CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV CANLI YAYININDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, OHAL kararına ilişkin, "Savaşı yöneten bir parlamento, başarısız bir darbe girişimini yönetemeyecek mi? Aciz mi bu parlamento? Hayır. Bu parlamenter sisteme ve bizim tarihi geleneklerimize aykırıdır." değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ’nün darbe girişimi hatırlatılarak, "Siz darbe tehlikesinin tam olarak geçtiğine inanıyor musunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, geçmişteki örneklere bakıldığında darbelerin Türkiye’ye ağır bedeller ödettiğinin görüldüğünü söyledi.
Türkiye ne zaman bir darbe olduysa, Türkiye’nin darbe sonrası, idamlar, tutuklamalar, özel mahkemeler, sıkı yönetimler gibi ağır süreçler yaşadığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, "Dolayısıyla son darbe girişimine de böyle bakmak gerekiyor. Eğer bu darbe girişimi başarılı olsaydı, sıkı yönetimler, olağanüstü hal uygulamaları, mahkemeler, yargılamalar, tutuklamalar... Bütün bunların hepsi gündeme gelmiş olacaktı ve Türkiye yeniden uygar dünyanın bir parçası değil, darbelerle anılan bir ülke konumuna gelmiş olacaktı." diye konuştu.
Demokrasiyi, özgürlükleri, cumhuriyeti savunanların duyarlılıklarını koruduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle konuştu:
"Bu bağlamda baktığınızda bu darbe girişiminin başarısız olması, halkın, siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin bir anlamda ortak çabasıyla gerçekleşmesi oldu. Bir başka önemli gerçek daha var, cumhuriyet tarihimizde en kanlı darbe girişimidir. Daha önceki darbelerde bu kadar insan hayatını kaybetmemişti ki o darbelerin bir kısmının başarılı olduğunu biliyoruz. Bu darbe girişiminin hem başarısız olması hem de cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimi olması açısından hepimizin dikkatini çeken bir olaydır."
Kalkışma gecesi darbeci askerlerin CHP’yi aradığı iddialarının hatırlatılarak, iletişimin nasıl olduğunun sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Doğrudan bir iletişimimiz yoktu zaten. Yani ama ne olup bittiğini biz de merak ediyorduk." dedi.
O gece partisinin Dış Politika Stratejisini açıklamak üzere saat 21.50 uçağı ile İstanbul’a gittiğini anlatan Kılıçdaroğlu, darbe girişimi ile ilgili ilk mesajların uçak iner inmez gelmeye başladığını aktardı.
Hemen orada "darbelere karşı bir tavır takınmaları" gerektiğini ifade ettiklerini belirten Kılıçdaroğlu, genel merkez ve bazı milletvekilleriyle yaptığı görüşmelerde de bunu söylediğini aktardı.
- "Biz hiç birisine itibar etmedik"
Meclis’te bulunan CHP milletvekillerinin "Bizim dışımızda şu anda kimse yok burada" dediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, sonra TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve diğer milletvekillerinin de gelerek parlamentonun açık tutulduğunu belirtti.
Sonra gecenin ilerleyen saatlerinde, Genelkurmay Özel Kalemi’nden CHP Özel Kalemi’ne "Genelkurmay Başkanı’nın darbenin başında olduğu ve talimatları verdiği" bilgisinin geldiğini bildiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Şimdi tutuklanan kişiden geldi. Biz tabii ki hemen ’darbe kimden gelirse, biz tamamına karşıyız’ diye arkadaşlara da bu şekilde bilgi verildi ve onlar da bu tavırlarını korudular. Böyle bir süreç yaşadık ama dediğim gibi acı olanı şu; çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi. Güzel olanı da şu; Türkiye’de grubu olan 4 siyasal partinin, artı grubu olmayan siyasal partilerin, artı sivil toplum kuruluşlarının ve halkın doğrudan doğruya olaya müdahale etmesi ve karşı çıkması."
Kemal Kılıçdaroğlu, gelen bilginin büyük bir ihtimalle "yanıltma maksatlı" olduğuna da dikkati çekti.
Yapılan hataların tekrarlanmaması için geçmişten ders çıkarılmasının önemine değinen Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Dolayısıyla oradan ’Sayın Genelkurmay Başkanı bu işin başında doğrudan talimatları veriyor’ diye bizi yanıltmaya ya da bizi yönlendirmeye çalışan bir çaba, bizim nezdimde hiçbir prim yapmadı. Çünkü biz demokrasiyi insan haklarını savunuyoruz. Bu telefondan önce biz medyaya açıklama yapmıştık. Bu açıklamaların medyaya yansıması ve bizim darbeye karşı oluşumuz üzerine büyük bir ihtimalle bu tür bilgiler geldi ama biz hiç birisine itibar etmedik. Aynı zamanda MHP’nin de itibar etmemesi tabii çok önemli. Bütün siyasi partilerin darbe konusunda ortak tavır takınmaları, demokrasiye, parlamenter rejime sahip çıkmaları çok ama çok önemli."
- OHAL ilanı
OHAL’in ilanı ve CHP’nin OHAL’e karşı çıkmasının hatırlatılarak, "Şimdi ilan edilmezse sizce, ne zaman ilan edilmeli?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, "Gözaltılar var mı? Var. Tutuklamalar var mı? Var. 10 binlerce kamu görevlisi görevden alındı mı? Alındı. OHAL mi vardı? Hayır, yoktu." dedi.
Kılıçdaroğlu, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Ayrıca biz şunu da söyledik; darbe kime karşı yapıldı? Parlamenter rejime karşı yapıldı. Neresi bombalandı? TBMM bombalandı. TBMM bombalanırken, TBMM çalışıyor muydu? Evet, çalışıyordu. TBMM bombalanırken çalışıyorsa, darbe girişimi sonrası niçin çalışmasın? Bu Meclis, Kurtuluş Savaşını yöneten bir Meclis mi? Evet. Yani düşünün, düşmanla savaşıyorsunuz, top sesleri Polatlı’dan geliyor, bazıları çıkıp ’merkezi Kayseri’ye taşıyalım’ diyorlar. Dersim Milletvekili Diyap Ağa çıkıp, ’hayır biz buraya ölmeye geldik. Biz buradan Meclis’i taşımayız’ diyor. Meclis kapanmıyor. O nedenle Meclis’e Gazi ünvanı veriliyor. Yani Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda, parlamento savaşı yönetmiştir. Şimdi darbe bitti, güzel. Olağan hal dönemleri ne zaman olmuştur. Hep darbelerden sonra olmuştur. Buyurun ister 60’a, ister 70’e, ister 80’e bakın hepsinde OHAL, sıkı yönetim ilan edilmiştir. Biz şunu söyledik; bu parlamentoyu kapatmayalım. Uçaklar gelip bombalarken, Meclis açık mıydı? Açıktı. Biz darbelere karşı mıyız? Dört siyasi parti karşı. Yasal olarak bir yetki mi istiyorsunuz? Getirin hemen size yetkiyi verelim. Bir engel yok ki bunda. Ama siz darbeye karşı direnen bir parlamentoyu, ’siz şimdilik bir köşede durun, biz OHAL ilan edip, bu işle mücadele edeceğiz’ derseniz, biz bunu doğru bulmadık."
- "Darbe konusunda hangi yasayı getirdiler de gecikti?"
İktidarın, "Yasama sürecinde yavaşlıklar oluyor" şeklindeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Darbe konusunda hangi yasayı getirdiler de gecikti? Kendilerine söyledik, getirin hangi yasayı istiyorsunuz hemen derhal çıkaralım. Sadece biz değil, hakkını yememek lazım 4 siyasi parti söyledi. Savaşı yöneten bir parlamento, başarısız bir darbe girişimini yönetemeyecek mi? Aciz mi bu parlamento? Hayır. Bu parlamenter sisteme ve bizim tarihi geleneklerimize aykırıdır." diye konuştu.
Parlamentoda birilerinin "demokrasiyi ve özgürlüğü savunması" gerektiğini Başbakan Yıldırım’a da söylediğini aktaran Kemal Kılıçdaroğlu, buna en yakışan partinin ise CHP olduğunu ve bunun gereğini yerine getirdiklerini kaydetti.
Dün kapalı grup toplantısı çıkışında gazetecilerin OHAL’le ilgili kararlarını sorduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "demokrasinin oylanamayacağını" söyledi.
Bütün siyasi partilerin, "Parlamento demokrasinin kabesidir" cümlesini kullandığının altını çizen Kılıçdaroğlu, "Kabeyi niye işlevsiz bırakıyoruz o halde. Orası çalışsın, hiç kimse ’gecikir’ mazeretinin arkasına saklanmasın. Çünkü bir şey gelmedi ki geciksin. Bombalar yağarken bir şey olmuyor da oturup sakin düşününce mi bir şey olacak? Hayır." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Başbakanla görüşmesi sırasında bu tavırlarını ve bu tutumlarını ilettiklerini bildirdi.
Başbakanın, Çankaya Köşkü’ndeki görüşmesi sırasında OHAL’le ilgili "kısa dönem için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç olabileceği" şeklinde bir açıklaması olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, OHAL’le ilgili Bakanlar Kurulu kararı görüşülmeden önce de Başbakanın kendisini aradığını dile getirdi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu görüşme sırasında da "demokrasiyi, kendi tavırlarını savunacaklarını" aktardığını ayrıca "sorumlu bir muhalefet yapacaklarını" da ilettiğini aktardı.
- "Hukuk içinde biz güçlü bir devletiz"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Dolayısıyla biz hukukun üstünlüğünü ve hukukun gereğini yapmak istiyoruz. Hukuk bağlamında yapılacak olan her yanlış, darbe zihniyetini güçlendirebilir. Bundan özenle kaçınmamız lazım. Biz hukuku, demokrasiyi, demokrasinin üstünlüğünü, darbe yapanların da hukukun üstünlüğü bağlamında yargılanmasını, bir cadı avının başlatılmamasını özellikle istiyoruz. Hukuk içinde biz güçlü bir devletiz. Demokraside zaman zaman aksamalar oldu ama Türkiye yönünü hep demokrasiye çevirmiştir. Dolayısıyla yargılamaları, olayın sonrası, yine hukukun üstünlüğü bağlamında değerlendirmemiz gerekiyor."
"Bu aşamada özel bir darbe mahkemesi kurulmalı?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, bu tür mahkemelerin hep darbeler sonrası gelen mahkemeler olduğuna işaret etti.
Kılıçdaroğlu, "Eğer özel mahkemeler kurulursa bu son derece yanlıştır. Biz kendimizi anlatamayız. Bize dönüp, ’sizin darbecilerden ne farkınız var’ derler. Biz kendi mahkemelerimize, yargıçlarımıza güvenmiyor muyuz? Yani bütün dünyayı, ’Türkiye’de hukuk var, hukukun üstünlüğü var, evet darbeciler de oldu ama darbeciler de hukukun üstünlüğü bağlamında yargılanıyorlar’ bitti, bu kadar. Özel mahkemeler getirelim, bunlar doğru değil." görüşünü dile getirdi.
- İdam cezasının geri getirilmesi tartışmaları
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, idam cezasının geri getirilmesi tartışmaları da soruldu. Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Hükümet sokağa teslim olmamalı. Kitle psikoloji vardır. Kitle psikolojisinde kişi iradesini kaybeder, kendi iradesi kitlenin iradesine dönüşmüş olur. Dolayısıyla kitle neyi söylüyorsa, kendisi de onu tekrar eder. Bu kitle psikolojiden hükümetin, hükümet edenlerin, devleti yönetenlerin çıkması lazım. Bu psikoloji riskli ve provakasyona açıktır. Bir kişi bir şey söyler, arkasından binlerce kişi gider. Devleti yönetenler, sağduyu ile devleti yönetmek zorundadırlar. Bir karar alırken sağ duyuyla almak zorundadırlar. Biz neden hep liyakat diyoruz. Çünkü devleti bilgiyle, bilimle yöneteceksiniz. Devleti ön yargıyla yönettiğiniz anda veya devleti sokağa teslim ettiğiniz andan itibaren kaosu önleyemezsiniz."
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, darbe girişimiyle ilgili ’Ben, bunu eniştemden öğrendim. Bir istihbarat zafiyeti var.’ dedi. Bununla ilgili ne diyorsunuz? 15 Temmuz gecesi netleşti mi?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, istihbarat zafiyetinin bulunduğu yerde, yönetim zafiyetinin de olduğunu savundu.
Kılıçdaroğlu, "Siz, devletin en temel kurumuna bir kişiyi getiriyorsunuz. Bu kurum, bu kadar büyük organizasyonu, yani bir darbe organizasyonunu haber alamıyorsa, önlemler zamanında alınamıyorsa istihbarat zafiyetinin ötesinde, bir yönetim zafiyeti vardır. Çünkü o kişileri oraya siz getirdiniz, ben atamadım." ifadesini kullandı.
İnanca, kimliğe, siyasi görüşe bakılmadan liyakata göre hareket etmenin önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, işi ehline verme anlayışından yola çıkılsaydı, belki de bu darbelerin hiçbirinin olmayacağını söyledi.
"Bir odaktan talimat alıp, o odağın isteği üzerine darbe yapıyorsanız, siz aklınızı artık kullanmıyorsunuz, başkalarının aklını kullanıyorsunuz demektir." diyen Kılıçdaroğlu, devlette "liyakatın gereği" ilkesinin yerine getirilmesi gerektiğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, "Hükümet çevreleri, ’17-25 Aralık’ın bir darbe olduğunu çok anlattık ama bu mücadele yalnız kaldık, yeterli desteği göremedik. Hatta CHP, bu yapıdan aldığı birtakım belge ve bilgileri kamuoyuyla paylaşarak ekmeklerine yağ sürdü.’ diyor. Bu eleştirilere ne dersiniz?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Özel bir tartışma alanı yaratmak istemem. Dün, Sayın Abdullah Gül’ün, Meclis Başkanı’nın, Adalet Bakanı’nın olduğu bir ortamda şunu söyledim; ’Yıllar yılı biz bu terör örgütü Fethullah Gülen uygulamasının ne kadar yanlış olduğunu anlattık ama size bir türlü anlatamadık.’ Yargıtaya 160 kişi atanırken, TBMM kürsüsünden ’Yargıtaya 160 militan atadınız’ dediğim zaman, suçlanan ben oldum. Şimdi haklı çıktım. Haklı çıkmak yetmiyor ki. Devlette liyakat sistemini, bütün bu atamaları kim yaptı? Ben mi yaptım o atamaları? Bütün bu atamaların yanlış olduğunu, yargının bağımsızlığının, tarafsızlığının elden gittiğini söyledik. Ergenekon, Balyoz davalarının yanlış olduğunu, masum bir sürü kişinin o davalarda mahkum edildiğini söyledim, ben suçlandım, benim hakkımda fezlekeler düzenlendi. Kimin hakkında fezleke düzenlendi, Hükümet, bakanlar hakkında mı düzenlendi? Hayır."
-"Başbuğ, Şık tutuklandığında kim itiraz ediyordu"
"İlker Başbuğ tutuklandığı zaman bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, adalet bakanı yok muydu? Ahmet Şık tutuklanıp, hapse atıldığı zaman bu ülkenin başbakanı, bakanı, adalet bakanı, mahkemeleri yok muydu? Kim itiraz ediyordu? Biz itiraz ediyorduk." diyen Kılıçdaroğlu, bununla ilgili gerçeklerin 17-25 Aralık’tan sonra anlaşıldığını ancak bunun, "17-25’i aklama olayına" dönüşmemesi gerektiğini söyledi.
"15 Temmuz, 17-25 Aralık’la ilgili görüşlerinizi değiştirdi mi?" sorusu üzerine, Kılıçdaroğlu, "Hayır. Belgesi, bilgisi hepsi doğru. Bu olayı kullanarak başka bir olayı aklamaya kimse yeltenmeyin. Her şeyi, kendi anlayışı içinde değerlendirmemiz gerekiyor. Alıp da olayı başka bir yere götürüp, onu aklama mekanizmasının bir aracı olarak kimse kullanmasın. Her şey farklı." dedi.
Kılıçdaroğlu, siyaset kurumunun temel görevlerinden birisinin halka hesap vermek olduğunu hatırlatarak, devlet soyulmuşsa, siyaset kurumu halkına hesap vermiyorsa burada bir sorun olduğunu kaydetti.
"Bu aşamadan sonra, Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinde, MİT Müsteşarlığında bir değişiklik olur mu? Olmalı mı?" sorusuna, Kılıçdaroğlu, "Yeni bir hedef koyması lazım Hükümetin ve çıkıp millete ’Ben, devlet yönetiminde liyakat esasına uyacağım’ diye söz vermesi lazım." yanıtını verdi.
- "Liyakat sistemi yeniden inşa edilmeli"
Hukuk mezunu bir çocuğun açılan bütün sınavlarda birinci, ikinci ya da üçüncü olmasına, yazılıyı kazanmasına rağmen elenmesini örnek veren Kılıçdaroğlu, "Çocuk dava açtı. ’Ben sözlüde de bütün sorulara cevap veriyorum.’ dedi. Danıştay, ’Sözlüye kamera konulacak’ kararı verdi. Sonra Hükümet bir kanun getirdi, ’Sözlü sınavlarına kamera konmaz’ dendi. Ne için? Bu çocuğun tek bir kusuru vardı, Tunceli’de doğmuş olması, o kadar. Cemaatten olsaydı, el üstünde tutup, onu hakim yapacaklardı. Bakın liyakatın önemi budur." dedi.
Kılıçdaroğlu, liyakatta kişinin doğduğu yere, inancına, kimliğine değil işi en iyi şekilde, ahlaklı bir şekilde yapıp yapmadığına bakılması gerektiğinin altını çizdi. Bozulan liyakat sisteminin yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’i kuranların da liyakata önem verdiğini anımsattı.
Eski başbakanlardan merhum Bülent Ecevit’in, liyakatın ilk adımı olarak KPSS sınavlarını getirdiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bugün bakanlıkların, cemaatler tarafından paylaşıldığını da çok iyi biliyoruz. Bürokraside herhangi bir yere sorduğunuz zaman hangi cemaatin, hangi bakanlıkta egemen olduğunu görürsünüz. Türkiye’yi bu felakete götürür. Kişilerin inancına saygı gösteririm ama benim inancım, benim yükselmeme gerekçe olmamalı. Aklım, birikimim ve saygın duruşum yükselmeme gerekçe olmalı." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, "Türk Silahlı Kuvvetlerinde böylesine ciddi bir darbe girişimini başlatabilecek kadar paralel yapı mensupları olduğuna inanabilir miydiniz? Elinizde böyle bir bilgi var mıydı?" sorusuna, "Türk Silahlı Kuvvetleri bu tür yapılanmaları izin vermek istemedi ama 2002’den başlayarak, milli yapılanmaları ordunun dışına çıkarmak istediler. Çünkü ordular, cemaat, etnik kimlik, inanç yapıları değildir. Orduların temel hedefi kendi ülkesinin güvenliğini korumaktır." yanıtını verdi.
- "3-5 kişiyi görevden alarak çözemezsiniz"
Yüksek Askeri Şuralarda, "Bu askerleri atamazsınız" şeklinde kararlara muhalefet şerhi konulduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Muhalefet şerhini ben mi koydum?" diye sordu.
Darbeden herkesin çıkaracağı derslerin olduğunu, bütün partilerin sağlıklı bir öz eleştiri yapması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, "3-5 kişiyi görevden alarak bu iş çözülmez, önce zihniyetimizi, anlayışımızı değiştireceğiz. Devlet denen kurumun, bildiğimiz bir siyasi parti kültürüyle yönetilmeyeceğini bilmemiz gerekir." dedi.
"Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması görüşünün" sorulduğu, Kılıçdaroğlu, şu karşılığı verdi:
"Milli Savunma Bakanlığına bağlı olmasıyla, başbakana bağlı olması arasında ne fark var? Başbakanlığa bağlı olduğu zaman değişen bir şey mi oldu? Ne oldu? Gidildi, muhalefet şerhi konuldu. Asker, ’Bunlar Fetullah Gülen cemaatindendir, ordudan çıkması lazım.’ dedi. Dönemin başbakanı, cumhurbaşkanı dedi ki ’Hayır, bunların kalması lazım.’ Başbakanlığa bağlıydı. Milli savunma bakanına bağladığınızda ne olacak, tablo değişecek mi? Önce zihniyet değişikliği yapmak, sıcak siyaseti kurumların içine sokmamak gerekiyor."
- Cumhuriyet ve Demokrasi Mitingi
CHP’ye de sızmış paralel yapı mensuplarının olup olmadığı ve bunlara ilişkin tedbir alınıp alınmayacağının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Bizim bir istihbarat örgütümüz yok. Kim paralelci, kim paralelci değil biz bilmiyoruz ama devletin istihbarat örgütü gelip de ’Şu kişi şöyledir, bu kişi böyledir’ diye bir şey verirse bakarız. Biz bir siyasi partiyiz." diye karşılık verdi. Kılıçdaroğlu, kendilerine gelen her bilgiyi kontrol ettiklerini de söyledi.
İstanbul’da pazar günü düzenlenecek miting için Büyükşehir Belediyesince ücretsiz ulaşım sağlanacağının, AK Parti’den de katılım olacağının belirtilmesi üzerine Kılıçdaroğlu, "Herkese açık. Çünkü bu Cumhuriyet ve Demokrasi Mitingi. Cumhuriyet ve demokrasi sadece bizim değil bütün siyasi partilerin, vatandaşların ortak beklentisi, amacı, kültürü olmak zorunda." ifadesini kullandı.
"Taksim’deki mitingle bir anlamda CHP’lilerin darbe girişimi gecesi neden sokağa çıkmadığı yönündeki eleştirilere de mi karşılık vereceksiniz" denilmesi üzerine Kılıçdaroğlu, parti tabanından da kendilerine mitingle ilgili talebin geldiğini söyledi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, darbe girişiminin olduğu gece bazı CHP’lilerin sokaklarda olduğunu da kaydetti.
Demokrasiyi darbe girişimlerinin panzehiri olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu, "21. yüzyılın Türkiye’si Cumhuriyet’in tam demokrasiyle taçlandırıldığı bir Türkiye olmak zorundadır. Biz nasıl ki Cumhuriyet’i kurduğumuzda bütün mazlum ülkelere örnek olduysak, Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırıp yine bütün mazlum ülkelere, bütün İslam dünyasına aslında örnek olabiliriz. Bu fırsatı hiç kaçırmamalıyız." diye konuştu.
- "Kılıçdaroğlu Aczmendi diye bir suçlama da yapılmıştı"
Yargı süreçleri ve devlet mekanizmasının yeniden nasıl toparlanacağına yönelik soru üzerine Kılıçdaroğlu, "Her kaos sonrası farklı bir tablo çıkar. İhbar furyası başlar. Bu sadece bu tür olaylarda değil bürokrasiden biliyorum, örneğin Hükümet değişir bürokratlarla ilgili dünya kadar ihbar gider." dedi.
O dönemlerde kendisi hakkında da şikayet, ihbar dilekçelerinin gittiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Kimisi ’komünist’ kimisi ’faşist’ demiştir ama beni en çok güldüren benim hakkımda ’Kılıçdaroğlu Aczmendi’ diye bir suçlama da yapılmıştır. Bütün bunlar olur ama devleti yönetenlerin sağduyuyla hareket etmesi lazım. Bir mağduriyet sınıfı yaratılırsa, buna ortam sağlanırsa bu doğru değildir. Belki bunların içinde masum insanlar da var. Karar alırken daha dikkatli kararlar almak zorundasınız. Biz hukukun üstünlüğünü bunun için savunuyoruz. Birisi suçluysa tamam gereğini yaparsınız."
Devletin kin ve öfkeyle hareket edemeyeceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, herkesin hukuk içinde yargılanmasının önemine değindi.
Yaşananların ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, Meclis’te diğer siyasi parti temsilcilerinin, bakanların da bulunduğu ortamda bir araya geldiklerini hatırlattı.
GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU
NTV “CANLI YAYIN”
22 TEMMUZ 2016
Sunucu- İyi günler, 15 Temmuz darbe girişiminin hem siyasetteki, hem Türkiye’deki etkilerini, ilan edilen olağanüstü hali, Türkiye’nin yaşadığı o en kritik ve acı geceyi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla konuşacağız. Efendim Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde ağırlıyorsunuz bizi ama siz NTV yayınına hoşgeldiniz diyerek başlayacağım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sizde mekanımıza hoşgeldiniz.
Sunucu- Elbette bir siyasetçi olarak öncelikle size geçmiş olsun dileğini iletmek istiyoruz. Hepimiz için zor bir geceydi 15 Temmuz darbe gecesi ve hala da tam olarak bitmiş değil etkileri en azından. Şuradan başlayalım, önce genel görüşleriniz bu darbe girişimiyle ilgili. Siz tehlikenin tam olarak geçtiğini düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Darbenin Türkiye’ye ağır bedeller ödettiğini geçmişteki örneklerle görüyoruz. Yani geçmişte Türkiye ne zaman bir darbe yaşadıysa darbe sonrası idamlar, darbe sonrası tutuklamalar, darbe sonrası özel mahkemeler, darbe sonrası sıkıyönetimler, hukukun dışına çıkmalar. Bütün bunların faturasını Türkiye bir değil birden fazla yaşayan bir ülke. Dolayısıyla son darbe girişimine de böyle bakmamız gerekiyor. Eğer bu darbe girişimi başarılı olsaydı sıkıyönetimler, olağanüstü hal uygulamaları, mahkemeler, yargılamalar, tutuklamalar, bütün bunların hepsi gündeme gelmiş olacaktı ve Türkiye yeniden uygar dünyanın bir parçası değil, darbelerle anılan bir ülke konumuna gelmiş olacaktı.
O bağlamda demokrasiyi savunan, özgürlükleri savunan, cumhuriyeti savunan, cumhuriyetle beraber demokrasiyi güçlendirelim diye özel çaba harcayanlar, emek harcayanlar, alın teri dökenler, makale, kitap, dergi vs. görüşlerini açıklayanlar, bilim insanları. Bütün bu konularda duyarlılıklarını korudular ve dolayısıyla demokrasiye katkı verdiler.
Bu bağlamda baktığımızda bu darbe girişiminin başarısız olması halkın, siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının bir anlamda ortak çabasıyla gerçekleşmiş oldu.
Bir başka önemli gerçek daha var onu da söyleyelim. En kanlı darbe girişimidir bizim cumhuriyet tarihimizde. Yani daha önceki darbelerde bu kadar insan hayatını kaybetmemişti, ki o darbelerin bir kısmının başarılı olduğunu biliyoruz. Ama bu darbe girişimi hem başarısız olması hem de cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimi olması açısından hepimizin dikkatini çeken bir olaydır.
Sunucu- O geceye dönersek sizin Ankara’ya ulaşmak için zorlu bir yolculuk yaptığınızı da biliyoruz ama bir taraftan da Genel Merkez’deki telefon trafiği dikkat çekici. Çünkü MHP Genel Merkezinin Genelkurmay’daki darbeci askerler tarafından arandığını biliyoruz. CHP’yle nasıl bir iletişim oldu o gün? Sizin telefonunuza mı geri dönüldü Genelkurmay karargahından?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğrudan bir iletişimimiz yoktu zaten. Ama ne olup bittiğini bizde merak ediyorduk. Çünkü uçaktayken ilk haberler geldi. Saat 21.50 uçağıyla biz İstanbul’da bizim dış politikayla ilgili strateji belgesini açıklamak için İstanbul’a gitmiştik, ertesi gün bir toplantımız olacaktı. Bir grup gazeteci ve akademisyenle birlikte ve bizim strateji belgesini tartışacaktık. Fakat daha uçak piste iner inmez cep telefonları açıldı ve cep telefonlarının açılması üzerine biz olayı ve olayın vahametini öğrendik ve hemen orada darbelere karşı bir tavır takınmamız gerektiğini ifade ettik. Genel Merkezden ve meclisten arkadaşlar aradılar. Kendilerine de söyledik bu bağlamda. Zaten bizim dışımızda ilk parlamentoda mecliste bizim dışımızda şuanda kimse yok burada ama biz buradayız diye söylemişlerdi. Sonra Sayın İsmail Karaman’da geldi, diğer milletvekilleri de geldiler ve parlamento o akşam açık tutuldu. Burada da arkadaşlar durdular. Sonra gecenin ilerleyen saatlerinde, şuanda tabi saatleri hatırlamıyorum ama notları bakarsak onları öğrenmek mümkün. Darbe konusunda Sayın Genelkurmay Başkanının darbenin başında olduğu ve talimatları verdiği şeklinde bir bilgi özel kaleme geldi ve biz bu bilgi…
Sunucu- Nereden geldi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Genelkurmay özel kaleminden. Şimdi tutuklanan kişiden. Biz tabi hemen dedik ki, darbe kimden gelirse gelsin hiç önemli değil biz tamamen karşıyız diye ve arkadaşlara da bu şekliyle bilgi verildi ve onlarda bu tavırlarını korudular. Hem genel kurulda, hem medyada yaptıkları açıklamalarla.
Böyle bir süreç yaşadık. Ama dediğim gibi acı olanı şu; çok sayıda insanın hayatını kaybetmiş olması. Güzel olanı da şu; Türkiye’de grubu olan 4 siyasal partinin artı parlamentoda grubu olmayan siyasal partilerin, artı sivil toplum kuruluşlarının ve halkın doğrudan doğruya olaya müdahale etmesi ve karşı çıkmış olması.
Sunucu- Genelkurmay’dan size ve MHP’ye gelen telefon siyasi partilere bu işin başında Genelkurmay Başkanı var algısını uyandırarak onların desteğini ya da en azından karşı çıkışlarını engellemek için mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Büyük bir ihtimalle olabilir. Çünkü o tutuklanan kişinin de darbe yanlısı bir kişi olduğu, tabi şimdiden herkesi suçlamak doğru değil ama süreç içinde bunu herhalde biraz daha net görmüş olacağız.
Ama işin özü şu; yani darbelerden bu kadar büyük acıların çekildiği bir ülkede artık hepimiz geçmişten ders çıkararak, niye geçmişten ders çıkarıyoruz biz? Geçmişte yapılan hataları bir daha tekrar etmemek için ders çıkarıyoruz. Dolayısıyla oradan işte Sayın Genelkurmay Başkanı bu işin başında doğrudan talimatları veriyor diye bizi yanıltmaya ya da bizi yönlendirmeye çalışan bir çaba bizim nezdimizde hiçbir prim yapmadı. Çünkü biz demokrasiyi savunuyoruz, insan haklarını savunuyoruz. Tam tersine demokraside var olan aksaklıkları gidermek ve daha güçlü bir demokrasi istiyoruz biz. Yani halkın iradesine saygı göstermek istiyoruz. Ki, bu telefondan önce biz medyaya açıklama yapmıştık Türkiye darbelerden çok çekti, artık aynı acıları yeniden yaşamak istemiyoruz, biz demokrasiden yanayız, demokrasinin güçlenmesini istiyoruz gibi açıklamalar yapmıştım. İlk açıklamalarım böyleydi. Bundan sonraki gelişmelerde bu açıklamaların medyaya yansıması ve bizim darbeye karşı oluşumuz üzerine büyük bir ihtimalle bu tür, o zaman trafiğine bakmak gerekiyor. Bu tür bilgiler geldi ama biz hiçbirisine itibar etmedik. Aynı şekilde MHP’nin de itibar etmemesi tabi çok önemli. Bütün siyasi partilerin darbe konusunda ortak tavır takınmaları, demokrasiye sahip çıkmaları, parlamenter rejime sahip çıkmaları çok ama çok önemli.
Sunucu- Şimdi bu darbe girişimiyle ilgili ilk değerlendirmelerinizi burada ortaya koyarken Türkiye tarihinin en kanlı darbe girişimi ifadesini kullandınız. Tabi bu zaten böyle ama bir taraftan da olağanüstü hal ilan edildi ve bu olağanüstü hal ilanı için mecliste yapılan görüşmelerde Cumhuriyet Halk Partisi karşı çıktığını söyledi.
Şimdi sokakta öldürülen sivil vatandaşlar, cumhurbaşkanına yönelik suikast girişimi, sokaktaki tanklar, köprünün kapatılması, meclisin bombalanması. Bunlar olduğunda ilan edilmezse ne zaman ilan edilir sizce olağanüstü hal?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunlar yapıldı. Gözaltılar var mı? Var. Tutuklamalar var mı? Var. Onbinlerce kişi kamu görevlisi görevden alındı mı? Alındı. OHAL mi vardı? Hayır yoktu. Ayrıca biz şunu da söyledik. Darbe kime karşı yapıldı? Parlamenter rejime karşı yapıldı. Neresi bombalandı? TBMM bombalandı. TBMM bombalanırken TBMM çalışıyor muydu? Evet çalışıyordu. TBMM bombalanırken çalışıyorsa, darbe sonrası bombalar bittiği vs. falan darbe sonrası niçin çalışmasın? Bu meclis kurtuluş savaşını yöneten bir meclis mi? Evet. Yani düşünün düşmanla savaşıyorsunuz, top sesleri Polatlı’dan geliyor, bazıları çıkıp merkezi Ankara’dan Kayseri’ye taşıyalım diyorlar, Dersim milletvekili Diyap ağa çıkıp diyor ki hayır diyor biz buraya ölmeye geldik, biz buradan meclisi taşımayız diyor. Buradan mücadele edeceğiz diyor. Meclis kapanmıyor ve inisiyatifi alıyor. O nedenle de meclise zaten Gazi Meclis unvanı veriliyor. Yani ulusal kurtuluş savaşında parlamento savaşı yönetmiştir. Şimdi darbe bitti güzel. Olağan hal dönemleri ne zaman olmuştur? Hep darbelerden sonra olmuştur. Buyurun ister 60’a bakın, ister 70’e bakın, ister 80’e bakın hepsinde darbeler sonrası olağanüstü hal dönemler sıkıyönetimler ilan edilmiştir.
Biz ne diyoruz? Şunu söyledik; dedi ki, bu parlamentoyu kapatmayalım. Bombalanırken açık mıydı? Altını bir daha çiziyorum uçaklar gelip bombalarken meclis açık mıydı? Açıktı. Biz darbelere karşı mıyız 4 siyasi parti? 4 siyasi parti darbelere karşı. Ne yapacaksınız yasal olarak bir yetki mi istiyorsunuz? Getirin parlamentoya size hemen yetkiyi verelim. Bir engel yok ki bunda. Ama siz darbeye karşı bombalanırken direnen bir parlamentoyu siz şimdilik bir köşede durun, biz olağanüstü hal ilan edip bu işle mücadele edeceğiz derseniz biz bunu doğru bulmadık.
Sunucu- Yasama sürecinde yavaşlıklar oluyor ve hızla hareket etmemiz gereken bir dönemdeyiz. Bu yüzden bu yetkiyi kullandık, kısa sürede bitirebiliriz ya da gerçi Cumhurbaşkanı uzatılabileceğini de söyledi. Mecliste hızla yasaların çıkmaması gerekçe gösteriliyor. Siz şimdi destekliyorsunuz ama bir taraftan da prosedür var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır bakın, darbe konusunda yasayı getirdiler de gecikti? Hangi yasayı getirdiler? Kendilerine söyledik meclis olaylar görüşülürken de söyledik. Getirin yasayı, hangi yasayı istiyorsunuz siz hemen derhal çıkartalım. Üstelik sadece bunu biz değil yani 4 siyasi parti hakkını yememek lazım. Yani 4 siyasi parti getirin kardeşim hangi yasayı istiyorsunuz, hangi düzenlemeyi istiyorsanız getirin o düzenlemeleri biz gereğini yapalım, yerine getirelim. Yani savaşı yöneten bir parlamento başarısız bir darbe girişiminin sonuçlarını yönetemeyecek mi? Aciz mi bu parlamento? Hayır. Yani bu parlamenter sisteme ve bizim tarihi geleneklerimize aykırıdır, doğru değildir. Başarılı darbeler sonrası hep olağanüstü haller ilan edildi. Biz tam tersine hukukun üstünlüğüne inanarak ve güvenerek ve bütün dünyaya örnek olarak biz OHAL ilan etmedik ama darbecilerle hukukun üstünlüğü bağlamında her türlü mücadeleyi yapacağız. Bu bizim kesinlikle üzerinde durduğumuz bir konudur.
Bakın, Sayın Başbakana da söyledim. Bu parlamentoda birilerinin demokrasiyi savunması lazım, özgürlüğü savunması lazım. Buna en yakışan partide Cumhuriyet Halk Partisidir ve biz bunu yaptık. Dün kapalı grup çıkışında gazeteci arkadaşlar sordular işte OHAL’le ilgili bir karar aldınız mı? Demokrasinin kararımı alınır? Demokrasi oylanır mı? Oylanmaz. Demokrasinin kabesi mi diyoruz. Bütün siyasi partiler bu cümleyi kullanıyorlar. Efendim parlamento demokrasinin kabesi. Kabeyi niye işlevsiz bırakıyoruz o zaman demokrasinin kabesiyse? Orası işlevi olsun, çalışsın. Hiç kimse gecikir mazeretinin arkasına saklanmasın. Çünkü bir şey gelmedi ki geciksin. Bombalar yağarken hiçbir şey olmuyor da oturup sakin düşüncemi bir şey olacak? Hayır.
Sunucu- Sayın Başbakanla görüşmenizden söz ettiniz, o görüşmede siz her türlü desteği vereceğim ifadelerini Sayın Başkana da ilettiniz mi ve o sırada bu OHAL’le ilgili size bir açıklama yapmış mıydı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu tavrımızı, tutumumuzu Sayın Başbakan destek istedi ama ben bu tavrımızı ve tutumumuzu Sayın Başbakana aktardım.
Sunucu- Yani OHAL kafamızda ve bunu yapacağızı söylemiş miydi size o görüşmede Sayın Başbakan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır şöyle; ilk Çankaya’daki görüşmede bu kadar açık ve net bir ifade kullanmamıştı ama kısa bir dönem için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç olabileceği şeklinde bir ihsası olmuştu. Ama OHAL uygulaması görüşülmeden önce, bakanlar kurulu kararı görüşülmeden önce Sayın Başbakan dün aradı, bende Sayın Başbakana kendi görüşümüzü aktardım, demokrasiyi savunacağımızı, hükümetin böyle bir tavrı ve tutumu olduğunu da yani bakanlar kurulu kararıyla geldiğini de biliyoruz. Ama parlamentoda sorumlu bir muhalefet yapacağımızı altını özenle çizdim. Sorumlu bir muhalefet yapacağımızı, demokrasiyi ve özgürlükleri savunacağımızı kendilerine ifade ettim. Kendisi de son derece anlayışla karşıladı ve teşekkür etti. Dolayısıyla nitekim parlamentoda görüşülürken de biz, bizim sözcülerimiz, milletvekili arkadaşlarımız darbe karşıtlığını gayet net, gayet açık bir şekilde söylediler. Özellikle bu konuşmanın grup adına konuşmayı Bülent arkadaşımız yaptı. Bülent beyin parlamentoda şimdi tankların üzerine çıkma zamanıdır konuşmasını yapan arkadaşımız.
Dolayısıyla biz hukukun üstünlüğünü ve hukukun gereğini yapmak istiyoruz. Yapılacak olan her yanlış, hukuk bağlamında söylüyorum. Yapılacak olan her yanlış darbe zihniyetini güçlendirebilir. Bundan özenle kaçınmamız lazım. Biz hukuku, demokrasiyi, demokrasinin üstünlüğünü, darbe yapanlarında hukukun üstünlüğü bağlamında yargılanmasını, bir cadı avının başlatılmamasını özellikle bunu istiyoruz. Yani hukuk içinde biz güçlü bir devletiz, vakarlı bir devletiz. Geçmişimizde demokrasi açısından zaman zaman aksamalar oldu ama Türkiye yönünü hep demokrasiye çevirmiştir. Demokrasiden yana tavır takınmıştır.
Dolayısıyla yargılamaları, olayın sonrasını, yine hukukun üstünlüğü bağlamında ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor.
Sunucu- Şimdi bu çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerin tek bir metinde toplanması üzerinde durulduğu şeklinde bilgiler var. O metnin içinde de özel yargılama için belki özel mahkemeler kurulabileceği de iddia ediliyor. Ne dersiniz? Özel bir darbe mahkemesi kurulmalı mı bu aşamada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Özel mahkemeler hep sıkıyönetim sonrası, darbe sonrası gelen mahkemelerdir. Türkiye’nin belleğinde de bu yer almıştır. Eğer özel mahkemeler kurulsa son derece yanlıştır. Biz kendimizi anlatamayız. Bize dönüp derler ki, sizin darbecilerden ne farkınız var? Biz kendi mahkemelerimize güvenmiyor muyuz, yargıçlarımıza güvenmiyor muyuz? Adalet var istiyoruz adaleti. Toplumun her kesimi istiyor adaleti.
Dolayısıyla bu bağlamda bizim yola çıkmamız lazım. Yani bütün dünyayı Türkiye’de hukuk var, hukukun üstünlüğü var, evet darbecilerde oldu ama darbecilerde hukukun üstünlüğü bağlamında yargılanıyorlar. Bitti bu kadar. Yani özel mahkemeler getirelim, özel olarak yargılayalım, özel cezalar getirelim. Bunlar doğru değil.
Sunucu- O zaman idam cezasını da bu kapsamda değerlendiriyor musunuz? Yani idam cezası da yeniden gelmemeli mi dersiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakınız, hükümet sokağa teslim olmamalı. Halkın bir psikolojisi vardır. Yani kitle psikolojisi vardır. Onun sosyolojide de, psikolojide de ayrı bir yeri vardır. Kitle psikolojisinde kişi iradesini kaybeder kendi iradesi kitlenin iradesine dönüşmüş olur.
Dolayısıyla kitle neyi söylüyorsa kendisi de onu tekrar eder. Bu psikolojiden hükümetin, hükümet edenlerin, devleti yönetenlerin çıkması lazım. Bu psikoloji riskli bir psikolojidir. Çünkü provokasyona açıktır. Bir kişi bir şey söyler arkasından binlerce kişi gider. Dolayısıyla o süre içinde insanlar ya oturup bir sağduyuyla düşünelim, yanlış mı yapıyoruz, doğru mu yapıyoruz diye düşünemezler. Bu çok görülmüştür. Bizim tarihimizde de vardır. Örneğin İstanbul’da işte Beyoğlu’ndaki Eylül ayında yaşanan yağmalar, Selanik’te Atatürk’ün evine bir bombanın konması ve arkasından İstanbul’da yaşanan felaketler. Buna benzer ya da işte birisi kalkar bir provokasyon yapar işte camiye bomba atıldı, ondan sonra kitleyi alırsınız bir başka yöne yönlendirirsiniz ve hiç istemediğiniz sonuçlar çıkar. Devleti yönetenler sağduyuyla devleti yönetmek zorundadırlar. Bir karar alırken sağduyuyla karar almak zorundadırlar. Biz neden hep liyakat sistemi diyoruz? Neden devlet liyakatle yönetilir diyoruz. Çünkü devleti bilgiyle, birikimle, deneyimle yöneteceksiniz. Devleti önyargıyla yönettiğiniz andan itibaren veya devleti sokağa teslim ettiğiniz andan itibaren kaosu önleyemezsiniz.
Sunucu- Yani sokaktan idam sesleri yükseliyor ama devlet aklı daha soğukkanlı davranmalı. Çünkü sonuçları ağır olur mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle. Şimdi siz bırakın devlet yönetimini siz şuanda diyelim ki bir televizyonda sunuculuk yapıyorsunuz, siz emre uyan askerlere yani er ve erbaşlara bir linç uygulanmasını kabul eder misiniz? Etmeyiz, etmemeliyiz. O adamın günahı ne? Emir vermiş gitmiş. Yani her askerlik yapan şunu çok iyi bilir. Komutan emir verir ve sizde gereğini yaparsınız. Sizin orada özgür iradeniz yoktur. Bu sadece Türk ordusu için geçerli değil. Dünyadaki bütün ordular için geçerli, evrensel bir kuraldır. Ordunun varlık nedeni de budur zaten.
Şimdi siz dolayısıyla devleti yönetenler yani hükümet edenler sağduyuyla düşünmek zorunda. Alacağınız kararın sadece içerde değil, uluslararası alandaki yankılarına da bakmak ve değerlendirmek zorundasınız. Bu Türkiye’nin yararına mı olur, Türkiye’nin zararına mı olur? Türkiye’nin itibarına gölge mi düşürür, Türkiye’ye itibar mı kazandırır? Bunları böyle bakıp değerlendirmek zorundasınız. Bana sorduklarında bakalım getirsinler derken bakalım ne düşünüyorlar, hükümet ne düşünüyor bu konuda? Hükümet sokağa mı teslim olacak, yoksa hükümet oturup sağduyuyla düşünecek mi? Osmanlı’yı düşünün, padişah gider en deneyimli, en birikimli kişiyi sadrazam seçer. Olur ya devleti yönetirken bir yerlere teslim olmamak gerekiyor. Liyakat budur. Hep örneğini veririm. Yani bakan olmak için tek şeye ihtiyaç var. İlkokul diplomasına. İlkokul diplomanız varsa gelir olursunuz. Ama devletin en alt kademesi şef olmanız için 4 yıllık üniversite bitirmenize ihtiyaç var. Devletle siyaset yani devletle hükümet arasındaki farktır bu. Gelir bakanlık yaparsınız hükümetsiniz. Ama devlette şef olmanız için üniversiteyi bitirmeniz gerekiyor. Bakanlık için böyle bir kural yoktur.
Ayrıca siyasete girmek için sınavda yoktur. Yani gidersiniz bir siyasi partiye üye olursunuz. Ama devlete memur olarak girmeniz için KPSS sınavını yani belli bir sınava girip belli bir puanı yakalamak zorundasınız. Şimdi devlette liyakat bu açıdan önemlidir. Siz liyakati sıfırlarsanız ben sadece belli bir cemaatten olanları alacağım. Bunlar hakim olacak, savcı olacak, avukat olacak, denetçi olacak, genel müdür olacak, müsteşar olacak. Bu devlette liyakati sıfırlamaktır. Bugün Türkiye’nin karşılaştığı olayın temelinde yatan geçmişte yapılan maalesef bu tür hatalardır.
Sunucu- Bu noktada istihbarat zafiyeti tartışmalarına ve Sayın Cumhurbaşkanının olay gecesini anlatırken ben bunu eniştemden öğrendim, demek ki bir istihbarat zafiyeti var her şey ortada sözlerine ne diyorsunuz? Yani devleti yönetenler olarak baktığınızda sizce o gece netleşti mi? Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı Cumhurbaşkanını arayıp haber vermiyorlar ama bir toplantı var. Ne diyorsunuz bu yaşananlara?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İstihbarat zafiyeti varsa bir yerde yani yönetimde zafiyet var demektir. Siz devletin en temel kurumuna bir kişiyi getiriyorsunuz. Bu kurum bu kadar büyük bir organizasyonu, yani bir darbe organizasyonunu haber alamıyorsa, önlemler zamanında alınamıyorsa, yani istihbarat zafiyetinin ötesinde bir yönetim zafiyeti vardır. Çünkü o kişileri oraya siz getirdiniz ben atamadım. Sizde atamadınız. Bakkal Mehmet efendi de atamadı. Oraya atayanlar hükümet edenlerdir.
Bakın, eğer liyakat olabilseydi yani işi ehline verebilseydik, yani bu işi en iyi yapanlara bunu verseydik onun inancına, kimliğine, siyasi görüşüne bakmadan evet bu adam bu işi en iyi bilen kişidir ve bu işi buraya getirelim. Çünkü bu her şeyden önce Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını düşünürüz. İşi ehline vermenin özünde yatan budur. Bu anlayıştan yola çıksaydık bu darbelerin çok öncesinden haberdar olur, belki bu darbelerin hiçbirisi olmazdı. Yani aklını peynir ekmekle yemeyen birisi kalkıp darbe yapmazdı yani niye darbe yapsın? Ama bir odaktan talimat alıp o odağın isteği üzerine darbe yapıyorsanız siz aklınızı artık kullanmıyorsunuz demektir. Başkalarının aklını kullanıyorsunuz demektir.
O açıdan devlette liyakat sistemi çok önemlidir. Liyakatin gereği kesinlikle yerine getirilmelidir.
Sunucu- Şimdi bu noktada da biz bu yapının zaten darbe yapabildiğini ya da yaptığını 17 – 25 Aralık’ında bir darbe olduğunu çok anlattık. Ama bu mücadelede hep yalnız kaldık, yeterli desteği göremedik. Hatta kimi zaman Cumhuriyet Halk Partisi bu yapıdan aldığı bir takım belge, bilgileri ileterek, kamuoyuyla paylaşarak örneğin MİT tırları davasında olduğu gibi biran ekmeklerine de yağ sürdüler ve bizi bu mücadelede yalnız bıraktılar, anlamadılar darbe girişimi olduğunu, işte şimdi yaptılar diyor hükümet çevreleri. Ne dersiniz bu eleştirilere?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Özel bir tartışma alanı yaratmak istemem. Dün Sayın Abdullah Gül’ün, Sayın Meclis Başkanının, benim ve Adalet Bakanının olduğu bir ortamda şunu söyledim. Yıllar yılı biz bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğunu anlattık size fakat anlatamadık hep suçlandık.
Sunucu- Hangi uygulama bahsettiğiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Fetullah Gülen uygulaması. Yanlış olduğunu yıllar yılı anlattık ama size bir türlü anlatamadık. Ben merak ediyorum Yargıtay’a 160 kişi atanırken TBMM kürsüsünden Yargıtay’a 160 militan atadınız dediğim zaman suçlanan ben oldum. Şimdi haklı çıktım. Haklı çıkmak yetmiyor ki. Devlette liyakat sistemini bütün atamaları kim yaptı? Ben mi yaptım o atamaları? Bütün bu atamaların yanlış olduğunu, yargının bağımsızlığının elden gittiğini, yargının tarafsızlığının elden gittiğini, bütün bunları söyledik. Ben söyledim. Ergenekon, Balyoz davalarının yanlış olduğunu, masum bir sürü kişinin o davalardan mahkum edildiğini söyledim. Ben suçlandım, benim hakkımda fezlekeler hazırlandı, fezlekeler düzenlendi. Kimin hakkında fezleke düzenlendi, hükümet hakkında mı düzenlendi, bakanlar hakkında mı fezlekeler düzenlendi? Hayır fezlekeler benim hakkımda düzenlendi. Bugün ben gidiyorum mahkemelere bunun hesabını veriyorum. İlker Başbuğ tutuklandığı zaman bu ülkenin Cumhurbaşkanı yok muydu, Başbakanı yok muydu, Adalet Bakanı yok muydu? Ahmet Şık’ın yayınlanmayan kitabı daha yayınlanmamış, tutuklanıp hapse atıldığı zaman bu ülkenin Başbakanı, Bakanı yok muydu, Adalet Bakanı yok muydu, mahkemeleri yok muydu? Kim itiraz ediyordu? Biz itiraz ediyorduk, yanlıştır diyorduk.
Şimdi 17 - 25’ten sonra anlaşıldı. Ama bu 17 – 25 olayını aklama operasyonuna dönüşmesin. O ayrı bir şey.
Sunucu- Tam onu soracaktım. 17 – 25 Aralıkla ilgili görüşlerinizi değiştirdi mi bu 15 Temmuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır. Belgesi, bilgisi, ses, hepsi doğru. Bakın, siz bu olayı kullanarak başka bir olayı aklamaya yeltenmeyin, kimse yeltenmesin. Her şeyi kendi değerleri içinde değerlendirmemiz gerekiyor. Kendi anlayışı içinde değerlendirmemiz gerekiyor. Yani alıp da olayı başka bir yere götürüp işte o aklama mekanizmasının bir aracı olarak kimse kullanmasın. Her şey farklı.
Bakın, bizim bir görüşümüz daha var. Her yerde söyledik yine söylüyorum. Siyaset kurumunun temel görevlerinden birisi halka hesap vermektir. Yani Türkçesi şudur bunun, inancımıza uygun olarak ifade edeyim. Kul hakkı yememektir. Siyasetçinin görevi kul hakkı yememektir. Devletin hazinesine el uzatmamaktır, cebine para doldurmamaktır devletin hazinesinden. Biz buna inanırız ve bunu her yerde söyleriz. Eğer devlet soyulmuşsa siyaset kurumu halkına hesap vermiyorsa orada bir sorun var demektir. Biz buna da karşı çıkarız.
Bakın, biz demokrasiyi savunuruz, insan haklarını savunuruz, kadın – erkek eşitliğini savunuruz, yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını savunuruz, devlette liyakat esasını savunuruz. İşin ehline verilmesini savunuruz. İşkencelere karşıyız biz kim olursa olsun.
Bakın, dün Tahir Elçi’nin eşi bir açıklama yaptı. İşkenceye karşı çıktı. İşkenceden neler çekildiğini biz biliyoruz dedi. Darbecileri gözaltına alıyorsunuz onlara işkence yapılmasına da karşıyız. Her şeyin hukuk içinde olması lazım.
Bakın, işkenceye karşı olan kişi hayatının önemli dönemlerinde işkenceyi yaşamış olan kişilerdir ve bunun ne kadar ağır bir insanlık suçu olduğunu biliyorlar. Bütün bunlardan hepimizin ders çıkarması lazım ve en çok da dersi siyasetçilerin çıkarması lazım.
Sunucu- Bu aşamadan sonra devletin, daha doğrusu TSK’nın komuta kademesinde ya da MİT Müsteşarlığında sizce bir değişiklik olur mu, olmalı mı? Siyasi tecrübenize ve bu mevcut olayları okuma şeklinize bağlı olarak soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yeni bir hedef koyması lazım hükümetin ve çıkıp millete söz vermesi lazım. Ben devlet yönetiminde liyakat esasına uyacağım demesi lazım. Başarılı kişiler, bakın ben size bir örnek anlatıyım. Plan Bütçe Komisyonu üyeliği yaptığım sırada hakim sınavları var. Bir çocuk hukuk mezunu, açılan bütün sınavlarda ya birinci, ya ikinci, ya üçüncü. Binlerce kişi giriyor ve bu çocuk her sınavda ya birinci, ya ikinci, ya üçüncü. Yazılıyı kazanıyor ama sözlüde bu çocuğu eliyorlar. Çocuk dava açtı dedi ki, ben sözlüde de bütün sorulara cevap veriyorum. Danıştay karar verdi sözlüye kamera konacak dendi. Sonra hükümet bir kanun getirdi sözlü sınavlarına kamera konmaz dendi. Niçin? Bu çocuğun tek bir kusuru vardı Tunceli’de doğmuş olması o kadar. Cemaatten olsaydı el üstünde tutup bunu hakim yapacaklardı.
Bakın, liyakatin önemi budur. Kişinin doğduğu yere bakılmaz. Kişinin inancına bakılmaz. Kişinin kimliğine bakılmaz. O işi en iyi yapıyorsa ve ahlaklı yapıyorsa o işi başına onu getireceksiniz. Bozulan bu sistemi yeniden inşa etmemiz lazım. Cumhuriyeti kuranlarda liyakate önem vermişlerdir. O işi en iyi kim yapar diye arayıp bulmuşlardır ve onu getirmişlerdir. Rahmetli Ecevit KPSS sınavını getirdi kamu personeli seçme sınavı. Nedir bu? Liyakatin ilk adımıdır. Gireceksin sınava başarılı oluyorsan devlette bir yere geleceksin. Yani memur olarak başlayacaksın. Yani bizim siyasi partiden, bizim görüşümüz, falan cemaatten, falan kimlikten diye bu olmaz. Bugün bakanlıkların cemaatlerin tarafından paylaşıldığını da çok iyi biliyoruz. Yani bunu ben şimdi söylemek istemiyorum ama bunu gidin herhangi bir bürokraside herhangi bir yere sorduğunuz zaman hangi cemaatin hangi bakanlıkta egemen olduğunu görürsünüz. Türkiye’yi bu felakete götürür.
Ben bakın, kişilerin inancına saygı gösteririm. Ama benim inancım benim yükselmeme gerekçe olmamalı. Benim aklım, benim birikimim ve benim saygın duruşum benim yükselmeme gerekçe olmalı. Yoksa ben cemaatin ve belli bir inancın arkasına saklanıp yükseliyorsam ben doğru karar alamam ve halka doğru hizmet etmem.
Sunucu- Devlette cemaat yapılanmasını bugüne kadar hep konuştuk, siyasetin önemli gündem maddelerinden biriydi bu hep ve daha çok da üzerinde durulan yargıda cemaat yapılanması olduğu üzerinde duruldu ama siz TSK’da böylesine ciddi bir darbe girişimini başlatabilecek kadar, üstelikte üst rütbede cemaat mensupları ya da paralel yapı mensupları olduğuna inanabiliyor miydiniz böyle bir şey olduğuna ya da böyle bir bilgi var mıydı bu kadar ele geçirildiğine dair?
Kemal KILIÇDAROĞLU- TSK bu tür yapılanmalara izin vermek istemedi. Ama 2002’den başlayarak, bunu da üzülerek ifade ediyorum özel bir tartışma alanı başlatmak istemiyorum ama sorunuz üzerine söylemek zorundayım. Belli yapılanmaları ordunun dışına çıkarmak istediler. Çünkü ordu cemaat yapılanmaları, etnik kimlik yapılanmaları, inanç yapılanmaları değildir ordular. Orduların temel hedefi kendi ülkesinin güvenliğini korumaktır. Ve öyle bir güvenlik oluşturmalı ki aynı zamanda yapısıyla, gücüyle caydırıcı güç olma niteliğine de kavuşabilmeli. Şimdi yüksek askeri şuralara geliyorum. Ne yapıldı yüksek askeri şuralarda? Bu askerleri atamazsınız, bu askerleri ordudan çıkaramazsınız diye kararlara muhalefet şerhi kondu. Muhalefet şerhini ben mi koydum? Şimdi darbe sonrası parlamentoda yaptığım bir konuşmada şunu söyledim. Bu darbeden hepimizin çıkaracağı dersler var. Önce bütün siyasi partilerin oturup sağlıklı bir özeleştiri yapması lazım. Bu özeleştiriye demokrasinin de ihtiyacı var, siyaset kurumunun da ihtiyacı var. Bir ülke belli bir noktaya kendiliğinden gelmez. Bunun bir altyapısı oluştu. Oluşturuldu bu altyapı. Oturup bu altyapıyı oluşturanların şimdi 3 kişiyi, 5 kişiyi görevden alarak bu iş çözülmez zaten. Önce zihniyetimizi değiştireceğiz, anlayışımızı değiştireceğiz. Devlet denen kurumun bildiğimiz bir siyasi parti kültürüyle yönetilmeyeceğini bilmemiz gerekir.
Sunucu- O zaman bu noktada Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması fikrine ne dersiniz? Çünkü masadaki ihtimallerden biri olduğu söyleniyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Milli Savunma Bakanlığına bağlı olmasıyla Başbakana bağlı olması arasında bu yapıda ne fark var? Başbakanlığa bağlı olduğu zaman değişen bir şey mi oldu? Ne oldu? Gidildi muhalefet şerhi kondu dediler ki, işte asker dedi ki bunlar Fethullah Gülen cemaatinden dedi. Bunların ordudan çıkması lazım. Dönemin Başbakanı, dönemin Cumhurbaşkanı dedi ki, hayır bunların kalması lazım. Başbakanlığa bağlıydı. Milli Savunma Bakanına bağladığınız da ne olacak? Tablo değişecek mi? Önce zihniyet değişikliği yapmak, sıcak siyaseti kurumların içine sokmamak gerekiyor.
Bakın, devleti devlet yapan o devletin kendi kurumlarıdır. Genelkurmay bir kurumdur, Merkez Bankası bir kurumdur. Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu bir kurumdur. Gelir İdaresi Başkanlığı bir kurumdur. Şimdi her kurumun kendi kültürü vardır. Maliyecilerin kendi kültürü vardır, askerlerin kendi kültürü vardır. Merkez bankasının kendi kültürü vardır. Bu kültür tümüyle liyakat üzerine inşa edilmiştir. Örneğin ben kendi hayatımdan örnek vereyim size. Hesap uzmanları sınavına girerken biz üniversitelerde en iyi yetişmiş kişileri seçerlerdi. En başarılı öğrencileri almak isterlerdi ki, hesap uzmanları kurulu veya bankalar yeminli murakıpları veya maliye müfettişleri veya gelirler kontrolörleri kendi aramızda yarışırdık en nitelikli elemanlar bizdedir diye ve bunlar bir anlamda devletin akademisiydi. Buradan genel müdürler çıkardı, müsteşarlar çıkardı, daire başkanları çıkardı. Devleti yönetirler. Çünkü bunlar liyakat esasına göre yetişen kişilerdir.
Ben daire başkanı olduğum gün maliye bakanlığında kimden sonra genel müdür yardımcısı olacağımı ben gayet iyi biliyordum. Hiç değişmezdi. Ta cumhuriyetin kuruluşundan buyana. Ama sonra bu kuralların tamamı altüst edildi ve devletin temel kurumları sıcak siyasete kurban edildi.
Dışişleri Bakanlığı, ilk yaptığımız ne oldu? Dışişleri Bakanlığının bütün kadrolarını alaya aldık. Monşer dedik ve alaya aldık. Oysa Dışişleri Bakanlığı farklı bir dil, farklı bir üslup kullanan bakanlıktır. Orası bir Genelkurmay gibi, bir Maliye Bakanlığı gibi veya bir İçişleri Bakanlığı gibi yer değildir. Oranın farklı bir dili vardır, farklı bir kültürü vardır. Böyle bakmamız lazım. Merkez Bankası; BDDK gibi olamaz. Oranında kendi kültürü, kendi anlayışı vardı. Orada da bakın, Merkez Bankasını çok iyi biliyorum. Onlarda sınav yaparlar ve en nitelikli elemanları alırlar.
Sunucu- Bu liyakat ve hak edenin hak ettiği yere gelmesi gerektiği vurgusu bu röportajın ana vurgularından biri olarak öne çıkmış görünüyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey daha söyleyeyim ben özür dileyerek. Bürokraside olduğum dönemlerde Çankaya köşkünde, yani Sayın Özal’ın başkanlığında o zaman kendisi Başbakandı. Başbakanlık konutunda affedersiniz. Biz Sayın Özal’la tartışırdık, Sayın Çiller’le tartışırdık, Sayın Demirel’le tartışırdık. Bu yanlıştır derdik. Neden yanlış olduğunu anlatırdık. Doğrusu budur derdik. Ama siyasi tercih size ait. Arzu ettiğinizi yaparsınız, bizimde görevimiz. Ama benim görevim neyin yanlış, neyin hatalı olduğunu, hangi uygulamanın hangi sonuçlar doğuracağını siyaset kurumuna anlatmaktır. Çünkü ben siyaset kurumuna bunu anlatamazsam görevimi yapmamış olurum. Liyakatin özü budur zaten. Bürokrasi ayrıntıları siyaset kurumuna anlatacak. Alınan kararın lehte ve aleyhte hangi sonuçlar doğuracağını anlatacak.
Sunucu- Bu anlamda şimdi şöyle bir baktığımızda Genelkurmay Başkanının en yakınındaki isim, Cumhurbaşkanının başyaverleri hepsi bu darbe girişiminin içinde oldukları iddiasıyla gözaltındalar ya da tutuklandılar ve herkeste kendini bir gözden geçirmeli dediniz. Bu anlamda Cumhuriyet Halk Partisinde etrafınızdaki insanlara daha farklı baktığınız ya da yeni önlemler aldığınız, acaba bizim aramızda da ya da parti Genel Merkezine de bir şekilde sızmış cemaat mensupları, paralel yapı mensupları olabilir mi diye yeni bir adım atmayı düşünüyor musunuz bu süreçten sonra? Çünkü herkesin en yakınındaki…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim bir istihbarat örgütümüz yok tabi. Yani kim diyelim ki paralelci veya paralelci değil biz bilmiyoruz. Ama devletin istihbarat örgütü gelip de şu kişi şöyledir, bu kişi böyledir diye bize bir şey verirse bakarız. Ama dediğim gibi biz bir siyasi partiyiz. Biz devleti yönetmiyoruz. Ben açıp da MİT Müsteşarına veya Emniyet Genel Müdürlüğü istihbaratına ya bizim içimizde paralelci var mı bize bildirin dersem zaten onlar böyle bir yanıtta veremezler. Doğru da değil bu. Devlet yönetiminde böyle bir şey de yoktur. Ama gerçekten de ülkenin çıkarları bağlamında yanlış yönlendiren, yanlış bilgi aktaran varsa biz onun gereğini yaparız. Ama size şunu söyleyeyim, bize ulaşan her bilgiyi çek etmeden biz kullanmayız. Her yerden bize bilgi gelir. Bu sadece bize değil, büyük bir ihtimalle diğer siyasi partilere de gidiyor. Ama biz her bilgiyi otururuz çek ederiz, doğrulatırız doğru mudur, yanlış mıdır? Ondan sonra bu bilgiyi kullanırız tabi.
Sunucu- Şimdi bir taraftan da CHP’nin Pazar günü İstanbul’da yapacağı bir miting var “Cumhuriyet ve Demokrasi” mitingi. Yeri önemli, İstanbul’da olması önemli, belediyenin bu mitinge yönelik yardım edeceği kararlar alması önemli ve tabi daha önemlisi AKP’den de katılım olacak. Ne diyorsunuz bütün partilere mi davet göndermiştiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi özel bir davet mektubu göndermedik. Ama herkese açık. Çünkü bu “Cumhuriyet ve Demokrasi” mitingi. Cumhuriyet ve demokrasi sadece bizim değil, bütün siyasi partilerin, bütün vatandaşların ortak beklentisi, ortak amacı, ortak hedefi, ortak kültürü olmak zorunda. Biz böyle bir şeyi yapacağız. Belediye ücretsiz taşıma yönünde belediye meclisi bir karar almış. Tabi karara saygı gösteriyoruz. Yani uyulur mu, uyulmaz mı, bakılır mı bakılmaz mı? Bizim açımızdan önemli. Çünkü biz darbelerden en büyük acıyı yaşayan partiyiz. Darbe sonrası bizim Genel Başkanlarımız hapse atılmıştır. Bizim malvarlıklarımıza el konmuştur. Bizim arşivlerimiz alınmış, bir kısmı SEKA’ya gönderilmiştir. Biz kendi arşivlerimizi bile şimdi toparlamaya, bulmaya ve onları bir arşiv oluşturmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla acıları yaşayan bir parti olduğumuz için. Ama biz hiçbir zaman bir mağduriyet edebiyatı da yapmadık. Geriye dönüp intikam alma duygusuyla bir şeyler de yapmadık. Tam tersine acıları bir tarafa bırakıp umuda, geleceğe bakmak, demokrasiyi güçlendirmek. Bunun mücadelesini hep verdik. Yani benden öncekilerde verdiler bizde aynı mücadeleyi veriyoruz.
Demokrasi konusunda üzüldüğümüz noktalarda var. Mesela biz hep tam demokrasiyi savunduk, birinci sınıf demokrasiyi savunduk, üçüncü sınıf bir demokrasiye bu ülkenin insanları layık değildir. Birinci sınıf tam demokrasiye layıktır dedik. Yani kurumları çalışan, sistemi iyi çalışan, düşüncelerin özgürce ifade edildiği bir sistemi biz hep savunduk. Bunların olması gerektiğini ifade ettik.
Umarız, az önce dedim ya bütün siyasi partiler bir özeleştiri yapma durumundadır diye. Umarız bunların tamamı geçmişi bir tarafa bırakıp, geleceğe yönelik olarak topluma umut vermek. Dolayısıyla ben sınava girdiğim zaman, üniversite mezunu bir genç açısından düşünüyorum. Sınava girdiğim zaman acaba, A partisinden, B partisinden olduğum için beni kabul veya red ederler diye bir kaygı taşımadan, tam tersine ben bilgimle birikimimle giriyorum, sınavı kazanacağım, devlette yükseleceğim, önemli noktalara geleceğim, halkıma hizmet edeceğim. Bu anlayışı bir anlamda yerleştirebilirsek bence çok başarılı bir şey yapmış oluruz.
Sunucu- Bu Taksim’deki Mitingle, siz aynı zamanda, CHP’liler neden sokağa çıkmadı, darbe gecesi, darbe girişiminin olduğu gece ya da Cumhuriyet Halk Partisinden neden böyle bir çağrı yapılmadı sorusuna ya da eleştirilerine de yanıt mı vermiş oluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo, o amaçla değil, yani tabandan da miting talebi geldi. Gelince, arkadaşlar bana ilettiler. Tamam dedim o zaman bir miting yapabiliriz. Adı ne olsun diye söylendi, bizim ilk yaptığım açıklamada, Demokrasi ve Cumhuriyet vurgusu yapmıştım, darbe karşıtı açıklamada. Burada da Cumhuriyet’e ve Demokrasi’ye sahip çıkma konusunda bir miting yapılacak. İlk gecede de katılan CHP’liler vardı yani bize haberlerde bilgilerde geliyordu yani hiç kimse katılmadı anlamında değil. Ama sokağa çıkanların daha sakin, daha saygılı, daha tutarlı bir davranış göstermeleri, provokasyonlara uymamaları, provokasyonlara kapılmamaları yönünde benim özel dileğimde oldu Sayın Başbakandan. Sayın Başbakanda aynı kanaatteydi, evet dedi yani provokasyonlara kapılınmaması çok ama çok önemlidir sonuçta bazı kaygılar gelmişti. Ben ilk görüşmede Sayın Başbakana o kaygılarımı da iletmiştim. Örneğin bir ilçede bir grup iş adamının ismi yazılarak veriliyor ve bunlardan alışveriş yapmayın diye. Bu tür olaylara pirim verilmemesi lazım. Tam tersine bizim geçmişi bir tarafa bırakıp, toplumun sakinleşmesi ve geleceğe bakmamız lazım. Birlikte demokrasi için evet birlikte, Cumhuriyet evet birlikte, düşünce özgürlüğünü açıklama evet birlikte.
Çünkü darbenim panzehri aslında darbe girişimlerinin panzehri demokrasidir. Yani Fransa’da olmayan, İngiltere’de olmayan, Hollanda’da olmayan, İsveç’te, Norveç’te olmayan bir olay niye bizim ülkemizde olsun. Yani biz Latin Amerika ülkesi miyiz? Eline silah alan, akşam yatan, sabah kalkıp gelip darbe yapsın. Artık bunları bırakmamız lazım. 21. yüzyılın Türkiye’si yani Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyetin tam demokrasiyle taçlandırıldığı bir Türkiye olmak zorundadır. Ve biz nasıl ki, Cumhuriyeti kurduğumuzda bütün mazlum ülkelere örnek olduysak, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırıp yine bütün mazlum ülkelere, bütün İslam dünyasına aslında örnek olabiliriz. Bu fırsatı hiç kaçırmamalıyız.
Sunucu- Önünüzdeki sürece şöyle bir bakarsak, darbe girişiminden sonra Cumhurbaşkanına bir geçmiş olsun telefonunuz oldu. Başbakanla görüştünüz, dün mecliste yine bir fotoğraf vardı. Bütün muhalefet liderleri, Meclis Başkanı, 11. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bir arada olduğu. Bu nasıl etkiler önümüzdeki süreci? Çünkü bu röportaj boyunca da yeni bir tartışma alanı yaratmak istemediğinizi vurguladınız. Ama bu 15 Temmuz öncesinde de siyasette de müthiş bir kutuplaşma vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Cumhurbaşkanını ben aramadım, Sayın Cumhurbaşkanı aradı. Darbe karşıtı söylem ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumu dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bombalar yağarken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkan Yardımcıları, Grup Başkanvekilleri, Milletvekilleri oradaydı. Dolayısıyla bu bağlamda teşekkür etti. Bende, telefonu dolayısıyla teşekkür ettim ama bizim görevimiz zaten demokrasiyi savunmak. Yani demokrasiyi savunmak hepimizin ortak görevi olmak zorundadır diye kendilerine düşüncelerimi aktardım.
Dünkü tablo evet güzel bir tablo. Yani sonuçta Sayın Abdullah Gül vardı, Sayın Karaman vardı. MHP’den arkadaşlar vardı onu da ifade edeyim. HDP’den arkadaşlar vardı. Şöyle bir güzelliğimiz var yani ben mecliste yaptığım konuşmada da ifade etmiştim. Yani bu tablonun doğurduğu, bir acı tablo var. Bir yönü acı, pek çok insan hayatını kaybetti. Ama bu tablonun birde tatlı yönü var. Bütün siyasal partileri demokrasi konusunda bir payda oluşturmayı sağladı. Bu açıdan da çok önemlidir dedim.
Biz şimdi paydanın acı taraflarını bırakacağız yani elbette anacağız, onları şükranla anacağız ama paydanın halkı rahatlatan bölümünü ya da yüzünü geniş kitlelere umut olarak vermemiz gerekiyor. Biz evet bu ülkede demokrasiyi savunuyoruz, demokrasinin gereğini yerine getiriyoruz diye o düşüncelerimizi ifade etmek durumundayız.
Sunucu- Şimdi 10 bine yakın göz altında isim var. Yani bunların, bin, binden fazla belki artık rakamları da tam takip etmek çok kolay olmuyor. Tutuklanan var, devlette yaklaşık 50 bin görevden alınan, el çektirilen kamu personeli var. Tüm bu tabloyu düşündüğünüzde, hukuk içinde hareket edilmeli vurgusunu yapıyorsunuz ama bu yargılama süreçleri ve devlet mekanizmalarının yeniden toparlanması nasıl olur sizce? Çünkü cadı avı vurgunuzda vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her kaos sonrası, farklı bir tablo çıkar. İhbar furyası başlar, yani bu sadece bu tür olaylarda değil bürokrasiden biliyorum örneğin hükümet değişir, bürokratlarla ilgili dünya kadar ihbar gider. Benim hakkımda da dünya kadar şikayet dilekçesi, ihbar dilekçesi gitmiştir. Kimisi komünist demiştir, kimisi faşist demiştir ama beni en güldürende benim hakkımda Kılıçdaroğlu Aczmendi diye bir suçlamada yapılmıştı. Bütün bunlar olur ama devleti yönetenlerin sağduyuyla hareket etmesi lazım. Bir mağduriyet sınıfı yaratılırsa, bir mağduriyet sınıfının yaratılmasına ortam hazırlanırsa bu doğru değildir.
Belki bunların içinde yani masum insanlarda var. Şimdi siz karar alırken daha dikkatli kararlar almak zorundasınız. Biz hukukun üstünlüğünü bunun için savunuyoruz. Varsa birisi, suçluysa, tamam gereğini yaparsınız. Alırsınız, yargıya çıkarırsınız, hakim, suçluysa cezasını verir. Kimse buna itiraz etmez. Hatta biz demokraside, Avrupa Birliğiyle uyum süreci içinde çok önemli bir adım attık. O adımda şu; diyelim ki, bir kişi sanık, yani cinayeti işlemiş ama kendisini savunacak avukat bulamıyor çünkü parası yok diyelim. Devlet ona avukat tayin ediyor ve parasını da devlet ödüyor onun hakkını savun diye.
Şimdi bu hak, bu savunma hakkı tarihin derinliklerinden süzülüp gelmiş, bütün rejimlerin, üç aşağı beş yukarı kabul ettiği bir olaydır. Dolayısıyla, siz eğer bir cadı avı süreci başlatırsanız bu doğru değil. O zaman dönüp bize şu soru sorulur uygar dünya tarafından. Sizin darbecilerden ne farkınız var? Çünkü geçmişin darbelerine bakın, 12 Eylül’e bakın, 12 Mart’a bakın hep bir cadı avı başlamıştır ve binlerce insan mağdur olmuştur. En son da Ergenekon olayı yani bırakın darbe sürecini, darbenin olmadığı bir dönemde, binlerce kişi darbeci, Ergenekoncu bilmem o kadar çok isimler var ki şu anda hatırlamıyorum. Alındı ve Silivri’de bir toplama kampı oluşturuldu. 1940’ların Almanya’sında olduğu gibi. Özel mahkemeler oluşturuldu, özel savcılar oluşturuldu, özel iddianameler hazırlandı. Sanki bunlar kaçacakmış gibi kapılar birden bire kapatıldı. Bunların bir kısmı ömür boyu bilmem kaç yıla mahkum edildiler. Yani yüz yılı aşan sürelerle mahkum edildiler. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, bu insanların tamamının masum olduğu çıktı ortaya. Yani bu tür tabloları bu ortamda da yaratmamalıyız. Herkesi hukuk içinde ve adalet içinde yargılamalıyız. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışan budur. Devlet dediğim gibi kinle öfkeyle hareket etmez. Yöneticilerde kin ve öfke olmamalı. Yöneticide aranan temel nokta sağduyulu ve basiretli olmasıdır, dikkatli olmasıdır, hataya yol açmamasıdır. Çünkü bir kişinin haksız yere mahkum edilmesi, binlerce suçlunun mahkum edilmesinden çok daha ağır sonuçlar doğurur.
Sunucu- Son zannediyorum bir dakikaya da girdik ama bu olaylardan sonra Genelkurmay Başkanıyla ya da görevdeki komutanlarla, kuvvet komutanlarıyla bir temasınız oldu mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Genelkurmay Başkanıyla, Meclis Başkanımızın odasında bir araya, diğer siyasi partilerinde Genel Başkanları vardı. Sayın bakanlar bir aradaydık ve bu olaylar yine görüşüldü, tartışıldı. Genelkurmay Başkanı yaşadığı sıkıntıları kısmen, böyle dar bir ortamda aktardı ama onun dışında bir görüşmemiz olmadı.
Sunucu- O yaşadığı sıkıntılar derken, Genelkurmay’dan nasıl Akıncılar Üssü’ne götürüldüğü o sürecimi anlattı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet o süreç evet, o süreci kısmen anlattı.
Sunucu- Paylaşabileceğiniz detaylar var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Yani izin almadan paylaşmak doğru değil.
Sunucu- Ama onun dışında bir telefon ya da başka bir temasınız henüz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo olmadı. Görevinin başında Sayın Genelkurmay Başkanı. Dolayısıyla liyakat sisteminin en iyi çalıştığı kurumlardan biriside ordudur. Öyle olmak zorundadır. İşte Teğmenlikten başlayan ve Genelkurmay Başkanlığına kadar uzanan bir zincir var ve o zincirin içinde en nitelikli en liyakatli kişiler belli görevlere gelirler. Buraya o nedenle sıcak siyasetin bu bizim adamımız, benim amcamın oğlu, dayım, işte yeğenim bunu aman paşa yapalım şunu şöyle yapalım. Bugüne kadar hiç girmedi ama maalesef son on, onbeş yıl içinde böyle bir acı tablo çıktı ortaya.
Sunucu- Peki çok teşekkürler efendim, hem değerlendirmeler hem de yorumlar için. Cumhuriyet Halk Partisi, Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu sorularımızı yanıtladı.