22.03.2019

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ordu’da STK Temsilcileri ve Muhtarlarla Bir Araya Geldi (22 Mart 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU ORDU’DA STK TEMSİLCİLERİ VE MUHTARLARLA BİR ARAYA GELDİ (22 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Benden kurtulmak istiyor. Çünkü işçinin, taşeron işçisinin, fındık üreticisinin, çöpten kağıt toplayan kadının, erkeğin, gencin, herkesin derdini ben dile getiriyorum. Ve o bundan rahatsız. Ben ona şu sözü veriyorum, Katar sözleşmesini iptal et, 50 milyon doları 1 hafta içinde bulmazsam ben siyaseti bırakacağım arkadaş! Sen de kurtulacaksın."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ordu'da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve muhtarlarla bir araya geldi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:  Efendim hepinize afiyet olsun. Güzel Ordu’ya kaçıncı gelişim bilmiyorum ama Ordu Karadeniz’in en şirin illerinden birisi. Dolayısıyla Ordu’nun sivil toplum örgütünün önemli insanlarına, meslek kuruluşlarının önemli insanlarına, demokrasinin gerçekten temel taşı olan muhtarlarına hitap etme fırsatını bana verdiğiniz için hepinize şükran borçluyum, sağ olun, var olun diyorum.


Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız konuştu, sizinle ilişkileri çok daha fazla, doktorluk var. Dolayısıyla doktor olarak toplumun her kesimine şu veya bu şekilde dokunan bir arkadaşımız, çalışkan bir arkadaşımız, özverili bir arkadaşımız, soyadı Adıgüzel ama gerçekten de güzel bir arkadaşımız. Sizlere hizmet etmek ister, sizler için çalışmak ister, bir doktor nasıl hastasının iyileşmesinden olağanüstü bir keyif alırsa, yaptığı tedaviden sonuç aldığı zaman nasıl mutlu olursa Ordu’ya da dokunmak istiyor, Ordu’yu güzelleştirmek istiyor. Dolayısıyla ona vereceğiniz her desteğin çok değerli olduğuna inanıyorum ve dolayısıyla kendisini Ordu Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak görmek istiyorum ve Ordululara güveniyorum. Kimlerin oyuna talibim dedi? Herkesin oyuna talibim. Doğru herkesin oyuna talip, talip olmak durumunda. Çünkü toplumu ötekileştirirseniz, toplumun bir kesimini dost, diğer kesimini düşman olarak görürseniz bu doğru değil. Bugün geldiğimiz nokta maalesef bu. Ülkenin yarısı terörist, yarısı vatansever, nasıl oluyor bu? Böyle bir şey yok. Bu ülkede kim bayrağını seviyorsa, vatanını seviyorsa, insanını seviyorsa benim başımın üstünde yeri vardır, hangi partiye oy verirse versin. Sonuçta demokrasidir. Vatandaşı A Partili, B Partili, C Partili, D Partili diye ayırmak doğru mu? Doğru değil. Hepimiz aynı otobüsteyiz değil mi? Reklamımızda öyle, hepimiz aynı belediye otobüsündeyiz. Aynı bayrağın altında, aynı vatanda güzellik içinde yaşamak istiyoruz. Sanki bir savaşa gidiyormuşuz gibi. Yok öyle bir şey. Ne yapacağız biz bu seçimde? Muhtar seçeceğiz, belediye meclis üyesi seçeceğiz, il genel meclis üyesi seçeceğiz, belediye başkanı seçeceğiz, büyükşehir belediye başkanı seçeceğiz. Sanki savaşa gidiyoruz. Herkesin oturup bu bağlamda yeniden düşünmesi lazım.
Şu soru aklınıza gelebilir, Genel Başkan neden sivil toplum örgütleriyle, neden muhtarlarla, neden meslek kuruluşlarının saygıdeğer başkanlarıyla özel bir toplantı yapmak ister? Nedeni şu, sizler toplumun kanaat önderisiniz, kanaat önderi olmak kolay bir şey değildir. Kanaat önderi olmak şudur, sizin seçildiğiniz kesimin bir temsilcisisiniz ve onun kanaat önderisiniz ve o kesimde bir sorun çıktığı zaman, vatandaş bir sorunla karşılaştığı zaman ilk başvurduğu kişi sizsiniz. Gidip bir danışayım bakayım ben bu derdi nasıl aşarım, bu sorunu nasıl aşarım diye size danışır. Esnaf odası başkanı, ziraat odası başkanı, bir sivil toplum kuruluşunun başkanı, baronun başkanı, tabip odası başkanı, baktığınız zaman bunlar kendi toplumlarının, kendi kesimlerinin kanaat önderleridir. Dolayısıyla kanaat önderi olmanın getirdiği bir sorumluluk var. Kimse size sorumluluktan belki bahsetmedi ama her bir kanaat önderinin bu toplum için bir sorumluluğu vardır niçin? Beraber huzur içinde yaşayacağız, birlikte yaşayacağız, ayrıştırmak değil toplumu birleştirmek, topluma huzur eksenli bir hayat tarzı sunmak, kavgayı değil barışı egemen kılmak. Bunun için sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin, meslek odalarının yöneticilerinin ve muhtarların bu bağlamda bir sorumluluğu var. Muhtarın sorumluluğu var mı? Elbette var. Nedir muhtarın sorumluluğu? Vatandaşın en rahat ulaştığı kişi muhtardır. Belediye başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz, bakana ulaşamaz, genel müdürlere, müsteşarlara, daire başkanlarına ulaşamaz ama kapısı açık olan kim? Muhtar. Gider kapıyı çalar muhtara derdini anlatır. Muhtar nedir? Muhtar demokrasinin temel taşıdır derken boşuna bu lafı söylemiyoruz biz. Bu topraklarda, yani Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yapılan ilk seçim 1800’lerde yapılan bir muhtarlık seçimidir, Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde. O nedenle bütün muhtar arkadaşlarım şunu rahatlıkla söyleyebilirler, bu memlekete, bu ülkeye, Osmanlı dahil eğer demokrasi arıyorsanız demokrasiyi getiren biziz yani muhtarlar. 1865 yanlış hatırlamıyorsam Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. Muhtarlık kurumu o dönemden bu döneme çok değerlidir, fakat siyaset kurumu muhtara gerekli önemi vermemiştir. Hep ikinci plana itmiştir muhtarlığı. Oysa muhtarlığın demokrasi güçlenecekse ön plana alınması lazım, birinci plana alınması lazım. Hatta bir ara muhtarlığa gerek var mı, yok mu kapatalım diye çalışmalar da yapıldı ben bunu da gayet iyi biliyorum. Ve buna ilk itirazı yapan benim yine. Ankara’da Ticaret Odasında yapılan bir muhtarlık toplantısında muhtarlık kurumunun kapatılamayacağını söylemiştim. Bu kadar köklü, bu kadar demokratik bir kurumun kapatılmasının doğru olmadığını da söylemiştim. Sonra vazgeçtiler güzel. Peki neden önemli muhtar ve muhtarlık için biz ne yapmalıyız?
Sayın Başkan, inşallah seçileceksin. İlk yapacağın şey birlikte yönetim kavramını toplumun her kesimine anlatacaksın. Ne demek birlikte yönetim? Birlikte yönetim şudur, büyükşehir belediye başkanı veya ilçe belediye başkanı beldenin herhangi bir mahallesiyle ilgili bir karar alacaksa önce o muhtarın görüşünü almak zorundadır. Muhtarın görüşünü alacak, gerekirse muhtar eğer belediye meclisi üyesi değilse belediye meclisine davet edecek, mahalleyle ilgili şu kararı alıyoruz muhtar lehinde mi, aleyhinde mi konuşma yapacak. Bunun olması lazım. Şimdi bakıyorsunuz mahalleyle ilgili karar alınmış muhtarın haberi yok. Vatandaş gelip muhtara ekşiyor, muhtar ne diyecek, haberim yok diyor. Muhtarın haberinin olması lazım. Çünkü o mahalleli önce geliyor muhtarı buluyor, arkadaş niye bu böyle oldu diyor. Muhtarlık kurumu o açıdan önemli.
İki, neden daha önemli? Sosyal yardım yapılıyor. Sosyal yardım kime yapılır? Genelde bizim partiye oy ver sana işte şunu vereceğim diye. Bu insanlık dışı bir olaydır. Fakire yardım yapılırken sağ elin verdiğini sol el görmeyecek neden? İnsanlık onuru denen bir kavram vardır. İnsanın yoksulluğunu, açlığını teşhir etmeyeceksin, ona yardım yaparken teşhir etmeyeceksin onun onurunu koruyacaksın. Erdemli insanın yapacağı iştir bu. O nedenle bizim inancımız sağ elin verdiğini sol el görmeyecek kültürü üzerine inşa edilmiştir. Bizim inancımız budur. Peki bir mahallede, bir köyde yoksulun kim olup olmadığını, fakirin kim olup olmadığını kim bilir? En iyi muhtar bilir ve mahallenin bakkalı bilir. O nedenle biz söylüyoruz Sayın Başkan, Sayın Adıgüzel size de söylüyorum, diğer belediye başkanı arkadaşlarıma da söylüyorum, sosyal yardım yaparken sosyal yardımı muhtarlar aracılığıyla yapacaksınız. Niçin muhtarlar aracılığıyla? Çünkü muhtarlar fakir vatandaşlar arasında parti ayrımı yapmazlar. Fakirse götürür yardımını yapar, o kadar. Siyaseten olduğu zaman bu fakirler bize oy vermedi biz oraya yardım yapmayalım. Olmaz, insani değil, ahlaki değil. O nedenle muhtarlık kurumu önemlidir ve birlikte yönetelim kavramının ana omurgasını belediye başkanı ve muhtar birlikte oluşturmak zorundadır. Sorunlar gündeme gelecekse, gündeme gelen sorunlara çözüm üretilecekse bunu yapacak olan belediye başkanları ve muhtarlardır. Bir araya gelip sorunu çözecekler.
Burada anlaştıktan sonra diğer sivil toplum örgütlerine de kısaca değinmek isterim. Esnaf odalarımızın saygıdeğer başkanları da burada. Esnaf, kan kaybına uğrayan esnaf, binlerce kişinin kepenk kapattığı esnaf. Esnafın ne günahı var, esnaf niye kepenk kapatıyor? Esnafın en temel özelliği nedir? Devlete yük olmaz esnaf, tam tersine vergi verir, tam tersine bir kişiyi alır yanında yetiştirir çırak olarak, onun da aynı mesleği sürdürmesini ister. Ama esnaflık mesleği yok oluyor. Kim yok etti? Büyük alışveriş merkezleri kurdular. Alışveriş merkezlerine karşı değiliz ama bu ülkede yaşayan esnaf da var. Yani bu esnafın da evine ekmek götürmesi lazım, bu esnafın da siftah yapması lazım. Diyeceksiniz ki, diğer ülkelerde nasıl oluyor bu, orada esnaf da var evet, büyük alışveriş merkezleri de var evet. Ama oralarda büyük alışveriş merkezleri haftanın bir günü tümüyle kapalıdır ve o gün vatandaşlar gider esnaftan alışveriş yapar. Bir gün, iki gün. Bizde günün 24 saati neredeyse açık. Vatandaş esnafa gitmiyor, alışveriş yapmıyor, daha cazip geliyor orası. Sineması var, şuyu var, buyu var, eğlence merkezleri var vs. falan. Esnaf perişan vaziyette. Peki esnafı bu duruma sokan siyasal partiye esnaf ne yaptı? Her seferinde gitti oy verdi sen benim sonumu getiriyorsun ben de sana oy veriyorum dedi. İnsaf! Esnaf kardeşimin de biraz uyanması lazım. Esnafın hakkını kim savunuyor? Kira ödüyorsunuz değil mi esnaf arkadaşların bir kısmı. Kiradan kesilen stopajı da siz ödüyorsunuz. Niye kaldırılmıyor bu? Kaldırılmasını savunan kim? Biz. Kaldırılmasın diyen kim? İktidar. Esnafın oyu kime gidiyor? Kaldırılmasına gidiyor. Hem kaldırın diyor bize, kaldırmayana da gidip oy veriyor. Olmaz. Bu seçimin bir özelliği var düşünerek sandığa gideceğiz, elimizi vicdanımıza koyarak sandığa gideceğiz. Bu seçimin özelliği odur.
Bu seçimin bir diğer özelliği daha var. Bir siyasal parti tek başına 17 yıldır iktidarda. Özellikle geçmiş seçimlerde AK Partiye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. 17 yıl omuzunda taşıdın, 17 yıl ne istediyse verdin, 17 yılda diğer sorunları saymıyorum artık 17 yılda Allah aşkına bu fındık sorunu çözülmez mi? Bir yılda çözülecek olaydır, 6 ayda çözülecek olaydır. 17 yılda niye çözmüyorlar? Yakında fındık ithal ederlerse hiç şaşmayın. Aklınıza gelir miydi saman ithal etmek, nohut ithal etmek, mercimek ithal etmek? Aklınıza gelir miydi bu memleket bir gün soğan ithal edecek? 200 bin ton sıfır gümrüksüz patates ithal edecek diye aklınıza gelir miydi? Bademin yüzde 96’sı ithal ediliyor. İyi ya bu topraklarda badem ağacı ekecek yer yok. Bir devlet planlamayla yönetilir, devlet liyakatle yönetilir, devlet adaletle yönetilir. Fındık sorunu ben bildim bileli var bir türlü çözülmüyor, çözmüyorlar. Fındık üreticileri sorunu çözmeyen iktidara sahip çıkıyorlar, niye sen sorunu çözmedin biz de perişan olduk. Ağustos ayında fındığı topluyorsunuz, Ağustos’un sonunda Eylül’de satıyorsunuz, Ekim’in sonunda da fındık fiyatları açıklanıyor. Zaten vatandaş sattı fındığını ne yapacak sattı zaten. Düşünerek sandığa gitme zamanı. 17 yılda şu olsaydı ben kabul ederdim. Efendim ben bunu yapacaktım ama bir koalisyon ortağım var o bana izin vermedi bir gerekçe bulurduk. Tek başına iktidarsın istediğin kanunu çıkardın, istediğin kararnameyi çıkardın, istediğin bakanı tayin ettin, istediğin vali, kaymakam, müsteşar, genel müdürü tayin ettin, istediğin genelge çıkardın, istediğin ülkeden istediğin malı ithal ettin. Nasıl oluyor da 17 yılın sonunda bu ülkenin insanları soğan kuyruğuna giriyor, patates kuyruğuna giriyor?
Bir de kusura bakmayın ama sizin aklınızla alay ediyorlar, adına varlık kuyruğu diyorlar. Ne varlığı? Varlık kuyruğu olsa o kuyruğun başında en başta sen olurdun ben bunu bilmiyor muyum? Fakir fukara kuyruğa girmiş, varlık kuyruğu diyorlar. Ne varlığı? Yokluk da demiyorum, aslında Türkiye cennet gibi bir ülke, Türkiye’de her şey var arkadaşlar. Türkiye’de olmayan devlet aklı yok, Türkiye’de bir kişinin aklı var. Liyakat yok Türkiye’de. Liyakat neden önemlidir? Liyakat şudur, siyasi partiler devlet olmak için gelmezler devleti yönetmek için gelirler. Devleti nasıl yönetirler? Bürokrasiyle yönetirler, valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, müftüsü, savcısı, hakimi bunlar vardır devlette. Bunlar bakidir. Adaletle karar alır kim? Hakim karar alır. Siyasi parti ufuk belirler, ben kaynakları şuraya harcayacağım der, şurada şunu yapacağım der, yol yapacağım der, fabrika yapacağım der, lojman yapacağım der, üniversitelere katkı yapacağım der, yeni bütçe imkanlarını oraya ayıracağım der. Siyasi partinin görüşü budur.
17 yılın sonunda geldiğimiz nokta nedir? Fabrikaları sattık, her şeyi ithal eder noktaya geldik, vatandaştan 2 trilyon doların üzerinde vergi aldılar. Hiçbir cumhuriyet hükümeti bu kadar para toplamadı. 500 milyar dolara ulaştı Türkiye Cumhuriyeti devletinin borcu. Fabrikalar satıldı 70 milyar dolar, 2 trilyon dolar vergi alındı, şimdi soğan kuyruğundayız hep beraber. Nereye gitti bu para?
Bir şey daha var. Ülkücü kardeşlerime de seslenmek isterim, milliyetçi kardeşlerime de seslenmek isterim. Ne diyorlardı? Vatan, bayrak, ordu, devlet… Hepsi tamam, başımın üstünde yeri var. Devleti devlet yapan nedir, devleti güçlü kılan nedir? Üretmektir. Üretirseniz o devlet güçlüdür. Japonya niye büyük bir devlet? Dünyanın her tarafına gelişmiş ürün ihraç ediyor. Güney Kore, Güney Kore’den önce biz otomobilimiz vardı biliyor musunuz? Anadol marka. Güney Kore otomobil üretmezken Türkiye’nin otomobili vardı. Bugün Güney Kore’nin dünya çapında 4 – 5 tane markası var, bizim bir markamız bile yok. Otomobil üreteceğiz diyorlardı, nerede kaldı bu? Hani oturdular büyük gösteriler yaptılar, işadamları bir araya geldi, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanı bir araya geldi otomobil üretiyoruz dediler, nerede? Milleti kandırmak için. Türkiye otomobil üretir, otomobil üretmek artık sıradan bir olay. Mesele nedir? Ürettiğin otomobili kime satacaksın? Gerçekten de güçlü bir otomobil markası üretecek misin? Budur. Yapabilir mi Türkiye? Yapabilir. Ne lazım? Güçlü bir siyasal irade lazım. Ne lazım? Vatan sevgisi lazım. Ne lazım? Bayrak sevgisi lazım. Ne lazım? İnsan sevgisi lazım. Ne lazım? Harcadığın her kuruşun hesabını millete vermek lazım. Bunlar gerekiyor.
Bu kadar para nereye gitti? Şimdi sıra geldi silah fabrikalarını satmaya. Hepsini sattılar bir şey kalmadı. Tank palet fabrikası, o Fırtına obüslerinin yapıldığı fabrika. Sakarya’da 1 milyon 804 bin metrekare üzerinde kurulu olan bir fabrika. Bugünkü değeri 20 milyar dolar. Dünyada tank üreten 5 fabrikadan birisi ve yapılan bütün incelemelerde de en başarılı görünen fabrikalardan birisi. “Bu fabrikayı Katar ordusuna neden peşkeş çekiyorsun” dedim, neden veriyorsun? Milliyetçi arkadaşlarıma sesleniyorum, ülkücü arkadaşlarıma sesleniyorum, bizi terörist olarak suçluyorlar, her türlü suçlamayı yapıyorlar ama bu ülkenin silah fabrikalarını savunmak sadece bana mı kalacak? Niye diğerlerine kalmıyor? Şimdi ben sormak istiyorum, vatansever ben miyim, sen misin kardeşim? Milliyetçi ben miyim, sen misin? Ülkücü ben miyim, sen misin? Ben bu ülkenin taşına, toprağına kurban olurum, ben bu ülke için her türlü fedakarlıkta bulunurum.
“Efendim biz satmıyoruz...” Buyurun kararname. Hangi tarihli? 20 Aralık 2018, Resmi Gazete bu, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi. Resmi Gazete, hangi sayılı? 30631 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi. Altında kimin imzası var? 19 Aralık 2018, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı. Katar ordusu… Özelleştirme… Özelleştirme kapsam ve programına alınmasına karar veriyor. Ne zaman bitecek? Özelleştirme işlemlerinin 31.12.2019 tarihine kadar tamamlanmasına diyor. Ben bunu söyledim. Neden Katar ordusuna? Devletin sırları... O fabrikada imalatın nasıl yapıldığını kimse bilmez. Hiçbir yabancı devlet bilmez. Şimdi Katar ordusuna veriyorsun. Yüzde 49,9’unu veriyorsun, en büyük ortak. Nasıl olur bu? AK Partili kardeşlerime de sesleniyorum. Bir ülkenin silah fabrikası o ülkenin namusudur, haysiyetidir, onurudur. Eğer bir ülkenin silah fabrikasını satıyorsan, o ülkenin onurunu satıyorsun demektir.
Bakın değerli arkadaşlar, bu fabrikanın bir özelliği daha var. Vereceksin tank üretecek Katar ordusu, tankı kime satacak? Bizim askeriyeye satacak. Benim fabrikamda tank yapacak, bana satacak! Niye ben yapmıyorum? Ben yapıyorum zaten bunu. Soruyoruz, “niye bunu verdin Katar ordusuna?” Sayın Erdoğan cevap veriyor, diyor ki, “kamu imkanlarıyla yani devletin imkanlarıyla bu fabrikayı modernize etmek istediğimiz zaman, yatırım için 50 milyon dolar gerekiyor” diyorlar. Devasa Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milli geliri 800 milyar dolar. 50 milyon dolar, İstanbul’daki 50 tane villayı sat, 50 milyon dolar. 9-10 tane uçağın var, en küçük uçağını sat, 150 milyon dolar. Sen Suriyelilere 35 milyar dolar buluyorsun, 50 milyon dolar para yok. Niçin? Katar ordusuna veriyorum ben bunu. Bunun adı açıkça Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ihanettir, başka bir şey değildir. 
Bakın Sümerbank’ı sattın, eyvallah dedik. Gitti bir vatandaş aldı. Etibank’tı, Sümerbank’tı, şeker fabrikaları vesaire… Ordunun silah fabrikası! Bir devlet nasıl ayakta durur? Bir devletin caydırıcı gücü nereden kaynaklanır? Caydırıcı oluşturan ana unsur ordudur. Ordu ne demektir? Ordu aynı zamanda silah demektir. Silahsız ordu olur mu? Katar ordusuna vereceğiz yüzde 49,9’unu… Niye veriyorsun? 50 milyon dolar paran yok. Söyledim, Ordu’da da söylüyorum, kardeşim o sözleşmeyi iptal et, vallahi de billahi de 50 milyon doları ben sana bulacağım.!
Konuşmalar yapıyor, yapar tabi, siyaseten konuşmalar yapar. Onlar hiç önemli değil. Ciddiye de almıyorum zaten. Ben ne olduğumu biliyorum, kim olduğumu da biliyorum. Ama şu çağrıyı yapıyorum: Benden kurtulmak istiyor. Çünkü işçinin derdini ben dile getiriyorum, taşeron işçisinin derdini ben dile getiriyorum, fındık üreticisinin derdini ben dile getiriyorum, herkesin derdini ben dile getiriyorum. Çöpten kağıt toplayan kadının, erkeğin, gencin derdini ben dile getiriyorum. Ve o bundan rahatsız. Ben ona şu sözü veriyorum, Katar sözleşmesini iptal et, 50 milyon doları 1 hafta içinde bulmazsam ben siyaseti bırakacağım arkadaş! Sen de kurtulacaksın.
Bakın ben vatan sevgisi üzerine konuşuyorum, bayrak sevgisi üzerine konuşuyorum. İstediği suçlamayı yapsın, ben vatanseverim, kendi ordusunun silah fabrikasını satan adama ben vatansever demem, kimse kusura bakmasın. Böyle bir çifte standart yoktur. Ben bunu söylüyorum, bazı büyük gazeteler bu bölümü hiç yazmıyorlar, niçin? Talimat vermişler, bunu sakın yazmayın diye. Dün Harb-İş’de bir sendikacı arkadaşın açıklaması, orada çalışan işçilerden emekliliği dolanlar hariç tamamı dilekçe vermişler, bizim tayinimizi başka bir yere çıkarın, biz bu fabrikada çalışmak istemiyoruz diye. Niye diye soruyorlar, burada devletin sırrı var, biz devletin sırlarının yabancı bir orduya satılmasına ortak olmak istemiyoruz diyorlar. Kim söylüyor? Bu ülkenin işçisi söylüyor. Bu fabrikada çalışan subaylar var, askerler var, kimin emrinde çalışacaklar? Katar ordusunun.
Yarın diyelim ki Katar’la aramız bozuldu, Telekom gibi o da aldı kârı dışarıya götürdü, bütün borcu bizim sırtımızda kaldı. Aynı şey olursa ne yapacağız? Bu Katar aşıklığı nereden çıktı, ben onu da anlamadım. Bu aşk nereden çıktı? Efendim uçak ayrı, o uçak bedava değil. Silah fabrikasının karşılığında alınan uçak. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en tepesinde oturan kişi bir başka devlet başkanının verdiği bedava uçağa binmez, devletin onurunu ve haysiyetini korumak için ben bedava verilen uçağa binmem der. Bir uçak yetmedi mi, 9-10 uçağın var, yeter.
Sizden istirhamım, Ordululardan istirhamım, sandığa giderken düşünün, hangi partiye oy verirse versin, bütün vatandaşlarımın benim başımın üstünde yeri vardır. Hiçbir zaman bir vatandaşa neden A partisine oy verdin, neden B partisine oy verdin diye bir özel suçlama yapmadım, hakkım da yok buna. Ama her bir vatandaşın oy kullanırken sorumluluğu vardır, vicdani sorumluluğu vardır. Bu ülke sadece benim ülkem değil, hepimizin ülkesi. Bayrak sadece benim bayrağım değil, hepimizin bayrağı. Vatan sadece benim vatanım değil, hepimizin vatanı, 82 milyon kişinin vatanı. O zaman bu güzel vatanı cennete döndürmek zorundayız, beraber huzur içinde yaşamak zorundayız.
Sorun çözülür, her sorun çözülür. Elin oğlu nasıl yapıyor onu anlatayım, planlama yapıyor, 20 yıl sonra dünya nereye gidecek, 30 yıl sonra dünya nereye gidecek, oturuyor bunun planlamasını yapıyor ve her yıl bunu yeniliyor. Bunun adı planlamadır. Bizde ne vardı? Devlet Planlama Teşkilatı vardı, planlama yapardı. 30 yıl sonra, 40 yıl sonra, 50 yıl sonra, hatta bazı ülkeler 100 yıl sonra dünya nereye gidecek, onun planlamalarını yaparlar. 2019 yılındayız, 21. Yüzyıldayız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin planı yok. Bir daha söylüyorum, şaşırdınız belki veya inanmadınız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2019 yılında 21. Yüzyılda planı yok, plansız bir devlet. O nedenle herkes diyor ki yarın ne olacak? Doğru, kimse bilmiyor, yarın ne olacak? Nereye yatırım yapacağız? Hangi yatırımları yapacağız? Plansız bir devlet olur mu? Her ailenin planı vardır. Aybaşını nasıl getiririm diye. Herkesin bir planı vardır. Sanayicinin planı vardır, muhtarın planı vardır, sivil toplum örgütlerinin planı vardır, programı vardır, bütün bunlara göre yol haritası çizerler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin planı yok.
Emeklilikte yaşa takılanlar, biliyorum sizin derdinizi. O derdin çözülmesi için İYİ Parti ile birlikte kanun teklifi verdik. AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin Milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Benim şimdi sizden isteğim, bir tane EYT’li gider de onlara oy verirse, benim iki elim iki yakanızda olur. Bu kadar kısa, başka bir şey demiyorum ben. Sizin derdinizi ben iyi biliyorum, çözülür mü? Elbette çözülür, niye çözülmesin? Bir yerde bir dert varsa çözülür. Benim ağırıma giden ne biliyor musunuz? Bir hükümet der ki, hayır ben sizin sorununuzu çözmeyeceğim, eyvallah, onların da görüşüdür. Ama emeklilikte yaşa takılanlara,  size bir siyasi partinin genel başkanı kalkıp da türedi derse, benim ağırıma giden o. Bir vatandaşına türedi diyebilir mi bir kişi? Siyaseten diyemez, benim ağırıma giden o. O nedenle diyorum, gidip oy verirseniz iki elim iki yakanızda olacak, bunu gayet net, gayet açık söylüyorum.
Efendim, kimlerin oyuna talibiz, herkesin oyuna talibiz. Her vatandaşımızın oyuna talibiz. Emeklileri de biliyorum, emeklilerin derdini de biliyorum, emeklilerin rahat bir hayat sürdürmediklerini de biliyorum, her şeyi biliyorum. Tartışılması gereken nedir? Bu ülkenin sorunlarıdır. Tartışılması gereken nedir? Şehirlerin sorunlarıdır. Biz bunları bıraktık bir köşeye, başka şeylerle uğraşıyoruz. Medya onların emrinde, bütün medya, yüzde 90-95’i onların emrinde. O medyaya sakın inanmayınız, güllük gülistanlık gösteriyorlar her şeyi. Hatta bir işadamı vardı, geçen dedi ki, “Durumumuz çok kötü, ben arada bir rahatlamak için açıyorum A Haber’i, onu dinliyorum, oh diyorum, Türkiye güllük gülistanlık, hiçbir şey yok, kendimi tedavi ettiriyorum psikolojik olarak, sonra oturuyorum rahat yatağıma uzanıyorum.” Geldiğimiz nokta bu arkadaşlar, medya öyle bir çarpıtmalar yapıyor ki, akıl var mantık var, bunların hiçbirisinin olmaması lazım. Normalde demokratik standartların iyi olması lazım, siyasi partilerin hangi sorununu nasıl çözeceğim diye onunla ilgili görüşler ortaya koyması lazım. Bunlar ortaya konmuyorsa, oturup hep beraber düşünmemiz gerekiyor.
Efendim, beni dinlediniz, hepinize en içten selamlarımı saygılarımı sunuyorum. Emekli arkadaşımız dedi ki, geçinemiyoruz. Geçinemezsin. Bakın sadece 5 üründeki zamları söyleyeyim. Kuru soğandaki zam 1 yılda yüzde 219, patates yüzde 135, ıspanak yüzde 135, pırasa yüzde 152, sivri biber yüzde 119. Asgari ücret yüzde 26. Dolayısıyla 1 Ocak’tan itibaren asgari ücret eridi gitti.
Bizim belediye başkanı arkadaşlarıma söylüyorum. İnşallah seçileceksiniz, Ordu halkı bu takdiri kullanacaktır, 1 Nisan’dan itibaren Sayın Başkan, seçildiğin andan itibaren işçilerin asgari ücreti net 2200 lira olacak. İki, hiçbir işçinin işine son verilmeyecek. Hiç kimsenin aşıyla, işiyle uğraşmayız. İsteriz ki her evde huzur olsun, her evde bereket olsun, her evde insanlar rahatlıkla oturup konuşabilsinler, bütün bunları isteriz. Dolayısıyla ayrım yapmayacağız, ayrımcılık yapmak bizim kitabımızda yoktur, ayrım yapmayacağız. Bütün insanları kucaklayacağız ve dost olacağız.
İYİ Parti ile güzel bir işbirliğimiz var, gerçekten de değerli yöneticileri de zaten aramızda. Onlara da şükran borçluyuz, onlara da teşekkür ederiz. Demokratik standartlarımızı geliştirmek ve büyütmek açısından yerel yönetimler önemli. Bu yerel yönetimlerde seçime giren İYİ Parti’nin de, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de saygıdeğer belediye başkanlarına başarılar diliyorum, şükranlarımı sunuyorum. Hepinize tekrar afiyet olsun, hepinize tekrar en içten selamlarımı saygılarımı sunuyorum. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ordu'da Şehit Jandarma Astsubay Çavuş Burçin Damcı'nın ailesini ziyaret etti.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu daha sonra Altınordu ilçesinde esnaf ve vatandaşlarla selamlaşarak sohbet etti.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler