1 lira, 2 lira para çıkarıp onun yere serdiği bir bezin üzerine rahatlıkla atabiliyoruz. Veya karnımız çok acıktığında bir yerde ya bir midye, ya bir çiğköfte alıp yiyebiliyoruz. Ama bu insanlar nasıl geçiniyor, bu insanlar hayata nasıl tutunuyor, asıl düşünmediğimiz konu bu. Düşünmediğimiz için de onları görmediğimizi kabul ediyoruz. Aslında görüyoruz, gözlerimiz görüyor bu insanları. Bu insanların sorunları var mı? Evet sorunları var. Bu insanlar hayata tutunmaya çalışıyorlar ve bu insanlar emin olun çok da karamsar değiller. Hayatı günlük yaşıyorlar, keyifle yaşamak istiyorlar. Müzik yapıyorsa keyifle müzik yapmak istiyor. Bir emeğin ürünü olan çiğköfteyi emeğiyle yoğurup satıyor, güler yüzle satıyor. İstanbul’a ilk gidenler mutlaka Eminönü’nde ekmek arası balık yemişlerdir. O insanlar yıllardır orada mücadele ediyorlar, bir hayat mücadelesi veriyorlar.
Karagöz - Hacivat’ı izledik, Abdalları dinledik, Gaziantep’ten gelen, sokak müzisyenlerini dinledik. Bunların tamamını aslında görüyoruz, ama o perdenin arkasında neler oluyor, onların günlük yaşamlarında neler oluyor onları bilmiyoruz. Onları bilmek zorundayız. Hayat hızla değişiyor. Yavuz Turgul’un güzel bir filmi vardı “Züğürt Ağa”, hepimiz biliriz “Züğürt Ağa”yı; köyde söze geçen kişi, güreşirken pehlivanın bile yenilmek zorunda olduğu bir kişi. İstanbul’a geldiğinde bütün köylülerinin değiştiğini, kendi körüklü çizmelerini sattığını ve en sonunda, filmin sonunda o meşhur köyün ağasının bir tepside çiğköfte sattığını görürüz, hayatın ne kadar hızlı değiştiğini görürüz.
Dolayısıyla hepimizin görevi özellikle siyasetçilerin, aydınların görevi bizim göremediğimizi söylediğimiz bu kesime biraz daha yakından bakmak ve bu kesimin sorunlarıyla ilgilenmektir.
Akşam arkadaşlar bana bir not gönderdiler, notun kitapçığı da size büyük ölçüde dağıtılmıştır öyle tahmin ediyorum. Oturdum düşündüm, ne söylenebilir acaba? Sokak ekonomisi diyoruz, hocalarımız oturup ciddi ciddi çalışmalar yapmışlar, araştırmalar yapmışlar, aslında bütün dünyada bu konu gündemdedir şu veya bu şekilde, ama çok popüler değildir. Bunu biraz böyle arka planda tartışmaya özen gösteririz, ama bunu görünür kılmak unvanında halk sözcüğü olan bir parti için zorunluydu, Cumhuriyet Halk Partisi için zorunluydu ve biz bugün bu toplantıyı yaparak görünmüyoruz denilen kesimi görünür kılmak istedik.
Oturdum bir çalışma yaptım. Sokak ekonomisi ve aktörleri, bir de hortumcu piyasa ekonomisi ve onun aktörleri. Öyle ya birisi alın teri döküyor, birisi gerektiğinde günün 12 saati çalışıyor, birisi gerektiğinde bir arkadaşından borç alarak gidip o gün satabileceği malzemeleri almaya çalışıyor. Az önce ayakkabıcıyı dinledik, boya fiyatının ne kadar arttığını, ama ayakkabısını boyatmaya gelen birisinin niye zam yaptın diye doğrudan onu suçladığını. Oysa zammı yapan o değil başkaları. Ama fatura kime çıkıyor? Fatura da başkalarına çıkıyor. Dolayısıyla oturup düşündüm neler yapabiliriz ve nasıl görünür kılabiliriz diye. Size siyahla beyazı anlatacağım. Beyaz tarafını sokak ekonomisinin aktörleri olarak düşünün, siyah tarafını da hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri olarak düşünün. 13 madde halinde size sayacağım. 13.madde çok önemli. 12 maddeyi dinleyeceksiniz biliyorum, siyahla beyaz arasında olan farkın ne kadar önemli olduğunu da göreceksiniz ama 13.maddeye gelince oturup düşünmenizi isteyeceğim.
Birinci madde şu, sokak ekonomisinin aktörlerinin sabit bir yeri yok. Yani bir dükkanları yok, bir mağazaları yok, bir alışveriş merkezinde sabit bir mekanları yok. Sabit bir mekana bağlı kalmaksızın durarak veya yürüyerek mal ve hizmet sunumu yapıyorlar. Peki hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri ne yapıyor? Görkemli iş merkezlerinde veya meşhur plazalarda onların sabit işyerleri var. Arada dağlar kadar fark var.
İkinci madde, sokak ekonomisinin aktörlerinin herhangi bir sermayeleri yok, sermayeleri emekleri, sesleri, alın terleri, sermayeleri bu. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörlerinin milyar dolarlık sermayeleri var. Aralarında bu kadar fark var. Gerçekten de siyahla beyaz kadar bir fark var.
Üçüncü madde, sokak ekonomisinin aktörlerini biz işportacı, simitçi, pazarcı, baloncu, seyyar köfteci, kâğıt toplayan veya bozacı olarak tanımlarız. Hortumcu piyasa ekonomisinin aktörlerini saraya yakın, saraydan beslenen, bakanın arkadaşı, damadın yakını ya da arkadaşı olarak adlandırırız ve bunların en meşhur olanını da toplum ‘Beşli çete’ olarak tanımlar.
Dördüncü madde, sokak ekonomisinin aktörleri hem belediyeye, hem de maliyeye vergi öderler. Eğer bir tezgahınız varsa gelirler işgaliye parası keserler. Ayrıca maliye yakalarsa sizden ayrıca vergi alır. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri Türkiye’de vergi ödememek için 1 sterline vergi cennetlerinde şirket kurarlar, oradan getirdikleri paralarla beş kuruş vergi ödemezler.
Beşinci maddemiz, sokak ekonomisinin aktörlerinin tümü hemen hemen büyük kentlerin varoşlarında yaşarlar, hayata tutunmaya çalışırlar. Ama diğerleri ise milyon dolarlık villalarda ve plazalarda lüks konutlarda yaşarlar.
Altıncı maddemiz, sokak ekonomisinin aktörleri devlet ihalelerine girme güçleri yoktur, zaten mali olanakları da yoktur. Ama diğer kesim, yani hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri devletin en önemli fabrikaları, Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası dahil ihaleli veya ihalesiz bunlara verilir. Ve bunlar saraya yakınlıklarıyla, damada yakınlıklarıyla devletin en önemli ihalelerini alırlar. Dolar bazında alırlar ihaleleri, garantileri dolar bazındadır, hazine de bunlara dolar bazında garanti verir. Hayatın böyle bir gerçeği vardır.
Yedinci maddemiz, sokak ekonomisinin aktörleri rant geliri elde etmezler. Zaten rant nedir çoğu da bunu bilmez. Çünkü onlar sadece ve sadece emekleriyle geçinirler. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörlerinin en önemli gelirleri rant gelirleridir. Altını çizeyim bu araştırma bize ait değil, bu araştırma TOKİ’ye ait; sadece İstanbul’da 76 gökdelen dolayısıyla bir avuç rantiyeciye sağlanan para 240 milyar liradan fazladır. Eski parayla 240 katrilyon liradan fazladır bir avuç kişiye sağlanan imkan.
Sekizinci maddemiz, sokak ekonomisinin aktörleri toplumun yoksul kesimlerinin günlük, anlık ihtiyaçlarını karşılarlar. Altını çizeyim toplumun yoksul kesimlerinin günlük ve anlık ihtiyaçlarını karşılarlar. Çocuğuna balon alacaksa gider oradan bir balon alır. Ayakkabısını boyatacaksa gider orada ayakkabısını boyatır. Acıkmışsa ya bir midye ya bir çiğköfte alıp yemeye çalışır, beslenmeye çalışır. Lokantaya gidecek parası yoktur, ama ekmek arası balık yiyerek geçinmeye çalışır. Dolayısıyla sokak ekonomisinin aktörleri toplumun yoksul kesimlerinin günlük ve anlık ihtiyaçlarını karşılarlar. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri toplumun geniş kesimlerinin gelirlerini siyasal yandaşları aracılığıyla hortumlarlar. Gelir dağılımındaki temel adaletsizliğin nedenlerinden birisi de budur.
Dokuzuncu maddemiz, sokak ekonomisinin aktörlerinin faaliyetlerini sürdürürlerken dayandıkları herhangi bir siyasal güç yoktur. Arkalarında bir siyasal güç yoktur. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri sürekli varlıklarını artırırlar, sürekli varlıklarının artırılmasını sağlayan siyasi otoriteyi desteklerler ve siyasi otorite de karşılık olarak bunları destekler. Bunun en somut söylemi, ‘hırsız bizim hırsızımızdır’ söylemidir.
Onuncu maddemiz, sokak ekonomisinin aktörlerinin sayısı Türkiye’de yaklaşık 6 milyon kişi olduğu söyleniyor. 6 milyon kişi sokaklarda günlük yaşama tutunmaya çalışıyor. Ama hortumcu piyasa ekonomisi aktörlerinin sayısı çok sınırlıdır. Rant gelirlerinin ve devlet ihalelerinin yüzde 90’ını bu kesim elde eder ve bunların geçim diye bir derdi yoktur.
On birinci maddemiz, sokak ekonomisinin aktörlerinin derdini dile getirecek medya organları son derece sınırlıdır. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörlerinin emrinde medyanın en az yüzde 90’ı vardır ve bu yüzde 90 medyayı kontrol eden bu aktörler aynı zamanda kendisine güç veren siyasal iktidara her türlü desteği sağlarlar.
On ikinci maddemiz, sokak ekonomisinin aktörleri sorunlarını dile getirme konusunda kendilerini sahipsiz hissederler. Kime anlatacağız derdimizi derler, kime söyleyeceğiz derdimizi derler ve kendilerini sahipsiz hissederler. Siyasal bilinçleri çok fazla gelişmiş değildir. Günlük yaşama tutundukları için, akşam eve nasıl gideceğim diye düşündükleri için; dünyada ve Türkiye’deki olayları, gelişmeleri, kendilerini bu pozisyona sokanları yeteri kadar sorgulamaz ve yargılayamazlar. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri, saray ve saray çevresi ile yargı bunların arkasındadır, yargı da bunlara her türlü desteği verir, saray da verir, sarayın yandaşları da her türlü desteği hortumcu piyasa ekonomisinin aktörlerine verirler. Hatta bunların içinde FETÖ’cülüğü çok açık olanlara bile hiçbir şey söylenmez. Ne hakimi, ne savcısı, ne sarayda oturan zat bunlara asla dokunamaz. Çünkü bunlar karşılıklı birbirlerini beslerler.
Dedim ki, 12 madde sayacağım 13. maddeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Nedir 13. maddemiz?
13. maddemiz şu, herkesin sonuçta bu ülkede yaşıyorsa emekli olma hakkı var. Emekli olacak sonunda. Ama emekli olmak için gidip Sosyal Güvenlik Kurumuna prim yatırması lazım. En az rakamı söylüyorum, sokak ekonomisinin aktörleri emekli olmak istiyorlarsa Sosyal Güvenlik Kurumuna her ay en az 754 lira prim yatırmak zorundadırlar. 754 liranın sokakta para kazanan birisi için ne kadar büyük bir para olduğunu takdirlerinize sunarım. Onlar da işveren sayılıyor, sokakta geçimini sağlayan kişi elde ettiği gelir dolayısıyla o da işveren sayılıyor. Ama hortumcu piyasa ekonomisinin aktörleri de, onlar da emekli olmak için en az 754 lira para yatırmak zorundalar.
Bakın 12 maddede siyahla beyaz var, asla kıyaslanamayacak ölçüde büyük ayrılıklar var ama sosyal güvenliğe gelince koşullar eşit deniyor. Aynı miktarda para yatırırsanız sizi emekli ederim diyor. Aynı miktarda para yatırmazsanız sizi emekli etmem diyor. Hangi devlet diyor bunu? Anayasasında “Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir” diyen devlet diyor. Peki, burada adalet var mı? Sosyal adalet kavramı var mı? Simit satan da 754 lira yatıracak, milyar dolarlık ihaleler alan, dolarla geçimini sağlayan, her türlü güvencesi hazine tarafından dolarla verilen kişi de 754 lira sosyal güvenlik primi yatıracak.
Ve şu gerçeği de hepimizin bilmesi lazım. Sokak ekonomisinin aktörlerinin yüzde 90’ının sosyal güvenliği yoktur. Çünkü her ay götürüp 754 lira para yatırma gücü yoktur. Zaten zor geçiniyor, bin bir belayla geçiniyor. O zaman nedir tablo? Tablo şudur, Türkiye sosyal bir devlet değil aslında. Unuttuğumuz temel kavram, sosyal devlet kavramıdır. O kadar ciddi farklılıklarımız var ki, o kadar ciddi handikaplarımız var ki, gelirler arasında o kadar büyük uçurumlar var ki, sosyal devletin ne olduğunu vatandaşımıza anlatamadık.
Sosyal devlet nedir? Ben söylemeyeyim, bir Anayasa Mahkemesi kararından sosyal devletin ne olduğunu size aynen okumak istiyorum. Sosyal devlet nedir?
2016/106 sayılı kararı Anayasa Mahkemesinin; “Sosyal hukuk devleti insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan…” Başka? “Kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanları koruyan…”
Devam ediyor, “Onların insan onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan...”
Devam ediyor, “Milli gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gerekli önlemleri alan...”
Devam ediyor, “Sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyan, sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlete sosyal hukuk devleti denir.”
Bir masal gibi okuyoruz bunu. Türkiye’yle gerçekliği olmayan bir Anayasa Mahkemesi kararını sizlere okuyorum. 6 milyon kişinin, aileleriyle düşünün bunu yaklaşık 20, 25 milyon bireyi ilgilendiren bir olayda, sokak ekonomisinde hayata tutunmaya çalışanları düşünün. Bir Anayasa Mahkemesi kararı sosyal devletin ne olduğunu söylüyor. Biz sosyal devleti unuttuk. Hak arama gibi bir kavramı da unuttuk. Hak arayanların terörist ilan edildiği bir sürecin içindeyiz aslında.
Peki bu insanlar yarın ne olacak? 6 milyon insan hadi diyelim ki 1 milyonu şu veya bu şekilde götürdü, emeklilik hakkını kazandı. 5 milyon kişi ve onların aileleri ne olacak, onların sosyal güvencesi ne olacak? Biz ne diyorduk? Ülkeye Aile Sigortası gerekiyor, Aile Sigortası lazım. Aile Sigortasının olmadığı bir yerde sosyal güvenlik tam olarak inşa edilmiş değildir. Ailenin güvencesi olmak zorunda. Çok sık verdiğim bir örneği tekrar vereyim… Emeklilik yaşını 65’e çıkardılar; diyelim ki 60 yaşında sizi patron dedi ki, kusura bakma al kıdem tazminatını ve çık. 1 yıl işsizlik sigortasından para aldım, emekliliğime 4 yıl var. Emeklilikte yaşa takılanların da dikkatine sunayım. Nasıl geçineceğim? Gideceğim bir işverene diyeceğim ki, ya 4 yılım var beni işimden etme, emeklilik hakkını kazanamıyorum. İşveren ne diyor? Kusura bakma sen yaşlısın diyor. Dönüyorum hükümete, dönüyorum saraya, sarayın yandaşlarına diyorum ki, beni bari emekli edin geçinemiyorum, kimse bana iş vermiyor. O da dönüp diyor ki, siz daha gençsiniz diyor, emekli olma yaşını doldurmadınız. Bu kişi genç mi, bu kişi yaşlı mı? O 4 yılda araya ne giriyor? Aile Sigortası giriyor. Sosyal devletin gereği budur zaten. Eğer bu olursa, Türkiye’de o zaman herkes geleceğe güvenle bakabilecektir.
Peki, bunu dillendiren kim? Sendikalar mı bunu dillendiriyor? Hayır. Sivil toplum örgütleri mi bunu dillendiriyor? Hayır. Kimler dillendiriyor bunu? Üniversiteler mi dillendiriyor? Hayır. Bu konuda yapılmış doğru dürüst bir araştırma bile yok. Oysa Türkiye 1974 yılında 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesini imzalamıştır ve taahhüt ettiği sigorta dallarından birisi de Aile Sigortasıdır. 1974 – 2019 niye uygulanmıyor? Sendikalar niye istemezler, örgütlü sivil toplum örgütleri niye istemezler? Çünkü sokak çalışanlarının seslerini duymazlar, kulaklarını kapatırlar. Zaten temel sorunumuz da bu. Sendikalı işçi sadece kendi arkadaşlarını değil, sokakta hayata tutunan kişilere de sahip çıkmak zorundadır. Onların da hakkını savunmak zorundadır. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanı sadece sabit işyeri olan esnafın değil, sokakta esnaflık yapıp hayata tutunanların da hakkını savunmak zorundadır. Zaten temel sorunumuz da görmezlikten geldiğimiz insanların sorunlarına gözlerimizi kapatmaktır.
Ama biz bunu aşacağız. Asla karamsar değilim. Bu toplantı bir ilk, daha önce İstanbul’da kağıt toplayanlarla ilgili bir toplantı yapmıştık. Çöpten kağıt toplayanlar, hayata tutunanlar, mücadele edenler, onların sorunlarını da biz getirdik gündeme. Bunu da gündeme getiriyoruz ve arkasını bırakmayacağız. Onlara da onurlarıyla yaşayacakları bir sosyal güvenlik hakkı sağlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024