09.09.2021
09.09.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: Evet değerli arkadaşlar, 98 yıl önce partimizin kurucuları bir dilekçe vererek partimizin resmen kuruluşunu sağladılar 9 Eylül’de. Dolayısıyla bu 98 yılda büyük acılar yaşayan Cumhuriyet Halk Partisi ailesi; var olan bütün büyük acıları dert edinmeden, tam tersine onları tarihin tozlu raflarına bırakarak geleceğe umutla bakan, dünyadaki ender partilerden birisidir. Şunun için söylüyorum; bizim malvarlıklarımıza el konuldu bu 98 yıl içinde, bir değil birden fazla kez el konuldu. Genel Sekreterlerimiz Karadeniz’den gözaltına alınıp getirildi, Ankara’da hapishaneye atıldı, Genel Başkanlarımız tutuklandı, linç girişimleri oldu. Ama bütün bunlar bizi asla yıldırmadı, 98 yılın verdiği güçle, idealle, umutla geleceği inşa etmeye çalışıyoruz. Geleceği inşa ederken de her şeyi biz yaparız da demiyoruz. Dostlarımızla beraber geleceği inşa edeceğiz. Çünkü bizim dostlarımız demokrasiyi savunuyorlar, insan haklarını savunuyorlar, yargı bağımsızlığını savunuyorlar. Bu ülkede herkesin mutlu, huzurlu yaşamasını istiyorlar. Dolayısıyla yapacağımız her çaba; ülkemizin, evlatlarımızın geleceği için çok önemli. 9 Eylül’ü bu bağlamda kutluyoruz. 98 yıl geçti. Aramızda olmayanlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Var olup politikanın biraz dışında duran parti büyüklerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Ve bütün Cumhuriyet Halk Partisi ailesine, Parti Meclisinden selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz. Onlar bizim büyük Türkiye hayalimizi büyütecek olanlar. Birlikte mücadele edeceğiz, beraber mücadele edeceğiz. Çünkü bizim kişisel hiçbir beklentimiz yok. Herhangi kişisel bir çıkar peşinde asla koşmuyoruz. 98 yılı kutladığımız, geride bıraktığımız bu yılda bütün vatandaşlarıma da seslenmek isterim. Elbette ki herkes Cumhuriyet Halk Partili değil, elbette ki herkes gelip Cumhuriyet Halk Partisine oy verecek diye bir beklentimiz de yok. Ama şunu herkesin çok iyi bilmesini isterim. Cumhuriyet Halk Partisi demek; halkın çıkarlarını, Türkiye’nin çıkarlarını koşulsuz savunan parti demektir. Bize oy versin vermesin savunmak zorundayız. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye içinde, bölge halkları içinde, AB içinde, dünya siyaset tarihi içinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bunu herkesin bilmesini isterim. Elbette ki, temellerimiz Sivas Kongresinde atıldı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sivas Kongresinden söz eder, Cumhuriyet Halk Partisinin ilk kuruluşu diye. Bu bağımsızlığı savunmak, mandacılığı reddetmek anlamına geliyor. Sivas Kongresinin böyle bir özelliği var. Ve milli iradenin, halkın, milli iradenin önemi orada bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ve “Egemenlik bila kaydü şart milletindir” derken de, aslında yetkinin tek kişiye değil millete ait olması gerektiğinin altı çizilmiştir. Ve bizim anayasamızda, hala bugün geçerli olan anayasamızda dahil egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün milletin egemenliğinde evet sorun var, demokraside sorun var. TBMM’nin yetkilerinin kısılmasında sorun var. Ama bu sorunlar bizi yıldırmıyor. Bu sorunlarla mücadele etmek tarihin bize yüklediği en temel görevlerden birisidir. Çünkü tarih bize demokrasiyi güçlendirmemizi söylüyor. Demokrasiyi güçlendireceğiz. Yani 100. yılda güzel Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız. Elbette ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında Milli Kurtuluş Savaşı sonrası çok büyük atılımlar yapıldığını hepimiz biliyoruz. Eğitim alanında, ekonomi alanında, her alanda, hukuk alanında büyük adımların atıldığını biliyoruz. Sanayi devrimini kaçıran Osmanlı İmparatorluğu nasıl çöktüyse hepimizin gözleri önünde ve tarihin huzurunda o imparatorluktan yeni bir ruh yaratıp sanayi devrimini başlatan ve bugünün güçlü Türkiye’sini ortaya çıkaran, temel normları, ilkeleri ortaya koyan partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Bu kadar tarihin derinliklerinden gücünü alan ve geleceği çağdaş uygarlığa bağlamış olan bir partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Elbette ki, bütün toplumsal katmanlar düşünülmüştür; çiftçi, tarım, ziraat, her şey ama her şey düşünülmüştür. Çiftçinin ektiği ürünlerin alınması için Toprak Mahsulleri Ofisi, Fiskobirlik’ler, Çaykur’lar bütün bunların tamamı kurulmuştur. Bunlar belli bir zaman dilimi içinde tasfiye edilmek istendi ve bugünkü tablo ortaya çıktı. Bugünkü tabloya da biraz sonra geleceğim. Öyle bir Türkiye düşünün ki, sanayisi olmayan bir Türkiye 1921 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temelini atar, daha sonra Etimesgut’ta uçak motorlarının temelini atar, Eskişehir’de yine uçak imalatıyla ilgili bölümler, fabrikalar kurulur ve 1940’lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisidir Türkiye Cumhuriyeti. Ve o cumhuriyet ve o Cumhuriyet Halk Partisi yumurta satarak şeker fabrikası kurmuştur. Ve 5 kuruşun hesabını sormuştur, halktan toplanan her kuruşun hesabını da millete vermiştir. Böylesine övüneceğimiz görkemli bir tarihimiz var. Ama bu tarih bize yetmiyor, geleceği inşa etmek zorundayız. Önümüzde yeni bir tarih var, gençlerimiz var pırıl pırıl. Bizden daha iyi yetişmiş, dünyayı bizden daha iyi sorgulayan gençlerimiz var. O gençlerin önündeki bütün engelleri kaldırmak bizim namus borcumuzdur. O engellerin tamamını kaldıracağız onların ufuklarını açacağız. Onlardan çalınan her şeyi onlara iade edeceğiz tamamını telafi edeceğiz. Onlar bu ülkenin gerçek anlamda güvencesi ve geleceği. Değerli arkadaşlarım, son kurultayımızda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesini açtık ve oybirliğiyle kabul ettik. 5 temel sorundan söz etmiştik. Türkiye’nin 21.yüzyıla girerken hala çözemediği ve önünde olan 5 temel sorundan söz etmiştik. Demokrasi hala ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Ekonomi ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Eğitim hala ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Dış politika hala ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor ve toplumsal barışımız hala ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. 5 temel sorunu çözmek için de temel ilkelerimizi orada belirledik. Bugün değerli arkadaşlarım, ağırlıklı olarak eğitim üzerinde duracağım. Bir toplumun geleceği eğitime bağlıdır. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları cumhuriyeti kurarken en çok mücadele ettikleri alan, eğitimsiz kalan toplumun eğitimli hale getirilmesi için altyapının oluşturulmasıdır. Yani cehaletle mücadeledir. Cehaletle mücadelenin temel ilacı eğitimdir. Toplumu eğittiniz zaman farklı bir Türkiye’yi ortaya koyarsanız, farklı bir Türkiye’yi yaşatırsınız. Bugün geldiğimiz nokta nedir? 5 temel sorundan söz ettim. Demokrasiyi, ekonomiyi, toplumsal barışı, eğitim vesaire bunları değişik zamanlarda, değişik yerlerde anlattım. Ama demokrasiye vurulan en büyük darbe; tek adam rejiminin hayata geçirilmesidir, bütün yetkilerin bir kişide toplanmasıdır. Bütün yetkiler bir kişide toplandıktan sonra var olan iktidar yani kişi, çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıya bıraktı Türkiye’yi. Şu anda Türkiye’yi yönetenler çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyadırlar ve toplumu bu hale getirdiler. Yargıya bakın, tamamı dökülüyor. Eğitime bakın, tamamı dökülüyor. Ekonomiye bakın, 83 milyon Londra’daki bir avuç tefeciye hizmet eder hale geldi. Tarıma bakın, tam bir felaket; içerden buğday alıyoruz, bizim çiftçiden daha ucuz, dışarıdan buğday ithal ediyoruz, daha pahalıya veriyoruz. Akıl alacak şey değil değerli arkadaşlarım; rakamları da vereyim, bizim çiftçiden makarnalık buğdayı bin 800 liradan alıyorsunuz, dışarıdan ithal ettiğiniz aynı buğdaya 2 bin 450 lira ödüyorsunuz. Sormak gerekir; bu iktidar kime çalışıyor, bizim çiftçimize mi, yabancı ülkelerin çiftçisine mi? Rakamlar ortada. Dolayısıyla Türkiye’yi bu çoklu organ yetmezliğinden kurtarmamız lazım. Az önce söyledim 5 temel sorunun çözüm alanı aslında budur. Güçlü bir demokrasi; saygın bir eğitim, öğretmenlerin, öğrencilerin, ailelerin mutlu olduğu bir eğitim; bir toplumsal barış, birlikte kimsenin kimliğiyle, inancıyla ve yaşam tarzıyla ilgilenilmeyen, herkesin kimliğine, inancına ve yaşam tarzına saygı gösteren bir Türkiye; hiç kimsenin düşüncelerinden ötürü yargılanmadığı, gençlerin sabahın 5’inde polis kapılarını çalıp gözaltına almadığı bir Türkiye istiyoruz. Bu nedenle bu çoklu organ yetmezliğini bitirmek bizim temel görevimizdir. Bunu kimlerle yapacağız, onun da altını özenle çizeyim. Dostlarımızla beraber yapacağız. Çünkü bütün dostlarımız güzel bir Türkiye istiyorlar, onurlu bir Türkiye istiyorlar, güçlü bir Türkiye istiyorlar, saygın bir Türkiye istiyorlar. 83 milyonu bir avuç tefeciye hizmet eder hale getiren bir Türkiye istemiyorlar. Güçlü, dinamik, enerjik bir Türkiye istiyorlar. Değerli arkadaşlarım, çoklu organ yetmezliğinden söz ettim ama rakamlar da vereyim neden öyle ve neden bu hale geldi Türkiye. En son orta vadeli planı açıkladılar. Hiç böyle uzun uzun bir şeyler anlatmaya gerek yok. 2022 – 2024, üç yılda ödeyeceğimiz faiz 87 milyar dolar. Üç yılda Türkiye Cumhuriyeti devleti, yani hepimiz, yani 83 milyon, 87 milyar dolar tefecilere ödeyeceğiz. İktidar ne diyor? Efendim diyor “biz yüksek faize karşıyız...” İndir o zaman, niye indirmiyorsun? İndir, gücün var, tek kişi. Bir kararname çıkarırsın, faiz sıfır olmuştur. O’na göre, diyor ki, “faiz sıfır olursa enflasyon da sıfır olur...” Dünya bu kadar basitse, düşünce bu kadar basitse bir günde yaparsın bunu. Yaparsın ve görürsün. Yapamıyorlar. Neden? Çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyalar. Merkez Bankası özgürce karar alamıyor. Merkez Bankasının elini, kolunu kırdılar. Bakın bir örnek vereyim, neden çoklu organ yetmezliği. O kadar şaşırdılar ki, Merkez Bankasının temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Kanun bunu gayet açık, net söyler. Türkiye’de hiçbir kuruma verilmeyen yetki Merkez Bankasına verilmiştir: Fiyat istikrarını sağlamak. Ne yapıyorsunuz? Bir organı atıyorsunuz bir tarafa, yerine yeni bir organ kuruyorsunuz: Fiyat İstikrar Komitesi. Nereden çıktı Fiyat İstikrar Komitesi? TBMM’nin çıkardığı bir yasayla… Merkez Bankasına verdiği yetkiyi bir kararnameyle alıyorsunuz, yetkiyi başka bir kurula veriyorsunuz. İşte çoklu organ yetmezliği budur. Ne o görev yapıyor, ne o görev yapıyor. Yargı anayasaya göre bağımsız, hiç kimse emir ve talimat veremez ama saraydan yargıya talimat verip, istediği kişiye istediği cezayı kestirebiliyorlar. İşte çoklu organ yetmezliği budur. Bir tarafta bağımsız yargı, öbür tarafta tutsak edilmiş bir yargı. Sanıyorlar ki, güzel binalar yaptığımız zaman burada adalet gerçekleşir. Bu da bir başka akıl tutulması. Adalet binalarla falan gerçekleşmez. Adaleti gerçekleştirecek olan hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaattir. Bundan bile haberleri yok. Bir organ diyor ki, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre yargıç karar verir; öbür organ diyor ki size çok güzel lüks binalar yaptım, bunların içinde merdiven altında karar vermeyeceksiniz, ben söyleyeceğim öyle karar vereceksiniz. İşte bu olmaz. O zaman devlet dediğiniz kurum temelden büyük yaralar alıyor. Başka bir şey daha değerli arkadaşlar; faiz, yeni orta vadeli plana göre her gün 79 milyon 354 bin dolar faiz ödeyeceğiz. Özellikle AK Partiye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Bu şahsım hükümetinin, yani bunların yaptıkları 3 yıllık plana göre, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak her gün 79 milyon 354 bin dolar faiz ödeyeceğiz. Kime? Bir avuç tefeciye. Yönetemiyorlar. Türkiye’yi yönetemiyorlar. Zaten çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıya kalan bir siyasal iktidarın Türkiye’yi yönetme şansı yoktur. Yok öyle bir şey. Daha acı olanı; vergi veriyoruz, niye vergi veriyoruz, fabrikalar yapılsın, işsizlik önlensin, Türkiye büyüsün, ihracatımız büyüsün, her şeyimiz mükemmel olsun. Vergi veriyoruz. Yatırımlar. Bakın, 304 milyar Türk lirası, az önce dolar olarak rakam verdim, Türk lirası olarak 304 milyar lira faize ödüyoruz. Ama aynı dönemde yatırıma ödediğimiz para 221 milyar lira. Değerli arkadaşlarım, 304 milyar lira faize ödüyorsunuz, 221 lira yatırıma ödüyorsunuz. Tefecilere ödediğiniz para, yatırıma ayırdığınız paradan daha fazla. O zaman hepimizin düşünmesi lazım hepimizin. Hepimiz derken sadece Parti Meclisini, Cumhuriyet Halk Partilileri kastetmiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayan herkesin düşünmesi lazım, her birimizin tek tek sorumluluğu var; benim de var ama pazarcının da var, esnafın da var, sanayicinin de var, çiftçinin de var, apartman görevlisinin de var, taşeron işçisinin de var. Hepimizin sorumluluğu var ve hepimiz düşünmek zorundayız; nasıl bir Türkiye, nasıl yönetiliyor. Tefeciye ödeyeceğimiz faiz, yatırım yapacağımız tutardan daha yüksek. O zaman parayı kime ödüyoruz? Tefecilere. Kim için çalışıyoruz? Tefeciler için. Ne yapıyor? Faizden şikayet ediyor. O şikayetlerin hepsi hikaye. Tefeci tarafından teslim alınan bir yönetici, tepe yönetici, Türkiye’ye hizmet edemez. Teslim alınmışlardır ve bu tablo acı bir tablodur. Değerli arkadaşlarım; eğitim, cehaletle savaş… Bu yapılmış, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü buldum, son derece güzel. Diyor ki, “Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” Eğitim budur. O nedenle çok sık kullanırım; eğitim, kişiye, aileye, sınıfa, topluma sınıf atlatan temel etmendir. Bir kişi okuduğu zaman, iyi bir eğitim aldığı zaman dünyayı daha iyi sorgular, sorunları daha iyi bilir, çözümleri daha sağlıklı ve daha tutarlı üretir. O nedenle cumhuriyetin kuruluşunda cehaletle savaş ve eğitime önem verilmesi olağanüstü güzel bir şeydir. Sorun bilinmiştir, sorunun temelinde eğitimin yattığı görülmüştür ve eğitilen bir toplumla Türkiye’nin büyüyeceği de kabul edilmiştir. Değerli arkadaşlarım; 8 Nisan 1923, yani 9 Eylül’den bir hayli önce 9 Umde yayınlanıyor. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından 9 Umde dediğimiz, 9 İlke dediğimiz, tarihte önemli bir belge olan bir belge yayınlanıyor. Bu belge daha sonra Cumhuriyet Halk Partisinin programı olarak kabul ediliyor. Bunun 5. maddesi eğitimle ilgili. Bakın bir devlet kuruyorsunuz, cumhuriyeti kuruyorsunuz, yeniden inşa ediyorsunuz, dünyanın sorunları var, Osmanlının dünya kadar borçları var, o borçların da tamamı ödeniyor. Kimsenin önünde diz çökülmüyor, baş eğilmiyor. Bu kadar onurlu bir yapı var. İlk eğitim birleştirilecek, tüm okullarımız ihtiyacımıza ve çağdaş esaslara uygun hale getirilecek, öğretmenlerin yükseltilmeleri sağlanacak, uygun araçlarla halkın aydınlatılmasına ve eğitilmesine çalışılacak. Eğitim budur. Cumhuriyeti kuranların eğitime verdikleri önem. Geliyoruz çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıya olan şahsım hükümetine. Milli Eğitim politikası nedir kimse bilmiyor. Milli Eğitimle ilgili kararları kim veriyor kimse bilmiyor. 4+4+4 sistemi gelirken bir tek milli eğitimci, bir milli eğitimci o kararın altına, o kanun teklifinin altına imza attı mı? Hiç kimse imza atmadı. Eğitimle ilgili karar veren, temel karar, değişiklik kararını verenlerin hiçbirisi eğitimci değildi ve o teklif TBMM’de görüşülürken evlatlarımızı düşünen bir parti olarak en büyük itirazı biz yaptık. Biz sadece kendi çocuklarımızın değil, bu ülkede yaşayan bütün vatandaşlarımızın çocuklarının en iyi eğitimi almasını istiyoruz. Eğitim merak duygusunu güçlendirir. Çocuğun merak duygusunu güçlendiren eğitim eğitimdir. Sorgulamasını, hayatı, yaşamı sorgulayan ve daha ciddi, daha nitelikli, daha mantıklı sorular soruyorsa bir çocuk o eğitim sistemi başarılıdır. Eğitimi eğer siz geleceğinize ve iktidarınıza endekslerseniz, öyle bir eğitim vereyim ki buradan mezun olanlar sürekli bana oy versinler. O zaman eğitimi bugünkü hale getirirsiniz. Ama hayatın bir başka gerçeği var. Bütün gençler cep telefonlarından zaten dünyayı okuyorlar. Akıllarına teknoloji gelmedi. Biz böyle bir eğitim veriyoruz, çağdışı bir eğitim veriyoruz ama bu çocuklar çağdışı olmayacak niçin? Dünyayı görüyor ve dünyayı okuyor. Değerli arkadaşlarım, öğretmenlerden de bahsedeceğim, geleceğim, öğretmenlere de geleceğim. En büyük sorun, şu anda eğitim sistemimizin en büyük sorunu liyakatsizliktir. Öğretmenlikle yakından, uzaktan ilgisi olmayan pek çok kişi önemli görevlere getirildi. Oysa hepimiz isteriz ki, çocuklarımız en iyi okullarda okusun, iyi öğretmenler olsun. Öğretmenle öğrenci arasında, öğretmen-öğrenci-aile arasında samimi, sıcak bir bağ kurulsun. Çocuğun yeteneklerini öğretmen keşfedebilsin, o yeteneklere uygun çocukların eğitim yolu açılsın. Bütün bunların hepsi yapılabilirdi, hepsini mahvettiler ve bizim çocuklarımızı denek olarak kullandılar. Dünyada böyle bir örnek yoktur. 98 yıl sonra geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Eğitim hallaç pamuğu gibi atıldı, öğretmenler perişan edildi, bir politika oluşturulmadı. Eğitimle ilgili kararı hayatında ders vermemiş kişiler, eğitimle hiçbir ilgisi olmayan kişiler aldı, eğitim politikasını belirledi ve Türkiye böyle bir tabloyla karşı karşıya kaldı. Değerli arkadaşlarım; bir araştırma, İstanbul’da yapıldığı söyleniyor, K12 dediğimiz yani 12 yıllık eğitim süresi içinde okuma yazma bilmeyen öğrenci sayısı 40 binin üzerinde. Okula gidiyor, derse giriyor, başında bir öğretmen var ama 40 bin öğrenci okuma yazma hala bilmiyor. Bütün anne ve babalara şikayetimdir, bu eğitim sistemini değiştireceğiz bize güvenmenizi istiyoruz. Çocuğunuz hangi okula girerse, hangi okulu tercih ederse o okulda en iyi eğitimi vermek bizim boynumuzun borcudur bunu yapacağız. Çünkü biz her çocuğun iyi yetişmesini isteriz, dünyayı sorgulamasını isteriz, yeni sorular sormasını isteriz, sorunlara çözüm üretmesini isteriz. En büyük arzumuz odur. Pandemi tabi eğitim sisteminde yaşanan sorunları gün yüzüne çıkardı. Bakın değerli arkadaşlar, 2 milyon 316 bin 139 öğrenci EBA’ya ulaşamadı. Meksika ve Türkiye okullarını tamamen uzun süre kapalı tutan iki ülke. Öğrencileri perişan ettiler, aileleri perişan ettiler. 2 milyon 316 bin çocuk EBA’ya ulaşamıyorsa bu çocuk nasıl eğitim alacak? Sarayda oturanlar bunu biliyorlar mı acaba, sarayda oturanlarda vicdan var mı acaba? 2 milyon evladımız eğitimsiz bırakıldı. Onlar bu ülkenin çocukları. 2 milyon 316 bin 139 evladımız fakir ailelerin çocukları. Fakir olmak suç mu, fakir ailenin çocuğu olmak suç mu? Ama bunu yaptılar. İtiraz eden kim? Biziz. Karşı duran kim? Yine biziz. Fakirin, fukaranın ve onların çocuklarının hakkını, hukukunu savunan kim? Yine biziz. Bütün ailelerin bunu bilmesi lazım. Değerli arkadaşlarım, 1 milyon 459 bin 350 çocuğumuz internete ulaşamadı. 21.yüzyıldan söz ediyorum ben. 18.yüzyıldan, 19.yüzyıldan, 20.yüzyıldan değil; 21.yüzyılın Türkiye’sinde 1 milyon 459 bin çocuğumuz internete ulaşamadı. Nasıl vereceksiniz eğitimi? Türk Telekom’u ne yaptılar? Sattılar. Hariri ailesine sattılar. Bizim bankalardan çekti krediyi Türk Telekom’u soydu, içindeki malların büyük bir kısmını sattı, bankalara borcunu ödemeye gelince ödemiyorum dedi alın sizin olsun dedi kârını da götürdü. Allah aşkına bunların yatacak yeri var mı? Sormadılar neden internet altyapısını oluşturmadınız diye. Değerli arkadaşlarım, öğretmen ihtiyacı. En son 15 bin öğretmen daha kurayla atanacak diye açıklama yapıldı. 107 bin- Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı açıklama-107 bin öğretmen açığı var. Daha düne kadar, öğretmen açığı yok tam tersine öğretmen fazlası var diyen kişi, 15 bin yeni öğretmen atacağız diyor. Açık 107 bin. 107 bin öğretmen açığı var. Niye diyorum çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıya bu iktidar diye? Bunun için söylüyorum. Öyle bir atmosfer ki yeri geliyor öğretmen fazlası var diyor, yeri geliyor 15 binle tamamlayacağız diyor, yeri geliyor 107 bin açığımız var diyor. Kim doğruyu söylüyor? Nasıl bir yapıdır bu yapı? Her şeyi bir kişiye bağlarsanız çocuklarımızın geleceği felaket olur. Tablo budur. Değerli arkadaşlarım, öğretmenlik mesleği de dejenere edilmiştir. Öğretmenler açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir. Aybaşını nasıl getireceğim diye düşünen bir öğretmen, emeğinin tümünü çocuklarımıza, evlatlarımıza verebilir mi? Adamın derdi var, aybaşına kadar ne yapacağım diye, taksitimi nasıl ödeyeceğim diye, elektriği, doğalgaz faturasını nasıl ödeyeceğim diye. Bir ülkenin öğretmenleri açlık sınırının altında aylık alır mı? Yeri geliyor 5 maaş veriyorsun bir kişiye, 6 maaş veriyorsun, yeri geliyor 7, 8, 9, 10; yönetim kurulu üyesi yapıyorsun. Asıl değeri öğretmene vereceksin kardeşim. Geleceğimizi hazırlayan kişinin adı öğretmen onu mahvediyorsun. Kadrolu öğretmen, güzel; sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen ne demek? Üç öğretmen var, üçü aynı işi yapıyor, birisi kadrolu biraz daha normal maaş alıyor, diğer ücretli çok düşük aylık alıyor, öbürü sözleşmeli zaten açlık sınırının da çok çok altında aylık alıyor. Üçü de öğretmen. Üçü de Türkiye Cumhuriyeti Devletinde öğretmen. Böyle bir garabeti yaşayan ülke var mı acaba? Bütün anne, babalara sesleniyorum, eğitim sistemi felaket, çocuğunuzun geleceği elinizden alınıyor. Çocuğunuzun nitelikleri, becerileri yeteri kadar saptanamıyor. Pandemi var, okullar açıldı güzel, temizlik görevlisi çoğu okulda hala yok. Efendim Türkiye İş Kurumundan geçici işçiler alınacak, o işçiler gelecek seçilecek, ondan sonra işte kuralar çekilecek, çocukların temizliğine, tuvaletlere falan vs. bakılacak. Düne kadar aklınız neredeydi? Pandemi var. Normalde dışarıda bekleyen, bir sürü görev bekleyen sağlık çalışanları var. Kardeşim her okula bir tane sağlık çalışanı en azından geçici ata. O da yok. Hiçbir okulda yok. Bizim evlatlarımızın hayatı bu kadar ucuz mu? Birleştirilmiş sınıflar var hala. Birinci, ikinci, üçüncü sınıf öğrencileri; aynı odada, aynı öğretmen tarafından eğitiliyor. 21.yüzyıldayız; ikili eğitim var, sabahçılar-öğlenciler. Derslik ihtiyacı 43 bin 627. 43 bin 627 dersliğe ihtiyaç var düşünebiliyor musunuz çocuklarımızın rahat eğitimi için. Bakın buradan bütün vatandaşlarım şahit olsunlar, bizim belediyelerimizin olduğu yerde ister küçük, ister büyükşehir, eğer ek dersliğe ihtiyaç varsa yani 43 bin 627 ek derslik ihtiyacı bizim belediyelerimizin olduğu yerde ise veya kaç tane ise arsayı göstersinler, oraya okulu yapacağız ve Milli Eğitim Bakanlığına teslim edeceğiz. Gayet açık. Yapamıyorlar, beceremiyorlar, yönetemiyorlar. Çoluk çocuğumuzun geleceğiyle oynuyorlar. Onların iyi bir eğitim almasını engelliyorlar, cahil kalmasını istiyorlar. Onlardan da bir hoca vardı ya, “ne kadar çok cahil olursa oyumuz o kadar artar” diyen, bu da üniversiteyi bitirmiş profesör olmuş yani, çocuklarımızı eğiten kafaya bakın siz. Bir daha ifade edeyim, bizim belediyelerimizin olduğu yerde arsayı göstersinler okulu yapacağız. Hiçbir şey beklemiyoruz, parasını da beklemiyoruz, biz kendimiz o okulları yapıp Milli Eğitim Bakanlığına teslim edeceğiz. Bu kadar açık, net. Milli Eğitim Bakanlığına da çağrıda bulunuyorum, göster arsayı yapacağız okulu. Değerli arkadaşlarım; pandemi döneminde büyük kayıplarımız, öğrenme kayıplarımız var. Milli Eğitim Bakanlığının bu konuda da süratle bir çalışma yapması lazım, bilimsel bir çalışma yapması lazım, varsa kayıplar o kayıpları önlemek için nelerin yapılması gerektiğini topluma açıklaması lazım. Bunun olması gerekiyor. Ve pandemi döneminde eğitimde fırsat eşitliği çok bozuldu. Zaten büyük bir dengesizlik vardı o daha da arttı. Durumu iyi olan, varlıklı aileler öğretmen tuttular, gelip pandemi sürecinde okullar kapalıyken çocuklarına ders verildi. Özel hocalar, özel öğretmenler. Fakir ailelerin çocukları onlar eğitim alamadılar. Fırsat eşitsizliği çok büyüdü. Bunun da önüne geçmek gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı umarım bu konuda bir çalışma yapar. Evet, 98. yılımızda eğitimin çok temel bir norm olduğunu, Türkiye’nin büyümesi, kalkınması, sanatta, kültürde, edebiyatta, fizikte, kimyada, fende her alanda büyümesi ve dünyada söz sahibi olmasının yolu eğitimden geçiyor. Eğitimde bir şeylerin yapılması lazım. Nelerin yapılması gerektiğini açıklayayım. Sizler de lütfen gittiğiniz her yerde; ister köy, ister kasaba, ister büyükşehir, ister mahalle, ister kahve, nereye gidiyorsanız eğitimin önemini, öğretmenin önemini anlatın. Türkiye’nin büyümesi, güzel Türkiye’nin büyümesi, gelişmesinin temel ama temel hikayesi eğitimden geçiyor. Bakın ihtiyaç sahibi, kısa sürede ihtiyaç sahibi hala tableti olmayan öğrenciler var. İlk yapılacak iş bütçeden Milli Eğitim Bakanlığına ek ödenek aktarmaktır, kaynak aktarmaktır ve Milli Eğitim Bakanlığı bunları alacak öğrencilere dağıtacak. Hiç kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum, saray hariç. Çünkü biz çocuklarımızın, her evladımızın evinde bilgisayar olsun, tableti olsun bunu istiyoruz. O çocukların cahil kalmasını isteyenler bunları vermek istemiyorlar. Kardeşim vergimi veriyorsam parayı oraya aktar. Bu ülkede yaşayan hiç kimsenin itiraz edeceğini de sanmıyorum. Öğrenme kayıpları var, az önce söyledim pandemi süreci içinde. Süratle bir araştırma yapılması lazım. Bu araştırmayı eğitim konusunda görev yapan, gerçekten güzel raporlar hazırlayan sivil toplum örgütleri de yapabilirler. Eğer toplumu aydınlatabilirlerse öğrenme kayıplarının boyutlarını öğrenmek zorundayız. Çocuklarımızın yaşadıkları o bilgi kıtlığını gidermek zorundayız, telafi etmek zorundayız. Pandemi döneminde bilgi alamadılar, öğrenemediler, onun boyutunu öğrenip ona göre o kayıpları gidermek zorundayız. Ve en kısa zamanda 107 bin öğretmenin atanması lazım. Öğretmenler var, bekliyorlar 107 bin öğretmenin atanması lazım. Tüm okullarda aşamalı olarak birer sağlık görevlisinin olması lazım. Hepsini belki birden yapmayabilirler ama aşamalı olarak kalabalık sınıflardan başlayarak, okullardan başlayarak bir sağlık personeli atanması lazım. 101 bin yardımcı hizmet personeline ihtiyaç var, bunların atanması lazım. Dışarıda 10 milyonu aşkın işsiz var. Sınavla mı alırsınız, doğrudan mı atarsınız ama çocuklarımızın temizliği çok önemli, pandemi sürecindeyiz. Hiçbir evladımızın burnunun kanamasını istemeyiz, hastalanmasını istemeyiz. Onun okulda gülerek, oynayarak, yaramazlık yaparak, öğretmeniyle tartışarak, arkadaşlarıyla oynayarak eğitim almasını isteriz. En büyük arzumuz budur. Derslik ihtiyacı var, az önce söyledim, 43 bin 627 dersliğe ihtiyaç var. Onu da söyledim yapamıyorsanız bize haber verin, arsayı gösterin, oraya okulu yapacağız, anahtarı da size vereceğiz. Bu kadar basit. Eğitim şurası mutlaka kısa sürede toplanmalı. Ve bir eğitim bilim kurulunun oluşturulması gerekiyor. Eğitime bilimsel gözle bakmak lazım. Önyargıyla bakılmaz eğitime. Kendi partime militan yetiştireyim diye bir eğitim olmaz. Eğitimin sorgular olması lazım, sorgulayıcı olması lazım. Eğitim budur. Öğretmenler Meslek Kanununun mutlaka çıkması lazım. Bunu da her yerde söyleyin. Öğretmeni toplumun en saygın kişisi yapacağız. Hakimler savcılar için ayrı kanun var, öğretmenler için niye yok? Benim evladımı yetiştiriyorsa, Türkiye’nin geleceğini belirliyorsa, çağdaş uygarlığa ulaşmamız için her türlü fedakarlığı yapıyorsa o öğretmenin toplumda farklı bir konuma getirilmesi lazım. Öğretmenler Meslek Kanununu çıkarırsınız, hiçbir öğretmen açlık sınırının altında aylık alamaz, asgari ücretin altında aylık alamaz. Böyle bir rezalet olmaz. Ve her 24 Kasım Öğretmenler Gününde, öğretmenlerimize mutlaka birer maaş ikramiye verilmeli. O öğretmen onu hak ettiği için değil, bizim öğretmene duyduğumuz saygı dolayısıyla bunu yapmamız lazım, el üstünde tutmamız lazım, toplumun en itibarlı kişisi öğretmen olmalı. Öğretmeni böyle bir yerde konumlandırdığımız zaman göreceksiniz Türkiye’de gençler nasıl yetişiyor, göreceksiniz anneler, babalar nasıl mutlu olacak. 3600 ek gösterge polis kardeşlerimize verilsin. Öğretmenlerimize de verilsin, imamlara da verilsin. Söz verdiler vereceğiz diye. Söz verdiyseniz niye vermiyorsunuz, onlara da verilmesi lazım niye verilmiyor? Söz verdiysen sözünde duracaksın. Ama bunun takipçisi olacağım. 3600 ek göstergeyi söke söke onlardan alacağım, bu konuda kararlıyım. Ve her okulun bir bütçesi olmalı. Okul yönetimiyle okul aile birliği okulun bütçesini oluşturmalı. Merkezden gelen para, okul aile birliğinden bağışlarla gelen para ve o bütçenin nasıl harcandığı, okul için nasıl kullanıldığını da hepimizin bilmesi lazım. Görüyorsunuz değerli arkadaşlarım, 98.yılda belki Türkiye’de çok farklı şeyleri konuşmalıydık. Teknolojiyi konuşmalıydık, bilimi konuşmalıydık, bilim insanlarımızı konuşmalıydık, onları nasıl yetiştirdiğimizi konuşmalıydık. Sorunlarımız ikinci planda ama diye düşünüp gelecekte neleri daha güzel yapabiliriz, inşa edebiliriz onları konuşmalıydık. Ama maalesef bugün hala cumhuriyetin felsefesini, eğitim felsefesini yeteri kadar kavrayamamış, eğitimin önemini kavrayamamış, acaba nasıl öyle bir eğitim yapıyım ki sürekli parti militanı oradan yetişsin diye bir düşünceyle yol alan bir siyasal anlayış eğitimi bu noktaya getirir ve toplumu bu noktaya getirir. Bunu düzeltmek hepimizin görevidir. Gençler iyi eğitim alacak o konuda en ufak bir endişem yok. Gençlerle hafta sonu buluştuk, daha doğrusu geçen hafta buluştuk, bir akşam buluştuk. Onlara şu sözü verdim, sizden çaldıkları her şeyi telafi edeceğiz hiç endişe etmeyin. Bütün gençlere sözümdür bu sözün arkasında duracağım. Bunu söylediğim zaman bu havuz medyası, efendim Kılıçdaroğlu gençlere yeni telefon vaat etmiş diye söylüyorlar. Yeni telefon… Akılları olsa şunu düşünürler, Kılıçdaroğlu gençlere her zaman yeni telefon kullanabilecekleri bir Türkiye’yi vaat ediyor. Akılları almıyor bunu. Bu kadar kıt düşünüyorlar. Öyle bir Türkiye olmalı ki, gençler her yeni çıkan telefonu rahatlıkla alabilmeliler. Bu olmalı. Bu olmadıktan sonra olmaz ki zaten. Gencin bir umudu var, bir beklentisi var, onu vereceksin. Yeni telefon vaat ediyor. Evet yeni telefon ama yeni Türkiye’yle beraber, güzel Türkiye’yle beraber, güçlü Türkiye’yle beraber vaat ediyorum. Oyun konsolu, evet ÖTV almayacağım. Oyun konsolu alacak daha ucuza alacak, daha rahat oynayacak, zihnini geliştirecek. Bunları yapacağız. 6 ayda yapacağız, öyle uzun 6 yıl, 19 yıl, 20 yıl değil, 6 ayda bunların tamamını yapacağız. Kredi Yurtlar Kurumundan para almışlar, hacizle uğraşıyorlar ama işi yok. Bir sefer faizleri sileceğiz. Gençler bunu unutmasın. Faizleri sileceğiz, anaparayı da iş bulduktan sonra belli makul bir taksitle alacağız. Böylece gençlerimiz iş buluncaya kadar hiç kimse gidip icra memuru gidip onun veya annesinin veya babasının kapısına dayanmayacak. Bunu sağlayacağız. 18 yaş üstü gençler ilk kez üniversiteye giden. 18 yaş üstü gençlerin tamamına 1000 lira bakiyeli kart mobil uygulama vereceğiz. Kültür, eğlence, sinema, tiyatro; gidecek oraya, rahatlıkla gidecek. Genç; sinemaya gidemiyorsa, tiyatroya gidemiyorsa, bir konsere gidemiyorsa, bir toplumsal etkinliği izleyemiyorsa o genç dünyayı nasıl izleyecek, enerjisini nerede boşaltacak? Sanata, kültüre merakını nasıl giderecek? Bunlar kesiyorlar, engelliyorlar. Biz de tam tersine 1000 lira vereceğiz, istediğin yere git kardeşim diyeceğiz, bir sınırlama yapmayacağız. Aile Destekleri Sigortasından yararlanacak olan -ilk çıkaracağımız yasalardan birisidir bu- ailelerin çocuklarına pozitif ayrımcılık yapacağız; eğer kamu, eleman alıyorsa o ailelerden alacak önce. Böylece o ailelerin evine düzenli gelir girmiş olacak. Sigortalı bir kişi olacak, bir kamu veya özel sektörde çalışıyor olacak. Biz bunu sağlayacağız. Ve yine en çok gençlerin şikayet ettiği mülakat. Mülakatı kaldıracağız. Eğer mülakat zorunlu olursa belli meslekler için, o zaman da kamera koyacağız oraya. Hiç kimsenin hakkını, hukukunu birilerine yedirmeyeceğiz. Torpili sonlandıracağız. Gençler, genç arkadaşlarım, onlara söylüyorum ve sizler de söyleyin, karşılaştığınız her gence bunu söyleyin. Torpilden şikayet etmeyeceksiniz çünkü Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında torpilsiz bir dünya olacak. Her kuruşun hesabı verilecek ve gençler bundan çok mutlu olacak. Pasaport çıkarma işleminde ve yurtdışına çıkış harcı bunları almayacağız gençlerden. Çünkü gençler yurtdışına gezmek için çıkacaklar bizim iktidarımızda, eğlenmek için çıkacaklar, okumak için çıkacaklar, araştırma yapmak için çıkacaklar ve daha sonra kendi ülkelerine huzur içinde dönecekler. Burada çalışacaklar, burada üretecekler, burada kazanacaklar ve burada cumhuriyetin ve demokrasinin getirdiği bütün nimetlerden yararlanacaklar. Bunları yapacağız. Sıfır otomobil. Evet yeni çıkan sıfır otomobil genç ilk kez alıyorsa ÖTV’sini sıfırlayacağız. Yani elin oğlu Almanya’da, Fransa’da, Amerika’da, Güney Kore’de, Japonya’da geliri yüksek yeni bir otomobil alıyor efendim bizim gençler dünyanın ÖTV’sini getiriyorsa almayacak. Aynı şartlarda Türkiye’ye de getireceğiz. Kazanacaklar, üretecekler, otomobilleri olacak ve gezecekler. Çünkü onların hayalleri bizim hedefimiz olacak. Bunu sağlayacağız. Hepinize teşekkür ederim. 98. yılımız kutlu olsun. Umudumuz yeşeriyor, sürekli yeşerecek. Daha güzel bir Türkiye’yi birlikte dostlarımızla beraber inşa edeceğiz. Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun arkadaşlar.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024